Pazartesi, Şubat 27, 2006

TENKİTÇİLERE !...

Tenkit ederken tahrip edenleri, bir kaç kere konu etmiştik...
Yine konumuz, onlar olacaklar!...
Siyaset adamıyla, politikacıyla Ülkücü arasındaki farkı da dilimizin, kalemimizin gücü yettiğince ve kendimizce anlatmıştık...
Bu farklılığı; Süvari ile Jokey arasındaki farkla pekiştirerek anlatmaya çalışmıştık...
Süvari de Jokey de usta binicilerdir. Ama bu binicilerin kulvarları farklıdır. Süvarinin güzergahı bellidir, Jokeyinse kulvarı...
Süvarinin sefere çıkmaya karar verdiği andan itibaren hedefi bellidir, hedefe varabilmek için güzergahı bellidir, yol azığı da hazırdır, vedalaşacak kimse de bırakmamış ve sefere çıkmıştır. Süvarinin güzergahındaki yani takip edeceği yoldaki engeller asla süvarinin seferine engel değildir. Süvarinin yaşayabileceği en kötü hal; tamamen kendinin olan atının başına bir hal gelmesidir. Atın başına bir hal gelse de Süvari; yoluna, seferine yaya devam edecektir. Çünkü hedefe varmaya şartlanmıştır. Süvarinin seferi ya yol bittiğinde ya da ömrü bittiğinde sonlanacaktır...
Jokeylerin, kısa mesafeli varış sıkıntıları vardır. Jokeylere de bir hedef belirlenmiştir. Ama bu belirlenen hedef te ve her yarıştan sonra hedefi belirleyen de değişir!...
Jokeylerin ne atları, ne koşacakları kulvarları, ne de kendilerine at tahsis eden at sahipleri değişmez değildir...
Jokeylerin her binişleri; kısa mesafeli ve ödüllü yarışlardır.
Eğer yarışı kazanabilirse maddi ödülü vardır, kazanamazsa yarış kazanabileceği ve ödül alabileceği yeni bir at sahibine ve ata doğru yollanır Jokey!...
Jokeyleri seçmekte de, yarışlara sokmakta da Genel Başkanlarımız karar organlarıdır... İstedikleri zamanlarda istedikleri kadar jokey kullanmak haklrıdır. Çünkü siyaset bir yarıştır ve kazanılmalıdır...
Bizler, Ülkücüler; önce "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye"nin sonra da "Turan"ın süvarileriyiz...
Bizler, "Turan"ı göremezsek oğlumuza, torunumuza "Turan"a doğru at salmalarını vasiyet ederiz.
Çünkü biliriz ki hem kendimiz, hem oğlumuz, hem de torunlarımız Türk Milleti mensuplarıyız ve hepimizin "Turan" gibi mutlaka kavuşmamız gereken bir hedefimiz vardır...
Bu sefer kutludur!...
Bu sefer -sonu itibariyle- Türk Milleti için umutludur...
Bu yüzdendir ki Başbuğumuz'un "Kutsal Dava" diye adlandırdığı ve bizim "Kutlu Sevda"mız olan bu seferde, kimseyle yarışımız olmaz...
"Erken çıkan yol alır." atalar sözümüz gereği, erken çıkanlarımızın bir de keşif yapmak gibi bir görevleri oluşur!...
Geçtikleri yerlere kalıcı işaretler bırakarak, arkadan gelenlerin yollarını bulmalarını kolaylaştırırlar...
Sultan Alparslan Han'la netleşen ve kalıcılaşan batı seferi; Anadolu'da biraz mola vermiştir!... Sultan Alparslan Han, kendinden sonra gelecek süvarilere yardımcı olmak için Anadolu'ya çok kalıcı izler bırakarak güzergahı eminleştirmiştir...
Sonra Osman Gazi ile devam etmiştir bu sefer ve 600 yıl devam etmiştir... Osman Gazi ve evlatları, geçtikleri her yere ve tarihe çok kalıcı, çok belirgin izler bırakmışlardır...
Sonra Muhteşem Türk Başbuğ Atatürk gelmiş; Haçlı'nın defalarca gelmesine rağmen silmeye güç yetiremediği izleri takip ederek -batının, Haçlı'nın inadına- Türk Milleti'nin yarım bırakılmak istenen seferine kaldığı yerden devam etmiştir...
Ve son yüzyılımızın ikinci Muhteşem Türk'ü Başbuğ Alparslan Türkeş gelmiş ve Türk gençliğini Ülkücüler adıyla organize ederek bu "Kutsal Dava" ve "Kutlu Sevda" ile tanıştırmıştır...
Bizler; son Başbuğun organize ettiği "Kutlu Sefer"in süvarileriyiz...
Bizim seferimiz var ve kesintisiz devam ettirmekle mükellefiz.
Bu uğurda beş binden fazla Ülküdaşımızı şehit verip izler bırakarak tarihteki seferimize devam etmekteyiz!...
Armudun sapıyla, elmanın çöpüyle işimiz olmaz bizim!...
Ülkücü İrade'nin olağan veya olağanüstü kurultaylarda seçtiklerine biat etmekten başka yol da bilmeyiz!...
Teşkilatlarımızı teşkilat; seçilmiş genel başkanları da Genel Başkanımız belleriz...
Cumhuriyet tarihinin son kırk yılındaki mücadelelerle dostlarımız da bellidir, düşmanlarımız da!...
Dostlarımızla iyi geçinmek elbette akıl gereğidir!...
Ama Orhun Abideleri'ndeki " Kinim dinimdir!..." şeklindeki töresel cümleyi unutarak, beş binden fazla Ülküdaşımızın katilleriyle barışmanın veya barışmayı denemenin ne akılla ne de vicdanla ilgisine inanmayanlardanız!...
Bunun, bunu denemenin mantıkla alakası yoktur...
Genel Başkanlığa aday olmuşlarla ve adayların yanlarında duran Ülküdaşlarımızla barışmaz veya barışamazken; beşbinden fazla Ülküdaşımızın katilleriyle barışık görünmenin vicdani tarifini, kimsenin yapabileceğine inanmıyoruz!...
Siyaseten; memleket menfaatine, misak-ı milliyi koruma amaçlı, güçbirliğine eylem birliğine
-belki- evet denilebilir ama düşmanlarımızla tavır birlikteliğini anlayamamaktayız!...
Tekrarlıyorum:
Bizim seferimiz var!... Bizler "Kutsal Dava"nın sevdalılarıyız!...
"Kürşadın narasıyla indik Tanrı Dağı'ndan
Ruhumuzu kandırdık Orhun'un kaynağından
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur
Türk'e kefen biçenin ölümü korkunç olur..." dizelerini kendimize ant edinmedik mi biz?...
"Dönersek namus bize ar olsun!.." diye yeminler etmedik mi?...
Tenkit edeyim derken bütünü -bilerek veya bilmeyerek- tahrip edenlere bir daha seslenmek isteriz: Ya saftaki yerinizi alın ya da aklımızdan ve dünyamızdan bir daha görünmemek üzere çıkın!...
Bizim seferdeyken ne sizlerle ne de başkalarıyla uğraşarak kaybedecek zamanımız yoktur!...
Bu Kutsal Sefer'in süvarilerini oyalayanlar; tarih önünde, ülkücü vicdanlarda ve Şühedamızın manevi huzurlarında veballi olacaklardır biline!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Pazar, Şubat 26, 2006

TEŞKİLATLARIMIZIN VE ÜLKÜCÜLERİN DİKKATİNE !...

Yine sanki birşeyler yapılıyor!...
Dikkatler bir yerlere çekilirken saman altından istendiği kadar su yürütülüyor gibi!...
Ya da komplo teorisyenlerini okuya okuya, dinleye dinleye biz de paranoyak olduk!...
Bazı kavramlar vardır sıfatlarını söylerseniz kendisi; kendisini söylerseniz sıfatı akla getirir...
Leyla derseniz Mecnun, Mecnun derseniz Leyla; Ferhat derseniz Şirin, Şirin derseniz Ferhat nasıl akla gelirse Ülkücü veya Ülkücülük dendi mi akla MHP; MHP denildi mi akla Ülkücü veya Ülkücülük gelir....
MHP ve Ülkücülük artık tamamlanmış bir bütündür ve ayrılması mümkün olmayan bir bütündür...
Buraya kadar okuyan herkesin "Elbette!.." dediğini duyar gibiyiz...
Ama aylardır, yaklaşık bir senedir bir şeyler yapılıyor ve bu yapılanlar hem bizim hem de Teşkilatlarımızın dikkatlerimizden kaçıyor gibi!...
Gazetelerde aylarca çarşaf-çarşaf haberler izledik!... Gereği yokken, söylenmesine hiç bir sebep yokken birileri Ülkücülük kimliği ile arz-ı endam ederek MHP Genel Merkezi ve yöneticileri aleyhinde bir şeyler söylediler!...
Yine aylardır TV'lerde Ülkücü Kimlikleriyle ve dünlerine şahit olduğumuz Ülküdaşlarımız göründüler...
Ama TV'lerde görünmeden önce, aylarca MHP Genel Merkezine muhalefetleriyle tanıtıldılar "Yaygın Basın"ımızca!...
Ülkücüler ve Ülkücülük adına TV'lerde asla muhatap kabul etmeyeceğimiz kişilik fukaralarıyla, münakaşa ve muhabbetler ettiler!...
Evimizde yan gelip televizyon izleyelim derken -hiç hak etmediğimiz şekilde- birileri tarafından Ülkücülüğümüz, rencide edildi!... Çünkü birileri; Teşkilatlarımızdan habersiz, Teşkilatlarımızdan izinsiz Ülkücü Kimliğimizle TV'lerde boy gösterdiler...
Onların sahıslarına yapılmış gibi görünen hakaretlerle, evimizde istirahat ederken Ülkücü Kimliklerimizle rencide edildik!... Ve Teşkilatlarımızdan bu işlere müdahele olmadı!...
Buna kimin hakkı vardır diye düşünmeye başladık?...
Teşkilat başkanlarımız; "Ülkücüleri bir daha sokağa çekmeye kimsenin gücü yetmeyecektir." diye açıklamalar yaparken, Ülkücü Kimlikleriyle TV ve gazetelerde arz-ı endam edenler yüzünden sanki ülkücüler sokaktaymış gibi intibalar yaratıldı!...
Suni ittifaklar oluşturulmaya veya varmış gibi göstermeye çalışanlarımız oldu!...
Ulusalcılarla Ülkücülerin ittifakları varmış gibi, ittifaka hazırlarmış gibi görüntüler sergilenilmeye çalışıldı!...
Ve bu fotoğraflarda görünenlerin hiç biri, MHP ve Ülkücü Teşkilatlarda görevli kimseler değildi!...
Aksine MHP Genel Merkezine ve Teşkilatlara muhalif olan arkadaşlarımızdı!...
Yoksa -Allah korusun- Teşkilatlarımızla Ülkücüler bizden habersiz yol mu ayırdılar?!...
Acaba kervandan ayrılanın "Ben hala seferdeyim." demesinin bir inandırıcılığı var mıdır?...
Kervandan ayrılan, ayrılmıştır ve yola devam ediyorsa kendi yolundadır. Onun yolculuğu ile kervanın yolculuğu arasında ne gibi bir bağ olabilir?...
MHP Genel merkezi yetkililerinden herhangi bir kişi yoksa, Ülkü Ocakları'ndan her hangi bir yetkili yoksa kimin, nerede, kimle, ne münakaşa veya muhabbet yapmasının; Ülkücülükle, Ülkücü Hareketle dolayısıyla da MHP ile ilgisi ne kadardır?...
Bize ne alinin velinin, hasanla hüseyinle yaptığı münakaşa veya muhabbetten?...
Buna, bu gibi hallere Teşkilatlarımız neden bir şey söylemezler diye de çok merak ederiz!...
Bu memleketteki hainlerin, bölücülerin, Karen Fogg çocuklarının, "Dolma Kalemler"in ağız birliği ile saldırdıkları tek siyasi kuruluş MHP iken; millet nazarında milliyetçilik adına, mukaddeslere sahiplenmek adına ne yapılrsa yapılsın ve kim tarafından yapılırsa yapılsın kar ve zararı MHP hanesine yazılırken yetkisiz ve etkisiz kişilerin bu muhataplıklarına neden müdahele edilmez?...
Artık nerede, kimle, ne konuşacağımızı şaşırır olduk!...
Vallahi bizlere yazıktır!...
Başbuğumuz rahmetli; " Solun ihanete varan davranışları karşısında sağ ile olan mücadelemizi erteledik!.." demişti... Sağla mücadele başlamışken ve sonuca yaklaşılacak ortam da varken kurban olduğum Rabbimiz, Başbuğumuz'u katına aldı...
Başbuğsuzluk elbette Türkeşçi olarak yola çıkıp Ülkücüleşmiş herkes için alışılması çok zor bir gerçek... Ama Başbuğumuz'un miras ve emanetleri olan teşkilatlarımız yok mu?...
" Ülkücüyüm..." diyen her kesin Teşkilatlarımızın emrinde hareket etmesi, gerekmez mi?
Ülkücülüğü ve teşkilatçılığı biz mi yanlış öğrendik yoksa bu arkadaşlarımız mı istismar etmekteler?...
Neresinden bakrsak bakalım, nasıl sayarsak sayalım potansiyel olarak MHP'nin bu memleketteki oy yüzdesi %25 ten hiç aşağı değilken "Baraj sıkıntımız yok!..." diye sevinenlerin, sevinirken veya sevinir görünürken verdikleri zararı kimse görmeyecek mi?...
Gazete ve televizyonlarda Ülkücü kimlikleriyle münakaşa ve muhabbet yapanlar, -Ki bazılarının ülkücülüklerinin kefiliyiz- Teşkilatlarımızdan kopuk münferit hareket ediyorlarsa bunu bilmek hakkımız değil midir?... Teşkilatlarımızın talimat ve kontrolünde Ülküdaşlarımızsa onları Teşkilatlarımızda niye göremeyiz?...
Teşkilatlarımızın Kıymetli Yöneticileri;
Bir şeyler tezgahlanıyor!...
Çok tahrik edilmesine rağmen sokaklara inmeyen Ülkücüleri, bölücü şerefsizlerin sokak çapulcularıyla aynı seviyeye düşürmeye çalışan senaristler ve seneryolar var!...
Halk arasında bu tarif nerdeyse tutmak üzere!...
Allah rızası için müdahil olun!...
Müdahil olun ki uzun seneler aynı yollarda cehd ederek geldiğimiz bazı arkadaşlarımız hakkında aklımız karışmasın ve onlar hakkında şüpheye düşmeyelim!...
Birbirimiz hakkında şüphe taşımaya başlarsak -korkarım- Hareket zarar görür!...
Olmazları, imkansızları kolaylaştıran ehil ve kalifiye bir nesil olan Ülkücülerin artık fire vermeksizin bir arada durmalarının zamanı gelmedi mi?...
Davetkar ve kucaklayıcı Teşkilat davetlerini, daha çok bekleyecek miyiz?...
Yoksa fısıltıyla korkunç boyutlarda söylenen "Eski Ülkücülerden vaz geçildi!.." söylemleri, doğru mudur?...
Böyle bir şeyden Allah(c.c.)'a sığınırız...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Perşembe, Şubat 23, 2006

BU İŞLER İMAN VE CESARET İŞİDİR...

Yaklaşık altı aydır protesto ederek izlemediğim "Ceviz Kabuğu" programını içercesine izledim!...
Yaklaşık 5 saat süren programı izlenir eden, Prof.Dr.Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hoca idi...
Her ne kadar Yaşar Nuri Hoca; siyasetçi kimliğiyle karıştığını söylese de benim ve benim gibilerin ilgisini çeken, Yaşar Nuri Hoca'nın Ulemalığı idi...
Hz.Peygamberimiz(s.a.v.); "Bir toplumda iki zümre sağlamsa o toplum felaha erer, iki zümre bozuksa o toplum iflah olmaz. Bu zümreler; alimler ve amirlerdir." buyurmuşlar...
Memleketimizin yaklaşık -ve bizzatihi benim de izlediğim- kırk yıldır amirleri ve yaptıkları ortada.
Yaklaşık 45 yıldır Haçlı'nın kapısında AB'ye girebilmek umut ve hayaliyle millete kapıkulluğu yaptıranlar, bu amirlerimiz!...
Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Yurtta sulh, cihanda sulh..." sözünü, yanlış yorumlayarak korkaklık-ürkeklik edenler de bu amirlerimiz!...
Marşal Yardımlarıyla, Birleşmiş Milletler teranesi, NATO uyutmasıyla milletimizin ve devletimizin onlarca yılını batıya ram edenler de bu amirlerimiz!...
Kıbrıs Çıkarmamızda bize her türlü yardımı veren eski tebaalarımızdan Libya'nın müttefik(!)imiz ABD tarafından evinde bombalanmasına seyirci kalanlar da!...
Yıllardır Filistinde ki din kardeşlerimize Yahudi-Hristiyan ittifakının yaptığı zulüm ve vahşete seyirci kalanlar da!...
En son Irak'ta kaçarak camiye sığınan yaralı Müslümanın kafasına kurşunlar sıkılmasını, Ebugarip Cezaevinde Müslümana yapılan alçakça uygulamaları seyreden de bu amirlerimiz!...
Ve en son olarak önce Hamas'ı davet ederek VİP'den karşılayarak İsrail'in tepkisi üzerine kargo çıkışından gizlice kaçıran da bu amirlerimiz!...
Bu memlekette 50 yıldır ne farklı bir siyasi görüş ne de farklı bir amir gelmedi!...
Aralarda kısa süreli Karaoğlan Ecevit'in ve üç ortaklı koalisyonda MHP'nin gelişinin haricinde farklı bir yönetimimizde olmadı, farklı yönetenimiz de!...
Bu birbirinin takibi yönetim ve yöneticilerin aymazlıkları veya yardımları sayesinde de nüfusunun %99'u Müslüman olan Memleketimizde misyonerler cirit oynadı, kilise sayısı en az yirmi kat arttı!...
Büyük Ortadoğu Projesi dediler, Ilımlı İslam dediler, Dinler Arası Diyalog dediler, Medeniyetler arası ittifak dediler. Dediler..Dediler!...
Bu demeler neticesinde de öylesi bir garip hale geldik ki Kur'an-ı Kerim mealleri diye piyasaya sürülen kitaplarda -dip not olarak değil- parantez içlerinde Sen Paul'un yani Pavlus'un Romaya Mektuplarından alıntılaryaparak Kur'an-Kerim'i tahrif yoluna gittiler!...
Aylardır Diyalogcularla internet sitelerinde fikir teatisinde bulunuruz...
Bizimki bazan münakaşaya da varsa sonuca etki eder mi endişesindeyken "Ceviz Kabuğu" programına Prof.Dr.Yaşar Nuri ÖZTÜRK katıldı!...
Ehil bir ağızdan, ehil bir ulemadan bu konularda doğru şeyler duymak hasret ve iştiyakıyla içtik programı...
Kur'an-ı Kerim Mealine sadece Tevrat'tan 340, Yeni Ahit'en 158 ve Pavlusun Romaya Mektuplarından atıflar yapan Suat YILDIRIM'a yapılan çağrı, çok cesur ve çok medeniydi... Sadece bu davet bile programı atlamadan, dikkatle izlemeye yeterdi...
Deneyimli bir Gazeteci ve program yapıcısı olan Cevizoğlu'nun " Hocam! Biz laik bir ülkeyiz. Nüfusumuzun %80'ni hristiyan olsa ne olur?!.." sorusuna, Yaşar Nuri ÖZTÜRK'ün " 1071 de Malazgirt'te Sultan Alparslan Han'ın zaferinin intikamı alınır ve bin yıldır vazgeçmedikleri Anadolu'da anamız avradımıza tasallut edilir. Artık mesela ana-avrat meselesi, haysiyet meselesidir." şeklindeki cevabı muhteşemdi!...
Endülüs'te Haçlı ile diyaloga giren, ehl-i kitapla muhabbet deneyen Müslümanların başına gelenler ve dün Afganistan'da, bu gün Irak'ta yapılanlar; diyalog adıyla,Ilımlı İslam adıyla sunulan korkunç planla bizi nelerin beklediğinin ispatı değil mi?...
Hiç bir amirimiz(!)in aklına; Haçlı'nın saldırı ve tasallut sırasında kimin olduğu gelmeyecek mi?...
Amirlerimizin kulaklarını çınlattıktan sonra; diyalogcu olarak, Ilımlı İslamcı olarak, BOP'çu olarak, medeniyetler İttifakına katılarak bizi terk edenler olarak ve Ulemalarızdan geçinenlere ne demek lazım?...
Ne Peygamberimiz(s.a.v.)'i peygamber ne de Kitabımız'ı kitap olarak kabul etmeyenlerle diyalogun bize getirisini, kim anlatır? Kim anlar?!...
Peygamberimiz(s.a.v.)'e yapılan çirkin saldırılara cevap vermektense, inançlarımıza saldıranlarla barışık durmayı deneyenlere hala Ulemam mı demeliyiz?!..
Prof.Dr.Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e; programdaki alim duruşu, alim sunuşu ve Müslümanların yüreklerine su serpen tavrından dolayı binlerce şükran... Milyonlarca Allah razı olsun...
Yine programda Hulki Cevizoğlu'nun "Mürekkep yalamışız ama ulema değiliz." sözlerine yaşar Nuri ÖZTÜRK'ün irticalen verdiği; " Bu işler ulemalık gerektirmez!..İman ve cesaret işidir." cevabına hangi Müslüman katılmaz...
Prof.Dr.Yaşar Nuri ÖZTÜRK'ün siyasetçiliği dediğim gibi ilgi alanıma girmemişti ama yıllardır alışkın olmadığımız üslubunu da çok benimsediğimi itiraf etmeliyim...
Dinimize, Allahımız'a, Kitabımız'a sahip çıkılmazsa, sahip çıkmazsak sonuçta "...anamıza-avradımıza tasallut ederler!... Bu artık haysiyet meselesidir!..." tesbiti, söyleyiş şekliyle de günümüzü anlatmak anlamında "Cuk oturdu!..."
"Bozulmuş alim ve amirler..." içerisinde iyi ki varsın Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hoca!...
Allah(c.c.) binlerce, yerlerle gökler arasınca razı olsun...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Salı, Şubat 21, 2006

BİR DAHA ACI SÖZLER...

Bu acı sözleri, birileri mutlaka söylemeli!...
Bazı sözler vardır düşüneni de söyleyeni de söyleneni de üzer demiştik!...
Ama bu sözlerin de mutlaka söylenmesi gereğine inancımızı da söylemiştik... Çünkü bu sözlerin "Dost Sözleri" olduğunu ve maalesef acı olduğunu söylemiştik!...
Ya kendimizin çalıp kendimizin oynamasından olsa gerek duyulmadı ya da duyuldu ama kaale alınmadı bu sözler!...
Her iki türlüsü de yanlış, her iki türlüsü de kötü!...
Ama yine de seven, sevdiğini başkalarının incitmesine mahal bırakmamak için -sevdiğini incitmek pahasına- sözlerini söylemelidir!...
İman tazelemek anlamında düşünerek bizi tanıyan herkesin kefalet vereceği bir özelliğimizi, bir daha hatırlatarak başlamak isterim acı sözlerime!...
Bizler; aklımız kesti keseli Ülkücüyüz. Ülkücülüğümüz çoğumuzun kendiyle başlamış, epey ülküdaşımıza da ailesinden intikal ederek gelmiştir din gibi!...
Rahmetli Başbuğumuz'un "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir." sözünü; sağlığında talimat, dünyasını değiştikten sonra da vasiyet olarak algılayarak hepimiz inadına MHP'liyiz...
Parti içi rekabetlerde elbette her aklı kesenin yaptığı gibi davranarak saflar oluşturduk. Desteklediğimiz taraf kazandıysa mutlu, bağışlayıcı, kucaklayıcı; kaybettiyse Ülkücü İradeye saygımızla kazanan tarafa biat ederek tabi olduk...
Teşkilatlarımızı her zaman teşkilatımız belledik. teşkilatlarımızın isteklerini emir telakki ederek uyguladık.
Yıllarca ne kimseyi küstürmeye teşebbüs ettik ne de kimseye küsmeye tenezzül etmedik...
Çünkü Ülkücüler olarak asla kimselerle mes'elemiz olmadı.
Biz; "Bu memleketin Cumhurbaşkanından genelev kadınına kadar insanının mes'elesi, mes'elemizdir." inancıyla siyasetin içinde olduk, siyasette taraf olduk, siyasette taraf olan Ülküdaşlarımıza omuz verdik...
Türk Milletinin töresinden de türesinden de asla vazgeçmedik. İslamla şereflenerek "Hanif Millet" ünvanını aldıktan sonra da töresinden, türesinden ve mukaddeslerinden asla tavizimiz ve verilecek tavizlere tahammülümüz olmaz!...
Özal'lı ANAP'la başlayan son 25 yıllık süreçte Devletimizin zorda, milletimizin darda bırakılmışlığına da elbette isyan ettik!...
Bizim isyanlarımız da töreli ve türeli oldu elbette. Bizim Devletimize isyanımız asla mümkün değildir. Devlet bizimdir, biz Devletiniz çünkü...Bu, hayat felsefemiz, yaşama biçimimizdir.
Devlet-i Ebbed-müddet dedikten sonra Kelime-i Şehadet'le iman tazeleriz.
Devletimizin bekası için ölürüz çoğalırız, çoğalırız ölürüz!... Çünkü devletimiz için öldüğümüzde mukaddeslerimizi korumak için öldüğümüze inanarak imanımıza şahitlik etsin diye Şehid oluruz...
Devlet yönetimi, bazan asli unsurlarının elinden alınabiliyor!... "Asli unsurlarıyla yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir." sözünü, Muhteşem Türk Atatürk bu gerçeği unutmamamız için söylemiştir elbette...
Muhteşem Türk Atatürk'ün, koskoca cihan imparatorluğunun posası üzerine, imparatorluk teamüllerine sahip kalarak kurduğu Cumhuriyet ve günümüz sisteminde, Devlet Yönetimine ancak demokratik yollarla yani seçimlerle gelmek mümkündür.
Bizler de Ülkücüler olarak MHP adıyla bu demokratik yollardan geçerek, kısa süreli de olsa Devlet Yönetimine ortak olduk...
Üçbuçuk yıllık bu kısa süreçte, yapılan veya yaptığımız hatalarımızı MHP olarak bilmek ve bilmekle de kalmayıp kabullenmek zorundayız.
O süreçte Devlet adına yaptığımız doğrulara da hiç kimsenin sahiplenmesine izin vermemeliyiz...
Milletle Devletin barışık olduğu sistemlere ve bu sistemin hakim olduğu yerlere huzur gelir. Bunu dünyanın en eski devletçilik teamül ve geleneklerine sahip Türk Milleti olarak bizden iyi kimse bilemez...
Uzun yıllardır dış ve iç mihraklarca devletle milletin arasının açılmaya çalışıldığını da en iyi Ülkücüler bilmektedir.
Devlet yönetimine ortak olduğumuz o kısa süreçte; Devletle Milleti barıştırmak adına yeterli işler yaptığımız söylenemez!... Bunları ve sebeplerini çok net olarak tesbit etmeli ve ülkemiz insanlarına anlatmalıyız...
Artık seçimin ayak sesleri duyulmaktadır.
Adına Deprem Çadırı dediğimiz AKP'de de panik başladı!...
Elbette MHP olarak, ülkücüler olarak bu toplama kampının, bu panayır kalabalığının, bu Deprem Çadırı'nın yapacağı bariz hatalar üzerine siyaset inşa etmeye tenezzül etmemeliyiz...
MHP olarak ülkücü tecrübeyle teşhis ettiğimiz milli hastalıklarımızın reçetelerini hazırladığımızı ve reçetemizi uygulayacak ehil elemanlarımızın olduğunu da, millete anlatmak ve inandırmak zorundayız...
Hamas'ı önce davet edip VİP'te karşılayıp sonra kargo kapısından gizlice göndermelerin, yaklaşık elli yıldır kapılarında nöbet değişerek durduğumuz AB'nin bizi almayacağını bile bile, bizi rencide etmesine seyirciliklerin, devletle millet arasına günü birlik yapay gündemlerle duvar örmelerin tek çaresinin MHP ve kadroları olduğunu milletin arasına inerek anlatmak zorundayız...
Teşkilatlarımız olarak artık atağa geçmeliyiz...
"Dolma Kalemler"in, uzaktan kumandalı yaygın basının bizden bahsetmemesi asla meselemiz olmamalı!...
Bizdeki ses, bizdeki nefes hiçkimsede yoktur.
Ülkücü Kalemler olarak bizler, Yerel Yürekleriz!..
Bizlere susturulmak üzere tazyik yapıldıkça biz nara atarız!...
Rüyaları bile çıkar ilişkileri üzerine olan, geçmişten birlikte meclise taşıdıkları mahkemelerden hala aklanamamış olanlardan aklık beklemek, elbette safdillik olur!...
Bu Deprem Çadırı sakinlerinin son günlerde ki paranoyak davranışlarıyla moralimizin bozulması, tek kelimeyle kapatılamaz bir ayıbımız olur...
Tam zamanıdır!...
MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli; süratle bütün kucaklayıcılığı evlerinde atıl duran Ülküdaşlarımıza davetler çıkarmalıdır. Bu davete icabet göstermeyenlerin ise sonsuza kadar adları ağızlara alınmamalıdır.
Genel Başkanımızın imzalı bir kartviziti veya bir telefon edişiyle evlerini kendilerine zından etmiş kanaat önderi bu Ülküdaşlarımız, evlerinden çıkarlar.
Ve yeminler olsun o kanaat önderlerinin evlerinden çıkmasıyla Türkiye'ye can gelir, canlılık gelir...
DYP'nin, SP'nin, ANAP'ın hatta AKP'nin ısrarla arayarak saflarına davet ettiği ve ısrarla red cevabı veren bu kanaat önderlerinden bazılarının isim ve adresleri ben fakırde var.
Teşkilatlarımız emrettiği an arz etmekten de şeref duyarım.
Ülkücüler, seçim için start beklemektedir.
Artık bu işaret Teşkilatlarımızca verilmelidir. Bilinmelidir ki bütün ülkücülerin öfkeleri ve dargınlıkları kendilerinedir. Her ülkücü son seçimlerdeki sonuçtan kendini suçlu görmektedir.
Bu yüzden bu kanaat önderi ülkücülerin, gönüllerini almak ve seçim akınına çıkarmak bir telefon kadar, bir kartvizit kadar yakındır, kolaydır.
Kırılanların, kendine sefer yapan ülkü devlerinin sayısının artması, Devletimizin, Milletimizin tabiki MHP'nin zararınadır.
Belki hadsizlik olacak ama;
Sayın Genel Başkanımız;
"BEĞSİN!... BUNDAN BÖYLE BÖLÜNMÜŞLÜK BİZE, BÜTÜNLEMEK SANA..."
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Pazar, Şubat 19, 2006

"SİZİ SİZE BIRAKIP YENİLDİM" Mİ?!..

"İnsanım" diyen her beşerin yaptığı gibi bazan ben de bana kaçarım!...
Böylesi kendime kaçıp, kendimde saklandığım bir anımı şöyle tariflemiştim;
"Kendi yüreğimi merkz edince
Nefsim yüreğimde baş tacım oldu
Merkezden merkeze sefer edince
Canım sıkıntısı ilacım oldu..."
Canım sıkıntısını ilaç bellediğim, yine kendime saklandığım bu günlerde; bir "Kendine sefer düzenleyen" Gönül ehlinin, duygu seline kapıldım..
İşte beni önüne katıp, hoyratça ama incitmeden yelden yele savuran duygular:

"SİZİ SİZE BIRAKIP YENİLDİM

Şu anda,dünyada en çok istediğim şey buradan kaçmak,elbet bu mümkün değil.
Öyleyse,bu tuhaf birlikteliği sürdürmek ve sizin bedel olarak ileri sürdüğünüz şeyleri,bana biraz fazla görünse de hesaba katıp,bu hayatı sürdürmek için ödemek zorundayım.
Her ne olursa olsun,sizi hayal kırıklığına uğrattığım için beni affediniz ve samimiyetime inanınız.
Yenildim
İtiraf ediyorum
Kaçıyorum
Umutsuz düştüm
Gayri hiç kimseyim
Sırt döndüm hayata
Yaşamdayım
Sessiz ve ıssızım
Kıraç,boz bir boşluktayım
Hatıraları rüzgara karşı astım
Üzerine akşamın kapandığı
…gölüm ben
ayaz bir solukluk benzim
Ağyarda ağlar gözlerim
Herkese pes
Herkese eyvallah
Eskisiyim yenilerin
Yenildim
Tüm notalarda es
Rotasızım
Dogrudur rüyalarım kabusa büründüğü
Kalbimin kuzeye benzemesi
Dogrudur…
Ezik bir içerlemeyim
Kahrıyım umutların
Yeryüzünün delileri bendedir
En eskisiyim buraların
Kalemlerin silgisiyim
Silgilerin kalemiyim
Gitmenin ve def edilmenin
…hüccetiyim
kırıldım söküldüm ufalandım
Bütün iftiralar her zerremde
Bitişim tekrar kendime
İçim kendimden yorgun benim
“Sizin niteliğinizde olmayan başka kişilerle birlikte şikayetçi olduğunuz”kibirli yalnızlık”eğer varsa,her şeyin ötesinde,benim için lütuf olurdu.”
Çünkü, sizi, size bırakıp yenilmelere yürüdüm ben, hiçlik giyinip...
Alişan SATILMIŞ"

Bu; bir savaşçının narası!...
Bu; yenilgiyi bilmeyen, arkadaşları Şehadete vardıkça, daha büyüyen bir hevesle ölüme doğru dolu-dizgin at salan bir Süvari'nin TEKBİR'i!...
"Yenildim" diyen bu mücadele adamının yenilmesi mümkün mü?!..
"Yenildim" diyen bu iradenin yenilgiyle, mağlubiyetle tariflendirilmesi mümkün mü?!..
"Yenildim" diyan bu mücadele adamı, rüştünü ispatlamışlardan hem de kendineee!..
"Yenildim" diyen bu Ülkücü; dar yerleri, zındanları genişletmeyi başararak içine sınırsız hürriyetini sığdırmayı başarmışlardan...
Sesinin duyulmasının en zor olduğu yerlerden semaları patlatırcasına seslenerek suni güçlülerin ödlerini kopararak yaşamış bir efsane...
Bu Ülkücü; siyasi iradelerin sustuğu, susturulduğu bir dönemde "Şarap kokan paşalar, Ülkü Ocakları'ndan elinizi çekin!" diye TEKBİR'lenecek bir yüreğin sahibi...
Bu Ülkücü; yine siyasilerin tamamının oy kumbarası olarak gördüğü, oy pazarı olarak tariflediği ve adres-adres, sokak-sokak ayrıştırmaya çalıştığı Ülkemiz'e; "Ne kamusal alanı ulan! Her yer Allah'ın..." diye sahiplenecek kadar ehl-i iman...
Bu Ülkücü; en benim diyecek kadar aydın geçinenleri, okudukları arasına ayraç edebilecek kadar AYDIN...
"Eskisiyim yenilerin!" diyebilecek kadar eskimeyen ve eskitmeyen bir İRADE...
Sessizlikteki naraların, suskunluktaki haykırışların TEMSİLCİSİ...
Zaman tersine çalışmıyor elbette, atanarak oturduğu, sadece oturmakla kalmayıp kişiliği ile doldurduğu koltuğa "Niye daha fazla iz bırakamadım?" diye hayıflanabilecek kadar KİMLİKLİ...
"Yenildim!.." diye naralanarak yeni seferlere at salan bu Süvari; bizim YOLDAŞIMIZ...
Bu Savaşçı, bizim ÜLKÜDAŞIMIZ...
"Sizi size bırakıp yenildim!.." diyebilen bu BİLGE; bizim REİSİMİZ...
Eskitmediği için eskimeyeceklerden...
Baktığı her yerde birşeyler; baktığı her kişide insanlık tarifli değerler görebilen bir GÖZ...
Dününden nadim olmayan, dününü unutmayan; dününün eksiklerini bugün tamamlamaya çalışarak yarınlara eksiksiz varmayı hesaplayan bir FİKİR DEVİ...
Bu adam, bizim Dostumuz; bu adam, bizim Yoldaşımız; bu adam, bizim ateş çemberlerinden, dar ağaçlarından, kan göllerinden aklanarak-paklanarak, hamken olarak gelen SAVAŞÇIMIZ...
"Yenildim!" diyen bu yürek, nelerden vazgeçti bilemeyiz!...
"Yenildim!" diyen bu Ülkücü, kimlere bakmamacasına arkasını döndü bize karanlık!...
Ama bu yüreğin "Yenildim!" diyerek başlattığı Allah Rızası ödüllü mücadele, bizlere ayan!...
"Ezildi, üzüldük, yattık-çıktık, kaçıp kovaladık, mahfolduk!.." diye bıyık altı gülümsemelerle ağlayarak geç(me)mişlerini pazarlayıp büyüdüğünü zanneden çukurlaşanlara inat; atandığı yerden nöbet teslimi vakarıyla indirilerek yükselen bu değer, bizim ÜLKÜDAŞIMIZ...
O, bizleri hiç terketmedi ki terk edelim...
O, bizleri unutmadı ki unutalım...
O, kimseyi eskitmedi ki biz de O'nu eskitelim...
Biz ne kadar O'nunsak, O da o kadar bizim...
Çünkü O bizim canımız; çünkü O bizim akranımız; çünkü O bizim Ülküdaşımız, O bizim ALİŞANIMIZ...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Pazar, Şubat 12, 2006

DİYALOGCULARLA DİYALOGA DEVAM !...

Önce "Ilımlı İslam" la başlamışlardı işe. Sonra "Büyük Ortadoğu Projesi" çıktı. Sonra "Dinler Arası Diyalog" ve şimdilerde de "Kültürler İttifakı" projesiyle sahnedeler...
Başlığımızı ve girişimizi görür görmez bize öfkelenecek kardeşlerimizin aflarına sığınarak başlamak isteriz...
Mü'minin mü'mine karşı uyarı görevinin olduğunu, bilenlerdeniz.
Bu anlamda samimi uyarılara açık olduğumuzu da -Allah rızası için- açıklamakta bir kusur görmeyiz...
Hayatım boyunca bir yerlere intisap etmiş, bazı dergahlara kapılanmış samimi Müslümanlarla asla münakaşam olmadı!... Onları mazur gördüğümü, defaatle söylemişimdir. Onlar; dünya ve ahiretlerini kurtarabilmek düşüncesiyle ve samimiyetle bir kurtarıcı gemiye, arabaya, uçağa binenlerdir. Hedefleri bellidir; Hakk'a ulaşmak... Bu düşüncelerinde o kadar samimidirler ki genellikle bu samimiyetleri yüzünden şeyh bellediklerini de farkında olmadan büyütürler... Bu yüzden "Şeyhi uçuran müritleridir." darb-ı meseli vardır...
Dinler Arası Diyalog'culara, bunların dünya da ve ülkemizdeki başı Fetullah Gülen'e inananlar da bu mantığımızla mazurdurlar...
Ama inananları, -Allah korusun- Allah adıyla yanlışa götürenlerle mücadele, her Müslümanın olduğu gibi bizim de görevimizdir...
Şimdi sözü, Alemlerin tek Allahı'na bırakalım.
"Ey iman edenler! kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevk ederler. Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir." (Al-i İmran 100)
"Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak ta Allah kafidir." (Nisa 45)
Ve mü'minin beş vakit namazında ikrarını da hatırlayalım;
"De ki Allah birdir. Allah öncesizdir ve sonrasızdır. O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve hiçbirşey O'nunla mukayese edilemez." (İhlas)
Bu zikrettiğimiz Allah Kelamlarında; Allah(c.c.)'ın tekliğini, ortaksızlığını, teslis inancının yanlışlığını gördük...
Şimdi de Allah Kelamlarında Peygamber(s.a.v.)imiz'e bakalım:
"De ki Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Eğer yüz çevrilirse muhakkak ki Allah kafirleri sevmez." (Al-i İmran 32)
"De ki Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Al-i İmran 31)
"Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." (Nisa 80)
"Allah ve melekleri Peygambere çok selavat getirirler. Ey mü'minler siz de O'na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. Allah ve resulünü incitenlere Allah dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (Ahzap 56-57)
"Eğer senin peygamberliğini yalanlarlarsa kesinlikle senden önceki apaçık ayetlerle, mucizelerle, dini delillerle, hikmetlerle dolu sayfalarla, aydınlatıcı kitaplarla gelen peygamberler de yalanlanmış, inkar edilmiş olur." (Al-i İmran 184)
İbn-i Kesir'den alınan bir Hadis'te Hz. Muhammed(a.s.) buyururlar ki; "Ümmetimden veya yahudilerden ya da hristiyanlardan her kim benim peygamber olduğumu işitir de buna iman etmezse o kişi cennete giremeyecektir."
Adiy bin hakim anlatıyor; "Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resulullah'a geldim. Bana; 'Ey Adiy! Boynundaki şu putu çıkar at.' dedi. Ve arkasından şu ayeti okudu; 'Onlar Allah'ı bırakıp hahamları, papazları ve meryem oğlu Mesih'i rabler olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ilah yoktur. Allah ortak koştukları şeylerden münezzehtir."
Şimdi de "Dinle Arası Diyalog"cuların başı Fetullah Gülen'in söylediklerine bakalım. Fetullah Gülen "Hoşgörü Ve Diyalog İklimi" kitabının 241. sayfasında; "....Kur'an devamla, 'Allah'ı bırakıpta bazılarımız bazılarımızı rab edinmesin.' diyor. Dikkat edin bu mesajda "Muhammedür Resulullah" yoktur."
Yine Fetullah Gülen, "Küresel Barışa Doğru" kitabının 131. sayfasında; " Herkes Kelime-i Tevhid'i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhid'in ikinci bölümüne yani "Muhammedür resulullah" kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhamet nazarıyla bakılmalıdır."
Allah(c.c.)'ın ve Resulünün gazaplandığı ehl-i kitaba karşı, küfre-kafire karşı şefkat kucağı(!)nı açmaya çalışmaktadır!...
Gülen'in sağ kolu Ahmet Şahin'de 17 Nisan 2000'de Zaman Gazetesi'nde; "Mühim olan Kelime-i Tevhid inancıdır. Hz.Muhammed'i kabul ve tasdik ise şart olmayıp bir kemal mertebesidir." diye yazabilmektedir.
Bitmediiii !...
Bize; birilerine haksız saldırdığımızı zannederek gönül koyan Allah Dostu Kardeşlerimizle mutlaka barışmamız lazım!...
Bizim Allah Dostları ile -haşa- bir çekişmemiz asla olamaz. Ama dinimize, Kelime-i Tevhidimize saldıranlara saldırmakta da Allah(c.c.)'ın rızasının olacağına iman ederiz.
Fetullah Gülen'e bu kadar cesaret veren yerleri, kişileri günü ve inşallah zamanı geldikçe ifşa edeceğiz elbette.
Biraz geriye giderek başlayalım müsaadelerinizle...
Nur cemati'nin önde gelen isimlerinden Mehmet FIRINCI; Tempo Dergisi'ndeki bir mülakatında; " (Said-i Nursi) daha ziyade İslam'ın ahkam noktasına değil, iman noktasına yönelik yazmıştır. Daha o zamandan evlattan anaya hisse verilmesini tenkit etmiş, Kur'an'ın ahkamından bazı şeyler de var tenkit ettiği..." şeklinde Said-i Nursi'nin Ayetleri tenkit cüretini gösterdiğini söyler.
Tabi ki Fetullah Gülen'de şeyhinin yolunda olacaktır ve "HOŞGÖRÜ VE DİYALOG İKLİMİ" adlı kitabının 155. sayfasında; " Kur'an-ı Kerim'de hristiyanlık ve yahudiler hakkında kullanılan ifadelerin 'çok sert' olduğu söylenir. Geçmiş dönemlerde bazı hristiyan ve yahudilerin apaçık gerçek karşısında gösterdikleri inat, ayak diretme ve düşmanlığı ifade için Kur'an'ın kullandığı üslup, her zamanki hristiyan ve yahudiler için de kullanılacaktır diye bir şart ve mecburiyet olamaz. Bu tür ayetlerde sübut-u kat'iyye arandığı gibi, delalaet-i kat'iyye de aranmalıdır. yani bu ayetlerin Kur'an Ayetleri olduğu kesindir. Fakat o ayetlerin ilk günden bu yana bütün yahudi ve hristiyanları içine aldığı kesin değildir. Kanaatime göre hadiseleri kendi tarihsellikleri içinde ele almalı yani her hadiseyi kendi şartları ve konumu içinde değerlendirmeli ve bugünkü davranışlarımızda dabugünkü tavırları esas almalıyız." şeklindeki açıklamalarıyla üstadının yaptığı gibi Kur'an-ı Kerim'i tenkide cesaret edebilmiştir.
Bu düşüncelerin cevabını ise Allah(c.c.), bütün zamanların düsturu Kitabında; "...Allah'ın kanununda bir değişiklik bulamazsın."(Ahzap 62) ve,
"Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünyada ancak rüsvaylık, Kıyamet Gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan asla gafil değildir." (Bakara 85) Ayetleriyle vermiş ve mü'mine gereken uyarıyı da yapmıştır.
Ve bütün zamanların sapanlarına, saptıranlarına uyarı için de Allah(c.c.); "Hiç şüphe yok ki Allah katında yegane din İslam'dır."(Al-i İmran 19) kesin hükmüyle merhametini ve merhametine kavuşmanın yolunu tarif etmiştir.
Bu kadar Ayet-i Celile'den sonra karar cüz'i iradelerindir!...
Ya; Bakara 85. Ayette buyurulduğu gibi; "Sizden öyle davrananların cezası dünyada rüsvalık, kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir." hükmüne razı olmak ya da; "Eşhedü en lailahe illalah ve eşhedü enne Mumammeden abduhu ve Resuluhü." diye şehadet getirmek Allah'ın da nasibiyle bizlere kalmıştır.
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

DİYALOGCULARA

Artık sabrım tükendi!...
Üslubumda bana yakışmayacak kadar sertlik görülürse; önce Allah(c.c.)'ıma sığınır sonra da siz kıymetli okuyanlardan helallik dilerim!...
Bir din adamı değilim haşa!...
Ama okuduğumu anlayabilecek kapasitedeyim hamdolsun... Okuyan, düşünen, üreten her Müslümandan Allah rızası için bir dileğim var. Allah rızası için bir yardım diliyorum.
Dini konularda sıkıştığımda baş vurduğum iki değişmez kaynak kitabım var. Birincisi; Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları'nca yayınlanan Kur'an-ı Kerim Ve Açıklamalı Meali, ikincisi ise Elmalılı Hamdi Yazır rahmetli'nin" Hak Dili Kur'an Dili" isimli tefsirleri...
Dinler arası diyalogcular hakkında artık yazmamaya karar vermiştim!..
Ayet-i Celileler'le hatırlatmalarımı yaptıktan sonra Erzurum'un; " Can senin Cehennem Allah'ın.. " deyimiyle de noktayı koymuştum... Ama diyalogcular; attıkları maillerle ve internet sayfalarındaki yazdıklarıyla, ben ve benim gibilerin suskunluğumuzu teslim olduğumuz şeklinde yorumlamaya başladılar!..
Bu yüzden de okuyan, düşünen, üreten Müslüman Kardeşlerimden hakemlik rica ediyorum... Artık geldiğim bu son noktada iki gruptan biri Allah(c.c.) adıyla yalan söylüyor!..
Zaten yüce Rabbimiz'de; " Dikkat edin o kandırıcı sizi Allah adıyla kandırmasın. " diye uyarmamış mı?...
Yukarıda arz ettiğim kaynak kitaplarda; Allah(c.c.) bizleri, gazaba uğrayanlardan ve yolunu sapıtanlardan uzak durmak konusunda uyarıyor. Allah-u Teala; bu konuda, bütün namazlarda okunmasını farz kıldığı Fatiha Suresi'nde " (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.Bize doğru yolu göster.Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil." şeklinde kendisinden niyaz etmemizi buyuruyor. "Müfessirlerin açıklamalarına göre kendilerine lütuf ve ihsanda bulunulan kimseler, peygamberler ve onların yolunda gidenlerdir. Gazaba uğramışların yahudiler; sapmışların ise hristiyanlar olduğu rivayet edilmiştir."
Bizler de cüz'i irademizle Allah'ın hükümlerine uymayı mükellefiyet olarak kabullenenler olmayı seçmişiz. Cüz'i iradeleriyle Allah'ın hükümlerine uymamaya karar verenler de olabilir!...Bunları uyarmayı da vazife biliriz...
Bizler; gazaba uğramış yahudilerin yoluna düşmekten Allah(c.c.)'a sığınırız. Bizler; sapkınlığa düşen hristiyanların yolundan da Allah(c.c.)'a sığınırız. Bunların sapkınlığı teslis inançlarıyla sabittir.Haça ibadet etmeleriyle sabittir.Allah'ın doğmadığını, doğurmadığını inkar ederek Allah'a oğul isnat etmeleriyle sabittir.
Bunların teslis iddiaları yüzünden değil midir ki; " Bundan dolayı nerdeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar dağılarak yıkılacaktı. Meryem,90" ayeti indirildi.
Nedir teslis inancı?
Allah, üçün üçüncüsüdür.Meryem O'nun -haşa- eşi, Mesih te O'nun -haşa- oğludur.Mesih azamet kürsüsünden inip, eş Meryem'in karnında ete bürünmüş, sonra da öldürülmüş ve defnedilmiştir!...
Bu inancın sahipleri sapkın değilse nedir?
Bunlarla ve gazaba uğramışlarla hiç bir yetkileri olmamasına rağmen, en azından benim adıma diyaloga girenler; " Onlarla dost olanlar, onlardandır." tarifinden başka neye benzerler?...
Bizler; müşriklerin yolundan da Allah'a sığınırız. Bizi; gazaba uğramış yahudilerin,sapıtmış olan hristiyanların,dinsiz ve zındık olan sabiilerin,kötülüklerin merkezi olan mecusilerin ve putlara tapan müşriklerin yollarından koruyan Allah'a hamd olsun...
Gazaba uğramışlar ve sapkınlık içinde olanları Allah;"... Eğer güç yetirseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar...Bakara,217 " diye ve; " Onlar kendileri gibi sizinde kafir olup böylece birbirinize eşit olmanızı arzu ederler...Nisa,89 " şeklinde tarif etmemiş midir?...
-Haşa!- ya Allah yalan söylüyor!.. Ya Diyanet Vakfı Yayınları yetkilileri, ya da Diyalogcular adına Fetullah Gülen, Allah adıyla Müslümanları kandırıyor!...
Okuyan, düşünen, üreten fikir sahibi Müslümanlardan bu konuda Allah rızası için yardım istiyorum...
Kendimden bir yorum katmadım, katamam da!...
Tekrar tekrar söyleyeceğim; din adamı değilim. Ama okuduğum Kur'an Mealinden ben böyle anlıyorum... Allah'ın önceki dinlerin tamamını neshedici olarak Kur'an-ı Kerim'i indirdiğine ve Resullerin sonuncusu olarak ta Hz.Muhammed(s.a.v)'i gönderdiğine inanıyorum.
Son Peygamber(s.a.v)'e; " Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi O'nun yolundan ayırırlar. İşte sakınasınız diye Allah sizlere bunları tavsiye etti...En'am,153" diye buyurmadı mı?
Kur'an-ı Kerim'le dinimiz tamamlanmadı mı?
Bir konuyu son olarak ve net bir şekilde ifade etmeliyim; ne Fetullah Gülen'e ne de her hangi bir şeyhe tabi olan müslümanlarla asla ve asla bir meselem olmamıştır. Bana göre onlar mazurdurlar. Dünyalarını ve ahiretlerini kurtarabilmek amacıyla bir yerlere tabi olurlar onlar... Ama Allah adıyla kandıran kandırıcılardan Allah'a sığınırım...
Allah(c.c.)'ın hükümlerinden başka hüküm tanımam, Peygamberimiz'in sünnetleri haricinde taklide değer uygulama tanımam... Allah(c.c.)'ın ve Son Peygamberinin bütün haram kıldıklarını helal sayan, Allah(c.c.)'a teslis inancıyla ademiyet veren sapkınlar ve Allah'ın gazabına uğrattığı yahudilerle diyaloğa bir Müslüman olarak benim asla rızam yoktur...
Hatta acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşmayı da bir Allah buyruğu olarak kabul ederim...
Küfür milletlerinin; dinleri birbirine yakınlaştırma, dinler birliği, dinler arası diyalog ve kardeşlik,medeniyetler arası diyalog isimleri altındaki faaliyetlerinin tamamını; küfür ve dinsizliği yaymak, her şeyi mübah görme mantığını yaymak, İslami öğretileri ortadan kaldırarak fıtratı bozmak mücadelesi olarak yorumlarım ve bunların şerrinden Allah(c.c.)' sığınırım...
Allah hükmü olan; " Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin...Bakara,42" Ayet-i Celilesi'ni de hatırlatarak, son sözü yine Erzurumca söylemek isterim: " CAN SİZİN CEHENNEM ALLAH'IN ."
TEVEKKELTÜ A'ALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blospot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

BÖYLEYİZ İŞTE !...

Değerli Ülküdaşlarım;
Bizler; Ülkücü olduğumuz için böyle veya böyle olduğumuz için Ülkücüyüz...
Elbette söylediğimiz illaki doğrudur mantığıyla, fanatizm sergilemek gibi bir cahilane kastımız olamaz!...Ama ömrümüzün tamamına yakınını aynı fikri havayı teneffüs ederek geçirmiş; Rabbimiz'in nasip ettiği çile ve ikballeri, aynı tevekkülle kabullenmiş bir neslin temsilcileri olarak, inandıklarımızı savunmaktan da asla geri duramamışız!...
Hamasetin işe girdiği yerde aklı tatile çıkaranlardanız!...
Bana değmeyen yılan bin yaşasın mantığına hep kafa tutan bir tavrın temsilcileriyiz!.
Her doğru, her ortamda söylenmez şeklindeki; ürkekçe, korkakça tavırlara da en sert tavrımızla kafa tutanlardanız!...
Bizler; hürriyeti savunan, hürriyet için,istiklal için ne gerekirse emir almadan uygulamayı refleks olarak sergilemiş; bir fikrin, bir neslin devamıyız hatta kendileriyiz...Tavrımızda, edamızda elbette tevazu görülemeyecektir!...Kavga ve savaş; yetişme tarzımız ve deneyimlerimizle sabit en iyibildiğimiz iştir!... Bu yüzden de kavga ve savaşa hevesli, ölmekle bayılmayı ayırt edemeyen amatör heyecanlıların her davetinde de kavgaya tenezzül etmeyiz!...
Dünyanın neresinde bir Türk'ün, bir Müslüman'ın, bir mazlumun ayağına diken batarsa bizim yüreklerimiz sancır ve naramız yüreği sancıyan savaşçıların narası şeklinde tezahür eder...
Kenarda gezip ortada görünenler;Ekerken yok,biçerken yok harmandaki Kardeşler;Bizler sizin dediklerinizi kabullenmediğimiz gibi, elbette sizin de bizlerin her dediğimize katılma mecburiyetiniz yoktur!...
Hatta sizler; değişmeyi, gelişmeyi, terketmeyi maharet sayarak, Başbuğumuz'a dil bile uzatabilirsiniz!...Bize katılmama mecburiyetiniz; artık, sanki bir yerlerin direktifiyle yapıyormuşsunuz hissi uyandıran tavırlarınızın da sebebi olmamalıdır!...
Elbette eskiden sizler de başınızdaki Başbuğ gibi bir deha-reisin emirleriyle, doğru bir şeyler yapmışsınızdır...Elbette; bu mukaddes Dava'nın bir yerlerinde sizler de bulunmuşsunuzdur...Sizden, bilgilerinizden istifade etmekten elbette keyif almaktayız...
Ama; her söze katılan, sorulan her soruya cevap veren,bildiğini her ortamda gereksiz de olsa anlatan kişilere Ataullah Efendi'nin "cahil" dediğini, mutlaka biliyorsunuzdur...
Haşa size böyle seslenmek gibi bir edepsizlik etmeyiz!...Ama müsaade edin; bazı seslenişlerimiz ve sözlerimiz, adreslerine ulaşsın!...
Siz; bizim kavga etmek istediklerimizden önce meseleye saldırınca,asıl fikri hedeflerimiz; kenardan keyifle, kurnazca, bıyık altından gülerek başlattığınız gereksiz münakaşaları izliyorlar...
Yaygın Basın'ın, uzaktan kumandalı ve dalga seçici sörfçülerin, patronların, AB'nin, ABD'nin direktiflerine uyan gönüllü konu mankenliğinize lütfen ara verin artık!...Bu tavrınızda ısrarcı olursanız; sizin hakkınızdaki "Eski Ülkücü" tarifim korkarım dumura uğrar...
Teşkilatlarımıza ve Partimize asla uğramazsınız ve genel başkanlık hayalleriyle dolaşırsınız...Bu tavrınızla da bizleri anlatamayacağımız kadar incitir ve öfkelendirirsiniz!..Bizler; yedi kardeşiz, yedimiz de birbirimiz çok iyi biliriz...
Dostlarımın,Ülküdaşlarımın bazan; ben fakır hakkındaki çok abartılı bulduğum tarifnamelerinin -edebim ve adabım gereği- altında kaldığımı, bütün Ülküdaşlarımın bilmesinde fayda var...Ülküdaşlarımın,Dostlarımın yüreğini, sadece ve sadece öperim...Sadece sayarım...Sadece; Ülküdaşlarımın ve dostlarımın varlıklarına şükrederim...
Ülküdaşlarımın ve dostlarımın kavgalarında; asla ve asla haklı-haksız ayırmakgibi bir zaman kaybına girmem...Kavgaya hemen müdahil olur; ellerin-başkalarının, haklı-haksız tefriki yapmasını beklemem bile...
Bizler; Allah Rızası için nerede, ne zaman, neler yapılabileceğini;hamdolsun defaatle ispatlamış bir nesiliz!...
Sizin yaş grubunuz; -kulakları çınlasın- Hakkı Mezararkalı Ağabeyimizin muhteşem ifadesiyle; bizleri ya alkışlamış ya da ağlamış bir nesilsiniz!...
Artık sizlerden sadece alkış istediğimizin farkında değil misiniz?
Sizler;-Ülkü Devlerini özellikle tenzih ederim- gölge etmeyin başka ihsanınıza ihtiyacımız yok!...Allah aşkına, köşelerinizde büyük edalarınızla; bizim yapacaklarımızı alkışlamak üzere antrenmanlar yapınız!...Bizim edalarımıza, bizim tavırlarımıza Allah Aşkına dikkatle bakın...Bizim yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır...
Bizim yüreklerimizde Allah Korkusu'ndan başka korkulara, asla yer yoktur...Bizlerin imanlarımız padişah ve bizler de padişahlarımızın vezirleriyiz!...Doğru bildiğimizi, her ortamda söyledik,söylüyoruz,söyleyeceğiz...
Bu yazdıklarım; aynı zamanda "Sıktınız Artık" başlıklı yazıma menfi tavır koyan Ülküdaşlarıma da cevap sayılsın lütfen...
Hayatımızda kimseyi tehdit etmek gibi bir boş meşguliyetimiz olmadı...Bizim tavrımızı, tehdit olarak algılayanların da çok hazırlıklı olmalarını tavsiye ederim...Çünkü bizler; net tavırlı bir neslin net tavırlı temsilcileriyiz...
12 Eylül öncesinin 5000'i aşkın şehidinin, bire-bir arkadaşları,ülküdaşlarıyız!...
Bizler öldükçe çoğalan, çoğaldıkça Allah Rızası için ölmeye talip bir nesiliz...
Bizimle dostluğu; her kese ama her kese tavsiye ederiz...Devletimizi, Milletimizi, Bayrağımızı, Mukaddeslerimizi seven herkesi severiz...Bunlardan birinden birini sevmeyen ise, otomatikman hasmımızdır...
Dünyayı ve ülkemizi dikkatle izleriz...
Doğru yapan kim olursa olsun alkışlarız...Yanlışı yapan da kim olursa olsun; aklını başına getirmek veya bir daha gelmemek üzere almak için nöbette bekleriz...Bizler; Hz.İbrahimin ateşini söndürmeye koşan karınca misali"Tarafız..."Tarafgirliğimizi de hiç bir gücün karşısında saklamak gibi bir ilm-isiyasete(!) tenezzül etmeyiz...
Şahsımıza yapılacak saldırıları belki edebimiz gereği kabulleniriz ama fikrimize ve dostumuza yapılan bir saldırıya,Teşkilatlarımıza yapılacak bir saygısızlığa, bigane kalacağımız asla düşünülmemelidir bile...
Yorulmayasınız Ülküdaşlarım!...
Yorulmayasınız Allah Rızası'nın yorulmaz savaşçıları!...
Kendi atlarıyla sonsuzluk seferine çıkmış, Sonsuzluk Süvarileri ile takışmaya kalkanların da akıllarına hayretler ederim...
Kısa mesafeli koşulara, maaşlı jokeyler olarak katılanların da Sonsuzluk Süvarileri'ne rehberliğe, Genel Başkanlığa soyunmalarını da sadece megalomanlık ve hastalık olarak görürüz...
Ben fakıri lütfen bağışlayın!...
Bizler; ömrümüzün yettiğince kendi gönlümüzün türküsünü söylemeye devam edeceğiz...Böyle olduğumuz için Ülkücü veya Ülkücü olduğumuz için böyleyiz...
TEVEKKELTÜ A'ALALLAH...
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Perşembe, Şubat 09, 2006

ALLAH'IM SENDEN MEDET !...

"Ilımlı İslam" la başladılar işe...
Sonra "Büyük Ortadoğu Projesi" dediler. Sonra "Dinler Arası Diyalog" la çıktılar İslam'ın karşısına... "Amentü'de birliğimiz var." a kadar getirdiler işi!...
Ve bunların hepsini, Allah(c.c.) adıyla yaptılar!...
Oysa Allah(c.c.); Kur'an-ı Kerim' de "Dikkat edin o şeytan sizi Allah adıyla kandırmasın." diye buyurmuş ve uyarmıştı...
Bu buyruk ve ilahi uyarıya rağmen; bizim anladığımız kadarıyla ve Alimlerin asla ittifak etmeyecekleri söylemlere devam ettiler, ediyorlar!...
Allah(c.c.) adıyla bunlar yapılırken, Allah(c.c.) adıyla Müslümanlar kandırılırken; "Değiştim-Geliştim!..." diyenler mazurdurlar diye düşünmeye niyetlenmişken; ortalığın günde iki kere değişen gündemlerle toz duman edildiği günümüzde; satır aralarına sıkıştırılan sonra da alenen telaffuz edilmeye başlanan "Medeniyetler Arası İttifak" çıktı ortaya!...
Medeniyetin birinin adı Haçlı, diğerinin adı İslam adına Müslüman Türk!...
Tarihte sayısızca "Haçlı" adıyla saldıran medeniyeti, İslam adına Müslüman Türk göyüslemiş ve geri püskürtmüştü...
Şimdi yaklaşık bin yıllık hasım bu medeniyetler arasında ittifak yapılmaya çalışılıyor!...
Oysa Haçlı'nın bizim hakkındaki düşüncelerini, planlarını öğrenerek büyütülmüştük...
Bize öğretilenlere göre;
Haçlı, Türk'ün Anadolu'ya girmesine razı değildi girdik. Haçlı; Türk'ün İstanbul'u almasına razı değildi aldık. Haçlı; Türk'ün Trakya'ya geçmesine razı değildi geçtik. Trakya'ya geçmekle de kalmayıp Avrupanın ortalarına kadar akıncı seferleri yaptık...
Bu sefer Haçlı'nın planının ikinci evresi devreye sokuldu...
Haçlı; Bizi Avrupa'dan çıkarmalıydı, çıkardılar!...
Haçlı; Bizi Balkanlar'dan çıkarmalıydı, çıkardılar!...
Haçlı'nın İstanbul ve Anadolu hayalleri; her ortamlarında açıkça söylenmesine rağmen "Medeniyetler Arası İttifak" yalanına inananlarımız ve Bizim adımıza İttifak İmzaları atanlarımız var!...
Büyük bir ihtimalle günde iki-üç kere değiştirilen sanal gündem fırtınaları arasında bu "Medeniyetler İttifakı"nı ben, atlamışım!...
Çünkü iki gündür yetkili Bakanlarımız; bu "medeniyetler Arası İttifak"la ilgili yaptıkları işleri, verdikleri mücadeleleri anlatıyorlar!...
Ama millet olarak -yıllardır- günde iki-üç kere değiştirilmesine alıştırıldığımız sanal gündemler yüzünden biz; bu ciddi meseleleri atlamışız!...
"Kurtlar Vadisi Irak'ta" filmiyle Amerikalılardan başımıza geçirilen çuvalların intikamını almaya sevinmek varken; Trabzon'da misyonerlik faaliyetleri yaparken kandırmak için her ayine 100 dolar veren ve getirdiği arkadaşlarına dolar verilmeyen bir sabi tarafından, kilisenin içinde ve bir iç hesaplaşma sonucu öldürülen papz cinayeti varken; Biz, bu meseleyle uğraşsak ayıp olmaz mı?!...
"Medeniyetler Arası İttifak"a inandırarak bize imza attırıp sonra Hz.Peygamberimiz'e -haşa- hakaretler edilirken; Biz'e, bu ittifaka gölge düşürmek yakışır mı?!...
Allah'ını seven birisi; Allah aşkına artık bir şeyler söylesin!...
Ben de mi "Komplo Teorisyenleri"nden oldum yoksa?...
Kendimden başkasıyla konuşmam, yaygın basını protesto ettiğim için okumam ama mecburiyetten "Dolma kalemler"in denetim ve yönetimindeki medyadan izlediklerimle, artık midem bulanıyor!...
Biz bu ittifak denen imzalarla tarihimize, inancımıza, yüzlerce yıl tebaamız olmuş insanlarımıza, şühedamıza ihanet etmiyor muyuz?...
Yoksa Allah(c.c.) adıyla kandırıp oylarını aldıktan sonra, millete de mi sırt dönüyoruz?!...
"Hristiyanlarla, Yahudilerle dost olmayın çünkü onlar birbirleriyle dosttur." İlahi uyarısını duymazdan mı geliyoruz?...
"Acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar onlarla savaşın." İlahi buyruğunu tanımıyor muyuz?!...
Piyasada, her kitapçının raf ve camekanlarında bulmanın mümkün olduğu; her mezhepten alimlerin yazdıkları tefsirlerin tamamında -yoksa- bize yanlış şeyler mi öğretiliyor?!...
Alimlerimiz neredesiniz?...
Amirlerimiz neredesiniz?...
Sağcısı, solcusu, ümmetçisi, demokratik solcusu, sosyal demokratı bütün siyasilerin oy malzemesi edilen "İslam" adındaki Din; günümüzde bu kadar mı sahipsiz?!...
Düşünenler, "Kendine sefer edenler", inananlar evlerine mi kapansınlar iyice?!...
Yoksa bu "Düşünce Devleri" evlerine kapandıkları için mi bu piyasadakiler u kadar pervasızlar?!...
Ya Rabbi!...
"O'nu biz indirdik, kıyamete kadar da biz muhafaza ederiz." diye buyurduğun Kur'an-ı Kerim'ine sahip çık!...
Ya Rabbi! Dinine, Dinimize sahip çık!...
Ra Rabbi! Bize imanımıza sahip çıkabilme metaneti ve cesaretini lutfeyle!...
Sensiz olmaz Ya Rabbi!... Sen'in desteğin olmadan olmaz...
İmanımız da, Dinimiz de, aklımız da sana emanet Ya rabbi!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN...
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Çarşamba, Şubat 08, 2006

KAHRAMANLIKTA SANALLAŞTIK MI?...

"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluk, millet değildir." dedik!...
"Kahramanın kahramanlığı; kahramanca ölümüyle başlar." dedik!...
Hem dedik hem de inandık bunlara...
İnandığımız için; imanla, ihlasla söyledik ve söylemimizin gücüyle bu söylediklerimize inananlar da oldu!...
Bunları; müsbet şeyler, güzel şeyler diye olanlar listesine dahil etmeye çalışırken de; habire bir şeyler oldu!...
Yaklaşık yirmi yıldır belki yirmi yıldan da fazla, sinemalarda, televizyonlarda Amerikan kahramanlarını izleriz...
Mesela bir Rambo vardır...
Vietnam'da, Afganistan'da, hatta savaştan döndükten sonra memleketi Amerika'da yenilmezliğini ispatlayan mükemmel bir savaşçı, yenilmez bir Rambo!...
Yıllarca afişleriyle çocuklarımızın oda duvarları, süslendi durdu!...
Rambo; anlatılanlara göre ABD ordusunun Özel Kuvvetlerince seçilmiş ve yetiştirilmiş, yenilmez savaşçılardandır!...
Yine anlatılanlara göre; Rambo ve ramboların gittiği, müdahele ettiği savaşlarda yenilgi, asla söz konusu değildir!...
Ama bu savaşçıların savaştığı Vietnam'da ABD; boyunun ölçüsünü almıştır...
Afganistan'da da aynı olmuştur, adamlarını kurtarmak için tamamen rambolar(!)la yaptıkları İran operasyonunda da ABD ve Özel kuvvetleri yenilmişlerdir...
Bu yenilgileri ABD halkına unutturmak ve dünyanın hayal gücüne müdahele edebilmek için Büyük Senaristin hayalperestleri, hayali rambolar yarattılar!...
ABD'nin Haçlı'yı temsilen ve İngilizin de desteğiyle geldiği Irak'ta; daha bu rambolarını gören olmadı!...
Kahpece saldıran korkaklarını, camiye sığına yaralı Müslümanları Camide katleden zalimleri, korkularından kadınlara-kızlara tecavüz eden sapıkları gördük ama daha bir tane rambo çıkmadı!...
Belki Irak'ta görmediğimiz rambolarını, İran'a saklıyorlardır diyenlerimiz var!...
Beni asıl rahatsız eden; ABD'nin Vietnem'da, Afganistan'da; Irak'ta rambolarının olmayışı değil!...
Büyük Senaristin hayalperestlerinin ABD halkını kandırmak için icat ettikleri hayali kahramanların benzerlerini, bizim de icat etmeye başlamamız oldu!...
Yıllarca satır aralarında Türkiye'yi "Küçük Amerika", "Fırsatlar Ülkesi" diye yutturup durdular..
Bu Küçük Amerika, bu Fırsatlar Ülkesi; son 40 yılında defaatle tarihine, kimliğine, kişiliğine, devletçilik teamüllerine yakışmayan işler işledi!...
Dış Politikada bütün müttefiklerini, yüzyıllardır kader birliği etmiş olduğu halkları, -ki bunların büyük bir çoğunluğu en az 400 yıl tebaamız idiler- inciten Türkiye'de de son zamanlarda hayalperestler, milletin hoşuna gidecek hayali kahramanlar üretmeye başladılar!...
Biz; gerçek Kahramanlarımızı, cezaevlerinde çürütürken; kahraman gazilerimizi unutulmaya mahkum ederken, kahramanlarımıza AB'nin ve ABD'nin daha doğrusu Haçlı'nın hoşuna gitsin diye basın-yayın linci uygularken ABD, başımıza çuval geçirdi!...
Bu çuval meselesi; siyaseten eli-kolu bağlanan Silahlı Kuvvetlerimizin millet nazarındaki Kahraman tarifine halel getirdi!...
Başına çuval geçirilen Özel Kuvvetler mensubu askerlerimiz; millet vicdanında kahramanca ölerek kahramanlaşmadıkları için suçlu ilan edildi!...
Bunu fark eden Küçük Amerika'nın hayalperestleri; hayali intikamlar hayal ettiler!...
12 Eylül Kıyametini fiilen yaşayanlardan hemen her kesin kendinden bir kare bulduğu ama asla kimsenin senaryosunda olması mümkün olmayan bir hayali Kurtlar Vadisi izledik iki yıldan fazla!...
Çok dikkatle izleyenlerdendim!...
Son bölümünde rahmeti Alparslan Türkeş'in sıkıyönetim mahkemelerine verdiği ifadesinin aynen alınmasından başka, beni heyecanlandıran sahnesi, yok denecek kadar azdı!...
Dizi bitti!...
Millet; Kurtlar vadisi'nin hayali kahramanlarında, tarihi kahramanlarını hayal etme zevkini yaşadı sanal olarak!...
Bunu fark eden sanal kahraman üreticileri, Küçük Amerika'nın hayalperestleri; Kurtlar Vadisi Irak'ta adıyla bir sinema filmi çektiler...
Ve başımıza geçirilen çuvalın intikamını, hayali olarak aldırdılar!...
Bize neler oluyor Allah aşkına?!...
Sağımız-solumuz, önümüz-arkamız kahramanlarımızla, gazilerimizle doluyken; onları atlayarak hayali bir kahramanın peşine nasıl takılırız?...
İntikamımızı rüyamızda aldık diye, intikamımızı sanal dünyada aldık diye rahatlayabilir miyiz?...
Yoksa bütün bu sanal yaptırımlar; "Kinim dinimdir.." kültürüyle binlerce yıldır varolagelen Türk Milleti'nin, intikamını unutturmak için planlanmış sanal hayaller midir?...
Kahramanlık hikayelerine evet. Yaşayan gazilerimizin yaşadıklarının hikaye edilerek, seneryolaştırılarak millete sunulmasına evet ama hayali kahramanlarla milletin duygularının istismarına hayır...
Kimi ne kadar etkilerim bilemem ama ben "Kurtlar vadisi Irak" filmini izlemeyeceğim...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Pazar, Şubat 05, 2006

KİLİSEDE PAPAZ CİNAYETİ...

Yine bir şeyler oluyor!...
Bunu günlerdir beklediğimizi, günlerdir hızla değiştirilen gündemlere dikkat çekerken söylemiştik. "Bekleyelim bakalım asıl ne çıkacak?" diye endişeyle ve dikkatle bekliyorduk!...
Ama Trabzon'daki menfur ve çok karanlık olayı, kimse akıl edememiştir büyük senaristin dışında!...
Trabzon'da Santa Maria Katolik Kilisesi'nin İtalyan papazı Andrea Sentore öldürüldü!... Büyük Senarist; hiç bir Türk'ün asla aklına gelmeyecek bir iş yaptı!... Biz İstanbul'u fethederken'de, Avrupa'da at oynatırken de, haçlılar'ı püskürtürken de asla din adamlarına, papazlara el ve silah kaldırmadık!...
Şimdi satılık, ucuz medya ve basınımızda kare kare, çarşaf çarşaf seneryolar izleyeceğiz!... Hatta başladı bile!... Menfur olayı önemli haber olarak veren, uzaktan kumandalı bir tv kanalımız; "Trabzon'dan dünyaya kurşun sıkıldı." diye ısrarla alt yazı yazdı!...
Hadi oradan beee!...
Hadi oradan!...
Trabzon'un pilot bölge seçildiğini anlayamayacak kadar ferasetsiz mi sandınız bizi?!...
PKK'nın AB'nin de desteğiyle Karadeniz'e özellikle Trabzon'a sızmaya çalıştığını ve ağızlarının payını aldıklarını; ne siz ne de Millet unutmadı!...
AB'nin yolu, -asla- Trabzon'dan geçirilemedi!... Trabzon; milli değerlerimize ve mukaddeslerimize sahiplenmekte asla geri adım atmadı!...
Ülkemizde bir din adamına, bir papaza yapılan çirkin, menfur, lanetlik olayı bütün yüreğimizle tel'in ederiz...
Ama suçun Trabzon'a, Trabzonlu'ya yüklenmesine de asla razı olmayız!...
Papaz; ister tek kurşunla ister üç kurşunla öldürülmüş olsun, önemi yok!...Papaz'a, bir din adamına silah kurşun sıkılmasıdır edep dışı olan ve bir din adamının ölmesidir yüreklerimizi inciten...
Televizyonlardan dinlediğimize göre; Papaz'a ateş eden, daha önceden kiliseye girmiştir. Kiliseye yabancının girmesi mümkün değildir. Bunu Kilise cemamati televizyonculara, gazetecilere söylüyor!... Yani Papaz'a kurşun sıkan genç, kilisenin yabancısı değil!...
Bu yüzden -asla- Trabzon'dan dünyaya kurşun sıkılmadı biiir!...
İkiz kulelerini önce vurdurup sonra dünyayı teröre doyuran ABD'nin yaptıklarını hiç unutmuyoruz ikiiii !...
Bu işin altından, siyasi bir şey çıkmayacağını zannediyoruz üüüç!...
Olay'ın bizi ilgilendiren tek yönü; birbirlerine ateş eden kilise mensuplarının, olay yaptıkları kilisenin Trabzon'da olmasıdır!...
Bu menfur olaya; Başbakanımız'ın yaklaşımı da -okuyan şaşıracak biliyorum ama- doğrudur, doğruya yakındır!... Keşke; ".......medeniyetler ittifakına gölge düşürür." demeseydi. O zaman dosdoğru bir tavır olacaktı!...
Başbakan; partisinin bir ilçe teşkilatının açılışında konuyla ilgili konuşurken; " Danimarka Başbakanı'na, 'Yanlış yapıyorsunuz, bu özgürlük değildir, bunlara müsaade etmemelisiniz. Biz hiç bir semavi dinin peygamberine farklı bakmıyoruz. Onlar, bizim de peygamberimiz. Biz Peygamberimiz'i nasıl seviyorsak o dinlerin peygamberlerini de aynı seviyoruz. Biz İsa Aleyhisselam'a söz söyletmeyiz Peygamberimiz'e söyletmediğimiz gibi. Musa Aleyhisselam'a söz söyletmeyiz Peygamberimiz'e söyletmediğimiz gibi. Ama bizim Peygamberimiz'e de kimse bu sözü söylememeli. Bu konuda siz tavır almalısınız. Almadığınız takdirde bu, medeniyetler ittifakına gölge düşürür.' dedim." şeklinde anlattı...
Bu sözler; bir Türk Başbakanı'na yakışan sözler oldu. Kendinden emin ve vakur sözlerdi. Ama medeniyetler arası ittifakı, anlamakta sıkıntı çektim!...
Irak'a saldırının bir "Haçlı Seferi" olduğunu Bush'un açıkladığı unutularak; Irak'ta, Filistin'de, Telafer'de yapılanlar "Medeniyet İttifakı"mıydı?...
Eğer bunlara göz yuman bir ittifak varsa ve milletten gizli yapılmışsa bu; tarihimize, inancımıza ve dörtyüz yıl tebaamız olmuş Iraklılar'a ihanet değil miydi?...
Neyse; güvenlik güçlerimizin, Savcılarımızın bu işi açığa kavuşturacaklarından asla şüphem yok. Tabi "Büyük Senarist"in senaryosu, Papaz'ın ölümüyle bitiyorsa!...
Her türlü şiddeti, ABD'nin yaptığını da, İsrail'in yaptığını da, karabağ'da ermeninin yaptığını da, talibanın yaptığını da şiddetle kınarken Milletimi bu sefer de ben, "Sağ Duyu"ya davet ediyorum!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com
http://maslan.blogspot.com

KURBAĞANIN GÖLÜNE TAŞ...

Ya biz, korkaklığın tarifini bilemiyoruz ya da milleti anlamakta sıkıntımız var!...
Hep bir yerlere saldırmakla, hep birilerini yıpratmaya çalışmakla, bir şeyin sahibi olunmuyor biliriz!...
Bir yerleri yıpratmaya çalışmakla, yıpratabilmek te çok farklı şeyler, bunu da biliriz!...
Yıllarca kendim çalıp kendim oynadığımdan ve yıllarca sadece kendim, kendimi önemli saydığımdan; ne söylediğimi kimse duydu; ne duyanlar söylediklerimi kaale aldı; ne de değiştirmeye uğraştığımı sandığım olgularda bir değişim olmadı!...
Ama gözümüzün önünde değişenler oldu!...Gözümüzün önünde değişenler, gelişen adını aldı!...
Değişenlerin- gelişenlerin; değiştirmeye-geliştirmeye çalıştıkları Ülkeme,Bayrağım'a,Devletim'e sahip çıkmak ta ne hikmetse yine bize ve Ülkücülere düştü!...
Sebebi çok basit ve çok açık, anlatayım;
Balık üreticileri, veterinerler ve köy hayatını bilenler; bu dediğimi gözlemlemiş olacaklardır:balık larvaları ile kurbağa larvaları birbirine çok benzer. Hatta ayırt edilemez derecede benzerdirler...
Türkiye'de gençliğe yönelerek siyaset yapmak isteyen Memleketperverleri; balık larvalarıyla kurbağa larvalarını karıştırmaları, çok yanılttı... Bu yanılgı, sadece onlara zarar verseydi kabulümüz olabilirdi ama, maalesef milletimize de zarar verdi!...
Ülkücülük havuzuna balık larvası diye atılanların içinden, epeyce kurbağa larvası çıktı. Bu larvalar, belli bir süreden sonra karınları şişerek, kuyrukları düşerek balıklardan farklı görünmeye başladılar ama yine de aynı suda durdukları için sahiplerini rahatsız etmediler!... Ama bir müddet sonra düşen kuyruğun, şişen karnın yerine çıkan bacakların yardımıyla bu kurbağalar, zıplayıp gittiler!...
Garip midir bilinmez ama; bu kurbağa larvaları, bir yerlerde toplanarak bazan kurbağa topluluğuda meydana getiriyorlar...Çok gürültülü hatta kuvvetli sesler de çıkarabiliyorlar!...
Bu çıkardıkları gürültünün, sesin hükmü ise "Kurbağanın gölüne taş atılıncaya" kadardır!...Göle ufacık bir taş atılınca, bu etrafı yıkan vırraklamalar, anında kesilir!...Taaa ki artık taş atacak kimsenin yokluğuna inanılana kadar ses çıkmaz...
Bu kurbağa larvaları, Devrimcilerin içinden de çıktı!...Hem de epeyce...Dünün Amerikan düşmanları, dünün emperyalizm düşmanları; bu gün emperyalist ülkelere hatta ABD'ye açıkça servis veriyorlar!...
Bu kurbağa larvaları "Mücahid Erbakan"ın "Milli Görüşçüleri"nden de çıktı!...Hem havuzdan zıplayıp kaçtılar hem de Milli Görüş Gömleğini soyunarak değişip geliştiler!...
Ülkücülerin, Devrimcilerin ve Mücahid(!)lerin arasında yetişen ve sayıları bayağı bayağı olan bu kurbağaların sayılarını, şu anda mecliste izliyoruz!...
Bu kendi havuzlarında yetişmeyen, sahibini ilk anda balıkmış gibi aldatan kurbağa larvalarını; en fazla üreten havuz ise Mücahit Erbakan'ın havuzu oldu!...
Erbakan'ın; Ülkücülüğün, Devrimciliğin havuzlarında balık sanılan kurbağalar; kuyrukları düşüp, karınları şişip, bacakları çıkınca zıplaya zıplaya havuzları terk ettiler!...
Değiştiler!...
Geliştiler!...
Değişmekle, gelişmeyi öylesine güzel tarif ettiler ki ve öylesine kurbağaca zıplayarak yaptılar ki bu işi; döneklerin bir araya toplanmasıyla; kulakları sağır eden kurbağa vırraklamalarıyla, -nerdeyse- kulaklar sağır olacak!...
Kurbağanın sayısı, ne kadar çok olursa olsun; kurbağaların oluşturduğu kümenin sesi, ne kadar çok çıkarsa çıksın; hükümleri, birinin çıkarak kurbağa gölüne ufacık bir taş atmasına kadardır!...
Şimdi kaş yapayım derken göz çıkaran acemi kuaförlere de seslenmek isterim... "Dünyayı dize getirmek" çok güzel bir söylem, olması mümkün olmayan bir gerçek!...Yine de değişenlerin,gelişenlerin,dönenlerin başını; "Dünyayı Dize Getiren Başbakan" olarak isimlendirmek te kolay!...Dilin kemiği yok elbette!...
Ama bilinmeli ki; mutlaka dikkat edilerek izlenmeli ki Kurbağanın Gölüne taş atılmak üzere!...
Millet artık sadece taş atmakla kalmayacak. Kurbağaları sadece susturmayla yetinmeyecek...
Sanırım larvayken kendilerini aldatmak üzere yaratılmış bu kurbağalardan, külliyen kurtulmak hazırlığında Millet!...
Kurbağalar, uyarıdan anlarlar mı bilmem ama, ben yine de görevimi yapayım...
Yıllarca kendim çalıp kendim oynadığımdan; yine yıllarca hamamda sesimi güzel sanarak kendim söyleyip kendim dinlediğimden bu uyarımın neye yarayacağını da bilemiyorum!...
Ama ben değişenlerin, gelişenlerin, dönenlerin oluşturduğu ve ikindi sıcağındaki kulak patlatan vırraklamalarıyla, kendilerini bir şey zanneden, bir şeyler yaptıklarını sanan havuzlar kaçağı kurbağa larvalarını uyarmaya devam edeceğim... Gölünüze taş atılmak üzere!...
Bu milleti, kulak patlatan vırraklamalarla aldatmaktan vaz geçin!...
AB hayalimizin olmayacağını, olmasının mümkün olmadığını, sizler de biliyorsunuz...
Daha müzakereler başlar başlamaz Avrupa basınındaki manşetlerden, avrupalının niyetini anlayamayacak kadar izansız mıyız?...
Allah aşkına aklınızı başınıza toplayın!...
Millete acımıyorsanız, kendinize acıyın!...Allah'tan korkmuyorsanız bari kuldan utanın!...
Meclis Başkanımız'ın son söylemlerini; çok ciddi manada Menderes'in; "Siz isterseniz şeriatı da getirirsiniz." söylemlerine benzettim.
Meclisteki aslında çoğunluğu temsil etmeyen -hatalı seçim sistemi gereği- çoğunluğa güvenerek böyle iri laflar etmemek gerek!...
Bu devlet; teamülleri, refleksleri olan bir devlettir. Canını incitmeye niyetlenenin kıyameti olur!...Hiç mi tarih okumazsınız, hiç mi bu Milleti tanımazsınız?...
Türk Milleti Kimliğini redderek alt kimliklere sığınıp eski Haçlı'nın, yeni AB'nin sözde destekleriyle havuzlarını terk ederek bir araya gelen kaçak kurbağa larvalarını, bir daha uyarmayı görev saydım!...
Millet; artık kurbağanın gölüne taş atmaya değil teker teker kurbağaları avlamak üzere taş atmaya hazırlanıyor bilesiniz!...Bu taş sağanağından kaçmanın yolu da yok!... İster erken isterse dediğiniz gibi zamanında kurulacak bir seçim sandığında başınıza nelerin geleceğini, hep beraber izleyeceğiz!...
TEVEKKELTÜ A'ALALLAH
Selam ,sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@hotmail.com

Cuma, Şubat 03, 2006

TEK ÇARE: "İNADINA!.."

Başka bir yol, bilsem keşke!...
Keşke edebime gücüm yetse!...
Keşke saygımı biraz tatile gönderebilsem!...Keşke içimden geçenleri, dilime aktarmama mani olan saygımla,-birazcık ta olsa- ters düşebilsem!...
O kadar açık, o kadar pervasızca canımızı incitiyor, o kadar saygısızca kimliğimize saldırıyorlar ki!...
Ve bu saldırılarını; o kadar insafsızca –saklanılabilecek en emin yer olan- Din’in arkasına öylesine saklıyorlar ki!...
10 yıl önce Liderleri -ve kendi deyimleriyle- Mücahid Erbakan ağzından “Batı Uşakları, Avrupa Garsonları, Patates Dinliler” diye adlandırdıkları bütün siyasileri, bütün siyasi partilileri unutturacak kadar AB sancaktarlığına soyunanların; dün tenkit ettikleri, dün yerden yere vurdukları uygulamaların fazlalarını yapmalarına rağmen, bu gün kendilerini lisan-ı münasiple tenkit edenlere de Din arkasına saklanarak saldırdıklarını görünce, edebime kızmaya başladım!...
Hani bunlar; hortumlayandan, çalandan, beyt-ül mala el uzatanlardan hesap soracaklardı?!... Hani bunlar; hortumlayanlara, çalanlara hortumladıklarını-çaldıklarını kusturacaklardı!...
Beyt-ül mal'dan sahte evraklarla trilyonları çalan Mücahid Erbakan'ı affetmek için yasalar çıkarılırken; aynı suçta ortak olanlardan şu anda kabinede olanları ve Milletvekili dokunulmazlık zırhı arkasına saklananları da kurtardıklarını, milletin anlamadığını mı zannediyorlar?...
Bu memlekette; Mücahid Erbakan'ın sahte evraklarla devletten hortumladığının belki binde biri bile olmayacak bir rakama tekabül eden para iddiasıyla Başbakan asılmadı mı?
Bu memlekette sadece banka soydukları için civanlarasılmadı mı?
Bu memlekette sadece "Denge" sağlamak için Ülkücüler darağaçlarında şehit edilmedi mi?...
Bunlara acımayan, bunlara karşı asla yasa çıkarmayan "Yasa Koyucu"lar; Mücahid Erbakan'ı affetmek için yasa çıkarırlarsa; Menderes'i seven ve hala ona ağlayan milyonları; asılan Ülkücüleri seven milyonları; asılan devrimcileri seven milyonları incitmezler mi?...
Yoksa bu kadar milletin incinmesi; bu takıyyeciler için, günü kurtarmak kadar önemli değil midir?...
Milletten korkmayabilirler ama Allah(c.c.)'tan da mı korkmazlar?...
Ülkücüler olarak fanatizmimizin neresinde fazlalık var diye de düşünmeğe başladım!...
Milletimi seviyorum Milliyetçiyim…
Milletimi muasır medeniyetler seviyesine getirmek hatta muasır medeniyeti geçirmek gibi bir hayalimin neresinde fazlalık var diye düşünmeğe başladım!...
Çağ açıp çağ kapatırken medeniyetin neresindeydim?...Kostantinapolis’te, Bizans’ta güllerle karşılanırken; -işgal ettiğim değil- fethettiğim Bizans’ta herkesi inancıyla baş başa bırakacak kadar hoş görülü, bağışlayıcı, kendinden eminken medeniyetin neresindeydim?..
Yüzlerce yıl; dinleri adına, dinimden dolayı muhatap olduğum kıyımlara, tazyiklere, kahpeliklere rağmen fethettiğim Bizans’ta her inanç sahibini kendi inancını yaşamakta serbest bırakırken medeniyetin neresindeydim?...
Eğer tek tarafından bakıldığında tarifi buysa, bu kadar medeni olmama rağmen; defalarca bir araya gelerek bana Haçlı adıyla saldıranlara karşı kazandığım nihai zaferlere rağmen kıyım yapmadıysam, asimile etmeğe tenezzül etmediysem, medeniyetin neresindeydim?...
Koskoca Cihan Padişahını yargılayarak kölesi karşısında haksız bularak cezalandıran kadılarımla, medeniyetin neresindeydim?...
Şimdi medeniyetin neresindeyim?...
Kiliselerin açılmasına göz yumarsam mı, medeniyim?!...
Havraların açılmasına izin verirsem mi, medeniyim?!...Misyonerlerin, Siyonistlerin yaptıklarını görmezden gelerek evime kapanırsam, görmezden gelirsem hatta yardımcı olursam mı medeniyim?!...
Dinler arası diyalog adıyla dinimle kavgaya tutuşursam, Ilımlı İslam’ım dersem mi, medeniyim?!...
Allah Hükümleri’ne göre davranmaya kalkarsam, Türk’üm dersem çağ dışı mıyım,-aslında medeniyeti engelleyenler olmalarına rağmen- medenilikten bahseden işbirlikçilere göz yumarsam mı, medeniyim?!...
Olmaz olsun böyle medenilik!...
Keşke edebimle beraber birazcık ta zamana gücüm yetse!...
Yaklaşık 600 yıl geriye dönebilsem!..Fethettiğim Bizans’ta taş üstünde taş bırakmasam, boynunda haç gördüğüm kimsenin gövdesinin üzerinde baş bırakmasam; adil olacağım diye kendime zulmedeceğime; ABD’nin bu gün Irak’ta uyguladıklarının yüzde birini uygulasam, insan hakları havarilerinden kendime paralı propogandistler tutsam diye hayal ediyorum!...Ve bu gün, bu yaşadıklarımızı dünya yaşar mıydı diye düşünüyorum?...
Zamana gücümün yetmeyeceğini, bildiğimden hemen bu hayal ve düşüncelerimden vazgeçerek günümüze dönüyorum…Dinimizin arkasına saklanarak Dinimizi küçük düşürenlere; Milliyetçiliği bahane ederek Türk’ten başka her kesin milliyetçilik hatta şövenizm yapmasına izin vererek Devletimi küçük düşürenlere; Kemalizm’i bahane ederek Muhteşem Türk Atatürk’ümüzü yargılamaya yeltenenlere, ne yapabilirim diye düşünmeğe başlıyorum…
Mevcut partileri yetersiz görerek; birinde darbeyle, diğerinde –sadece tepki olsun diye- iki kere bütün partileri sandığa gömüp kurduğumuz Deprem Çadırlarıyla olmadı!...
Bütün farklı görüşlere eşit oylar vererek kurduğumuz koalisyonlarla olmadı!...
Mücahit Erbakan’la olmadı!...
Hacı-Bacı koalisyonuyla olmadı!...Kara oğlanla olmadı!...Altı kere Gidip Yedi Kere Gelen’le olmadı!...Milli Görüş Gömleğini çıkararak; terk etmeyi, dönmeyi Gelişme diye adlandırarak takıyyeyi siyasi literatürümüze kazandıranlarla da olmadı!...
Devletim zora düştü, milletim dara düştü!...
Aklıma; - inadına-inadına- kalan tek yoldan başkası gelmiyor…Denenmemiş siyasi görüş, denenmemiş siyasi parti kalmadı!...Ve bu denenenlerin hiç birine medeniyet havarileri olan işgalcilerden itiraz gelmedi!...
Şimdi “İnadına MHP” diyerek, MHP’yi tek başına iktidara taşımaktan başka yol kalmadı…Ki yıllardır Ülkücüler olarak bizler; memleketin kurtuluşunu, milletin kendine gelmesinin tek yolu olarak bunu savunuruz!...Bu düşüncemizden dolayı ölümlerle tazyik edildik!...5000’den fazla şehit verdik… Cezaevlerini; erkekleştirdik, Yusufiye’leştirdik…Gurbetleri kendimize değilse de fikrimize yuva edindik.
Öz yurdumuzda parya olduk ama susmadık, susturulamadık!...Öldürüldük, bitirilemedik!...Ezildikçe çoğaldık ve şimdi tek başına iktidara doğru dolu dizgin at saldık…
Haydi Ülkü Devleri!...Haydi Ülkücüler!...Haydi Büyük Türk Milleti!...
Kutlu Sefer, bir daha başlasın!...
Seferimiz; çok açık hazırlandığı için elbette geçmişte bize bir şeyler yaptığını zannedenlerin tamamını korkular saracak!...
Bu art niyetlilerin, bu uzaktan kumandalıların, bu karen fogg çocuklarının, bu ölüm gelince komşuya atan sahte kahramanların, bizden korkmalarından doğal bir şey yok aslında…
Hesaba çekileceklerini, biliyorlar elbette!...
Yüce Divan’da hesap vereceklerini, biliyorlar elbette!...Bu yüzden panikteler, bu yüzden saldırganlar, bu yüzden Haçlı ile müştereken milleti yıldırma politikasındalar!...
Ama yetti gayrı, yetsin gayrı!...
Eğer sadece “İnadına” demekle olacaksa; müşrikin inadına, misyonerin inadına, siyonistin inadına, haçlının inadına, AB’nin-ABD’nin inadına, devlet düşmanlarının inadına, devrimizin Abdullah ibn-i Sebe’lerinin inadına, devrimiz Taif Ehli’lerinin inadına, “İnadına Tayyip”çilerin inadına;“İnadına inadına inadına MHP…”
Ve rahatsız ettiğimi bildiğim birilerinin inadına da, inadına ÜLKÜCÜLÜK!...
TEVEKKELTÜ A'ALALLAH…
Selam, sevgi, dua…
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@hotmail.com