Perşembe, Mart 31, 2005

DEPREM ÇADIRINDA, DEPREM!

AKP, daha kuruluş aşamasında iken kaymaya başlamıştı.
AKP'nin kuruluş günlerini ve o günlerin kurucularının gizli-saklı çabalarını hatırlıyorum..
AKP Erzurum kurucu İl Başkanı İbrahim Özdoğan'la - o günlerdeki- gazete binasında ve kendi ofisimdeki yaptığımız sohpetleri, hatırlıyorum...
Sonra alınan 3 Kasım erken seçimlerini ve AKP'nin aday listesinin hazırlanışını hatırlıyorum...
O günlerde Erzurumda siyaset ve AKP ile ilgilenen her kesin elinde ayrı bir AKP aday adayı listesi vardı. Ama Erzurumda hiç kimse; aday yapılan yedi kişinin adlarının olduğu listeyi, tahmin bile edememişti!...
Teşkilat, temayül yoklamaları yapılmış ama o yoklamalarda yer alanlar; Recep Tayyip Erdoğan'ın listesinde yer alamamıştı.
İl teşkilatının belirlediği aday listesiyle, Recep Tayyip Erdoğan'ın listesinin hiç bir benzerliği yoktu...
Ama bir kasırgaya dönüştürülen "İnadına Tayyip" rüzgarının uğultusu arasında bu itirazlar, bu baş kaldırılar, kaybolup gitti...
Daha o günlerde AKP genel merkezinde "bizimkiler ve onlar" ayrımı yapılmaya başlamıştı. Gariptir o günlerde İbrahim Özdoğan "bizimkiler" kategorisinde görülenlerdendi..
AKP'ye 'deprem çadırı' benzetmemi, o günlerde yapmıştım. Bu çadırın uzun ömürlü olamayacağı, daha o günlerden belliydi.
Ama çadır yıkıldığında başa düşecek olan malzemenin çaput olacağını bilmelerinden olsa gerek, deprem çadırı sakinlerinin bir korkuları yoktu!..
İbrahim özdoğanla bu minvaldeki sohbetlerimizi de hatırlıyorum..
Seçim sonuçlandı. Erzurum'da AKP, tulum çıkardı. Seçim kazandığına en zor inananın ise İbrahim Özdoğan olduğu söyleniyordu...
O günlerden bu güne 2,5 yıl geçti.Söylerken zor olmasına rağmen bu 2,5 yıl çok çabuk geçti...
İbrahim Özdoğan'ın istifasını TV'lerden izlerken şaşırdım. Ama beni şaşırtan ne istifa, ne de istifanın nedeniydi!.. Beni istifa edenin kimliği ve istifasını engellemeye çalışan vekiller şaşırtmıştı!...
Ben istifa edecekler olarak başkalarını bekliyordum...Daha önce SP'den de millet vekilliği yapmış olan birisi olsaydı veya Devlet Eski bakanlarından Lütfü Esengün'ün yakın mesai arkadaşlarından olan vekil istifa etseydi, şaşırmayacaktım. Ve onların istifa nedenlerini belirtmelerine de gerek kalmazdı!..
Hafızalarımızı zorlarsak İbrahim Özdoğan'ın; il başkanlığı döneminden de, 2,5 yıllık vekilliği döneminden de hatırlanacak en belirgin özelliği, suskunluğu olacaktır.
Demekki yumuşak atın tepmesi pek oluyormuş!
İbrahim Özdoğan; yalansızlığı,dürüstlüğü, siyaseti kişisel çıkarlarına araç edememesi yüzünden; fırtına öncesinin sessizliğini yaşıyormuş...
İstifa kararını açıklamaya giderken gösterdiği kararlılığını, şahsen alkışlıyorum...
Özdoğan, doğru zamanda doğru bir tavırla istifa etmiştir.
Hayırlı olsun...
Ve artık Özdoğan'ı Vekilim olarak görüyor ve kendine yapacağı muhalefette başarılar diliyorum...
Artık yorum; "İnadına Tayyip" diyerek bütün partileri silip atan Erzurum ve ülke seçmenlerinin olmalıdır...
İbrahim Özdoğan'ın 'Basın Toplantısı Metni'nden seçtiğim bazı cümlelerini; hiç bir yorum katmadan aynen sizlere aktarıyorum...
Sadece böyle cesur yüreklere gereken desteği vermek lazım diye bir fikir beyan edeceğim...
Daha sonra mesela yarın; deprem çadırı AKP'deki depremi, yorumlamaya çalışırız.
Milletin; depremden korkarak, tepki olsun diye sığındığı çadırda deprem olunca akılları karıştı!..
Akılları karıştıran bu olayları, doğru yorumlamak ve ikinci bir deprem çadırına girilmesini engellemek lazım diye düşünüyorum...
İşte Özdoğan'ın basın bildirisinden seçtiğim cümleleri:
"AK Partinin Erzurum kurucu il başkanı olarak il teşkilatındaki çalışmalarımız neticesinde Erzurum AK Partiyi 3 kasım 2002 seçimlerinde en çok oy alan ikinci il yaptım."
" AK Parti bir kaç kişinin elinde ve kimseye güvenmeyen bir şüphecilikle yönetilen bir parti durumundadır."
"Siyaset-bürokrasi ve iş adamı üçgeni oluşsun diye mi seçti beni Erzurumlu?
Genel merkezin derdi ise, kendine yakın bir iki isimle durumu idare etmeye çalışmak."
"Ülkeyi bir avuç insanla ve haftanın beş günü yurt dışında gezerek yönetebileceğini sanan bir hükümetle karşı karşıyayız."
"6 ila 18 yaş arasısında aklaşık 15 milyon eğitim çağında çocuğu lan bu ülkede Milli Eğitim bakanının adını basında, en çok usulsüz ihaleler konusunda duymak nasip oldu bizlere.Hal böyleyken, kamu ihale kurumunun, Kasım 2004'te Başbakanlığa Milli Eğitim Bakanının ihalelerinde tesbit edilen usulsüzlükler hakkında yollamış olduğu yazıyla ilgili bir neticelendirme bile henüz yapılmamıştır.
Bu nasıl bir ülke yönetmektirki, hakkında usulsüz ihale iddiaları olan bir bakanla ilgili 4 aydır bir netlik sağlanamamıştır.
'Benim olanın yaptığı usulsüzlük,usulsüzlük değildir.'mi demektir bu?"
"Kıbrıs konusunda verilecek tavizlerin ne olduğu, kapalı kapılar ardında neler konuşulduğu bize ayan değildir."
"Irak'taki gelişmeler konusunda hükümet sefilleri oynamaktadır."
"Başbakan sorunların kaynağı olarak birileri düğmeye bastı demektedir.Mesele ise Başbakanın sorunları çözecek düğmelere basamamasında yatmaktadır.Düğmeye basan Büyük Türk Milleti'dir. halk kitlelelridir.Esnaftır,köylüdür,işçidir,memurdur,emeklidir ve işsiz aç insanlardır."
Seçtiğim cümlelerin tamamının bilhassa son cümlenin altına gözü kapalı imzamı atarım...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Mart 29, 2005

TAHRİK EDİYORUM!...

Adamlar, tahrik oluyorlarmış!..
Yıllarca haraca bağladıkları, 15-16 yaşlarındaki ana sabisi kızları dağa kaldırarak Sayın Başkan'(!)a haremler kurdukları, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın hatta bebek demeden 30.000 insanımızı öldürdükleri, Sayın Başkan(!)larının talimatıyla yaptıkları bütün toplantılarında Bayrağımızı yerlere attıkları, yaptığımız köprüleri yaktıkları, yaptığımız hastaneleri yıktıkları, öğretmek için gönderdiğimiz öğretmenlerimizi şehit ettikleri, doktorlarımızı, hemşirelerimizi, güvenlik güçlerimizi, Mehmetçiklerimizi şehit etikleri zaman değil; son bayrak yakma olayından sonra memleketin; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, sünnisinden alevisine, Türk'ünden Kürt'üne kadar her kesimi tarafından AlBayrakla dalga-dalga süslenmesinden "birileri" tahrik oluyormuş!...
Hadinin oradan şerefsizler!
Hadinin oradan vatansızlar!
Hadinin oradan 'sözde vatandaşlar' !...
Başkaları ne der bilemem ama; 1 Nisan'dan önce siz değerli okuyucularımdan özür dileyerek ilk ve son kez ağzımı bozmak ve bu namertleri tahrik etmek istiyorum!...
Tahrik olanlar kim ulan?!...
İmralıda tatil yapan şerefsiz bebek katili mi?
Şerefsiz bebek katilinin ablalarının elini öpmek için kuyruğa giren Zana ve zağarları mı?!..
Tahrik olsalar ne yaparlar?
İmralı tatil köyünü mü patlatırlar?
Yoksa İmralı sayfiyehanesinden alacakları talimatlarla yeniden dağa mı çıkarlar?
Tahrik olsalar ne yazar?
Cürümleri kadar yer yakamayacaklarını artık onlar da bilirken;
Heyyyyy;uzaktan kumandalı dolmakalemler!..
Kimin tahrik olacağını, tahrik olduklarında ne yapacaklarını hemen ama hemen söyleyin!...
Van'daki yüzbin vatan evladından korktuğunuzu neden yazmazsınız, söylemezsiniz?
Genel Kurmayın 'çok üst perdeden kaleme aldığı' bildirisinden sonra yüzbinlerce Kürt Kardeşimiz'in AlBayrağa sahiplenmesinden ürktüğünüzü neden yazmazsınız?..
Doğruyu, ilk kez yapıyorsunuz!
Bu milletin öfkesinden korkacaksınız!
Bu milletin sabrının taşmasından ürkeceksiniz!
Korkarak, ürkerek süratle aklınızı başınıza toplayacaksınız!
Ya da, ya da tahrik olacaksınız ulan!..
Tahrik olup ne yapabilirseniz onu yapacaksınız ki;
Bu millet sonsuz sabrının taşmasıyla sizi tükürükleriyle itlaf etsin!...
Vay efendim bu işler, provokeymiş!
Vay efendim bu işler, birilerinin tahrikiyle Türk-Kürt çatışması çıkarırmış!..
Defolun oradan!
Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Muşta yüzbinlerce Bayrağa sahiplenen ve size karşı öfkelerini belirten insanlar; o sizin tahrik olurlar diye birilerini orkutmaya çalıştığınız insanlarımız!...
Ve bizler "Onlar ne kadar Kürt'se o kadar Kürt'üz.."
Ve biliyoruz ki "Biz ne kadar Türk'sek onlar da o kadar Türk'ler.."
Ve yine biliyoruz ki "Ne mozaiği ulan!.." Bizlar ancak ve ancak renkli bir mermerin farklı renkleriyiz.
Farklı renkleriz ama günü geldiğinde hepimiz Al Bayrakça allaşırız, kızıllaşırız...
Ve sizler;
Siz hainler;
Siz satılmışlar;
Siz provokatörler, ancak ve ancak bu kızıllaşmadan, bu allaşmadan sadece korkarsınız...
Ve vallahi doğru yaparsınız!
Ya sesinizi keserek, kuyruğunuzu paçalarınız arasına saklayarak boş boş ürümekten vaz geçersiniz, ya da kuruğunuzu, kulağınızı keserek sizleri finolaştırır sirklerde taklalar attırırız..
Başkan(!)ınıza tahsis ettiğimiz adayı, tamamınızın istirahatgahı ve bizim sirkimiz yaparız!..
Aklınızı başınıza toplayın!
Tahrik olan ve tahrik edilmek istenen Büyük Türk Milleti'dir ve kolay kolay tahrik olmayacağını da siz bizden iyi bilirsiniz!..
Hadi tahrik olun bakalım!
Hadi tahrik olsunlar bakalım!...
Tahrik olsunlar ki bu nifak bir daha dirilmemek üzere gebertilsin...
tercih sizlerin ve sizleri ağız yapanların...
Hodri meydan!...Hadi o hainleri tahrik ediyorum ve üç bayrak daha alarak sokağıma asacağım...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Mart 27, 2005

İŞTE TÜRK, BU !...

İşte beklenen buydu!
Sonunda bütün Türkiye tek vücut...
"Ne mutlu Türk'üm diyene..." inancındaki Türkler, tek yumruk...
'Sözde vatandaşlar'ın pilot bölge seçtikleri, terörle korkutarak sindirdiklerini zannettikleri vatandaşlarımız, tek yürek...
Erzurum'da 15.000 kişinin iki saatte, eksi otuz derecelerdeki soğuğa rağmen sokaklarını Al Bayraklarla donatmasıyla, Türkiye ayağa kalktı...
Bir kaç kez; "İş Kürt kanaat önderlerine düşer.Hikmet Çetin ve onun gibi siyasetin, ticaretin zirvesine gelmiş elit Kürt vatandaşlarımızın; bölücü hainlere cevap vermeleri gerekir." demiştim...
Türkiye'nin yetiştirdiği, seçkin millet evladı, donanımlı ve kalifiye insan Kamran İnan Beyfendi haricinde kimseden ses çıkmayınca; "Ne mutlu Türk'üm diyene.." diyen yüz binler, Van'da 'sözde vatandaş'lara gereken cevabı, anlayacakları dille verdiler...
Bu vatanın sevdalıları olan bizler; işte bu, bayrağımızı yakanları lanetleyen yüzbinlere "Onlar ne kadar Kürtse biz de o kadar Kürdüz.." diyoruz...
Çünkü biliyoruz ki biz ne kadar Türksek Onlar da o kadar Türktürler...
Bayrağa Saygı adıyla bu başkaldırıyı; 'sözde vatandaşlar'ın ödleri koparak izlediklerini de biliyoruz...
Güneydoğu'da 30.000 Kürt Kardeşimizi, çoluk-çocuk, bebek-ihtiyar demeden katleden Apo köpeğine oradaki Kardeşlerimiz, asla 'Sayın Başkan' demezler!...
Apo alçağının Zana ve zağarları gibi,o alçağın ablalarının elini öpmek için kuyruğa girmezler!...
Bu yüzbinlerce Kürt Kardeşimiz; Apo'yu, Zanasını, zağarlarını lanetlemek için sokakları doldurdular...
Kimler, ne derse desin!
Dolma Kalemler, ne yazarsa yazsın!
Uzaktan kumandalı siyasiler, ne yaparlarsa yapsınlar!
Bizler; "Türkiye Cumhuriyetini kuran vatandaşlar Türk'tür.Ne mutlu Türk'üm diyene..." diyen millet olarak;
"Sağolasınız, varolasınız Genel Kurmayımız.." diye haykırıyoruz...
Şimdi Dilipak ve onun gibi 'Dolma Kalemler'; istedikleri kadar "Bildiri çok üst perdeden yazılmış.Tarihe bakacak ne var?" diye yazabilirler!...
Van'da yüz bin kişi olarak; bayrağa, vatana sahip çıkarak ordusu'nun yaptığı çıkışa destek veren Kürt kardeşlerimiz, bu 'sözde vatandaş'ları tükürükleriyle boğabileceklerinin işaretini verdiler...
Artık HADEP, toplantılarında Al Bayrağımızı taşımak zorunda kalacaktır!.
Bunların korkaklıkları gereği, yapacakları başka bir davranış yoktur!.
Bu korkakların kahraman(!) başkanları da uçakta gözü açılır açılmaz, Türkiyenin emrinde olduğunu ve Atatürkçü olduğunu söylememiş miydi?!...
Milletin bu şahlanışının önünü, ne PKK, ne HADEP ne de AKP kesebilir!...
Sabrı taşmak üzere olan millet; Genel Kurmay'dan aldığı işareti, çok güzel değerlendirmiştir...
Bu olaylar, Genel Kurmay'ın 'üst perdeden' yazılan bildirisiyle kuyruklarını paçaları arasına saklamak zorunda kalan Zana ve zağarlarının da akıllarını başlarına getirmiştir.
Financial Times Gazetesinde Vincent Boland; "Protesto gösterilerinin görüntüleri, 11 Eylül saldırıları ardından ABD'de yaşanan sahneleri anımsatıyor.Türk halkının en saygın kurum olarak gördüğü Ordu, olaya sert tepki gösterirken İnsan hakları Derneği ve Kürt liderlerin, olayın abartılmaması yönündeki çağrıları, milliyetçilik uğultusu arasında kaybolup gitti." diye yazıyor!...
V.Boland, gördüklerini yazıyor!. Ama yorumundaki iki hatasuı dikkatimi çekti:
Birincisi; 11 Eylül'de ABD Devlet başkanı Bush, korkusundan helikopteriyle havada sakalanarak yere inemezken, bizim Devlet Başkanımız, milletiyle aynı tepkiyi veriyordu ve ayakları yerdeydi...
İkincisi ise Boland, 'Kürt liderler' diye bir terim kullanmış. Türkiyede Kürt lider yoktur. Ancak 'sözde vatandaşlar' tanımlı, uzaktan kumandalı, satranç piyonu, bölücü hainler, kendi aralarında kendi kendilerini lider diye tanımlarlar!...
Geçtiğimiz Cuma günü Türkiye de 41 il ve 119 ilçede yaşlı-genç, kadın-erkek, çoluk-çocuk milyonlarca vatan evladı; kendi aralarında lidercilik oynayan bu hainlere, tokat gibi bir cevap vermiştir...
Türk mehmet Çavuş, cephade; Kürt mehmet Çavuş, nöbettedir..
Renkli bir mermerin farklı renkleri olan Türk-Kürt; el ele, gönül gönüle, omuz omuza 'sözde vatandaşlar'a hadlerini bildirmiştir...
" Ey şimdi süzgün rüzgarlarda dalgalanan
Barışın güvercini,savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim,
Senin altında doğdum
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim,şerefim,şiirim her şeyim
Yeryüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim.." diye yüzlerce yıldır seslendiğimizi;

" Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Sana selam vermeden uçan kuşun
Yuvasını bozacağım." diye yüzlerce yıldır Bayrağımıza verdiğimiz sözümüzü unutanların, umarımki tarihe bakmaya gerek kalmadan akılları, başlarına gelmiştir..
Aksi halde; "Allah'a, Kur'an'a, Bayrak'a and olsunki; akıllarını bir daha gelmemek üzere alırız.."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blospot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Mart 26, 2005

KORKAKLARI KORKUTANLAR!...

Elbette çocuklar, mazurdur!..
Elbette çocuklara bir iş yaptırılmışsa, o işin mesulü işi yaptıran olmalıdır...
AB'nin, ABD'nin, bölücülerin, hainlerin pilot bölge seçtikleri Mersin'de bir çocuğa yaptırılan hareket, milletin damarına bastı...
Millet; Erzurum'dan başlayarak bayrağına, mukaddeslerine sahip çıktığında neler yapabileceğini dosta düşmana gösterdi...
Mersin'deki Bayrağa Saygı mitinginden hemen sonra; endişelerimizi dile getirerek milletimizi sağduyuya davet etmiştik...
Genel Kurmay'ın tokattan öte "Türk'ün muhteşem silme tokatı" gibi bildirisinden sonra, yağcılar çarşısından "Vatan-Millet-Sakarya" teraneleri yükseldi...
Peşine uzaktan kumandalı "Dolma Kalemler"; komplo teorilerini sergilemeye başladılar. Nerdeyse bu işi Türkler, hatta bizzat Devlet yaptırdı diyecekler!...
Komplo teorilerini yazarken bu dolma kalemler, satır aralarındaki korkularını da belli etmekten kaçamadılar!...
Korkaklar çok karabasan görürler!...
Ben de, ara sıra 'birileri'ne seslenirim...Ama benim seslendiğim birileri, korkak oldukları için ihanetten ihanete koşanlar ya da hain oldukları için korkak olanlar, olurlar hep!...
Elbette korkaklar, rüyalarında dünyayı fethedemezler!..
Korkaların hayalleri de, rüyaları da korktukları için sığındıkları güç veya güçlerin başarılarıyla doludur!...
Korkaklar; hayallerinde de, rüyalarında da korkmaya devam ederler!...Uyandıklarında üzerlerinden silindir geçmiş gibi olurlar!...
Ayak seslerinden, sessizlikte kendi aldıkları nefeslerinin sesinden de korkarlar!
Çünkü hayatlarında hiç ama hiç kendileri gibi yaşamamışlardır...
Aldıkları görevler gereği rollerini yaparken -rol gereği- çok cesur görünseler de, korkuları rüyalarını, hayallerini işgal etmiştir...
Türkiye'nin her yerindeki Bayrağa Saygı ve sahip çıkma mitinglerini bizler; büyük bir şevk ve heyecanla izlerken, hainler korkarak izlemekteydirler...
Vay efendim iki çocuğun yaptığından bütün Kürtleri sorumlu tutmamak gerekirmişte vs..vs...!
Bayrağa Saygı mitinglerini izleyen ve bu konuda kanaatlerini belirten hiç bir Milliyetperverin ağzından veya kaleminden Kürt vatandaşlarımızı suçlayan bir cümle çıkmamıştır...
Ama bu dolma kalemler, sanki böyle bir şey söylenmişçesine korku seneryoları üretmektedirler...
Tekrarlıyorum;
Bizler asla ne "Türkiyeliyiz" ne de "mozaik" demeyiz...
"Türkiye bizimdir, vatanımızdır, namusumuzdur." deriz...
"Mozaik" edebiyatçılarına da; "Onlar ne kadar Kürtse biz de kadar Kürdüz; biz ne kadar Türksek onlar da o kadar Türktür..." deriz...
Dahası; " Ne mozaiği ulan! Biz olsak olsak renkli bir mermerin farklı renkleriyiz." deriz...
Üç-beş çapulcu, hainin yüzünden ne Kürt kardeşlerimize kötü gözle bakarız, ne de rüyalarında bile hainlikleri gereği korkanların dediği gibi katliamlar düşünmeyiz!...
Amaaaa! Türk Milletinin tarihi geleneklerinden hareketle hainlere takındığı tavrını, bir daha hatırlatırız...Hatırlamalarına yardımcı olması bakımından da "tarihe bakmalarını" öneririz...
Bayrağa gösterdikleri ihtiramda Erzurumluları ayakta alkışladığımı söylemiştim..
Diyarbakırlıları da ayakta alkışlıyorum...
Hani "AB'nin yolu Diyarbakır'dan" geçerdi!...
Ne oldu?
Neden sustunuz?
Bayrağın rengini tarih boyunca beraber belirlemiş Türk_Kürt Kardeşlerin beraber Diyarbakır caddelerini doldurduğunu görünce neden sesinizi kestiniz?..
Demekki AB'nin yolu, Ankara'dan başlayıp sadece ve sadece AB'den geçermiş değil mi?!...
Hükümetler, hangi partiden olursa olsun; devlet yöneticileri hangi duyguların sahibi olurlarsa olsunlar Türk Milleti gerektiğinde genetik yapısı gereği, iç güdüsel olarak mukaddeslerine sahiplendi mi; aşılmaz bir kale, geçilmez bir set olurmuş...
Umarım ki dost-düşman, sadık-hain,partili-partisiz herkes, Milletin bu özelliğini bir daha unutmamak üzere hatırlamışlardır...
"Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda görev alan bütün vatandaşlar Türktür. Ne mutlu Türk'üm diyene." dedikten sonra;
"Sana selam vermeden uçan kuşun yuvasını bozacağım,
Yeryüzünde yer beğen, nereye dikilmek istersen seni oraya dikeceğim..." diye milletim adına bir daha sesleneceğim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Mart 24, 2005

DOLMA KALEMLER'E...

Genellikle yazı yazarken kendime yasak koymam...
Kalemim; gönlümün hissiyatını, hamasetimin tezahürünü kağıda aktarır...
Ama mantığım, hep iş başındadır...
Dün; Mersin'deki mitingin çok asil duygularla başlamasına rağmen bana 12 Eylül öncesinin Maraş ve Çorum olaylarını hatırlattığını söyleyerek Türk Milletini sağ duyuya davet etmiştim...
Genel Kurmay Başkanlığımız'ın Türk Milleti adına seslenmesinden; hainlere ve onların kumandacılarına yaptığı sert uyarıdan sonra siyasilerin beyanat yarışına girdiklerini de hatırlatmıştım.
Genel Kurmayımız'ın seslenmesinden sonra Yaygın basın da, boy-boy Türk Bayraklarıyla süslendi. Bu menfur olay, bu alçakça olay çarşaf çarşaf tenkit edildi...
Türkiye, baştanbaşa bayraklarla süslendi...
Türk Milleti Bayrağına sahip çıktı...
Ve tabiiki Türk'ün muhteşem öfkesini, 'tarihe bakarak' bilen hainler, inlerine çekilerek sustular!...
Şimdi de görev, uzaktan kumandalı Dolma Kalemler'e düştü!..
Din ve iman tacirlerinden A.Dilipak'ın 24 Mart 2005 Perşembe günlü yazısını; satır aralarına saklamaya çalıştıklarını irdeleyerek, bir daha beraber okuyalım...
" Türkiye böyle...Bakarsınız biri birgün bir bayrak yakar, bayrağı yerde sürükler, sonra bakarsınız herşey sil baştan...Tanklar yürümektedir...Milli bir galeyan halinde birileri sokağa çıkmıştır. Olan olmuştur.........
Tamam kabul edilemez bir durum ama bundan rejim sorunu icat etmek daha büyük bir yanlış olmaz mı? Genel Kurmay bildirisi en üst dilden kaleme alınmış...Sanki Türkiye'ye dışardan bir tehdit var da, savaş ilan eder gibi. Tarihe bakacak ne var? Ne oluyoruz?
..........Tam da şu günlerde, AİHM'den Apo'nun yeniden yargılanması ile ilgili yeni bir kararın gelmesi arifesinde ortaya çıkan Zana'nın, DEHAP Genel Başkanı Tuncay Bakırhan'ın 'Türk Bayrağı, bizim de bayrağımızdır.' şeklinde tepkisini çeken bu olayı ben başka türlü okudum.
..........'Suçun şahsiliği prensibi' yok mu?
..........Neden birileri bu tür olayları vesile kılarak toplumu geriyor ve üst perdeden mesajlar veriyorlarki!..
..........Bu mesajlar o işi yapanları değil, toplumu korkutur, yıldırır, provoke eder...
..........Toplum bu olayları kanıksadı artık. Tek bir olaysa bu öfke niye, bu iş bardağı taşıran son damla ise bu güne kadar neredeydiniz ve hedefteki kim? "
Dilipak'ın satırlarından seçtiklerim bunlar...
Dilipak ve onun gibiler aslında biliyorlarki Millet; onları dolduranları ve doldurdukları mürekkebin rengini bile artık biliyor.
Ama onlar; birileri adıyla saklamaya çalıştıklarının, bir yerlere mal etmeye çalıştıklarının; sağcı-solcu, sünni-alevi, devrimci-ülkücü kimliklerini unutarak Al Bayrakla allanan Türk Milleti olduğunu ya bilmiyorlar(!), ya da haznelerini dolduranlardan bu kimliği saklama talimatı aldılar...
Dilipak Efendi ve Dolma Kalemler! Bu memlekette bu infiallere sebep hep sizler oldunuz. Tankların Sincan'da yürümesine zemini sizler hazırladınız...
Elbette üst seviyeden bildiri yayınlanacak.
Elbette tarihe bakılacak.
Elbette savaş ilan edilecek!
Elbette dış tehdit var! Avrupa parlementosu mensubu ajanların, Nevruz Kutlamalarında işi ne?
Hadi geldiler diyelim Diyarbakır'da, Mersin'de ne ararlar? Ankara'da Nevruz'u kutlayamazlar mı?
Ne Türkçe, ne de Kürtçe bilmemelerine rağmen ezberletilen " biji appo!" sloganını niye atarlar?
'Tam da bu günlerde aponun yeniden yargılanması ile ilgili yeni bir kararın gelmesi arifesinde..."
Vayy Dolma Kalem vayy!...
AİHM'den gelecek haberin gününü, arifesini bilecek kadar mı AP parlementerlerinden bilgiler alıyorsunuz? Onun için mi bu suç şebekeleri alçaklar bu kadar cesurlar ve sizler de onları savunmaya soyunuyorsunuz?
Verilecek kararın gününden önce gününü, arifesini bilecek kadar olaya vakıfsanız ben size "DOLMA KALEM" dersem kim bana mani olur?
Zana ve zağarlarının 'Türk bayrağı bizim de bayrağımızdır.' tepkisini, bu millet çok iyi bilir. Onların Sayın Başkanları(!) da uçakta gözleri açılır açılmaz Atatürkçü olduğunu, Türkiye'nin emrinde olduğunu söylememiş miydi?
Biz bu tepkiyi, kuyruklarını paçaları arasına saklamak olarak algılarız ki çok zağarca bir davranıştır ve onlara yakışır!...Hep te yaparlar, tarihe bakarsanız görürsünüz...
Bunlar, on yıl önce de kongre diye toplandıkları salonda Bayrağımızı yerlere atmamışlar mıydı?
Bunlar 30.000 kürt vatandaşımızın katilinden hep 'Sayın Başkan' diye bahsetmezler mi?
Her Bayrağımızı indirdiklerinde yerine Apo alçağının paçavlarını ve resimlerini asmazlar mı?
Bunlar daha dün 30.000 insanımızın katili Sayın başkanları(!)nın ablalarının elini öpmek için kuyruğa girmediler mi?
Ve bizler Türk Milleti olarak bunları görmüyor muyuz sanıyorsunuz!...
Bütün bunları hatırlayarak 'Suçun Şahsiliği Prensibi'ni ağzınıza alıyorsanız sana ve senin gibilere 'aferin' dememizi mi bekliyorsunuz?
Birileri toplumu germek için üst perdeden mesajlar veriyor öyle mi?!..
Vay Dolma Kalemler vayyyy!
Aklınızı başınıza toplayın!
O birileri dedikleriniz, Asil Türk Milletinin bağrından yetişmiş Asil generallerimizdir. Türk Milleti, o Paşalarını, bağımsızlığını, bayrağını, mukaddeslerini korumakla görevlendirmiştir. Onlar da görevlerini -biraz gecikmeli de olsa- layıkıyla yaparak zağarların kuyruklarını paçaları arasına saklamalarını sağlamışlardır.
Bu asil çıkışa ve kuyruk saklamaya şükredin!..Yoksa Türk Milleti o zağarların kuyruklarını, kulaklarını kökünden keserek başka yerlerine tıkacaktı!...
Dilipak Efendi! Toplum bu olayları kanıksamadı!...
Kongre diye toplantılarda Bayrağımız ayaklar altına atıldı!
Hiç bir toplantı ve kongrelerinde İstiklal Marşımız okunmadı!
Cumartesi, bilmem ne anneleri dendi, terörist alçakların annelerine sokaklarda Atatürkümüz'e, Devletimiz'e, Bayrağımız'a hakaretler ettirildi!
Dünya kadınlar Gününden iki gün önce sokaklara dökülüp tahrik ettikleri 8-10 polisimizin başını yedikten sonra Dünya Kadınlar Gününü Apo köpeğine destek toplantısı şekline dönüştürdüler!
Ve son olarak ta pilot bölge seçtikleri Mersin'de Bayrağımız'a bir daha hakaret ederek bardağı taşırdılar!...
"Hedef kim?" diye sorarken aslında sizler hedefin kimler olduğunu da biliyor ve aklınızca Türk Milletini patronlarınıza şikayet ediyorsunuz!
Mademki sormuş bulundunuz, işte size hedefler:
Türk'ü sevmeyen,
Atatürk'ü sevmeyen,
Ordumuzu sevmeyen, Güvenlik Güçlerimizi sevmeyen ve sevmedikleri gibi de ellerini kollarını bağlayan,
Bağımsızlığımızı, bayrağımızı, bölünmez bütünlüğümüzü hedef alan hainlerin tamamı hedefimizdir!...
Artık yeter!
Ya susun! Ya da yemin olsun bu Millet, sizi bir daha sesiniz çıkmamacasına susturur...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Mart 23, 2005

MİLLİ DURUŞ...

Genel Kurmay Başkanlığı; hainlere tokat gibi cevabı verince siyasiler, beyanat yarışına girdiler...
Bu da bir şeydir!
Elbette Bayrak sahipsiz değildir!
Elbette rengini şühedanın kanından alan Al Bayrağımızı korumak için milyonlarca kan, hiç göz kırpmadan dökülebilir...
Erzurum'un Bayrağımıza sahiplenmesiyle başlayan infial, devam ediyor...Coşmama, memnun olmama rağmen içimde bir de korku var!...
Mersindeki olaylara, her kesin dikkatini çekmek isterim.
Mersin; son yirmi yıldır en fazla göç alan illerimizden birisi. Bölücü hainlerin pilot bölgelerinden de birisi aynı zamanda...
Dağdan inen, itirafçılık yasasından yararlanan, pişmanlık yasasından yararlanan, affedilen ve yasaların gözünden kaçmayı başaran bir çok bölücünün, kümeleştiği bir kentimiz...
Bayrağımız'a hakarette bu kentimizde yapıldı!...
Erzurum'dan sonra Mersin'de de Ülkü Ocakları'nın önderliğinde Bayrağa Sahip Çıkma mitingi düzenlendi...
Buraya kadar her şey normal gibi görülebilir...
Mersin'de ki miting; bana yıllar öncesinin Kahraman Maraş ve Çorum olaylarını hatırlattı...
Sakın ne alakası var demeyesiniz!...
Yıllar öncesi; "Din elden gidiyor!" diye Cuma günleri milletin arasına katılan provakatörler, bu gün de Bayrağımıza yapılan hakareti bahane ederek milletin arasında...
Önce bu işlere alet edilerek kurban olarak seçilen Kürt kardeşlerimize seslenmek istiyorum:
Türkiye'de siyaseten milliyetçilik, Rahmetli Alparslan Türkeş'in özel gayretleriyle MHP'nin değiştirilemez bir özelliği olmuştur.
Ama sizler Rahmetli Alparslan Türkeş'in; "Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürt'üm, ben ne kadar Türk'sem onlar da o kadar Türk'tür.."şeklindeki yüzyılın sözünü atlayarak, görmezden-duymazdan gelerek kendinizi dışlanmış hissederek bölücülere alet olursanız, inanın sizlere yazık olur!...
Size yazık olurken bizlere de yazık olur!...
İçinizden hiç kimse; Nevruz'da veya herhangi bir sivil insiyatif toplantısında Apo alçağının posterlerini açan veya açtıranlara " Kardeşim bu memlekette, içinde bebekler ve kadınlar da olmak kaydıyla 30.000 Kürt'ü öldüren bu alçak değil midir?" sorusunu sormayacak mıdır?
Alet olmaktan, oyuncak olmaktan, malzeme edilmekten nezaman vaz geçeceksiniz?
Avrupa'dan gelerek aynı dinden olmamasına, sizin dilinizi asla bilmemesine rağmen bir hristiyanın "Biji appo!" diye bağırmasından neden hiç huylanmazsınız?
Bin yıldır beraber yaşadığımız bu coğrafyada, rengini beraber akıttığımız kanlarımızdan almış Bayrağımız'a yapılan saygısızlığa her kesten önce neden siz müdahele etmezsiniz?
Mukaddeslerine yapılan saygısızlıkta Türk Milleti'nin ne kadar hassas olduğunu bimenize rağmen, provakatörleri neden aranızdan atmazsınız?
Avrupalının yeni bir soy kırım söylemine zemin hazırladığı(!)nın farkında değil misiniz?
Böyle devam ederse yarın çıkması muhtemel bir Türk-Kürt çatısmasında -Allah korusun- ne hale düşeceğinizi düşünemiyor musunuz?
Avrupadan gelerek sizlerle bölücü sloganlar atan Avrupa Parlementosu mensuplarının, sizi Avrupadan izleyerek aptallığınıza güleceklerini, anlamıyor musunuz?
Bin yıldır beraber yaşadığınız Türk Milleti'nin; Bayrağından, vatanından,Devletinden taviz veremeyeceğini hala anlayamadınız mı?
İzmir'den kovduğumuz, denize döktüğümüz Yunanlının bayrağını yerden kaldırtarak katlayıp yüksek bir yere koydurtan Muhteşem Türk Atatürk'ün bu davranışıyla, Bayrağa verdiğimiz kutsiyeti hala anlayamadınız mı?
Daha dün Kıbrıs'ta Bayrak direğine tırmanan rumun akıbetini hiç mi hatırlamazsınız?
Biz bu coğrafyayı bin yıldan fazladır beraber vatanlaştırdık.
Bayrağımızın rengini, beraber akıttığımız kanlarımızla verdik.
Bayrağı yerde sürükleme edepsizliğini gösteren cahilin, en yakın Çanakkalede kan akıtan dedelerinizin ruhunu incittiğini, bilmiyor musunuz?
Avrupadan gelerek sizlerle Nevruz kutlayan(!), sizlerle bağımsızlık sloganları atan(!) ajanların; sizlerin sonunuzu hazırladığını, ne zaman anlayacaksınız?..
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Türkiye Cumhuriyetini kuran vatandaşların tamamı Türk'tür. Ne mutlu Türk'üm diyene.." tarifinin ihtişamının farkında olabimeniz için daha ne yapabiliriz?,,
Biz Türkler olarak Kürt'leri asla kendimizden yabancı görmüyoruz...
Biz Anadoluya mozaik te demiyoruz. Çünkü mozaikin, farklı materyallerin bir başka farklı yapıştırcıyla tutturularak yapıldığı suni bir oluşum olduğunu biliyoruz. Bizler ancak renkli bir mermerin, farklı rekleri kadar birbirimizden farklı olabiliriz...
Bayrağımıza, vatanımıza, bölünmez bütünlüğümüze kastetmeye uğraşanları, Türk'ün muhteşem öfkesi beklemektedir...
Bu gerçeği, bütün dünyaya hatırlatmak bir insanlık görevidir...
Kızımızın gelinliği, şehidimizin son örtüsü, mavi göklerin kızıl süsü, Al Bayrağımızı; yedi düvele karşı nasıl korumuşsak, üç-beş baldırı çıplak bölücüden de koruyacağımızı bilmeniz gerek...
Şimdi iş; Kürt aydınlarımıza, Kürt iş adamlarımıza, Kürt teknotratlarmıza düşektedir...Ya bir an önce ortaya çıkarak "Aklımızı başımıza toplayalım, bu vatan, bu Bayrak hepimizin.." diyerek bölücülerin cevabını verecekler; ya da yakında kopması planlanan fırtınadan nasiplerine düşene katlanacaklar!...
Ve bu fırtına, metal fırtınaya asla benzemez!...
Bu fırtına Türk'ün muhteşem öfkesinin koparacağı fırtınadır ki tufanlarla benzeşir...
"Kürşadın narasıyla indik Tanrıdağından
Ruhumuzu kandırdık Orhun'un kaynağından
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur
Türk'e kefen biçenin ölümü korkunç olur..."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Mart 21, 2005

BAYRAĞA SAYGI VE ERZURUM...

Birileri; bu memleketi sahipsiz sandılar!...
Siyaseten yok olan, ama Meclisteki sayılarıyla herşeyi yapabileceklerini zannedenler yüzünden de memlekette taşlar bağlanırken kuduz köpekler, başı boş bırakıldı!...
Türk'ün İslamiyet öncesi ve sonrasındaki bayramlarından olan Nevruz'un da ihmal edilmesi yüzünden; İmralı sakininin Zana ve zağarları, işi -Nevruz'u bahane ederek- çığırından çıkardılar!...
Nevruz'u bahane ederek sokaklara salınan başı boş kuduz köpeklere ve bayrağımıza el uzatan gafillere; Kıbrıs'taki bayrağa uzanan rumun akıbetini, hatırlatırım...
Hayatımda ilk kez heyecan ve öfkemden yazı yazmakta zorlanıyorum!..
Haykırmak istiyorum!
Sağolasın Erzurum!
Var olasınız Ülkücüler!
Seni doğan anaya helal olsun Zekai Kaya!... diye hançeremi yırtarcasına bağırmak istiyorum...
Haber kanallarından gördüğüm kadarıyla, okuduğum kadarıyla evlerini bayraklarla süsleyen Erzurumluları da ayakta alkışlıyorum!...
Erzurumlular; Ankara'dan size vurduğum alkışlarımı, duyun lütfen...
Erzurum'un Türk tarihindeki ve Anadolu'nu vatanlaşmasındaki yeri ve mücadelesi; okuyarak, destanlarını dinleyerek büyüdüğümüz bir gerçektir...
Erzurum; tarihte ifa ettiği görevini bir daha hatırlayarak Ülkücü gençleri'nin ve milliyetçi vatandaşlarının şahsında bir daha şahlanmıştır...
Başta Erzurum'un sessiz, sedasız 7 vekili olmak kayd-ı şartıyla bütün AKP'liler ve kuduz köpekleri sokaklara salarak taşları bağlayan siyasi erk, bu verilen mesajı almak zorundadır!...
Artık; körlüğü,sağırlığı, dilsizliği oynamaya hiç bir siyasinin hakkı kalmamıştır...
Millet, sabrı taşarak sokaklarına hakim olmak üzere gerekeni yapacak durumdadır...
İmralı sakininden aldıkları komutlarla Zana ve üç zağarının aklı, umarım bu şahlanışla başlarına gelmiştir...
Erzurum; tarihte de aşılmaz bir geçit, düşürülemez bir kale olarak varlığıyla Türk milleti'ne cesaret olmuş bir gazi şehirdir...
Bayrağımıza saygısızlık yapma cüretini gösteren kuduzlara hadlerini bildirmek için sokakları dolduran onbinlerce Dadaşı, bu gün Tabyalardaki aziz şehitlerimiz de alkışlamışlardır, alkışlıyorlardır...
Emanete hiç hıyanet etmemiş Erzurumlular; Tabyalardaki Aziz şehitlerinin emaneti olan Bayrağa uzanan elleri kıracak cesamet ve cesarette olduğunu; bütün dünyaya hatırlatmıştır...
Zekai Kaya başkan; Allah senden ve ekibinden razı olsun...
Yüreklerimize su serpmekle kalmadın, karamsarlığa düşmek üzere olan Anadolu insanının cesaretinin fişekleyicisi oldun...
Sizin gibi gençlerimize sadece dua etmekle kalmayız Zekai başkan...Bilesiniz ki; babalarınız, amcalarınız, dayılarınız, ağabeyleriniz olarak sizinleyiz...
Siz, nerede hangi tavırla duruyorsanız bilesiniz ki sizinle aynı tavırda ve emir komuta zincirine harfiyyen uyarak yanınızdayız...
Bizler; Altın Neslin mensupları olarak ateşlere atıldığımızda çoğumuzun babalarımız, " Ne yapıyorsunuz? Memleketi üç-beş çocuk sizler mi kurtaracaksınız?" diye töhmetler ederlerdi...
Şimdi bizler; ikişer-üçer torunlu dedeleriz Zekai Başkan...
Ve dedeler olarak, babalar olarak, amcalar-dayılar olarak Altın Neslin mensupları olarak değil sizlere -haşa- töhmet etmek, sizlerin yanınızda hatta emrinizdeyiz bilesiniz...
Bu memleketin kurtuluş reçetesi, Ülkücü kadrolarda ve Ülkücü Harekettedir...
Bunun böyle olduğunu bütün Türk Milleti bir daha sizlerin şahlanışınızla görmüştür...
Zekai Kaya başkan'ın şahsında Tüm Ülkü Ocaklarına da bir büyük olarak iki tavsiyem olacaktır...
Milletle iç içe olmaya devam edin lütfen...
Ve bu memleketin hainleri artık bellidir. Bu hainlerin savunduklarına saldırmayı; saldırdıklarını savunmayı da bir görev bilin lütfen...
Silahlı Kuvvetlerimize saldıranlar, Emniyet Güçlerimize saldıranlar, bu memleketin hainleridir...
Hainlerin inadına Silahlı Kuvvetlerimizle Emniyet Güçlerimize sahip çıkmak bizlerin; Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin birinci görevimiz olmalıdır...
Bir yazımda milliyetçi ile Ülkücü arasındaki farkı vermeğe çalışırken;" Ülkücü, kahramandır.Ülkücü ölürse şehid, yaşarsa gazidir. Milliyetçiler 'Ölmeğe, ölmeğe, ölmeğe geldik!' diyebilirler ama Ülkücü 'Öldürmeğe,öldürmeğe,öldürmeğe geldik.' diyebilendir.." şeklinde bir şeyler söylemiştim...
Zekai Kaya'nın ağzından Ülkücü Gençlik;" Bayrağı yakanlardan hesap soracağız." diye kükrerken, tarifimde hiç te yanılmadığımı, hatta tarifimin yetersiz kaldığını hissettim...
Bana ve Altın Nesile bu coşkulu duyguları yaşatanlar; Allah(c.c.) hepinizden yerle gökler arası kadar razı olsun...
İyiki varsınız Ülkücüler!...
Son Ülkücü toprağa düşmeden Bayrağımıza, bağımsızlığımıza halel gelemeyeceğine, bir kez daha iman ettim...
"Sahipsiz milletin batması haktır
Sen sahip olursan batmayacaktır..."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blospot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Mart 17, 2005

DÜĞMELİ BASIN'A DESTEK!...

"Birileri düğmeye bastı!.."
" Hortumları kesildiği için, hortumları yeniden tesis edemedikleri için çılgına dönüyorlar!..."
Bunlar; Başbakan'ın yaygın basın hakkındaki yorum ve beyanları!...
Türkiye'de ikinci kez Başbakan ağzından basına yönelik böylesine açık suçlama yapılyor.Daha önce de Tansu Çiller, medya ve basını, kartellikle suçlayarak karşısına almıştı..
İcranın birinci adamı olarak Başbakan; kesilen hortumları ve hortumların adreslerini açıklamak zorundadır.Bir yerel basın mensubu olarak ve yıllardır yaygın basına "Ulusal değildir." diyen biri olarak, bütün yaygın basını, hortumculukla suçlarsam kim bana ne diyebilir?...
Yine Başbakan, düğmeye basan birilerini ve basılan düğmeleri de açıklamak zorundadır...
Yoksa ben; aylardır, "Ampülü yakmak için bir düğme ve o düğmeye basacak biri lazımdır." diye AKP'ye yüklenerek haksızlık etmiş olmam mı?
Yerel basın olarak bizler; aslında olanları, ibretle izliyoruz!
Deprem Çadırı AKP, delindi!...
AKP'deki istifaları durdurabilmek için Recep tayyip Erdoğan özel gayretler içine girdi!...
İstifalara neden olarak ta birilerinin düğmeye basmasıyla basının çılgına dönmesini, göstermeye çalışıyor!..Belki de haklıdır, kim bilir?...
Dönmeyi, değişmeyi, gelişmeyi Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Görüş Gömleğini soyunanlardan öğrenen Erkan MUMCU'nun son değişme-gelişmesiyle Deprem Çadırı karıştı!...
Recep Tayyip Erdoğan'ın yasaklı döneminde; YÖK yasasını Başbakanlık için pazarlık konusu yaparak yapılan Erdoğan-Baykal görüşmesinin, Mumcu tarafından açıklanmasıyla da Deprem Çadırı'ndaki karışıklık, paniğe dönüştü!...
Değişme-gelişmede Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Görüşçüler'i sollayan Erkan Mumcu ve benzerlerinin istifaları, bizim için beklenen bir şeyken Recep tayyip Erdoğan ve kurmaylarını panikletti...
Eğer Başbakan'ın söyledikleri doğruysa -ki doğru olması şarttır- düğmesine basılan ve hortumları kesilen medya, kendini biliyordur!...Yerel Basın olarak onlardan biz de rahatsızdık hatta basın adına onlardan utanırdık... Bu sıkıntı ve utancımızı da değişik yerlerde ve değişik yerel kalemler olarak seslendirdik, durduk...
Şimdi şartlar, değişti!...
Başbakan; düğmeli ve hortumlu basın ve basın mensuplarını açıklamak yerine, 1 Nisan itibariyle gazetecileri dolduracağı cezaevlerinin hazırlığıyla meşgul!...
Ben bir yerel basın mensubu ve bir vatanperver olarak, sonunda muhakkak kazanacağımız bir savaşı başlatıyorum!...
Basın mensubu olarak ve yerel bir yürek olarak cezaevine girecek ilk gazeteci olabimek için; şimdiden, 1 Nisan'dan önce bu yasakçı yasalara, baş kaldırıyorum...
Kendileri, dokunulmazlık zırhına girerek kaçtıkları yasalarca aklanmadan; ne AKP'nin ne de aklanmamış Recep Tayyip Erdoğan ve avanesinin yasaklarına, uymuyorum...
12 Eylül Kıyameti'nde hücreleri,hürriyetin sınırsızlaştığı mekanlar haline getirebilmiş bizler; 1 Nisan Kararlarından korkarak asla susmayacağız!...Daha doğrusu ben, kendi adıma söylüyorum;
"Ben asla susmayacağım..."
Asgari ücretle çalışıp, çoğu aylar onu da alamadan çalışan Yerel Basın Emekçileri adına; milyon dolarlarla tranferler yaşayan düğmeli basın mensuplarını, Yasakçı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı savunacağım, koruyacağım!...
Belki bu yolla, yaygın basının kesilen hortumlarının yerel basına dönmesini sağlayarak, gerçek basın emekçilerinin rahatlamalarını sağlayabiliriz!..Umut, fakirin ekmeği, belli mi olur?!...
Yeni ceza kanunları, yaygın basının gözleri önünde hatta onların da katılımlarıyla hazırlanırken susanlar, hatta milleti sadece zinaya kilitleyenlerin hortumları, o günlerde çok mu gür akıyordu?... Böyle bile olsa, Başbakan'ın deyimiyle "Düğmeliler"i savunmak yine bize düştü!...
Çünkü yerel basın olarak biz; susarak sıranın bize gelmesini, hiç beklememişiz...
Bizler, yerel yürekleriz...Bizler, çöplüğümüzün horozlarıyız ama kırma değiliz...Bizler, kavgasını ölümüne yapan dövüş horozlarıyız...Belki sesimiz güzel değildir! Belki uzun soluklu ötmelerden sonra bayılmayız ama tokatımız pektir!...Bizim tokatımız kesinlikle öldürmese de bayıltır...
Bir şey daha var; yaygın basının öbeklendiği metropollerin cezaevleri de tıklım-tıklımdır ama bizim ellerde cezaevlerimiz de boştur!... 1 Nisan'dan sonra yerel basın mensupları olarak, bu yüzden de cezaevine girmekten korkmayız!...
Son olarak, buradan Sayın Başbakan'a seslenmek istiyorum;
Hatadan dönmek, fazilettir. Basına yönelik cezalar, abartılıdır...Kurunun oduna yaşı da yakarsınız. Katilleri, kap-kaççıları,hırsızları,hortumcuları,uyuşturucu tacirlerini,sahte kredi kartı yapanlar,bölücüleri, vatan hainlerini ha bire salıverirken; sadece yazdıklarından ve görüntülediklerinden dolayı gazeteciyi hapse koyarsanız veya hapse koymakla tehdit ederek susturmaya çalışırsanız GÖK KUBBE, BAŞINIZA YIKILIR....
İlk seçimlerde sizi o küçücük seçim sandıklarına öyle bir hapsederiz ki bir daha gün yüzü göremezsiniz...
Bir yerel basın mensubu olarak; " Yüreğimi Allah (c.c.) korkusu öylesine kaplamıştır ki bir başka korkuya asla yer yoktur.." diye naralanarak, sür'atle bu hatadan dönmenizi öneririm...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Mart 16, 2005

ÖRTÜLÜ SAVAŞANLAR...

Milliyetçiliğin bir fikir olmadığını, bir ideoloji olmadığını daha önce belirtmiştik.
Milliyetçilik; iç güdüsel bir duygudur ve genetiktir. Genleri gereği milliyetsiz olanlar için bu duygu (milliyetçilik), hep tehlike olarak görülmüştür...
Semavi kitaplardan ve günümüz gerçeklerinden Yahudilerin, tarihin en eski ve en şövenist milliyetçileri olduğu gerçeği çıkar...Ama sinsiliklerinden kahramanları yoktur!..
Yahudiler; tarih boyunca, kendilerine hasım gördükleri Müslüman ve Hristiyanları hep savaştırmıştır. Bu savaşların galibi kim olursa olsun Yahudi için önemli değildir. Çünkü tarihteki bütün -Yahudi tezgahlı- Müslüman-Hristiyan çatışmalarıdan hep yahudiler, kazançlı çıkmışlardır...
Yahudiler tarihte ilk kez bir Haçlı-Müslüman çatışmasından karlı çıkamamışlardır!..Veya -biraz komplo teorisi gibi olacak ama- 9.Haçlı Seferi'nin lokomotifi ABD'nin Irak'a saldırmasında Türkiye'nin tarafsız kalması; ya yahudilerin tezgahıdır ya da Yahudiler, ilk kez kazançları olmayan bir Haçlı-Müslüman savaşı izlemişlerdir!...
Yahudilerin bu druma tahammül edebileceklerini, sanmıyorum...
Alternatif seneryolarını, çok kısa bir zamanda izlemeye başlarız!...
Yahudiler'in dünyadaki ilk ve tek devletleri, İsrail'dir...İsrail'in Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını ne kadar istediği, bütün dünya tarafından bilinmektedir... Bu konuda yahudilerin bir araya getirdiği milliyetsizler toplulukları olan ABD ve AB'nin neler yaptığı da çok açıktır...
Yaşadığımız coğrafyada, coşkulu milliyetçiliği ile dayanılmaz direnci ve geleneklerine bağlılığıyla aşılması imkansız olan engel, Türk milleti ve dolayısıyla da Türkiye'dir...
Adına Büyük Ortadoğu Projesi denilen plan; aslında Büyük israil Projesidir. Bu projenin tamamlanabilmesi için de Türkiye'nin bütünlüğünün ortadan kalkması, parçalanması şarttır!...
Buu gerçekleştirmek için yahudiler, her yolu denemektedirler. savaşlar da bu yllardandır. Türk Milleti'ni savaşlarla parçalamayı ve bölmeyi başaramayan Yahudiler; bu kez de parayla arsa ve emlak alarak ülkeyi parselleme yolunu tutmuşlardır...
Şükürler olsun geçte olsa buna da yasalarımız engel oldu...
uzaktan kumandalı basınımızdan bazları, özellikle de Karen Fogg çocukları, bu yasa engeline saldırmaya başladılar bile!...
Onların saldırdıklarını savunmak ta bir milliyetçi olarak elbette bizlere düştü...
Tarihte iz bırakanları, milliyetçilerden çıkan kahramanlar olduğunda sanırım hemfikiriz...Milliyetçilik enetik bir özellik olduğuna göre; demekki kahramanlık ta genetiktir. Ve kahramanlık milliyetçiliğin en coşkulu tezahürüdür...
Artık söz; milliyetçilerindir!...
Artık gün; kahramanların günüdür!..
Milliyetsizliklerini dinle maskeleyerek yahudi localarının oyunlarına gelenlerden, milleti ve devleti kurtarma zamanıdır...
Kara Kuvvetleri Komutanı Org.Yaşar Büyükanıt; " PKK yeniden tırmanışa geçti.PKK teröristleri, Aponun yakalandığı 1999'daki sayılarına ulaştı..." diye tehlikeyi haber veriyor...
Bizim milliyetsizlerimizin salıverdiği Zana ve zağarları ise kara Kuvvetleri Komutanımız'ın bu uyarısına; bir karşı komplo teorisi ile cevap veriyorlar!..
Zananın zağarlarından birisi; " AKP, kürtlerle Orduyu, Kogre-Gel nedeniyle karşı karşıya getirmek istiyor. Ya da birileri, bunu dayatıyor." diye bir tez ileri sürmeye çalışıyor!...
Uzanlar'ın elinden alındıktan sonra adeta AKP propogandası yapan yaygın basınımızdan bir gazetedeki köşe yazarının; Zananın zağarlarından birinin bu konudaki yorumunu aynen alıyorum. " Halen başbakan'ın eşini protokolde göremiyoruz.Buna kim engel? AKP açısından bakıldığında Ordu...Ordunun üzerine kim dış baskıyla gelebilir?... Hem AB'ye girmeye aday olan ülkesin hem de iç sorunlarını savaşla çözmeye çalışıyorsun. Bu olmaz!."
Aziz ve Büyük Milletim; hala üzerinde oynanmak istenen oyunu anlamamakta ısrarcı mısın?
Senin karakterinden, bağışlayıcılığından istifade ederek "İnadına Tayyip." dedirten senaristler, şimdi de seninle Ordun arasına girmeye çalışıyorlar!..Hala bu oyunları fark ettiğini, fark ettirmeyecek misin?
Türk Milleti'nin coşkulu milliyetçileri, Ülkücüler; bu oyunların tek bozucusu olduğunuzun farkında mısınız?
Bu memleketin hainleri, artık bilimiyor mu?..Bu hainlerin saldırdıklarını savunmak; savunduklarına saldırmak, sizin göreviniz olmamalı mıdır?
Yahudinin bir araya topladığı milliyetsizlerden oluşan AB'nin dayatmalarıyla Ordumuzu sahipsiz ve desteksiz mi bırakacaksınız?
Siyasi görüşlerini Ülkücülük diye adlandırmış, siyaset kahramanları; bu oyunları bozmak için harekete geçmenin zamanı gelmedi mi?
Örtülü savaşanlar ve onlara destek veren işbirlikçilerin hadlerini artık bildirmeyelim mi?
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Mart 15, 2005

MİLLİYETÇİLİK...

Bu gün -ukalaların izniyle- bir ukalalık ta ben yapacağım!...
Bütün dünya milliyetsizlerini korkutan Milliyetçilik'i tarif etmeğe çalışacağım...
Nedir bu milliyetçilik?
Ermeni yapınca doğru!
Fransız, milliyetçilik yapınca doğru!
Alman yapınca suç!
İtalyan yapınca suç!
İngiliz yapınca dünyanın en doğru işi!
Arap yapınca yanlış!
Japon, yapsa da yapmasa da olur!
Çinli'nin milliyetçilik yapıp yapmaması dünyanı umurunda değil!...
Amaaaa; Türk, milliyetçilik yapınca dünyada da, Türkiye'de de affedilmez, ağır bir suç!...
Aylardır bu milliyetçiliğe akıldım, kaldım!...
Atalarımız; "Milliyetçilik ailede başlar." diye yüzyıllardır bu duyguyu tarif etmiş...Türk ailesi de -bu arada- ataerkil aile olarak tarif ve kabul edilmiş...
İnsan; önce ailesini sevip hakkını gözetir. Sonra sırayı yakınlık derecelerine göre akrabalarını sevip haklarını gözetmesi alır. Sonra komşu, mahalleli,köylü,kasabalı,şehirli,bölgeli ve ülkeli yakınları koruyup gözetmek gelir...
Komşusunun sıkıntı veya meselesiyle ilgilenmeyen birinin, ülkenin öbür ucundaki bir vatandaşının meselesiyle ilgilenmesi, elbette beklenemez...
Amcası ile dayısı arasındaki kavga veya nizada tarafsız kalan birisinin, milliyetçilik yapabilmesi elbette mümkün değildir...
Amca ile dayının; teyze ile halanın kavga veya çekimesinde taraf olmak, tamamen duygusal bir olaydır. Hatta tek kelimeyle duygudur.İç güdüdür. Anne veya babanın genlerinin ağırlığına göre insan; amca-dayı, teyze-hala çekişmesinde taraf olur...
Bu tarafgirliğin, her hangi bir ideolojiyle, her hangi bir fikirle asla alakası olamaz...
Fertten yola çıkarak toplumlara baktığımızda da aynı sonuca varılır.Milliyetçilik, genetiktir. Ve kesinlikle bir duygudur.
Genlerin baskısıyla,iç dürtülerle milliyetçilik yapanlar; milliyet ve milliyetçileri severken, bir başkaları milliyetsizmiş gibi davranabilir!... Ne milliyetçilik yapan yüzde yüz haklı, ne de milliyetsiz davranan suçludur...
Ama tarihi bir gerçek te, bütün kahramanların ve tarihte iz bırakmayı başarmışların milliyetçilerden çıktığı şeklindedir. Kahramanı çok olan ve kahramanı en fazla ölen toplumlar, millet tarifi almış ve devlet olarak tarihteki yerini kapmıştır...
Türk Milleti; milliyetçilik yapabilen,kahramanları olan ve kahramanlarının şehadetleriyle tarih yapan bir millet olarak hep var olmuştur.Var olmaya da devam edecektir...
Bu gerçek, aynı zamanda Türk milleti'nin milliyetçilik duygusunu, çok coşkulu olarak yaşadığının da ispatıdır...
Milliyetsizlerin bir araya gelerek oluşturduğu toplumlar ve medeniyet(!)ler, milliyetçilikten ve milliyetçiliği coşkulu yaşayanlardan korkarlar...Korkularını ve korktuklarını sıraya koyunca da tarihin dolgu malzemeleri olan Fransız'ın, Ermeni'nin, Arap'ın, Japon'un milliyetçiliğini pek ciddiye almazlar!...
Avrupada Almanlar ve İtalyanlar, milliyetçilik alanında faşizm yaparak suçlu çıkmışlardır. Bu yüzden bu iki milletin, milliyetçilik yapması artık imkansız gibidir!..Bu iki milletin milliyetçiliğinden korkulur...
İngiliz milliyetçiliğinden; ortak dinleri ve İngilizlerin deniz aşırı ülkelerdeki hakimiyet hayallerinden dolayı korkulmaz.Hatta dindaşlık gereği destek bile verilebilir.
Türk'ün milliyetçiliğine gelince; Türk, tarih boyunca gittiği yerlerde kalıcı olmuştur. Bu kalıcılığını da kendini gittiği yerin yerlilerine sevdirmekle sağlamıştır...Gittiği yerlere kalıcı medeniyetler götürmüş ve gittiği yerlere hem Türk'ün hem de İslamiyet'in kalıcı mühürlerini vurmuştur...
Avrupa; yüzlerce yıldır, Türk'ün kazıyarak mühürlediği yerlerden medeniyet belgelerini yok etmekele meşguldür!...
Yani milliyetsizlerin bir araya gelerek oluşturduğu "Medeniyet Projesi" ; kalıcı medeniyetleri yok etmek üzerine kurulmuştur...
Milliyetsizlerin bir araya gelerek oluşturduğu; iki güçlü grup vardır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği... İki birliğin de en belirgin benzerlikleri milliyetsizlikleriymiş gibi görünse de Yahudilerin bir araya topladığı topluluklar olmalarıdır...
Bu; milliyetsizlerin toplanmasından meydana gelmiş iki birliğin de dini, Hristiyanlıktır...İkisi de tarihteki haçlılar birliğinin mensubu milletlerden oluşmuşlardır..
Bu milliyetsizler, günümüzde 9.haçlılar olarak yeniden tarih sahnesindedirler. Geçmişteki 8 Haçlı seferi'ni İslamiyet adına tek başına göyüsleyen Milliyetçi Türk Milleti, bu 9.Haçlı Seferine karşı bigane bir tavır sergileyince; milliyetsizlerden oluşmuş Haçlı'nın aklı karışmıştır...
Ben; bir tarihçi, bir sosyolog değilim!...Ama gözlerimizin önünde çok açıkça sergilenen bu oyunun sosyologlarca, tarihçilerce algılanamamasını yorumlayamıyorum...
Milliyetçi Türk Milleti'nin günümüzde bir sıkıntısı daha vardır. Türk Milleti'nin devleti de milliyetsizler tarafından yönetilmektedir!...
Muhteşem Türk Atatürk; bu günleri tahmin ederek; " Asli unsurlarıyla yönetilmeyen milletler
için izmihlal mukadderdir." demiştir...
Herkesin milliyetçilik duygusunu yaşama veya yaşayamama hakkı -bende- sonuna kadar mahfuzdur...
Amaaa;milliyetçilik duygusuna sahip Türk Milliyetçilerinin tamamının Ülkücülük fikrinde birleşerek ve asli unsurlar olarak devlet yönetimine talip olmaları, en büyük duam ve tennimdir...
Bu konuya daha devam edeceğiz...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
http:// maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Mart 14, 2005

TAKIYYEM...

İçimden bir ses; "Hadi durma! Sen de değiş! Sen de geliş! Sen de takıyye yap! Takıyyede başarılı olanlar başbakan oluyorlar görmüyor musun?" diye tazyik yapıp duruyor...
Başta Mustafa Ilıcalı olmak kaydıyla, Erzurum'un hala tanınamayan vekillerinden özür dileyerek takıyyeye başla diye de ayrı bir tazyik var!...
Gerçi ben onların aleyhlerinde bir şey söylememiş bir şey yazmamıştım...Hatta bir dostumuzun hastalığında bize destek veren bürokratları nedeniyle Sn.Sağlık Bakanımız'a teşekkür bile yazmıştım...
Yıllardır Yaygın basınla çekiştim durdum. Onları asla Ulusal kabul etmedim.Onlara hep uzaktan kumandalı, karen fogg çocukları gibi bakmış ve mesafeli durmuştum...Yaygın basın -ağız birliğiyle- Recep Tayyip Erdoğan'ın mazlumluğunu yazarken ben, onların inadına "Mazlumu oynayan zalim" diyerek karşı çıkmıştım...
Yaygın basının mazlum tarifli benim mazlumu oynayan zalim tarifli Recep Tayyip Erdoğan'ımız; 1 Nisan itibariyle bütün gazetecilerin çanına ot tıkayacak!...
Düne kadar çok sıkı-fıkı olan Yaygın Basınla, mazlumu oynayan zalim Recep Tayyip Erdoğan'ın aralarındaki köprüler yakıldı!...Köprüleri yakan da Recep Tayyip Erdoğan oldu!...Yaygın basından bahisle "...Şu ana kadar atılan adımlar, bu güne kadar alıştıkları o çıkar anlayışının bozulması olayıdır.Hortumlar kesildiği için, hortumları yeniden tesis edemedikleri için çılgına dönüyorlar.." diyor...
Yani düne kadar yaygın basının çıkar anlayışının ve hortumlarının varlığını, Başbakan'ın ağzından öğrenmiş bulunuyoruz!...Bana biraz "Kartelci Medya" diye adlandırarak savaş açan Tansu Çiller'i hatırlatmasına rağmen yine de hayret!...
Düne kadar AB'nin,ABD'nin, Karen Fogg'un talimatlarıyla RTE ve AKP'ye methiyeler dizen Yaygın Basın'ın neden böyle davrandığını da yine Başbakan'ın ağzından öğrenmiş bulunuyoruz!...
Başbakanlık şikayetlenme, dertlenme, enkaz devir alma edebiyatının yapılacağı bir sığınak; biz de millet olarak ağlama duvarıyız ya!...Mazlumu oynayan zalim; yaygın basını bize şikayet ediyor ya!...
Niye oldu? Nasıl oldu? Bilemem ama düne kadar RTE'ye methiyeler dizen yaygın basın; birden bire RTE'ye salvo atışlar yapmaya başladı!..Yaygın basın aleyhte atışlara başlayınca da RTE tarafından hortumları kesildi ve bu yüzden "..çılgına dönüyorlar."
Yaygın basın, gününü görecek daha!... 1 Nisan 2005 itibariyle sadece hortumlarını kesmekle yetinmeyen RTE; Türkiye'yi, cezaevlerinde en fazla gazetecisi olan ülke olarak dünya birincisi yapmaya hazırlanıyor!...
1 Nisan, aynı zamanda benim doğum günüm...Şimdi yaygın basının hortumlarını kesen, 1 Nisan'dan sonra da yakaladığını cezaevine attırmanın hazırlığında olan RTE'den korkarak takıyye yapsam kim beni ayıplar!?...
Mustafa Ilıcalı ve arkadaşları; bedava yazdığımız, telefon-faks-internet faturalarını cebimizden ödediğimiz köşemizi kapattırarak bizi cezaevlerinden korumamış mı?...Bu yaptığı iyiliğinden dolayı da Ilıcalı'ya teşekkür edilmez mi?...Teşekkür ederek takıyyeye başlasam, kimin bana ne demek hakkı olabilir?
1 Nisan itibariyle doğum günümle beraber yeni bir Mustafa ASLAN olarak; ben de değişsem, ben de gelişsem, ben de takıyye yapsam olmaz mı?
Artk " AB'ye girebilmek uğruna gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçebiliriz." diyen RTE'ye; "Elbette Hünkarım!..Muvafıktır Hünkarım!..Siz nasıl münasip görürseniz Haşmetmeap!.." diyerek takıyyeye başlamayayım mı?
Mademki takıyye yapılarak başbakan olunabiline bir ülkedeyim, ben neden takıyye yapmayayım? Hem de artık 1 Nisandan itibaren böyle yazarsam cezaevlerinde ölmem gerekeceğini bile, bile RTE'yle neden dalaşayım? Ben deli miyim?
Karen Fogg'dan euro destekli talimatlar almıyoruz!..
AB ve ABD'den hiç bir destek görmüyoruz!..
Recep Tayyip Erdoğan'ın kestiği hortumlardan, bu güne kadar bize bir katre, bir damla düşmedi!..Yerel basın olarak neden hakim güçle kavga edelim ki?!..
Hadi yerel basın mensupları; hadi bizler de değişelim! Bizler de gelişelim! Fırsat bu fırsattır!...
Yaygın basından kesilen hortumun ucunu bize doğru döndürmeği başarırsak; dünyalığımızı kazanırız, ahirete Allah kerim!...
Nasılsa AKP Çuvalındaki çürükler de gitti!..RTE gibi sadık bir Erbakancı'yı terk ederek döneklik ettiler!...
Hadi Beyler! Şimdi de sıra biz de!.. Yerel basın olarak hep beraber takıyye yaparak Milli Görüşçülerin arasındaki yerimizi almakta acele edelim..."Komşuda pişer, bize de düşer..." mantığıyla acımızdan ölürüz!...
Bir an önce aracılık ederek Mustafa Ilıcalı ve arkadaşlarıyla da beni barıştırın ki Başbakanla tanışma şansım hızlansın!...
Haaaa! Bu arada Ilıcalı ve arkadaşlarına da beni bir an önce Başbakanla tanıştırmazlarsa yaygın basın aracılığıyla şikayet edeceğimi de hatırlatırım!...
Bu 1 Nisan uygulamalarından çok korktum!...
Korkum yüzünden kendi isteğimle değişiyor, hiç bir tazyik görmeden korkumdan kendim gelişiyorum!
En sert RTE ve AKP muhalifi olan ben artık kendi rızamla -korkumdan- "İnadına tayyip!" diyenlerin başını çekeceğim!...
Nasılsa "İnadına Tayyip!" dedim mi; güvenlik güçleri de adını söyleyemeyeceğim bütün mihraklar da benden çekinecekler!...
Ve artık ben de 30 yılda bir defa ve asla tekrar etmeden bir kere "Türküz, Türkiyeyiz." diyeceğim!...
Bana ne Türk'ten? Bana ne Atatürk'ten?
"İnadına , inadına Tayyip!"
Hiç bende 1 nisandan sonra RTE ve AKP aleyhinde yazı yazarak cezaevine düşecek göz var mı?!..
Yaygın basını bilmem ama; yerel bir kalem olarak 1 Nisan'dan çok korktum,çooook!...
Bu da gününden çok evvel benim " Nisan biiiiirrr!" şakam olsun...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Mart 13, 2005

BAŞARILAR...

Zor işleri, zorlu insanların başardığı bilinen bir gerçektir...
Lütfü Yücelik Dostumuz da zor işlerin altına başarı imzasını atabilmiş müstesna hemşehrilerimizdendir...
Lütfü Yücelik'in vicdan huzuruyla görev bayrağını Muammer Cındıllı'ya teslim edeceğinden eminim...
Şimdi üzülenler de elbette olacaktır...
Onlara da acizane tavsiyem; Muammer Cındıllı'yı dikkatle takip etmeleri olacaktır...
Sn.Yücelik'in yarım kalmış projeleri varsa, ve bu projelerini Muammer Cındıllı'dan sakınmazsa, o projelerin süratle tamamlanması için gerekenin nasıl yapıldığını görecek ve projelerinin hayat bulmasıyla mutlu olacaktır. Çünkü Yücelik'in nasıl bir Erzurum sevdalısı olduğunu bilenlerdenim...
Lütfü Yücelik; Erzurum'a iz bırakan sivil toplum önderlerinden birisi olarak tarihe düşmüştür...
Yaptıklarından ve yapmaya zamanının yetmediği projelerinden dolayı Lütfü Yücelik'e teşekkürler ediyorum.Allah(c.c.) razı olsun diyorum...
Şimdiden sonra Muammer Cındıllı'yı çok dikkatle takip edeceklerden birisi de ben olacağım... Çünkü; "Lütfü Yücelik, kötü ve başarısız bir başkan değildir ama Muammer Cındıllı, birikimleri ve ufkuyla daha başarılı bir başkan olur." diye düşüncesini açıklamış olanlardanım...
Muammer Cındıllı'yı kazandığı seçimlerden dolayı bütün yüreğimle tebrik ediyorum ve; Başarmanın, başarılı olmanın Muammer Cındıllı'nın mecburiyeti olduğunu da hatırlatıyorum..
Erzurum, siyaseten yetimdir.Sahipsizdir!...
Erzurum; 1 Bakanı ve 6 milletvekili olmasına rağmen siyaseten unutulmuştur...
Erzurum'un ve Erzurumlu'nun sesi ancak başarılı sivil toplum örgütlerince duyurulabilmiştir ve duyurulabilir...Bu konuda da Muammer Cındıllı'nın ikili ilişkilerine, çevresine ve ufkuna itimadım tamdır...
Allah(c.c.) yardımcıları olsun...
Teşkilatçılık mektebini başarıyla tamamlayarak icazetli olan Cındıllı'nın mükemmele yakın bir ekipleşmeyle; çoğu Erzurumlu'nun atlamış olduğu meselelere nasıl müdahil olduğunu ve nasıl çözümler ürettiğini hep beraber izleyeceğiz...
Sadece bu ekipleşmede de Muammer Cındıllı'ya bir uyarım olmalıdır.Çünkü muammer Cındıllı'yı başarısız olarak düşünemeyecek kadar sevenlerdenim...
Ekip kurmakta hissileşmezse, ehil olmayan insanlara ekipte yer vermezse Cındıllı'nın başarmaktan başka yolu kalmayacaktır...
Erzurum'un genç iş adamlarına yönelerek, kuşaklar arası köprüyü de kurması gerekir diye düşünüyorum ve Sn.Cındıllı, bu kuşaklar arası köprülüğü en iyi yapabilecek donanıma sahiptir...
Artık seven-sevmeyen bütün Erzurumlular'ın dikkatli nazarları, Muammer Cındıllı ve ekibinin üzerinde olacaktır...
Dualarımızla başarılarına yardımcı olmaya çalışacağız...
Muammer Cındıllı ve Ekibi'ni tekrar tebrik ederek başarılar dilerim...
Muammer Cındıllı'nın işi; başarılı bir başkandan daha fazla başarılı olmak mecburiyetinde olduğu için bayağı zordur...
Ama zor işleri, zorlu kişilerin başardığı gerçeğini de yukarda zikretmiştik.
Muammer Cındıllı'nın zorlu bir kişilik olduğunu bilenlerdenim...
Başarılı olacağından da eminim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cuma, Mart 11, 2005

VEDA VE SELAM....

SİTEMİM

Yürümek çok kolay derlerdi bana
Sarhoşken yüksekten yürümek yoktu
Her hazan bir hüzün yükler insana
Benim yüreğimde çürümek yoktu..

Her hazan sonunda kışlar var imiş
Her hazan gözlerde yaşlar var imiş
Yuvasız insanlar kuşlar var imiş
Yuvasız kuşlara ürümek yoktu..

Duygular her yere uzansa bile
Kalem ki kaderi yazansa bile
Yarışta topallar kazansa bile
Yüreği kasvetle bürümek yoktu..

Hiddetten gözlerin akı karardı
Öfke dünyamızı kavradı sardı
İHANET HER ZAMAN HER YERDE VARDI
DOSTLUĞU YERLERDE SÜRÜMEK YOKTU!..

Selam Ülküdaşlarım;
Selam dostlarım;Selam bu sütunlarda hemhal olduğumuz yürektaşlarım...
Yıllardır sizlerle, bir başka Erzurum Gazetesinde buluşuyorduk..
Sebebini tekrarlayarak sizlerin de bir kez daha moralinizi bozma hakkım olduğunu,sanmıyorum...
Elbette yıllardır sizlerle ben fakıri buluşturan "MEYDAN"ımızı taşıyan yerel gazetemize şükranlarımız sabittir...
Yıllarca bir aile gibi hava teneffüs ettiğimiz; neşelerimizi,tasalarımızı beraber terennüm ettiğimiz, gazete çalışanlarını ve Patronunu, özlemeyeceğim dersem yalan olur....
Ama bir şeyi burada -sizlerin de affınıza sığınarak- tekrar etmek istiyorum: Hakikat'in sahipleri; Hakikat'in okurları kadar hakikatli çıkamadılar!...
Oysa onların cesaret ve vefalarına çok güveniyordum!...
Artık "MEYDAN"ımızı, Doğudan Doğan GÜNEŞ'te açmaya başladık...
Şimdiden sonra sizlerle, günlük olarak burada buluşacağız...
Doğudan Doğan GÜNEŞ'te yabancılık çekmeyeceğimizi biliyorum...
Yerimizi, inşaallah çok çabuk ısıtacağız...
Birbirine benzer insanlar olarak bir an önce aynı safta buluşmakta, elbette çok faydalar vardır...
Bir an önce bir araya gelerek; bir şey yapamadıkları gibi, bir şey yapamadıklarını ve hatalarını yazan yerel kalemleri susturma yolunu seçen AKP'lilere, Deprem Çadırı sakinlerine, panayır kalabalığında kendilerini emin hissedenlere, hadlerini bildirmek zorundayız...
Milliyetçilikten korkanlardan, Türk'üm demekten imtina edenlerden, "AB'ye girebilmek için gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçebiliriz." diyebilenlerden ve bu fikrin peşinden gidenlerden, memleketi kurtarmak zorundayız...
Bunların hakkından Millet olarak ancak biz geliriz...Nasıl bunları; yağmurdan kaçarken doluya tutulma misali başımıza bela ettiysek, yine alaşağı etmek te bizim görevimizdir...
Zaman çok süratlidir! Ve geçen zaman "İhanet yolcularını mukadder akıbetlerine.." bizi ise Millet ve Devlet olarak mutlu günlere taşımaktadır...
"Küfrün karşısında susan, dilsiz kafir gibidir." Hadis'i Kutsi'sinden hareketle; yanlışlar ve yanlışlıklar karşısında susmayacağıma; Allah(c.c.)'ımın, Milletimin,Devletimin, Tarihimin, Ecdadımın ve Sizlerin huzurunda namusum,şerefim üzerine and içerim...
Bu vesileyle; eski gazete çalışanlarına ve sahiplerine veda ederken, Doğudan Doğan Güneş ailesine ve tabiiki siz hemhallerime selamlar derim...
Mahkemenin kadıya mülk kalmayacağını unutan, tesadüfi seçilmişlerimize de burada olduğumuzu haber veririm...
Hakk şerleri hayreyler
Görelim Mevlan neyler
Neylerse güzel eyler...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Mart 09, 2005

GELSİNLER BAKALIM!...

Erzurum'un çok hoşuma giden bir deyimi var; "Gelene yenge, gidene sağdıç olmak..."
Millet olarak son zamanlarda sanki bu durumdayız!...
Dünya Kadınlar Günü, 8 Mart olarak biliniyor. Art niyetli, bölücüler; 7 Mart'ta kanunsuz bir yürüyüş yaparak polisi tahrik edip kendilerini coplatıyorlar!..Basınımız uzaktan kumandalı olduğu için çarşaf çarşaf bu görüntüleri, AB'li ağabeylerine ulaştırıyor..
Hadi bunlara alıştık diyelim.
8 Mart günü ise; Türkiye'nin her yerinde Apo alçağının posterleriyle ve bebek katiline hürriyet diye bağırılarak Kadınlar Günü kutlanıyor!..
Eli kolu bağlanmış polisimiz ve bile bile elini kolunu bağlamış Hükümetimiz, bu bölücü mitingi izlemek zorunda kalıyor...
Artık aklımızı başımıza toplamanın zamanı geldi de geçiyor bile...
Biz millet olarak AB'yi istemiyoruz; zaten AB'de bizi istemiyor...Artık daha fazla kendimizi rencide ettirmenin anlamı yok!...
Elbette "Bu yol ihanet yoludur.İhanet yolcularının mukadder akıbetinden kaçamayacaksınız." ikazını duymazdan gelenlerden, milletin istediği tavrı beklemek abesle iştigal olacaktır...
Ama yine de inadına bir şeyler yapmamız gereğine inanıyorum...
İhanet yolcusu'nun Erzurum uzantıları; Hakikat gazetesi'ndeki tek mülkiyetim "Meydan" adlı köşemi kapattırdılar!...Bunu çok cesur olduğuna inandığım Necati çakır Ağabeyim'e yaptırdılar!
Böyle davranmakal sadece yüksek sesle düşünen benim nara atmama sebep oldular...
Ne Mustafa Ilıcalı ne de onun Genel başkanının beni susturmaya güçleri yetmez...
Başkasının şiirini okudum diyerek yaptığı bölücü söylemleri yüzünden, üç ay dinlenme kampı gibi bir cezaevinde ve Erbakan Hoca'nın müşfik bakımıyla kaldıktan sonra ezilmiş rolüne yatanlar; bizim yıllarca hücreleri hürriyet meydanlarına çevirdiğimizi her halde bilmiyorlar...
Bizim hürriyetimizi her yerde hele hele hücrelerde sınırsız kullandığımızı, bilmedikleri gibi anlatsakta anlayamazlar...
Ilıcalı ve o kafadakiler bilmelilerki Meydan'ımı kapatarak benim sesimi kesemediler...Aksine 300-500 kişiye ulaşabilen beni, binlerce kişiyle buluşarak daha çok ses duyurmaya mecbur ettiler!...
Vallahi sağ olsunlar! Billahi sağ olsunlar!...
Allah(c.c.)'ın şaşırttığı insan düğünde yellenirmiş!...
Bunlar beni susturayım derken benim önümü açtılar...
Şimdi beni susturmak için yapabilecekleri tek yol var, ya beni dinleyerek yanlışlarından vaz geçecekler ya da beni mahkemeye vererek adaletin önünde benimle hesaplaşacaklar...
Ben Mustafa Ilıcalı'yı da onun Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanı da kamu vicdanına yani millete şikayete devam edeceğim...
Hainin, bölücünün önünü açacaklar!
Polisimin,askerimin elini kolunu bağlayacaklar!
AB'ye girebilmek için bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçmeye çalışacaklar!
Kahramanlarımıza karşı linç uygulayacaklar!
Bizler de bunların davet ettiklerini görmeyeceğiz öylemi?!...
Gelsinler bakalım!
Buyursunlar bakalım!..
Nasılsa geldikleri gibi gitmeye alıştırdık biz onları...
Davet edilenler, geldikleri gibi giderken bu "ihanet yolcuları" ne yapacaklar?
Çok merak ediyorum...
Ne yapacaklarını göreceğimiz günlerin de çok yakın olduğunu hissediyorum...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Mart 08, 2005

FİNCANCI KATIRLARINI ÜRKÜTTÜM!...

Sonunda beklediğim oldu!..
Fincancının katırını, sonunda ürkütmeği başardım!..
Ulusal diye adlandırılan basına, yıllardır "Yaygın basın" derim. Yaygın basının bir-iki istisnası hariç ulusal yani milli olmadığına inanırım. Bu yüzden de yaklaşık 25 yıldır düşündüklerimi, bildiklerimi Milli Basın olduğuna inandığım Yerel basında tarihe şerh düşerim...
İşim gereği yolum çok sevdiğim Erzurum'a düşünce Yaygın basından tamamen uzaklaşarak Yerel Basın ordusuna dahil oldum...
Son beş yıldır aralıksız olarak ve günlük olarak Erzurum Hakikat Gazetesi'nde yazdım...
Hayatımdaki tek mülkiyetim olan "MEYDAN" adındaki köşem; beş yıldır Hakikat Gazetesi'ndeydi...
Sonunda katırlarını ürkütmeyi başardığım fincancılar, devreye girdiler!...
Hakikat Gazetesi'ndeki tek özel mülkiyetim "Meydan" a müdahele ettiler...
Kurulduğu günden beri AKP'ye karşı oldum.
Siyasete soyunduğu günden beri Recep Tayyip Erdoğan'a karşı oldum.
Karşı olmak için sayısız sebeplerim var ve bu sebepleri; 3 Kasım Seçimlerinden iki-üç ay öncesinden olmak kaydıyla Hakikat'in hakikatli okurlarıyla paylaştım...Arşivlemeyi çok ciddiyetle yapan Hakikat Gazetesi'nde bu sebeplerimin tamamı, tarihe şerh düşülmüş olarak mevcuttur...
Recep Tayyip Erdoğan'a; "dönen, değişen, gelişen, terk eden, mazlum kabadayı, kabadayıyı oynayan Kasımpaşalı, uzaktan kumandalı, siyasi topaç, rüzgar gülü..." gibi daha aklıma gelmeyen bir sürü lakapla seslendim.
AKP'ye hiç ama hiç AK Parti demedim..." deprem çadırı, toplama kampı, AB'nin yatak odası ampülü, korsan tüp.." gibi benzetmeler yakıştırdım. AKP bitinceye, milletin yakasından düşünceye kadar da bu mücadeleme devam edeceğim...
3 kasım seçimlerinde MHP'li üç vekilden şikayetlenen Erzurumlu; çok kuvvetli ve profesyonelce estirilen "İnadına tayyip" rüzgarıyla, yağmurdan kaçayım derken doluya tutuldu!...Erzurumlu, hiç tanımadığı 7 kişiyi, "İnadına tayyip" rüzgarıyla meclise gönderdi...Bu yedi Vekilden biri de mevcut Hükumet'in Sağlık Bakanı oldu...
AKP Hükumeti, üç yılını doldurmasına rağmen hala Erzurumlular tarafından tanınamayan vekil var!... Yedi Erzurum Millet vekili'nin üçünü bir arada gören Erzurumlu sayısı da yok denecek kadar az...
Benim; AKP , Recep Tayyip Erdoğan ve avanesiyle yaptığım mücadelede Erzurumlularla beraber tanımadığımız bu yedi vekille hiç bir işim olmadı!...Bu tanımadığım yedi vekille asla meselem olmadı!
" Benim meselem Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ile..." diye defalarca yazmış olmama rağmen başını Mustafa Ilıcalı'nın çektiği tanınmayan Vekillerimiz, hakikat Gazetesi'nin hakikatsiz sahiplerine baskı yaparak "Meydan"ımı kapattırdılar!...
Hakikat Gazetesi sahibi, ağabeyim Necati Çakır; Hakikat gazetesi'nin okurları kadar hakikatli çıkamadı!.. Tam da Deprem Çadırı'nın delindiği,Panayır Yeri kalabalığı'nın dağılmaya yüz tuttuğu bu günlerde, yazılarımı AKP'ye zararlı gören Siyasi Topaçların baskısına boyun eğerek yazılarımı yayınlamaktan vaz geçti!...
Erzurum'dan uzak olmam hasebiyle bu uygulamayı da bir kaç günlük bir gecikmeyle, Hakikat'in hakikatli okurlarından öğrendim...
Hakikat gazetesi sahibi Ağabeyim necati Çakır'dan küsmeyeceğim...Yerel bir gazete olarak, biri bakan olan 7 vekilin baskısına dayanamamasını, anlayabilirim...
Ama bu günden itibaren de başta Sayın Mustafa Ilıcalı olmak kaydıyla AKP'nin 7 Erzurum vekilini çok dikkatle izleyerek, onlar hakkında yazmaktan, konuşmaktan asla vaz geçmeyeceğim...
Hakikat Gazetesi ile günde en fazla 500 kişiyle buluşabiliyorduk...Bu sayıyı, Hakikat ailesine olan saygımdan ve yerel basına olan sevdamdan dolayı kabullenmiştim. Şimdiden sonra buluştuğum insan sayısını, binlere ulaştırmaya çalışacağım...
Mustafa Ilıcalı ve o kafadaki Deprem Çadırı mensuplarının şunu bilmelerini istiyorum: Ben ve benim gibi Yerel basın sevdalısı muharrirlerin, gazetelerinden asla bir gelirleri olmaz. Bizler -övünme gibi algılayanlardan özür dilerim- varlığımızla gazetemize destek veririz. yerel Gazetelerin okunma sebebi, mharrirleridir...
Bizler, yerel yürekleriz. Bizler, çöplük horozlarıyız...Bize susturulmak üzere baskı geldikçe biz, naralar atarız...
Toplama Kampı'nın, Deprem Çadırı'nın, AKP'nin yedi vekili, benden Ülkücü olduğum ve bunu hiç saklamadığım için rahatsız oldular... Hatta hala Erzurum'un tanımadığı yedi Vekil, benden ülkücü olduğum için korktular!...
Sn. Ilıcalı ve diğerleri, yazdıklarımda bir yalan, bir iftira tesbit ettiyseler beni mahkemeye vermeliydiler... Hatta beni mahkemeye vermeleri için epeyce tahrikte de bulundum!.. Dahası kendimi "Meydan" da ihbar bile ettim!...
Ama onlar da benim haklı olduğumu, yalansız olduğumu biliyorlardı... Belki de benim reklamıma araç olmamak için(!) mahkemeye vermeğe tenezzül etmediler!...
Mustafa Ilıcalı ve benzeri Toplama kampı mensuplarının bir şeyi daha bilmelerini istiyorum:
Ben, ALTIN NESİL mensubuyum.
Benim milli menfaatler dışında ilgimi çekebilecek menfaat yoktur...
Deprem Çadırı mensuplarının, toplandıkları yer gereği hayalleri, rüyaları çıkar ilişkileri üzerine inşa edilmiştir...Hepsinin gözü; Deprem Çadırı sahibinin iki dudağına takılıdır... Oradan çıkacak ulufe bakanlığı bekleyerek beş yılı tamamladıklarını anlayamadan geçirecekler...
Haklarında açılmış ve sayılarını kendilerinin bile bilmediği yolsuzluk mahkemelerinden aklanmadan AK olamazlar!... Ve aklanmadıkları sürece de benden AK muamelesi göremeyeceklerdir...
Ne "...bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan.." vaz geçmenize, ne de kahramanlarımızı bitirmenize asla izin vermeyeceğiz...
Mahkemenin kadıya mülk kalmadığını, yedi tanınmayan vekile de hatırlatırım!...
" bu yol ihanet yoludur.İhanet yolcularının mukadder akıbetlerinden kurtulamayacaksınız." ikazını; her zaman her ortamda hatırlatmaya devam edeceğim!...
Biz; TÜRK'ÜZ Türk'ü severiz.
Biz; TÜRK'ÜZ Atatürk'ü severiz.
Biz; TÜRK'ÜZ Türk'ü seveni severiz.
Biz; TÜRK'ÜZ vatan mukaddeslerimizdendir. Asla kimseye verdirmeyiz, asla sattırmayız...
Biz; TÜRK'ÜZ ölürüz, çoğalırız; çoğalırız mukaddeslerimiz için ölürüz.
Bizden korkuyorsanız doğru yapıyorsunuz. Çünkü bizler, ihanet yolcularını korkutmak için yaratılmış BOZKURTLARIZ...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Mart 06, 2005

VADİNİN KURTLARI...

Rauf Denktaş isimli Milli Kahramanın Türkiye de en çok izlenen dizilerin başında gelen Kurtlar Vadisi dizisinde rol almasının yankıları sürüyor...
Rauf Denktaş, bu akıllı girişimiyle kahramanlığı nasıl hak ettiğini de kanıtlamış oldu...
Karen Fogg çocuklarının Rauf Denktaş'ı yaygın basında yeterince anlatmaları, zaten eşyanın tabiatına ters! Adamlar; karen Fogg'dan aldıkları parayla, Rauf Denktaş'ı yok etmek için görevliler!.. Rauf Denktaş'ı ancak aleyhinde bir şeyler yazacak veya söyleyeceklerse gazetelerine taşırlar!...
Rauf Denktaş, basında kendine yer veren yürekli gazetelerle ancak yüzlerce kişiye hadi bilemedin binlere ulaşabiliyordu. Ama dizide milyonlarca insana, söyleyebileceği her şeyi kafalarına yazarcasına söyledi...Rauf Denktaş, o gün Türkiye de ve Avrupadaki Türkler arasında bir anda gönüllerin zirvesine oturmayı başardı...
Dava adamı, Milli kahraman Denktaş; milyonların gözünün içine bakarak Türk Mukavemet teşkilatının andını içerken, tüyleri diken diken olmayan hatta ağlamayan bir Türk Evladını düşünemiyorum...Denktaş; milyonların gözünün içine bakarak and içerken; M.Ali Talat'ı evlerinde ve konutlarında ağırlayarak taraflılıklarını belli eden Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün ,dahası taifelerinin yanlarında olmak, suratlarını izlemek isterdim...
Rauf Denktaş o gün Kurtlar vadisi dizisinde rol almadı, VADİNİN KURTLARI'nın görev başında olduğunu hatırlatarak seven yüreklere su serperken, uzaktan kumandalıların, siyasi topaçların ödlerini de kopardı...
Rauf Denktaş o gün, bütün emperyalistlere ve emperyalist işbirlikçilerine çok net ve çok kuvvetli bir mesaj verdi...O verilen mesajın ilgilenen herkesçe alındığından da adım kadar eminim...
Rauf Denktaş'ın o gün yaptığı atılımla Anadolu Türkünün hafızası da tazelendi. Anadolu Türkünün unutmaya başladığı Rahmetli Dr.Fazıl Küçük ve Türk Mukavemet Teşkilatı hafızalardaki yerini pekiştirirken içilen yemini, milyonlarca Türk'ün tekrarladığını da sanırım Denktaş biliyordur...
"AB'ye girebilmek için bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçebiliriz." diyen Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı yerlerden kastının birinin Kıbrıs olduğunu da Anadolu Türkü o gün anladı...
M.Ali Talat'ın; "Kıbrıslı bağımsızlık değil, euro istiyor!" anlamlı sözleriyle, bağımsızlıkları için yeniden ölmeğe ve öldürmeğe hazır Türk Mukavemet Teşkilatının Mücahitleri'ni, aynı karede bile görmeğe artık benim tahammülüm yok!...
Emperyalistler, memleketimizi masa başlarına monte ettikleri uzaktan kumandalı adamlarıyla kontrole aldıklarını biliyorlar!..Bunu masa başlarına monte edilenler de Rauf Denktaş'ta biliyordu ama Anadolu insanı bilmiyordu!...
Bu bilmemezlik yüzünden de birilerinin; "Çözümsüzlük çözüm olamaz.." şeklindeki söylemlerine kanarak belki de Rauf Denktaş'a ve Kıbrıslı kardeşlerimize kızıyorlardı!...
Artık Anadolu Türk'ünün kimlere kızdığını ben de, millet te, Rauf Denktaş'ta ve kendilerine kızılanlar da biliyorlar!...
Umudumuz bu kesin ve etkili uyarıyı dikkate almalarıdır...
Yaygın basın ve Karen Fogg çocukları; Kıbrıs meselesini doğru olarak duyurmadıkları gibi, Kıbrıs meselesini Milli Mesele sayan siyasilerimizi de duyurmuyorlar!...
Elbette onlara verilen görev, milli meselelerdeki duyarlılıkları saklamak!...
Öyle olmasaydı MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli'nin;"Sayın Başbakanı buradan bir kez daha uyarıyorum. Bu yol ihanet yoludur.İhanet yolcularının mukadder akıbetinden kurtulamayacaksınız.." şeklindeki uyarısından daha sert bir uyarı, düşünülebilir mi? Ve bu sert uyarı, haber olmazsa ne haber olabilir? Ve bu uzaktan kumandalı basın, bunu duyurmazsa neyi duyurur?...
Yaygın basından bazıları da; durup durup rahmetli Alparslan Türkeş'le ilgili çok önemli bilgiler vereceklerini, günlerce reklam ettikten sonra; 15 yaşındaki çocukların bile bildiği eski söylem ve tavırları yeniden sergiliyorlar!
Elbette parasal yönden düşündüklerini yapıyorlar.Alparslan Türkeş adı geçince Ülkücüler, hiç almadıkları gazeteleri büyük bir iştiyakla alıyorlar ve onlarda tiraj meselelerini halletmiş oluyorlar!...
Ben artık bu işin altında da bir şeylerin, bazı planların olabileceğinden kuşkulanmaya başladım!...
Artık bütün ülkücüler biliyoruz ki Başbuğumuz Alparslan Türkeş, ömrünü tamamlayarak dünyasını değişti...Artık Başbuğumuzun kendisi hakkında yazılanlara, çizilenlere müdahele etme imkanı ve şansı yok!...
MHP'nin; bütün partilerin ve şer güçlerinin inadına yakaladığı yükseliş trendini, ancak böyle gereksiz yazı ve söylemlerle frenleme düşüncesinden şüphelenmeye başladım!...Yanılıyorsam bana haklarını helal etsinler... Bu çalışmaların sahipleri, çalışmalarında ve niyetlerinde samimi iseler; neden Kıbrıs'ı, Denktaş'ı, Denktaş ve Kıbrıs'a destek veren MHP Genel Başkanı'nı gündeme taşımazlar?!...
Kendilerini dünyanın merkezi sananları, onlar olmazsa kıyamet kopacağını söyleyen ve buna inananları, kendilerini rüyalarında MHP genel başkanı olarak görenleri - Alparslan Türkeş'ten bahsedeceğiz maskesiyle- gündeme taşıyacaklarına; MHP'ye katılımlardan neden bahsetmezler?!...
Çok yakın bir tarihte MHP'ye katılan deneyimli siyaset adamı, Eski Devlet bakanlarından Gürcan Dağdaş'ın söylediklerini neden gündeme taşımazlar?!!..
Gürcan Dağdaş'ın nasıl zorlanarak kendinden bahsetmek için kullandığı köşesiyle; ne akıla hizmetle yayınlandığını anlayamadığım o andığım yazıyı aynı sayfada neşretmenin matığını, biri bana söyleyebilir mi?...
Kimler ne yaparlarsa yapsınlar!...Kurtlar, artık meselelerine sahip çıkmakta ve vadilerinde arzı endam etmektedirler...
İhanet yolcularının mukadder akıbetlerini çabuklaştırmak için Anadolu Türkü'nün üzerine düşeni fazlasıyla yapacağından da kimsenin endişesi olmamalıdır...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Mart 03, 2005

ANARŞİNİN AYAK SESLERİ...

Kutadgu Bilig'den devlet olmanın, hükümet etmenin olmazsa olmaz üç maddesini defalarca yazarak ilgilileri, uyarmaya çalışmıştık...
Korktuklarımız teker teker olmaya başladı bile...
Bir İlahiyatçı profesörümüz, canını korumak için adam vurmak zorunda kaldı! Aslında vurduğuna adam denir mi? Bu apayrı bir sohbet konusu...Beş altı kişi bir araya gelerek efendilikten başka davranış bilmeyen bir profesöre saldıracaksınız, sopalarla kafasını-gözünü yaralayacaksınız ve kahraman olarak sokakta arz-ı endam edeceksiniz!...Sonra efendilikten, tevazudan başka davranış bilmeyen yetişkin insanın kendine göre haklarını koruma safhası başlayacak, bir iki yeriniz acıyınca hemen mazlumlaşacaksınız!... Sonra da Yaygın basın'ın uzaktan kumandalı kalemleri, bir öğretim görevlisi, hem de ilahiyatçı bir eğitimci adam yaraladı diye feryad u figan edecekler!...
Bu olayın başlangıç olduğunu, aklı selim herkes anlamıştı...
İki gündür tv'lerde bir sahte rakıdan zehirlenerek ölümler, baş haber olarak verilmeye başladı!...Onlarca kişi sahte rakıdan hastahanelerde ve binlerce sahte rakı, piyasada milleti zehirlemek için vitrinleri süslüyor!...
Heyyyy! Yukardakiler; acele edin! Bir an önce Tekeli özelleştirin ki size göre zaten içki içtikleri için imansız olan ve genellikle de Atatürkçü geçinen akşamcılardan sahte rakılarla zehirleyerek kurtulabilesiniz!...
Daha Tekel'i özelleştiremeden çalınan tekel bandrolları ve rakı kapaklarıyla; piyasadakinin en az on katı daha rakı üretilerek şişelenebilecektir... Sizlere gösteriş olsun diye cumadan cumaya camilerin bahçesini dolduranlara benzemeyen; samimi ama günahkar olduklarını bilen insanların, sizleri kabul etmeleri mümkün değil biliyorsunuz!...Bunlardan ancak bu yolla kurtulma şansınız var!...
Yaygın basında her gün kapkaççılardan, hırsızlardan, gaspçılardan, tinerci sokak çocuklarından korunma yolları tarif ediliyor!... Millete başınızın çaresine bakın diye uyarılar yapılıyor!...
Sizler yukardakiler, sizler ne yapıyorsunuz? Apo alçağına götürsün diye denize çiçek atanlara karşı, kapkaççılara karşı, tinercilere karşı vatandaşın tek güvencesi olan polis gücümüzün elini kolunu bağlıyorsunuz!...
Yarın, öbür gün tv'lerde izlediğimiz japon polisi gibi, ateş hattına canı pahasına saldırabilen kahraman emniyet güçlerimizin ekmeklerini korumak için, yargı önüne suçlu olarak çıkmamak için suçludan kaçtığını görürsem şaşırmayacağım!...
Heyyyy! Yukardakiler, Ankara'dakiler; yoksa polisimizi bu duruma düşürmeniz içinde mi AB'den talimatlar aldınız?...
Emniyet Güçlerimizin caydırıcılığını kaybederseniz vallahi en başta sizlerin can ve mal güvenliğiniz kaybolacak!... Evinden Özal'ın hediye ettiği silahları çalınan eski Millet vekili'nin çaresizliği, sizlere hiç bir şey anlat mıyor mu?
Bu kadar vurdum duymaz olamazsınız!...Milletin anarşinin kucağına terk edilmesine bu kadar zemin hazırlayamazsınız!...
Böyle devam ederseniz; millet, sizin ak dediğinize kara diyecektir bilesiniz!...
Dünyanın hiç bir yerinde anarşi, sonsuza kadar kalıcı olamamıştır...Bizde de ilanihaye anarşi kalamaz...Bu millet ne yapar yapar sonunda anarşiyi yok eder...Ama yok etme süreci başlamadan başlattığınız anarşi, sizleri kesinlikle yok eder bilesiniz!...
Vahşi hayvanların hayvanat bahçelerinde en fazla saldırdıkları, terbiyecileri ve bakıcılarıdır...En vahşi hayvandan daha vahşi olan insan;anarşide yolunu açık bulursa ilk saldıracağı, kendilerine bu yolu açanlar olacaktır...
Hırsızın, uğursuzun, nursuzun, bölücünün, hainin insan haklarını savunanlar; yarın asıl insanlar kendi haklarını savunmaya soyunduğunda, boy hedefi sizler olacaksınız!...O zaman düşeceğiniz sahipsizliği, fark edemiyor musunuz?...
Sizin AB uğruna gözden çıkarmakta beis görmediğiniz millet; hala sizi korumak için gayret içindedir anlamıyor musunuz?...
Doğu vilayetlerimizde sanayi olmamasına, üretim olmamasına hatta ticaret bitmeye yüz tutmasına rağmen; en rağbetteki iş tefecilik oldu!...Bölücü terör örgütünün dağıttığı paralar, tefecilikle millete dağıtılmaktadır, farkında değil misiniz?
100 doları olan yüz dolarıyla, yüz milyon doları olan yüz milyon dolarıyla kayıt dışı olarak tefecilik yapmakta ve her gün üçer beşer emlaklar, bu tefecilik yapanların, dolayısıyla terör örgütünün eline geçmektedir!...Ben bin kilometre uzakta olmama rağmen bu işleri duyuyorum da İç İşleri Bakanımız'ın bu işlerden haberi olmuyor mu?
Heyyyy!.. Yukardakiler....Heyyyy!.. Ankaradakiler; süratle aklınızı başınıza toplayın!...
Millet artık söylenmeye başladı!...Bu milletin söylenmeye başlamasının arkası çok beter gelir!...Tarihten hiç mi haberiniz yok?!...
Bu milletin ayranı kabarırsa anarşisti de, teröristi de,bölücüyü de, tefeciyi de bir kaşık suda boğar!...Bu boğma işleminde çooook kan akar çooook!!!
Bunlar, asla tehdit falan değil!...Devletimizin giderek düşürülmeye başlandığı zaafiyete, milletin baş kaldırısıdır....
Hep çok söyleriz, az işitirsiniz ama korkarım bu kez azcık ta işitseniz yetecek sanırım!...Veya yetmeli!...
Çünkü tehlike artık sinsice gelmiyor!...Fısıltıyla konuşmuyor!...Naralar atarak ve ayaklarını yere vurarak geliyor!...
Bu gidişin sonunda anarşi ver terör var!... Yirmi yıldır alıştık derseniz o başka!...
Zaten Özal'da terörist başını Ankara'ya siyaset yapmaya davet etmemiş miydi?!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Mart 02, 2005

DOSTTAN ACI SÖZLER...

Bazı sözler vardır; söyleyeni de söyleneni de üzer!...
Ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir...Bu sözler dost sözleridir ve acıdır!...
Bu sözler; zamanında söylenirse "Dün niye söylemedin?" diye geç kalmışlıkla, gününden önce söylenirse " Şimdi zamanı mı kardeşim?!" diye acelecilikle suçlanır...
Tekrarlıyorum ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir ve hep söylenir...
Seven sevdiğini başkalarının incitmesine izin vermemek için -onu incitmek uğruna- söyleyeceğini, söylemelidir...
İman tazelemek amacıyla beni tanıyanların bildiği bir övünülecek özelliğimi tekrarlayarak başlamak istiyorum:
Ben, aklım kesti keseli Ülkücüyüm...Ülkücülüğüm Rahmetli babam'dan veraseten intikal etti. Çünkü O'da ülkücüydü...
Rahmetli Başbuğumuz'un; "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir.." sözünü, sağlığında talimat, dünyasını değiştikten sonra da vasiyet olarak algılayarak ailece "İnadına MHP'li" yiz...
Parti içi rekabetlerde elbette taraf olduk. tarafımız kazandıysa mutlu ve kucaklayıcı; kaybettiyse Ülkücü İrade'ye saygımızdan kazanan tarafa tabi olduk...Ve bu tabiiyette asla geç kalmışlığımız olmadı...
Ülkü Ocakları ve Parti teşkilatlarını, her zaman teşkilatımız olarak belledik...Teşkilatlarımızın isteklerini, emir telakki ettik, etmekteyiz...
Yıllarca ne kimseyi küstürecek cesaretimiz oldu ne de küsmeye tenezzül etmedik...
Çünkü Ülkücü Adap'la kişilerle asla meselemiz olmadı!..
Biz; " Bu memleketin cumhurbaşkanından genelev kadınına kadar bütün insanlarının meselesi, meselemizdir..." inancıyla siyasette saf tuttuk...
Türk Milleti'nin töresinden de türesinden de asla vaz geçmedik. İslam'la şereflenerek Hanif Millet" unvanını aldıktan sonra da töresinden, türesinden ve mukaddeslerindsen asla taviz vermedik...
Özal'lı ANAP'la başlayan son yirmi yıllık süreçte; din pazarlayıcıları, iman bezirganları siyasiler yüzünden Devletimiz'in zorda, milletimizin darda bırakılmışlığına elbette baş kaldırıyoruz...
tabiki bizim isyanlarımız da töreli ve türeli olmuştur..."Devlet bizim, biz Devlet'in.." mantığıyla hep devlet-i ebed-müddet demişiz ve diyeceğiz...Bu hayat felsefemizdir.Şehadetimizi getirdikten sonra "Devlet-i ebed-müddet" diye iman tazeleriz...
Devletimizin bekası için gerektiğinde ölürüz-çoğalırız, çoğalırız-ölürüz...Devletimiz için öldüğümüzde imanımıza şahitlik etmek için şehit oluruz inancındayız...
Devlet yönetimleri, bazan asli unsurların elinden alınabilir!... "Asli unsurları tarafından yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir.." sözünü, Muhteşem Türk Atatürk bu gerçeği unutmamammız için söylemiştir...
Atatürk'ün kurduğu sistemde devlet yönetimine ancak demokratik yollardan yani seçimlerle gelinmektedir. MHP olarak üç buçuk yıl da olsa erkin üçte biri kadar da olsak devlet yönetiminde bulunduk...
O üç buçuk yıldaki hatalarımızı, MHP olarak tesbit etmek ve bilmek zorundayız. O yıllardaki doğrularımıza da başkalarının sahiplenmesine izin vermemeliyiz!...
Milletle devletin barışık olduğu yerlerde ve zamanda huzur hakimdir. Üç ortaklı, üç buçuk yıllık dönemde, devletle milletin barışık olmadığını, hatta dargınlıkların arttığını kabul etmeliyiz. Bu dargınlıklara sebep olan davranışlarımızı, biz tesbit ederek gerekirse milletimizden özür dilemeliyiz..
Artık seçimin ayak sesleri duyulmaktadır. Delik deşik olan Deprem çadırı AKP'de dağılma başladı...
Elbette MHP olarak bu Toplama Kampı'nın, bu Deprem çadırı'nın dağılması üzerine siyaset inşa edemeyiz...
Artık MHP olarak, Genel başkanımız'ın şahsında milletin arasına inmeliyiz. Milletin tavrını, Milli Siyaset ederek siyaset vitrinine taşımalıyız...Daha fazla AB kapılarında rencide olmak istemeyen milletimizin tavrına tercüman olarak, milletimizi temsilen AB ukalalarına hadlerini bildirmeliyiz...
80 yıl önce silah zoruyla, yaka-paça denize döktüklerimizin bizi Birliklerine almayacaklarını bilen milletimiz gibi AB kapılarında beklemekten vaz geçeceğimizi bildirmeliyiz...
Kıbrıs'ı, Kerkük'ü, Karabağı, Balkanları sahiplenerek onlara dünya çapında diplomatik destekler sağlamalıyız...Dünyanın neresinde bir Türk varsa meselesinin meselemiz olduğunu, dünyaya duyurmalıyız...
Teşkilatlarımız artık süratle ve haşmetle atağa geçmelidir...
MHP Genel Başkanımız; sür'atle bütün kucaklayıcılığıyla evlerinde atıl bırakılan Ülküdaşlarımıza yönelmelidir. Hatta Ülkü Devleri'nden ev mahkumu olan bazılarını, süratle arayarak evlerinden çıkarmalıdır...
AKP'nin, DYP'nin, SP'nin ısrarla arayarak davet ettikleri ama ısrarla red cevabı aldıkları bu Ülkü Devleri'ndebn bazılarını biliyor ve tanıyorum...teşkilatımız ihtiyaç duyar ve emrederse bu isimleri, kendilerine arz ederim...
Ülkücüler, seçim startının verilmesini beklemektedir. hatta bu startı kendilerince başlattılar bile...Bütün ülkücülerin öfkeleri, kendilerinedir. Bu yüzden kendileriyle yani teşkilatlarıyla barışmaları, çok kolaydır...
Bir aramanın, bir sormanın bu Devler'i harekete geçireceğinden eminim...
Tabii ki işin doğrusu, kendini sorumlu sayan ülkücülerin davet beklemeden teşkiltı etrafında saf tutmalarıdır.Ama;
Sayın Genel başkanım;
"Ey Oğul! Beğsin...Bundan böyle bölünmüşlük, parçalanmışlık bize, bütünlemek sana.."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
http://maslan.blogspot.com

Salı, Mart 01, 2005

TENKİT EDERKEN TAHRİP EDENLER!...

"MHP'yi ve Genel Başkanı tenkit edeyim derken; MHP'yi tahrip edenlere karşı mücadele etmek, her ülkücünün görevidir..."
" Bu ülkenin hainleri bellidir!...Hainlerin saldırdıklarına sahip çıkmak; onların savunduklarına saldırmak gerek..."
Ülkü Devi Yılma DURAK'la konuştuğumuz günden beri, bu iki tesbite takılıp kaldım..
Yılma DURAK; Ülkücü hareketin ağabeylerindendir. Ülkücü hareket'in her milimetrekaresinde olduğu gibi " 68 Kuşağı, Eski Tüfekler" diye adlandırılan Çakaralmazlar'ın tamamına yakınını da yakın temaslarından dolayı çok iyi tanıyan bir Dev'dir...
Başkalarını bilmem ama ben şahsen Yılma DURAK'ı dinlerken hep bir şeyler öğrenmek maksadıyla dinlerim...Son sohbetimiz de aynı oldu...
"MHP'yi tenkit edeyim derken tahrip edenler..." tarifini; çok dikkatle ve bu tarife uydurduklarımı gözümün önünden bir daha geçirerek düşünüyorum...MHP'yi kimler tenkit ediyor? Önce bu tenkitçileri tesbit edip sonra da incelemeye çalışacağım...
AKP'liler; MHP'yi tenkit ediyorlar. tenkit hakları var mıdır? Elbette!...AKP iktidar; MHP meclis dışında muhalefet olmasına rağmen muktedir olamayan AKP'lilerin MHP'yi tenkitini -etik bulmamama rağmen- fazla garipsemiyorum...
Ama AKP'de siyaset yaparken "Eski ülkücü! Eski MHP'li!" kimlikleriyle ülkücülükten, MHP'lilikten geçinen lümpenler; Yılma DURAK'ın tarifine cuk oturuyorlar...Ülkücülerin bunlarla mücadele etmeleri, bunları siyaseten bitirmeleri, elbette görevleri olmalıdır...
DYP'liler; Bunlar da MHP'yi tenkit ediyorlar. Siyaseten rakiptirler. Farklı görüşlere sahiptirler. Buradan hareketle DYP'lierin MHP'yi tenkit etme hakları olmalıdır. Ama DYP'de de "Eski ülkücü, Eski MHP'li" kimlikli ülkücülükten geçinenler var!...Onlar da "MHP'yi tahrip edenler" tarifine tıpa-tıp uyuyorlar!...Ülkücüler, onları da siyaseten bitirmekle yükümlüdürler...Genel başkanları,ülkücülerden "tosunlar" diye bahsederken tepki koymayanların, ses çıkarmayanların,"Eski ülkücü" adını kullanırken haya etmeleri gerek...Hayvancılık yapanlar daha iyi bilirler; tosun eskiyince öküz, yaşlanınca etlik yani kasaplık olur.Genel Başkanlarının tarifiyle bu "Eski tosunların, öküzlerin, etliklerin" ülkücüler tarafından siyasetten silinmeleri de elbette görevdir...
SP'liler; bunlar ve milli görüşçüler,MHP'yi elbette tenkit edeceklerdir. Bunlar; bu işi, onlarca yıldır yaparlar. Ama takıyyeyi Türk Siyasetine kazandıran bu yanar-dönerlerin tenkitleri sürdükçe,MHP kazanır.
MHP ve MSP'de idarecilik yaptığını, bir TV programında söyleyen Hüseyin Üzmez'in; "Dinsiz hiç bir ülkücü ile karşılaşmadım. Ama MSP'de Türk olmayan herkes büyük bir samimiyetle kucaklanırken, Türk'üm demek neredeyse kafir olmakla bir tutulmaktaydı!" sözleri; onların MHP ve Ülkücülere bakışlarının net tarifidir...İnşaallah tamamı, en kısa zamanda bu konuda da takıyye yaparak bu tariflerinden vaz geçeceklerdir...
Vaz geçmeseler de ülkücülerin ve milletin bunlara karşı tavırları, artık çok açıktır. Onlar; konuşmaya, tenkite devam etsinler!.. Hem haklarıdır hem de bu haksız ve insafsız tenkitlerin, MHP'ye yararı vardır!...
Bir de kendilerini rüyalarında MHP Genel Başkanı olarak görenler, ilgimi çekerler!..MHP Tekilatını teşkilat olarak tanımazlar. MHP Genel Başkanını başkan olarak tanımazlar!..Hem de MHP'li, Ülkücü olarak arz-ı endam ederler!...
MHP'de asıl ve tehlikeli tahribatı yapanlar, bunlardır...Bunlara bir kaç kez; " yaptığınız tenkit ve sergilediğiniz tavırla, bütüne zarar veriyorsunuz.Yapmayın!" diye seslenmiştim!...
Olağan veya olağan üstü bir kongre söz konusu değilken il-il dolaşarak MHP ve Genel başkanını tenkitle, ne yapmak istediklerini anlamış değilim...
Kimsenin Genel başkanı sevmek gibi bir mecburiyeti olamaz. Ama; "Ülkücüyüm.MHP'liyim" diyenlerin Ülkücü İrade tarafından Genel başkan olarak seçilen Başkan'a tabi olma mecburiyetleri vardır...Ülkücü irade tarafından seçilen Genel başkana; onu seçen irade adına saygılı davranma mecburiyetleri vardır... Başka türlü MHP'liyim demek, kilisede haç çıkararak Müslümanım demeye benzer!..
Bu kendilerini rüyalarında genel başkan görenler, MHP'yi tahrip edenlerdir!.. Bunlar, kendilerini olmazsa olmaz zannedenlerdir..Ülkücülerin bunlara; "Bizim başbuğumuz öldü, kıyamet kopmadı!..Sizlerin yokluğunuzu fark etmeyiz bile!" diyerek hadlerini bildirmeleri de görevlerindendir...
Bu ülkede Karen Fogg çocukları bellidir! AB bayraktarları, ABD alkışçısı Çakar almazlar, bellidir...Bu ülkede hainler de bellidir!..
Bunlar; PKK'lının insan hakları(!)nı savunurlar!..AB'nin yolunu Diyarbakır'dan geçirirler!...Atatürkçülüğü bulaşıcı hastalık olarak tarif ederler!...Türk'ü, Atatürk'ü,Türkiye Cumhuriyeti'ni sevmezler!.. Ordumuzu işgalci, faşist diye tarif ederler!...Arada bir "İkinci Cumhuriyet" diye, "Türkiyeli" diye zırvalarlar!... AB'ye girebilmek uğruna bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçmeye niyetlenebilirler!...
Ülkücü; hangi şartlarda olursa olsun, bu güçlerle mücadele etmekle görevlidir.
Bunların saldırdıkları, miletin mukaddesleridir...Ülkücü bu mukaddeslere sahip çıkmakla yükümlüdür...
Ülkücü; hainlerin saldırdıklarına sahip çıkmak, onların savunduklarına ise saldırmakla görevlidir...
En iyi müdafaa şekli de taarruzdur!...
Haydi Ülkücüler; her kes görevinin başına ve milletin arasına...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
http://maslan.blogspot.com