Perşembe, Nisan 28, 2005

HAYRET!..TÜRKİYE MHP'Lİ !...

Son zamanlarda yorumlamakta sıkıntı çektiğim birşeyler oluyor!...
HADEP'liler, DEHAP'lılar, solun çakaralmazları, AKP'nin Demirkazıkları, aklınıza kim gelirse bir MHP ve Devlet Bahçeli'yi methetme yarışına girdiler!...
Ya Devlet Bahçeli'nin genel başkanlığındaki MHP'ye yeni roller yüklenmek isteniyor, ya da MHP'nin milli olaylardaki tavrını pohpohlayarak yumuşatmayı deniyorlar!...
En son Şakir Süter; köşesinde Devlet Bahçeli'ye methiyeler dizmedi ama kendilerini rüyalarında MHP Genel Başkanı olarak görenlerden bahsetti!...
Aklıma hemen "Sana ne MHP'den Şakir Süter? " sorusu geldi ama sormayacağım!...
Bu memlekette "İnadına Tayyip!" sloganıyla oyların %40'ına yakını alınabildi!...
Şimdi de "İnadına Tayyip'ten başka biri!" şeklinde bir slogan hazırlanıyor sanki!...
Şakir Süter'de Türk siyasetinde MHP'nin atıl kalmasının nelere mal olduğunu anlamış olmalı ki;kendi kafasından veya telefonla aradığı ülkücülerden MHP'ye altarnatif genel başkan adayları lanse etmeye çalışıyor!...
Ben hiç bir siyasi ve ikbal beklentisi olmayan bir Ülkücü olarak, bütün Ülküdaşlarımın bir daha dikkatlerini bir yere çekmeye çalışacağım...
Eşyanın tabiatına uygun olarak elbette her yiğidin gönlünde bir aslan yatacaktır.
Elbette her Ülkücünün gönlünde bir genel başkan adayı olacaktır. Bu duyarlı her insanın olduğu gibi samimi her ülkücünün de en tabii hakkıdır...
Ama genel başkan adaylığının söz konusu olabilmesi için; olağan veya olağanüstü bir kongrenin olması lazımdır...
Şu anda da MHP'de böyle bir şey söz konusu değil...
O zaman bu genel başkan adayı rolü yapanlara ne demek lazım?
Kardeşim; ülkücüsünüz biliyoruz!
MHP'nin başarılı olmasını istiyorsunuz biliyoruz!
Ama MHP'nin son baraja takıldığı seçimlerde; "Çalışmayalım! MHP'ye oy vermeyelim! Barajda boğulsun da aklı başına gelsin!" diyenleri de biliyoruz!...
MHP'nin son erken genel seçimde aldığı %8,5 oy; kaç kişiye tekabül ediyorsa, bilinmelidir ki okadar kalifiye ülkücü vardır ve bu oylar, kalifiye ülkücülerin oylarıdır...
Son genel seçimlerde MHP'ye oy verenlerin tamamı, samimi Ülkücülerdir...
Onların asla bir hesapları yoktur..
Onlar; kongrede Devlet Bahçeli taraftarı olmamalarına rağmen, Ülkücü İradenin tayin ettiği, seçtiği Genel Başkanı, Genel Başkanları olarak kabullenmiş Ülkücülerdir...
Bu samimi ülkücülerin, genel başkan adayı rolü yapanlardan hiç birine karşıda bu rollerinde ve rüyalarında taraftarlıkları söz konusu değildir...
Yaygın Basın'ın pompalamalarıyla, Karen Fogg Çocuklarının tenkitleriyle de bu samimi Ülkücülerin hiç biri, seçilmiş Genel başkan hakkında ileri geri laf söylemezler...
Şakir Süter'ler istedikleri kadar yeni genel başkan rolcüleri belirleyebilirler!...
MHP; Türk Siyaset sahnesinde Türk Milliyetçiliğinin temsilciliğini yürütmektedir...
Devlet Bahçeli'ye ve MHP'ye saldırarak vatan kurtarma operasyonlarını, ne millet ne de Ülkücüler asla tasvip etmezler...
Bu gün aldıkları talimatlar gereği Devlet Bahçeli'ye methiye dizen yalakaların, yarın seçim sathı mahallinde nasıl birer Devlet Bahçeli düşmanı kesileceklerini hep beraber göreceğiz...
Şakir Süter'in satır aralarına başkalarının görüşüymüş gibi sakladığı; "Ülkücüler Devlet Bahçeliyi sevmiyor." tesbiti ise sadece ve sadece paranoyadır...
MHP'li olduğunu söyleyen MHP düşmanlarına, her türlü aleyhteki kampanyalara rağmen son seçimlerde MHP'ye %8,5 oy verenlerin tamamı; hem Ülkücüdür hem de MHP'lidir...
Bunların tamamı seçim sath-ı mahallinde birer MHP propogandisti olarak görev alacaklardır...
Bu gerçek, bütün MHP düşmanlarının ve kendilerini MHP genel başkanı olarak hayal edenlerin tek korkularıdır...
Ve Ülkücüler olarak bizler; bu zatı muhteremleri, korkuları ve paranoyak senaryolarıyla başbaşa bırakmış durumdayız...
Biz; işaret aldık mı Başbuğumuzdan, yürürüz Türklük te yürür arkamızdan....
Geriye bakmayız..
Hep ileri, hep ileri yürürüz! Sancak düşerse kapar ve yine ileri yürürüz...
Döneni, maşeri vicdanımızda affetmemek üzere cezalandırırız!...
Ülkücüyüm diyen her kesin MHP saflarında olmak gibi bir mecburiyeti vardır....
Ülkücü Hareketin doğal Lideri Başbuğ Alparslan Türkeş rahmetli; "Her ülkücü, otomatikman MHP'lidir." diye bize bir Ülkümetre bırakmıştır...
MHP'de olmayan hiç kimsenin, ama hiç kimsenin "Ülkücüyüm" demeğe hakkı yoktur...
İsteyen istediği yerde milliyetçilik, vatanperverlik yapabilir...
Ama Ülkücünün olmazsa olmaz siyasi adresi MHP'dir...
Ülkücüler, günü geldiğinde iç hesaplaşmalarını da meşru zeminlerde yaparlar!...
Bu iç hesaplaşma da kimsenin meselesi değildir...
Bu gün MHP ve Devlet Bahçeli'ye methiyeler dizenleri, tek tek hafızamıza kaydediyoruz...
Günü geldiğinde onlardan MHP'ye açık oy isteyeceğiz..
Bakalım ne yapacaklar?...
Ama bir şeye de galiba sevinmemiz lazım; şükürler olsun bütün Türkiye; sağcısı-solcusu, eski tüfeği- AKP'lisi, dinlisi-dinsizi MHP'li olmuş ta bizim haberimiz olmamış!..
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Nisan 25, 2005

HAİNE UYARI OLUR MU OLUR!...

Kimlerin ilgisini ne kadar çekebilirim bilemem ama; yetkililerin, etkililerin, duyarlı birilerinin gelişen olaylara ilgilerini çekmeye çalışacağım...
Bölücü terör örgütünün siyasal uzantıları olduklarını saklayamayan birileri; yıllardır ülkemizde terörist başı alçağı alkışlayarak, kutsallarımıza saygısızlık yaparak, milletin damarına basıp tahrik ederek bir şeyler yapmaya çalışıyorlar...
Yapmak istedikleri de sadece huzuru bozmaya yönelik!...
Kongre yapıyoruz diyerek Ankara'nın göbeğinde, kongre(!) salonuna asılı dev Türk bayrağını, yerlere attılar!...
Hiç bir toplantılarında değil söylemek, İstiklal Marşını çalmadılar bile!...
Adana'da bir futbol müsabakasında çalınan İstiklal Marşına saygısızlık edeni uyaran polise saldırarak kargaşa çıkardılar!...
Yarından itibaren; polise saldırarak kendilerini coplatan mazlum(!)ların, insan hakları havarilerini izlemeye başlayacağız!...
Yıllardır Apo alçağının resimleri ve paçavralarıyla salonları ve sokaklarımızı kirlettiler!...
20-30 kişilik başı boş serserilerin ceplerine üç-beş kuruş koyarak ellerine kartonlara yazdıkları sloganları tutuşturup sokaklarda ses ve görüntü kirliliği yaptılar!...
Kadına benzemeyen 30-40 ucubeyi sokaklarda "Kimsenin namusu olmayacağız1" diye bağırttılar!...
Dünya Kadınlar Günü'nden iki gün evvel yine kadına benzemeyen ucubeleri sokağa döküp polisi tahrik ederek kendilerini coplattılar!...Asıl kadınlar gününde Apo alçağı lehine korsan miting yaparak polisten intikam aldılar!...
Güvenlik Güçlerimizle girdikleri çatışmalarda geberen terörist leşlerini, resmi belediye araçlarımızla taşıdılar!...
Gözümüzün içine bakarak Şehit Törenlerimize inat olarak geberen teröristlere cenaze merasimi düzenlediler!...
Diyarbakırımız'ı başka bir memleketmiş gibi göstermeye çalıştılar, çalışıyorlar!...
Barolarımızda avukat sıfatıyla değerlerimize ve Muhteşem Türk Atatürkümüz'e saldırdılar!...
Devletimizin adını; -bilerek deforme ettikleri- kargacık burgacık lisanlarıyla "Te-Ce" olarak ısrarla söylediler!...
Tarihimize, devletimize,kahramanlarımıza,mukaddeslerimize yıllarca hakaretler ettiler!...
Mersin'de yaptıkları korsan mitingde Bayrağımız'ı yerlerde sürüklettiler!...
Yıllarca Türk Milleti'ni tahrik adına kullanmadıkları argüman kalmadı!...
Ne miting alanlarında, ne siyaset kulvarlarında, ne iş yerlerinde, ne de eğlence mekanlarında huzur bırakmadılar!...
Sonunda eğlence mekanında silahlar da patladı!...
İki Kürt grup arasında şarkı isteme yüzünden çıkan çatışmada; ikiside Kürt olan gruplardan sağ kalan olmadı!...
Dikkatlerinizi çekerim; ölenler de öldürenler de Kürt ve kavga istenilen "Türkiyem" parçasının çalınıp çalınmaması yüzünden çıkıyor!...
Kendilerine kürt aydını adını koyan bölücü mayınlar, artık bir yerlere çarpıp patlamaya başladılar...
Genel Kurmayımız'ın geçtiğimiz günlerdeki Türkçe bildirisi ile bir kaç gündür susmuş gibi görünüyorlarsa da herzelerine devam ettiklerini biliyoruz...
Bildirinin akabinde ülke çapında Bayrağa sahiplenilince, Edirne'den van'a kadar ülke kırmızı beyazlaşınca kuyruklarını paçaları arasına sakladılar!...
Şimdilerde de TAYAD adıyla arzı endam ediyorlar!..
Bu hainlere göre halkı genel Kurmay organize ve tahrik ediyormuş!...
Ülke genelinde bayrağa sahiplenilmesi, birilerini tahrik ediyormuş!...
Yeminler olsun ki yeter artık!...
Elbette millet ordusuna, ordu da milletine güvenecektir...Bütün devletlerde ordu kurmanın mantığı ve doğrusu budur...
Tarih yapan Türk Milleti'nin; olağanüstü hallerde Türk'ü-Kürt'ü, sağcısı-solcusu, sünnisi-alevisi kalmaz...Türk Milleti bu gibi hallerde tek yürek, tek bilek olur ve hainin, bölücünün başına balyozca iner!...
Millet gerili yaycasına beklamaya başladı!...
Allah korusun ufacık bir kıvılcımla başlaması muhtemel olayların kontrolü de imkansızlaşır...
Türkiye ne, İran'a ne Suriye'ye, ne de Irak'a benzemez...Anılan yerlerde etnik gruplar belli bölgelerdedir. Ama Türkiye'nin her yerinde Türk-Kürt içiçedir...
Çıkacak kaostan, kargaşadan bir çıkar uman hainler bilmeliler ki; olası bir kargaşada sığınacak yer bıulamazlar...
Apo alçağının patronlarınca görevi bitince, dünyanın başına dar edilişini unutmamalılar!...
Türk Milleti tarih boyunca sayısız ihanet göyüslemiştir, bunu da göyüsler...
Bu millet ne badireler alatmıştır, bunu da atlatır...
Hainlerin, bölücülerin, Karen Fogg çocuklarının; Türk tarihini ve tarihteki hainlerin sonunu, dikkatle incelemelerini ve ona göre davranmalarını öneririm...
Türk Milleti korktuğu, çekindiği için sessiz değildir.Sadece fırtına öncesinin sessizliğinde kurt sabrıyla beklemektedir...
Türk Milleti'nin tevazusu ve sabrı kadar öfkesi de muhteşemdir...
Milletin öfkesini taşırmaya çalışanları, birilerinin mutlaka uyarması gerekir...
Artık yabeni duyarak vaktinde akıllarını başlarına toplarlar ya da duymakta ve tedbirde geç kalarak kaçacak delik bulamazlar!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Nisan 24, 2005

SENARYO SAHNEDE...

Perşembenin gelişi, çarşambadan belliydi!...
Ama konu mankenliğine gönüllülerin, veya senaristlere yardımcı olan işbirlikçilerin pek umurunda olmadı!...
Hatta, iş birlikçilerin istedikleri buydu!...
Türkiye'nin başkenti Ankara'nın en nezih semtlerinden birindeki bir eğlence merkezinde silahlar patladı!...
3 ölü, 2 yaralı var!...
Kavga nedeni; kargaların bile gülebileceği kadar basit!...
İki Kürt vatandaşımız, sahnedeki sanatçıdan kürtçe türkü istiyor. Buna bir başka masa "Türkiyem" adlı parçayı isteyerek cevap veriyor...
Kürtçe parçaya da, türkçe parçaya da itiraz edenler bu memleketin insanları ve her iki grup ta bu memleketin vergi mükellefi iş adamları!...
Bu komik nedenden dolayı silahlar patlıyor!...
Kavga eden iki grup ta şu anda yok!..
Kavga eden üç kişinin üçü de ölü!...Arada suçsuz günahsız iki gazino çalışanının yaralanmaları da cabası!...
Her iki tarafa da Allah rahmet etsin diyerek başlamalıyım.
Her iki tarafın ailesine de baş sağlığı, sabır ve metanet diliyorum...
Öfkemden başım ağrıyor dersem yeridir!
İki gündür vücudumun bütün dengeleri, alt-üst!...
Bu memleket; çok gereksiz bahanelerle, çok acemice kavgalara şahitlik etti!...
Yetmedi mi artık?!...
Türkle Kürtün paylaşamadığı bir şey varsa; ve bu bölünecek şeyin adını bilen varsa Allah rızası için beri gelsin...
Karen Fogg çocuklarının, uzaktan kumandalıların, dolma kalemlerin, işbirlikçilerin oyunlarına gelmekten ne zaman bıkacağız?...
Kaç gündür ağız birliği ile; bir yerlere methiyeler dizerken, bir yerleri de ısrarla tahrik edenlerin neden farkında olan yok?
Ülkücü ile PKK yandaşını aynı panelde buluşturarak; araya demir kazık denen bir ucubenin provakatörlüğünü de katarak milleti tahrik edenlere kim, ne zaman dur diyecek?...
Şehit güvenlik güçlerimizle, geberen PKK'lıları aynı gözde görme cüretini gösteren tahrikçiyi, kim ne zaman susturacak?...
Daha ne kadar kan akması lazım?
Yetkililer!
Etkililer!
Hükümet edenler!..
Heyyyy Ankara'dakiler!... Kulaklarınız sağır mı?
Gözlerinizde ilahi perde mi var?
Yürekleriniz mühürlü mü?
Ankara'nın göbeğinde patlayan bu silahların; işin başlangıcı olduğunun farkında değil misiniz?
Birbirini öldürenlerden ikisinin PKK yandaşı olduğu söyleniyor...
Diğeri ise sadece onlara karşı tavır koyarak türkçe bir türkü isteyen bir iş adamı...
Yani hiç birisi Pkk'lı da değil, Ülkücü de!...
Bu memleketin yumuşak karnı kaşınıyor!...
Bu memlekette silahların patlaması, hiç bir yere benzemez!...
Kimse sakın azdan az, çoktan çok ölür demek gibi bir gaflete, dalalete, hıyanete düşmesin!...
Her aklı selim kişi, her kanaat önderi kişi; en yakınından olmak üzere telkinlere başlamak zorunda...
Yarın -Allah (c.c.) korusun- içimizden kimin gencine ağlayacağını da Allah (c.c.) bilir!...
Allah aşkına, Peygamber aşkına, mukaddesler, Pirler aşkına her kes aklını süratle başına toplamalı...
Bu toprakları; Türk-Kürt demeden beraber vatanlaştırdık...
Bayrağa renk olan kanda da ortaklığımız var...
Aynı Kıbleye döneriz...
Aynı Kitaba inanırız...
Aynı Peygamberin ümmetiyiz....
Vallahi, Billahi bizim birbirimizden farkımız yok...
Ben bir Ülkücüyüm...Beraber büyüdüğüm, bırakın arkadaşlığı Ülküdaşlık denen gönül bağı ile bağlı olduğum sayısız Kürt kardeşim var....
Ve ben onların varlığıyla hep iftihar etmişimdir....
Bizim aramıza kimselerin girmesine izin de vermeyiz; buna kimselerin gücü de yetmez...Neden bizi örnek alma tenezzülünde bulunan bir yetkili çıkmaz?!
İçkiyi ağızlarıyla içmesini bilmeyenlerin, alkolün tesiriyle de ucuz kahramanlıklarına seyirci kalmayalım...
Bu memleket hepimizin ve Türkiye'den başka Türkiye de yok!...
Rabb'im etkili yetkililerimize feraset; bizlere de aklı selim ve sükunet ihsan etsin...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Nisan 21, 2005

EVET YENİ SENARYO!...

Birilerinin bir şeylerin düğmesine bastığı, artık çok açık...
Elbette ampulün düğmesine basılmadan yanmaz!
Elbette kaset çaların düğmesine basmadan çalışmaz!...
Elbette TV'nin düğmesine basmadan çalışmaz ve kapanmaz!...
Bu basılan düğme, başka bir düğme!...
Bu basılan düğme; yeni bir senaryonun başlatılma düğmesi!...
Son zamanlarda izlenmeye başlanan bir TV kanalında, beni çok rahatsız eden sanırım milleti de rahatsız eden bir şeyler yapılmaya başlandı!...
MHP ile DEHAP'ı ; Ülkücülerle PKK yandaşlarını aynı kulvarlarda buluşturma(!), konuşturma adıyla canlı yayında döğüştürme sahneleri, hazırlanmaya başlandı!...
Adı sanı bilinmeyen; asla Kürt kardeşlerimizden iltifat görmeyen ama milletin gözünün içine baka baka "Kürtlerin temsilcisiyim!" diyerek yalan söyleyen ve PKK savunuculuğu yapan birileri; bu son zamanlarda izlenen TV kanalında afişe edilmeye başlandı!...
Bunu Karen Fogg çocukları da yapıyorlar...
Karen Fogg Çocuklarının başı; Ülkücülerle Zana'nın zağarlarından birini aynı platformda göstermek için çok gayretler sarfetti...
Zana'nın zağarlarından biri; bu Karen Fogg Çocuğu'nun "Manşet"inde Dr.Devlet Bahçeli'ye methiyeler dizerek teşekkürler etti!...
Dr.Devlet Bahçeli'nin devletçilik anlayışından kaynaklanan tavrı ile; bu Zana zağarının tavrını mukayese emek, kesinlikle akıl işi olmadığı gibi arkasında ihanet odaklarının olduğu bir satılmışlık olur...
PKK'nın şehirlerdeki uzantılarıyla Ülkücüleri mukayese; Bozkurtla sokak köpeğini mukayese kadar akıl dışı bir davranış olur!...
Bu akılsızları, bu satılık uşakları, bu PKK uzantılarını TV'lere çıkararak onlara hükmi şahsiyet kazandıranları, Milletimin huzurunda tel'in ediyorum...
Zana'nın zağarlarından biri; yine Karen Fogg Çocuğu'nun "Manşet"inde Bahçeli'ye methiyeler dizdikten sonra; " İmralı ne bir ad olmalıdır ne de bir ret. İmralının doğrularından faydalanabilmeli, yanlışlarını reddedebilmeliyiz. Biz Türkiye'nin üniter bütünlüğünden yanayız." şeklinde hezeyanlarda bulundu!...
Onun zağarlığını yapması, fıtratı gereğidir!... Onu "Manşet"ine taşıyan Karen Fogg Çocuğu'nun yaptığını ise artık hala milletin anladığını, anlayamıyorlarsa; Vallahi karen Fogg Çocukları da panikledi!...
Ne AB, ne ABD ne de karen Fogg bile artık bunların paniğini önleyemez!...
Bu panikle yeni senaryonun da sahneye koyulması elbette zora girdi...
Birileri AB bayraktarlığı adına, birileri din ve İslam adına, birileri mozaikçilik veya türkiyelilik adına bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama panikledikleri, her hallerinden belli olarak...
Artık Yüce Türk Milleti'nin yeni oyunlara konu mankenliği yapmaya niyeti yok!...
Ne Millet Genel Kurmayını, ne de Genel Kurmayımız'ın Milletini sahipsiz bırakmak gibi bir niyetleri yok!...
Karen Fogg Çocukları; Ordu ile Milletin arasına buzdan duvarlar örmeğe çalıştıkça Ordu ile Millet fıtratları gereği -inadına- kenetlendiler...
Bu kenetlenmeden dolayı da ucuz kahramanlar, dolma kalemler, rüzgar gülleri ve siyasi topaçlar şaşırdılar!...
Daha çoooook şaşıracaklar!...
Taşların bağlanarak köpeklerin salıverilmesiyle, bu milletin derdest edileceğini sananlar, yanıldıklarını ve çok büyük hatalarının Milletçe anlaşıldığını yakında görecekler!...
Ama bu; onların istediği gibi bir iç kargaşayla falan değil; meşru zeminlerde Muhteşem Türk Atatürk'ün bize emanet bıraktığı sistemle ve sandıkla olacaktır...
"İhanet yolcularının mukadder akıbetleri" artık çok yaklaşmıştır... Bu sondan kaçmanın imkanı da kalmamıştır...
Biz yine de Millet olmanın verdiği edep ve adapla onları bir kez daha uyarma nezaketini gösterelim:
Son zamanlarda izlenmeye başlanan TV Kanalı; bu hainleri ve hainlerin uzantılarını ekrana çıkararak onlara hükmi şahsiyet kazandırma çabalarından vaz geçin!...
Bozkurtlarla sokak köpeklerini, aynı kulvarlara taşıma gayretlerinden vaz geçin!
TAYAD denen DEHAP'ın yan kuruluşu olan dolayısıyla PKK'nın uzantısı olan başıboşları savunuyoruz derken Ordumuz'a dil uzatmalarına izin vermeyin!
Sonunda kabak sizin de başınızda patlayacaktır!...
Eğer TV'nizin izlenmesi gayretindeyseniz magazin basınına konu olmuş şeylerle de bunu başarabilirsiniz, bimem anlatabildim mi?
Yoksa Milletle beraber ben de sizin hakkınızda hiç iyi düşünmeyeceğim ve düşündüklerimi haykırmaya başlayacağım!...
Ya aklınızı başınıza toplayın ya da aklınızı başınıza toplayın!...
Milletin sabrıyla çok fazla oynadığınızın farkında olun artık...
"Gaflet, dalalet" içinde olabilirsiniz ama asla "hatta hıyanet" edenler arasında olmayın!...
Olan sadece size olur, ona göre!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
http://maslan.blogspot.com

Pazartesi, Nisan 18, 2005

YENİ SENERYO MU?...

Yine birşeyler oluyor!
Yine yeni bir şeyler tezgahlanıyor!...
Programlı yaşamanın unutturulduğu Millete; sanki yeni bir seneryoda yeni roller hazırlanıyor!...
Ülkücüler olarak sütten ağzımız yandığı için yoğurda üflememizin arkasında bir şeyler arayanlar; bana yeni seneryonun senaristleri gibi gelmeye başladı!...
Yaygın basın, iki-üç gündür MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli'yi gündeme taşıdı!..
Hatta "Manşet"e taşıyanlar var!...
Belli odaklarda toplanmış "Ülkücülükten geçinenler" dışında, herkeste; bir Devlet Bahçeli'yi methetme yarışı başladı!...
Oysa daha iki gün önce Mersindeki olaylarla ilgili "Neden 8 gün sustu?" diye ağız birliği ile saldırıyorlardı!...
AKP'liler, HADEP'liler, Sağcılar, Solun Çakaralmazları, ağız birliği ile ağız değiştirerek Devlet Bahçeli'nin devlet adamlığını ve sağ duyusunu methetmeye başladılar!...
Neredeyse yarın seçim olsa -MHP'ye değil- Devlet bahçeli'ye oy vereceklerine yemin ederek söz verecekler!...
"Manşet"lere konu edilen Devlet Bahçeli'ye Zana'nın zağarlarından da methiyeler geldi!...
Hoşuma gitmiyorsa namertim...
Keşke bir kere de "İnadına Bahçeli" rüzgarının esmesini sağlayabilseler!...
İstemezsem kör olayım...
Ama inanmıyorum, inanamıyorum!..
Bunlar; gül bahçesinde ayrık otu istemeyen Devlet Bahçeli'nin karşısına "Türkiyeli!" ve "Mozaik" tarifiyle çıkan siyaset grekoromencileri değiller mi?
Bunlar; kapatılma davası devam eden DEHAP'la ilgili hazırlanan iddianamede DEHAP'ın yan kuruluşu olarak zikredilen TAYAD'ın hakkını savunacağız derken; Genel Kurmayımız'a saldıran ağızlar değiller mi?
Bunlar; MHP'lileri ve Ülkücüleri Genel Kurmayın organize ettiği provakatörler olarak ilan eden insan hakları savunucuları(!) değiller mi?
Bunlar; Karen Fogg çocukları!
Bunlar; Rüzgar Gülleri!
Bunlar; Siyasi Topaçlar!...
Bunlar; kendilerine görev veren patronlarının çıkarları haricinde bir şey söylemeleri, mümkün olmayan Dolma kalemler!...
Bunların ve patronlarının, asla para kazanmaktan başka bir gaileleri ve meşgaleleri olamaz!
Geçtiğimiz günlerde yaygın basının en yüksek tirajlılarından birinin yöneticisiyle, MHP Genel Başkan Yardımcılarından birinin, bir sohbetlerini, anlatılırken dinlemiştim:
MHP Genel başkan Yardımcısı Dostumuz, bu zevata "Neden MHP ve Genel Başkanımızın yaptıklarından gazetenizde bahsetmiyorsunuz?" diye sitem eder. Anılan zevatın cevabı, enteresandır; "Bizim patronun siyasi görüşü ve tuttuğu parti yoktur! Bizim patron bir sörfçüye benzer. Gücü biten dalgayı hemen terk ederek yeni ve güçlü dalgada sörfünü yapmaya devam eder!."
Bana, çok inandırıcı ve samimi gelen bu tarif ve itiraftan sonra; Yaygın Basının Dr.Devlet Bahçeli hakkındaki methiyelerinden huylanmayalım mı?
Yoksa hala bunların duymak istediğimiz yalanlarını, gerçeklere tercih etmek gibi bir aymazlığa mı düşelim?!...
Bu siyasi topaçların; kaç kez, kaç kişinin ipleriyle döndürüldüklerini unutalım mı?!...
Dönenlerin, Değişen(!)lerin, Gelişen(!)lerin methiyecileri, hep bu siyasi topaçlar olmamış mıdır?!...
Bunların "ak" dedikleri, hep "kara" çıkmamış mıdır?
Bunların "Müslüman" diye tarif ettiklerinin haçları, koyunlarından çıkmamış mıdır?!...
İki gün önce provakatörlükle suçladıkları Ülkücülere hala aynı üslupla saldırırlarken;Genel Kurmayımız'ın 'sözde vatandaşlar' sözünü üzerlerine alınarak, İmralı sakinini savunup Genel Kurmayımız'a saldırmaya devam ettiklerini, atlayalım mı?!..
MHP Genel Başkanı; Ülkücü İradenin apak oylarıyla seçilmiş ve Ülkücü Hareketin de Ülkücü Genel Başkanıdır...
MHP'liyim diyen her Ülkücünün de Genel Başkanıdır..
MHP Genel Merkezi'ni; son pohpohlamar konusunda müteyakkız davranmaya davet etmek te benim görevimdir...
Karen Fogg çocuklarının,Siyasi Topaçların, Rüzgar Güllerinin, Dolma Kalemlerin methiyeleri altındaki saklanan gerçeği; herkesten önce MHP Genel merkezi'nin tesbitle görevli olduğunu hatırlatmayı da görev sayarım...
Hikmet Çetin ve onun ayarındaki elit ve seçilmiş vatandaşlarımızın yapacağı bir iltifatı bile çok ciddiye alacağımızın bilinmesinde fayda vardır...
Elit ve birinci sınıf vatandaşlar olduklarını; bu zevatın anlatmasını temin de duyarlı vatan evlatlarının görevidir...
Kamran İnan beyfendi haricinde bu memleketin sadık ve samimi Kürt kökenli evladı yok mudur? Varlarsa -ki var olduklarını herkeste bilir- neden susarlar?...
Elit ve birinci sınıf vatandaşlar olduklarını anlatmamakta ısrar eden Hikmet Çetin ve onun gibi kardeşlerimize gönül koyduğumuzun da bilinmesinde yarar var...
Bizler; ne "Türkiyeli" ne de "Mozaik" falan değiliz.
Bizler; Türk'ü-Kürt'ü, Sünnisi-Alevisi, Doğulusu-Batılısı, Kuzeylisi-Güneylisi ile bu vatanın evlatları olarak olsak-olsak "Renkli bir mermerin, ancak farklı rekleri.." oluruz...
Ayrık otlarını, sevmeyiz.
Mozaikçileri, sevmeyiz.
"Türkiyeli" diyenleri, sevmeyiz...
"Ne mutlu Türk'üm diyene..."diyenleri ise gözümüzün bebeği sayar ve sakınırız...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Nisan 12, 2005

ÜLKÜCÜLER'E...

Ülkücüler hakkında herkes bir şeyler yazdı, herkes birşeyler söyledi...
Ülkücülerden herkes kafasına göre bir şeyler bekledi, bir şeyler istedi...
Ben de; Türk Milliyetçiliğini, siyasi hayata kazandıran ve sancağı altına topladığı Türk Milliyetçilerini -kimseye fark ettirmeden ve kimseyi incitmeden- Ülkücüleştiren otoritenin, Son Başbuğ'un ağzından nakledeceğim özdeyişlerle Ülkücülere seslenmeye niyetlendim...
"Ülkücü kimdir?
'Ben'i aşarak 'Biz'i hisseden, 'Biz' diyerek nefsini kör kuyulara çıkmamak üzere atandır.
Dağlarıyla, taşlarıyla, ırmaklarıyla, yollarıyla bir kara parçasını vatan yapandır.
Haksızlık karşısında susmayan, davasından taviz vermeyen; korkaklığı, pısırıklığı, nemelazımcılığı lügatinden atıp çıkarandır.
Hürriyet kavgasında kırk yiğitin başında Kürşad; il derleyip vatan kuran İlteriş; bilgelikte Tonyukuk, Akşemseddin; Malazgirt Ovası'nda ak kefen içinde Alparslan'dır.
Bir Bozkurt silkinişiyle esaret zincirini kırandır.
Ülkücü budur,
Ülkücü budur,
Bunun dışındakiler külli yalandır." Alparslan Türkeş
Bu tarifi, tarık Tavadoğlu'nun Son Başbuğ'la ilgili yazı dizisinden aldım.
Ülküdaşlarımla, Gönüldaşlarımla, Dostlarımla paylaşmak istedim...
Yine Son Başbuğ'un tarifiyle Ülkücünün Bayrak olarak görüldüğünü, hatırladım...
Son Başbuğ'un "Ülkücü bir bayraktır.Bayrağı yere düşürmeyin. Lekelemeyin.."şeklindeki tarif ve öğüdünü hatırladım...
Başbuğumuzun; " Ülkücüyüz! İnsanlık ailesi, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen aynı-aynı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir. Bir insan; insan olmak isterse, insanlığa hizmet etmek isterse evvela kendi milletine hizmet etmeli, kendi milletini yükseltmeğe, kendi milletini mutlu kılmaya çalışmalıdır. Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda insanlığa da hizmet etmiş olur.
Ülkü, insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Milletler içinde milli ülkü; milletin kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir." şeklindeki ve daha nice yıllara hitapedecek tariflerini de hatırladım...
"Taklitçilik bir nevi hırsızlıktır. Biz ne başkalarına uşaklık etmek, ne de başkalarını uşak olarak kullanmak istemeyiz."
"Türk milletine Bizanstan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek.
Bu hastalığı tedavi etmemiz lazımdır. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.
Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz."
"Milliyetçilik; reaksiyon değil aksiyondur.Dinamiktir."
"Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgar tayin eder." Öğütleri de Son Başbuğ'dan mirastır...
Bunları hatırlayıp hatırlattıktan sonra daha ne söylenebilir bilemiyorum!...
Devlet olarak darda; millet olarak zorda olduğumuz talihsiz bir süreç yaşıyoruz...
Bu talihsizliğin müsebbibi de biz'iz!...
Seçilenlerin tamamını biz seçtik ve beğenmeyen de biziz!...
Sevgimizi paylaşamıyoruz!...
'Lailaheillallah.' diyoruz ve Allah(c.c.)'a öylesine sahipleniyoruz ki; -haşa- sanki kimseye Allah
bırakmıyoruz!...
Kur'an'ı da, Peygamberimiz (s.a.v.)'i de öylesine sahipleniyoruz ki; bizden başkalarına kalması mümkün değil!...
Yanlış yapıyoruz! İmanımızdan başka kendimizin olan hiç bir şeyimiz yok!...
Diğer ne varsa hepsi Allah(c.c.)'ın lütfü inayetiyle eşref'ül mahlukat olarak yaratılmış olan Biz'im. Hepimizin...
İnanç ta;
Bayrak ta;
Vatan da;
Devlet te;
Cumhuriyet te Biz'im!...
Trabzon'da ki, Samsun'da ki olaylar da tabiki hepimizin, bizim!...
Eğer süratle aklımızı başımıza toplamazsak; yaşayacağımız belalar da bizim!...
Bu şekilde konu mankenliğine gönüllü olmaya devam edersek korkarım çok kötü günler de bizi bekliyor!...
Van'da yüz bin kişi olarak Bayrağımız'a sahiplenen Kürt kardeşlerimizi; hainlerden, bölücülerden, Zana ve zağarlarından ayrı görmezsek, canımız yanar!...
Canımızı yakan da yine biz oluruz!...
Müslüman Türk olduğumuzu; Ne mutlu Türk'üm diyene dediğimizi ve köpek bizi ısırdığında onu ısırmayacağımızı, veterinere götürüp aşısını-tedavisini yaptırdıktan sonra yalını-yemini vermemiz gerektiğini, asla unutmamamız gerek...
Isıran köpeğimiz, kuduzsa da hiç düşünmeden ve elimiz titremeden elbette itlaf edeceğimizi de birilerine hatrlatmamız gerek!...
Bu dün de böyleydi, bu gün de böyle ve yarın da böyle olacak!...
"Ülkücüyüm." diyenlerin, öncelikle bir boy aynası karşısında kendi kendilerini muhakeme etmeleri gerek!...
Milletin sevgisini, yeniden kazanmaları gerek!..
Milletin inandığı, güvendiği, varlıklarıyla kendini eminhissettiği erk olduğunu, hissettirmeleri gerek!...
Çünkü Vallahi de Billahi de bu memlekete, bu devlete, bu millete "ülkücü gibi ülkücü" çok ama çok lazım!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Nisan 09, 2005

PAPA'YA YAS!...

Papa 2.Jean Paul öldü...
Dünya hristiyanları, cenaze merasimi için Vatikan'dalar...
Basından 4 milyon hristiyanın cenaze törenine kaltıldığını okuduk...
Hristiyan dünyasının devlet başkanları ve siyaset adamları da elbette Vatikan'da olacaktı...
Türkiye'yi temsilen de Başbakanımız, cenaze tötenine katıldı.
Buraya kadar normal.
Hristiyan ülkelerde; ruhani liderlerinin ölümü nedeniyle bayraklar, yarıya indirildi.
Fransa'nın aydınları; laik bir ülkede ruhani lider için bayrağın yarıya indirilmesini laikliğe aykırı olarak yorumlayarak itiraz ettiler!...
Buraya kadarı da normal!...
Nüfusunun %98.8'i Müslüman olan, aynı zamanda da laikliğe çok kıymet veren Türkiye'de de yas için bayraklar yarıya indirildi!...
Niye?
Papa ölmüş diye!
Bana ne kardeşim?!..
Papa'nın ölümünden bana neee?!..
Türkiye gibi laik bir ülkede; Diyanet İşleri başkanımız -Allah korusun- vefat ederse veya dini bir lider vefat ederse Bayrağı yarıya indirir miyiz?
Bayrağı yarıya indirmeğe kalksak "Laiklik elden gitti! İrtica hortladı!" diye kıyametler koparmaz mıyız?
Dinimiz olan İslamiyetten en az 500 yıl daha eski ve çağ dışı olan bir dinin ruhani lideri öldü diye bayrağımızı neden ve kim yarıya indirdi?...
Dinimin Kur'an'ı Kerim'de tarif edilen düşmanının yasını tutmaya, kim beni mecbur edebilir?
Ölümle intikam alınmaz, ölüme sevinmek olmaz, buna inancımız da izin vermez ama 1500 yıllık din düşmanımızın ölümü için yas tutmamızı da kimse bekleyemez ve isteyemez!...
Tarihteki onlarca Haçlı Seferinin organizatörleri, papalar değil midir?
Mesela Papa Urban'ın talimatlarıyla Keşiş Piyer lermit'in eşeği ile yıllarca dolaşarak hristiyan dünyasını, ceddimin üzerine kışkırtışını hangi güç bana unutturabilir?
Kılıç Arslanların, Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların, şühedanın ruhlarını incitmez miyiz?
Ceddimizin üzerine Haçlı Seferleri organize etmeyi şiar edinmiş bir kurumun ruhani liderine yas tutmamızı, bizden kim isteyebilir?
Ve zorla, dayatmayla kim kime yas tutar?
Hristiyan tebaamızın, vatandaşlarımızın acılarına saygı duyarız. Bu kardeşlerimizin yas tutmasına itiraz edenlere de biz itiraz ederiz...
Ama onlarca kez Haçlı seferlerine sinelerini kalkan ederek karşı koymuş ceddin ahfadı olarak papa'ya yas ta tutmayız!..
Papa öldü diye Bayrağımın yarıya indirilmesine itirazım var!...
Bayrağımızın böylesi bir nedenle yarıya indirilmesine itiraz etmeyen kurumlarımıza da itirazım var!...
Bu uygulamayla kendimizi çok aşağılanmış ve rencide olmuş hissediyorum!...
Bu memleketin Dincileri, nereye saklandılar?
Bu memleketin bağımsızlık havarileri, Çakaralmazlar nereye gittiler?
Siyasetteki tek malzemeleri Avrupa ve hrstiyanlık düşmanlığı olan; Allah(c.c.)'ı, Peygamberimiz (s.a.v.)'i, Kur'an'ı Kerim'i kimselerle paylaşmayan; kendilerinden olmayanları ve laikleri "Patates Dinli" diye adlandıran Mücahit(!)ler nereye kayboldular?
Mücahit'in dizi dibinde en az 30 yıl tedris alan Milli Görüşçüler, neredeler?...
Benim Ulu Milletime bu aczi yakıştırmaya kimin hakkı var?...
10 kasım'larda Muhteşem Türk Atatürk'ü anmamıza, yas tutmamıza itiraz edenler; bu yas tutmaya neden itiraz etmezler?...
" Ey iman edenler! kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevk ederler."Al-i İmran 100
" Dinlerine uymadıkça yahudiler de hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır." Bakara 120
" Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." Al-i İmran 118
" İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz bütün kitaplara inanırsınız; onlar sizinle karşılaştıklarında 'inandık' derler. Kendi başlarına kaldıklarında da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını sırırlar. De ki: Kininizden ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir." Al-i İmran 119
" Size bir iyilik dokunsa bu onları tasalandırır. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiç bir zarar vermez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır." Al-i İmran 120
" Ey iman edenler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez." Maide 51
" Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." Tevbe 29
Yukarıya yaklaşık bir saatlik bir araştırmayla aldığım Ayetlerin sayısını artırabiliriz...
Hem Müslüman olacağım, hem Allah(c.c.)'ın buyruklarına uyduğumu ikrar edeceğim, hem de onlarla savaşmam emredilenlerin papası için yas tutacağım...
Böyle bir dayatma adil değildir!...
Zulümdür ve ben bu zulme başkaldırıyorum!...
Papa için asla ve asla yas tutmuyorum ve tutmayacağım!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Nisan 05, 2005

HUZUR...

Aklımı, 'Huzur'a taktım!...
Önce kendimce huzurun tarifini yapmaya çalıştım. Beceremedim!...
Çok kolay gibi görünse de; iş tarif etmeye gelince, huzurum kaçtı dersem yeridir!..
Kimsenin kimseden çekinmediği; çekinenin sığınabileceği güçler üstü bir gücün var olduğu ortam mıdır huzur?...
Yoksa herkesin üzerine düşeni en iyi şekilde yaptığı, yaptığı işin bedelini, en iyi şekilde aldığı yerde midir?
Yoksa huzur, kimsenin kimseyle ilgilenmediği; tokun açtan,sağlıklının hastadan, zenginin yoksuldan, kuvvetlinin zayıftan haberinin olmadığı; gün battımı herkesin evine kapandığı ve kapı üstüne kapıların kilitlendiği yerlerde midir?
Yoksa 54 yıllık hayatımda, bu cennet ülkede bir kez bile yakalayamadığım erişilmez bir hayal midir huzur?...
1970-1980 yılları arasını hatırlıyorum.
Her gün beşer-onar üniversiteli, ana-baba evladı ya ülkücülükten ya da solculuktan dolayı, birbirleri tarafından suçlu görülerek öldürülürdü!...
Ana-babalar yaslı-yaralı; sağcısıyla solcusuyla gençlik öfkeli ve ülke huzursuzdu!...
11 Eylül 1980 akşamına kadar sokak sokak paylaşılmış, mahalle mahalle paylaşılarak kurtarılmış bölgelere ayrılmış ülkede, her gün oluk oluk akan kan, birden bire kesildi!...
12 Eylül 'Koruma-Kollama' ihtilali yapılmıştı.
Ordu, Koruma-Kollama adıyla ülke yönetimine el koydu...
Huzurun geleceğini düşünerek sevindi millet!...
Bu sefer de dengeleme politikasıyla sağcılardan da solculardan da gencecik fidanlar, darağacını boyladılar!...
Yine ana-babaların gözleri yaşlı, gönülleri yaslı, yürekleri öfkeliydi!...
Huzur; yine yoktu!...
Yasaklar ve yasaklılar dönemi başladı.
Gelenler, gidenleri arattı!...
Kan durmuştu.
Mahalle ve sokakların paylaşımı bitmşiti.
Ama millet ürkekti, millet korkuluydu ve huzur, yine yoktu!...
İzinli, icazetli siyaset dönemi başladı.
Dört eğilimin karıştırıldığı, güya barıştırıldığı bir Özal Dönemini hatırlıyorum.
İşçiye, memura, üreticiye, çiftçiye, sanayiciye bol bol Devlet desteklerinin verildiği; eğlence yerlerinde su gibi paraların harcandığı bir dönem hatırlıyorum.
Borç yiyenin kesesinden yediği gerçeğinin 5-6 yıl gibi kısa bir sürede öğrenildiği bir safahat dönemi hatırlıyorum.
Liramızın sağ yanına koyulan sıfırların hızına kimsenin yetişemediği; IMF ve Dünya bankası denilen beynelminel tefecilerin, Devletimize-Milletimize musallat edildiği günleri hatırlıyorum.
5-6 yıl tatlı-tatlı yemenin, acı-acı çıkarılma günlerini hatırlıyorum!
Bu arada yasakların kalktığı, yasaklıların yeniden siyaset sahnesine döndüğü; fanatizmi yaşam şekli olarak bellemiş milletin, fanatik desteğiyle oluşturulan koalisyonlar dönemini; millet vekili transferlerinin çok rağbette olduğu yılları, hatırlıyorum!..
Yine bu dönemde kanın, kırsal bölgelerde ve güneydoğu dağlarımızda akmaya başladığını, hatırlıyorum!..
Dış güçlerin, iç güçlerin, derin güçlerin kıyasıya savaşlarını ve bu savaşlarda, arada ziyan edilen 30.000 ana-baba evladını, beşbinden fazla devlet görevlisi Şehidi hatırlıyorum!...
Huzur; yine Hakk getire!...
Olağanüstü hal Uygulamalarını; korucuları, teröristleri, yargılı-yargısız infazları hatırlıyorum!..
Devlet Yanlısı Kanunsuzlar(!)la, devlet karşıtı kanunsuzların, kanunsuzca çarpışmalarını hatırlıyorum!...
Susurluk kazalarını, aydınlık için bir dakikalık karanlıkları, yok edilen, katledilen pırıl pırıl Türk aydınlarını hatırlıyorum!...
Bir çalma, hortumlama yarışını; çalanın, hortumlayanın yaptığının yanına kar kaldığı; aile fotoğraflarını, papatyaları, prensleri hatırlıyorum!...
Sonra birden bire aile fotoğrafındakilerin, papatyaların, prenslerin mafya silahşörleri vasıtasıyla kıyasıya savaşlarını hatırlıyorum!...
Yüce Divan'da yargılanan bakanları, Başbakanı hatırlıyorum!..
Hep kısa süreli sevinçlerimizin kursağımızda kaldığını; huzur denen tarifsiz ama güzel olgunun,getirilmeye niyetlenenlerce yasaklanarak huzursuz edildiğimizi hatırlıyorum!...
Bütün kızgınların, bütün küskünlerin bir araya gelerek partilerin tamamını, sandığa gömdüğünü; huzursuzluk sebeplerinin sandıkta huzursuzluğa mahkum edildiklerini hatırlıyorum!...
Son hatırladığım, daha dün!!!...
Bütün yapılanlar, bütün bu hatırladıklarım sadece huzuru yakalamak için ama ne mümkün!!!
Tarif edemediğimiz, tarif edemediğimiz için de tanıyamadığımız Huzur bize, biz huzura yabancıyız!..
Şirazlı Sadi'nin buyurduğu gibi; "İnsan; bir damla kan, bin bir endişe..." tarifinde de huzur yok!...
Galiba bizler; insanlar olarak ve ülke olarak huzura yasaklıyız...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Nisan 04, 2005

ÇADIRA KUŞ BAKIŞI...

Deprem çadırında deprem başladı ya; artık herkes bir şeyler söyleyecek!...
Bu olacakları, gününden önce söylediğimiz için bizimki sadece tekrar olacak...
Ve bu yüzden de AKP'deki son istifalara ve olası istifalara biraz da 'kuş bakışı' bakmayı deneyeceğiz...
AKP'den son istifa üzerinde, kısa da olsa durmak isterim; dünkü AKP'li, bu günkü DYP'li Erzurum vekilinin istifa beyannamesini okuyunca adamın fazla sabrettiğini düşünerek sabrından dolayı önce tebrik etmek istiyorum!...
Beni ne istifanın sebebi, ne istifanın şekli şaşırtmadı. Beni istifa eden ve istifa edeni engellemeye çalışanlar şaşırttı!...
Deprem çadırı AKP malum...
Çadırın direği de belli, direği bağlayacak halatlar da hatta halatları tutturan kazıklar bile belli...
Yani; Mücahid Erbakan'ı "değiştim, geliştim" diyerek terk eden, 30 seneden fazla "Milli Görüş"çü olarak bilinen ve sonra birden bire 'Milli Görüş Gömleği'ni soyunan Recep tayyip Erdoğan ve kurmayları biliniyor...
Siyasetin ekip işi olduğunu, kabul edenlerdenim.
Recep Tayyip Erdoğan'da terk ederken bir ekiple yola çıktı...
Uzaktan kumandalı yaygın basının ve dolmakalemlerin pompalamasıyla esen "İnadına tayyip!" rüzgarıyla; bu terk eden ekip, iyice kenetledi.
Bu kenetlenmeyle de kendilerinde keramet vehmetmeğe başladılar!...
Pek haksız da sayılmazlardı!
Hükümet ortağı partiler; seçim meydanlarına 1500-2000 kişiyle zor inerlerken, Recep Tayyip Erdoğan'ı her meydanda en az onbinler karşılıyordu. Adam geğirip "Estağfurullah!" dese ortalık alkıştan yıkılıyordu!..
Bir kez "İnadına Tayyip!" balonu havalandırlmıştı!...
Millet; depremden paniklemiş ve hazır buldukları Deprem çadırını doldurmuştu...
Deprem çadırında her kesimden, her partiden ve her yaştan insan bulmak mümkündü!..
Demirkazıklı Nil'ler de vardı, Mumcu Erkan'lar da...
Kürşat Tüzmenler de vardı, Köksal Toptan'lar da...
Deprem çadırında "İkinci ANAP", "İkinci özal hareketi" başlatılıyordu!...
AKP Deprem Çadırı; bir anda kurucularından başlayarak terk edenlerin, değişenlerin, gelişenlerin toplandığı bir panayır yerine döndü!...
Eski Milli Görüşçüler(!);
Eski ülkücüler(!);
Eski solcular(!);
Eski Doğru Yolcular(!);
Eski ANAP'lılar(!);
Eski hacıcılar, bacıcılar(!); daha ne kadar eskimiş siyasetçi varsa; eski kafalarıyla bir araya gelerek adını hala koyamadıkları "Yeni Bir Hareket (!)" başlattılar!...
Recep Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı dönemindeki yakın mesai arkadaşlarının haricinde yeni yoktu aslında!...
Bu yeni siyaset kahramanlarının da acilen dokunulmazlık zırhına ihtiyaçları vardı!...
Yargı önünde aklanmadan ak oldular!..
Aklanmamış akların bir araya gelmesiyle de Deprem Çadırında; "Bizimkiler ve diğerleri" diye iki grup oluştu!..
"Bizimkiler", işin zirvesindeydi...Diğerlerinin asla halat kazıklığından başka bir görevleri hatta konuşma hakları bile yoktu!...
Başbakan'la aylardır beklemesine rağmen görüşemeyen vekiller, günlerce beklemesine rağmen görüştürülmeyen gazeteciler vardı!..
"Bizimkiler" tarafından kaale alınmayan ve dışlanan ve tamamı biryerlerden gelmiş olan "Eski yeniler" le gazeteciler, önce homurdanmaya ve söylenmeğe başladılar...
Söylenmelerinden bir sonuç alamayınca da -alışkanlık yaptıkları biçimde- tek tek terk etmeğe başladılar...
Elbette terk edenler, terk edilecekti...
Elbette 'Boşadıkları kadına hafifmeşrep..' diyebilenler, terk eden hiç kimse tarafından beğenilmeyeceklerdi!...
Bir anlık öfkeyle terk etmeyi, kaçmayı işin en kolayı olarak belleyenler; bu kez iki katlı öfkeliydiler!.. Hem ilk ter ettikleri yuvalarından olmuş hem de terk edenlerin başları tarafından yalnızlığa terk edilmişlerdi!...
Deprem Çadırı'nda deprem başlamıştı velhasıl...
Çadır yıkılsa bile sakinleri, çaputların altında kalacaklardı en fazla!...
Bu da ölümcül bir tehlike değildi!.. Deprem çadırı, her bakımdan emniyetli görünüyordu...
Çadırda kalmakla dışarı çıkmak arasında en fazla soğuk-sıcak fark ederdi ama yaz gelmişti nasılsa!...
Ne çadırın direği, ne halatlar ne de kazıklar gelmekte ola tsunamiyi fark edemediler!...
Kazıklar, tsunamiye dayanamayarak yerlerinden fırladılar!...Halatlar gevşedi..
Kurmaylar, çadırın oynadığını fark edemeyince Deprem Çadırı delindi!... Artık çadır, dikiş te tutmaz...
Allah'tan çadırın kurulduğu zemin; fay hattına yakın ama fay hattında değil...
Bu fay hattına uzak arsada, yeni deprem çadırı kurulmasına da imkan yok!...
Çünkü Millet, arsasına sahip çıkarak yeni çadır kurulmasına izin vermemekte kararlı...
Çadırda oluşturulmaya çalışılan mozaik te dağılmaya başladı!...Çünkü mozaik; farklı malzemelerin bir başka yapıştırcı malzemeyle tutturulmasıyla oluşur. Ömrü de yapıştırıcının ömrü kadardır.
Deprem Çadırındaki mozaik ve mozaikçilerin yapıştırıcıları, artık tutmuyor! Ve mozaik, boncuk boncuk dağılıyor!...
Ama mozaiklere zeminlik eden "renkli mermerin farklı renkleri olan" Türk Milleti; Türk'ü ve Kürtü ile, alevisi ve sünnisiyle, ülkücüsü ve devrimcisiyle daha nice mozaiklere zeminlik etmek üzere tarihle yaşıt olarak, tarih gibi ayakta duruyor...
Deprem Çadırındaki deprem; çadırın direği Recep Tayyip Erdoğan'da ki zafer sarhoşluğu yalpalamaları devam ettiği sürece devam eder...
Recep tayyip Erdoğan'daki sarhoş yalpalama ise; ilk gelecek seçim sandığıyla tsunamiye sebeplik eder...
Çünkü doğrudur! "Düğmelere basıldı!"
İşçi, köylü, memur, esnaf, emekli, sivil toplum örgütleri hep birlikte düğmelere bastılar ve ampullerde voltaj düşüklüğündenkaynaklı patlamalar başladı!..Bu ampul patlamaları, devam edecek gibi...
Deprem çadırında hala haddinden fazla ampul var ama; çoğu yanmadığı için çadır KARANLIK!..
Yukardan, Kuş Bakışı bakınca çadırın görüntüsü bu...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Nisan 03, 2005

BAŞBUĞUM'A...

Yine 4 Nisan geldi!...
Yıllar öncesinden; "Bir erkeğin erkekliği, babasının ölümünden sonra başlar." diye okuduğum bir cümle kalmış aklımda...Nereden okudum, ne zaman okudum hatırlayamıyorum ama; cümle, olduğu gibi aklımda...
Babam Rahmetli'nin ölümüyle, sözün ne kadar gerçek olduğunu yaşayarak öğrenmiştim...
Babam; ailevi bir kayıptı. Zor olmasına rağmen bu ölümü, kabullendik!...
Ama kabullenemediğimiz, alışamadığımız bir ölüm daha var!...
4 Nisan geldi!..
8 yıl öncesi gibi karlı, tipili...
Ölümünün sekizinci yılında hala Başbuğsuzluğa alışamayan Ülkücüler; bir daha ağlayacak, bir daha canlarının her zerresi acıyarak özleyecekler...
Yitik, her zaman zordur..
Yitiğin değeriyle düz orantılı olarak verdiği acı da büyür, taşınmazlaşır...
8 yıldır Türk Dünyasının Son Başbuğu yok!...
" Semerkantlar Kerkükler
Yaslı yaralı Türkler
Artık Alparslan kükrer
Selam sana Başbuğum..." diye marşlar söyleyerek, varlığıyla huzur duyduğumuz otuz küsur yıllar, daha dün gibi...
" Sende bütün umutlar
Göğe yükselsin tuğun
Haykırıyor Bozkurtlar
Selam sana Başbuğum..." diye umutlaştırdığımız; Mecliste olması veya olmaması hiç bir önem taşımadan, varlığıyla cesaretlendiğimiz yıllar ise, sanki bir kaç saat öncesi...
Meselenin boyutu ne olursa olsun, memlekete hangi sıkıntı musallat edilmeğe çalışılırsa çalışılsın, çok ta önemli değildi!...
İster Mecliste, ister parti genel merkezinde, ister evinde, ister cezaevinde olsun; Başbuğ'un hissedilen varlığıyla meseleler hafiflerdi...
İşaret verecek, komut verecek merci; nerede olursa olsun vardı ve komut verirdi...
Alınan komutlar,eksiksiz uygulanır ve mesele mutlaka çözülürdü...
Çünkü vardı ve Başbuğdu...
Başbuğdu, genel başkandı, reisti, diplomattı, siyaset deviydi, herşeyden önemlisi itirazsız liderdi...
Bazan devlet adına konuşur, bazan konuşması gereken devleti konuştururdu...
Başbuğu sevmeyenler; sağlığında onu suçlayabilecek her şeyi söylediler!...
Milletin; -partili,partisiz- O'na olan inancını, güvenini sarsmak için ne lazımsa yaptılar!..
Ama O, başbuğca bütün bunları göyüsler ve de aşardı!...
Ölümüne ; ülkücülerden daha fazla, hasımları şaşırdı!...
Devlet adına, millet adına, mukaddesler adına; yapılan her saldırıyı karşılayacak ve karşı atağa hemen geçecek Alparslan Türkeş, artık yoktu!...
Yasalar, devlete saldırıyı cezalandırıyordu ama; devlet adına saldırılan Alparslan Türkeş'i koruyan yasa yoktu!...
Yasalar; bayrağı,cumhuriyeti, Atatürk'ü koruyordu ama bu değerlerin siyaseten nerdeyse tek koruyucusu Başbuğ'u koruyacak yasa yoktu!...
Türk'e, Atatürk'e, Cumhuriyet,vatana, millete, bayrağa, bölünmez bütünlüğe yapılan her saldırının karşısında hemen tavrını alır; "Çizmeyi aşıyorsun!..." " Ne mozaiği ulan!" diye kükrer ve saldırıları püskürtürdü...
8 yıldır bu muhteşem devlet-millet kalkanı, yok!...
8 yıldır devlet, balanssız!...
8 yıldır millet, kalkansız!...
8 yıldır Türk Dünyası, şemsiyesiz!...
Ve 8 yıldır Ülkücüler, başsız-Başbuğsuz!...
8 yıldır hazmedilemeyen, 8 yıldır alışılamayan ve asla yeri doldurulamayacak olan bir kaybımız var!...
Ülkücüler; Başbuğu, babalarından fazla dinlerdi!
Ülkücüler; Başbuğu, yasalardan fazla sayardı!
Ülkücüler; Başbuğlarını, kendi çocuklarından kat-kat fazla severlerdi ve sadece severlerdi!..
Bu yüzden 4 Nisan 1997; bir kabus oldu ülkücülerin başına!..
Bu yüzden 4 Nisan; asla bahardan sayılmayacak!..
Bu yüzden 4 Nisan; tarih boyu yeşeremeyecek!..
4 Nisan'a da alışmak kolay da; peşinden Başbuğsuz 5 Nisanlar gelmese!..
Herkes, herşeyi kendine göre yorumlar.
Ben de kendimden yorumlayarak bilirim; Başbuğsuz ülkücülüğüm, milliyetçiliğim, devletçiliğim devam ediyor ama eksik!...
Ülkücünün bu eksiğini anlayarak ve tamamlamak maksadıyla yola çıkan -kim olursa olsun- yalnız bırakılmaz!...
Ülkü Ocağımız; var hamdolsun...
Üç hilalli parti bayrağımız, gönderde şükürler olsun..
Genel başkanım da var, teşkilatlarım da...
Ama Başbuğum yok başsızım, Başbuğum yok amaçsızım!...
TBMM'ne girmektense, Türk Milleti'nin gönlündeki yerimizi özledim...
Sokaktaydım, firardaydım,sürgündeydim, hücredeydim ama Milletimin gönlündeydim...
Şimdi yersizim, yurtsuzum, SEVGİSİZİM!...
Başbuğsuz ülkücüyüm ama ÖKSÜZÜM!...
Başbuğum, seni seviyorum...
Başbuğum seni tarifsiz özlüyorum...
Başbuğum, bu 4 Nisan'da da sana bir daha höykürerek ağlıyorum....
Nur içinde yat Başbuğum.
Seni sevdiğimizi bildiğini biliyorum ve sadece bu bilmeyle birazcık teselli oluyorum...
Açtığın yolda, başlattığın seferde milyonlar var ama; hala acımızın sersemliğinden kurtulamıyoruz başbuğum...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com