Cuma, Temmuz 29, 2005

SIKTINIZ ARTIK!...

Adınızı anarak size kimlik ve meşruiyet kazandırmak istemezdim ama SIKTIN ARTIK İSRAFİL KUMBASAR!...
Bizler;edebi edepsizlerden öğrenerek büyüdük ve 55 yaşımıza kadem bastık hamdolsun...
Şu an vakitli-vakitsiz konuşarak genel başkanlık rüyaları görenlerden 2 tanesi, yaşça abimiz, diğerlerinin tamamı bizden küçük veya akranımız olan ülküdaşlarımız...
Yaşını bilemem ama; herhalde çoğumuzun senden büyük çocuklarımız vardır Kumbasar Evladım...
Gencin sermayesi; terbiyesidir, saygısıdır...
Saygısızların, edepsizlerin savunduğu kişilere de kimselerin itibar etmesi mümkün değildir!...
Sevgili Kumbasar;
Gençsin,heyecanlısın,ataksın...Bunlar, güzel ve müspet özellikler...
Ama acemiliğinden veya gençliğinden çuvallara ağız olduğunun farkında değilsin!...
Devlet bahçeli'yi sevmeyebilirsin!...
Hatta nedenini bilemem ama nefret bile edebilirsin!...
Ama Devlet bahçeli'yi iki kez Genel başkan seçen Ülkücü İrade'ye ve onun seçtiğine saygısızlık edemezsin!...
Ülkücü İrade'nin -bak bilerek üç değil iki diyorum- iki kez genel başkan seçtiği Genel Başkanımız'a edepsizce hitap etmene, ülkücü olsan, edebinin izin vermemesi gerekir!...
Aslında bu edepsizliğinle geldiğin yerdesin ve kendin de bunun farkındasın!...
Yine de -yanlış saf tutmuş olsalar dahi- sana yakın ağabeylerinin üsluplarına dikkat etmeni öneririm...
Mesela Sn.Ramiz Ongun'un ifadelerine dikkat etmelisin!...
Sn.Namık Kemal Zeybek'in üslubuna, hele hele refikin Sn.Arslan Tekin'in üslubuna dikkat emelisin...Onlardan nasiplenmelisin!...
Şimdi ben de sana öfkelenerek "Konuşmak-yazmak özürlüsün!.." desem; üslubumun senden farkı kalmayacak!...
Kumbasar Çocuğum;
30 yıldır elinde kalemi olan bir ağabeyin,bir amcan, bir ülküdaşınım...
Sana tavsiyem; sevmediklerine saldırmaktansa, sevdiklerinin güzel özelliklerini anlatmandır!...
Senin sevdiklerinin özelliklerini bilmeden,Devlet Bahçeli'yi sevenler O'nu sevmekten vaz geçmezler...
Dahası -yaşın gereği sen bilemezsin- yaşı yetenler; senin sevdiklerinle Devlet Bahçeli'yi mukayeseye kalkarlarsa yeminler olsun küçükdilini değil dilini yutarsın!...
Bizim sabrımızla oynamayın Allah aşkına!...
"Putperestin putuna sövmeyiniz.Çünkü oda döner sizin Allahınız'a söver..." Ayet-i Celilesi'ni hiç unutmayın!..
Sizin sevdikleriniz; Başbuğumuz'a ihanetler ederlerken, kapı-kapı ikbal peşinde koşarlarken,Başbuğumuz'un resimlerini federasyonlardan indirirken, başbuğumuzun misyonunun bittiğine dair fetvalar verirken; Dr.Devlet Bahçeli,Ankara kışının soğoğunda, paltoyla oturarak, elektrik sobası önünde başbuğumuz'la mesai yapıyordu...
Senin sevdiğin Sn.Kıymetliler, Sn. Dünyanın Mekezleri; birbirlerini "Ağızlarında sakladıkları balgamlar.." olarak tarif ederken, "milletin midesi bulanmasın diye tükürmüyoruz." şeklinde edebi sanatlar(!) icra ederken; Dr.Devlet Bahçeli, ülküdaşlarıyla omuz omuza vererek Teşkilatları toparlama mücadelesi veriyordu...
"Ülkücüyüm..." demek elbette işin yarısıdır...
Ama sadece "Ülkücüyüm..." demekle olmaz çocuğum!...
Ülkücü; edebini, adabını yaşayarak göstermekle de mükelleftir...
Bizi tanıyanlar; kimseci olamayacağımızı bilirler...
Ben ve benim gibilerin, kimseci olmamıza yaşımız ve müktesebatımız izin vermez...
Bizler; Bağbuğsuzluk(!)'a alıştık...Kimselerin yokluklarını fark etmeyiz bile!...
Bu kimselerden kastım, elbette kendini merkez görerek terk edenlerdir...
Allah(c.c.) bizleri, Teşkilatsız bırakmasın...
Bizler; teşkilatsız sudan çıkmış balık gibi oluruz...
Bu yüzden de teşkilatlarımızın devamı için ne lazımsa yaparız...
"Sürünün selameti için alaca dananın katli aciptir.." Osmanlı fetvasını uygulayabilecek iradenin de sahibiyiz!...
Bizler; hiç kimsenin yanında olmadığımız gibi, hiç bir ülküdaşımızın karşısında da değiliz...
Sen; yaşının gereği yeni palazlanan kuş misali henüz tek başına kanat çırpamadığın için "alici,velici,ahmetçi,mehmetçi" olabilirsin!...
Bunu makul karşılarız ama ısrarla da seni edebe davet ederiz!...Bilesin ki edebe gelmezsen getiririz de!...
Seni edepsiz üslubundan dolayı uyarmayan, kendileri çuval olup seni ağız yapacak kadar da insafsız çıkarcı olan yoldaşlarımızın da sitemle kulaklarını çınlatırız!...
Sevgili Çocuğum;
Bu yazdıklarım, aslında seni ciddiye aldığımızın göstergesidir...
Senin ağabeylerin, seni çok insafsızca kullanıyorlar haberin ola!...Bizler; henüz "kimseci" tarifi almak için erken olduğundan senin ağabeylerin hakkında konuşmaya başlamadık!...
Bizi de üslup olarak kendinize uydurmak için tahrik etmeyin Allah aşkına!...
Bizim muhabbetimiz kadar gazabımızın da ne olduğunu, ağabeylerinden sormanı ısrarla rica ederek öneririm...
Artık sıktığını bilmeni söyleyerek;
Gözlerinden öperim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Temmuz 27, 2005

SAPLA SAMAN...

Sapla samanı karıştırmak deyiminde bile atalarımızın ince zekaları ve nezaketleri hissedilir...
Sapla samanı ayırt edemeyerek karıştıranlara, belki istihza ile baklır ama; incinmemeleri için de birbiriyle çok alakalı iki kavram kullanılır...
Sap; samanın öğütülmemiş hali veya saman, sapın öğütülmüş halidir...
Buna rağmen sapla samanı karıştırmak, ferasetsizliktir..
Günümüzde herşey gibi kavramlar da, karıştırmalar da, değişmeler de, gelişmeler de karmakarışık edildi!...
Yaygın basına Erzurum ve Kars'ı konu ettiler!...
İki ilin "Sarıkamış Şehitlerini anma" tartışması başlığı ile haberler yaptılar!...
Sapla samanı değil; balonla topu, atla zürafayı -bağışlayın örnek bulmakta sıkıntı çektim- insanla maymunu birbirine karıştırdılar!...
Veya karıştırır görünürken alttan alta bir yerleri, bazı yumuşak yerleri kaşımaya soyundular!...
Sarıkamış Şehitleri'ni anma programlarında; iki il değil iki zihniyet mücadele ediyor!...
Bilenler bilirler; ben de Karslıyım...
Ama Sarıkamış Şehitlerini anma adıyla halay çekenleri, zurna çalanları -zihniyetlerini bildiğim için- şiddetle tel'in ediyorum...
Kars belediye Başkanının Ermenistanla ailevi ilişkilerini yakınen bilenlerdenim...
Ermeni soy kırımı adıyla dünya piyasalarında Milletini, devletini satarak nobel almaya çalışan Pamuklarla aynı zihniyettedirler...
Onlara göre 10 kasımlarda da davul-zurna çalınmalıdır!...
Onlara göre Ermenistan sınırı ya açılmalı ya da açılmalıdır!...
Ermenilerin yakın tarihte Azerbaycan'da yaptıklarının, geçmişte yaşadığımız coğrafyada yaptıklarının asla önemi yoktur...
Ticaret adıyla Ermenistan'a gidip; güzel ermeni haspalarıyla günü gün etmek onlar için çok daha önemlidir!...
Onlar, millet olamadıkları için milliyetçiliği anlayamayanlardandır!...
Beni inciten; devletin valisinin bu art niyetli insanlarla -bilerek veya bilmeyerek- elele tutarak halay çekmesidir...
ERVAK'ın ve başta sayın Av.Necati Bölükbaşı'nın Allahuekber Dağı şehitlerini anmak için ne emekler verdiğini, bizzat izleyenlerdenim...
Temmuz ayı sıcaklarında Allahuekber dağlarındaki törenlerde üşümekten şikayet eden; Kars belediye başkanı zihniyetlilerle, ne mücadeleler verdiğini müşahede edenlerdenim...
Aziziye Tabyalarındaki muhteşem Türk bayrağının dikilmesinde; daha düne kadar o bayrağın ışıklandırılmasında yine aynı ekibin ve dostum olmasıyla övündüğüm Selami Türkmen Bey'in emeklerini de uzaktan keyif ve destekle izleyenlerdenim...
Bu mesele; iki ilin değil, iki zihniyetin mücadelesidir...
Toprakları vatanlaştırmak için ölenleri; şehit veya işgalci şeklinde yorumlayan iki zihniyetin mücadelesidir!...
63.000 veya 80.000 ana-baba evladının; toprağı vatanlaştırabilmek uğruna donarak ölümlerini; davul zurna çalarak kutlayanların; bırakın Türklüğünü- İslamlığını, insanlıklarından endişe duyarım!...
Kars valisi Sn.Nevzat Turhan'a uzaktaki bir Karslı olarak, bütün samimiyetimle seslenerek; "Sayın valimiz, o art niyetli insanların, art niyetli siyasi oyunlarına figüranlık yapmayın." derim...
Bunlar art niyetli Ermeni dostlarıdır.
Ermenileri de insan oldukları için değil, güzel ermeni haspaları yüzünden sevecek kadar basit zihniyetli insanlardır...
Kars belediye başkanı'nın benim bu yazdıklarımdan haberdar olarak en azından sıkıştıklarında baş vurdukları hukuka gitme işini yapmasını bekleyeceğim...
Bekleyeceğim ki Hukuk önünde Ankara'ya geldiğinde iş görüşmesi adıyla gittiği büroda; büro sahibi iş kadınına neler yaptığını da anlatma şansını yakalayayım...
Erzurum'daki Sarıkamış şehitleri'ni anma adıyla hazırlanan bütün etkinlikleri, bütün yüreğimle destekliyorum..
Yapanlardan, hazırlayanlardan, toprağı vatanlaştıram şühedayı unutmayan ve unutturmayanlardan Allah razı olsun...
80.000 ana-baba evladının donarak şehadetini davul-zurayla kutlayanları da, ömrüm boyunca lanetleyeceğim...
En kısa zamanda Kars valisi'nin bu yanlış saftan çkarak Devlet Adamı vakarıyla duracağına inancımı da değiştirmeyeceğim...
ERVAK eski başkanı Av.Necati Bölükbaşı'nı, ERVAK Genel Sekreteri Yrd.Doç.Dr.Erol Kürkçüoğlu'nu, kalemi ve yüreği ile onlara destek olan Selami Türkmen'i ve bütün ekibi ayakta alkışlıyorum...
Allah(c.c.) hepsinden razı olsun...
Öfkeden elim ayağıma dlaştı!...
Galiz hakaretler, galiz küfürler aklımdan seremoni yapıyor!...
Düşündüklerimi yazmayış sebebim; hukukun yaptırımından korkmam değil; sadece okuma zahmetinde buluna gönül dostlarıma saygımdır...
Benim onları tanıdığım kadar Kars belediye başkanı ve avanesi de ben fakıri tanırlar!...
Tanıdıkları için ve üslubuma da yabancı olmadıkları için; düşündüklerinin tamamını söylediğimi bilmelerini isterim..
Ki bildiklerini de biliyorum ve bir adım geri atarsam namert olayım...
Yaygın basına da "Akıllı olun, sapla samanı karıştırmayın.." derken aslında milletin aklını karıştırmayın derim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Temmuz 24, 2005

ÖĞRETMENCE...

Ben Öğretmenim...Sevgiyi tanıtır, sevmeyi öğretirim çocuklarıma...
Çocuklarıma; Devletini, Milletini, Cumhuriyetini, Atatürk'ünü tanıtır ve severek büyümelerine uğraşırım...
Gazeteci değilim, siyasetçi değilim, bürokrat değilim ama tamamı kadar görevlerini bilirim çünkü hepsine ben öğrettim, ben Öğretmenim...
Sevgiyi tanıyarak, sevmeyi öğrenerek büyürler çocuklarım.Büyür bir yerlere gelirler. Makamların zirvelerini zorlarlar ve ben iftihar ederim çünkü ben Öğretmenim...
Bir gün gelir; sevgiyi tanıyarak, sevmeyi öğrenerek büyüyen çocuklarımdan biri, " Sen 'Ne mutlu Türk'üm diyene...' dersen birileri de 'Ne mutlu bilmem neyim diyene...' derler." diye bütün değerlerime ve öğrettiklerime kafa tutar ama gariptir onu yetiştirene yani bana kızarlar çünkü ben, Öğretmenim...
" Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak..." andıyla büyütürüm çocuklarımı.
Gün gelir büyüyen çocuklarımdan biri; çok büyüdüm diyerek Devlet'e kafa tutar!..
Gün gelir büyümeyesi çocuklarımdan biri 35.000 kişinin içinde -bırakın küçükleri- bebekleri de katlederek "Halk Kahramanı(!)" olur!..Ben susarım!..
Ben öfke zehrimi göz yaşı eder ve içime akıtırım çünkü ben, Öğretmenim...
Çocuklarımı; " Cumhuriyet, milletin kendi kendini yönetmesidir." tarifiyle Cumhuriyetçi olarak büyütmeğe çalışırım.
Günü gelir çocuklarımdan birileri büyüyerek seçilmek için milletin huzuruna çıkar. Millete hizmet etmek için milletten oy adıyla görev ister. Bu görev isteme sürecinde yani seçim sürecinde 500 milyarlara varan seçim harcamaları yapar.
Öğretmen olarak ben bunu gözlerim fal taşı gibi açılırcasına izlerim. Görev yapacağı 5 yılda alacağı toplam maaş tutarı 300 milyardır çünkü...
Seçildikten sonra iyice büyüyen bu Cumhuriyetçi(!) çocuğum, hortumlamalara göz yumar, horumculara ortak olur!...Millet hemen feveran etmeğe başlar, ben susarım!..
Çünkü konuştukça tansiyonum yükselir veya düşer çünkü ben, Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarıma paylaşımı öğretirim. Olanın olmayana vermesi gerektiğini öğretmeye çalışırım. Hz. Peygamberimiz'in "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." hadisi ile de paylaşım duygusunu cazipleştirmeğe çalışırım. Zaman geçer. Çocuklarım büyür.İş-güç sahibi olanlar, zenginleşenler olur içlerinden. Ben yine iftiharımla başbaşayım. Ama nasıl olursa olur bu zenginleyen çocuklarım; çocukluğunda kendisiyle beslenme çantasını paylaşan arkadaşını unutur. Veya unutmaz ama kendine lokmasını bölerek veren arkadaşına minnet duyması gerekirken kinlenir! Kendinden fakir ve zayıf olan arkadaşının güzel karısını, parasıyla ayartmaya çalışır! Millet, bu yanlışa da feveran eder ben ise yine susarım!..Çünkü ben değerleri ters yüz edilmiş öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Her 24 Kasım'da göstermelik olarak kutlanan günümde içim burkulur. Bu son günlerde sadece içim burkulmakla kalmadı. Öğretmenler Günü olsun olmasın her günümde öğretmensizliğime ağlıyorum.
Devlete kafa tutmuş, jandarmayla çatışmış bir eşkiyanın; öğretmeninin asasına teslim olduğu " Devlete, jandarmaya kafa tutarak dünyamı harap ettim. Öğretmenime kafa tutarak ahretimi mi yakayım?" teslimiyetiyle teslim alabilecek tatlı otoriteli öğretmenimi arıyorum.
Hatta aramaktan da -bulamayabilirim- endişesiyle vaz geçerek öğretmensizliğime ağlıyorum çünkü ben, Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarımı Muhteşem Türk Atatürk'ün " Millet egemenliği uğrunda canımı vermek vicdan borcum olsun. Namus borcum olsun." yeminiyle büyütürüm.
Çocuklarımı; Atatürk'ün " Bağımsızlık benim karakterimdir." inancıyla büyütürüm.
Gün gelir çocuklarımdan biri büyür Başbakan olur. Ben iftihar ederken "AB yolunda gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçebiliriz." deyince AB; " Kıbrıs Rum Kesimi'ni hemen tanıyın.Ermenistan sınırını açarak ambargoyu kaldırın." talimatını verir.
Bağımsızlık karakterli Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin seçilmiş temsilcileri, bu talimata itiraz etmeyince ben, bütün öfkemle susarım.
Çünkü ben, emekleri zayi olmuş Öğretmenim!..
Oysa susmamam gerek!...
Beni öğretmen olarak yetiştiren öğretmenlerim; bana " Küfrün karşısında susmak küfre ortaklıktır." diye öğretmişlerdi. Bu öğreti hep aklımda. Her şeye, herkese rağmen ben hala öğretmenim.
Çocuklarıma; arkadaşlığı, dostluğu, komşuluğu ve devamında da milliyetçiliği öğreterek büyütürüm onları. Çünkü Başöğretmenimiz de bize böyle öğretmişti.
Ömer Seyfettin'in hikayelerinde arkadaşını korumak için kuduz olduğunu bile bile köpekle boğuşarak kuduz olan Mıstık'ın macerasıyla büyütürüm çocuklarımı...
Gün gelir büyüttüğüm çocuklarımdan biri; aynı mahallede oturduğu, aynı futbol takımını tuttuğu kendinden 6-7 yaş küçük bir delikanlıyı, arkadaşına omuz attığı için bıçaklayarak öldürür! Ben hayretle susarım!...
Büyüyen çocuğum(!); bıçakladığı delikanlıyı orada bırakarak hiç bir şey olmamışçasına maç seyretmeye devam eder, ben çıldırırım!...
Çünkü ben boşa kürek sallamış, yıllarca havanda su dövmüş bir Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarıma ana dillerini, Türkçeyi doğru kullanmaları gerektiğini öğretirim. Atatürk'ün Türkçeye verdiği önemi vurgulayarak büyütürüm. " Oku adam ol baban gibi, eşek olma.." cümlesindeki bir virgülün neler yapabileceğini öğreterek büyütürüm.
Gün gelir Çocuklarım büyür. İçlerinden biri; Atatürk'ün kurduğu CHP'ye Genel Başkan olur. Öğretmeni olarak iftihar ederim. Bir başka çocuğum da büyüyerek Genel Başkan olmuş çocuğuma rakip olur.
Demokrasi adına öğrettiklerim adına onunla da iftihar ederim. Bu rakip çocuğum aynı zamanda son seçimlerde %70 oy alarak CHP'nin yüz akı olmuş bir belediye başkanıdır. Bu yönüyle de ayrıca iftihar ederim.
Ben, öğretmenleri olarak bu büyümüş çocuklarımın ikisini de çok dikkatle izlerim. Bu tatlı olması gereken rekabet, Cumhuriyetin ve CHP'nin adına bana keyif bile vermektedir. Bu rekabette, Atatürk'te malzeme olarak kullanılmaya başlanınca pür-dikkat kesilirim.
Büyüyen çocuklarımdan biri; " Baykal,asla kabul etmeyeceğim bir sıfat kullanarak o koltuğun bana layık olmadığını ima etmeğe çalışmış olsa da, o koltuk Baykal'a da yakışmamaktadır." diye Türkçeye katledince hayretten küçük dilimi yutarım.
Veeeee...Bir Öğretmen olarak aynı cümleyi düzeltmeyi de bir borç bilerek; " Çocuklar; ikiniz de o koltuğa yakışmıyorsunuz.." diye haykırırım!..
Çünkü emekleri tamamen zayi olmuş bir Öğretmenim.
Bütün meslektaşlarımın, hala öğretmenlikte direniyorlarsa geçmiş "Öğretmen Yüreklerini" kutlayarak hepsine sabırlar diliyorum çünkü her şeye rağmen ben bir Öğretmenim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Temmuz 23, 2005

ONURLU ÜYELİK...

Bize bir şeyler oldu!
Bu Milletin; sağcısına, solcusuna, ümmetçisine, laikine, milliyetçisine, devrimcisine, Atatürkçüsüne,cumhuriyetçisine bir şeyler oldu!
Nasıl olduysa millet nazarında; değişme adıyla, yenilik adıyla dününü reddetme, dünkü büyüklerini terkederek onlara karşı böbürlenme; başarıymış gibi, taltif edilmeğe başladı!...
Şimdi sırasıyla günümüz siyaset kurumlarını yani partilerimizi dünü ve bu günleriyle mukayese edelim. Kimin hangi tavrının, nasıl algılandığına bakalım.
Dünün Devrimcileri, Bağımsız Türkiye diyerek devlete bile kafa tutan savaşçıları(!), bir başka deyişle 68 Kuşağı, yine başka bir deyişle Eski Tüfekler'in tamamına yakını Avrupa Birliği, hatta Amerika Birleşik Devletleri taraftarları!...
Dünün Milli Görüşçüleri; kendilerinden başkalarını Patates dinli olarak görenler, AB'ye evet diyenleri Avrupa Garsonları diye isimlendirenler, günümüzün misyonerlik faaliyetlerine "rekebet" diyebilecek kadar AB havarileri!...
Dünün dini tehlike görenleri, Atatürkçülük ve Kemelizm adına dindarları mürteci diye isimlendirenler; bu günün " AB'ye girelim derken din elden gidiyor!" diye feveran etmelerine rağmen yine AB yandaşları!...
İsterseniz dünden vaz geçerek, hiç kimsenin dünüyle ilgilenmeden günümüz siyaset vitrinlerine bir bakalım.
AKP ; Türkiye'nin, 42 yıldır çıktığı AB yolculuğunda alamadığı kadar mesafeyi, bir tarih almakla aldığını söyleyerek övünüyor. Genel başkanının şahsında papaz cübbesiyle poz verecek kadar, Türk Düşmanı Papazın heykeli önünde anlaşma imzalayacak kadar açık bir AB'ci...
CHP ; Ana Muhalefet Partisi olmasına rağmen AB'nin talimatlarını uygulayan AKP'ye bir koalisyon ortağıymış gibi destek verecek kadar AB'ci...
DYP ; Süleyman Demirel ve Tansu Çiller'den veraset yoluyla intikal eden AB'ciliğe aynen devam ediyor...
DSP ; Ecevitlerin vekili Sarıoğlan'la -siyaseten ne yaparlar bilinmez- " ...din elden gidiyor!" diye feveran etseler de AB'ci...
SP ; Ana-Yol iktidarında ortakken AB'nin talimatlarına harfiyyen uyarken bu gün muhalefette AB'ye karşı!...
BBP ; İstikrarlı ve sabit bir duruşla AB'ye karşı...
Zana ve zağarları; İmralı Sayfiyesinden aldıkları talimatlarla, Avrupa'da ilan verebilecek kadar AB'ci...
HEP, DEP, DEHAP yarın adı ne olur bilinmeyen etnik parti de AB'ci...
ANAP ; bütün her şeyini ve Özal'ın siyasi mirasını AB uğrunda yok etmesine rağmen hala AB'nin en ateşli sancaktarı...
AB karşıtı partiler genellikle küçük ve tamamının toplam oyu %2'leri bulmayan radikal topluluklardan oluşuyor...
Yani; BBP ve SP'nin haricinde partilerin tamamı, AB'ci...
Her şeye rağmen; yetiştirdiği en kalifiye Milli Görüşçülerini elinden kaçırmasına, hatta AKP'nin Genel başkanı ve kurmaylarını yanında tutamamasına rağmen, AB karşıtlarının en güçlü olarak toplandığı yer Erbakan Hoca'nın SP'si...
Partiler arasında, AB'ciler ve AB karşıtlarından tamamen farklı bir duruşu olan, hala hareketli ve heyecanlı bir tabana sahip olan bir de MHP var...
MHP; başından beri AB'ye karşı değil. Ama AB'ciler gibi teslimiyetçi de değil. Hükümetteyken de muhalefetteyken de ısrarla " Onurlu Üyelik" diye bir tezi var.
AB'ye Onurlu Üyelik, benim anladığım kadarıyla -mesela- İngiltere'nin üyeliği gibi olsa gerek...
İngiltere, AB'nin lokomotif üyelerinden olmasına rağmen parası euro değil...AB üyesi olduğu için hiç bir milli kuruluşundan ve klasik İngiliz tavrından ödün vermek gibi bir düşüncesi, asla yok...Bırakın anayasasını, hiç bir yasasından vaz geçmesi söz konusu bile değil...
MHP ; başından beri böyle bir "Onurlu Üyelik" istiyor...
AB, Türkiye'den tamamen vaz geçebilir mi? Asla...
Bir Hristiyan ülkeler birliği olan AB, bizi de İngiltere'ye tanına haklarla üye eder mi? Bu da asla!...
Sadece AB bayraktarlığı yapmak veya AB karşıtı söylemlerle siyaset yapmanın; süratle ve bütün direnmelere rağmen küreselleşen dünya ile ilişkilerde mantığı var mı? Hayır!...
AB bayraktarlığı işe yarasaydı ANAP ; AB karşıtlığı işe yarasaydı FP'nin asla hükümetten inmemeleri gerekmez miydi?...
Kişisel olarak ben, "AB'ye bin kere hayır.." diyenlerdenim. benim fert olarak AB karşıtlığımın bir yaptırımı olabilir mi? Bilmiyorum...Ama tavrımı, devletimizin dünya ile ilişkileri gereğine göre incelediğimde ben de " Onurlu Üyelik..." diyebiliyorum...
Bir kaç kere yazdım. Bir daha, bir daha yazacağım. Türk Milliyetçilerinin siyaseten tek çatısı ve bütün engellemelere rağmen tek adresi MHP'nin kurmayları, sesimi duyuncaya kadar da yazmaya devam edeceğim...
MHP'ye AKP'lilerin yenilikçilik ve değişim adıyla yaptıkları gibi dünkü söylemlerinden vaz geçmelerini, asla öneremem...
O zaman AKP'den bir farkı kalmaz. Dünüyle bu günü arasında 180 derece fark olanları, elbette millet değerlendirecektir.
Misyonerlerin cirit attığı, AB ve ABD'nin desteğiyle tamamen ukalalaşarak Fener rum Patriğinin ekümeniklik isteyebildiği, Yavru vatan Kıbrıs'ın sivri ucunun böğrümüze dayatıldığı; teslimiyetçiliğin adının değişim-gelişim olarak koyulduğu günümüzde, Millete MHP'den başka heyecan veren parti yok...
Yapılan toplantılarda ve uç veren anketlerde, bunu herkes te görüyor...
MHP Genel Başkanı'nın miting alanlarından Diyarbakırlılar'a " Urfa'ya Şanlı, Antep'e Gazi ünvanını veren millet, size de yakışan bir ünvan verir.." diye seslendiğinde bölücülerin kafalarına balyoz gibi inmişti...
Şimdi aynı kucaklayıcı, birleştirici tonlamayla " Onurlu Üyelik" istediğimizi, gerekirse "Onurlu Üyelik" şartları oluşuncaya kadar AB ile müzakereleri askıya alacağımızı söyleyemez miyiz?
Bu söylemi hatırlatarak ve isteyerek MHP'den fazla bir şey mi istemiş oluyorum?...
Bu söylem, MHP'den başka kimseye yakışmaz. Bu söylemle miting alanlarına inecek olan MHP, AB'nin ukala lokomotiflerinin de akıllarını başlarına getirir...
AB karşıtlığıma rağmen "Onurlu Üyelik" istememi de; isteyenler, "Gelişim" olarak isimlendirebilirler...
Çuvaldızı yüzlece yıldır İslam Alemine batıran Haçlı'ya iki iğne batınca ne hale geldiklerini, hep beraber izliyoruz...
MHP'ye yakışan bir tavırla; bu akıllanmaz Haçlı sevdalılarına, Türk Tavrını hatırlatmanın zamanı değil mi?
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Temmuz 21, 2005

CANIM SIKILIYOR!...

Başlığı görür görmez Gazetedeki kardeşlerimin, bıyık altı güleceklerini biliyorum...
Ama yine de canım sıkılıyor!...
Erzurum'da ikamet ettiğim günlerde; yazımı kağıt-kalemle yazar hazırlar ve dağıtıcımız Mahmut'un gelmesini beklerdim. Mahmut, günün gazetesini getirir ve benden yarının yazısını alıp giderdi.Bu aynı zamanda aylarca hatta yıllarca zahmetimi çekem Sevgili Mahmutum'u unutmadığımın da iş'arı olsun...
Benim yazılarım, gazetedeki kardeşlerimin de başlarının belasıydı herhalde...
Yazım çirkin değildir ama sonuçta el yazısı...
Okuyan kardeşimizin hata yapmaması mümkün değildi. Bunu engelleyebilmek için gece geç vakitte Gazeteye gider ve Sevgili Mehmet Seçer Kardeşimle bir daha gözden geçirirdik...
Asıl anlatmak istediğim; Canım Sıkılıyor'un hikayesi...
Hatırlanırsa bir ara yaklaşık 12-13 gün Canım Sıkılıyor serisi yazmıştım...
Yine bir gün Mahmut, yazımı Gazeteye götürüyor. Okuyacak olan kardeşimiz, yazının "Canım Sıkılıyor" şeklindeki başlığını görünce;
- Aha!...Hoca'nın gene canı sıkılıyor!...Diye sesli olarak başlığı okur.
Okunan yazımı bilgisayara yükleyecek olan kardeşimiz, hemen cevabı yetiştiriyor;
- Gardaş, Hoca'nın canı sıkılmasın n'etsin? Her gün her gün bunca(bu kadar) yazı...Buna can sıkılmasın n'etsin?...
O sıralar canım sıkılıyordu ama yazıcı kardeşimizin dediği gibi, her gün her gün yazı yazmaktan değil, gözümüzün önünde olanlardan rahatsızlığım dolayısıyla canım sıkılıyordu!...
Canımı sıkan sebeplerin sonucunu da hep beraber AKP olarak gördük....
Çok söyledik, az işitildi!...
Söylediklerimizi, ya can sıkıntısı ya da tarafgirlik olarak yorumladılar hatta bizi ciddiye almadılar ve sonuçta sıkılan canım, şimdi daha fazla sıkılıyor...
AKP'liler, memnun değiller!...
Aslında ben hala "Ben AKP'liyim." diyen bir AKP'li ile karşılaşmadım...
AKP'ye bir yerlerden gelenlerin, hala geldikleri yerle dargınlıkları bitmemiş.Geldikleri yere kızarak AKP'ye daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan'a oy verenlerin tamamına yakını, hala MHP'ye kızdıkları için bu hale geldiklerini söylüyorlar!.. Böyle olunca da benim Canım Sıkılıyor!...
AKP'li ile konuşuyorum; şikayetleri MHP ve Devlet Bahçeli'den!...
DYP'li ile konuşuyorum; MHP ve Yönetimini tenkit ediyorlar!...
ANAP'lı olarak kalan bir kaç kişiyle konuşuyorum; "MHP erken seçim demeseydi böyle olmazdık." diyorlar...
SP'lilerle konuşuyorum; "MHP, isteseydi AKP'yi iktidar etmezdi!" diyor...
DSP'lilerle konuşuyorum; "MHP bizi hazırlıksız yakalattı!" diyorlar!..
O zaman da benim yine Canım Sıkılıyor!...
DSP-MHP-ANAP Koalisyon ortakları olarak hükümet idiler. Hükümet elbette yıpratıcıdır. Bu yüzden onların kaybetmelerine bir muazeret üretebiliriz. Ama Muhalefetteki SP ve DYP'ye ne diyelim? Muhalefette net duruş sergileyememişseniz, muhalefet görevini yapamayarak barajın altında kalmışsanız sizin hiç mi suçunuz yok!...
Şimdi aynı başarısız muhalefeti CHP sergiliyor!...TBMM'de muhalefetin varlığı ile yokluğu, fark edilmiyor bile!...
Hala iktidar taraftarı veya muhalefet partilerinin taraftarlarının tek meseleleri var; MHP...
Yerli-yersiz, haklı-haksız MHP'ye ve Genel Başkanına saldırılıyor, Canım Sıkılıyor!...
MHP Genel Başkanı'nı tenkitle, MHP'yi tenkit arasındaki fark belli edilemiyor; Canım Sıkılıyor!
CHP'yi Sarıgül tarafından başlatılan parçalanmaya karşı korumaya çalışanlar;" Hedef CHP değil Türkiye'dir!" şeklindeki bir savunmayla hala CHP'yi Türkiye'nin sahibi olarak ilan ediyorlar, Canım Sıkılıyor!..
Kimin, nerede, ne zaman, ne yapacağı asla belli değil, Canım Sıkılıyor!...
Dinin savunuculuğu, Rahşan Hanım'a kaldı! Canım sıkılıyor!..
MHP'nin savunuculuğu, MHP'li olmayan ama nasılsa hala eski ülkücü olarak kalmışlara kalıyor! Canım sıkılıyor!
Memleket, göz göre-göre Birinci meşrutiyetteki gibi parayla satılıyor! Canım Sıkılıyor!
Misyonerler, memleketimde cirit atıyor; Hükümet cenahı "Dinler arası rekabet!" diye isimlendirerek işi hafife alıyor, canım Sıkılıyor!...
İbadetlerimiz, kurban kesmelerimiz, hakaretamiz cümlelerle hafife alınıyor; Canım Sıkılıyor!...
Ya bende bir tuhaflık var! Ya da milletimin aymaz sayısında artış var!..
Her iki halden de rahatsızlık duyuyorum, Canım Sıkılıyor!...
Gazetemizi bir daha sizlere şikayet edeceğim. Yoksa millileşmek için tamamen yerelleşerek, okuyuculara yeterince ulaşamıyor muyuz? Yoksa kendimiz çalıp kendimiz mi oynuyoruz? Veya bizi, AKP'liler ciddiye mi almıyorlar?!...
Buna tahmin edemeyeceğiniz kadar Canım Sıkılıyor!...
Milletin sabrının su kestiğini biliyorum. Önümüze gelecek ilk seçim sandığında AKP'nin aklını başına getirecektir biliyorum.
AKP'nin yerine kimi getireceklerini bilemiyorum ama seçim sandığına yaklaşıldıkça moralim düzelir gibi oluyor bu kez de zaman yerine çakılmış gibi duruyor, geçmiyor ve benim yine Canım Sıkılıyor'...
Yapılan anketlerde MHP; içindeki kaynatılmak istenen suni dedikodu kazanına rağmen AKP ile at başı yarışır görünüyor...
Durumdan memnun olması gereken Ülkücülerin (Ülkücülükten geçinenlerin demek daha doğru olur), bu anket sonuçlarına rağmen; hala teşkilatlarımızla çekişmek istemelerini, anlayamıyorum ve canım sıkılıyor!...
Sağlığında her türlü saygısızlığı yapanlar; sağlığında Başbuğumuz'u terk edenler, Türkeşçi kesilerek MHP'ye saldırıyorlar!...
Canım sıkılıyor!...
Ama can sıkıntısının ilaç olduğunu da bilenlerdenim şükür...
Canımın sıkıntısına ortak olan canı sıkılanların; her geçen gün sayılarının arttığını görmenin, keyfini de yaşıyorum...
Bu canı sıkılanların; günü geldiğinde canlarını sıkanların canını nasıl sıkacaklarını da biliyorum ve;
Ferahlıyorum...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Temmuz 19, 2005

CANIM YANIYOR!....

Bir yerlerin canını incitmem lazım, çünkü canım yanıyor!...
Israrla dost diye tanımlanılanlar, arkadan da değil apaçık bizim aleyhimize ne lazımsa yapıyor; bizim siyasi erkimiz, sadece izliyor!...
İkiz Kulelerine, Londra'da metroya saldırıldı mı dünyayı ayağa kaldırıp;teröre lanetler okuyarak, bütün İslam Dünyasını neredeyse terörist ilan ediyorlar; ama Kuşadası'ndaki sldırıları yapan şerefsizleri "Milis Kuvvetleri" olarak isimlendirebiliyorlar!...
O zaman da ben; bizimkiler neden "İngiltere de bağımsızlık savaşı veren milis güçleri"nin öldürdüğü kırk kişiye saygı duruşu gösteriyorlar diye isyan ediyorum?!...
Fısıltı gazetesinde herkes, herkesin; her kurum bir başka kurumun hakkında söylenebilecek veya söylenmemesi gerekenher şeyleri söylüyorlar!...
Görevde iken fısıltı ile birbiri aleyhinde olmadık şeyler söyleyen bürokratlarımız, hatta askerlerimiz; emekli olur olmaz Vatanı Kurtarmaya soyunmak için örgüt hazırlığına giriyorlar!...
Devletimiz adına yapılan yanlışları, siyasi erk yapmasına rağmen, düzeltmede ancak siyasetle mümkünken; Vatanı Kurtarmaya soyunan deneyimli kurtarıcıların hemen hemen hiç biri, her hangi bir siyasi partide siyaset yapmayı düşünmüyorlar!...
Vatanı Kurtarmak amacıyla kurulan derneklerin sayısını bilen varsa, Allah aşkına beri gelsin!...
Bu kurtarıcı derneklerde kimi ararsanız görürsünüz!...
Eski Genel Kurmay Başkanlarını, eski Diyanet işleri başkanlarını, eski kuvvet komutanlarını, eski bakanları, eski millet vekillerini v.s. dikkatle araştırırsanız; bir yerlerde Vatanı Kurtarmak üzere dernekleşmiş bulabilirsiniz!...
O zaman da aklıma hemen "Görevdeyken ne iş yaptınız?" sorusu takılıyor!...
Bürokraside, siyasette, rütbede çıkılabilecek en son noktalara çıkmış insanların; emekli olduktan,eskidikten sonra Vatan Kurtarmaya soyunmalarını ise vallahi anlayamıyorum!...
Ve bu eskimişler yüzünden yenilere de güvenimi kaybediyorum!...
Bu eskimişlerin başarısızlıkları yüzünden canımızı yakan yakana!...
Bu eskimiş ve Devlet Yönetemeyenler yüzünden şu anki çıkmazlarla karşı karşıyayız!...
Ve bu eskimişlerden oluşan Vatan Kurtarıcılara; ne siyasi erk ne de bürokratlardan bir yaptırım yok!...
Acaba talandan mal kaçırılıyor da bizim mi haberimiz yok!...
Bu kadar kurtarıcı derneklerin; kiraları, kırtasiye giderleri, personel giderleri nerelerden karşılanır?...
Bu vatan kurtarıcıları, denetleyecek bir kurumumuz yok mudur?...
Bu arada bir şey daha dikkatimi çekiyor:
Vatanı Kurtarmaya soyunan derneklerin; ağız birliği ile olmazsa olmaz kuralları, MHP ve Devlet Bahçeli'yi tenkit şeklinde tezhür ediyor!...
Ve benim aklım, iyice karışıyor!...
Geçmişte, bilhassa 12 Eylül kıyametinde Ülkücülere olmadık baskı, zulüm ve suçlamayı yapanlar; şimdilerde nerede bir kurtarma derneği kurarlarsa yanlarına bir kaç ülkücülükten geçinen alıyorlar!...
Bu Vatan Kurtarıcıların yanında yer alan Ülkücülükten geçinenleri de dikkatle incelediğimizde; siyaseten gitmedikleri, çalmadıkları kapının kalmadığını; yeniden MHP'ye dönme yüzlerinin kalmadığını bu yüzden de MHP ve Devlet Bahçeli'ye saldırmaya çalıştıklarını görüyoruz!...
Sözlerimi Allah aşkına istediğiniz şekilde çarpıtarak kullanmayın!..
Bu söylediklerimin hiç bir yerinde Devlet Bahçeli'yi metheden bir kelime bulamazsınız!...
Ama benim ve benim gibi düşünenlerin; asla ne seçilmiş Genel Başkanla, ne de O'nun oluşturduğu yönetimle bir meselemizi bulamazsınız!...
Bizler; Ülkücüler, Türk-İslam Ülküsü'nün sonsuzluk Süvarileri, en kısa sürede Başbuğsuzluğa alışmaya çalışıyoruz!...
Lise yıllarımda okuduğum bir romandan aklımda; "Erkeğin erkekliği, babasının ölümünden sonra başlar." diye bir söz kalmış...
Biz Ülkücüler; Başbuğ'un ölümünden sonra Ülkücülük yapmaya çalışanlarız!...
Çünkü Ülkücülüğümüzün Başbuğ'un ölümünden sonra başladığına inanırız biz!...
Başbuğsuzluğa nasıl alışmamız gerekiyorsa bizler; alisizliğe, velisizliğe, ahmetsizliğe, mehmetsizliğe dayanabilir ve alışabiliriz...
Ama bizim Teşkilatsızlığa asla tahammülümüz olmaz!...
Bizler; teşkilatımız olmadan sudan çıkmış balığa döneriz!...
Allah(c.c.) Teşkilatlarımızı bize miras bırakan Başbuğumuz'u cennet mekan eylesin...
Teşkilatlarımız var hamdolsun...
Teşkilatlarımızın Seçilen ve atanan Genelbaşkanları da var şükürler olsun...
Bize düşen; mevcut teşkilatları teşkilat belleyerek, mevcut genel başkanları da Genel başkan olarak kabullenmek değil midir?...
Bunun neresinde yanlışlık var?...
Teşkilatlarımıza kafa tutanları, cezalandırmamız ve kınuşturmamamız lazımken; onlara taraftar olarak cesaret vermenin neresi teşkilatçılıktır, neresi Dava Adamlığı'dır?...
Ve bu davranışların; davamıza, teşkilatlarımıza getirileri nelerdir?
Teşkilatlarımıza kafa tutanlarla aynı söylemlerde olan, onlara cesaret ve destek veren eskimiş, emekli olmuş Vatan Kurtarıcıların samimiyetlerinden endişe duymakta haksız mıyız?...
Artık canım yanıyor!...
Bu yazdıklarımdan; çok acilen birilerinin, haklarına düşen kadarıyla uyarı nasiplerini almalarını bekleyeceğim...
Yoksa önümüzdeki günlerde bu sahte vatan kurtarıcıların neler yaptıklarını ve kimlerle bir arada olduklarını haykırarak anlatmaya başlayacağım!...
Canımızı yakanların elbette canlarını yakmaktan geri kalmayız ama; edebimiz ve töremiz gereği, emekli olmuş, ikballerini kaybetmişlerin ilk heyecanlarını sabırla izleme işini yapıyoruz!...
Bunlar vatan kurtaralım derken, vatanı satanlara destek verdiklerinin farkında olamayacak kadar da gözlerini hırslarıyla kaplattırmış insanlar!...
Ya akıllarını başlarına alırlar ya da yemin olsun canlarını acıtırız!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
htpp://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Temmuz 17, 2005

BU SES, MİLLETİN SESİDİR!...

Millet, söylenmekten vaz geçip söylemeye başladı artık!...
Papa'nın ölümüne Bayrağımızı yarıya indirdiniz peki!...
Yeni seçilen Papa; terörist saldırıları, Hristiyanlığa karşı yapılan saldırılar olarak tarif edip, bütün İslam Alemini karşısına aldı sustunuz peki!...
İngiltere'de teröre kurban giden kırk kişi için; bütün hristiyanlarla beraber saygı duruşu yaptınız, ona da pekiiii !...
Yıllardır AB'nin, haçlının verdiği desteklerle 40.00'den fazla insanımızı öldüren PKK'ya reuters ve BBC; milis kuvvetleri dedi, ses çıkarmadınız peki!...
Şimdi de serseri, hain, alçak, kalleş terör taşeronu PKK; turizm bölgelerimizde bombalar patlattı!..
İnsanlarımız öldü!...Bunlar sadece bizim insanlarımız değildi!...Bunların için de yabancılar da vardı!...
Sayın Başbakan; şimdi seslenme sırası,şimdi saygı duruşuna çağırma sırası sizde!...
Kırk İngiliz için saygı duruşunda bulunduğunuz hristiyanlardan herkesi, bizim terör kurbanlarımız için de saygı duruşuna davet edin!...
Eğer tavırları, insanlık adınaysa bizim kurbanlarımız için de saygı duruşunda durmaları lazım...
Eğer sadece avrupalılara sahiplenir ve bizimkileri insandan saymazlarsa; tekrar bağırıyoruz;"İKİZ KULELERDE, LONDRA'DA ÖLENLERDEN BİZE NEEEEE?!..."
Güvenlik Güçlerimiz, Silahlı Kuvvetlerimiz teröristlere karşı gerekeni yaptıkları için AB üyesi ve adayı bütün hristiyan ülkeler tarafından insanlık suçu işlemekle suçlandırılmadılar mı?...
Dost(!)umuz, müttefikimiz ABD; PKK'ya sınırlarımız içinde istediğimizi yapabileceğimizi ama sınır ötesi harekat yapamayacağımızı söylediğinde ne yaptık?...
Benim insanlarımı; Müslüman oldukları için ölüme layık görenlerin, Irak'ta ki Müslümanlara sadece dinlerinden dolayı ve petrol uğruna toplu katliamı reva görenlerin; ister terörde ister savaşta ister afette ölenlerinden BİZE NEEEE?!...
Adamlar bizimle alay ediyorlar farkında değilmisiniz?
Adamlar, bizi insandan saymıyorlar farkında değil misiniz?...
Papa'nın ağzında AB'ye alınmayacağımız açıklanmadı mı?
Fransa, Hollanda yaptı ve hayır çıktı!... Yarın öbür günde başka yerler bizim AB'ye alınıp alınmamamızı referanduma götürmeyecek mi?...
Avrupa'nın, AB'nin, ABD'nin, Hristiyan dünyasının önünde bu kadar küçülmemizi gerektirecek tarihi hangi hatamız var?!...
Yoksa nobel ödülü almak uğruna Devletine Milletine iftira ederek Pamuklaşanların söylediklerine, hükümetimizde mi inanıyor?!...
Teröristten insani davranış rica etmenin mantığını, hangi akılla ve hangi üslupla bize açıklayabilirsiniz?!...
Yoksa AB ve haçlı dünyasıyla beraber sizde mi bizimle alay ederek vakit geçirmeye soyundunuz?...
Askerimizi kaçırıyorlar, yaygın Basın'ın uzaktan kumandalı Karen Fogg çocukları, bu olayı savaş halinde "alınma" diye yorumluyor!...
Onlara bir yaptırımı olmayan Hükümetimizin çıkardığı yasalara, kafa tutuyoruz farkında değil misiniz?...
Teröristlerin insan haklarını savunanlara bir şey yapamayan yasaların, artık bizi cezalandırarak maşeri vicdanda karalanıp bir daha affedilmemek üzere tarihin derinliklerine atılmasını bekliyoruz!...
Yanlışın neesinden dönülürse kardır!...
40 bin insanımızın katiline bir şey apamayan yasalarımızın; bu yazdıklarımdan dolayı bana hiç bir şey apamayacağını çok iyi biliyorum!...
Apo'ya uygulanan yaptırımdan hareketle; yasaların caydırıcılığının olmadığını spat için tutuklanmak istiyorum!...
Ceza evlerinin artık birer dinlenme kampı olduğuna inanıyorum!...
Ya alçakları, hainleri milleti rahatlatacak bir şekilde cezalandırın ya da bizleri de aynı tatil kampına gönderin!...
Cezaevlerinde hürriyetini sonsuz kullanarak örgütünü idare edene bir şey yapamayan yasaların, bize ne yapacağını artık bilmek istiyoruz!...
Sıralıyorum;
Papa'nın ölümüne bayrağımızı yarıya indirmeyi kabul etmiyoruz!...
PKK'ya milis kuvveti tarifi apan AB'ye girmek istemiyoruz!...
İngilterede ölen kırk ingiliz için asla saygı duruşunda durmuyoruz!...
Irak'a yapacağı hareketin adını Haçlı Seferi olarak açıklayan ABD ile dostluk, müttefiklik adı altında da olsa yakın görünmek istemiyoruz!...
Kuzey Irak'ta mehmetçiğimin başına çuval geçirip özür bile dilemeyen ABD'yi affetmiyoruz!...
Bize Türk Dünyası yeter...
Bize ilişkilerimize düzen verirsek Müslüman Dünyası yeter!...
Hadi becerebiliyorsanız sizler bir Müslüman ve Türk Birliği kurun ve hristiyanlardan girmek isteyenlere; AB'nin inadına elinizden gelen kolaylığı sağlayın!...
Biz; yüz yılarca haçlı seferlerini durduran tek gücüz!...
Yıllardır AB'de değildik ve ayaktaydık!...
Ne AB uğruna ne de başka bir hristiyan birliğine girmek için küçülmeyi kabul etmiyoruz!...
Ya aklınızı sür'atle başınıza toplayın; ya bizi sür'atle yazdıklarımızdan dolayı tatil kamplarına koyun; ya da bilin ki ilk seçimlerde, aklınızı; bir daha geri dönmemek üzere, size bir daha siyaset yaptırmamak üzere alacağız!...
Bu sese kulak verin!...
Bu ses artık bir AKP muhalifinin değil, tamamen Milletin sesidir!...
İnanmıyorsanız; AB konusunu, saygı duruşu konusunu, Papa'ya gösterilen ihtiramı sür'atle bir halk oylamasına götürün...
Götürün ki aklınızın başınıza gelip gelmeyeceği konusunda bir kanaat sahibi olalım...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Temmuz 14, 2005

KAVGAYA DEVAM DA !...

Kavgam devam ediyor!...
Ama sadece kendimle kavga edebiliyorum herhalde!...
Siyasilerimizin -ki bundan kastım,AKP'liler- kulakları tıkalı. Herhalde gözleri de kapalı olmalı ki olanları göremiyorlar!...
Terörün her türlüsüne binlerce lanet demiştik...
Lanet olmasına lanet te; çifte standarta da sonsuz lanet!...
Londra'da kırk insanı terör yedi!...İçlerinde ki -varsa- Müslümanlara Allah rahmetler eylesin. Diğer kırk hristiyana rahmet okuyamıyorum. İnsanlıklarına inancım gereği de bir şey diyemem.
Çünkü Kitabımız'da " Ya eyyühennas!" diye seslenildiğinde onlara da hitap edilir. Ama Allah'ın rahmetinin sadece Müslümanlara dilenebileceğini biliyorum...
Buna rağmen İngiltere'ye geçmişler olsun...
Neyse; meselem bu değil!...
Ben kavgama kaldığım yerden devam etmek istiyorum!...
Adamların papaları öldü, Bayarağmızı yarıya indirttiler!...
Yeni papa, göreve gelir gelmez; islam düşmanlığını,Türk düşmanlığını açıkladı ama bizden "Gık!" yok!...
Hariciye de, dış politika diplomasisinde çok başarılıyız ya!...
Papaya yas tutup Bayrağımızı yarıya indirince bizi AB'ye alacaklardı ya!...
Yirmi yıldayaklaşık kırk bin insanımızı PKK laneti, yok etti!...
Köylerimizde toplu katliamlar yaşandı!..Ve öylesine insafsız katliamlar ki, bombayla değil tek-tek kurşuna dizilerek yapılan katliamlar!...
Katledilenler arasında bebekler vardı!...
Yavrusunu kucaklayarak yavrusuyla kurşunlanan analar vardı!...
Bu katliamar; ne papaların, ne de hristiyan dünyasının meselesi olmadı!...
Çünkü öldüren şerefsiz PKK, batının taşeronu; ölenler ise batının din düşmanları Müslümanlardı!...
Terörün insafsız ve kalleş bombaları, Londra'da kırk ingilizi öldürdü ve hem ingilterenin hem de haçlı dünyasının aklı gitti!...
Hristiyan dünyası ayaklandı.Din kardeşleridir, normal sayabiliriz!...
Dünyanın her yerindeki Hristiyanlar; ölen kırk hristiyan ingiliz için aynı anda 2 dakikalık saygı duruşu yaptı...Buna da itirazım yok!..İnançları gereği dindaşlarına ihtiram gösterdiler...
Pekiiii!... Bize ne oldu?!...
Terörde ölen kırk ingiliz için benim Devlet Protokolüm, neden saygı duruşu yaptı?!...
Yıllardır bizde yapılan katliamlara bıyık altından gülen, şehitlerimi İşgalci diye tanımlayan, Hristiyan İngiltere'nin ölüsünden BANA NE KARDEŞİM?!...
Yıllardır vatandaşlarımı öldürsün diye PKK'yı silahlandıran Haçlı'nın ölüsünden BANA NEEEE?!...
Tarih boyu haçlı seferlerini durdurmuş bir ırkın ahfadı olarak, Son Haçlı'nın cenazelerinden BANA NE?!...
Haçlı'nın kırk cenazesi için saygı duruşuyla Devletim'i, dolayısıyla da Milletim'i ve beni rencide etmeye kimin, ne hakkı var?!...
Sandıktan tesadüfen çıkıp, mecburen hükümet eden AKP'liler; artık bizi dikkate alın!..
Artık kulaklarınızı açarak bizleri duyun!
Irak bombalanırken ölen siviller de insandı ama Müslümandı!...
Telafer'de bombalanarak öldürülen sivil insanlar da insandı ama Müslümandı!...
Benim ölen kırk bin vatandaşım ve şehitlerim de insandı ama Müslümandı!...
Bizim ve din kardeşimiz Irak'ın ölülerine ve ölümlerine bıyık altı gülen hristiyanların ölüleri için saygı duruşu yapanlara, HAKKIMI HELAL ETMİYORUM!...
Bu dünyada da ahrette de ellerim yakalarında olacak!...
Ben haçlı cenazeleri için saygı duruşunda durmuyorum!...
Teröre tekrar binlerce lanet ama; bu haçlı zihniyete de sonsuz lanet!...
AB'nin de, ABD'nin de tarafgir tutumlarına da lanet!...
Dünyanın en başarılı hariciyecileri sayesinde; yüz elli yıllık dost(!)umuz, müttefikimiz ABD'nin, sınır ötesi operasyon düşüncemize karşı tavırları ortada!...
Ve bu saygısız,insafsız ve çifte standartlı açıklamasını;bizim protokolümüz,40 ingilize saygı duruşu yaparken yaptı!...
Deprem Çadırı AKP'den; Haçlılara karşı tepki vermelerini beklemiyorduk zaten!...
CIA'nın kampında misafir edilen Fetullah Gülenin, bu işe çok kızacağını da biliyorduk!...
Ama Genel Kurmay başkanımız, neden suskun kalır?!...
Yoksa benim Devletim; AB ve ABD hatta söylendiği gibi, Haçlıların denetiminde mi?
Bu dış politikaya, bu eşkiyanın kol gezdiği iç politikaya; AB'ye girme uğruna sessiz kalan hükümete birileri "Dur!" demeyecek mi?
Yoksa Devletim teslim mi oldu?
Ya da; demokrasi ve insan hakları adına atılan ileri(!) adımlarla; teröre kurban giden kırk bin vatandaşımızın ve yüzbinlerce Iraklı Müslüman Dindaşlarımızın insan olmadıkları mı tescillendi?!...
Canımız yanıyor duyun artık!...
Sabrımız tükeniyor Allah aşkına görün artık!...
Milletin artık söylenmekten öte homurdandığını duymanız için daha nelerin olması lazım?!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Temmuz 13, 2005

KAVGAYA DEVAM !...

Bize birileri, bir şeyler söylemeli!...
Yanan canımızla, hançeremizi yırtan feryadi naramızla bizi başbaşa bırakmanın mantığını, birileri artık söylemeli!...
Bu sahibiyle başbaşa bırakılan feryat; milletin narası!...
Milletin sabrının bittiğinin habercisi...
Bir gün önce Çvş.Ender Alper'in Annesi'nin feryadı, Kocatepe Camii'nde kulaklarımıza çakılıyken; bir gün sonra Trabzon-Akçaabat'tan bir feryat yükseldi!...
Coşkun da Kırandi ailesinin tek erkek evladı!...
Vatan borcunu bitirmesine üç ay kala izne çıkıyor. Ana-babasına sürpriz olsun diye de izne çıkacağını bildirmiyor!...
Ama Tunceli-Pülümür karayolundaki hain pusudan habersiz Coşkun!...
Çok büyük bir devletiz ya!...
Dünya büyüme rekorlarını alt üst ediyoruz ya!...
İstikrarı yakalamış, çok başarılı bir hükümetimiz var ya!...
Can ve mal emniyetimiz sonsuz sağlanıyor ya!...
İnsan haklarına çok riayet ederek, PKK'lıları insandan sayarak affediyoruz ya!...
Bu affettiklerimiz, bu insan yerine koyduğumuz hayvanlar, bu yemek yedikleri kaba pisleyen nankör hainler; Tunceli-Pülümür karayolunu kesiyorlar!...
Kırk aracı durdurarak durdurarak akülerini çıkarıyor, vatandaşlarımızı soyuyor; ailesine izin sürprizi düşünen Mehmetçiğimi, Coşkun Kırandi'mi esir alarak gidiyorlar!...
Aldıkları para ve takılarla vatandaşlarımız soyan hainler; Coşkun Kırandi'yi alarak ta DEVLETİMİ SOYUYORLAR!...
Aklımız kalkıyor!...
Canımız yanıyor!...
Yaygın basından birinin kitap tanıtım ekinde ise aynı gün, Leyla zana zağarının hayatını romanlaştırmış bir edebiyat usta(!)sı tanıtılıyor!...
Yeter artık!...
Yetti artık!...
Millete kulak verin artık!...
Siyasilerimiz millete kulak vermedikleri için yakında millet, onların kulaklarına yapışacak...
Ama o güne kadar bekleyecek sabır kalmadı...
Eşkiya yeniden yol kesiyor!... Eşkiya metropollere iniyor!...
Ağlamak, şikayetlenmek bu milletin kaderi mi oldu?!...
Millet olarak bir şeyler yapmak istiyoruz... Bize ya yol gösterin ya da yol verin Allah aşkına!...
Bu nankörlerle, bu hainlerle, bu şerefsizlerle baş etmek üzere yeniden özel kuvvetler kurmayı düşünmez misiniz?
Bu hainlerin; bizi gerçekten AİHM'ne şikayet etmelerini istiyoruz!...
Etkililer, yetkililer; devlet otoritesinin gün geçtikçe irtifa kaybettiğinin farkında değiller mi?
Eşkiya başı; tatil kampından devletimi tehdit ediyor!...
Silahlı Kuvvetlerimizin kesin zaferleri; siyaset özürlülerimiz yüzünden başarısızlık tarifi alıyor!...
Londra'da kırk kişi ölünce dünya ayaklanıyor amam bizim ölen kırk bin vatandaşımızın, insan hakları bile yok!...
Allah aşkına bir şeyler yapın!...
Ya da bir şeyler yapmak üzere, milletin size destek vermesine yol açın!...
AB'sini de bilmem nesini de hristiyan düyası alsın istediği yerine, gözüne soksun!...
AB'ye girmek uğruna çıkarılan yasalarla taşlar bağlandı, köpekler başı boş bırakıldı!...
Bu yanlışlardan, bu yanlış yasalardan sür'atle dönün Allah aşkına...
Bir kıssanın, bir daha tekrarı (Kutadgu Bilig'den) :
" Hakan; tebaasına, uyulması gereke isteklerini duyurur;
1-Yasalarıma uyun.
2- Verginizi ödeyin.
3-Dostumu dost, düşmanımı düşman belleyin...
Tebaa yani millet, Hakan'a cevap verir;
1- Yasalarına uyarız ama adil olursan...
2_ Vergimizi öderiz ama gümüşün ayarını düşürmezsen..
3- Dostunu dost, düşmanını düşman belleriz ama can ve mal güvenliğimizi sağlarsan..."
Bir daha yorumlamaya gerek var mı?
Yasalarımız da, liramızın ayarı da, can ve mal güvenliğimiz de gözler önünde!...
Hain, çapulcu, eşkiya, hortumcu, şerefsiz elbirliği etmiş ve yurdumda kol geziyor!...
Bizim de sabrımız su kesiyor!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Temmuz 12, 2005

KAVGA İSTİYORUM!...

Artık dayanamıyorum!...
Bir yerlerle kavga etmek istiyorum!...Bu kavgamıza -Allah(c.c.) rızası için- milletimin de hakemlik etmesini istiyorum!...
Bu kavgamı; Devletim-Milletim adına Devletim'le-Milletim'le yapmak istiyorum!...
Bu nasıl kavgadır demeyesiniz!...
Kavgacılar da, hakem de aynı kişiler değil mi diye sormayasınız!...
Bu kavga; dünya kurulalı beri devletli milletlerde vardı, kıyamete kadar da bu kavga sürecek zannederim!...
Bu kavgam, baş kaldırı değil, isyan değil haşa!...
Bu kavga; incinmiş millet yürekleri adına, yüreğimizi incitenlere hesap soramayanlarla!...
Ben derdimizi söyleyecek, şikayetlerimizi yapacağım.
Sözlerim ortaya olacak!...
Bu sözlerime inşaallah bir sahiplenen olur ve kavgam da; sözlerime Devlet adına sahiplenenlerle, Millet adına ben fakırin arasında olur!...
Aslında şikayet te değil benim söyleyeceklerim!...
Söylemeyip söylenen Millet adına bir nara atış!...
PKK bitmediiiiii !...
Silahlı Kuvvetlerimiz'in, bin kerede olsa her baş kaldırışlarında yok edebileceği ihanet odaklarına, AB uğruna siyaseten yenik düşürülüyoruz!...
Türkler adına Türkçülük yapan yahudiden, Kürtler adına Kürtçülük yapan ermeniden,lazlar adına rumculuk yapan slavlardan artık midemiz bulanıyor!...
Türkiye adlı Cennet vatanı etnik mücadeleler arenasına çevirmek isteyen, uzaktan kumandalı ihanet odakları veya Nobel Ödülü uğruna Milletini, tarihini satarak Pamuklaşanlar yüzünden; son günlerde yeniden üçer-beşer Mehmetçik Tabutu omuzlamaya başladık!...
Hani PKK bitmişti!...
Canımız acıyor!
Yüreğimiz yanıyor!
Ben de bir asker babasıyım. İki oğlumdan biri şu an Peygamber Ocağı'nda...
Vatana millete kurban olmak için nöbette ve sırada...
Oğlumu sakınmak gibi bir gafletim, asla olmadı ve asla olamazda...
Ama asker evlatlarımızı korurken Ordumuz'u;Ordumuz'u korurken de Devletimiz'i korumak gayretimiz, anlaşılmadı mı hala?!...
Birileri bize; vatan uğruna kurbanlık olarak yetiştirdiğimiz oğullarımızın öldürülme sebeplerini mutlaka söylemeli!...
Bizim oğullarımız şehit düşerek vatanın vatanlığını ispata devam ederken; çocuklarımızın katillerinin başı şerefsiz apo'nun siyasi uzantıları Zana ve zağarlarının milleti bölmek için yaptıkları siyaset manevralarına birileri mutlaka dur demeli!...
Son şehitlerimizden Piyade Çavuş Ender ALPER'in Annesi'nin Genel Kurmay Başkanımız Org.Hilmi Özkök'e; " Ben O'nu uçakla gönderdim.Bir helikopter yok muydu? Yavrum, kaç gündür yollarda!.." diye haykırışını duyduğumdan beri, aklımın dengesi, vücudumun kimyası bozuldu!...
Kocatepe camii'nde bu feryadı duyunca; aklım gitti!..
Canım yandı!...
Yüreğim dağlandı!...
Şehit Ender Alper, ana-babanın tek evladı!...
Alper ailesinin ocağı söndü...Buna rağmen yüreği dağlı anne; oğlunu taşıyan top arabasının arkasından "Ender <çavuşum!.." diye sayıklayarak gururla yürürken; "SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE TÜTEN EN SON OCAK..." diye haykırıyordu...
Bu asil Milletin bu asil davranışı; kıyamete kadar böyle devam edecek. Bundan kimsenin endişesi olamaz.
Ama Devletimin adalet mekanizmaları veya Devletimin bir kurumu; apo şerefsizine, o alçağın alçak uzantıları zana ve zağarlarına hesap sormalı artık...
Hala yollar kesiliyor, onlarca araçta kimlik kontrolü yapılarak Trabzonlu Mehmetçiğim tesbit edilerek esir alınıp götürülüyorsa; ben millet olarak kime ne kadar güveneyim?...
Ben, millet olarak yetiştirdiğim oğlumu; kiminle, nerede,nasıl savaşmaya göndereyim?...
Artık canım yanıyor!...
Artık dayanamıyorum!...
Elliyi aşkın yaşımla; biri asker diğeri askerlik çağında oğullarıma rağmen ben savaşa hazırım!...
Devletimin bu şerefsiz çapulcuların dilinden anlama şansı, elbette zordur...
Bunlar düzensiz çapulcular güruhu...
Bunlar da şeref, namus, vicdan hak getire...
Bu şerefsizlerle asker babaları olarak, bizler savaşmak istiyoruz...
Bunlardan, bu namussuzların uzantıları zana ve zağarlarından; AB'ye rağmen, ABD'ye rağmen, bütün Haçlılar'a rağmen hesap sormak istiyoruz!...
Bizi millet olarak böyle atıl bırakmaya ne hükümetlerin, ne de devletimin kurumlarının hakkı olmamalı!...
Devletimizi yaşatabilmek için, Ordumuzu şer güçlerin iftiralarından korumak için, savaş izni istiyoruz...
İzin verilmezse, millet olarak atıl bırakılmamızda siyaset aranırsa, korkarım daha sabredemeyeceğiz!...
Oğullarımızın, el bebek-gül bebek büyüttüğümüz yavrularımızın yanında bizler de ölmek istiyoruz!...
Ölünceye kadar da şehitlerimizin intikamlarını almak ve şerefsizleri bir daha konuşamayacak,canlanamayacak şekilde susturmak istiyoruz!...
Devletimi Milletime; milletimi devletime şikayet etmek istiyorum!...
Oğullarımızı şehit edenler; ellerini kollarını sallayarak, bizlere inat dolaştıkça, güvenlik güçlerimize kızıyoruz!...
AB uğruna çıkardıkları yasalarla, güvenlik güçlerimizin elini-kolunu bağlayan siyasilerimizden nefret ediyoruz!...
Siyasilerimizin yaptıklarının yapacaklarına kefalet olduğu düşüncesiyle; tamamını milletimize şikayet ediyoruz!...
Bu gidişle bu memlekette; şehitsiz ev, yüreği yarasız ana kalmayacak!...
Allah aşkına, vatan aşkına, millet aşkına bu hayasız gidişata bir son verin veya son vermemize izin vererek bizlerin asi durumuna düşmemize engel olun!...
Artık kavga istiyorum!...
Ama Türk'ün muhteşem gazabının ve asaletinin gereğini ispat edebileceği bir kavga!...
Artık "YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE.." diye haykırıyoruz!...
Bu haykırışımızı, bu naramızı duymayan herkesle de kavgaya hazırız biline istiyorum!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam,sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Temmuz 11, 2005

SİYASETİN SPORCULARI !...

Bize bir haller oldu!...
Sapla samanı karıştırır olduk nedense!...
Dünya şampiyonu pehlivanımızı, ellerine eldiven takarak ringe çıkarıp, eldivenle el-ense çekemeyince de kızar olduk!...
Yaygın Basından bazi erbab-ı kalem; Amerikadaki Türk vatandaşlarımıza "ABD vatandaşı olun." şeklinde tavsiyede bulunmuş diye Başbakanımız'a kızıyor!...
Kızmasına ben de kızıyorum da; "Bu nasıl milliyetçilik?.." sorusunu anlayamıyorum...
Yoksa başbakanımız, bir yerlerde kimsenin haberi olmadan "Milliyetçiyim." falan gibi laflar mı söyledi?!...
Başbakanımız'ın en belirgin özelliği, milliyetçiliği reddetmesi değil midir?
Ağzından bir kere; "Türk'üm, Türk milliyetçisiyim." sözlerini duyan var mıdır?
Öncelik, İsrailli yahudilerde olmak üzere; binlerce yıldır vatanlaştırmak, vatanlaştırdıktan sonra da korumak için uğruna canlar verilen vatan topraklarını, düşmanlara satan; hükümetin başı, kimdir?...
Vatan topraklarını, en sert düşmanlara satabilen bir zihniyet,Amerikadaki Türklere "ABD vatandaşı olun." demişse neresi hayrete muciptir?!...
Mesele;Türküm diyebilen insanların, Türk cesareti ve Türk feraseti ile ilk seçimlerde bu başbakana "Dur!..." diyebilmesiyle çözümlenir...
Türküm demekten utananlardan,Allah'a Türk yaratılmadığı için hamdettiği söylenenlerden, milliyetçilik beklemek te neyin nesi?!...
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Asli unsurlarıyla yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir." sözünü niye söylediğini hala anlayamayacak mıyız?..
Yine Muhteşem Türk Atatürk'ün;"Yegane fahrim ve servetim Türklüğümden başka bir şey değildir." sözünü unutturmaya çalışanlardan, inkar edenlerden milliyetçilik beklemek nereden çıktı?!...
Artık sür'atle aklımızı başımıza toplamamız lazım...
Kendimizden olanları, bizden olanları, yönetime taşımak için yarın seçim varmış gibi çalışmalara başlamak lazım..
Ülkücüler olarak; dedikodudan, gereksiz çekişmelerden vaz geçerek siyasi etkinliklere hız vermek lazım...
"Ülkücüyüm." diyen her kesin, sür'atle hatta hemen; "Ne kadar ülkücüyüm?" diye kendini sorgulamaya başlaması lazım!...
Ülkücünün ne kadar ülkücü olduğu; kaç kişiyi ülkücü ettiği, kaç kişiyi Dava'ya kazandırdığı ile belli olur...
Evinde karısına, çocuklarına MHP'ye oy verdirememiş kimselerin, Ülkücüyüm deme hakkı var mıdır?...
Amcasını, dayısını,yakın akrabalarını MHP'ye oy vermeğe ikna edememiş birisi ne kadar ülkücüdür?...
Dahası da var!...
Adamlar kapı kapı geziyorlar. Gittikleri her yere kendileriyle beraber yüzlerce seçmen taşıyorlar. Sonra götürdüklerini, gittikleri yerde bırakarak yeniden MHP'ye geliyorlar!...
Ve hala utanmadan,sıkılmadan "Ülkücüyüm." diyebiliyorlar!...
Başka partilerde genel başkanlık makamında oturmalarına, başka partilerden millet vekili olmalarına rağmen hala "Ülkücüyüm." diyebiliyorlar ve bizim bazı feraset özürlülerimiz tarafından da bunlar, ülkücü sanılarak sözlerine itibar ediliyor!...
Yaygın basından bazı erbab-ı kalem de; başka partilerdeki bu Ülkücülükten, Devrimcilikten, Milli Görüşçülükten geçinenleri atlayıp, hayatında bir kere "Milliyetçiyim." dememiş olan Başbakan'a "Bu nasıl milliyetçilik?" diye öfkeyle soru yöneltiyorlar!...
Artık bu memleketin; ne eski ülkücüye, ne eski devrimciye hatta ne de eski milli görüşçüye ihtiyacı kalmadı!...
Ölse bile eskimeyen Sonsuzluk Süvarileriyle, Turan Akıncılarıyla,Bağımsız Türkiye savaşçılarıyla, devlet-i ebed-müddet diye direnen devlerle siyaset yapmanın zamanı, gelmiştir artık...
Yoksa boks eldiveni giydirilmiş dünya şampiyonu pehlivanlarımıza, ringde el-ense çekemiyor diye kızar dururuz!...
Can yanmazsa gözden yaş akmaz...
Milleti, devleti düşünenleri,Türküm demekten utanmayanları,sadece Türküm demekle kalmayıp Türk Milliyetçiliği yapanları, göreve taşımamız lazım...
Ülkücüyüm diyen herkesin, kendinden başka en az iki kişiyi Dava'ya inandırarak sandığa taşıması lazım..
Her ülkücü, en az üç kişi olarak sandığa gidip; %8,5'i üçle çarparak MHP'nin oy yüzdesini %25' taşımayı görev edinmesi lazım...
Hesap bu kadar kolay ve bu kadar basit!..
Her Ülkücü, ne kadar ülkücü olduğunu ispatlayabilmek için en az iki AKP'liyi MHP'li etmekle mükellef olmalı...
O zaman; isteyen istediği yerde, istediği gibi Devlet adına gaf yapamaz!...
O zaman pehlivanlarımız minderlerde, boksörlerimiz ringlerde layıkı ile mücadele vererek, göysümüzü kabartırlar...
Pehlivanımızın el-ensesi; boksörümüzün yumruğu, içimize siner...
Siyasetin ehil sporcuları ile rekorlar, alt-üst edilir ve millet te rahat eder...Gerisi laf ü güzaf, gerisi havanda su dövmek vesselam!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Temmuz 09, 2005

TERÖRE LANET TE!...

Ankara'da oturup taşraya karışmayı ayıplayanlardanım...Taşra iller; kendi meselelerini lokal olarak kendileri çözmeli düşünce ve inancındayım...Ama şimdi Ankara'dan taaaa Londra'ya karışacağım!...Önce terörün her türlüsünü lanetleyerek başlamak istiyorum. El Kaide'ye de, hizbullah'a da,İra'ya da, eta'ya da,DHKP_C'ye de lanet...Tabiiiki bunların yanında hatta en başta PKK'ya da lanet...Bu arada devlet terörü yapan İsrail'e de,ABD'ye de,İngiltereye de lanet!...Bir şeyi ciddi manada merak ediyorum: El kaide -veya hangi lanet örgütse- nin Londra'ya attığı bomba ile; İsrailin Filistin'e, ABD ve İngiltere'nin Bağdat'a, Telafer'e attığı bombalar, farkıl sesler mi çıkarır?!...Veya devlet adıyla teçhizatlı ordu birliklerinin sivil yerleşim bölgelerine attığı bombalarla; Washington'da Londra'da patlatılan bombalar farklı işler mi yapıyor?!...Washington'da ki,Londra'da ki bombalarla ölen insanlar sivil de, Telafer'deki, Filistinde ki, Bağdatta ki çocuklar, kadınlar, dedeler, nineler asker mi?!...TV'lerde canlı yayınlarda izleyip unutamadığım sahneler var.İsrailli askerlerin; Filistinli bir çocuğun taşlarla kollarını kırmaları; ABD'li askerin yaralanarak kaçıp Allah'ın evine sığınan Müslümanın kafasına, postallarıyla girdiği camide kurşun sıkmasını unutamıyor ve hazmedemiyorum...Bu sahnelerin dışında, Kıbrıs'ta bayrağımıza uzanmaya çalışan rumun, ağzında sıgarasıyla,öldüğünü anlayamadan gönderden aşağı süzülüşünü de unutamıyorum!...11 Eylül de yolcu uçağının İkiz Kuleler'e dalışını da!...Bayrak gönderinden kaydırılan rumun öldürülüşü ile İkiz Kuleler'e dalan yolcu uçağını; çok büyük bir coşkuyla izladiğimi de İTİRAF ETMELİYİM!...Biz; rüzgar ekenin fırtına biçeceğini öğrenmiştik!...Günümüzde fırtına ekenler yel biçiyor ve rahatsız oluyor. Olmaz böyle şey!...Yeni Papa; yapılan saldırıları, hristiyanlığa yapılan saldırılar olarak değerlendiriyor!...Günaydın Papa peder!...Bush, Irak'a saldırıken haçlı seferine çıktığını söylerken gururlanmıştın değil mi?!...Geri kalmış afrikalı Müslüman ülkelere ellerinde İncil'le giden misyonerler; o ülke insanına İncil'i verip ellerinden topraklarını alırken keyifleniyordun değil mi?!...İngiliz'i, ABD'lisi,İtalyan'ı,Fransız'ı bilmem daha nesi; haçlı seferine katılırken çok coşmuştun değil mi?!...Yaralanıp kaçarak Allah'ın evine sığınan Müslüman yaralıyı,haçlı asker kafasına kurşun sıkıp şehit ederken keyiflendin değil mi?!...Haçlı'nın verdiği silah ve bombalarla 15 yılda kırk bine yakın vatandaşımız katledilirken; Müslümanlar ölüyor diye sevindin değil mi?!...Haçlı uçak ve tanklarının Irak'ta,Afganistan'da,Filistin'de,Bosna'da, Karabağ'da sivil yerleşim bölgelerini bombalayışını psikopatça bir keyifle izliyordun değil mi?!...Haçlı'nın öldürdüğü sivilleri, müslüman diye insan saymıyordun değil mi?!...Şimdi sevinme sırası bende Papaz Peder!...Devletimin yetkilileri; resmi ve bağlayıcı ağızlardan terörü lanetlediler, sizlere geçmiş olsun dediler...Terörün her türlüsünü ben de lanetliyorum ama; onlarca yıldır gözümün önünde, canlı yayınlarda katledilen sivil Müslümanların intikamlarının alındığı gibi bir haz da yaşıyorum!...Bu yazdıklarımla da başta Papa olmak üzere Bush'u ve Blair'i incitmeyi hedefliyorum...Çünkü Papa ve Hristiyan dünyası; onlarca yıldır İslam Dünyasını çok incittiler...Siviller olarak bizler; haçlıyı sadece lanetlerken, birileri hristiyan dünyasının kabusu olmayı başardı!...Washington ve Londra tamam...Acaba Paris ve Roma'ya da sıra gelir mi diye merakla beklemeye başladım...Bin Ladin'in geri tepen bir ABD silahı olduğunu bilmeme rağmen;"Amerikalılar uçağa binmesin,yükseğe çıkmasınlar.." uyarısını da keyifle hatırlıyorum!...İster havralı, ister haçlı ister bilmem neli olsunlar...Adları ister Papa,ister Bush, ister Blair, ister Chirac olsun.Herkes ve dünya bilmeli ki; "Can yakanın canını yakarlar."Devletler,paraları ve orduları kadar kuvvetlidirler.Ordular, inançlı asker sayısı kadar güçlüdür...Dünyanın en korkunç silahının ise kararlı insan olduğu, reddedilmez bir gerçektir...Öyleyse hiç bir devlet, hiç kimse gücüne güvenerek zayıf insanları "kararlı insan" tarifine sokup silahlaştırmamalıdırlar...Dünyanın en korkunç silahı olarak tarif edilen "Kararlı İnsanlar"ın sayısı biraz daha artarsa ne Washington kalr ne de Londra...Üç-beş baldırı çıplak arabın dize getirdiğiABD ve İngiltere'ye Türk'ün muhteşem öfkesinden sakınmalarını da önerek;Terörün her türlüsüne bir daha, bin lanet...TEVEKKELTÜ TAALALLAH...Selam,sevgi,dua...Mustafa ASLANHttp://maslan.blogspot.comtokkali@mynet.comtokkali_53@yahoo.com

Cuma, Temmuz 08, 2005

ERZURUM'A...

Erzurum ve Erzurumlular hakkındaki düşüncelerimi; değiştirmedim değiştirmeyeceğim...
Fikri,ahlaki donanımımın oluşmasında Erzurum'un inkar edilmez bir katkısı vardır. Bununla da iftihar ederim...
55'e dayanan yaşımla beraber hayatımda Erzurum'u benim sevdiğimin milyonda biri kadar seven bir Erzurumlu ile hanüz tanışamadım!...
Ama ben Erzurum'u sevmeyen Erzurumluları da, Erzurum'u da sevmeye devam ettim...
Hayatımın sonuna kadar yeryüzünde en çok sevdiğim yer olarak Erzurum; bendeki rakipsizliğini sürdürecektir...
Erzurum; tarihin her döneminde mütefekkiri olmuş, kahramanı olmuş ve kahramanı ölerek millete millet tarifi verilmesinde katkısı olmuş bir şehrimizdir...
Erzurum'un elbette karını,kışını,soğuğunu sevmiyorum...
Erzurum'un doğal güzellikleri olmasına rağmen; yer yüzü cenneti sayılabilecek yerlerle Erzurum'u mukayeseye kalksak aklımızdan endişe duyanlar çıkabilir ve haklı da olabilirler...
Erzurum'u güzelleştirenler; varlıklarıyla iftihar ettiğim Dostlarımdır elbette.Erzurumlulardır...
1980 Kıyametinden sonra siyaseten kulvarlarımız değişmiş olmasına rağmen; zor yılları,zor yolları beraber aştığımız Dostlarımızla ilişkilerimiz, muhabbet dozu artarak devam etti hamdolsun...
Son yıllarda Erzurum'a bir hal oldu gibi!...
Binbir Hatim'in aralıksız ifa edildiği tek şehir olan Erzurum'da; sadece hemşehrilik duygularından hareketle bir Fetullah Gülen savunuculuğu izlenmeye başladı!...
Fetullah Gülen veya Erzurum'da mukim bilinen meşayihi sevenlerle -haşa- asla işim ve münakaşam olamaz...
Herhangi bir kapıya intisab etmiş ehl-i din ile -haşa- münakaşamın olması mümkün değildir ve olmamıştır da...
Ama ister Erzurum'da ister bilmem neredeki şeyhlik taslayarak, Müslümanları kandıranlarla mücadelem hep oldu ve sonuna kadar da devam edeceğim....
Erzurum'un her alanda meşhurları, hep olmuştur...
Hatırlayalım isterseniz...
İbrahim Hakkı Hazretleri, yakın zamanda Alvarlı Efe,yaşayanlardan Kırkıncı Hoca Efendi, Metin Kaplan, Muşambalı Hacı Nizam Efendi,Fetullah Gülen Hocaefendi....
Siyaset devleri de yetiştirmiş Erzurum...
İhtilal sebebi ve tarih olmuş civanlar da yetiştirmiş...
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Haluk Kırcı,Yılma Durak,Ö.Haluk Pirimoğlu v.s...
Erzurumlular olarak, bunlardan hangisine yeterince sahiplendiğimizi Allah aşkına düşünür müyüz hiç?
İbrahim Hakkı Hazretleri'ni gurbette ölüme terk etmişiz!...
Alvarlı Efe'nin adını Türkiye de kaç kişi bilir?!...
Kırkıncı Hoca'yı, Muşambalı Baba'yı Erzurumlular da dahil kaç kişi tanır?...
Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Metin Kaplan'ı; bırakın Türkiyeyi, dünya tanır ama bizden sahiplenme görmezler!...
Fikren zıddım olmalarına rağmen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına, net duruşlarından ve ölürken bile eğilmemelerinden dolayı hep saygılı davranmış hatta Ülkücü Kimliğimle belki de ilk rahmet yazısı yazan olmuşumdur...
Metin Kaplan'ı fikirlerini tasvip etmesem de inancı uğruna verdiği mücadele ve yasalar karşısındaki dik duruşundan dolayı takdir ettiğimi de bir daha beyan edeyim...
Haluk Kırcı; bu memleketin, bu düzenin, bu uzaktan kumandalı yaygın basının günah keçisi edilmiştir...Çok bizden olduğu için, çok Ülkücü olduğu için, zamanı geldiğinde bile yeterince koruduğumuzu söyleyebilir miyiz?!...
Ama iş Fetullah Gülen'e geldi mi işler değişir!...
Çünkü yukarda saydıklarımın Allah(c.c.)'tan gayrı sahipleri yoktur!...
Ama fetullah Gülen'in arkasında aslan gibi ABD vardır!...
O ABD'ki Bush'un ağzından Irak işgalini Haçlı Seferi olarak açıklayabiliyor... Haçlılar olarak 400 yıllık vilayetlerimizi işgal eden ABD, Fetullah Gülen'i CIA'nın özel kampında muhafaza ederek; Dinler Arası Diyalıo ve Ilımlı İslam Projelerinde taşeron olarak kullanabiliyor!...
Bunlar, saklanması mümkün olmayan gerçekler olmasına; Kıbrisi adıyla matuf Şeyhin İngiliz ajanlığı söylenirken, Fetullah Gülen'i hemşehrilik duygusuyla savunuyoruz!...Doğru mu yapıyoruz?
Acaba diyorum; Gülen Hocaefendiyi Erzurum mu savunuyor yoksa ABD mi savunduruyor?...
Aziziye Tabyalarındaki vakur dalgalanışı ile dünya rekorlar kitabına giren sahipsiz Bayrağımız'ın ışıklandırılmasını, ABD isteseydi Gülen Cemaati 5 dakikada ışıklandırmaz mıydı?...
Bu arada yeri gelmişken Sayın Erzurum Valisine de seslenmek isterim; taaa Ankara'dan Aziziye Tabyasındaki Bayrağımız'ın ışıklandırılamadığını bizler duyarken, siz nasıl duymazsınız?...
O bayrağın oaraya dikilişinde ben fakır de Erzurumdaydım...
Av.Necati Bölükbaşı Ağabeyimiz'in o bayrakla ilgili emeğinin ve cehdinin şahitlerindenim...
Allah(c.c.) Sn.Bölükbaşı ve arkadaşlarından razı olsun...
Güzel Erzurum'un Güzel İnsanları, Erzurum'un güzellik nedenleri; gelin hak etmediği halde savunmak için fetullah Gülen'e harcadığımız eforun binde birini bu Dev Bayrağımızı ışıklandırmaya hasredelim...
Erzurum'a güzellikler yakışır...
Erzurum'a Allah yolunda samimi cehd edenlere destek vermek yakışır...
Erzurum'a sahipsiz Dev Bayrağımız'ın ışıklandırılmasında Vilayete toplu başvurular yakışır...
Fetullah Gülen'i banisi ABD, kimseye ezdirmez merak etmeyin!...
Erzurum'un tamamını, hatta Fetullah Gülen'i sevenler de dahil olmak üzere çok seviyorum...
"Hakk şerleri hayreyler
Görelim Mevla n'eyler
N'eylerse güzel eyler..."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN...
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Temmuz 06, 2005

CANIMA YETTİ!...

Canıma yettiğini, dün de söylemiştim daha önce de...
Kaçanın da kovalayanın da "Allah" dediği bir zamanın tekrarını yaşıyoruz...
Kimin kimden, niye şikayetlendiği belli değil!...
Şikayetlenen de haklı, şikayet edilen de!...
Bir körler,sağırlar,topallar kavgasıdır, bir özürlüler yarışıdır ki başlatılmış ama sonuçlanmıyor!...
Buyurun Dostlar; sizleri işin en kolayı görünen ama en zoruna davet ediyorum!...
Buyurun yoldaşlar,buyurun arkadaşlar;
Ülküdaşlarım lütfen buyurun;beraber bir özeleştiriye başlayalım...
Hiç birimiz, hiç kimseyi beğenmemeye başladık!...Başladık iyi de bizi beğenenlerin olup olmadığını hiç merak ettik mi?
Gelin bir ilki;Ülkücü Edep'le, Ülkücü Adap'la yapmaya başlayalım...
Doğru zamanda, doğru duruşla, en doğruyu yaparak bu Milletin bize olan inancını yeniden tesis etmeye çalışalım...
Kimseyi hedef almadan, kimseye destek vermeden, her birimiz kendi iç dünyamızda kendimizi sorgulamaya başlayalım Allah rızası için...
Kendi kendimizi yargılamamız bittikten sonra, başka suçlu aramaya gerek kalırsa hep beraber onu yargılamaya başlayalım!...
Suç samur olsa kimse giyinmek istemeyecektir biliyorum ama; yargılanan kendimiz yargılayan da kendimiz olunca, istemediğimizi kimseye söylemezsek vallahi eksiğimizi bizden başka bilen de olmaz...
Hadi başlayalım isterseniz:
"Ağabeylerimiz" kime kızarlar, biliyoruz ama bilmeyelim!..
Ama biz "Ağabeylerimiz"e kızan bir nesiliz!...
Ağabeylerimiz'e gene kızalım kızmasına da; bilelimki yaşımız gereği artık bizler de ağabeyleriz ve bize de kızan bir sürü bizden genç olan var!...
Apartman katında balkonunu temizlemeyen kimsenin, sokağın kirliliğinden şikayete hakkı olmamalı...
Hırsızın, uğursuzun; hırsıza uğursuza alkış vurması gerekirken hırsızın hırsızı, uğursuzun uğursuzu tenkit hakkı olmamalı!..
Ama maalesef yapılan bu!...
Ülkücünün ülkücüyü tenkit etme hakkı olmalı mı? diye sormayalım mı artık?...
Kendimizi boy aynamızda vicdani muhasebeye oturduğumuzda; tenkit ettiğimiz ülküdaşımızla kendimizi mukayese ediyor muyuz?
Veya bu vicdani boy ölçüşmede tenkit ettiğimiz Ülküdaşımıza ne kadar benzediğimizi fark edebiliyor muyuz?!...
Yapmayalım Ülküdaşlarım!..
Etmeyelim Can Yoldaşlarım!...
Bizler yedi kardeşiz, yedimiz de birbirimizi bilmekten öte birbirimize aynısıymışız gibi benzeyen insanlarız...
Sevdiğimiz aynı, bağlandığımız aynı, mücadelemiz bir, olaylar karşısında tavrımız birbirinin fotokopisi!...
Bu kadar benzeşen insanların bir arada duramayışında hiç mi nefsimizin hatası yok?!...
"Ben" demekten vazgeçerek "Biz" demeyi ne zaman deneyeceğiz?!...
"Ben"den kurtulup "Biz" olduğumuz gün yine olmazların kolaylaşacağını en iyi bizden başka kim bilebilir?...
Her bir Ülkücü; tek başına kanaat önderi değil midir?
Yoksa yıllardır bu tarifle önce kendimizi sonra da teşkilatlarımızı mı yanıltıyoruz?!...
Sütten süt kaymağı; çimentodan çimento kaymağı olmaz mı?...
İnsanların yani bizim de kaymağımız; -demokrasi gereği- seçtiklerimiz değil midir?...
Biz ne isek, seçtiklerimiz de o değil midir?...
Önce seçip sonra tenkit eden bizden başka bir millet var mıdır?...
Ya seçmesini bilmiyoruz ya da seçmeyi mecburen yapıyoruz!...
Ama sonucu biz tayin ediyor ve yine biz tenkit ediyoruz!...
Yapmayalım Allah aşkına!...
Türkiye'den başka Türkiye; MHP'den başka da MHP yok ve olmayacakta...
MHP'ye yöneticileri seçip sonra da tenkit etmek neyin nesi?...
Dr.Devlet Bahçeli'yi insafsızca yargılayanlar; ilk olaylı kongrede onun elini, birlik adına havaya kaldıranlar değil mi?
Bizler de bu tabloyu, avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlamadık mı?...
Bu elleri havaya kaldırılan Genel Başkanı, şimdi aynı adamların insafsızca tenkitinin; ahlakla,vicdanla, akılla alası olabilir mi?...
Dün elini havaya kaldırırken alkışlayanlar olarak ta bizlerin şimdi onlarla beraber olmamızın vicdani bir tarafı var mı?...
Ben bunları yorumlayamıyorum!...
Bu el kaldırıp sonra tenkit eden "Ağabeylerimiz"in tavırları, artık canıma yetti!...
Bizi Allah(c.c.) onlara asker mi yarattı sanıyorlar?...
55 yaşımıza gelip, torun torbaya karışmamıza rağmen hala büyüyemedik mi?..
Bizi büyümemiş görenlere eyvallah ama vallahi onlar artık ihtiyarladılar...
Artık bir bilen olarak evlerinde oturma zamanı!...
Bir bayramda ziyaretlerini aksatırsak ta bize yazıklar olsun!...
Vallahi artık canıma yetti!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Temmuz 05, 2005

İNADINA, İNADINA, İNADINA...

Artık kesin biliyorum; kendim hakkımdaki tarifimi, kesinlikle biliyorum!...
Zamanı kendime uyduramayacağımı zaten biliyordum ama; zamana da uyamıyorum!...
Bana göre doğrularımı söyleyegeldim ve sonuna kadar da söylemeye devam edeceğim...
Bir yerleri, birilerini uyarmak için yazdıklarım,söylediklerim; hedeflediğim yerleri uyarma görevi yapamadığı gibi kraldan fazla kralcıların anlık hiddet ve düşmanlıklarına da vesile olarak beni gereksiz muhabbetlerle gereksiz münakaşalarla meşgulden başka bir şeye yaramıyor!...
Anlık hiddetlerden, anlık hasımlıklardan çekinmem elbette söz konusu değil!...
Ama dostluğumun da hasımlığımın da kalıcı olmasını ister bir halet-i ruhiyedeyim!...
Sözümüze söz hükmü veren, ben fakıre insan muamelesi yapan hatta çok adamdan sayan bir sürü gönül dostumuz da oluştu hamdolsun...
Bu gönül dostlarımın sayıları arttıkça; mes'uliyet duygularım kabarıyor ve ben olmaktan, beni yaşamaktan -kendime uyguladığım yasaklarımla- çıkıyorum!...
Ben fakıri yakından tanıyan herkesin de bildiği gibi siyasi bir ikbal peşinde değilim ve olmayacağım da!...
Bu mevcut sistemin mevcut uygulamaları yüzünden; asker delegasyonun atamasıyla, delegasyonun bağlı olduğu mercie yola çıkarken biat etmiş siyaset oyuncuları gib bir siyasi ikbali Allah(c.c.) bana nasip etmesin!...
Mevcut sistemden rahatsızlığımı defalarca yazdım ama bir daha yazmış olayım: 30.000 insanımızın katili Apo alçağının aile efradının oyu ile aynı güçte olan oylarla seçilmeyi kendime zul adderim...
Apo alçağının, hainin,döneğin,kaypağın,aşiftenin,dürzünün ve bilmem neyin oyu ile aynı güce sahip olan oyumdan da haya ederim!...
Siyaset meydanlarındaki gömleğimin adı elbette Ülkücülüktür. Siyaseten milletin kurtuluş reçetesinin Ülkücülük olduğuna, ülkücülüğün siyaseten adresinin de MHP olduğuna inananlardanım...
MHP üst yöneticilerinin Ülkücü olması; olmazsa olmaz kuralımdır...
Kenarda gezip ortada görünenlerle, ekerken yok biçerken yok harmanda ki kardeşlerle, ölüm gelince komşuya atanlarla yıllardır yaptığım mücadeleden vaz geçmeye asla niyetim yok...
Bütün bunlara rağmen; son günlerde yanlış anlaşıldığım kanatine vardım!...
Hayatımda bir defanın dışında kimseci olmadım...
Siyaset sahnesinde yıllarca "Türkeşçi" olarak bulundum. Bununla iftihar ederim.
Ama Başbuğ'umdan sonra asla kimseci olmadım, olmayacağımda...
Elbette bi-tarafın bertaraf olacağını biliyorum...
Bu yüzden de tarafım diye defalarca haykırdım!...
Ben Davam'dan yanayım tarafım!...
Ben teşkilatlarımdan yanayım, tarafım!...
Ben tarafım diye elbette herkesin de taraf olması gerekmiyor ama her kes;Davam'a, Teşkilatlarım'a karşı olsa dahi ben bu iki vazgeçilmezlerimden yanayım ve tarafım...
Teşkilatlarımın içinden ve teşkilatlarıma muhalif -eskiden ülkücü olan- kimle konuşuyorsam bana; "Seni bu tavrınla kimse bir yere getirmez!" diye güya akıl verirken tehdit ediliyorum!...
Ben diyenlerden asla yana olmayacağım."Biz" diyenlerden yanayım tarafım...
Normalde 2005'in Ekim ayında kongresi olan bir partiyi; ortalığın toz duman olduğu bir dönemde olağanüstü kongreye çağıranların davranışlarının ahlaki olmadığını, olamayacağını bağıra bağıra her ortamda beyan ediyorum...
Bu davranışım; benim mevcut yönetim taraftarı olduğumu göstermemeli!...
Ben mevcut yönetimin, mevcut genel başkan'ın taraftarı değilim...Ama teşkilatlarımın taraftarıyım.Teşkilatlarımın emrindeyim!...
Mevcut Genel Başkanı sevmesem bile; onu iki kez Genel Başkan olarak seçen Ülküdaşlarımı, ölesiye seviyorum!...
Ben; hangi genel başkan adayını tutarsa tutsun tefrik yapmadan, yapamadan bütün ülküdaşlarımı seviyorum...
Onlarsız bir hayatı hayal etmekten bile korkuyorum!...
35 yıllık çile yüklü bir ömrü beraber yaşadığım can dostlarımsız, yoldaşlarımsız,ülküdaşlarımsız bir hayat bana tek kelimeyle işkence olur...
Allah rızası için aklımızı başımıza toplayalım!...
Allah rızası için birilerine taraftar olarak birbirimizden ayrı durmayalım!...
Allah rızası için teşkilatlarımızdan uzak durmayalım!...
MHP gibi Türk Milletine çok lazım bir siyasi yapıyı operasyon partisi yapmak istteyenlere fırsat vermeyelim!..
MHP'yi operasyon partisi yapmayı düşünenlerle bir arada olmayalım!...
Kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanımayan, binmeyecekleri eşeğin önüne ot koymayan, her doğru her ortamda söylenmez diye korkak tavırlarla kabadayılıktan başka yol bilmeyen kimselere -yanlarında görünerek- destek vermeyelim!...
Bu yanlış zamanda yanlış işler yapmayı alışkanlık haline getirmiş insanların saflarında durarak, yanlış tarifi almayalım!...
Bu yanlışa düşersek; olan bize olur, olan Türk Milletine olur, Allah(c.c.) korusun olan Türk Devleti'ne olur!...
Görevdeyken aldıkları emirleri sorgulayamayan ama emekli olur olmaz "Vatanı Kurtarmak" işine soyunanlara itibar etmeyelim!...
Valahi Türkiye'den başka Türkiye yok; vallahi MHP'den başka MHP yok...
İnadına, inadına, inadına MHP diye haykırmamıza kim mani olabilir?...
Mani olmaya niyetlenenleri de inadına susturmayı neden denemeyiz?..
Bilmezmiyiz ki bu dediklerime her zaman gücümüz yettiği gibi şimdi de yeter!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Temmuz 03, 2005

ALTIN NESLE...

Bir nesli; niye ısrarla görmek istediğimi, sanıyorum bu gün çok rahat anlatabileceğim...
Varlıkları ile hep huzur duyduğum; arkadaşım oldukları, dostum oldukları, Ülküdaşım oldukları için hep böbürlendiğim kişileri anlatan, Dostum Sevgili Selami Türkmen’in “ALTIN NESİL” başlıklı yazısını içercesine okudum.
” Bizim oğlan bina okur; döner döner yine okur.” misali döndüm döndüm okudum... Tanıdığım ve tanıdığım için de kendimi şanslı saydığım Sevgili Selamı Türkmen’in, edebini, adabını bilenlerdenim. kendini anlatabilmekteki sıkıntısını, yanındaymışım gibi biliyorum.
Ama Sevgili Selami’yi bu kadar tahrik eden sebebi, merak etmedim dersem yalan söylerim. Şimdi izninizle Sevgili Selamı Türkmen’in edebi, adabı ve vakarı yüzünden söyleyemediklerini; onun adına kaleme alarak “ALTIN NESİL”i biraz da ben anlatmaya çalışacağım.
Sevgili Selamı Türkmen’in; “İşte bizler, böyle bir Altın Nesil olarak yetiştirildik. Sırtımıza yüklenen büyük mesuliyetleri hiç çekinmeden alıp, Türk yurdu’nda asil Türk’ün nasıl olması gerektiğini “YAŞAYARAK GÖSTERMEYE ÇALIŞTIK.” cümlesinin, altına imza atmak için aynen aldım...
Evet Onlar; Altın bir Nesildirler... Solun çakar almazlarına inat; satmadan, satılmadan, saflarını asla terk etmeden kıyametlere denk iki muhtırayı, bir ihtilali göğüslemek pahasına Ülkelerini karşılıksız sevmekte ısrarcı olmuşlardır...
Bu Altın Nesil; yarım asırlık ömürlerinin 35 yılını, ölüm görüp ağlayarak, düğün görüp oynayarak yaşamışlardır. Ama çok garip ve insafsız bir tecelliyle ömürlerinin 35 yılında pek az düğün görmüşler ve bu düğünlerde de yasla yaralı yürekleri yüzünden doyasıya oynayamamışlardır...
Dış güçlerin ve onların içerideki uzantılarının bütün güçleriyle vatanı komünistleştirme faaliyetlerine; “Her türlü kültür emperyalizmine hayır.” diye kafa tutarak yıllarca mücahitçe direnmişlerdir.
Evlerinden daha fazla karakol nezaretlerinde, Yusuf iyeler de çile çekmiş ama asla şikayetleşmemişlerdir.
“Ben bu vatanın ha ekmeğini yemişim, ha bu vatan uğruna kurşun...” diyerek
devleşerek çileleri güzelleştirmişlerdir.
Cezaevlerini, hücreleri Yusufiyeleştirmişlerdir...
Olmazları oldurmuş, imkansızları kolaylaştırmışlardır...
Bu kadar başarının sonunda asla ama asla şımarmamış, asla büyüklük taslamamışlardır.
Asker Millet mantığı ve düşüncesiyle mukaddesleştirdikleri “Nöbet” kavramı ile hep nöbetin kendilerine gelmesini beklemişlerdir...
Ama ne hikmetse bu ALTIN NESLE hiç nöbet teslim edilmemiştir!...
Bu ALTIN NESLİ tanıyanlar, hep “Neden siz değilsiniz?” diye sitem yüklü şikayetlerle üstlerine gelmişler ama ALTIN NESLİN Altın İnsanları hep; “Ben değil BİZ ..” demişlerdir..
Bu ALTIN NESLİN her biri ayrı bir Derviş, her biri ayrı bir Ahi Evrendir...
Yeri geldiğinde bu neslin her biri başlı başına bir DEV, başlı başına birer EFSANE olmuşlardır...
Bu ALTIN NESLİ, asla kendilerinden dinleyemezsiniz.
Bu Altın Nesli merak edenlere, 1980 öncesinin Devrimcilerinden dinlemelerini salık veririm.
1980 Kıyameti öncesinin en sert hasımları olan ÜLKÜCÜLER ve DEVRİMCİLER, günümüzün eyyamcılarıyla mukayese kabul etmeyecek kadar karakter devleridirler...Kavgalarında bile bir asalet görürsünüz...
Birbirlerini belki öldürmüşlerdir ama asla birbirleri hakkında ucuz sohbetler etmemiş ve ettirmemişlerdir...
DEVRİMCİLER’den kastım elbette 68 Kuşağı diye ortalarda, ekranlarda, uzaktan kumandalı basında arz-ı endam eden Çakar almazlar değil...
Selamı Türkmen’in adını çok iyi koyduğu, ALTIN NESİL’den olmasalar da; bu nesille vatanseverlik yarışına giren, gerçek fikir ve kavga adamlarıdır kastım...
Bu ALTIN NESİL; evleri olmasına rağmen gurbetçi Ülküdaşlarını yalnız bırakmamak için Ülkü Ocağı binalarında sabaha kadar tahta kurularıyla boğuşmayı tercih edecek kadar kişisel rahatlarına düşman insanlardır...
Bu ALTIN NESİL; karakola düşen Ülküdaşları rahatlayıncaya kadar sokaklarda sabahlayacak kadar özverilidir...
Bu ALTIN NESİL; asla ikbal hesabı yapmadan gelen herkesi omuzlarında taşıyarak istedikleri yere, makama taşıyacak kadar da usta, ehil kadrolardır...
Omuzlarına basarak bir yerlere ulaşan hiç kimseden de bir şey istemeyecek kadar gönülleri tok bir nesildir bu ALTIN NESİL....
Devlet-Millet düşmanlarını gözlerini kırpmadan öldürebilecek kadar katı olan bu ALTIN NESİL; gerektiğinde gözü kapalı ölüme atılacak kadar da KAHRAMANDIR...
Bu yapıları yüzündendir ki 5000’i aşkın şehidi vardır bu ALTIN NESİLİN...
Kimler ne yaparlarsa yapsınlar, kimler ne derlerse desinler bu ALTIN NESLİN son ferdi de toprağa düşmeden benim bu Asil Milletten asla ümidim kesilmez...
Bu ALTIN NESİL; üzerlerinden 12 Eylül’ün dişlileri geçmesine rağmen sağ ve sağlam kalabilmiştir...
Bu ALTIN NESİL; dünya Türklüğü’nün tek Başbuğu Alparslan Türkeş’in ölümüne rağmen sağ ve sağlam kalabilmiştir...
Başbuğdan sonraki ilk seçimde Partilerini, ikinci büyük parti olarak meclise göndermeyi başaran bu ALTIN NESİL; geriye dönmeyi ve hataları tekrarlamayı sevmediklerinden, bütün zorluklara rağmen, dışarının şişirmesiyle estirilen RTE rüzgarına rağmen, gene milyonlarca oyu partilerinde tutmayı başarmışlardır...
MHP’nin artık tek yolu kalmıştır. Türkiye’nin her köşesinde Bozkurt sabrıyla nöbet bekleyen bu ALTIN NESLE süratle yönelmelidir.
Bu ALTIN NESİL; bütün dünyaya rağmen Üç Hilalli bayraklarını, gereken yere taşıyabilecek kapasite ve güçtedir...
Bu ALTIN NESİL; zor nesildir. Özel nesildir ve -vallahi- güzel nesildir...
Bu ALTIN NESLİN tamamı, 45-50 ve yukarısı yaşlarıyla, memleketi omuzlayarak çağdaş medeniyeti yakalattırıp geçirebilecek kapasite ve güçtedir...
Tamamı yetişmiştir...
Tamamı ehildir...
Tamamı kahramandır...
Tek kelimeyle bu nesil, ALTIN NESİL’dir...
Sağ olasın Selami... Sağ olasınız ALTIN NESİL... İyi ki varsınız..
Varlığınızla huzurlu, varlığınızla cesuruz...
Sizin varlığınızı unutanlara; hatırlatma babından bir iki hareket sergileseniz; yemin olsun memleketin,siyasetin,hamasetin görüntüsü değişir!...
Sizin unutulduğunuzu sakın ha düşünmeyesiniz!...
Belki siyaset lümpenleri tarafından göz önüne getirilmeniz engellenmektedir ama ben inanıyorum ki artık gün ALTIN NESLİN piyasaya çıkma günüdür...
Hayatınızda bir kez -size göre edepsizlik sayılan ama milletin ısrarla beklediği- kafa tutan tavrınızla düzenin her şeyine baş kaldırmaz mısınız?...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
____________________________________________________________________________ Mynet Mobil Oyun dünyasının onlarca oyun seçeneğinden siz de en beğendiğinizi seçin, oyun keyfini cebinize taşıyın.
#dosyaKaydet {padding:10px 30px 5px 20px;font-size:10pt;}
#dosyaKaydet img {margin-top:10px;margin-right:10px;}

Cuma, Temmuz 01, 2005

DİYALOGCULARA!...

Artık sabrım tükendi!...
Üslubumda bana yakışmayacak kadar sertlik görülürse; önce Allah(c.c.)'ıma sığınır sonra da siz kıymetli okuyanlardan helallik dilerim!...
Bir din adamı değilim haşa!...
Ama okuduğumu anlayabilecek kapasitedeyim hamdolsun...
Okuyan, düşünen, üreten her Müslümandan Allah rızası için bir dileğim var.
Allah rızası için bir yardım diliyorum.
Dini konularda sıkıştığımda baş vurduğum iki değişmez kaynak kitabım var.
Birincisi; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları'nca yayınlanan Kur'an-ı Kerim Ve Açıklamalı Meali, ikincisi ise Elmalılı Hamdi Yazır rahmetli'nin" Hak Dili Kur'an Dili" isimli tefsirleri...
Dinler arası diyalogcular hakkında artık yazmamaya karar vermiştim!..
Ayet-i Celileler'le hatırlatmalarımı yaptıktan sonra Erzurum'un; "Can senin Cehennem Allah'ın.." deyimiyle de noktayı koymuştum...
Ama diyalogcular; attıkları maillerle ve internet sayfalarındaki yazdıklarıyla, ben ve benim gibilerin suskunluğumuzu teslim olduğumuz şeklinde yorumlamaya başladılar!..
Bu yüzden de okuyan, düşünen, üreten Müslüman Kardeşlerimden hakemlik rica ediyorum...
Artık geldiğim bu son noktada iki gruptan biri Allah(c.c.) adıyla yalan söylüyor!..
Zaten yüce Rabbimiz'de; "Dikkat edin o kandırıcı sizi Allah adıyla kandırmasın." diye uyarmamış mı?...
Yukarıda arz ettiğim kaynak kitaplarda; Allah(c.c.) bizleri, gazaba uğrayanlardan ve yolunu sapıtanlardan uzak durmak konusunda uyarıyor.
Allah-u Teala; bu konuda, bütün namazlarda okunmasını farz kıldığı Fatiha Suresi'nde " (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.Bize doğru yolu göster.Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil." şeklinde kendisinden niyaz etmemizi buyuruyor.
"Müfessirlerin açıklamalarına göre kendilerine lütuf ve ihsanda bulunulan kimseler, peygamberler ve onların yolunda gidenlerdir.
Gazaba uğramışların yahudiler; sapmışların ise hristiyanlar olduğu rivayet edilmiştir."
Bizler de cüz'i irademizle Allah'ın hükümlerine uymayı mükellefiyet olarak kabullenenler olmayı seçmişiz.
Cüz'i iradeleriyle Allah'ın hükümlerine uymamaya karar verenler de olabilir!...Bunları uyarmayı da vazife biliriz...
Bizler; gazaba uğramış yahudilerin yoluna düşmekten Allah(c.c.)'a sığınırız.
Bizler; sapkınlığa düşen hristiyanların yolundan da Allah(c.c.)'a sığınırız. Bunların sapkınlığı teslis inançlarıyla sabittir.Haça ibadet etmeleriyle sabittir.Allah'ın doğmadığını, doğurmadığını inkar ederek Allah'a oğul isnat etmeleriyle sabittir.Bunların teslis iddiaları yüzünden değil midir ki; "Bundan dolayı nerdeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar dağılarak yıkılacaktı. Meryem,90" ayeti indirildi.
Nedir teslis inancı? Allah, üçün üçüncüsüdür.Meryem O'nun -haşa- eşi, Mesih te O'nun -haşa- oğludur.Mesih azamet kürsüsünden inip, eş Meryem'in karnında ete bürünmüş, sonra da öldürülmüş ve defnedilmiştir!...
Bu inancın sahipleri sapkın değilse nedir?
Bunlarla ve gazaba uğramışlarla hiç bir yetkileri olmamasına rağmen, en azından benim adıma diyaloga girenler; "Onlarla dost olanlar, onlardandır." tarifinden başka neye benzerler?...
Bizler; müşriklerin yolundan da Allah'a sığınırız.
Bizi; gazaba uğramış yahudilerin,sapıtmış olan hristiyanların,dinsiz ve zındık olan sabiilerin,kötülüklerin merkezi olan mecusilerin ve putlara tapan müşriklerin yollarından koruyan Allah'a hamd olsun...
Gazaba uğramışlar ve sapkınlık içinde olanları Allah;"...Eğer güç yetirseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar...Bakara,217" diye ve; " Onlar kendileri gibi sizinde kafir olup böylece birbirinize eşit olmanızı arzu ederler...Nisa,89" şeklinde tarif etmemiş midir?...
-Haşa!- ya Allah yalan söylüyor!..
Ya Diyanet Vakfı Yayınları yetkilileri, ya da Diyalogcular adına Fetullah Gülen, Allah adıyla Müslümanları kandırıyor!...
Okuyan, düşünen, üreten fikir sahibi Müslümanlardan bu konuda Allah rızası için yardım istiyorum...
Kendimden bir yorum katmadım, katamam da!...
Tekrar tekrar söyleyeceğim; din adamı değilim. Ama okuduğum Kur'an Mealinden ben böyle anlıyorum...
Allah'ın önceki dinlerin tamamını neshedici olarak Kur'an-ı Kerim'i indirdiğine ve Resullerin sonuncusu olarak ta Hz.Muhammed(s.a.v)'i gönderdiğine inanıyorum.
Son Peygamber(s.a.v)'e; "Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi O'nun yolundan ayırırlar. İşte sakınasınız diye Allah sizlere bunları tavsiye etti...En'am,153" diye buyurmadı mı?
Kur'an-ı Kerim'le dinimiz tamamlanmadı mı?
Bir konuyu son olarak ve net bir şekilde ifade etmeliyim; ne Fetullah Gülen'e ne de her hangi bir şeyhe tabi olan müslümanlarla asla ve asla bir meselem olmamıştır.
Bana göre onlar mazurdurlar. Dünyalarını ve ahiretlerini kurtarabilmek amacıyla bir yerlere tabi olurlar onlar...
Ama Allah adıyla kandıran kandırıcılardan Allah'a sığınırım...
Allah(c.c.)'ın hükümlerinden başka hüküm tanımam, Peygamberimiz'in sünnetleri haricinde taklide değer uygulama tanımam...
Allah(c.c.)'ın ve Son Peygamberinin bütün haram kıldıklarını helal sayan, Allah(c.c.)'a teslis inancıyla ademiyet veren sapkınlar ve Allah'ın gazabına uğrattığı yahudilerle diyaloğa bir Müslüman olarak benim asla rızam yoktur...
Hatta acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşmayı da bir Allah buyruğu olarak kabul ederim...
Küfür milletlerinin; dinleri birbirine yakınlaştırma, dinler birliği, dinler arası diyalog ve kardeşlik,medeniyetler arası diyalog isimleri altındaki faaliyetlerinin tamamını; küfür ve dinsizliği yaymak, her şeyi mübah görme mantığını yaymak, İslami öğretileri ortadan kaldırarak fıtratı bozmak mücadelesi olarak yorumlarım ve bunların şerrinden Allah(c.c.)' sığınırım...
Allah hükmü olan; " Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin...Bakara,42" Ayet-i Celilesi'ni de hatırlatarak, son sözü yine Erzurumca söylemek isterim: "CAN SİZİN CEHENNEM ALLAH'IN."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blospot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com