Pazartesi, Mayıs 30, 2005

BEKLEMEDEYİZ....

Birileri; milletin canını sıkmayı meslek edinmişler!...
Ve bu edindikleri "Can Sıkma Mesleği"nin adını da siyaset koymuşlar!...
İktidarın Başı ve Anamuhalefet'in Başı; iki gündür birbirlerine saldırıyorlar...
Her ikisinin söyledikleri de yenilir-yutulur cinsten değil!...
Başbakan; Muhalefetin başı'na hitaben; "Mescid-i Aksa'da öğlen namazı kılıp Kur'an öğrenilmesine karşı çıkılır mı?" diye saldırıyor!...
Baykal'ın davranışlarındaki çelişkiyi anlatıyor kendince!...
Baykal ise Başbakan'a cevaben;" Çelişki, Taliban liderlerinin önünde diz çöküp ondan sonra 'Ben Milli Görüş Gömleğini çıkardım.Ben artık muhafazakar oldum.' deme anlayışındadır." diye kükrüyor!..
Bu restleşmenin, bu sertleşmenin sebebini merak ediyor ve yaygın basından inceliyorum.
Görüyorum ki; geçtiğimiz günlerde mecliste kabul edilen,1 Haziran'da yürürlüğe girecek olan yeni TCK'nın yenilenen bazı maddelerinde, izinsiz Kur'an kursu açanlarla buralarda görev yapanlara verilmesi gereken hapis cezaları kaldırılarak para cezasına çevriliyor...Ve bu sert kavgaların nedeni, bu!...
Hayret ki hayret!...
Baykal; izinsiz Kur'an kursu açanların anayasal laiklik için bir tehlike olabilecekleri endişesi taşıyor...
Hemen aklıma; sayısız apartman kiliseleri ve sayısız misyonerler geliyor! Bunlar anayasal laiklik için bir tehlike taşımıyor mu diye sorular takılıyor...
Baykal'a "Mescid-i Aksa'da namaz kılıp Kur'an öğrenilmesine karşı çıkıyor." şeklindeki saldırı da ise aklıma hemen;rahmetli Kasım Gülek!in bir seçim sürecinde Anadolunun bir beldesinde, beldenin ortak çesmesinde abdest aldığını görüntülemek isteyen foto muhabirine tepkisi ve izin vermeyişi geliyor!...
CHP'nin ikinci adamı olan Kasım Gülek'in dini vecibelerini yerine getirmesinin siyasi malzeme olarak kullanılabileceği düşüncesine bile itirazı ve tepkisi, aklıma geliyor...
Ne alakası varsa; Mücahid Erbakan'ın 15 kişinin hizmetiyle aldığı abdest te aklıma geliyor!...
Baş hasta olunca nasılki beden sağlıklı olamıyorsa; iktidar-muhalefet temsilcilerinin gereksiz ve sert münakaşaları, avamdan sayılan bizleri de bu münakaşa atmosferine çekiveriyor!...
Fransa'da AB Anayasası halk oylamasında reddedilirken; bize kabul etmemiz için yapılan baskılar bu zat-ı muhteremlerin umurunda değil herhalde!...
İstanbul'un göbeğinde papazlar engizisyon mahkemesi kurarak kararlar alıyorlar; bu muhteremlerin bu da umurlarında değil!...
Biri dini siyasi malzeme olarak kullanmaya devam ederken diğeri de "Dini siyasi malzeme yapma!" diye itiraz ederek dini siyasi malzeme haline getiriyor!...
Al birini, vur ötekine!...
Yani kaçan da "Allah!" diyor, kovalayan da!...
Millet işşis, aşsız!..
Millet aç!...
Mozaikçilerin yıllarca söylemeden yaptıkları, sonuç vermek üzere!...
Mozaiğin yapıştırıcısı gücünü nerdeyse kaybedeceğinden mozaik, dağılmaya yüz tuttu!..
Fransa'nın referandumla reddettiği AB Anayasası, -Türkiye birliğe alınmadan,kabul edilmeden-
Türkiye'ye kabul ettirilmek üzere!...
YTL, dördüncü ayda Tİ'nin akıbetine uğramak üzere!...
Memlekette kardeş kanı nerdeyse akıttırılmak üzere!...
Bunlar da bu zevatın meselesi değil!...
Bunlar; milletin canını sıkmayı meslek edinmişler ve bu mesleğin adını da siyaset koymuşlar!...
Yaklaşık 7500 Diyanet İşleri başkanlığına bağlı Kur'an kursu varken ve bu kurslardan 3000'i öğrenci yokluğundan kapanırken; cemaatlerin açacağı Kur'an kursları önemli bunlar için!...
Sayısız incil kursları, apartman kiliseleri varken, her gün bu kurs ve kiliselere yenileri katılırken de cemaatlerin açacağı Kur'an kursları önemli bunlar için!...
Görünüşe, ithamlara ve söylemlere bakılırsa kavgacıların ikisi de haklı!...
Oysa birinin haklı, diğerinin haksız olması gerekmez mi?...
Görünüşte ikisi de haklı!...Çünkü; vallahi de Billahi de ikisi de haksız!...
Evin kanalizasyon gideri tıkanmış, evi pislik basmışken; çevrecilik adına komşuyla balkondan atılan çekirdek kabuğu yüzünden yapılan kavgayla, bu kavganın mantığı aynı!...
Millet adına bu iki kavgacıya da "Aklınızı başınıza toplayın! Atı alan üsküdarı geçmek üzere!...Yarın çok geç olur! Aklınızı başınıza toplayacak zaman bulamazsınız..." uyarısını yapmak ta bize düşüyor...
Siyasetçi alternatifsiz; bu milleti sahipsiz bellemek gibi bir hataya düşmeye hiç bir akıllı insanın düşmeye hakkı yoktur!...
Bu kısır çekişmelerin,bu kör-sağır kavgalarının kendilerine nelere mal olacağını da ilk seçimlerde görecekler tabi!...
Milletin canını yeterince sıktılar!...
Günü geldiğinde milletin, bunların canını nasıl sıkacağını da hep beraber göreceğiz!..
Şimdi sadece fırtına öncesinin sessizliği ile beklemedeyiz...
Nelerin olacağını da tahmin ederek...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Mayıs 28, 2005

BAŞKA BİLMEM, TARAFIM...

Kendimi anlatmakta oldum olası sıkıntı çekerim...
Ama düşündüklerimi açıklamak şeklinde kendimi ifadede sıkıntım olmadığını zannederdim!...
Her halde son günlerde kendimi ifade etmekte de eksik kaldım!...
"Ekerken yok!Biçerken yok!Harmanda kardeş.."lerden; "Kenarda gezinip ortada görünen..."lerden; "Ölüm gelince komşuya atanlar..."dan bahisle; "MHP'yi Kurtarıcılardan Kurtarsak.." başlıklı yazımdan dolayı sitemkar aynı zamanda dostane tazyiklere muhatabım!...
Kabul görüp görmemesi, çok ta önemli olmamasına rağmen hissettiklerimi,düşündüklerimi Ülküdaşlarımla ve kalem ehli insanlarla paylaşmanın keyif ve huzurunu doyasıya yaşayanlardanım...
Bu arada taraf olduğum da anlaşılmalı diye düşünmüştüm!..
Taraftarlığımın net olarak anlaşılmadığını anlayarak bu konuda da ilk ve son kez bir-iki söz söylemeliyim...
Davam'da TARAFIM...
Teşkilatlarım'ın EMRİNDEYİM...
Hem Ülkü Ocağı hem de MHP teşkilatlarımdır...
Hem Ülkü Ocağı Genel Başkanı hem de MHP Genel Başkanı, Genel Başkanlarımdır...
Delege Ülküdaşlarımın Ülkücü İrade diye adlandırdığımız seçimleriyle göreve gelen Genel Başkan'a biat etmekten başka 'Teşkilatçı Yol' bilmiyorum...
Bu yoldan başka bir yol öğrenmedim ve bu yoldan hayatım boyunca hiç sapmadım...
Türk Milliyetçiliği Davası'nın ağabey hatta aksakalı sayılabilecek bir yaştayım...
Her kuşaktan Ülküdaşlarımın ben fakıre yükledikleri kimliğimin farkında olarak, onlara yakışır bir duruş sergilemeye ve bana yüklene kimliğe yakışır bir davranışta olmaya mecburum...
Tenkit ederken tahrip edenlere KARŞIYIM; Teşkilatlarımın emrinde bir ülkücü olarak Teşkilalarıma TARAFIM...
Dönenlere,değişenlere,gelişenlere,kapı-kapı gezenlere -hadlerini aşarlarsa- KARŞIYIM;Başbuğum'un sağlığında ve ölümünden sonra yerlerini,duruşlarını değiştirmeyen sadık,vefalı Ülküdaşlarıma TARAFIM...
Bir kongre söz konusuysa birilerini elbette desteklerim. Kongre biter bitmez seçen iradeye saygımdan seçilen Genel Başkan'a TARAFIM...
Seçilen veya aday olan kişilerin isimlerinden çok daha fazla Ülküdaşım olmasıyla,duruşuyla ilgiliyim. İsimlere taraftarlık edenlere KARŞIYIM;Ülküdaşlık, yoldaşlık,dostluk,vefa kavramlarında buluşarak "Biz" diyebilenlere TARAFIM...
Başbuğum'un haricinde kimsenin emrinde olmadım ve olmayacağım. Ama başbuğum'un ilke ve miraslarının başında olan iradeye TARAFIM...
Mukaddeslerimi,Bayrağımı,Ülkemi,Devletimi rencide eden veya etmeyi düşünen her kes düşmanımdır. Bu değerlerimi korumak ve kollamak üzere kurulmuş Teşkilatlarımı bölmeye çalışanlara KARŞIYIM; bütünlemeye çalışanlara TARAFIM...
Dün karşı olduğum kişiye bu gün de karşıyım. Ama olağan veya olağanüstü bir kongreye kadar edeple, adapla susarak bekleyenlere TARAFIM...
Dedikoduculara, hizipçilere, bir arada duramayanlara KARŞIYIM; gidene,bölene,doyumsuzlara karşı Dava Adamı duruşuyla tahammül edenlere TARAFIM...
"Ben"cilik tyapanlara, bencillik yapanlara KARŞIYIM; "Biz"cilik yapanlara TARAFIM...
Hiç bir Ülküdaşımdan vaz geçme lüksüm yoktur. "Eski Ülkücüyüm." diyerek kapı-kapı dolaşanlara KARŞIYIM; kapı-kapı dolaşmalarına rağmen çaresizlikten geri dönenlere kapıyı kapatmayanlara TARAFIM...
Yıllar yılı "Ağabey" dememe rağmen, bizim kuşağın "Ağabey" demesinden cesaret alarak kendilerini dünyanı merkezi gören ukalalara KARŞIYIM; alperen tavrıyla,ahi edasıyla, ağabeyliği hiç denememiş edepli,adaplı Ülküdaşlarıma TARAFIM...
Kendinden başkasına "Allah yarattı.." demeyen; "Ben olmazsam kıyamet..." diyen; hiç bir yerde sabit durmayan, gittiği yeri de harap eden 'Kurtarıcılar'a KARŞIYIM; davamı,teşkilatlarımı bu kurtarıcılardan kurtaracaklara TARAFIM...
Kıskançlara KARŞIYIM; sevenlere TARAFIM...
Alanlara KARŞIYIM, verenlere TARAFIM...
Çalanlara KARŞIYIM; çalanlardan hesap soracaklara TARAFIM...
Kazandığını sanarak kaybedenlere KARŞIYIM;ülkücü duruşuyla kaybederken kazananlara TARAFIM...
Dönene,değişene,değişerek gelişene, dününü inkar edenlere KARŞIYIM; doğru safta doğruca durarak tekamül edene TARAFIM...
Kendinden başka kimsenin bilmediği dünlerinde
yaşayanlara KARŞIYIM; herkesin bildiği dününden hiç bahsetmeden yarınlara doğru sefer başlatanlara TARAFIM...Mustafa ASLAN
Ülkücülükten, Başbuğculuktan, Ümmetçilikten, İslamcılıktan, Milliyetçilikten geçinen lümpenlere KARŞIYIM; olmuş, olgunlaşmış, pişmiş, kemale ermiş Ülkücüden TARAFIM...
Sözün özü; yanlışa KARŞIYIM; doğruya TARAFIM...
Başka da bilmem vesselam...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...

http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

BAŞKA BİLMEM, TARAFIM...

Kendimi anlatmakta oldum olası sıkıntı çekerim...
Ama düşündüklerimi açıklamak şeklinde kendimi ifadede sıkıntım olmadığını zannederdim!...
Her halde son günlerde kendimi ifade etmekte de eksik kaldım!...
"Ekerken yok!Biçerken yok!Harmanda kardeş.."lerden; "Kenarda gezinip ortada görünen..."lerden; "Ölüm gelince komşuya atanlar..."dan bahisle; "MHP'yi Kurtarıcılardan Kurtarsak.." başlıklı yazımdan dolayı sitemkar aynı zamanda dostane tazyiklere muhatabım!...
Kabul görüp görmemesi, çok ta önemli olmamasına rağmen hissettiklrimi,düşündüklerimi Ülküdaşlarımla ve kalem ehli insanlarla paylaşmanın keyif ve huzurunu doyasıya yaşayanlardanım...
Bu arada taraf olduğum da anlaşlmalı diye düşünmüştüm!..
Taraftarlığımın net olarak anlaşılmadını anlayarak bu konuda da ilk ve son kez bir-iki söz söylemeliyim...
Davam'da TARAFIM...
Teşkilatlarım'ın EMRİNDEYİM...
Hem Ülkü Ocağı hem de MHP teşkilatlarımdır...
Hem Ülkü Ocağı Genel başkanı hem de MHP Genel Başkanı, Genel Başkanlarımdır...
Delege Ülküdaşlarımın Ülkücü İrade diye adlandırdığımızseçimleriyle göreve gelen Genel Başkan'a biat etmekten başka 'Teşkilatçı Yol' bilmiyorum...
Bu yoldan başka bir yol öğrenmedim ve bu yoldan hayatım boyunca hiç sapmadım...
Türk Milliyetçiliği Davas'nın ağabey hatta aksakalı sayılabilecek bir yaştayım...Her kuşaktan Ülküdaşlarımın ben fakıre yükledikleri kimliğimin farkında olarak, onlara yakışır bir duruş sergilemeye ve bana yüklene kimliğe yakışır bir davranışta olmaya mecburum...
Tenkit ederken tahrip edenlere KARŞIYIM; Teşkilatlarımın emrinde bir ülkücü olarak Teşkilalarıma TARAFIM...
Dönenlere,değişenlere,gelişenlere,kapı-kapı gezenlere -hadleriniaşarlarsa- KARŞIYIM;Başbuğum'un sağlığında ve ölümünden sonra yerlerini,duruşlarını değiştirmeyen sadık,vefalı Ülküdaşlarıma TARAFIM...
Bir kongre söz konusuysa birilerini elbette desteklerim. Kongre biter bitmez seçen iradeye saygımdan seçilen Genel Başkan'a tarTARAFIM...
Seçilen veya aday olan kişilerin isimlerinden çok daha fazla Ülküdaşım olmasıyla,duruşuyla ilgiliyim. İsimlere taraftarlık edenlere KARŞIYIM;Ülküdaşlık, yoldaşlık,dostluk,vefa kavramlarında buluşarak "Biz" diyebilenlere TARAFIM...
Başbuğum'un haricinde kimsenin emrinde olmadım ve olmayacağım. Ama başbuğum'un ilke ve miraslarının başında olan iradeye TARAFIM...
Mukaddeslerimi,Bayrağımı,Ülkemi,Devletimi rencide eden veya etmeyi düşünen her kes düşmanımdır. Bu değerlerimi korumak ve kollamak üzere kurulmuş Teşkilatlarımı bölmeye çalışanlara KARŞIYIM; bütünlemeye çalışanlara TARAFIM...
Dün karşı olduğum kişiye bu gün de karşıyım. Ama olağan veya olağanüstü bir kongreye kadar edeple, adapla susarak bekleyenlere TARAFIM...
Dedikodculara, hizipçilere, bir arada duramayanlara KARŞIYIM; gidene,bölene,doyumsuzlara karşı Dava Adamı duruşuyla tahammül edenlere TARAFIM...
"Ben"cilik tyapanlara, bencillik yapanlara KARŞIYIM; "Biz"cilik yapanlara TARAFIM...
Hiç bir Ülküdaşımdan vaz geçme lüksüm yoktur. "Eski Ülkücüyüm." diyerek kapı-kapı dolaşanlara KARŞIYIM; kapı-kapı dolaşmalarına rağmen çaresizlikten geri dönenlere kapıyı kapatmayanlardan TARAFIM...
Yıllar yılı "Ağabey" dememe rağmen, bizim kuşağın "Ağabey" demesinden cesaret alarak kendilerini dünyanı merkezi gören ukalalara KARŞIYIM; alperen tavrıyla,ahi edasıyla, ağabeyliği hiç denememiş edepli,adaplı Ülküdaşlarıma TARAFIM...
Kendinden başkasına "Allah yarattı.." demeyen; "Ben olmazsam kıyamet..." diyen; hiç bir yerde sabit durmayan, gittiği yeri de harap eden 'Kurtarıcılar'a KARŞIYIM;davamı,teşkilatlarımı bu kurtarıcılardan kurtaracaklara TARAFIM...
Kıskançlara KARŞIYIM; sevenlere TARAFIM...
Alanlara KARŞIYIM, verenlere TARAFIM...
Çalanlara KARŞIYIM; çalanlardan hesap soracaklara TARAFIM
Kazandığını sanarak kaybedenlere KARŞIYIM;

Cuma, Mayıs 27, 2005

BU AYIP, BİZİM AYBIMIZ!...

Nasıl yaptık? Ne zaman yaptık? Veya bize bu yanlışları nasıl yaptırdılar? Bilemem ama; gereksiz işlerle uğraşmak gibi bir ayıbımız var!...
Bizler; hiç te gereği yokken "Armudun sapı, elmanın çöpü.." ile uğraşırken memlekette büyük siyasi hatalar işlendi!...
Ekümeniklik iddiasıyla ortaya çıkanlar; İstanbul'da, Müslüman mahallesinde salyangoz satarcasına, engizisyon mahkemeleri kurdular!...
Yasalarımıza göre; İslamiyet ve onun yolları iddiasıyla var olan tarikatler ve mezhepler din olarak ve irticai faaliyet sebepleri olarak görülürken; Hristiyanlık öğretileri, din ve irticai faaliyetlerden sayılmıyor mu?!...
Hristiyanlık, İslamiyetten en az 500 yıl daha eski bir din değil mi?
Yüzyıllarca Avrupa'da Hristiyan mezhepleri arasındaki kanlı çatışmalarda oluk oluk insan kanı akıtılmadı mı?
Aynı din adına kan içenler; defaatle "Haçlı" adıyla bize saldırmadılar mı?
ABD'nin son Irak'ı işgal hareketinin adını Bush; "Haçlı Seferi" olarak açıklamadı mı?
Hristiyanlar ve onlardan daha eski bir inanç sahibi olan Yahudilerin yaptığı gerici hareketleri neden tehlike olarak veya laikliğe zarar verici faaliyetler olarak görmeyiz?...
Ahlaken hristiyanlaşan gençliğimize, dini öğretilerimizi neden ihmal ederiz?
Ve bunu yaparken neden batılılaşma, medenileşme gibi uyduruk bir gericiliğin arkasına saklanırız?...
Yasalarımızı; AB veya ABD istiyor diye İslamiyet dışındaki ve Kur'an-ı Kerim'in tehlike olarak bildirdiği dinlere yardımcı olacak biçimlerde çıkararak medenileştiğimizi mi zannediyoruz?
AB ve ABD'nin bizim bu acziyetimizle alay edişlerini neden görmezden geliyoruz?...
Hükümet olmak, hükümet etmek ağlama duvarlığından çıkmayı gerektirmez mi?
İslami öğretilere koyulan yasaklar; hristiyanlık ve yahudiliğe de koyulmazsa veya hristiyanlık ve yahudilik öğretilerine tanınan serbestiyet, İslami öğretilere de tanınmazsa ne kadar adil bir devlet yönetimi, ne kadar laik bir devlet yönetimi var diyebiliriz?...
Bu söylediklerimle direk olarak suçlayacağım merci mevcut hükumet değildir elbette!...
Ama mevcut Hükumetimiz'in geçmişteki hatalara sığınarak; yanlışlara yanlışlarla mukabele hakkı olmadığını da hatırlatmak isterim...
Sadece baş örtüsü adını takarak "Tesettür" savunuculuğu ile - ki onu da artık yapmıyorlar- milleti ne kadar ikna edebilirsiniz?
Papazların kılık-kıyafetlerine karışmazken; rahibelerin kılık-kıyafetlerine karışmazken, misyonerlik faaliyetlerine 'Dinler arası rekabet' olarak tarif ederek karışmazken; sadece İslami öğretilere karşı durmakla ne kadar laik olduğumuzu söyleyebiliriz?...
Devletimizin olmazsa olmaz kurumları arasında gereksiz sertleşmelere sebep edilen, komik mücadele gösterilerinden bize gına geldi!...
Millet olarak dünya nizamındaki yerimizi istiyoruz...
Ve bunu mevcut hükumetimizden ve devletimizin mevcut kurumlarından istiyoruz...
Papa'ya yas tutarken, Papa için Bayrağımız'ı yarıya indirirken ve bunu yaparken nüfusunun %99'unun Müslüman olduğunu bildiğimiz milletimizi inciteceğimizi bile bile yaparken, İslami öğretilere karşı durmanın mantığı var mıdır? Veya bu mantığı, millete anlatabilecek bir yetkilimiz var mıdır?...
Armudun sapından, elmanın çöpünden vaz geçtik!...
Hangi partinin başına kim geçerse geçsin!...
Bunlar artık millet olarak bizim meselemiz olmaktan çıktı!...
Avrupaya karşı, işgalci ABD'ye karşı Milli Duruşumuzu ortaya koyacağını söyleyen kim olursa, hangi partiden olursa Millet onun yanında yer alacaktır...
Veya ben, kesinlikle AB ve ABD'ye karşı durabilecek; devletler arası dostluğun olamayacağını ancak karşılıklı çıkarlar olabileceğini bilen ve milli çıkarlarımızı her platformda aslanlar gibi savunacağını söyleyen adreste bulunmak istiyorum!...
Terk edenlerin, gelişenlerin, değişenlerin,kendi aralarında birliği sağlayamadan genel başkanlık hayali kuranların işleriyle artık ilgilenmek istemiyorum!...
Bu zamansız öten horozları ciddiye alarak, teşkilatlarını bu gereksiz işlere karşı tedbir almaya yönlendirenlerle de uğraşmak istemiyorum!...
Memleket elden gidiyor!...
Dış politikada kendimizi yok edilmiş hissediyoruz!...
AB uyutmalarıyla, AB dayatmalarıyla gururumuzla oynandığını düşünüyoruz!...
Bize bu konularda birşeyler söyleyecek bir babayiğit çıkmayacak mı?
Artık bize ne armudun sapından, elmanın çöpünden...
Sözümüz ve tenkitlerimiz, ortayadır...
Kim erken davranır ve üzerine alınırsa onun olur ve onu muhatap kabul ederiz!...
Partilerimizin tamamını gereksiz işlerle uğraştıranlara müdahele etmiyorsak; Vallahi de Billahi de bu ayıp bizim ayıbımızdır!...
TEVEKKELTÜ TAAALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Mayıs 26, 2005

BEN DE SUSACAĞIM!...

Yaygın basından para vererek aldığım tek gazetenin Halka Ve Olaylara Tercüman Gazetesi olduğunu; bu gazeteye para vererek alışımın baş ve ilk sebebinin de Ülküdaşım olmasından öte dostum olmasıyla müftehir olduğum Sevgili Servet Kabaklı'yı takip olduğunu, bir kaç kez yazmıştım...
Bu gün sevgili Kabaklı; canının da kanının da istemediği bir isteksizliğinden bahsetmiş...
Dostumun yerine en az onu kadar ben de üzüldüm!...
Servet Kabaklı'nın susarak ortaya koyduğu isyanının adını -istemeyerek te olsa- ben, moral bozukluğu olarak değiştirmek istedim...
Kıyamadım!...
Servet Kabaklı ve mensup olduğu kuşağın Ülkücülerinde demoralize olmanın, yasak ve haram olduğunu bilenlerden biri olarak; bu suskunluğun adına moral bozukluğu dememin, hem Kabaklı'ya hem de o kuşağa haksızlık olacağını düşünerek, vaz geçtim...
Ama Sevgili Kabaklı Dostum'la da bir benzerliğimiz olmalı diye düşündüm...
Ve ben de susma kararı aldım!...
Ben de artık susacağım!...
Ben de artık yazmayacağım!...
Benim de artık kanım da canım da bu konuda yazmak istemiyor!...
Hani şu; kenerda gezip ortada görünenler var ya!
Hani şu; ekerken yok, biçerken yok, harmanda kardeşler var ya!
Hani şu; neye, kime, kimlere hizmet ettiklerinin kendileri de farkında olmadan bütüne zarar vermek için bir araya gelmişler var ya!
Hani şu; aynaya bakıp kendilerini görerek misyon bitirenler, milliyetçi bir partiye artık ihtiyaç yoktur diyebilecek kadar ahkam sahipleri var ya!
Hani şu; kendi aralarında bile birliği sağlayamayan, sözüm ona ayaklananlar var ya!
Artık onlar hakkında tek kelime dahi yazmayacağım!...
Onların yaptıklarının yanlışlığını söylemeye çalışırken, istemeden de olsa asıl yanlışları göz ardı etmeye başlıyoruz çünkü!...
Onları biz kaale almazsak; onlara bedava konu mankenliği yaptıran usta sörfçüler, yüzlerine bile bakmazlar!...
Onlar, bir yerlere bedava konu mankenliği yaparlarken -sanki bizler de- bedava konu mankenlerine bedava reklam yapıyor gibiyiz!...
Biz onlar hakkında yazdıkça, onları önemsemiş oluyoruz!...
Biz onları önemseyince de usta sörfçüler; onlardan istifade ederek bütüne zarar vermek için ne lazımsa yapıyorlar!...
Bu kaçakların, bu göçerlerin, bu göçmen kuşların, ne zaman ne yapacaklarını kendileri bilmiyorlarki bizlerde bilelim...
Kendi aralarında dedikoduları başladı bile!...
Bunları kendi bildikleriyle başbaşa bırakmak, işin en doğrusu!...
Yanlış tavırlara, yanlış uygulamalarına rağmen MHP; Türk Milleti'nin siyasi umudu olmaktan hiç çıkmadı...
Ülkücüler olarak bizim yapacağımız; bu günden itibaren MHP Genel Merkezi'ne, İl ve İlçe Merkezlerine yapacağımız ziyaretlerimizi sıklaştırarak, yuvalarımızda Ülkücü Duruşumuz'u sergilemek olmalıdır...
MHP Genel Merkezi ve taşra teşkilat yöneticileri de yanlarında Ülküdaşlarını görmenin vereceği huzur ve cesaretle ülke meselelerine daha fazla zaman harcamakla meşgul olacaklardır...
Hatalarımızı, yanlışlarımızı istişare yoluyla, uyarılar yoluyla Teşkilatlarımızın içinde kendimizin yok etmemiz lazım...
MHP'ye dünya ve ülke gündemlerini yakından takip ederek alternatif politikalar üretmesi yolunda yardımcı olması gereken ehil Ülkücüler; günlerdir bu kaçaklarla bu göçerlerle uğraşarak güç harcamaktadırlar!...
Yazık değil midir bu harcanan eforlara!...
Yazık değilmidir bu değmezler yüzünden harcanan zamana!...
Artık ben de susacağım!...
Suskunluk ta Servet Kabaklı dostumla benzeşirken; suskunluk sebebimde de farklılık yaşayarak...
Ben de bir şeyler bekleyeceğim susarken...
Ama benim beklentim; Ülkücü Hareket'in deniz misali içindeki tafraları, safraları temizlemesine kadar sürecek, sonra da Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye'nin inşasıyla Turan'a doğru seferine devam edecektir...
Çünkü biliriz ki gecenin en zifiri karanlığı, şafağın müjdecisidir...
Biliriz ve iman ederiz ki; Yüce Rabb'imiz, bu Millete uzun süreli zilleti reva görmez...
Biliriz ki bu millet dualı millettir...
Biliriz ki bu millet, hanif millettir...
Suskunluğumuz sadece Rabbimiz'e ve milletimize güvencimizden kaynaklıdır...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

BU KEZ, ÜLKÜCÜ SES...

Son günlerde, üzerine vazife olan olmayan, MHP'li veya olmayan herkes, MHP ve Ülkücü Hareket hakkında bir şeyler söyledi...
Bir de Ülkücülerin sesine kulak verin....
- Baba, bir hırsız yakaladım!...
- Getir..
- Gelmiyor!..
- Bırak gitsin!..
- Gitmiyor!...
Ülkücüler olarak yıllar öncesinden vaz geçtiklerimiz, Ülkücülük adıyla bir şeylerden vaz geçemiyorlar!...
Meseleyi çözmeye başladık sanki...
Şöyle ki;
İnsanlar iki kısımdır: Bir kısmı, aldıkları ünvana kişilik katarken diğer bir kısmı, aldığı ünvanın altında kalarak kaybolurlar...
Başka cihetten de iki kısımdır insanlar: Bir kısmı; lazım oldukları zaman lazım oldukları yerde, lazım oldukları şekilde, davet edilmeden var olurlar. Görevlerini tamamlayınca da, bazen vedalaşmadan bile sessizce, geldikleri gibi giderlerken diğer bir kısmı; lazım olduklarında davet edilmelerine rağmen lazım oldukları yere gelmezler, kendilerine gerek kalmadığı zaman da - çağrıldıklarında gelmemelerine rağmen- davet edildikleri için kendilerini önemli zannederler!...
Bir başka cihetten de iki türlüdür insanlar: Bir kısmı; herkesin methettiğine güzel diyerek eyyamcılık yaparken, kimin atına binerse onun düdüğünü çalarken diğer bir kısmı; "Ben güzele güzel demem / Güzel benim olmayınca..." diyerek kişilik sergiler...
Mert te insandandır namert te...
Ulu da insandandır alçak ta, çukur da...
Sadık ta insandandır hain de...
Kahraman da insandandır kaçak ta...
Sebat eden de insandandır dönen de, dönek te...
Cesur da insandan dır korkak ta...
Velhasıl güzel de-iyi de insandandır, çirkin de-pis te...
Bu tezat sayıldıkça sayılabilir ve bu tezattan çıkmak ta pek kolay değildir...
Ama birbirine benzeyen insanların bir araya gelmeleri gerçeği gözlemlenirse; mertin,ulunun,sadıkın,kahramanın,sebatkarın,güzelin-iyinin bir safta; namertin,alçağın,hainin,kaçağın,dönenin-döneğin,korkağın,çirkinin-pisin de bir safta buluştuğu tesbit edilebilir...
Burada hayrete mucip bir hal daha vardır: İki saftaki insanlar da bulundukları safı, doğru saf olarak bilirler!...
Bir tarafta samimiyet varken diğer tarafın çıkar ilişkileri üzerine bina edildiği de aşikardır...
Her zaman, her yerde olduğu gibi günümüzde MHP'de de bu iki zıt taraf karşı karşıya getirilmek isteniyor!...
Yaklaşık 25 yıl önce kökünden halledilmiş olan bu sapla samanın ayrıştırılması işi; birilerince yeniden gündeme taşınmak isteniyor...
MHP'liler ve MHP Genel Merkez Yönetimi, bu oyuna düşer mi?
Terk edenlerin, bir araya gelerek, sağlığında olmadık iftira ve hakaretlerle saldırdıkları Başbuğumuz'un adını ve resimlerini kullanarak bir yerelere konu mankenliğine soyundukları günümüzde ülkücüler, bir çatı altında, bir arada sıkı-sıkı saf tutmasınlar mı?
Kimin, nerede, ne zaman, ne yaptığını gayet iyi bilen ülkücü hafızalar; bu döneklere karşı sağlam bir saf oluşturarak teşkilat olmasınlar mı?
Ülkücüler; bu kendi ayak seslerinden korkan zavallıları, tek yumruk halinde durarak ürkütmesin mi?
Yıllardır partiden, teşkilattan uzak kalmışların, kaçmışların,dönmüşlerin,saklanmışların ayıplarını -elden ayıptır diye-sakladıkları için, bu kaçaklara mecbur edilmekten daha ağır ceza mı olur ülkücülere?
MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli; vefa, bağışlayıcılık göstererek bu kaçakları, bu göçerleri, bu korkakları, itiraz etmeden teşkilata aldığı için Ülkücülerden ve milletten özür dilemeli...Bu özrü ile de ülkücü gönülleri bir daha terk etmemek üzere fethetmeli...
Ülkücü Hareketin, Milliyetçi Hareket'in bu "Çizdim, oynamıyorum!"cularla kaybedecek zamnı yoktur. Bu saatten sonra gelen veya gelecek olan sadece yükümüzdür!...
Ülkücü Hareket deniz misali içindeki tafraları, safraları sür'atle temizleme hareketini başlatmalıdır...
Şeksiz ve katışıksız Ülkücü yüreğimle Genel başkan Devlet Bahçeli'nin "Çiçek bahçesi" ve "Ayrık otu"benzetme ve tarifine de -özür dileyerek- katılmak istemiyorum... bana ve ülkücülere göre mevsimlik ömrü olan ve gübreyle beslenen nebattan millet tanımı çıkmaz...
Bu toprakları beraber vatanlaştıran şüheda; ne mozaiktir ne de çiçek bahçesinin çiçekleri....
Toprağı beraber vatanlaştıranlar; Kürt Kökenli Türk Milliyetçisi,Ülküdaşımız Yılmaz Bekiroğlu'nun tarifiyle; "...olsa olsa renkli bir mermerin FARKLI RENKLERİ'dir.." Bin yılı aşkın bir süredir bir arada granitleşmiş,tunçlaşmış, mermerleşmişlerdir...
En sert iklim şartlarına da, en sert taarruzlara da onlarca yüz yıldır bu sertlikle dayanmış ve mukabele etmiştir...
Ermeni'den, Rum'dan, Yahudi'den vatandaşlarımız ardır. Bu azınlıklar, kesinlikle asli unsur olan bu mermerin vatandaşlarıdır...
Vatandaşlık kurallarına riayet ettikleri sürece de dünyanın en mutlu azınlıkları olarak yaşamaya devam edeceklerdir...
"RENKLİ MERMERİN FARKLI RENKLERİ" dışındaki hiç bir arif; bu coğrafyayı Türkleştiren, vatanlaştıram milleti, tam anlatamaz...
Diğer tarifler; bu sert millete çok yumuşak ve çok politik gelir!...
Ve bunu seslendiren ses; tavizsiz bir ülkücü sestir...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkalimynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Mayıs 24, 2005

UNUTANLARA VE ÖZÜR!...

İnsan bazen hiç istemediği bir işe; istemeden yardımcı olabilir mi diye endişe duymaya başladım!...
Yaygın basın'ın amacını bildiğim için; oralarda yazılan-çizileni pek kaale almam...
Sadece ben değil yıllardır yakın çevrem ve ülküdaşlarımdan oluşturduğum dost dünyamdan hiç kimse; yaygın basına para vererek almayız...
Kendi kendilerine "Ulusal basın" demelerine rağmen ulusallıkla yani millilikle uzaktan yakından alakaları olmadığı için hem onlara "Yaygın Basın" deriz, hem de yıllardır bu basın patronlarına paramızı vermemek için bu gazeteleri almayız...
Bazen mecburen oturduğumuz bekleme salon veya yerlerinde varsa mecburen ve beleşçe okuma külfetine katlanırız!..
Yaygın basını okuyan Ülkücü sayısının da yok denecek kadar az olduğunu biliyorum.Veya kendim ve dünyamdan hareketle öyle olduğunu zannediyorum...
MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli'nin Sabah isimli - adını 3 gün okunsun diye bilerek yazdım- yaygın basın organındaki mülakatından da bir dostumun telefonu üzerine haberim oldu!...
2 gündür anılan gazeteye para veriyorum.Sanırım yarın da vereceğim!...
Dr. Devlet Bahçeli'nin anılan mülakatını neden Ortadoğu Gazetesinde yapmadığını da ciddi manada merak ediyorum...
Mevcut Genel merkez Yönetimini takdir edenlerin de, tenkit edenlerin de pür dikkat okudukları tek gazete var o da Ortadoğu Gazetesi...
Bir de "Ülkücülükten Geçinenler"in bir araya geldiği ikinci bir yayın organı daha var ki onun görevi de yaygın basına malzeme üretmekten başka birşey değil!...
Şu ana kadar ki yazdıklarımı sadece ilk cümleme yardımcı olması amacıyla yazdım...
Şimdi asıl konuya gelmek istiyorum...
Vatanı ve MHP'yi kurtarmaya soyunanlardan birisinin tarifiyle; 1980 sonrası MHP'den 17 yıl uzak kalmış ve bu uzak kalışında da yanlış birşeyler yapmış birisinin, geçtiğimiz gün yaygın basın organlarından birinde "Halkımızdan özür dilememiz lazım." diye bir beyanını okudum...
Doğrudur!
Halkımızdan değil ama Yüce Milletimiz'den; Sevgili Alişan Satılmış Başkan'ın da söylediği gibi MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli'nin, "Çevreye verdiğimiz gürültü kirliliğinden dolayı Milletimizden özür dileriz."diye özür dilemesi çok yakışık alacaktır...
Tekrar tekrar söyleyeceğim;
Uzaktan kumandalı, dolma kalemlerle dolu, Karen Fogg Çocuklarının yazıp çizdiği, patronlarının istekleri doğrultusunda sadece tiraj amaçlı basın akbabalarının kontrolündeki Yaygın basın'ın pohpohlamalarıyla Milliyetçi Hareket Partisi'ne değil genel başkan, delege bile seçilmez!...
Onların ak dedikleri, mutlaka karadır...
Onların methettikleri kişiler, onların destekledikleri kişiler, hiç bir beşinci kolun değilse bile ya AB'nin ya da ABD'nin güdümünde hareket eden veya onların planlarına istemeyerek te olsa yardımcı olan kişilerdir!...
Devletimiz zordayken, milletimiz dardayken; AB bir yandan, ABD bir yandan boğazımızı sıkarak bölücü hainlere insan muamelesi yaptırmak adıyla bütünlüğümüze kast ederken; vatan kurtarmaya onların tariflerine uygun bir şekilde soyunmanın adını Allah aşkına kendileri söylesin!...
Onlar kapı kapı dolaşırken ve bu kapı kapı dolaştıkları dönemde Dava'nın tek ve doğal Lideri Başbuğumuz'a olmadık hakaretler ederek dolaşırlarken; Başbuğumuzun dizi dibinde yakacaksız soğuk binalarda paltoyla yıllarca mesai sarf eden Devlet Bahçeli'nin -sadece bu özelliği bile anlatmaya yeter- sadakati, tercihimizi ondan yana yapmamıza yeter de artar bile...
Vefasızların vefadan söz etmeğe hakları yoktur!...
Daha dün Başbuğumuzun misyonunun bittiğini söyleyecek kadar pervasızlaşanların; Başbuğumuzun ülkücülere emanetleri olan teşkilatlarımıza Başbuğumuzun adını kullanarak sahip çıkma ham-hayallerine sadece güleriz!...
Artık terk etmeyi, dönmeyi,değişme ve gelişmeyi kendilerine meslek edinmiş bu vatan kurtarıcılara; "Yeterince canımızı sıktınız.Yeterince yaygın basına bedava konu mankeni oldunuz.Artık yeter!... Ya susun ya da susun!" diyoruz...
Her Ülkücü'nün ama sadece ülkücünün MHP'ye genel başkan olma hakkı vardır.
Ama bu hak; zamanında ve meşru zeminlerde dillendirilmelidir...
Gerisi; aç tavuğun kendini darı ambarında hayal etmesidir vesselam...
Bir kamyon vecizesi(!)ni, bu ülkücülükten geçinen eski arkadaşlarımıza hatırlatmak isterim;"Unutma! Unutulanlar, unutanları asla unutmazlar!..."
Bu inkarcılar bilmelilerki unuttukları gün unutulmuşlardır...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Mayıs 21, 2005

MHP'Yİ KURTARICILARDAN KURTARSAK...!

MHP'yi kurtarma operasyonu(!) , başlatılmıştı ya!...
Anadolu'da; "Avazı iyi avaz da okuduğu Kur'an olsa..." diye bir söz var...
Bozuk saatin de günde iki kez, zamanı doğru gösterdiği bilinir...
Bu bozuk saatlerden birisi de; MHP'yi kurtarma(!) operasyınına katılmış!...
Dünyanın merkezleri, Ülkücülüğün bani ve hami(!)leri, gittikleri her partiyi iktidara taşımayı başarmış Siyaset Payandaları; bu kez de MHP'yi kurtararak iktidara taşıma operasyonunu başlatmışlar!...
Bu kutlu hareket(!)e; daha dün "MHP ve Türkeş misyonunu tamamlamıştır.Ülkücü Hareket diye bir şey kalmamıştır." diye ahkam kesen, Türk Büyükleri'(!)nden biri de katılmış!...
Ülkücülerin; -Başbuğlarının manevi huzurunda- verdiği canhıraş mücadeleyle, hasbel kader Milletvekili olan ve 3.5 yıllık vekilliklerinde Ülkücüleri utandırmaktan-kızdırmaktan başka bir şey yapamamış zat-ı muhteremler de katılmış bu kutlu hareket(!) e...
Daha önce listede yer alabilmek için, şimdi operasyon başlattıkları Genel Başkan ve ekibi önünde atmadıkları güvercin taklası kalmayanlar; şimdi de olası bir kongre sonunda yeniden listelere girebilmek için yeni taklalara başlayarak siyasete yeniden soyunuyorlar!...
3.5 yıllık vekilliklerinde susanlar; ne hikmetse başladıkları kutlu hareket(!) dolayısıyla MHP düşmanı yayın organlarında hamasi söylevler irat ediyorlar!...
"Ülkücülükten Geçinenler"in bir araya toplandığı bir gazetede afişe edilen; bu vatan kurtarıcı vekillerimiz!in resimlerini, keşke memleketlerinde elden ele dolaştırabilsek!...Zira resimleri gösterilmeden tanınmaları mümkün değil...
Ve Karslı'nın,Trabzonlu'nun,Tokatlı'nın,Samsunlu'nun,Bilecikli'nin,Sivaslı'nın,Balıkesirli'nin, Antalyalı'nın, Bursalı'nın,İstanbullu ve Yozgatlı'nın bu vatan kurtarıcı eski vekilleri hakkındaki düşüncelerini kaydederewk kendilerine dinletebilsek!...
Hele biri var ki; siyaseten gidilebilecek her yere gittikten, artık gidecek yeri kalmadığından yuvaya dönmüş vbe nezaketen kabul görmüştür...
Siyaseten gidilebilecek her yere gidenler, elbette gidilecek yer kalmayınca yuvaya dönebilirler...
Çaresizlikten dönmek zorunda kaldıkları siyaset yuvalarında edepli durmaları gerektiğini de elbette ben söyleyeceğim!...
Onlar, yıllarca kapı kapı dolaşırlarken Ülkücüler yerlerindeydi... Onlar bakanlık koltuğunun verdiği rehavetle; "Ülkücülük denen kavram bitti! MHP ve Türkeş misyonunu tamamladı! Artık MHP gibi milliyetçi bir partiye ihtiyaç kalmadı!.." derken de Ülkücüler yerlerindeydi...
Yanlıştan dönmek te elbette fazilettir.
Ama bu yanlıştan döndüğünü sananların yapacağı tek iş; yuvayı terk ettikleri günden geri döndükleri güne kadarki geçen süre için tövbekar olarak sıfırdan başlamaktır...
Adıyla müsemma Osman Yüksel Serdengeçti rahmetli; başbuğ rahmetliyle ters düşerek MHP'den ayrılır. Milli Selamet Partisi'ne gider. Serdengeçti'nin gitmesiyle geri dönmesi arasındaki zaman kırk gündür...
MHP'nin o zamanki Ankara Bahçelievler'deki Genel merkez Binası'nı hatırlayanlar bilecektir. genel merkez'in bahçe kapısının önünde ağaçlar vardı.
Serdengeçti; birkaç gün, sabahtan akşama kadar o bahçe kapısı önübdeki ağaca yaslanı, elleri bağlı, başı önüne eğik bekler durur...
Tanıyanlar sonunda dayanamıyarak;
- Serdengeçti, içeri girsene... dediklerinde;
- Buradan ayrı geçen kırk günün kefaretini ödemeden ne kolay!...şeklindeki ve ders mahiyetindeki cevabını verir...
Serdengeçti gibi yavuz bir yürek; kırk günün kefaretini ödemeden binaya girmezken 20 yıl MHP'den uzak kalmış, gittiğiğ yerlerde Ülkücülükten geçinerek bakanlık yapmış ve Ülkücü hareket'in misyonunun bittiğini söyleyecek kadar yabancılaşmış birileri; şimdi MHP'yi kurtarmak için kutlu hareket(!) e katılmışlar!...
Ya Rabbi, aklıma mukayyet ol!...
Aklıma başka başka seneryolar gelmeye başladı!...
Bir kaç kez söylemiştim: Geçmişteki iki kongrede de Devlet Bahçeli'ye muhaliftim. Ama Bahçeli'yi genel başkan seçen ülkücü iradeye de sonsuz saygılı olduğumu da defaetle söylemiştim...
Şimdi bu gurbetlerden dönenlerimiz yüzünden yarın kongre olsa neredeyse Devlet Bahçeli'den taraf olacağım...
Artık yeter!...
Biz sizden zaten vaz geçmiştik...
Siz de Allah aşkına bizden vaz geçin...Sizden ve size benzerlerden bize genel başkan falan olmaz!...
Başbuğsuzluğa bile neredeyse alışacağımız bu günlerde sizsizliğin vallahi farkında bile olmayız!...
Yanlış giden bazı işler olabilir.
Bu işler birileri sayesinde rayına oturacaksa yeminler olsunki bu birileri siz değilsiniz!..
Ülkücüleri bu kadar tahrik etmeye hakkınız yoktur...
Dizlerinizi kırıp evlerinizde oturun artık...
Huzurumuzu kaçırmaya -sizin- asla hakkınız olamaz...
İmralı sakini alçak ve avanesi yeterince canımızı sıkıyor zaten...Gölge etmeyin başka ihsanınız lazım değil!...
Ülkücü Hareket; deniz misali içindeki pislikleri atabilecek kudrettedir...
Ülkücü Hareker; Ömer Adaleti'ne uymayan Ömer'i, kılıç zoruyla Ömer Adaleti'ne dönderebilecek dinamizmdedir...
Gerisi ham hayaldir, gerisi laf ü güzaftır...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Mayıs 18, 2005

MİLLİYETSİZ MİLLİYETÇİLER'E!...

Artık fikr-i sabitim oldu...
Bana ya birileri cevap verinceye kadar, ya da kendi kendimi ikna edinceye kadar bağırıp-çağıracağım!...
CHP; Muhteşem Türk Atatürk'ün kurduğu bir parti olmasına, 6 ilkesinden birinin 'Milliyetçilik' olmasına rağmen onlarca yıldır "Milliyetçiyim." demedi!...
DYP; Menderes'ten beridir sağ ce sağcılık adına her tür söylemi kullandı ama "Milliyetçiyim." demedi!...
Diğer sağcı partilerin tamamına yakını, "Muhafazakarız.","Sağcıyız.","Ümmetçiyiz.","Tutucuyuz.", gibi akla gelebilecek her türlü şeyi söylediler ama "Milliyetçiyiz." diyen çıkmadı!...
Sadece MHP; siyaset sahnesine Türk Milliyetçisi olarak çıktı. "Milliyetçi-Toplumcu" diye bir tarif yaptı. Ona da "Milliyetçiyiz." diyemeyen sağcı-solcu partilerin tamamı tarafından "Nasyonal Sosyalist." veya "Faşist" diye hücumlar yapıldı!...
Bu konuyu, Türk Milliyetçileri olarak bizler de teferruat sayarak veya önemsemeyerek göz ardı ettik!...
Bu memlekette Türk Milliyetçiliği'nin tehlike görülmesini, tüzüklerinde olmasına rağmen "Milliyetçiyiz." diyemeyenler, el birliği ile sağladılar!...
Muhteşem Türk Atatürk'ün 20. yy. şartlarında ortaya koyduğu devlet olmanın olmazsa olmazı kurallara sahiplik edemedik!...
Onlarca yıl Atatürk'ün partisi CHP'de ki Atatürkçü olmayanların sağladığı hakimiyet yüzünden, "Milliyetçilik" ilkesi unutturularak CHP, 5 oklu bir parti olarak gösterildi!...
Sağcı ve muhafazakar kimliği ile arz-ı endam eden DP ve AP; saflarında başka, bölücü milliyetçilere yer vererek Atatürk düşmanlığının beslenmesine yardımcı oldu!...
Altemur Kılıç'la geçmişte birlikte cezaevinde yatarken Atatürk düşmanlığını ve intikam duygularını çekinmeden söyleyebilmiş Melik Fırat'ı Millet vekili ünvanıyla Meclis'e taşıdılar...
Daha sonra tek siyasi malzemesi Atatürkçülük olan solcu bir partimiz,PKK'nın siyasi temsilcilerini Meclis'e taşıdılar!..
Bu siyasi bölücülük temsilcileri, Meclisteki yemin töreninde yaptıklarıyla Meclis tarihine ve tarihimize kara bir leke olarak düştüler...
Günümüzde de bu tarihimizin kara lekeleri, İnsan Hakları maskesiyle bir insanlık yüz karası ucubenin haklarını savunmak adına Kürtçülük- bölücülük yapıyorlar!...
Yaptıklarını; insan hakları ve AB dayatmaları arkasına saklanarak yaptıkları için bizler de aval-aval yaptıklarını seyrediyoruz!...
Onlar; ihanetleri tescillenerek idam edilen Şeyh saitlerine, Şeyh Rızalarına sahip çıkarken bizler;Devletimizin kurucusu, Muhteşem Türk Atatürkümüz ve silah arkadaşlarını sahipsiz bırakıyoruz!...
Bize ısrarla fanatik parti taraftarlığı yaptırıyorlar ve bizler de bu oyuna gönüllü olarak alet oluyor ve her defasında düşüyoruz!...
Bu apaçık oyunlara düştük, düşüyoruz ve korkarım daha düşeceğiz de!...
Hiç bir partinin, kimsenin; kendi hatasını görmeye ve kabullenmeye niyetleri yok!...
Her kes kendi yanlışlarına ideolojik bir ad koyarak, yanlışlarını ısrarla savunmakla meşgul!...
Çok gariptir bizler de Millet olarak ne bu yanlışları, ne de bu yanlışlarını savunanları görmedik, görmüyoruz ve korkarım görmeyeceğiz de!...
Bu kadar gafletin, bu kadar dalaletin içinden de elbette ihanetler başarılı görünerek çıkacaklar!..
CHP'de, MHP'de ve DYP'deki birbirinin aynısı rahatsızlıkların tek sebebi de işte bu aymazlık!...
1980 öncesinin siyasi kamplaşmaları yüzünden 7 kişiyi, 7 solcuyu öldürdüğü iddiasıyla 7 kez idama mahkum edilmiş ülkücülerimiz varken; güvenlik güçlerimize, askerlerimize tek mermi atmadan banka soydukları için idam edilmiş Devrimcilerimiz varken ve bu uygulamalar adalet adına hukuk eliyle yaptırılmışken; 30.000 insanımızın katili bir şerefsizin, 'insan Hakları' savunulurken yüreğimiz inciniyor!...
Sağcısı da, solcusu da, milliyetçisi de, ümmetçisi de ister parti ister dernekler adıyla bu insanlığın yüz karasının savunulmasına sessiz kalınca milliyetçiliğim, tahrik oluyor!...
Ermeniciliğin, Rumculuğun, Kürtçülüğün daha bilmem neciliğin İnsan Hakları maskesiyle siyasi malzeme yapıldığı vatanımda Türk Milliyetçiliğinin tehlike görülmesindeki mantığı anlayamıyorum!...
Atatürk'ün kurarak Türk adını koyduğu Devletim'in yetkililerinin; son zamanlarda ayyuka çıkan Milliyetçilik ve Devlet düşmanlığına seyirci kalışlarını, hazmedemiyorum!...
Siyasi "Sindiremiyorum." cuları da ben sindiremiyorum!...
Artık CHP; 6 okundan biri olan 'Milliyetçilik' ilkesini, öne çıkarmalı...
Artık sağcıyım diyen partiler; halk arasındaki fısıltıyla söyledikleri 'Milliyetçiyim.' söylemlerini, propoganda malzemeliğinden kurtararak ilke olarak açıklamalı...
Artık MHP; Türk Milliyetçiliği'nin aksiyoner hale gelmesindeki ilk hatta tek görevini süratle hatırlamalı ve bunu belli etmeli...
Artık milliyetsiz milliyetçiler(!), millete deşifre edilmeli...
Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır...
Ne mutlu Türk'üm diyene...
Tanrı Türk'ü korusun...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam ,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Mayıs 17, 2005

BİRDE ANLAMAYA BAŞLASAK-2-

Dün;MHP'de ki, CHP'de ki, DYP'de ki birbirine tıpatıp benzeyen rahatsızlıkları anlatmaya çalışmıştım...
Aslında birbirine tıpatıp benzeyen rahatsızlıklardan muzdarip üç partinin de birbirinden farklı söylemleri var...
Farklı söylemlerinin olması da işin elbette doğrusu...
Farklı söylemleri, farklı siyaset tarifleri, farklı çözüm önerileri olması gereken bu üç partide bir benzerlik daha yakaladım!...
Üç parti de Türkiye'yi bu hale getirenlerin emperyalistler, hakim batılılar,haçlılar olduğunda söz birliği yapmışçasına müşterekler!..
Üç partinin üçü de AB'ye karşı değil!...
Hem emperyalistlerden, hakim batılılardan, haçlılardan şikayetçiler; hem de millete yutturulan AB dolması yüzünden oy kaybetmemek uğruna AB'ye karşıyım deme cesaretini gösteren yok!...
Mevcut iktidar-muhalefet ilişkisi içinde AKP ve CHP'nin çıkarılan uyum yasalarındaki beraberlikleri, çok aşikar...
Bu yasaların çıkarılmasına verilen desteğe hem AKP teşekkürler eder hem de CHP verdiği bu destekten dolayı milletten iltifat bekler!...
MHP'de DYP'de 42 yıldır çıkılmış olan AB yolculuğunda; görevde oldukları dönemlerde yaptıklarıyla AKP ve CHP'yi asla aratmazlar!...
Diğer partilerin AB yolculuğundaki katkılarını, hatırlamak bile istemiyorum!...
Geçmişten günümüze yapılagelen hataların, aynen tekrarlanan AB teslimiyetçiliğinin suçunun tamamını mevcut iktidara yüklemek te elbette insafsızlık olur!...
Ama; hükümet etmek üzere milletten icazet alma sürecinde yani seçim sürecinde; yapılanları çok sert dillerle tenkit ederek oy alıp, sonra "Geçmiş hükümetlerin hatalarıdır." gibi ucuz bir muazeretin arkasına saklanmak ta pek ahlaklı değil!...
Ama iktidar, ama muhalefette olsun bir partinin artık ortaya çıkarak milleti kandırmadan olan biteni anlatması gerek!...
Olur ya! Geçmiş hükümetlerce atılan imzaların altında kalmamız söz konusu olabilir!.
Ama asla bu bir muazeret olarak millete dayatılmamalıdır!
Millet te geçmişteki hatalardan bıktığı, geçmişteki hataların düzeltilmesini istediği için ezici bir çoğunlukla bir partiyi iktidar etmemiş midir?
Anayasa'yı değiştirebilecek bir sayı ile Mecliste olan AKP'nin; "Anayasa Mahkemesini kapatabiliriz." tehdidi yerine; geçmişte yapıldığını söylediği hataları telafi edecek yasalar çıkarması, işin doğrusu değil midir?
Deniz Baykal; "Aponun yeniden yargılanması, ülkeyi karıştırır." diyor...
Genel Kurmay Başkanlığı; "Biz bu meselede tarafız." diyor...
Mehmet Ağar ve Devlet Bahçeli; birbirine yakın üsluplarla hem Apo'nun yargılanmasına tepki veriyor hem de suçlu olarak AKP'yi ilan ediyor!...
O zaman da milletin aklı karışıyor!...
Geçmiş yıllarda siz neden farklı şeyler yapmadınız sorusu akıllara takılıyor...
Veya mevcut Hükumete " Geçmiş hükumetlerin hatalarına neden devam ediyorsunuz?" sorusunu sormak gerekiyor...
Bazı TV'lerde artık Ülkücü ve PKK'lıdan vazgeçtik(!); şehit analarıyla, çatışmalarda geberen teröristlerin analarını buluşturarak barış sağlama sohpetleri yapılıyor!...
Vatan kurtarıcı siyasiler, suskun!
Silahlı Kuvvetlerimiz, taraf olduklarını deklere etmeleri ve kırsalda çatışmalara devam etmelerine rağmen, bu programlara bigane kalıyor!
Emniyet güçlerimizin ve C.Savcılarımızın zaten elleri-kolları bağlı!...
İş yine başa düşüyor anlaşılan...
Muhteşem Türk Atatürk'ün yaptığı gibi; sağcısını-solcusunu, dinlisini-dinsizini, Müslümanını-gayrı müslimini, Türkünü-Kürtünü yeniden bir araya getirerek bu memleket insanlarını, birliğe kanalize ederek yeniden Kurtuluş Hareketini Milletin başlatması gerekecek...
Farklı duruş ve söylemlerde görünmelerine rağmen aynı dertten muzdarip partilerin; süratle benliklerini, egolarını tasfiye ederek asgari müştereklerde birleşmeleri gerek!...
Kolay mı bu dediğim? Değil!...
Peki zor mu bu dediğim? Vallahi de billahi de değil!...
Yeterki aklımızı süratle başımıza toplayıp; bağımsızlığımıza yeniden kavuştuktan sonra, siyaseten memleketi paylaşmaya yeniden başlamak üzere; günümüzün kısır çekişmelerine bir son verelim!
Daha doğrusu Millet; bu kısır çekişmecileri, anlayacakları dille ve süratle uyarsın!...
Gerisi çok kolay olacak ve çorap söküğü gibi gelecektir...
Bu Millet ne badirelerden atlamıştır...
Allah(c.c.)'ın inayetiyle bu badireyi de atlatacaktır...
Damat Feritler, piyasadaysa; bu milletin bağrından mutlaka Mustafa Kemaller de fışkıracaktır..
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Sela,sevgi,dua
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

BİR DE ANLAMAYA BAŞLASAK!...

Çankaya Belediyesi ile ilgili bir maruzatımı arz etmek için; CHP Genel Merkezi'nde 3-4 gün mesai yaptım...
CHP'de Genel Merkez düzeyinde siyaset yapanların; taraftara gözlüğümüzü çıkararak baktığımızda, bizden birileri olduklarını fark ederek hayretlere düştüm!
Mesela Cevdet Selvi Bey'le buluşmamızı, konuşmamızı organize eden; bize esnaflar adına randevuyu sağlayan, varlığıyla iftihar ettiğim, dostum Nazmi Ilıcalı'ya teşekkür ederek başlamalıyım...
Nazmi Ilıcalı ile de siyaseten farklı adreslerde ve farklı duruşlarda olmamıza rağmen hayatım boyunca sert münakaşamızı bile hatırlamıyorum...
Hatta Erzurum Et Balık Kombinası ile ilgili; Hakikat Gazetesi çatısı altındaki bereber verdiğimiz mücadeleyi, ve bu mücadele sonunda Erzurum adına kazandığımız galibiyeti hatırlayınca hayatım boyunca iftihar edeceğim...
Söylemek istediklerim aslında bunlar değildi!
Ama Nazmi Ilıcalı ve onun dostane girişimleriyle tanımakla bahtiyar olduğum Cevdet Selvi Bey'i sitayişle anmazsam haksızlık edeceğime inandım...
CHP Genel Merkezinde benim siyasi kimliğim söz konusu olmadığı için yapılan samimi sohbetlerde; bir şeyi fark ederek neredeyse hayretten küçük dilimi yutacaktım!...
CHP'de de aynen MHP'dekine benzer bir iç çalkantı vardı...
Sebepler aynıydı ve sebeplere karşı takınılan tavırlar aynıdı!...
Kongresi dolayısıyla DYP'yi de 3-4 gün çok dikkatle izledim...
DYP'de de MHP ve CHP'deki iç çekişmenin aynen yaşandığını gördüm!...
Hayretime mantıklı bir izah bulmam mümkün olmadı!...
Ve bir-kaç gündür kendimi; ızgın ateş üzerindeki soğuk suda pişirilen kurbağa gibi hissetmeye başladım!...
Sağcı partisinde de, solcu partisinde de, milliyetçi partisinde de aynı rahatsızlıklar ve rahatsızlıklara verilen aynı tepkileri görünce sadece şaşırdım!...
Bu memleketi; işgalcilere karşı korumakla mükellef sağcı,solcu,milliyetçi partilerin tamamı, aynı ve tedavi kabul etmeyen rahatsızlıktan muzdarip!...
Farklı adreslerde, farklı siyasi kimliklerle, kelimesi kelimesine aynı sohbetleri duyduğum; aynı şikayetleri duyduğum siyasilerimizi tanıyıncaaaa ne yapmalıyız diye bir daha düşünmeye başladım...
Ve Muhteşem Türk Atatürk'ü hatırladım rahmetle yadederek...
Atatürk; Damat Feritlerin şahsında tamamen teslim olmuş yöneticilere rağmen; parçalara ayrılmış Anadolu'yu bütünleştirmek üzere bir ortak akıl ve ortak değerle yola çıkmıştı...
Atatürk'ün yanında her fikirden insanı bulmak mümkün...
Milliyetçisi de, batıcısı da, ümmetçisi de, Türk'ü de, Kürt'ü de, Boşnağı da, Çerkezi de velhasıl farklı düşünce ve etnik kökenli insanların tamamını, Atatürk'ün yakın mesai arkadaşları olarak görmek mümkün...
Ben; Haçlı'nın, batı'nın neden Atatürk'ten, Kemalizm'den korktuğunu da bu ziyaretlerimde anlamış oldum!...
Atatürk'ün yoklurlar ülkesinin insanlarından oluşturduğu birlik ve beraberlikten destansı İstiklal Harbimiz çıktı...
Birleştirmek için bir ömür feda eden Atatürk'ten sonra; nasıl olduysa oldu, nasıl yapıldıysa yapıldı Anadolu; yeniden Atatürk'ten önceki bölünmüşlüğe geri döndü...
bu dağılmışlığı halletmeden ne siyaset, ne particilik, ne de vatan kurtarıcılık mümkün değil...
Kızgın ateşteki su ısınıyor...
Yavaş yavaş kaynayacak!...
Ve korkarım bizler, öldüğümüzü anlayamadan pişeceğiz!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam sevgi, dua..
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 15, 2005

MHP'YE KARŞI HAREKET...

Yine bir şeyler oluyor!...
Apo alçağını koruma-kollama adıyla memlekete saldırılar varken;
Demokrasi ve insan hakları adına devlete ihanetler,diz boyunu aşarken;
Açlık-yokluk bahane edilerek hırsızlık-gasp-kapkaç organize edilirken;
"Yara Kaşıyıcılar" diye birileri itham edilirken yara kaşıyıcılık yapılırken;
Yine konu mankenleri, podyumda...
Yine kendilerini rüyalarında MHP Genel Başkanı görme hastalığından muzdarip paranoyaklar, piyasada!...
Hani, "Ekerken yok,biçerken yok, harmanda kardeş.."ler var ya!
Hani, "Kenarda dolaşıp ortada görünenler.." var ya!
Hani, zoru görünce "Ölüm gelince komşuya atanlar.." var ya!
Hani, kendilerini dünyanın merkezi,Ülkücülüğün hamisi(!), siyasetin düayeni gören basiret-feraset özürlüler var ya, yine piyasadalar!...
MHP'yi, Ülkücü Hareket'i, Türk Milliyetçiliği'ni en büyük düşman ve tehlike bellemiş, uzaktan kumandalı Yaygın Basında çarşaf-çarşaf arz-ı endam eylemeye başladılar!...
Bu son zamanlarda ya Yaygın Basın millileşti; ya da konu mankenleri -saklamaya gerek görmeyecek kadar- milliyetsizleşti!...
Bir şeylerin olduğu, kesin!
Bu olan bir şeylerin de Devlet-Millet yararına olmadığı da kesin!...
BBP'deki, DYP'deki, ANAP'taki daha bilmem nerelerdeki 'Eski Ülkücü'ler(!) ; MHP'yi kurtarma operasyonu başlatmışlar!...
Hayatlarında başarıyı tanımamış; birilerinin desteği olmadan ayakta duramamış; geçmişlerinde aldıkları emirleri dahi başarıyla uygulayamamış birileri, 'Eski Ülkücü' kimlikleriyle MHP'yi kurtarma(!) operasyonunda yeni rollere soyunduruldular!...
Bunlara yıllardır 'Eski Ülkücü'nün olamayacağını, Ülkücünün asla eskiyemeyeceğini anlatamadık...
Kendilerinden başkasına 'Allah yarattı..' demeyecek kadar bencil; kendilerinden başka kimsenin ülkücülüğünü beğenmeyecek kadar ukala; Dava'nın tek Lideri Başbuğ Alparslan Türkeş Rahmetlinin "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir.." tarif ve vasiyetine uyamayacak kadar vefasız olanlar, MHP'yi kurtarmaya(!) soyundular!...
Bir bilselerki; Ülkücü Hareket, bu kenarda gezip ortada görünenlerden kurtulduğu gün kurtulacak!...
Bir bilseler ki; Başbuğumuz'un ölümüyle kopmayan kıyamet, bunların yokluklarıyla hiç kopmayacak!...
Bir biseler ki; etraflarındaki bir kaç yağdanlık ve art niyetlilerden başka bunlara iltifat eden yok!...
Onlar da rahatlayacak, ülkücü hareket te!...
Israrla bir gerçeği vurgulamaya çalışıyoruz:
- Her Türk Milliyetçisi, MHP'de siyaset yapmalıdır.
- MHP'de siyaset yapan her Türk Milliyetçisi,; mevcut teşkilatı teşkilat, mevcut Genel başkanı genel başkan bilmelidir...
- MHP'de siyaset yaparak Ülkücü kimliğini hak etmiş her Türk Milliyetçisinin -Teşkilat içinde- yönetimi tenkit hakkı olmalıdır.
- Ve mevcut yönetim de bu tenkitleri dikkate alarak dinlemelidir...
Bunların dışındaki davranışlar ve tutumlar, bütüne zarar verir...
Dışarda yapılan tenkitlerin adı; gıybet olur, dedi-kodu olur, hizipleşme olur. Bölmeye, parçalamaya, bütüne zarara hizmet olur...
MHP'nin yaralarını sarmak varken; alenen kolunun kırılmasına çalışmanın adı ihanet olmasa bile namertlik olur!...
Aylardır yazıp söylüyoruz...
Bu yazıp söylediklerimiz; mevcut Genel başkanı sevdiğimizden değildir...
Geçmişteki iki kongrede de Dr.Devlet Bahçeli'ye muhaliftim..
Her iki kongre sonunda da Devlet bahçeli'yi Genel Başkan seçen Ülkücü İradeye sonsuz saygılıyım...
"Bizim desteklediğimiz kişi Genel Başkan seçilseydi; Dr.Devlet Bahçeli'yi seven Ülküdaşlarımızı ne yapacaktık?" sorusunu, ısrarla ve herkese bir daha sormak istiyorum...
Doğan Grubu'nun, Ciner Grubu'nun boyalı basınlarıyla; bu uzaktan kumandalı Yaygın Basın'ın pohpohlamalarıyla MHP'ye genel başkan da olunmaz, bunların dolmuşuyla MHP'ye genel başkan da seçilmez!...
Bu usta sörfçüler, gücü biten daldadan hemen vaz geçerek yeni ve güçlü dalgalarda sörf yapmak üzere terk eder giderler!...
Bunlar; binmeyecekleri merkebe ot vermezler!...
Bunların dolmuşlarına binenler, bilmeliler ki önce kendilerini perişan ve harap ederler!...
Kendilerini koruyamayanların, kendilerine hayırları olmayanların; başkalarına hayırlarının dokunabilmesi, görülmüş-duyulmuş şey değildir...
Devletimizin darda, Milletimizin zorda olduğu bu günlerde; yükselişe geçen Milliyetçilik duygusunu; siyasi malzeme ederek ucuzlatmaya kimsenin hakkı yoktur...
MHP Genel Merkezi; aylardır Ankara'yı ve sayısını bilemediğimiz ilçe ve beldeleri teşkilatsız bırakmışsa, aylardır fesihlerden ve ihraçlardan vaz geçmemişse bunlar elbette hatadır.
Ama bu hataları, teşkilat içinde söylemeden şurada-burada dedikodu malzemesi yapmak, iki kere hatta dha fazla hatadır...
Gün ise; hatalarda ısrarcılıktan vaz geçme günüdür...
Yoksa yıkılan bina altında hepimiz kalırız...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam,sevgi,dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Mayıs 05, 2005

SÜLAYMAN ÇELEBİ'YE...

Hep kötüler mi var olacak?!...
Bülent Arınç,Menderes ağzıyla konuşmaya başladı!
AKP Kurmayları, Arınç'ı duymazdan geliyorlar!
Birilerini 'Yara kaşıyıcılığı' ile suçlayanların kendileri aslında yara kaşıyorlar!...
Ortamı germek için herkes bir şeyler yapmak yarışında!...
Bu arada AB ce Avrupa ise Tarih Mimarı Tüğrk Milleti'nin Devleti ile alay etmeye devam ediyor!...
Dev meseleler -kapalı kapılarc ardında bile değil- apaçık komedileştirilirken; cüceler, devler savaşı oyunu oynuyorlar!...
Asıl gerginliği de işte bu aymazlık oluşturuyor!...
Bu arada Giresun'un Bulancak İlçesi'ne bağlı İcilli Köyü'nden 21 yaşındaki Süleyman Çelebi adındaki bir Mehmetçik, şehadetiyle göz yaşlarımızı sel ederken Türk Yüreklere ölümüyle ferahlık bağışlıyor!...
Şaşırmayın! Önce Allah(c.c.) gani gani rahmet eylesin...
Süleyman Çelebi adlı Yiğit; Kahramanlar Safı'nın ön sıralarında yer alarak Türk Yürekleri ferahlatıyor...
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluk, millet değildir." dememişmiydik?
Süleyman'ın akranları, vatani görevlerini yaparken O'nu epilepsi yani sara denen illet yakalar..
Süleyman'a bu lanet illet yüzünden vatan borcunu ödyemeyecek olması, zül gelmektedir!...
Kahramanlığa; Şişli Eftal Hastanasi'nin verdiği "Epilepsi hastasıdır." raporunu, askerlik şubesinden saklayarak başlar Süleyman!...
Bir lanet illet yüzünden askerlikten geri duramaz Süleyman!...
Akranları, dağlarda kırsalda hainlerle,şerefsizlerle şereflice çarpışırken; köyde yavuklusu ve annesiyle kalamaz Süleyman!...
Bu yüzden de hastalığını ve raporunu ayıpmışçasına saklar!...
Mardin'de şerefsiz bölücülere, hain propogandistlere karşı vatanını, Devleti'ni koruma nöbetine başlar...
Artık keyiflidir, gururludur Süleyman çünkü Mehmetçiktir...
Kutsal nöbetindeyken de hain sara nöbetleri, bir kaç kez yoklar Süleyman'ı!..
Ama o kararlıdır bu hain ilete yenik düşürmeyecektir Askerliğini!...
O'nun yenmeğe and içtiği hainler dağlardadır...
Belki de komutanlarına hastalığını saklamak için yalvarmıştır bu Yiğit..
Belki de Süleyman'ın gönlünde; bölücü şerefsizlerle şereflice çarpışırken şehadet şerbetini içmek vardır...
şehadeti istiyor; toprağa karışarak bir daha Vatan Mührü olmayı özlüyordu Süleyman...
En az PKK kadar hain epilepsi-sara; PKK'lıları Süleyman'dan korumaya kararlıdır!..
Süleyman Çelebi adlı Kahraman Çeri'nin muhteşem öfkesinden PKK'lıları korumakta kararlı olan sara; 28 Nisan'da uykuda bastırır Süleyman'ı...
Kriz sırasında ranzasından kafasının üzerine düşen düşen Süleyman; organlarını yedi-sekiz kişiye hayat bağışlamak üzere bırakırken beyaz atına binerek Cennet'e doğru yola koyulur...
Oysa biz; ne kahraman geçinenlerin çocuklarını asker etmemek için attıkları şaklaban taklalarını biliriz!..
Oysa biz; askere gitmemek için çürük raporu alarak siyaseten vatanı kurtarmaya soyunan ne siyaset kahramanları(!)nı biliriz!..
Oysa biz; parayla çürük raporu alıp askerden yırtarak bablığa soyunan ne korkak-cesurlar biliriz!...
Oysa biz; ana-babasının kariyeri arkasına saklanarak askerken barlarda pavyonlarda icrayı rezalet yaparken yakalanan ne memleket sever(!)ler biliriz!...
Nur ol Süleyman..
Nurlar içinde yat...
Resulullah(s.a.v.)'a komşu ol Yiğidim...
Son zamanlarda terk edilen, unutturulmaya çalışılan Türklük Gururunla; kahramanlığınla Devletin'e, Milletin'e, Ailen'e, Yavuklun'a şeref madalyası oldun...
Allah(c.c.) senden yerle gökler arası kadar razı olsun...
Yüz akımız oldun Sülayman...
Şehadetinle Türk Milleti'nin neden asil tarifi aldığının ispatı oldun...
Allah(c.c.) seni özel yaratmış Süleyman...
Allah(c.c.) seni güzel yaratmış...
Senin adına -izninle- seni üst ranzada yatıran Bölük Komutanın'a küskünüm!...
Senin adına; önce başsağlığı dileyerek "Otopsi raporuna göre gerekirse davacı olacağım." diyerek Seni inciten, medyaya konu mankeni olan Baban'a dargınım!...
Sen; 21 yıllık kısacık ömründe Türklüğünle gururluydun; şimdi Türk Milleti senin varlığınla onurlu Süleyman...
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın."
Ama Türk Gönlümüze sığdın Süleyman;
Türklük Dünyasına cesaret timsali olarak doğdun...
Sen; "Kimler, nerede, ne zaman, ne yaparlarsa yapsınlar! Bizler varız! Dünya durdukça Türk duracaktır. Devlet-i ebed-müddet olacaktır." diyorsun...
Doğru söylüyorsun.
İyi yapıyorsun Süleyman...
Ve söylediğine yemin olsun dost-düşman herkesi inandırıyorsun..
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkalimynet.com
tokkali_53@yahoo.com