Cuma, Eylül 30, 2005

ÖNCE TEBRİKLER...

Hayret bile etmedim!...
Sabah uykumdan, Dostlarımın telefonuyla uyandım.
2 Ekim Pazar günü; nerede, kimlerle, neler yapabileceğimizin hesabını yaparak başlamadığımız günü, zarar sayanlardanız çünkü!...
Her gün, Türkiye'nin her yerinden, onlarca yıldır beraber yola çıktığımız Ülküdaşlarımızla; " İnadına MHP " diyenlerle istişare halindeyiz...
Ne küskünümüz var, ne genel başkan arayanımız!...
2 Ekim 2005 Pazar gününe kadar, bütün siyasi endişelerimizi tatile çıkardık çünkü!...
Gününden evvel " İnadına MHP " dersek, MHP'ye mutlaka katkısı olacak ama Devletimize getirisi olacak mı diye ciddi manada münazara etmeye başladık!...
Sonuç; herkesin tahmin edebileceği gibi...
Tamamen siyaset üstü, tamamen Devletimizin ali çıkarları için partizanlığımızı askıya almak şeklinde...
2 Ekim 2005 Pazar günü; bütün ülkenin akacağı Tandoğan meydanında yapılacak mitingin adı belli: BAŞKENT ANKARA...
Yani; ne AB'nin ne de dünyanın hiç bir birliğinin yolu -eğer geçecekse- Ankara'dan başka bir yerden geçemez demek!...
Yani; onlarca yıldır Haçlılarca siyaseten kandırılanların; iç siyasette vatandaşlarımızı hala AB hayaliyle kandırmalarına izin vermemek için; "Ekmeğimi, işimi, aşımı paylaşırım ama Vatanım'ı, Bayrağım'ı, Devletim'i ASLA!.." diye Tandoğan'dan bütün dünyaya haykırarak Dış Politikadaki Türk insanının duruşunu belli etmek demek!...
Her coşkulu hareket öncesindeki provakatörlerin, uzaktan kumandalı ellerin, karıştırmak amaçlı, moral bozmak amaçlı çalışmalarını hissetmedik değil!...
Ama onlarca yıldır bunlara öylesine alışığız ve bunların ne zaman, nerede, ne yapacaklarını o kadar iyi biliyoruz ki Millet olarak, yapılanları -tedbir almak kaydıyla- görmezden geldik...
Ama bu sabah gazetelere göz atarken, aklım başımda kaldıysa; bu kadar yıldır gördüklerimizden, yaşadığımız ihanetlerden dolayı bağışıklık kazanmışlığımdandır!...
Aylardır; orada yazan, bir kaç yüreğine ve dününe şahitlik ve kefillik edeceğimiz kişileri muaf tutarak "Ülkücülükten Geçinen Lümpenler"in toplandığı tatil çadırı diye adlandırdığım Yeni Zaman -özür- Yeni Çağ gazetesinin manşetini görünce dilimi yutacak gibi oldum!...
MHP Genel Başkan Yardımcılarından birinin, Milliyet Gazetesi yazarlarından Fikret Bila ile yaptığı söyleşiden ve Fikret Bila'nın yorumundan hareketle; öyle bir manşet atılmış ki bu manşeti, başka yaygın basında görmek mümkün değil!...
Yaygın basından epeycesini satılmışlıkla, uzaktan kumandalılıkla suçlayabiliriz ama hiç biri böylesine ucuz satılmaz!...
O kadar açık RTP (Recep Tayyip Partisi) kokuyordu ki manşet; kuru sıkı tabancayla suikast senaryosundan da belirgindi, uyduruk Hizb-ut tahrir gösterisinden de!...
Gerçi Pazar günü Genel Başkanı'nın bütün dünyaya seslenmesine ik-üç gün kala, usta bir muharririrn deşiştirmesiyle, bir genel başkan yardımcısının konuşmasına ne gerek vardı diye düşünmedim de değil!...
Ama haberin içeriğinde, asla manşetle ilgili, manşeti doğrular bir şey yok!...
Fikret Bila'nın; Diyarbakır'da ki altarnatif AB'ye destek mitinginin adını 'Kürt Mitingi' ve Ankarada'ki'nin adını da ' Türk Mitingi' diye açıklamasına rağmen eğer olacaksa manşet olması gereken yorumu atlamış ve MHP'nin AKP'ye destek mitingi yaptığını manşete taşımışlar!...
Bunlar, bu kurt taklidine soyunmuş çakallar, belalarını mutlaka bulacaklardır hep beraber izleyeceğiz.
Ve belalarını da; kaç paraya yaptıklarını merak ettiğim, RTP (Recep Tayyip Partisi) yalakalığı karşılığı olarak AKP'den ve RTP'lilerden bulacaklar göreceksiniz!...
Oyununuz tutmadı lümpenler!...
Türk Milleti ve Ülkücüler, sizin bu ucuz ayak oyunlarınıza gelmezler ve geleyecekler de!...
Aylardır orada yazmalarını, bir türlü onlara yakıştıramadığım Bozkurt Kalemler Necdet Sevinç ve Özcan Yeniçeri Ustalar'ın, anılan gazeteden istifalarıyla, aklım da yerine geldi, midemin bulantısı da geçti!...
Sayın Yeniçeri'ye bizzatihi ulaşarak telefonla tebrik ettim...
Sayın Necdet Seviç'e, cep telefonu kullanmadığı için ulaşamadım. Bu güzel yüreği de buradan, huzurlarınızda tebrik ediyorum...
Her iki ustanın da telefonla tebriktense tarihe şerh düşülerek basın yoluyla tebrikten daha fazla mutlu olacaklarına eminim...
Bu yüzden; buradan, "MEYDAN"ımdan defaatle tebrik ediyorum her iki usta kalemi...
Aralarındaki bir kaç Bozkurt'un varlığını, kendilerine rahatlama sebebi sayan; kurt taklidi yapan çakalların, şimdiden sonra ne yapacakları ise artık merakım bile değildir...
Necdet sevinç Hoca'yı, Özcan Yeniçeri'yi ve istifa ettiklerinde adlarını zikredeceğim Bozkurtları; bu günden itibaren para vererek almak zorunda olduğum bir gazete bozuntusundan beni kurtardıkları için, bir kez daha tebrik ediyorum...
Gökkubbeyi kendilerine çadır saymış, Sonsuzluk Süvarileri'ne; Ülkücülükten geçinen lümpenlerin, tam lazım oldukları gibi gününde satın alınabilen ucuz adamların yanında durmak, yakışmıyordu...
Onlar, biliyorlar ki veya bilmeliler ki ellerini ağızlarına koyup gökkubbeye haykırsalar; seslerini daha fazla duyururlar ve inandırıcılıkları, hak ettikleri ölçüde olur!...
Duyarlı bir Türk olarak; olanlardan herkesin aksine, inadına memnunum!...
Milliyetçi Hareket Partisi, fincancıların katırlarını ürkütmüştür...
Alternatif miting de, bu ucuz basın oyunları da bunun ispatıdır!...
Şimdi Dr. Devlet Bahçeli'nin; şehadetinde çok ağladığını bildiğimiz, Ülkücü şehidimiz Yusuf İmamoğlu Rahmetli'nin;
"HAYDİ YİĞİT HAYDİ YENİ AKINA
ÜLKÜMÜZÜN CİHAN VARSIN FARKINA.."
dizeleriyle, gönülden gönüle seslendiğini, duyar gibiyim...
Necdet Sevinç'in de Özcan Yeniçeri'nin de Pazar günü, omuzlarını omuzlarımızda hissedeceğimizden de eminim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Perşembe, Eylül 29, 2005

ARZUMUZ, DİLEĞİMİZ, RİCAMIZ...

" İlla dostun gülü yaralar beni..."
Onlarca yıldır ' Ülkücü Hareket' olarak; siyasi, askeri linçlere muhatap olduk!...
Onlarca yıldır; bu devlete, bu millete, bayrağa, Cumhuriyet'e sevgimizi sermaye yaparak her türlü tazyike kafa tuttuk!...
Canımızı yakmışlardı ama incinmemiştik!...
Canlar vermiştik ama asla ezilmemiştik!..
Ciddiye alınmamak kadar, küçük görülmek gibi bir hata kadar hiçbir tazyikten incinmemiştik!...
3 Ekim 2005 Pazartesi günü; Avrupa'da neler olacağı, apaçık!...
AB ; onlarca yıldır istediği gibi oynadığı, istediği zaman oyuncak dolabına kaldırdığı, 43 yıllık eskimeyen oyuncağı(!) ile, Türkiye ile bir daha oynayacak besbelli!...
AB'nin ne yapacağı belliyken oyuncaklığa itiraz etmeyen RTP (Recep Tayyip Partisi)'nin ne yapacağı belli değil!...
Millet te 3 Ekim'de ne yapacakları belli olmayanları merak etmiyor zaten!..
Ama 2 Ekim'de Tandoğan Meydanı'nda ki; " EKMEĞİMİ, İŞİMİ, AŞIMI PAYLAŞIRIM AMA VATANIMI, BAYRAĞIMI, DEVLETİMİ ASLA..." düşünce temeline oturtulmuş miting, sabırsızlıkla bekleniyor...
" TEK VATAN, TEK BAYRAK, ÜNİTER DEVLET " fikrini benimseyenler, bu fikri savunanlar; parti farkı, fikir farklılığı gözetmeden Tandoğan Meydanı'nda olacaklar...
Bunu; birebir görüştüğüm farklı partilerden, farklı görüşlerden olmalarına rağmen 'Dostum' tarifli, duyarlı Türk İnsanlarından biliyorum...
2 Ekim 2005 Pazar günü saat 13.00'te MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli; dünyaya ve tarihe Türk Milleti'nin mesajını aktaracak...
O gün; Dr. Devlet Bahçeli'nin iç siyasete tenezzül edeceğini sanmıyorum...
Ama günümüz AB silahşörü, Recep tayyip Erdoğan'a yüklenmesini bekleyebiliriz hatta bekliyorum da...
Dr.Bahçeli; dünyaya ve tarihe Ülkücü Mesajı ilettikten sonra Recep tayyip Erdoğan'a yüklenmeli ki bizler de "İnadına tayyip" sloganıyla musallat edilen beladan; " İnadına MHP " sloganıyla kurtulabilmek için harekete geçelim...
Her sistemde, her törede, her yasada hatalar affedilebilir, hoş görülebilir. Ama suçlar ASLA!...
Millet nazarında MHP, hatalı zannedilerek cezalandırılmış ve affedilmiştir!...
Ama RTP (Recep Tayyip Partisi) ve Recep Tayyip, millet nazarında suçlu bilinmektedir ve affedilmeyecektir...
2 Ekim 2005 Pazar; Türk Siyaset Tarihi'nin kırılma noktasıdır.
Duyarlı her Türk insanının 2 Ekim pazar gününü ciddiye almak gibi bir mecburiyeti vardır...
2 Ekim Pazar günü, Türkiye'nin her yerinden insanlar, coşkuyla Ankara'da olacakken sanki Erzurum, bu coşkudan mahrum bırakılacak gibi!...
Veya 2 Ekim Pazar gününe Erzurum, damgasını vuramayacak gibi!...
Erzurum ki; tarihinin her döneminde Türk'ün mukadderatında iz bırakakn her hareketin başlangıç noktası...
Erzurum ki; bölücü hainlere karşı " Bayrağa saygı " hareketinin başlatılma noktası...
Erzurum ki; son Erciyes Kurultayı'nın en renkli mührü...
Erzurum'un 2 Ekim'de sıkıntısı var!...
Ozan Arif ve Esat Kabaklı; 1 Ekim'de Erzincan, 2 Ekim'de Erzurum, 3 Ekimde de Sivas'ta "Milli Birlik Şöleni " yapacaklar!...
2 Ekim Pazar günü, bütün Türkiye, Ankara'dan dünyaya kafa tutarken onlar, Erzurumda kalmalarına neden oldukları güzel yüreklerle saz çalıp türkü söyleyecekler!...
Biliyorum onlar da " Ekmeğimi, işimi, aşımı paylaşırım ama vatanımı, Bayrağımı, devletimi asla!..." diye haykıracaklar!...
Onlar da RTP (Recep Tayyip Partisi) ne yüklenecekler...
Çakışan zamanından dolayı alternatif olarak algılanması mümkün olan bu şölenden; hem hazırlayanlar hem de katılanlar adına endişeliyim!...
MHP'de iç hesaplaşma , iç mesele olarak bakıldığı sürece - ki artık bu tarifi kaybettiler- olgun ve makul bir davranış olarak yorumlanabilir...
Ama gün, ama olaylar, ama Milli Duruş; 2 Ekim'de ki Erzurum Şölenine, başka bir ad koyacaktır. Bunu da biliyorum!...
Endişeliyim Ozan Arif!...
Çok endişeliyim Esat Kabaklı Kardeşim!...
Her ikinizin de şöleni hazırladığı gazetelerde duyurulan Şehit Aileleri'nin de yüreklerinize kefilim!...
Bu çakışan tarihe bir çözüm bulmalısınız!...
2 Ekim'de Türkiye'nin akacağı Ankara'ya Erzurum'un yeterince gelmesine ENGEL OLMAMALISINIZ!...
Sadece Erzurum Şöleni'ni bir başka güne erteleyemez misiniz?...
Her ikinizi de - Ozan'a çok kızmam rağmen- sevmekten bir türlü vaz geçemeyen bir kardeşinizim...
Benim ricamı duyun lütfen!...
Benim ricamı, ciddiye alın Allah aşkına!...
Ne; ben ve benim gibilerin, size olan muhabbetimize kıyın ne de size engel olmaları -ilk kez- çok haklı olacak Ülkücülerin 'Günah Keçisi' ilan edilmelerine vesile olmayın!...
Vallahi vebaldir!...
Ülkücü Tarihe ve ülkücü yüreklere "Kara Leke" olarak düşmeyi istemezsiniz biliyorum...
Ama 2 Ekim Erzurum Şöleni'ni ertelemezseniz "Kara Leke" den başka adlarınız da olur korkarım!...
Hak etmediğiniz, hak etmeyeceğiniz bir tarife muhatap olmaya Allah aşkına izin vermeyin!...
Sadece ' Ekim pazar günü, bir günlüğüne kendinizi "İnadına MHP" diyen ve asla kimseci olmayan Erzurumlu Ülküdaşlarınızın yerine koyun!...
Bu ülküdaşlarınızın duyacağı endişeyi ve çekecekleri azabı; fazlasıyla hissedeceğinizden emin olmak ve 2 Ekim Erzurum Şöleni'ni; Miting'den sonraya ertelediğinizi sizin ağzınızdan duymak istiyoruz!...
Bunu yapabilecek ferasetin, bunu yapacak yüreğin her ikinizde de olduğunu bilenlerdenim...
Ve yanılmayacağım inşallah!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Eylül 25, 2005

BİRİLERİ DUR DEMELİ!...

Etnik bölücülüğün nerelere geldiğini, milleti nasıl balta-bıçak bilevler hale getirdiğini anlatmaya çalışırken; Karen Fogg çocukları, uzaktan kumandalı birlik hainleri yeni senaryolar üretmeye başladılar!...
Çünkü "Kürt Sorunu" bombası; AKP'nin elinde patladı!...
Ne AB'nin ne de ABD'nin kürt sorunu projesi, tutmadı!...
Bölünmeye tahammülü olmayan, devletin asli unsuru Türk Milleti; Bozöyük'te ve Söyüt'te hem bölücülere alet olan salak ve terbiyasiz tebaasına hem de dünyaya gereken dersi verdi!...
Hem de tek mermi patlatmadan!...
Bu iki olay; AB'ye, ABD'ye ve Haçlı'ya Türk Milleti'nin müteyakkız olduğunu ve bu basit oyunlara düşmeyeceğini gösterdi!...
Moralleri bozuldu müttefiklerimiz(!) in...
Asla kabul etmeyecekleri AB'ye "Sizi alacağız.." teranesiyle siyasilerimizi kandıranlar, milletimizi de kandıracaklarını sanarak yanıldılar!...
Yanılan sadece onlar olmadı!...
Onları yanıltan çok bilmiş Recep Tayyip Kurmayları; milletin sadece "İnadına Tayyip" diye oy vererek güvendikleri Tayyip'i de yanılttılar!...
43 yıldır; İstiklal Mücadelemizde yedikleri tokatların intikamını alabilmek için olmadık oyunlar hazırlayan, olmadık tezgahlar kuran Haçlılar; "Sizi AB'ye alacağız!..." diyerek ve alabilmemiz için yapmanız gerekenler diye dikte ettirdikleri her yasayı çıkarttırmalarına rağmen; siyasilerimize 'Kırmızı Çizgilerimiz'i yok ettirmelerine rağmen bu memlekette Türk-Kürt çatışmasını başlatamamanın sıkıntısı ve öfkesi içine düştüler!...
Tayyip ve avanesi; çok uğraşmalarına AB ve ABD amcalarının her dediklerini yapmalarına rağmen hatta "Kürt sorunu vardır. Geçmişimizle yüzleşeceğiz!." demelerine rağmen; Diyarbakır'da 300 kişiye şiir okuyarak hezimete uğradılar!...
AKP'lileri daha doğrusu Recep Tayyip Kurmaylarını, şimdilerde MHP'nin 2 Ekim'de Tandoğan Meydanında yapacağı BAŞKENT ANKARA mitinginin korkusu sardı!...
Millet artık fısıltıyla değil, haykırarak "Bu memlekette kürt sorunu yoktur!.. PKK sorunu vardır. Bölücü sorunu vardır ve üç yıldır da Tayyip sorunu vardır!..." diye söylenmeye başlayınca; AB'nin de, ABD'nin de Karen Fogg'un da Tayyip'e güveni sarsıldı!...
Türk-Kürt çatışması senaryosu tutmamıştı!...
Dr.Devlet Bahçeli'nin devlet adamlığı tavrıyla, Türk Milliyetçilerini suhunete daveti yüzünden sokaklarda istenen kargaşa olmamıştı!...
AKP'nin yayın organlarının ağız birliği ile MHP'ye saldırmasının tek ve asıl sebebi bu!...
Millet; sabırsızlıkla 2 Ekim'i beklerken; yeni oyunlar sahnelenmeye başladı!...
Önceden "Boğazdaki Aşiret" ve "Efendi" gibi sanal kitaplarla Türk Milleti'nin yöneticileri hakkında endişeye düşerek, yönetimiyle ters düşmesine uğraşıldı!...
Olmadı!...Millet, bu ucuz oyunu yemedi!...
Sonra Haçlı'nın da açık desteği ile 40.000 insanımızın katili şerefsiz cani lehine taşkınlıklar organize edildi!...
Bu oyunda tutmadı!...
Bozöyk'teki gibi, Söyü'teki gibi aslında kimsenin sağ çıkmaması gereken yerlerde terbiyesiz tebaa sadece dayakla cezalandırıldı!...
Şimdi de Ermeni meselesi diye bir şeyler zırvalanmaya başlandı!...
Daha önceki yayınlanan kitaplarla; bu memleketin azınlıklar tarafından özellikle de Ermeniler tarafından, yahudiler tarafından yönetildiğini pompalayarak milletin aklını karıştırmaya çalışanlar, şimdi Ermenilere soykırım uygulandığını falan söylüyorlar!...
Hadi oradan beee!...
Bu nasıl soykırımdır ki, bu nasıl azınlıkların ezilmeleridir ki bundan bir-kaç ay öncesine kadar memleketin azınlıklar ve bilhassa da Ermeniler ve Yahudiler tarafından yönetildiğini söylüyordunuz!...
Ya birinci iddianız, ya da ikinci iddianız yalan!...
Aslında ikisi de yalan ikisi de!...
Bu memleket ne azınlıkların yönetimindedir ne de bu Millet hiç bir tebaasına soykırım uygulamıştır!...
Kendiniz söyleyip kendiniz dinliyorsunuz!...
Şimdi bir de benden, tamamen Türk ve Devletin asli unsurlarından olan birinden dinleyin;
Ben Müslüman Türk Milletiyim...Köpeğim beni ısırdığında ben köpeğimi ısırmam!... Ne iş yaparsa yapsın vatandaşlık kurallarına uyduğu sürece Matild Manukyan'da olduğu gibi yıllarca vergi rekortmeni olarak madalyalar veririm...
Gayr-ı Müslim ama vatandaşlık kurallarına harfiyyen itaat edenlere şiltler veririm...Ödüllendiririm...
Ama vatandaşlık kurallarını ihlal edenleri de -tarihteki en hafif ceza olmasın arağmen- apo köpeği gibi kulağından tutar,veterinere götürür, aşısını yaptırır ve yalını yemini bir ömür boyu vermek üzere karantinaya alırım...
Ben; tarih yapan ama yazamayan Türk Milletiyim...
Ben; tarihle yaşıtım...
Dünyaya düzen vermekle görevli bir milletim...Benim kurallarıma uyan, dünyanın en rahat vatandaşı olur...
Benim kurallarıma uymayan ise şiddetle cezalandırılır!...
Türk Milleti olarak benim; merhametimin de öfkemin de sınırı yoktur...
Bu cırtlak sesler çıkaran en-tellek-tüeller birilerinin "DUR!" demesi lazım...
Yoksa Muhteşem Türk Milleti, muhteşem öfkesiyle bu zındıklara dünyayı dar etmek üzeredir!...
Patriğe ekümeniklik falan hayaldir!...
Patrik, kaymakamlığımıza bağlı bir dini azınlık temsilcisidir...Başından büyük işlere kalkmasın!...
Bu memlekette onun davetiyle gelecek olan Papa'nın başına gök kubbeyi yıkar bu millet!...
Adalet mekanizmaları mı olur, Cumhuriyet savcıları mı olur, Emniyet genel Müdürlüğümüz mü olur yoksa Genel Kurmay Başkanlığımız mı olur bilemem ama devletimin yetkili ve etkili bir kurumu, bu densizlere "DUR!..." demelidir...
Yoksa Millet "DUR!..." derse, bunlar bir daha canlanacak takati de bulamazlar!...
Vallahi benden söylemesi!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazartesi, Eylül 19, 2005

AKILLA VİCDAN MUHASEBESİ...

Dünümüzle bu günümüzü, elbette kıyaslamak gerek...
Ama bu dününü inkar edenlerin, "Değiştim, Geliştim, Döndüm" şeklindeki haline girmemeli...
Dünümüz nasıl bizimse; nasıl bu günümüzü dünümüzün desteği ile yaşıyorsak, yarınımızı da bu günümüzün üzerine kurmak durumundayız!...
Değerlerimize; yetişmiş kardeşlerimize; yıllar-yıllar yoldaşlık ettiğimiz, Ülküdaşlık ettiğimiz Gönül Dostlarımıza, görevleri bittiğinde verdiğimiz kıymeti vermeye devam etmezsek; görevde oldukları zamandan daha fazla ihtirama ihtiyaçları olan Ülküdaşlarımıza gereken ihtiramı göstermezsek; korkarım yarın hepimiz yalnızlığa mahkum oluruz!...
Hiç bir ortamda, hiç bir kulvarda siyasi kimliğimi saklamaya tevessül etmemiş birisi olarak; yaşadığım bu günlerde Türkiye'nin neresinde olursa olsun, kendi evim gibi girebileceğim adresler oluşmuşsa, bunu aklım kesti keseli sergilediğim siyasi duruşuma borçluyum...
Ezildiğimiz, üzüldüğümüz, sıkıntılar çektiğimiz dönemler elbette oldu!...
Bu çektiklerimizin karşılığı olarak Yüce Rabb'im bize; sarsılmaz temeller üzerine oturmuş bir "Dost Dünyası" bahşetti...
Bunu reddetmenin adı; en hafifi ile inkarcılıktır!...
İnkarcının ise maşeri vicdanlardaki yeri malum!...
Bizler; değişemeyiz!..
Bizler; dönemeyiz!...
Bizler; ancak ve ancak çağa uyum sağlamak adıyla -daha doğrusu çağı yorumlamak adıyla- tekamül edebiliriz!...
Tekamül etmeliyiz...
Tekamül ettikçe, tekamülle düz orantılı büyüdükçe tevazumuzu da daha netleştirmeliyiz!...
Kimse elbette bulunmaz değildir!...
Elbette her işin erbabının daha iyisi her zaman bulunur!...
Ama Ülkücü'nün alternatifi yoktur...OLMAMALIDIR!...
Ülkücü; Müslüman Türk Milleti'nin, 21.yüzyıl temsilcisidir...
Teknoloji ile barışıktır, kopyalayan değil icat edendir...
Düşünürlerin ithal fikirlerini ezberleyerek satan değil; 21.yüzyılın Türk'ü olarak düşünendir...
Sadece düşünmekle kalmayıp, düşündüğünü de uygulayandır!...
Elbette bu günümüz dünümüzün aynısı olmayacaktır!...
Bu günümüz, dünümüzün aynısı ise bilinmelidir ki zarardayız...
Bu gün dünümüzü, yarın bu günümüzü geçmekle mükellefiz!...
Tarihteki kahramanlarımızı nasıl hürmet ve rahmetlerle, minnetlerle anıyorsak; bilinmelidir ki hedefimiz; yarın aynı kahramanlar kategorisinde hatırlanmak olmalıdır!...
Bu işler tabiiki kolay değil ama zor da değil!...
Hatırlanmanın bir tek yolu vardır: Hatırlamak, unutmamak...
Hatırlayanı, unutmayanı unutanın adıdır dönek!...
Dününden utananın adıdır dönek!...
Döneklik; Türk Töresinde de, İslami ahlakta da hor görülen, dışlanan bir davranıştır...
Dönenin, terk edenin başarılı olması münkün değildir. Mümkün olmamıştır...
Her kulvara, her ortama, her platforma hatırlatırım ki; tek eden terk edilir, unutan unutulur!...
Mahkeme kadıya hiç mülk olmamıştır...
Görevde olan her Ülkücü bilmelidir ki; bu bir kutsal nöbettir...
Bu nöbette; toplum yararına hizmetler yapılmaktadır ve bu hizmetler huşu ile yapıldığında ibadettir. Hem de münferiden yapılan ibadetlerden daha makbul ibadettir. Münferiden yapılan ibadetin faydası, ibadet sahibinedir. Oysa toplumun yararına yapılan hizmetler, millete şamil olduğu için daha makbul olması gerekir. Bu hizmetlerin tek mükafatı da Allah(c.c.)'ın rızasıdır...
Allah rızası için hizmet vermiş Ülküdaşlarımızı; dışlamak, unutmak gibi bir ukalaca lüksümüz, asla olmamalıdır...
Dünyanın en zor olan materyali, insandır!...
Hele insanın Ülkücüsü, çok zor ve nadir yetişir...
Yetişmiş Ülkücü gibi Ülkücülere sahip çıkmak ta yine Ülkücünün görevidir, mukaddes davranışıdır...
Ülkücü hareketin her döneminde görev yapmış Ülküdaşlarıma; bütün yüreğimle bağlıyım. Bu ben fakırin hayat tarzımdır...
Ama gidenler, bu tavrımdan muaftır. Karşılaştığımızda geçmişimizin hatırına selamlaşırız ama aramaz sormayız...
Giden gitsin kalan iradeliler bizimdir...
Gidip gelenlere de elbette eyvallah ama onlar; gidip gelenlerdir... Yerlerinde sabit duran Ülkü Devleri ile onlar arasında elbette fark olacaktır...
Ama bu fark sadece kendi aramızda ve gönüllerimizde saklı kalmalıdır...
Şahıslar görevleri gereği eski ünvanı alabilirler ama Teşkilat -teşkilat gibi teşkilatsa- asla eskimeyendir...
Teşkilatlarda her görev yapan, günü geldiğinde görev anlamında eski ünvanı alacaktır; ama Ülkücü asla eskimeyendir...
Asla eskimeyenlere selamlar olsun!...
Eskimekten korkanlara, selamlar olsun!...
Asla unutmayanlara ve bu yüzden de unutulmayanlara; selamlar olsun!...
Bu kopmaz, bu yıpranmaz gönül bağını bizlere miras bırakan Başbuğum'a da rahmetler, rahmetler, rahmetler olsun...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cuma, Eylül 16, 2005

VAY ANAM VAYYY !...

Gazetelerimizin, "Ulusal" adlı ama asla milli olmayan basınımızın, Yaygın Basın'ın manşetlerine bakıyorum!...
Bu haberler; manşetten verilen haberler:
Avşar Kızı lakaplı artistimiz, "Keşke daha önce boşansaydık." demiş!...
Kendisine tecavüz etmekle suçladığı eski sevgilisi hakkında Gamze Özçelik; "İtirazım var tutuklansın." demiş!...
"Kaynana ile evliliğe AİHM'den onay!.."
"Bakımlı kadınlar,bakımsız kadını nasıl strese sokuyor?"...
Başbakan'ın sokağına 1.5 yıl önce bomba koyulmuşmuş!...
Kuru sıkı tabancayla; bir polis kamerası -olduğundan şüphelendiğim- önünde suikast şovu yapan, kiralık meczup Ülkü Ocaklarında misafir edilmiş bir MHP'liymiş!...
Bunlar; Türkiye'nin, Türkiye gibi dört tarafından ateş çemberiyle kuşatılmış bir ülkenin "Ulusal Basını"nın manşetleri!...
Telafer'de ABD, soykırım yapıyormuş!... KİME NE?...
Telafer sokaklarında 800'den fazla Türkmen cesedi sahipsizmiş!...KİME NE?...
Dünya petrollerindeki fiyat artışı, ekonomimize korkunç bir aksi etki yapacakmış, KİME NE?...
Zana'nın zağarlarından ikisinin de yer almasıyla, solda yeni bir oluşum hazırlanıyormuş, başına da Hikmet Çetin getiriliyormuş, KİME NE?...
ABD ve AB yandaşlığını övünerek sergileyen siyasilerimiz, başta da Başbakanımız olmak üzere Telafer'de soykırım uygulatan Haçlı'nın silahlı kuvvetlerine hoş görünebilmek yarışındalar!...
Soldaki yeni oluşumun başına getirilmrk istenen "Hikmet Abi" (!)'nin ABD'ye yakınlığı da şu andaki görevinden belli!...
Bu ülkenin milli veya ulusal duruş sergileyen siyasilerinin önünü kesmek için her şey yapılıyormuş, KİME NE?...
Acaba Başbakanımız; Telafer'de ki soykırımı ABD Başkanı'na sorabilecek mi?...KİME NE?...
Yalancının kör şahitliğine soyunmuş bir basınla, milletin aklı boş şeylerle meşgul ediliyor!...
Basın adına lekeler düşürülerek, milletin asıl gündem konuları yozlaştırılıyor, kirletiliyor!...
Biz de buralarda kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz!...
Sağırlara sesleniyor gibiyiz!...
Körlere, el-kol işaretleri yapıyor gibiyiz!...
Karanlıkta göz kırpıyor gibiyiz!...
Atatürk'ümüze hakaretler etmek, Bayrağımıza saldırılar düzenlemek, bölünmez bütünlüğümüzü alenen tehdit ederek Ordumuzla PKK'lı şerefsizleri aynı düzeye taşıyan beyanatlarla birlikte silah bırakma çağrısında bulunmak, 40.000 insanımızın katiline -bu kadar şehit ve PKK'lılarca katledilenlerin yakınları hiçe sayılarak- af ve siyasi kimlik istemek, asla tahrik sebebi değilmiş!...
Ama günlerdir hatta aylardır tabanını sokak olaylarına karışmamaları konusunda kesin talimatlarla uyaran; hükümetin yetersizliğini en ağır şekilde tenkit eden, Söğüt'te hükümet erkanıyla aynı sıralarda oturmadığı için MHP'nin yaptıkları TAHRİK SEBEBİYMİŞ!...
Ülkesini bölme provası yapanlara karşı Bayrağını açmak, TAHRİK NEDENİYMİŞ!...
Ordumuzun pkk'li şerefsizleri gebertmesi,TAHRİK NEDENİYMİŞ!...
Yeter oldunuz artık!...
Tahrik olmamak için elimizden gelen sağduyuyu göstermemize rağmen; 40.000 insanımızın katilinin yandaşlarını Söyüt'te tek mermi patlatmadan cezalandırmamıza rağmen; suikast senaryolarınıza kahkakalarla gülmeyip gülümsememize rağmen, bizimle böyle alay etmeye hakkınız yok bilesiniz!...
Basıncılık oynayanlar mısınız?
Basıncılık oynayanları; parayla veya başka vaatlerle istediğiniz gibi oynatanlar mısınız?...
Yeter artık!...
Bilesiniz ki Milleti siz TAHRİK EDİYORSUNUZ!...
Millet; ne olacağını bile bile sabırla 3 Ekim'i beklerken; 2 Ekimde de gününden evvel sonucu ilan ederek Milli Refleksini göstermeye hazırlanırken, böylesi traji-komik sanal gündemlerle göz zevkimizi kirleterek bizi TAHRİK EDİYORSUNUZ!...
Gidin; ister avrupa'da ister ABD'de Telafer'de soykırım yapanlarla istediklerinizi konuşarak istediğiniz pazarlıkları yapın!...
Telafer'deki Türk Soydaşlarımız yok ederek yerlerine monte edilecek kürtlerle; İsrail ile aramıza bir tampon devletçik kurulma senaryolarını, görmezden gelin!...
Pkk ve yandaşlarına alkışlar vurulurken; güvenlik güçlerimizin yaptırımını bitiren yasaları çıkarmaya devam edin!...
Bunlara sesimiz çıkmayacak sanıyorsunuz ama bunların hesabını, ilk seçim sandığında soracağımızdan emin olun!...
Ama bu kadar devasa mes'eleler varken; basın ve basın adamlığı oynayarak, soyunmayı sanat zanneden şuh kadınların bedava reklamlarıyla bizi oyalacağınızı zannetmeyin!...
Veya bizim bunlarla oyalanacak kadar aymazlar olduğumuzu sanmayın!...
Sizin iki sene sonranız için benim ve milletimin tek bir yorumu kaldı bilesiniz: VAY ANAM VAYYY!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Eylül 13, 2005

BU SENARYOYA GÜLÜNÜR...

Bütün tv'lerde aynı görüntü...
Bütün gazetelerde aynı resim kareleri....
Bir kamera; o kadar kalabalığın içinden bir kişiye takılmış ve bütün hareketlerini izliyor!...
Sonra uyanık bir polis müdürü; Başbakan'a suikast hazırlığında olan vatandaşı, kıskıvrak yakalıyor!...
Çok profesyonelce düşünülerek; iki ekmekten birinin içine tabanca saklayıp Başbakan'ın 2-3 metre kadar yakınına yaklaşılmış!...
Eldeki poşet şeffaf ve içindeki iki ekmek görünüyor!...
Bu kadar teferruatı atlamayan suikastçi; şüpheli hareketlerle polisin dikkatini çekiyor!...
Ama bu arada bir kamera da şüphelinin bütün şüpheli hareketlerini saniye saniye çekiyor!...
Ve görüntüler bütün tv kanallarına servis edilirken, daha adamın hakkında hiç bir araştırma yapılmadan 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e de suikast hazırlığı yapan kişi olduğu ve mersin Ülkü Ocağı Başkanı olduğu açıklanıyor!...
Yakalanan suikast silahı da enteresan!...
Kuru sıkı mermilere, saçma yerleştirilmişmiş!...
Filimlerde niye o tabancaların namlusu gösterilir diye kızardım!...
Haksız kızmışım!... Filimlerden aklımda kalmasaydı kuru sıkı tabancaların namlularının kapalı olduğunu, bilemezdim....
Adam mermilere saçma doldurmuş ama, namluyu delmeyi unutmuş!...
Ülkü Ocakları yetkililerine sordum; adamı bırakın başkanlığını, Allah rızası için tanıyan da yok!...
Olmadı Recep Tayyip Erdoğan!...
Veya olmadı Başbakan'ın siyasi danışmanları!...
Seneryonun böylesi komiğini, dünya da duyan olmamıştır!...
Deprem Çadırı kurucularının; böylesi kahramanlık senaryolarına, Özal'dan beri aşinayız!...
Özal'ın suikastçısı; yine kameralar önünde yerlerde yuvarlanarak bir şeyler yapmıştı!...
Hiç değilse bir sürü mermi yakılmıştı!...
O kadar mermiden ne seken, ne adresini şaşıran olmamıştı!...
Sadece Özal'ın bir parmağı sıyrılmış ve buna rağmen Özal; korkusuzca kürsüye gelerek konuşmasını tamamlamıştı...
Özal'ı da salondaki binlerce kişiyi de Allah korumuştu!...
Türkiye de ilk senaryo olduğu için, epeyce de insanımız bu oyunu yemişti!...
Ama bunu hiç ama hiç kimse yemedi AKP Kurmayları!...
Bu millete bu kadar saf muamelesi yaparak, kendinizin siyaseten sonunuzu hazırlıyorsunuz!...
Bu senaryonun ve böylesi acemi oyuncularla sahnelenen bu oyunun; AKP Deprem Çadırı'ndan başka hiç bir yere zararı dokunmadı!...
Bu memlekette; ülkücüler, böylesi bir zamanda Başbakan'a saldırmazlar!...
Aleyhte sloganlar atabilirler, memleketin meselesi olarak "Tayyip Sorunu" nu ileri sürebilirler ama asla bu ortamda silah kullanmazlar...
Madem bu senaryoya tevessül edildi, bari oyuncuyu PKK'lı olarak ilan etselerdi!...
O zaman da PKK'ya hakaret olurdu(!) çünkü PKK'daki silahlar, kuru sıkı olmaz...
AKP Deprem Çadırı; gündemle istediği gibi oynama alışkanlığına devam ediyor!...
Bu sanal gündemlerle; CHP'nin meclisi olağanüstü toplantıya daveti ve MHP'nin 2 Ekim'de Tandoğan Meydanında yapacağı 'Birliğe Davet' mitingi, kamufle ediliyor...
Veya kamufle edilmeye çalışılıyor!...
Ama inanın olmuyor beğler!...
Millet artık böylesi oyunlara karşı bağışıklık kazanmış durumda...
Hele böylesi acemi ve çok sırıtan bir senaryoya inanmamları mümkün değil!...
Nereden mi biliyorum? Vallahi kendimden!...
Çünkü komplo teorisyenlerinden olmamama rağmen; suikastler nasıl hazırlanır bilmememe rağmen, bu senaryoya çok güldüm...
Milletin de güldüğünü biliyorum...
Elbette böyle olmalıydı...
Elbette millet gülmeliydi!...
Çünkü son gülenin iyi güldüğünü, hepimiz gibi AKP'liler de biliyorlar...
Bu senaryoya sadece gülünür beğler!...
Ve bizler de gülme hakkımızı kullanıyoruz...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

HUZUR ORTAMI!...

Başbakanımız'ın sözlerine takıldım bu kere de!...
" Huzur ortamından rahatsız olanlar, kendi karanlıkları ile başbaşa kalmaya mahkum olacaklar..."
Sözlerin söyleyeni belli olmasa; "Ne kadar doğru sözler..." diyebilirim...
Ama bunu; Başbakanımız söylüyor!...
Üç ay önce Avrupa da kendinin yumurtalı protestoya uğramasına neden olan; PKK'ya karşı söylediği sözlerini, Diyarbakır'da reddederek "Kürt Sorunu vardır.Meselemdir. Geçmişimizle yüzleşmemiz lazım..." diyen Başbakanımız!...
Ve Başbakanımız'ın bu sözlerinden cesaret alan insan hakları mağdurları(!), 40.000 insanımızın -ki bunların 30.000'i Kürt'tür- katilinin insan haklarını savunmak için, huzur ortamı yarattılar!...
Bayrağımıza saldırdılar!...
40.000 kişinin katiline özgürlük isteyebilecek kadar huzura susamış olduklarını gösterdiler, hem de yüksek sesle!...
Bozöyük gibi, Söğüt gibi bir cihan imparatorluğunun yeşerdiği yerlerde hem de kurtuluş gününde Bayrağımıza saygısızca saldırarak, hak ettikleri kulak çekme cezalarını aldılar ama; 'Huzur Ortamı'nın da nasıl inşa edileceğini gösterdiler!...
Adamlar; kendilerine 'Huzur Ortamı' nı kurmuşlar bile!...
Huzurlarını kaçıran Anadolu'dan, iç anadoludan, Söğüt'ten, Bozöyük'ten kaçtıktan sonra; kendilerine kurdukları ve nerdeyse bağımsızlığını ilan edecekleri 'Huzur Ortamı'nda Diyarbakır'da, Batman'da, Mersin'de güvenlik güçlerimize saldırarak " Burası Diyarbakır!" diye Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne kafa tutabildiler!...
Biz; bu ' Huzur Ortamı'ndan rahatsızız evet!...
Huzurumuzu kaçırmak için ne lazımsa yapan, bu iş için de AB ve ABD'den gerekli destekleri aldıkları yetmiyormuş gibi Başbakanımız'ın da desteklediği bu 'Huzur Ortamı'ndan rahatsızız!...
Bu huzur bozanların, huzurlarını bozmayan Güvenlik Güçlerimiz'den rahatsızız!...
Bu huzur bozanların huzurunu bozacak tek güç olan Güvenlik Güçlerimiz'in elini-kolunu bağlayan yasaları çıkaran Siyasi Erk'ten rahatsızız!...
"Kısıtlanmış yetkilerimizle..." diye milletine şikayetlenen Genel Kurmay Başkanımız'ı rahatsız eden 'Huzur Ortamı'ndan rahatsızız!...
Bunlardan rahatsız olduğumuz için bizi karanlıklarımız içinde görenler de varsa ve bu Başbakanımız dahi olsa -toplum adına diyemesem de- kendi adıma; "Ben bu huzur bozuculara destek veren bütün güçlere karşıyım ve kendi karanlığımla başbaşa kalmaktan da müftehirim...
Başbakanımız, devam ediyorlar; " İnsanımızın yüzü gülsün, çocuklarımızın kalpleri umutla dolsun. İnşallah bu günlerden daha güzel günler göreceğiz..." diye temennilerde bulunuyor!...
Sayın Başbakan; 30.000 den fazla Kürt insanımızın, 10.000'e yakın Güvenlik Gücü Mensubu Şehitlerimizin; çocukları, aileleri, sevenleri ve Türk Milleti'nin yüzü, bu caninin cezası verilmedikçe gülemez!...
Babalarının, eşlerinin, çocuklarının katilinin yardımcıları; ortalıkta siyasi dokunulmazlıkla gezerken, oy verdikleri "İnadına Tayyip" diye güvendikleri Başbakan'da onlara "Kürt Sorunu vardır." diye cesaret verdiği sürece; yürekleri kan ağlayan ve intikam ateşiyle yanan bu insanların yüzü elbette gülmez!...
Bu memleketin Kürt Sorunu yoktur Sayın Başbakan!...
Bunu siz de Oslo'da söylemiştiniz...
Bu memleketin; bölücü sorunu vardır!..
Bu memleketin; PKK sorunu vardır!...
Bu memleketin; Kürtçülük yapan ermeniler gibi sorunu vardır!...
Son üç yıldır da artık kesinlikle biliniyor ki; bu memleketin bir de Recep tayyip Erdoğan sorunu vardır!...
Huzur Ortamı; milletin aklının başına gelmesiyle sağlanacaktır...
Huzur Ortamı; 2 Ekim'de tandoğan Meydanı'nda yüzbinlerin toplanarak, huzur istemesiyle sağlanmaya başlayacaktır!...
Bu milletin huzur ortamı; 43 yıldır santim santim yok edilmişti!...
Son üç yılda da siz; kalan huzur kırıntılarını yok ederek Milleti huzursuzluğa mahkum ettiniz!...
Artık zamlar, umurumuzda değil!...
Petrolden bir devlet bütçesi kadar aldığınız haraç, umurumuzda değil!...
Değişmeniz, gelişmeniz, dönmeniz umurumuzda değil!...
Ama Bayrağımıza uzana el, UMURUMUZDA!...
Atatürk'e uzanan dil, UMURUMUZDA!...
Mukaddeslerimizin payimal edilişi, UMURUMUZDA!...
Deprem Çadırı AKP'nin; müstemleke ettiği Devletimiz'in Bağımsızlığı, UMURUMUZDA!...
Huzurumuzu; tepki oylarını toplayıp sizi seçerek kendimiz kaçırdık!...
Şimdi de ilk seçimde sizden kurtularak, kaybettiğimiz !Huzur Ortamı'mızı yeniden inşa etmek te bizim görevimizdir...
2 Ekim'i bekleyin!...
Çünkü çok büyük bir heyecanla beklenildiğini biliyorum!...
Ben de büyük bir heyecanla bekliyorum...
Sağcısı-solcusu, ülkücüsü-devrimcisi, kadını-erkeği, çocuğu-ihtiyarıyla bu Milletin 2 Ekim'de Tandoğan meydanını dolduracağını biliyorum...
Hazırlıkları,hevesleri birebir yaşıyorum...
2 Ekim; huzur ortamımızın bozulmasını sağlayanlardan kurtularak yeniden huzura kavuşacağımızın işaret edileceği gündür...
"İnşallah bu günlerden daha güzel günler göreceğiz." dualarınıza bütün kalbimle katılıyorum!...
Çünkü Siz'den kurtulduğumuz gün; kesinlikle bu günlerden milyonlarca kere güzel olacaktır ve bu günlerden milyarlarca kere daha güzel günlerin habercisi olacaktır!...
Sayın Başbakan;
Huzurumuzu kaçırmaktan, huzurumuzu kaçıranlara AB istiyor diye destek vermekten vaz geçin, sizden başka huzur istemiyoruz!...
Gölge etmeyin vesselam!....
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 10, 2005

SAĞDUYU -3-

Taktım bu sağ duyuya!...
Sağ duyu varsa, neden bir de solduyu olmasın diye, düşünmeye başladım hem de ciddi ciddi!...Erzurum Ticaret ve Sanayi Odaları Başkanı, Dostum Muammer Cındıllı'nın iki-üç gündür kulaklarını çınlatıyorum...Yıllar önce bir genç kardeşimiz; Muammer Cındıllı'ya giderek, sağ-sol münakaşasını (özellikle çatışmasını demiyorum, çünkü yanlış hatırlamıyorsam henüz çatışma başlamamıştı) soruyor.Muammer Cındıllı kendine has üslubuyla; "Allah(c.c.) kuşlara iki kanat vermiştir. Biri sağ, diğeri de sol kanat. Kuşun uçabilmesi için bu iki kanadına da ihtiyacı vardır. Siyasetimizin de sağlıklı ve üretken olabilmesi için sağcıya da solcuya da ihtiyacımız vardır.." demişti...Sözün söylendiği yııllarda pek kaale almamıştım!...
Ama İstanbul'da bölücü İsyan provacılarına karşı eşiyle birlikte Bayrak açarak tepki veren Türk'ün, sosyal demokrat olduğunu öğrendiğimden beri Muammer Cındıllı'nın kulaklarını çınlatıyorum...Hakkını helal et Muammer!...Bu arada sağduyumu tarif edebilmek için de ha bire hafızamı zorluyor ve yaşadıklarımızı kronolojik bir sıralamayla hatırlamaya çalışıyorum...12 Eylül Kıyameti öncesinin DDKO'cularını hatırlıyorum ve arıyorum.
Bildiğim ve gördüğüm kadarıyla tamamına yakını PKK'lı olmuşlar!...Veya görmediğim kadarıyla!..Çünkü daha bu bölücülerin karşısına çıkan tek DDKO'cu olmadı!...
Yıllarca sağı da solu da şövenist-hain hayallerini gerçekleştirmek için kullanarak bu günlere kadar gelmişler!...Bu arada Sevgili Muammer Cındıllı'ya da bir atıfta bulunmak şart!...
Siyaset kuşumuzu iki kanatlı biliyorduk ama değilmiş Muammer!...Kuşumuz kanatsızmış yıllarca!...Kuşumuzun kanatlarını yolmuş ve uçamaz hale getirmişlermiş!...Son bölücü ihtilal provalarına başlayan hainler; bir şeyi göz ardı etmişler veya haçlı'nın verdiği destekle şımararak atlamışlar!...Geçen yılların; netekimcilere rağmen, AB'ye rağmen, ABD'ye ve Haçlı'ya rağmen kuşumuzun kanatlarını tedavi ederek yeniden uçacak hale getirdiğini görememişler...
İstanbul'da Bayrak açan solcu kardeşime kadar, ben de pek farkında olduğumu söyleyemem!...Şimdi sağ kanadı da, sol kanadı da telek sürmüş ve uçmaya hazır hale gelmiş Türk Milletine bir seslenişim olmalı...Dikkatli bütün insanımızın ilgilerini, bir yere çekmeye çalışmalıyım...Son aylarda; sağın ve milliyetçiliğin siyaseten tek adresi olan MHP ile solun tek adresi olarak isimlenen CHP'nin nelerle uğraştırıldığına bakmamız lazım!...MHP'de, CHP'de Karen Fogg çocuklarının ısrarlı şişirmeleriyle, harfiyyen aynı sıkıntılarla uğraşmaktadırlar!...Çünkü ikiside Türk Siyasetinin sağ ve sol kanatlarıdır!...İkisi de Türk Milleti'ne çok lazımdır!...Bölücülerin,teslimiyetçilerin, günümüz Damat Feritleri'nin önlerinde tek engel olarak görülen MHP ve CHP siyaseten tasfiye edilmelidir!...
MHP'de Bahçeli, CHP'de Baykal gül(!)lerle uğraştırılmalıdır!...Bölücüler, uzaktan kumandayla prova hareketlerine başlarken; bu iki partinin başına da sanal meseleler icat edildi...Bir şeye daha dikkat çekmeliyim.Bir dünya imparatorluğunun doğduğu topraklarda hainler dayaklar yerken, tek mermi atılmadı farkında mıyız?...Bozöyük'te tek silah patlamadı!...Bütün müstevliler farkındayken, hainler farkında olarak sevinirlerken bizler de farkında mıyız?...Asil Türk Milleti'nin vakarının farkında olduk mu?..Terbiyesiz çocuklarını, sadece tekme-tokat döverek cezalandırdı Türk Milleti...
Çünkü bu asil Millet; imralıdaki hain başının, onun direktifleri ve Haçlı'nın destekleriyle paçalarımız arasında dolaşan Zana ve zağarlarının, kendileri çuval olurken garip-garibanı ağız yaptıklarının farkındaydı...
Bu yüzden çok bilerek, çok asilane bir davranışla tek mermi patlatmadan, yaramaz tebaasının kulaklarını çekti, bağından açılan köpeklerini döverek kuyruklarını paçaları arasına almalarını sağladı!...
Çünkü Bozöyük'te sağcı-solcu birlikte Türkçe bir duruş sergiledi...
Günlerdir suskunlukla itham edilen MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli; 2 Ekim'de Ankara-Tandoğan Meydanında Birlik beraberlik Mitingine hazırlanıyor...
Türk'ün sağ kanadına da sol kanadına da o tarihi günde, tarihi bir duruş sergilemek şansıdır bu!...
CHP; Genel merkez Yöneticileriyle Beraber 2 Ekim'de Tandoğan Meydanında olmalıdır...
Duyarlı bir sağcı olarak, bütün solcu dostlarımı bu mitinge davet ediyorum...
Dosta-düşmana bir daha "Ya istikla ya ölüm." diye naralanmalıyız...
CHP'lilerin solcu kimlikleriye, Bağımsız Türkiye'ci kimlikleriye, Atatürk'ün Partisi kimlikleriyle bu Birlik Beraberlik Mitingine katılmaları gereğine inanıyorum...
Bu birlikte görünüş sağlanırsa; yıllardır özlediğimiz sağ-sol ittifakı gerçekleşmiş ve bütün hainlerin oyunları, bozulmuş olur...
Miting sonrasında, günü geldiğinde her iki partinin de bu net görüntüyü oya tevil etme hakları elbette vardır...
Ve başta ben olmak üzere, o mitingi oya tevil etmeye çalışan MHP'ye de CHP'ye de kimsenin itirazı olmayacaktır...
Zaten bu alicenap Millet; kuşunun sağ kanadını da, sol kanadını da şefkatle, muhabbetle sıvazlayarak uçmasına izin verecektir...
Kuşun, uçabilmek için sağ kanadına da, sol kanadına da ihtiyacı artık çok nettir...
Ne sağ kanat, ne de sol kanat "Ben kanatlık yapmayacağım." demek lüksüne sahip değildir...
İşte sağduyu varsa bizim anladığımız budur, solduyu da olmalıysa şekli budur...
Bizim Millet olarak ta sağduyudan anladığımız budur...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cuma, Eylül 09, 2005

HACI HACIYI MEKKE'DE...

Fırtına öncesinin sessizliğini yaşamıyoruzdur inşallah!...
İnternet sitelerinden; Türkiye'nin her yerindeki gerginliği anlatan yazılar okuyorum...
Ürküyorum, üzülüyorum ve Türk'ün muhteşem öfkesinin patlamasından korkuyorum...
"Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım" diye tarif etmişti Mehmet Akif...
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım." diye merak etmişti...
Yedi düvele; destanlar yazarak, destanlara katiplik yaptırarak geldiğimiz bu günlerimizde paçalarımız arasında dolaşan, ortalığı velveleye vermeye çalışan zağarlarımız var!...
Bu zağarlarımıza; AB mağazalarından getirttikleri ithal köpek mamalarıyla daha kuvvetli havlamayı öğretmeye çalışan Karen Fogg çocukları var...
Halbuki bu ithalatçı köpek bakıcıları; bu milleti çok iyi tanırlar...
Bu milletin ayranı kabardığında nelere muktedir olduğunu; hem bilirler hem de çok iyi bilenlerden dinleyerek fikir alışverişinde bulunurlar!...
Pamuklaşırlar, yamuklaşırlar, dönekleşirler, bir şeyler yaptıklarını; bu millete bir şeyler yapabileceklerini zannederler ama hiç bir şey yapamayacaklarını da çok iyi bilirler!...
Canları sıkıldı mı eskileri karıştırıyoruz diye rezaletlerini, rezilliklerini, ihanetlerini, unutulmasından rahatsız oluyorlarmış gibi bir daha bir daha hatırlatırlar...
Bilirler ki biz bunları; martta da biliriz avrilde de...
Dedeleri ne yaptıysa bunlar da onu yapmaya çalışıyorlar!..
Elbette sıçandan doğan dağarcık kesecek, biz bunu biliriz ama bu sıçanlara, kapan kurmaya bile tenezzül etmeyiz...
Çünkü dedelerine ne yaptıysak, bunlara da onu yapacağız!...
Bunu yapacak güçteyiz, bunların hakkından gelmeye her zaman muktediriz...
Gülsem mi ağlasam mı bilemeden bir haber okudum!...
Rumlar 1500 PKK'lıya sığınma hakkı tanıyıp kişi başına 2.400 dolar maaş bağlamış!...
Elbette hacı hacıyı Mekke'de; derviş dervişi tekkede; ..ne de ..neyi dakkada bulacaktır...
Birbirine benzeyenler, elbette bir yerde buluşacaklardır!...
Ama 1.500 PKK'lı üzerinden hesap yapan salak rumcuklara bir şeyler söyleme gereği duydum.
Biz; bunlara köprü yaptık, yıktılar!..
Okul, hastahane yaptık, yaktılar!...
Doktor, öğretmen gönderdik, öldürdüler!...
Her karışı için binlerce kez ölerek vatanlaştırdığımız topraklardan bunlara da hak verdik, haçlıya sattılar!...
Bunlar, bize 29 kez isyan ettiler, 29 kez cezalandırılması gerekenleri cezalandırıp geri kalanlarını 29 kez affettik!...
Bunlar, bizim vakarımızı anlayamadılar!...
Bunlar; sevsek te, dövsek te, para versek te hatta öldürsek te bizi tanımadılar!...
Bunların gözü, hep başkalarının elinde oldu!..
Şimdi siz; bunlara 2.400 dolar maaş verince bunların size sadakatini mi bekliyorsunuz?...
Siz de gerçi sadık değilsiniz ya, bunların gözünün nerelerde, kimlerin elinde olduğunu yakında anlarsınız!...
Başkan(!) dedikleri alçağı, aranıza almadığınız için bunlar biraz yerleştikten sonra görün bakın sizlere neler yapacaklar!...
Bunların olduğu yerde düzen olmaz!...
Bunların olduğu yerde dostluk kalmaz!...
Bunlar parayla; topraklarını da, arkadaşlarını da tebaası oldukları devletin haklarını da satarlar!...
Yarın hem de çok ucuza satıldınızda aklınız başınıza gelecek biliyorum!...
Ve bu aklınızın başınıza gelmesi çok sürmeyecek, çünkü bunların ekmekleri dizlerindedir!...
Bunlar, yemek yedikleri kaba hemen pisleyebilecek karakterdedir!...
Aslında; dağlarda perişan olmuş, gitar çalan çok entel 1.500 kişi daha varmış, onları da alsanıza...
Hem ihanette birbirinizle yarışırsınız, hem de arkadan nasıl vuruş yapılır diye birbirinizden eksikliklerinizi giderirsiniz...
Hadi topal atın kör alıcıları, dağdaki perişan olmuş en-tellek-tüel PKK'lıları da alarak, hainleri toplama işlevinizi tamamlayın!...
Sizler birbirinize çok yakışırsınız!...
Birbirinizin dilinden anlayacağınız için de dünyayı bir kaç pislikten arındırmış olursunuz!...
Onlara sığınma hakkı vereerek te bizim AB'ye girmemizi engelleyin lütfen!...
Zaten ne AB'nin bizi almak ne de milletin AB'ye girmek gibi bir isteğimiz yok!...
Bizim adımıza birileri, AB adına senaristler bir şeyler yazıp oynatıyorlar!...
Ama Türk Milleti, bu senaryoda rol almak istemiyor!...
Türk Milleti kendinin yazmayacağı senaryo ile ilgilenmez...
Büyük senaristin yazdığı Haçlı Seferi senaryosunda size ve sığınma hakkı verdiklerinize ne rol biçilmişse dersinizi çalışarak rolünüze hazırlanın...
Ama bilin ki "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" ne sizin, ne senaristlerin ne de hainlerin hevesleriniz, hep kursaklarınızda kalacaktır...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http.//maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Eylül 07, 2005

DOĞRULARIN DOĞRU SAFI...

Sohbet ettiğimiz Dostlarım'a ısrarla; Allah(c.c.)'ın Hz.Ömer'i görk yani ibret yarattığına inandığımı söylerim...
Bu düşüncemi, bir daha paylaşalım:
Ömer ibn-i Hattab...
Yiyen, içen;naralar atan, putlara tapan ve putlar için herkesle kavgalar eden; kızını diri diri kuma gömen, celallendiği zaman bütün Kureyş'i susturabilen, aslan avcısı, savaşçı Ömer...
Ama bu ömerden çook var!...
Adı Ömer olmasa da bu özellikleri taşıyan bir sürü ömer var...
Amaaaa; ne zamanki şehadetini getirerek, doğru safa geçer; Ömer ibn-i Hattab, bir anda Ömer-ül Faruk diye isimlenir...
İnanan-inanmayan, müslim-müşrik her kes tarafından adalet temsilcisi olarak efsaneleşir...
Benim Hz.Ömer görkünden aldığım derse gelince; "Dünyanın en doğru insanı, doğru safta değilse yanlış tarifi alır..." iddiasındayım...
Her kesin, sür'atle doğru safta yerini alarak, yanlış tarifinden kurtulması zamanıdır...
Doğru safta yer almakta gecikenlerin, yarın çok pişman olacaklarını ama pişmanlıklarının da fayda etmeyeceğini bilirim...
Hani Hoca Merhum'un meşhur hırsız mes'elesi gibi...
Hoca'nın evine hırsız girer, evi siler-süpürür götürür!...
Hoca, çaresiz kadıya şikayete gider...
Kadı; " Kapını neden kilitlemedin? Hiç mi gürültü duymadın? Bu nasıl derin uyku, ölmüşmüydün adam?!.." gibisinden sualli azarlarla Hoca'ya yüklenince, dayanamayan Hoca; "Kadı Efendi, hırsızın hiç mi kabahati yok?!.." diye sitemlenir ya!...
Şimdi devlet erkanına değil, aklı selim insanlarımıza değil, bizimle beraber aynı endişelerle canı yanan Kürt kardeşlerime değil; akılları sıra Türk Bayrağı'nı Türkiye'de tahrik sebebi(!) sayan alçak yapılı, çukurlara sormak isterim;
" Bre adiler!...PKK'lının, bölücünün hiç mi kabahati yok?..."
Bu asil Milletin merhameti olmasaydı, Bu asil Devlet'in o kahraman Kaymakamı olmasaydı, Bozöyük'ten bir tane sağlam hain çıkabilir miydi?...
Devletim'in hala tebaadan sayarak koruması olmasa; Zana ve zağarları, bu memlekette böyle dolaşabilirler miydi?...
Yıllarca geriye gidelim...
Kongre yapacağız diyerek salon tutacak, tavandan asılı Bayrağımızı yere atacaksınız!...
Hiç bir toplantınızda İstiklal Marşımızı okumayacaksınız!...
Kurtarılmış bölgeler sandığınız yerlede, Bayrağımıza hakaret edeceksiniz!...
Muhteşem Türk Atatürk'ümüze dil uzatacaksınız!...
Köprü yapacağız, yıkacaksınız!...
Okul, hastane yapacağız, yakacaksınız!...
Öğretmenimizi, doktorumuzu, polisimizi yetmedi gibi Mehmetçiğimizi şehit edeceksiniz!..
Sonra da; 30.000 Kürt ailesinin canını yakan, 8.000 asker ve görevlimizi şehit eden; yaklaşık 40.000 insanımızın katiline, af isteyeceksiniz!...
Af ta isteseniz belki merhamete geliriz ama; zorla o şakiyi, o alçağı serbest bıraktırmayı deneyeceksiniz!...
Bu memleketi, bu kadar sahipsiz mi bellediniz?...
Bu kadar tahrik etmenin sonucunu tahmin etmez misiniz?...
Sadece Cumhuriyet tarihinde 29 kez isyan edip, 29 kez cezalandırıldığınızı ne çabuk unuttunuz?...
Aziz nesin'e ilk kez "haklıymış!" diyesim geliyor...
O da ilerlemiş yaşında yatakta ölmektense Madımak'ta yanarak kahraman olmayı denemişti ama olmamıştı!..
O bile; Türk Milleti diye, Anayasamızdaki tarifi kabullenerek ve büyük bir ihtimalle sizleri kast ederek bu milletin %60'ı aptal demiş miş!...
Bu kadar aptallık heveslisi olmanın mantığı var mı Allah aşkına?...
Hain başının, dışardaki tetikçisi, adıyla müsemma 'karayılan' ; " 20 Eylül'den sonra yaşanacaklardan sorumlu değiliz. 1990'lı yılları çok aşan bir sürecin yaşanacağını biliyoruz." diyerek aklıyla tehditler savuruyor!...
Hay senin aklına da, tehdidine de tüküreyim!...
Eceli gelen it misali, cami duvarına siğdiğinizin farkına varamadan geberirsiniz ulan!...
Şimdi size arka verdiklerini zannettiğiniz Haçlılar'ın; günümüzden 80 yıl önce yedi düvel adıyla analarını nasıl ağlattığımızı, siz unuttunuz ama onlar asla unutamazlar!...
Kendileri gelip boylarının ölçüsünü aldıkları için, dünü unutmadan yeniden gelmeye cesaret edemediklerinden; sizin gibi salakları, ölüme gönderiyorlar!...
Farkında deği misiniz?...
30.000 Kürt ailesinin, sizlerle kan davalarının olduğunu, ne çabuk unuttunuz?...
Devlet; sizin seviyenize elbette inmez ama, birden sizinle kan davaları olan 30.000 kürt vatandaşını silahlandırarak peşinize salarsa, haliniz nic'olur hiç düşündünüz mü?...
30.000 canı yanmış, yüreği kinle dolu Kürt ailesiyle birlikte bir de Şehit Aileleri, peşinize düşerse; sizi hangi delik saklayabilir?...Size hangi haçlı yardım edebilir?...
Akıllı olun!...
Oturun oturduğunuz yerde!...
Eğer Müslümansanız, Hz.Peygamberimiz (s.a.v.)'in; "Türklerle iyi geçinin.Çünkü onlar için çok uzun süreli hakimiyet vardır." Hadisine neden uymazsınız?...
Yedi düvel Haçlı'nın güç yetiremediği Türk Milletiyle siz başa çıkabilir misiniz?...
Bu asil millet öfkelenirse, sizleri tükrükle boğmaz mı?...
Millete, Devlete acımıyorsanız; kendinizede mi acımıyorsunuz?...
Türk'ün çağ açıp çağ kapatan öfkesinden korkmayacak kadar aptal mısınız?...
Şimdi biraz da bizi gözden geçirelim.
Yıllarca serseriliklerine, ihanetlerine, alçaklıklarına, cinayetlerine seyirci kaldığımız bu şerefsizlere Bozöyük'te saldıranları, alkışlamayalım mı?...
Öfke taşkınlığı içinde boğulmaktan son anda kurtarılan, Kürt kökenli inşaat işçimize acımayalım mı?...
Bin yıldır beraber yaşadığımız ve bizimle yaşamayı öğrettiğimiz kardeşlerimize; sizinle güdecekleri kan davalarında arka çıkmayalım mı?...
İçimden çok şeyler yazmak geliyor ama; kolum dirsekten kırık!...
Siz ve sizin gibi hainleri, diri diri yaksam bile öfkem dinmez ama; beraber büyüdüğüm, 35 yıldır bir saat bile bizden ayrılmamış, en az benim kadar devletsever, milletsever hatta en az benim kadar ülkücü Kürt Yoldaşlarım; Kars'ta sizler tarafından şehit edilmiş Medet Ali Beğ ve çocuklarının hatırına susacağım!...( Ama mevcuk Kars Belediye başkanı, bu saygımdan muaftır!.)
Biliyorum ki; sizin ürkerek, AB veya ABD'nin dolduruşuyla bekler gibi göründüğünüz o karışık günleri, bu kardeşlerimiz bıyıklarını burarak, ellerini sevinçten ovarak bekliyorlar!...
Allah korusun, o beklenen gün gelirse; hükmünüzün bir kaç saat olduğunu da çok iyi biliyorum!...
Hemen diz çökeceğinizi, başkanınız(!) apo alçağının uçakta yaptığı gibi hepimizden fazla Atatürkçü olacağınızı da biliyorum!...
Bu söylediklerimi, elbette sizler de biliyorsunuz!...
Bildiğinizden eminim!...
Ola ki AB veya ABD'nin uyutmalarıyla sarhoşsanız, yarın aydığınızda benim dediklerimi, anlayacak hatta hatırlayacaksınız!...
Gününden önce özür dileyin, gününden önce Millete ve Devlete teslim olun!...
Yoksa beklediğinizi sandığınız "o gün" sizlerin sonunuzdur bilesiniz!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

SAĞ DUYU -2-

"Köpeğimiz bizi ısırdığında, biz köpeğimizi ısırmayız!..."
"Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık..." ikilemindeyim!...
Sussam, -korkarım- korktu derler!...
Susmasam, tahrikçilikle itham edilmekten korkarım!...
Oysa korku dağlarını aşalı, yüz yıllar olmuş zannederdim!..
Her halde korkunun en korkuncu, insanın kendi kendinden korkması olsa gerek!...
Herkes, herkesi sağduyuya davet ediyor!...
Bir sağ duyu daveti de benden olsun...
Ama beni; beni susturacaklarını sananların, çok dikkate almalarını istiyorum...
Bizim geçmişimizde, devletçiliğimizde, savaşçılığımızda; aman dileyeni bağışlamak vardır...
Bizim kavgalarımızda gücümüzün yeteceğine saldırmak asla yoktur...
Bizim savaşlarımızda; kadına, yaşlıya, çocuğa saldırı asla yoktur!...
Biz; kimilerine göre 7000 ama bana göre 8000 yıllık töreleri ve türeleri olan Devletli bir milletiz...
Dünyanın coğrafyasının her yerinde ve tarihin her döneminde vardık, varız, var olmaya devam edeceğiz....
Tarihin her döneminde ihanetler görmüşüzdür...
Tarihin her döneminde hainlerimizi cezalandırmışız...
Yine bir ihanetle karşı karşıyayız ve yine yürürlükteki yasalarımızla bu ihanetleri yargılayarak cezalandıracağız..
Bundan zerre kadar endişem yok...
Dün; ağız birliği ile idam cezasına karşı çıkanların çoğunluğu, bu gün idamın kaldırıldığına -sanırım- pişmandırlar!...
Bu kadar masum insanımızın burnu kanayacağına, bu kadar insanımızın huzurunun kaçacağına, bir hainin asılmasını elli kere tercih ederim!...
Yaygın Basınımız(!) hakkında ya ben önyargılıyım ya da yine bir şeyler tezgahlanıyor!...
Ülkemizin dört bir yanında başkaldırı provaları devam ederken; henüz yangınlar söndürülememişken, art niyetlilerin, uzaktan kumandalıların, Karen fogg çocuklarının yeni bir gayretleri dikkatimi çekiyor...
Günümüzden 50 yıl önce Rum Vatandaşlarımıza karşı, günümüzde Kürt vatandaşlarımıza da aynısının uygulanmasını istedikleri olayların, resimlerini sergiliyorlar!...
O olaylar sonrasında bilmem ne kadar Rum Vatandaşımızın topraklarını, mülklerini terk ederek kaçtıklarını hatırlatmaya çalışıyorlar!...
Niye?...
Hani bunların tamamına yakını AB'ci idiler?!...
Hani AB, bizim kurtuluş reçetemizdi?!...
Rumlar, yoğunluklu olarak nerede yaşıyorlar? Yunanistan ve Kıbrıs'ta...
Bizi AB'ye almamak için bahaneler üreten Haçlı'nın kırmızı çizgisinin adı ne? Kıbrıs Rum Kesimini, Kıbrıs Devleti olarak tanıtmak!...
Yine bizi AB'ye almamak için bahane üretmekle görevli Haçlıların, bizi itham ettikleri meselenin adı ne? "Kürt Sorunu"...
"Kürt Sorunu" adını koydukları sloganlarını, Başbakana söyletmeyi başaranların; Devletimizden AB baskılarıyla istedikleri ne?... Apo şerefsizine siyasal bir kimlik kazandırmak!...
Yemezler Heyyyyyy!...
Eğer kurtarmak istiyorsanız, Apo alçağını böyle kurtaramazsınız!...
Bu milleti ve milletin teşkil etmiş hali olan bu Devleti, Apo alçağını asmadığına pişman ediyorsunuz!...
Eğer bu alçağı kurtarmak istiyorsanız; Büyük Türk Devleti'nin Cumhurbaşkanı'na yalvarın!...
Aslında sizi sokaklara dökerek, Türkler tarafından katledilmenizi isteyenlerin, Apo'nun serbestliğini istedikleri falan yok!...
Onlar; o şerefsizin serbest kalmasını isteselerdi, sonunun yaklaştığını hissettikleri bir dönemde yakalayarak -asılmamasını şart koşup- teslim etmezlerdi!...
Onların, yani AB'nin, yani ABD'nin, yani Haçlı'nın tek isteği; kullanılmayı kendilerine haslet olarak kabullenmiş Kürtçü(!)leri organize ederek, onların yanında vatandaşımız, kardeşlerimiz, komşularımız, akrabalarımız olan Kürtleri de Türklere öldürttürmek!...
Yemezler Heeeyyyyy!...
İki gündür PKK'lı militanlar; olmadık rezaletler çıkarıyorlar!...
Osmanlı gibi bir dünya devi devletin doğduğu topraklarda taşkınlık yapmaya niyetlenince şamar oğlanı edilerek yaka-paça evlerine gönderildiler!...
Tek silah patlamadı farkında mısınız?...
Bu Türk Milleti'nin; bu gereksiz çapulcuları ciddiye almadığının net göstergesidir...
Sadece tekme-tokat dayak yediler...
Yaptıkları yaramazlıklarına rağmen yaramaz çocuğunun kulağını çekmektir bu cezalandırmanın adı...
Geçmişte yazmıştım, tekrarlayayım;
Bizler, Müslüman Türkler'iz...Bizim töremiz ve türemiz vardır...Biz; bizi ısıran köpeğimizi ısırmayız!...
Köpeğimiz; kapı köpeğimiz de olsa, av köpeğimiz de olsa, süs köpeğimiz de olsa, çoban köpeğimiz de olsa hatta sokak köpeğimiz de olsa, bizi ısırdığında veterinere götürerek aşını yaptırır yeniden baktığımız yere getirerek yalını-yemini veririz...
Eğer köpeğimizin kuduzluğu, veteriner raporuyla sabitse kendimiz hemen itlaf ederiz. Çünkü kuduz bulaşıcı bir hastalıktır!...
Bu hastalığın, diğer köpeklerimize bulaşmasına izin vermeyiz...
Artık köpeğimizin kudurduğu kesinleşmiştir!...
Bu kuduz köpeğimizi; kontrol ve tedavi ettiğimiz yerden salıvermemiz artık mümkün değildir!...
Karantina altına aldığımız bu bulaşıcı hastalık sahibi köpeğimizi, salmamız mümkün olmadığı gibi artık karantina bölgesine kimseyi de yaklaştırmayız....
Herkes,ama herkes hatta dünya bilmektedir ve bilmelidir ki Biz DEVLET'iz...
Ve hamdolsun devlet gibi devletiz...
Töreliyiz, türeliyiz...
Bizim tebaamız olmak, ayrıcalıktır.
Bizim vatandaşımız olmak, şanslılıktır...
Çünkü biz; asla tebaamıza zulmetmeyiz!...
Çünkü biz; asla tebaamızın kadınlarına seks malzemesi olarak bakmayız!...
Biz; savaştaki esirlerimize konuk muamelesi yaparız...
Bizim savaşımızda şiddetimizin ölçüsü; barışta merhametimizin ölçüsü ve sınırı yoktur...
Akıllı olanlar bizim sınırsız merhametimizden istifade ederler ve etmişlerdir...
Akılsızların ise nasıl cezalandırıldıklarını; tarihe bakarak görmenin mümkün olduğu gibi, yakında günümüz akılsızlarının nasıl cezalandırılacaklarını bekleyerek görmek mümkündür...
Akılsızları, gereksiz piyonları, tarihe dolgu malzemeliğine soyunanları akla davet ederken; necip Milletimi de bir kere daha sağduyuya davet ederim...
Bu prova hareketlerinde, hiç karışmayarak asil ve vakur bir duruş sergileyen Ülkü Ocaklarını da yürekten kucaklayarak alkışlarım...
Televizyonlardan ilk izlediğimde; heyecanımı, öfkemi ve hamasi duygularımı kontrol edemeyerek; Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sn.Harun Öztürk'le yaptığım ikili sohbetimiz içinde huzurda özür dilerim...
Sayın Başkan'ın bu satırları okurken bıyık altı gülüşünü de görür gibiyim...
Görür gibi olduğum o bıyık altı gülüşle de çok rahatladığımız bilinmesini de isterim...
Elbette KÖPEĞİMİZ BİZİ ISIRDIĞINDA, BİZ ONU ISIRMAYACAĞIZ!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Eylül 06, 2005

SAĞ DUYU!...

Her başımız sıkıştığında, yaşadığımız; daha doğrusu önceden senaryosu yazılarak oynattırıldığımız her kargaşada, bir iki ekabirimiz(!) ekranlara, manşetlere çıkarak milleti sağ duyuya davet eder!...
Hz.Peygamberimiz(s.a.v.); "Bir toplumda iki zümre bozulmuşsa o toplum iflah olmaz, iki zümre düzgünse o toplum felaha erer. Bu iki zümre amirler ve alimlerdir." buyurmuşlardır...
Her kargaşada -ki biz her on senede bir bir kargaşa yaşamazsak canımız sıkılır- ortaya bir iki amirimiz ve bir iki alimimiz çıkar ve nereden öğrenmişlerse ve ne anlama geliyorsa milleti, sağ duyuya davet eder!...
Biz yıllardır, aklımız kesti keseli, amirlerimizle kavgalıyız!...
Çok gariptir kavgalı olduğumuz amirlerimizi de hep kendimiz seçeriz!...
Önce seçer; sonra boyunu, posunu; soyunu,sopunu; yaptıklarını ve yapacaklarını incelemeye alırız!...
Yanılan da biz oluruz, yanıltan da!...
Bundan 20 yıl önce de "netekim paşa"ya tepkimizden; ne ne yapacağını, ne aslını, ne neslini araştırmadan şimdi darmadağın olan bir Deprem Çadırı daha kurdurmuştuk!...
Deprem Çadırımızın direğinin adı Özal'dı...Allah(c.c.) rahmet eylesin...
Döviz adıyla piyasamızın dolarlarla kaynamasıydı, ekonomimizin İMF'ye teslim olmasıydı, işini bilen memurlarımızın ceplerini değil kasalarını doldurmasıydı, papatyaların-prenslerin devlet kasalarını hortumlamasıydı, AB sevdasının kara sevdaya dönmesiydi, ABD Başkanıyla enseye tokat samimiyetlerin kurulmasıydı, jaguarların kızlarımıza hediye edilmesiydi, davulcu damatlara cennet misali koyların peşkeş çekilmesiydi, PKK illetinin üç beş baldırı çıplak çapulcu olarak tarif edilerek milletin kandırılmasıydı, Türk Kimliğimizden rahatsız olunarak mozaik tariflerinin yapılmasıydı v.s. o tepkiyle kurdurduğumuz Deprem çadırı'nın icatları olarak günümüze miras kaldı!...
Deprem Çadırı Direğinden sonra da amirlerimizi yine biz seçtik!...
Seçtiğimiz hiç bir amirimiz; bizden olmayı, bizim gibi davranmayı denemedi bile!...
Aile fotoğraflarıyla, "Verdiysem ben verdim." lerle zamanımız törpülendi gitti...
Bacılarla, Hacılarla, AB sancaktarlığını vatanperverlik sayanlarla, Karaoğlanlarla zamanımızı hoyratça harcamaya, amirlerimizi seçerken ki yanlışlarımızda ısrara, devam ettik!...
Biz hatalar yaparken; amirlerimizin bozulmuşluklarını görmezden gelmeye devam ederken, müttefiklerimiz hatta dost(!)larımız PKK'yı beslediler de beslediler!...
Amirlerimizin bozulmuşluğuna bir de alimlerimizin daha Kimlik Birliğimizi sağlamlaştırmadan, daha memleketimizdeki din kardeşlerimiz arasındaki mezhep, tarikat, cemaat birlikteliğini sağlayamamışken Dinler Arası Diyalog ve Hoşgörü teraneleri ekleninceeee...
"Sen ne mutlu Türk'üm diyene dersen, birileri de ne mutlu bilmem neyim diyene derler.." diyen siyasi renksizlerimiz çıktı!...
Bu siyasi renksizlerimizin siyasi gömleklerinin adı da vardı; Milli Görüş!...
Zaman içinde bozulmuş amirlerimiz ve bozulmuş alimlerimiz sayesinde bu Milli Görüş Gömleği de giyinenleri sıktı ve çıkarıp attılar...
Hacılardan, bacılardan, netekimcilerden, vatanı sevenle dinamitleyene ayrı tavrı sergileyenlerden, mozaikçilerden, AB'cilerden,mandacılardan, avrupa garsonlarından bıkan bizler; direğinin adını Recep tayyip Erdoğan koyduğumuz bir deprem çadırı daha kurduk!...
Tek sermayemiz ve sloganımız da; " İnadına Tayyip!..."ti...
Adamın; ne ne dediğine, ne ne yapacağına, ne siyasi gömleğine, ne ekonomik görüşüne, ne de adaylarının kimliklerine bile bakmadan seçerek yetkiyi verdik!...
Her gün değiştiler, her gün takıyye yaptılar, bu gün dediklerini yarın inkar ettiler; ama ısrarla devletimizi zaafa düşürecek yasaları da çıkardılar!...
Öylesi bir hale getirildik ki Genel Kurmay Başkanımız;" Kısıtlanmış yetkilerimizle terörle mücadeleye devam ediyoruz!..." diyerek bu Deprem Çadırı'nı bize, millete şikayete mecbur oldu!...
AB kara sevdamız, sonunda bizi Mecnuna çevirdi!...
Başımıza yahudi kimlikli, misyoner kimlikli,ekümenik kimlikli göçmen leylekler yuva kurdular ama biz; Leyla saydığımız AB olmazsa hiç bir şeyin önemi yok dedik!...
Şimdiyse Leyla ile vuslat tarihi olarak deklare edilmiş 3 Ekim'e bir aydan kısa bir zaman kaldı!...
Leyla; yeniden bir başkasıyla nikahlanmak üzere!... Yani bize vuslat, yine yok!...
AB adındaki Leylamız; bizden yüz çevirmek için bahanelere muhtaç!...
3 Ekim'e kadar bu bahanelerin sayısını artıracaklar!...
Korkarım ülkemizin her yerinde şımartılmış AB uzantıları, karen Fogg çocuklarının da destekleriyle, PKK'lı bölücülüklerine devam edecekler!...
Yaptıkları, yapacakları her izinsiz nümayişte ayranı kabarmış Türk Milleti'nden tokatlar yiyecekler ama; Leylamız yaptığımız AB'ye insan haklarını ihlal tarifli epeyce de done vermiş olacağız!...
Hesap bu kadar basit!..
Oyun bu kadar açık!...
Bu provakasyonlar değil bu provalar 3 Ekim sabahına kadar sürecek!...
Bu sahnelenen oyunda zararın büyüğünü biliyorumki Kürt Kardeşlerimiz görecekler!...
Tarihin hiç bir döneminde, hiç bir isyanlarında Türk Milleti'ne güçleri yetmemiş olan bu bir kaç millet haininin yine bir şeye gücü yetmeyecektir...
Ama korkarım kurunun oduna yaş ta yanacaktır...
Bilecik'te olduğu gibi ekmeğini kazanmak için inşaat işçiliğine gelmiş kardeşlerimiz; sadece fiziken benzediği, dili benzediği için hainlerden zannedilerek tecrit edilecek hatta ezilecektir!...
İş artık çığırından çıkmıştır!...
HER GÜN SİYASİ GÖMLEK DEĞİŞTİREREK GELİŞENLERDEN BİR UMUDUMUZ KALMAMIŞTIR!...
Umudumuz; amirlerimizdedir, alimlerimizdedir...
Ama seçmediğimiz; dirsek çürüterek, göz nuru dökerek, cepheden cepheye kısıtlanmış yetkileriyle atılarak Paşalaşmış amirlerimizde;
Allah'ın buyruklarını, şahsi veya cemaatinin çıkarları uğruna çarpıtmayan Alimlerimiz'dedir...
Bu amirlerimizin de, bu alimlerimizin de var olduğunu biliyoruz...
Kontrolde zorlandığımız öfkemizi, sağ duyumuzu, birliğimizi-dirliğimizi bu amir ve alimlerimize teslim etmeye hazırız...
Biz; ne AB'ci, ne ABD'ci, ne dinci,ne cemaatçi değiliz!...
Bizler; bu Devletin asli unsurlarıyız!...
Alimlerimizle, Amirlerimizle doğruda sonsuza dek beraberiz...
Varsa sağ duy denilen şeyi biz, böyle algılıyoruz...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Eylül 04, 2005

ARTIK KİMSE SUSTURAMAZ!...

Sayın Başbakan;
Umarım beklediğiniz sonuca ulaştınız!...
Canımız sıkılsa da, kanımıza dokunsa da AB'nin, ABD'nin, Haçlı'nın ülkemiz ve vatanımız üzerindeki hayallerinin devamı niteliğindeki organizeler umarım aklımızı, başımıza getirdi!...
Sayın Başbakan; siz "Kürt Sorunu vardır." derken biz, ısrarla "bu memleketin kürt sorunu yoktur, bu memleketin bölücü sorunu, PKK sorunu, Apo sorunu vardır "diye feryat-figan ettik!...
Hem de yıllardır bölücülerin fısıltıyla sloganlaştırdığı söylemi, Diyarbakır'da söyleyerek bu hainlere ummadıkları kadar cesaret verdiniz!...
Sayın Başbakan;
Yetmiş milyonluk dev bir ülkenin Başbakanısınız!...
Siz tarih yapan,tarihler yazdıran bir milletin Başbakanısınız!...
Elbette tebaalarımıza, vatandaşlarımıza karşı bağışlayıcı, kucaklayıcı olacaksınız...
Bu tarihte de hep böyle olmuştur...
Ama Başbakanımız olarak asla ama asla bu hainlere cesaret vermemeliydiniz!...
Veya bu bölücü hainlere destek amaçlı sizi yanlış yönlendiren, sizi yanlış bilgilendiren Danışmanlarınız(!)a dikkat etmeliydiniz!...
Size istedikleri her şeyi yaptırdıkları için; her ortamda, her platformda size yalakaca alkış vuranlardansa sizi yaptırılmakta olan hatalara karşı uyaranları da dinlemeliydiniz!...
Şimdi ne olacak Sayın Başbakan?...
Polisime saldıran, polisimi normal arabaları içinde diri diri yakmaya teşebbüs eden ve bunları yaparken artık yüzlerini maskelemeye bile gerek görmeyen bu insanlara karşı şimdi ne yapacaksınız?...
Bizi 43 yıldır sadece bekletip; bize, bizi bölmek-parçalamak amacıyla istedikleri her şeyi yaptıran güçlerin; 3 Ekim'e günler kala bu işleri organize ettiklerini hala anlayamayacak mısınız?...
Türkiye adına size kırmızı çizgiler beyan ettirip karşılığında hemen Kıbrıs'ı kırmızı çizgi olarak ileri süren Haçlı'nın davranışlarından hala gereken dersi almayacak mıyız?...
Askere "Müdahele edin..." diyesim geliyor!...
Şimdiye kadar; 12 Eylül tecrübesinden de hareketle, anarşinin tetiklenmesinde sağcı-solcu bütün aydınlar T.S.K.'ni suçlamışlardı!...
11 Eylül'e akadar oluk oluk akan kanın, birden bire 12 Eylül'de kesilmesinin ardında birşeyler aramışlardı!...
Figuranlar değişik ama aynı senaryo, bir daha sahnede!...
Peşembe'nin gelişi çarşambadan belli değil mi?...
Yapılan kanunsuz, bölücü ve haince harekete Türk bayrağını açarak müdahele eden vatandaşımıza yapılan saldırı, seni de incitmedi mi Sayın Başbakan?...
Kendilerine molotofla, taşla, sopayla saldıranları seyrederken; penceresinden, balkonundan bu şerefsiz harekete baş kaldıran vatandaşlarımızı uyaran polisin davranışını, bize nasıl anlatacaksınız?...
Bu memleketi sahipsiz mi bellediler?...
Bu vatanı böyle ucuz mu kazandık?...
Bu şerefsizlerin ellerini-kollarını sallayarak dolaştığı o mukaddes şehrin, İstanbul'un her karışı için kaç binlerce şehidimizin olduğunu, birileri artık yüksek sesle seslendirmeyecek mi?...
Sayın Başbakan;
Bu size milletin son uyarısı ve siyasette devam diyorsanız bu sizin son şansınız!...
AB'ye arkanızı dönerek yürüyün...
AB'den, ABD'den Haçlı'dan aldıkları cesaretle bu kadar pervasızlaşan bu şerefsizlere; anladıkları dilden mukabele etmeleri için Güvenlik Güçlerimizin ellerini-kollarını bağlayan yasalardan bir an önce geri dönün!...
Zararın neresinden dönülürse kardır!...
Siyaset erki ile Emniyet ve Güvenlik Güçlerimizin erklerini birleştirmeleri için bundan daha uygun bir zaman olamaz...
Bu şerait te dahi birinci vazifemiz Türk Cumhuriyeti'ni muhafaza değil midir?...
Bu şartlarda olağanüstü hal ilan edilmezse ne zaman edilir?...
Türk'ün sabrının bitirilmesi isteniyor farkında değil misiniz?...
Bu milletin artık yapacak fedakarlığı,kalmamıştır!...
Bu millet artık bu olaylardan sonra sadece, bayrağını sallamaya çalışan kardeşimize yapılan saldırının intikamını almak için yanıp tutuşmaktadır!...
Sayın Başbakan;
Sayın Genel Kurmay Başkanımız;
Sayın Emniyet Genel Müdürümüz;
Artık bir araya gelmeniz ve beraberce bu şerefsizlere karşı arz-ı endam etmenizin zamanıdır!...
Geçen zaman kayıptır!...
Geçen zaman, ateşe körükle müdahele etmektir...
Bu olaylara da bigane kalınırsa; Başbakanımız hakkında "Sükut ikrardandır.." şeklinde düşüneceğim!...
Susmakta ısrarcı olursak, sıra hepimize gelecektir!...
Ama evimize, iş yerimize Bayrağımızı astığımız için bize yapılacak ufacık bir saldırı teşebbüsünde ok yaydan çıkacaktır!...
Haberiniz ola!...
Haberimiz ola!...
Ortalık herc-ü merc olmak üzeredir!...
Ya müdahele edin, ya da müdahele edin!...
Artık susmayın!...
Çünkü artık milleti kimse susturamaz!...
Ve susmayan milleti, hiç bir güç durduramaz!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH!...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

DERDİMİZ KALMADI ŞÜKÜR!...

Her derdimizi, her mes'elemizi hallettik şükür!...
Başbakanımız; "Kürt Sorunu vardır. Meselemdir. Geçmişteki hatalarımızla yüzleşeceğiz." diyerek bu sorunumuzu -en azından üstlenerek- mes'ele olmaktan çıkardı!...
İmralı'dan aldıkları talimatlarla hareket eden demokrasi havarileri(!) Zanagiller; mevcut partilerini kapatılma aşamasında lağvederek yeni kuracakları partiye ilhak ettirdiler ve aydın(!)larımızı,partisiz kalmaktan kurtardılar!...
PKK kamplarının gitarist en-tellek-tüellerinin savunuculuğunu üstlenen aydıncıklarımız; İmralı sakinini temsilen Başbakanımızla görüştüler!...
Diyarbakır'daki bir başka tatil kampındaki, yıllarca kırsalda Mehmetçik'le çarpışmış, sayısız insanımızın katili bir başka aydın(!)ımız; "sayın"sız ama "beğ"li hitaplarla İmralı'da ki katile -yaygın basının da duyuru yardımıyla- mektuplar yazarak silahlı çatışmanın bitirilmesini istedi!...
Türk'ten başka bütün milletlerin, Türkiye'den başka bütün haçlı devletlerin kucağında dolaşarak Pamuk'laşan bir başka yumuşak aydın(!)ımız; ermenileri ve kürtleri kestiğimizi itiraf ederek haçlılar nazarındaki kaybettiğimiz itibarımızı, itirafçılığı ile yeniden kazandırdı!...
Kızılay Meydanı'nda milyarlarca liralık havai fişek harcayarak kutladığımız AB'ye giriş sevincimiz de tamamlanmak üzere!...
Dışişleri bakanımız; " AB yeni koşullar getirirse bir daha dönmemek üzere çeker gideriz!..." diyerek;
Başbakanımız; " Bizden hala bazı şeyler isteme gayreti içinde olanlar var. Bir kaç ülke bu yanlışın içinde, trübüne oynuyor. Trübüne oynamayı bıraksınlar.." diyerek AB'lileri uyarırken;
Başta Fransa olmak üzere trübüne oynayan Haçlılar; "Gümrük Birliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti dahil tüm üye ülkelere eksiksiz uygulanması, AB'nin kırmızı çizgisidir..." diye karşı restini çekerek;
Hamdolsun! Artık AB mes'elemiz de yok!...
AB olmayınca yabancı para da yok! Yabancı baskısı da!...
Mes'elelerimizi, kökünden hallettik!...
Yarın nasıl alış veriş yapabileceğimizi, kredi kartlarımız olmasına rağmen artık bilemiyoruz!...
Paranın şeklini ve rengini unutalı iki yıldan fazla oldu!...
Hızlı büyümede dünya rekorları kırarken; parasızlıkla, işsizlikle, aşsızlıkta rekorumuzu, kimselere kaptırmayız!...
Artık büyük şehir belediye başkanlarımızdan bazıları; yerel yönetim yasalarındaki değişikliği beklemeden; bir başka devletin başbakanıymış edalarıyla konuşabiliyor!...
Yerel Yönetim yasaları artık çıkmasa da olur. Nasılsa uygulama da bazı şehirlerimiz, başka devletmiş gibi temsil de edilebiliyor!...
Bizler; şehitlerimize gereken ihtiramı gösterip göstermemekte mütereddit davranırken; bir büyük Şehrimizin sınırları içinde PKK'lı teröristlerin cenazeleri, asla bayrağa benzemesi mümkün olmayan paçavralarla ve törenlerle kaldırılıyor!...
İnsan hakalrımız da tamam!...
Bir başka şehrimizde operasyon gibi ezici(!), baskıcı bir işe çıkmaya hazırlanan Güvenlik Güçlerimize halk(!)ımız engel olabiliyor!...
Artık kan da akmayacak!...
Yani; insan hakları ve demokrasi adına dayatarak AB'nin bizden yapmamızı istediği her şeyi AKP, millet adına yaptı!...
Yani artık insan hakları ve demokrasi de eksiğimiz kalmadı şükür!...
Şimdi yapılması gereken son rötuşları bekliyoruz...
İmralı Sakinine uygulanan faşizan tecrite son vererek, 40.000 insanımızın katiline siyasi kimlik vermekten başka eksiğimiz kalmadı!...
İnsan Haklarımız da Demokrasimiz de tamam şükür!...
Artık AB'ye girmesek te, hatta AB'ye sırtımızı dönerek görüşmelere son versek te bizim meselelerimiz halloldu!...
Canım sıkılıyor dedim, olmadı!...
Canım yanıyor diye feryad ü figan eyledim, olmadı!...
Canımıza yetti dedim olmadı!...
Milletin sabrı bitti dedim, duyan olmadı!...
Zananın zağarlarından biri; "PKK'nın Karadeniz Projesi" olduğunu açıkça söyledi, iki gün sonra proje uygulayıcıları Maçka'da arz-ı endam etti, tınan olmadı!...
Eyyy! Milleeet!...
Heyyyyy! kahraman Türk Milleti!...
Sana neler oldu?
Ne oldu bize Allah aşkına?...
Bu kadar eyyamcılar, biz miyiz?...
Bu kadar; "Bana değmeyen yılan bin yaşasın." diye başını saklayan, biz miyiz?...
Hani "Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak..." ne oldu?...
Dedelerimiz; Çanakkalelerde boşuna mı öldüler?...
Yoksa Hürriyet denilen, bağımsızlık denilen kavram; dedlerimize başka, bize başka mı tarif edildi?...
Derdimizin kalmadığını söyleyen, duygu sömürücülerine haddini bildirmeye hazırlandığınızı hissederek, hatta bire bir sohpetlerimizde duyarak;
Ve bu tesbitin doğruluğuna inanarak şimdi ben haykırıyorum; KALMADI ŞÜKÜR!... "Meselelerimizi AB'ce yorumlayanlardan, PKK söylemini Sorun olarak kabul edenlerden, Denktaş gibi kahramanlarımızı susturmayı düşünenlerden, Vatan topraklarımızı parayla satanlardan kurtulmaktan başka DERDİMİZ KALMADI ŞÜKÜR!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Cuma, Eylül 02, 2005

İKİ TARİFİMİZ...

Karanlıkta kaybedip ışıkta arama alışkanlığımızdan, kolaycılıktan, neme lazımcılıktan, "Bana değmeyen yılan bin yaşasın..." gibi yansız ve yanlış davranışlardan vaz geçmediğimiz sürece daha canımız, çooooook yanar!...
Yanlışlarının nasıl düzeltileceğini bilmediğimiz bir sistemle karşı karşıyayız!...
Veya kuruluşuyla destanlaşan Devletimizin Kurucuları'nı karalamak kastıyla, sistemi anlaşılmazlaştıran Damat Ferit'lerle karşı karşıyayız!...
Düğmesine basılınca yanan, düğmesine basılmazsa gündüz bile fark edilemeyen "Ampül Aydıncıklar" yüzünden, -aslında hiç bir şey olmamamsı gerekirken- başımıza gelmeyen kalmadı!...
Aslında herhalde başımıza gelmiş bir şey de yok!...
Tepkisiz merakımızla, duyduğumuz her sese başımızı uzatınca; yaramaz çocuklarımız(!)ın taşları, bazan başımızı kanattı!...
Baksanıza aydıncıklarımız(!) böyle diyorlar!...
İhanet odaklarının; insan hakları maskesiyle, demokrasi havariliği kalkanıyla ve yüzlerce yıllık kan davalılarımız Haçlı'nın -son zamanlardaki dost(!) tarifli- destekleriyle, sistemimizi tanınmazlaştırdık!...
Bizim şu anki sistemimizin adını bilen var mı Allah aşkına?!...
Başbakanımız; "Kürt Sorunu vardır, meselemdir. Geçmişteki hatalarımızla yüzleşeceğiz..." derken; Kurtarılmış Bölge Başkenti Diyarbakır'da, Ankara ve İstanbul'dan götürdüğü 200-300 kişi tarafından çılgınca alkışlandı!...
Diyarbakır'da ki bu muhteşem(!) tezahüratı; dünya, duydu!..
AB, duydu!...
ABD, duydu!..
Haçlılar,duydu!...
Ama biz, duyamadık!...
Çünkü düğünlerd havaya sıkılan mermilerin sesiyle işitme duyumuzu zayıflatmıştık!...
Yirmi yıldan fazladır bu havaya sıkılan coşku mermileriyle kazaya kurban verdiğimiz 40.000 den fazla da vatandaşımız var!...
Son günlerde Batman'da operasyon yapan Güvenlik Güçlerimiz'e topluca müdahele eden halkımız(!) da havaya coşku mermileri sıkmaya gidiyordu!...
Zaten son zamanlarda Trabzon'un da, Maçka'nın da Temelliği üzerinde!...
Havaya coşku mermileri sıkan PKK'lı gitaristleri, döverek Güvenlik Güçleri'ne teslim ediyorlar!..
Daha doğrusu; Güvenlik Güçlerimiz, bu PKK'lı müzisyenleri, bu aydınlarımızı, bu gösterici kalaşnikofçularımızı, Temellerin elinden zorlukla kurtarıyor!...
Oysa bu gösterici "Sözde Vatandaşlarımız"ın "Karadenize uzanma projeleri olduğunu, sayın Zanagillerin zağarlarından biri açıklamıştı!...
Temeller, karadenizlilik etmese ortalık süt-liman halbuki!...
Halbuki ortalık; "sayın"larla, "beğ"lerle dolu!...
Bu "sayın beğler(!)" in birbirlerine yazdıkları; birbirlerine yazarken "Kızım sana diyorum gelinim sen işit.." kabilinden demokrasi ve insan hakları dersi veren mektupları, yaygın basın diye küçük görülen Ulusal basınımızda günlerce sürmanşet verildi nerdeyse!...
Bizim anlamamamız normal de Paşalarımıza da bir şeyler oldu!...
Kara Kuvvetleri Komutanımız Yaşar Büyükanıt Paşa; "Türkiye, Filistin haline getirilmek isteniyor..." diyerek bu "sözde vatandaşlarımız"ın hazırlandığı coşkulu havaya mermi sıkma hazırlıklarından endişe duyuyor!...
O şenlikte(!) havaya mı başka yerlere mi ne kadar mermi sıkılabileceğini, her halde kimse bilemez!...
Ortalık, güllük gülistanlık!...
3 Ekim'e sadece bir ay kaldı...
Başta Fransa olmak üzere Haçlı'nın AB kanadı; Türkiye'yi AB'ye almayacaklarını açıkça söylemesine rağmen Başbakanımız, AB'ye gireceğiöizi söylüyor...
O zaman Millet te havaya sıkacağı mermilerini AB'ye saklıyor!... Demek ki AB'ye gireceğiz!...
Ve biz hala böylesi büyük bir çağdaş liderin arkasından atıp tutuyoruz!...
Fatih'e istanbul'u fethetti diye yüzlerce yıldır methiyeler dizen biz; AB'yi fethe hazırlanan lideri, anlamıyor ve anlatmıyoruz!...
Ve hala böylesi bir liderin arkasından konuşuyoruz!...
Aziz nesin haklı değil miymiş?!...
Bu milletin %60'ı aptal değil miymiş?!...
TBMM' de %70'lik bir ezicilikle temsil çoğunluğu verdiğimiz bir Başbakan'ı; böyle arkadan konuşarak yıpratmaya çalışmanın mantığını, bizlere birilerinin anlatması şart değil mi?!...
Daha dün; " Geçmişteki hatalarımızla yüzleşeceğiz." diyen başbakanımız'ın 30 Ağustos Zafer bayramı münasebetiyle verdiği beyanatında geçmişimizle nasıl övündüğünü ve bu rarihi takıyyede ki başarısını da anlayamayacak kadar Aziz Nesin tarifli değil miyiz?
Aziz Nesin tariflilerimizin sayısı; TBMM'deki %70' ten fazla!...
Çünkü hem seçiyor hem de tenkit ederek beğenmiyoruz!...
İşin ceremesi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün; " Türk Milleti zekidir, çalışkandır." tarifine uyan %30' a kalıyor!...
Bu kadar fazla Aziz Nesin raifli ile, Gazi Mustafa Kemal tariflilerin mücadelesi veya bu mücadelede başarısı söz konusu olabilir mi?!...
Bekleyerek göreceğiz!...
Hatta beklemeden göreceğiz!...
Çünkü büyük işleri, az sayıda insanların başardığını, biliyoruz...
Çünkü Kahramanlık'ın ferdi davranış olduğunu biliyoruz...
Her zaman kahramanlarımızın olduğunu ve kahramanlarımızın gerektiğinde Millet uğrunda her zaman gülerek öldüğünü bildiğimizdedir ki BÖYLE RAHATIZ!...
Yandan tutmalara, uzaktan kumandalılara bu yüzden bir daha seslenerek; " Akıllı olun!...Kahramanlarımızın sabırları bitiyor ve kahramanlaşmak için acele etmeye başladılar!... Ve kahramanlarımızın gülerek gittikleri ölüm yolculuğuna, asla yalnız gitmezler!..." diyoruz...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com