Cumartesi, Temmuz 29, 2006

SİNE-İ MİLLET'E SIĞINIŞ...

Büyük Türk Milleti;
Siyasetçi değilim. Seçilmiş bir vekil falan değilim. Devlet yönetiminde söz sahibi olan atanmış veya terfi etmiş bir bürokrat, bir paşa, bir görevli de değilim!...
Dahası; yaklaşık 30 yıldır elde kalemim, dilde yüreğim yazıp söylememe rağmen, "Dolma Kalemler"in milyon dolarlara transferler yaşadığı Yaygın Basın'dan birinin köşe yazarı da değilim...
Senden'im. Senin içindenim. Senin sinendenim ama yine de sine-i millete sığınmak istiyorum!...
Türk Milleti;
Sana şikayetlerim var.
Sana, senin adına; sana reva görülen aptal muamelesine kafa tutarak sığınıyorum!...
Hükumetimizi sana şikayet edeceğim. "Hafızayı beşer nisyan ile malüldür." darb-ı meselini doğrularcasına uygulamalar içine girmek üzereyiz! Ve tabi yapılanlar, senin verdiğin yetkiyle senin adına yapılacak ve sen buna seyirci kalacaksın mecburen. Allah aşkına müteyakkız ol!...
Lübnan'ın ve daha düne kadar tek hamisi olan Suriye'nin; bölücü eşkiya başını sakladığını, bize sınırımızı kolayca geçerek neler yaptıklarını, yaptırdıklarını unutmuş gibi bir haldeyiz!...
Filistin'e İsrailin uyguladığı hunharca soy kırım ile, yine eşkiya Devlet israil'in Lübnan'a yaptıkları farklı algılanmalı !...
Bu eşkiya devlete biz "Dur!" diyemezsek, haçlı asla demeyecektir. Dahası açıkça destek verdiklerini saklamıyorlar bile!...
Dünü unutan Hükumetimiz; yarın yeni hatalara gebedir. Allah aşkına müdahil ol !...
Türk Milleti;
Dünyanın en imanlı ordusu iken -ki bize göre hala aynıdır- siyasete çok karışan, siyaset foseptiğine çok bulaşan Ordumuzu'da sana şikayet edeceğim!...
Art niyetli, din bezirganlığı yapan siyasilerle çok çekiştiği için nerdeyse imansız tarifi alan Ordumuz'a; "Siaysete karışma!" uyarısını sen yapmazsan kimse yapamaz!...
Dünyada çocuğuna "Paşa" adını verecek kadar askerlik ve askerini seven ikinci bir millet olmamasına rağmen; siyasette hiç bir dönem Ordu'nun işaret ettiği yere oy verilmediğini yarın da verilmeyeceğini de sen söylemezsen kimse söyleyemez !...
Türk Sialahlı Kuvvetleri adıyla dünyanın üçüncü büyük ve güçlü ordusu, siyasilerle çok fazla hemhal olduğu için şehitlerimizin intikamını almakta yavaş kalıyor!... Oysa yahudi İsrail, 2 askerini bahane ederek soy kırım yapıyor ve haçlı Dünyası'ndan da aferinler ve tebrikler alıyor...
Bizim se üç günde 15 mehmetçiğimiz şehit ediliyor ve üç-beş baldırı çıplak bölücü karşısında yeterli ve caydırıcı vuruş yapılamıyor!...
Büyük Milletim;
Ana Muhalefeti ve diğer muhalefet partilerini de sana şikayet edeceğim!...
Dünyanın hiç bir yerinde muhalefet partilerinin oy kaybettiği vaki değildir. İktidarın yıpratıcılığını biliriz. Ama muhalefette oy kaybını asla anlamak mümkün değil.
Ve seçim kaybetmesine, seçim kaybettirmesine rağmen ve suçunu da hemen seçimlerin akşamında kabullenerek siyaseti bırakacağını açıklayıp, sonradan kalkmamacasına koltuğa yapışanları da sana şikayet edeceğim!...
Farklı bir duruş sergilemeden, farklı bir davranış yapmadan farklı olduğunu varsayan farksız siyasilerimizi de sana şikayet edeceğim...
Bu kendilerini, dünya merkezi sayan ve kendilerinden başka kimseyi Allah yarattı demeyen, kendilerinden başka akıllının olabileceğine ihtimal vermeyen aptal muhalefet partilerini ve genel başkanlarını da sana şikayet edeceğim!...
Sen aslında son seçimlerde herkese, gereken cevabı vermiştin ama demekki unutuldu!...
Bütün şehit ailelerini kırıp incitmelerine rağmen, tabanındaki millet evlatlarına bağrında yer vermiş olamanı, kendilerince yorumlayarak hala şehit cenazelerinden siyaseten medet umanları da sana şikayet edeceğim!...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin iç tüzüğünde,- sanırım- "Milis Kuvvetler"i kontrol gibi bir uygulamaya yetkisi var. Ama hala "Milis Kuvvetler"le sıcak temas kuramamış veya kurmuşsa bunu milletine yani sana aksettirememiş Komutanları da sana şikayet ediyorum...
Topraklarımızı, haçlı ve yahudilere parayla satarak Vatan tarifinden çıkaranları, AB adındaki Haçlı Birliği'nin kapısında yaklaşık 50 yıldır bize nöbet tutturanları, AB için bir halk oylamasına gitmeyen siyasileri, misyonerlerin sokaklarımızda cirit atmalarına sadece seyircilik yapan Diyanet İşlerini, Eli-Kolu yasalarla bağlanmış olmasına rağmen sokaklarmızı asayişsizliğe terk eden Güvenlik Güçlerimizi, kırsalda yasak işleri engellemek için var olmasına rağmen yasakça ve "Uyarı amaçlı olduğu için suç değil." diyerek yaptığını savunan, yasak bomba atan Komutanları, Dinle devleti karşı karşıya getirmeye çalışan siyasileri sana şikayat etmek istiyorum!...
Ilımlı İslam, Dinler Arası Diyalog, Büyük Ortadoğu Projesi adları arkasına saklanarak hoşgörü-diyalog ve insan hakları teraneleriyle dinimizin deforme edilişine vesile olan ve bunları seyreden ulemayı da sana şiakayet ediyorum!...
Büyük Türk Milleti;
Dağlar gibi yığdığın kemiklerine bak ve nadim ol!... Türk Milleti kendine dön!...
"Yeni bir ortadoğu'nun zamanı geldi." diyerek galibiyetlerini dünyaya duyuran Haçlı'ya cevap vermesi gerekenleri de, cevapta sıkıntı yaşadıkları için, sana şikayet ediyorum!...
Allah aşkına müteyakkız ol!... Allah aşkına kendine dön!...
Kanlar, canlar pahasına vatanlaştırılan topraklarına lütfen sahip çık artık!...
Kahramanlarının koyunlaştırılmasına izin verme!...
Ve kahramanlarına suçlu muamelesini reva gören ve gördüren siyasileri de sana şikayetten başka çarem kalmadı...
Ne AB, ne de ABD'nin bizim dostumuz olmadığını bildiğini, artık siyasilere ve görevlilere anlatman, hatırlatman lazım...
Yarın, vallahi çok geç kalmış olmaktan korkarız!...
Büyük Türk Milleti;
Sana yaptığım şikayetim ve sine-i millete dönüşüm de sonuçsuz kalırsa, seni kime şikayet edeceğimi de biliyorsun artık!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Salı, Temmuz 25, 2006

"YENİ BİR ORTADOĞU" ZAMANI...

Haber sitelerine;"ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, yeni bir Ortadoğu'nun zamanının geldiğini söyledi." şeklinde bir haber düştü.
Haberin devamında; "Washington Post gazetesinin Amerikalı ve Lübnanlı yetkililere dayanarak verdiği haberine göre, Rice, dün Beyrut'ta, Lübnan'ın sınır bölgesine NATO komutasında 60 ila 90 gün süreyle bir uluslararası güç yerleştirilmesi ve bir tampon bölge oluşturulması, ardından da bu gücün, Lübnan ordusunun güneyi kontrol altına alması ve Hizbullah'ı silahsızlandırmasına yardımcı olması önerisinde bulundu." diye açıklamalar var...
Aklıma çok bilinen bir fıkramız geldi:
Evin yetişkin delikanlısı, bahçelerinin etrafında dolaşan müezzinden huylanır. Çünkü annesi gayet alımlı bir kadındır.
Konuyu babasına açar:
- Baba, müezzin bizim bahçenin etrafında çok dolaşıyor. der...
- Boş ver oğlum! Ben onu Allah'a havale ettim. Cevabıyla delikanlının rahatsızlığı iyice artar.
Aradan günler geçer. Delikanlı, artık müezzini bahçelerine girip çıkarken görmeye başlar ve yine durumu babasına anlatır.
Babası yine;
- Oğlum, boş ver! Ben onu Allah'a havale ettim demedim mi? diye cevaplar...
Geçen bir süre sonunda delikanlı, müezzini evlerinden çıkarken görünce artık babasına söylemez ve müezzini takibe başlar...
Bir sabah namazı vakti müezzin, ezan okumak üzere minareye çıkarken delikanlı da sessizce takibe başlar. Müezzin minareye çıkıp elini kulağına koyar ve daha "Allahü ekber" demeden delikanlı, müezzini tuttuğu gibi minareden aşağı atar...
Henüz herkes uykudadır.
Delikanlı sessizce ve çabukça eve gelip yatağına girer. Kısa bir süre sonra sokakta kalabalık ve sesler oluşmaya başlar. Sabah namazı için uyanmış olan babası:
- Oğlum, bak bakalım neler oluyor? diyerek delikanlıyı sokağa gönderir. Delikanlı, aslında olanları en iyi bilendir ama üşenmeden sokağa çıkar ve kısa süre sonra da eve döner.
- Baba, müezzin minareden düşerek ölmüş!... Diye haberi verir.
Baba;
- Ya oğlum, gördün mü ben onu Allah'a havale etmiştim!... diye şükürlenmeye niyetlenince delikanlı:
- Baba, eğer Allah'a bıraksaydık müezzin daha bize çooook girer çıkardı !... Der...
...........
Yıllardır ABD, bahçemizin civarında dolaşıyordu.
"Ilımlı İslam" dedirtiyordu. "Büyük Ortadoğu Projesi" dedirtiyordu. "Dinler Arası Diyalog" dedirtiyordu. Memleketlerini ve sistemlerini savunmaya niyetlenen Arap teşkilatlarını terörist diye isimlendirerek, israil'e sınırsız destek verip katliamlar yaptırıyordu...
Sonra ABD, bahçemize girdi. PKK adındaki kuduz topluluğu silahlandırarak, çoluk-çocuğumuza saldırttı!...
Dört yüz yıldan fazla tebaamız olmuş Irak'a demokrasi getireceğim vaadiyle girdi. Katliamlar gerçekleştirdi. Katliamlarına devam ediyor!...
Bu arada İsrail'e de Lübnan'ı yok etme görevi verdi. 45-50 derece sıcaklıkta susuz, elektriksiz bir millet, sokaklarda ve bombalara muhatap.
Biz, daha doğrusu yönetimimiz hala işi, Allah'a havale etmiş görünüyor!...
ABD Dışişleri Bakanı Rice'in; "Yeni bir ortadoğunun zamanı geldi." sözlerinden, sıranın yakın zamanda Türkiye'de yani bizde olduğunu anlamamak için anlama özürlü yani deli olmak gerekmez mi?
Yarın Roma'da, Dışişleri Bakanımız'ın da katılacağı bir toplantı yapılacak. Bütün dünyanın gözü önünde acaba Dışişleri Bakanımız'dan, ABD'ye "Akıllı ol!" uyarısını yapmasını beklemek çok mu hayal olur?...
Bir çok uzmanca "Dünyanın Dibi" diye adlandırılan bu coğrafyada, ABD'nin batması-batırılması mümkün değil midir?
Vietnam'da arkasına bakmadan kaçmak zorunda kalmış bir ABD'nin; "Dünyanın Dibi" tarifli bu coğrafyada başarılı olması, müezzinin Allah'a havale edilmesiyle eş değer değil midir?...
Gününden önce tedbirimizi almazsak, gününden önce dünya nüfusunun %80'ni belki daha fazlası tarafından emperyalist, işgalci ve zalim tarifi almış ABD ile hala "Müttefikimiz!" tarifli ilişkimizi gözden geçirmezsek; müezzinin etrafında dolaştığı bahçe sahibi konumunda kalmaz mıyız?...
Savaş, elbette iyi bir şey değildir.
Zordur...
Gözümüzün önünde canlı yayınlarda izleterek, korkmamıza-korkutulmamıza neden olan zulüm sahnelerini, elbette atlamıyoruz!...
Ama; "En iyi müdafaa, taarruzdur." savaş taktiğini, dünyaya biz öğretmedik mi?
2 askerini bahane ederek, dünyanın gözü önünde soykırım gerçekleştiren İsrail'e hak verenlerin; her gün sekizer sekizer mehmetçiğimizin şehadetine sebep olan, bölücülere yönelik Sınır ötesi operasyonumuza, ne deme hakları olabilir?
Veya ne deseler, ne yazar?!... Baskın basanın değil midir?...
Milletin sabrının bittiğinin farkında olamayanların, yöneticilikleri mi kalır?...
"Ya istiklal, ya ölüm." parolası ile kurulmuş; "Bağımsızlık karakterimdir." şeklinde terif edilmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, içine düşürüldüğü çaresizlikten milletin canının yandığını, kim ne zaman anlayacak?!...
Evet, bizce de, Türk Milleti'ne göre de "Yeni Bir Ortadoğu"nun zamanı gelmiştir.
Tirübünlerde, fanatik bir seyirci edasıyla sloganlar atmaktansa, sahaya inmeyi denersek; bu yeni ortadoğu'da bizim de sözümüzün olduğunu, herkese anlatabiliriz!...
Kerkük'te soykırıma muhatap soydaşlarımız, sahaya inmemiz için yeterli sebeptir...
Bölücü teröristlere derslerini vermek için yapacağımız hareket, çok yeterli ve geçerli bir sebeptir!...
Fanatik, taşkın ve fair play'e uymayan tezahüratlarımızla seyirciliğe devam edersek korkarız ki seyircisiz bir sahada, "Yeni Bir Ortadoğu" maçında, başından kaybetmiş oluruz!...
Bu hayati meseleleri, iç siyaset malzemesi yapmaktan vaz geçerek, sür'atle millet tarifli ve milletiyle barışık devlet tarifli bir eda ile olaylara müdahele zamanıdır...
Geçen zaman, Devletimiz'in, üniter bütünlüğümüzün aleyhinedir!...
Millet olarak, bahçemizde dolaşan müezzinin peşine düşmek üzere olduğumuzu da herkese, ama herkese hatırlatmakta fayda var!...
Hollywood filimleriyle, çocuklarımıza yönelik çizgi filmlerle, "Dolma Kalemler"ce yazılan pentagon yapımı kitaplarla, bu Milleti ABD'den korkutmak mümkün değildir...
Bu Millet, bir daha; "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!" demeye, her zaman hazırdır...
Türklüğümüz'ün gereği, hiç bir düşmanımıza, tarihin hiç bir zamanında sinsice, arkadan vurmadığımız için, böyle bir teamülümüz olmadığı için haber verelim...
Milletimize, Devletimize ve dünyaya hayır ve huzur getirecek "Yeni Bir Ortadoğu" hayalimizle....
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

KOLAY VAZ GEÇMEYELİM NE OLUR !...

Kutsal Dava'nın, büyük bir Ülkü'nün çok kıymetli mensupları;
Sevgili, saygıdeğer, vazgeçilmez Ülküdaşlarım;
Her bilen, bildiğini elbette anlatmakla mükelleftir. Ama bu bilinenler kişisel çekişmeler, iki kişi arasındaki sürtüşmeler veya zamanın gerektirdiği,İki kişiyi ilgilendiren yaptırımlar değildir. İki kişinin arasında geçenler, ancak o iki kişiyi ilgilendirir. Bu iki kişi, sıradan kimselerse aralarında yaşananlar da sıradandır ve o iki kişiden başkasının ilgisini çekmez bile... Ama bu iki kişi; toplumda kanaat önderliği ünvanı kazanmış kişilerse, aralarındaki çekişmeler ve yaşananlar kendilerinde kalmak zorundadır. Yoksa ifşa edildiğinde hem muhataplarına, hem de taraftarlara yani bütüne zarar verir...
Son günlerde bazı internet sitelerinde, iki kıymetli Ülkü Ocakları genel başkanımız'ın isimleri zikredilerek bana göre çok art niyetli bir şeyler tezgahlanmaktadır.
Bu ve böylesi konularda çok dikkatli olmamız gereğini bir daha hatırlatmak isterim...
Sevgili Azmi Karamahmutoğlu ve Sevgili Alişan Satılmış arasında yaşananlar, yaşandığı varsayılan ve tek taraflı olarak internet sitelerine kadar aksettirilmiş olaylardan çok incindiğimi hemen söylemeliyim...
Her ikisi de çok sevdiğim ve sevmeğe devam edeceğim Genel Başkanlarımdır.
Sevgili Azmi Karamahmutoğlu için; "İçimde kanayan yaramdır." demiş dolaşmışım yıllardır.
Azmi Başkan; çok ama çok talihsiz bir dönemde, Başbuğsuz kaldığımız ve gökkubbenin başımıza yıkıldığı bir dönemde Ülkü Ocakları genel başkanıdır ve Başbuğumuz'un atadığı son genel başkandır.
Üstlerinden aldığı emri uygulayan ve sonra günah keçisi olarak ortada bırakılmış bir Kuvvet komutanıdır Azmi Karamahmutoğlu... Bu yüzden de ömrümce, içimin kanayan yarası olarak kalacaktır ve Azmi Başkanım'a sevgim asla eksilmeyecektir.
Alşan Satılmış Başkanım'a gelince: çekeceklerini çekmiştir kefareti olsun inşallah...Cezaevleri, birilerini yıpratırken o yetişerek çıkmıştır.Gelişerek çıkmıştır. üzerine düşen görevleri, her kademede başarıyla yaparak Genel başkanlığa kadar yükselmiştir.
Ve iz bırakan genel başkanlarımızdandır. Hiç bir şey yapmamış olsa bile; "Şarap kokan paşalar, çekin ellerinizi Ülkü Ocaklarından." narası ve "Ne kamusal alan ulan! Her yer Allah'ın." narasıyla, elli kere kırklanmış bir Ülküdaşımızdır.
Sadece bu iki tavrıyla bile ömrümce sevilmeyi, sevilen olarak kalmayı hak etmiştir.
Bu kıymetlerimizi, böylesine insafsızca yıpratmayalım. Yıpratmayalım ki kıyamette bile elle tutulur bir yanımız kalsın.
Böyle insafsızca saldıran ve yıpratanlar bilmelidirler ki, kendilerinin yok oluşlarını hazırlamaktadırlar...
Taraftarların taraftarlığı; taraftar olduğu kişinin kaybetmesiyle nihayetlenir ama Dava Adamı'nın, Ülkücü'nün varlığı, Dava'sı var olduğu sürece devam eder.
Allah rızası için, taraftarlıkla Ülküdaşlık rasındaki korkunç farkı fark edelim artık... Yoksa yok olan bizler oluyoruz ve bizim yok oluşumuzla da bütün şer güçlerinin ekmeğine yağ sürülüyor...
Bizim desteklediğimiz ve taraf olduğumuz kişiyi istemeyenleri, Ülküdaşlık tarifinden bu kadar insafsızca çıkarmayalım!...
Kırılan kolumuzu, asla yen içinden çıkarmayalım...
Bildiklerimiz de artık bize alsın Allah aşkına... Yoksa hepimizde biliyoruz ki; öylesine şeyler biliyor ve öylesine saklamaya mecburuz ki bunların hafıza çöplüğüne atılmaktan başka kurtuluş yolu yoktur...
Unutanı, unuturlar!...
Vaz geçenden kolay vaz geçilir!...
Unutanın, unutulanın; vaz geçenin ve vaz geçilenin çok olduğu yerde de ne hareket kalıııır ne de bereket!...
Allah(c.c.); bildiği ayıpları saklamayı beceren sabır erlerimizin, sabırlarını artırsın... TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com_________________Yürürken; karanlıkta arkasına bakanın hasmı, ayak sesleridir ve ödünü koparır. Rabbim ışıkta da arkamıza baktırmasın!... Ufkumuz geniş olsun, Allah(c.c.); doğruysak yardımcımız olsun...

Cuma, Temmuz 21, 2006

TAŞLI YOLLAR, "TAŞÇI" İLE AŞILIR...

"Dudaklarımızda kan ve ateşe gülen bir gülüşle
Yürüdük ölümü kıskandıran bir yürüyüşle
Düştük te bağrına toprağın adımız vatan oldu
Geçtik yardan ve serden ülkü denilen düşle
Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle... "
Mehmet Emin ALPER

Taşlı yollar, elbette TAŞÇI ile aşılır...
"Bir ölüp bin diriliriz." diye imanıyla haykıran Türk sesine uymak için, yıllar yılı ölüp çoğaldık, çoğalıp öldük!...
İkballer kaybettik ama adına; "Milli huzur için gereken diyet..." dedik. Yüksünmedik...
Servetler batırdık! Helal, alınteriyle kazanılmış ama adına; "Bağımsızlığımız için gereken zekat..." dedik. üzülmedik...
Canlar verdik.Taptaze, hayatın baharında ama adına; "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye uğruna kurban..." dedik. Şehit ünvanı kazanabilmek için ölüm sırasında yarışa girdik. Asla gerilemedik...
Hücreler gördük. Firarlar yaşadık. Darağaçlarında dalgalandık Baayrağımız'a nazire sayarak kendimizi... Asla ama asla yenilmedik...
Öldürerek bitiremediler!...
Asarak sindiremediler!...
Hücrelerde susturamadılar!...
Firarlarda, kıstıramadılar!...
Ülkücüye güç yetiremediler, Ülkücünün yenilmezliği karşısında paniklediler, paniklediler ve sonunda Ülkücü harekete karşı da sinsice, puştça dalaverelere soyunan figuranlar icat ettiler!...
Etsinler bakalım!...
Yapsınlar bakalım!... Ülkücü Hareketi bitirmek, Ülkücüleri sindirebilmek için akıllarına daha neler geliyorsa yapsınlar bakalım!...
Ülkücü Hareketin engellenemez, Ülkücülerin asla yenilmez olduğunu son kez ama bu kere kesin olarak kabullenecekler elbette...
Bu sözlerimizde muhataplarımız, bütün devlet-millet hainleridir elbette...
Zaman kısaldı...
Bu; dualı, dünya nizamından sorumlu olarak yaratılmış Büyük Türk Milleti'nin, kendine ve komşularına eza edenlerle hesaplaşma günleri yaklaştı...
Herkes kapısının önünü süpürmeye başladı şükürler olsun...
Önümüzdeki Pazar günü, Erzurum'da, MHP İl Başkanlığı için bir kongre daha doğrusu bir seçim yaşanacak...
Heyecanlıyız elbette, hevesliyiz...
Beraber büyüdüğümüz, hayatının hiç bir döneminde Ülküdaşlarını ve MHP'yi bir dakikalığına bile terk etmemiş, yalnız bırakmamış bir Ülküdaşımız; "Bozkurtlar, günü geldiğinde partiye sahip çıkınız." vasiyet ve buyruğuna uyarak, İl Başkanlığına adaylığını açıkladı...
Erzurum'un en büyük ilçelerinden birinde, beyt-ül mala halel getirmeden belediye başkanlığı yaparak; Ülküdaşlarının yüzünü ağartan, milletinin hayır dualarını kazanan bir arkadaşımız bu...
Karakteri sağlam, Dava Adamlığı ispatlanmış, vefasını kimsenin inkar edemeyeceği, hiç bir yoldaşını yolda bırakmamış bir yol arkadaşımız bu...
Siyasette birilerine payandalıktan, yandaşlıktan ziyade; aklını asla kiraya vermeden, haktan hakikatten ayrılmamış bir gönül adamı bu...
Erzurum'un yetiştirdiği ender Ulemalardan birinin oğlu olarak, öğüdü yuvada almış bir iman ehli bu...
Erzurum'a sevdalı ve Erzurum'a çok lazım bir Dadaş bu...
Şu anda, Erzurum yönetiminin nerdeyse tamamına hakim kuşağımızın kanaat önderlerinden birisi bu...
Bütün arkadaşlarımızın, bütün yoldaşlarımızın, bütün Ülküdaşlarımızın gönül rahatlığı ve iç huzuruyla destekleyeceği, desteklemesi gereken bir arkadaşımız bu...
Necmettin TAŞÇI'dan bahsediyorum elbette...
1968 yılından beri tanıdığım, tanımakla ve yoldaşım olmasıyla müftehir olduğum bir Ülküdaşım Necmettin TAŞÇI...
Uzun yıllar eğitim seferindeki öğretmenliği ile, yine uzun yıllar kanaat önderliğini yüz akıyla taşımasıyla, beyt-ül mala gösterdiği titiz sahiplenmesiyle devlet adamlığına layık olduğunu ispatlamasıyla her göreve layık bir Ülküdaşımız Necmettin TAŞÇI...
Keşke Erzurum'da yanında-yakınında olabilseydim...
Keşke şu anda; "Neler yapabilirim? Aramıza çok bilinerek sokulan nifakı nasıl yok edebilirim? kendi iç yarışımız olan bu kongreden hiç bir Ülkücüyü kırmadan nasıl çıkabilirim?" diye kafa patlatan Necmettin TAŞÇI Ülküdaşıma yakın olabilseydim...
"Kenarda gezip, ortada görünenler"den asla olmamış; "Ekerken yok, biçerken yok, harmanda kardeş"lerden asla olmamış; hiç bir ülküdaşının geçmişini ve emeğini asla inkar etmemiş bu Ülküdaşımızın bu kongreden yüzünün akıyla ve muzafferce çıkması için bir şeyler yapabilseydim keşke...
Keşke Erzurum'da olsaydım ve keşke delege olsaydım. Hiç ellerim titremeden, bir ülkü devine, sorumluluk yükleyecek olan oyumu verebilseydim keşke...
Erzurum'un Türk Siyasetindeki belirleyiciliğinin farkında olduklarından emin olduğum Ülkücü Delegasyonun, Necmettin TAŞÇI gibi ehil bir Ülkücüyü göreve getireceğinden eminim...
Kogre sonrası, Erzurum MHP İl Başkanı olarak Necmettin TAŞÇI'nın yükünün birken bin olacağını; Erzurumlular da, Ülkücüler de, Necmettin TAŞÇI'da biliyor elbette...
Bu bilinçle yarışılacak ve yarış sonrası sür'atle karışılacak, sür'atle irileşip dirileşilecek ve Ülkücü hareket'in kalesi olan Erzurum'a, dört yıl önce kaybettiği Ülkücü Dadaşlar Diyarı ünvanı sür'atle geri verilecektir eminim...
Şu anda Erzurum ve Erzurumlu için MHP İl Başkanlığı seçiminin, çok önemli olduğunun farkındayız...
Allah(c.c); görevden kaçmayan, en zor dönemlerde olduğu gibi yine zor bir dönemde göreve ve derde talip olan bu millet sevdalısı Ülküdaşımızın yardımcısı olsun...
Aklın mesaide, vicdanın iş başında ve sarmalayıcı muhabbetli kucağın çok geniş olsun Necmettin TAŞÇI...
Sakın incinme ki kimseyi incitmeyesin...
Sakın küsme ki, kimse de sana küsmesin...
Sakın Dostlarını terk etme ki, asla terk edilmeyesin...
İncitmedin ki, küstürmedin ki, terk etmedinki; incitilip, küstürülüp, terk edilesin...
İki gün önceden sonucunu tahmin ettiğim Kogre; Erzurum'a, Türkiye'ye, Türk Milleti'ne ve Ülküdaşlarımıza şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun...
Allah(c.c.); doğruların yardımcısı olsun...
Taşlı yollar, "TAŞÇI" ile aşılır...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...

Mustafa ASLAN

http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

CANIMIZIN ACISI, GÖZÜMÜZÜN YAŞI !...

Susmaya karar vermiştik!...
Susmak için; haberleri izlememeye, Yaygın Basın'ı okumamaya karar vermiştik!...
"Dolma Kalemler"in, her gün bir kaç kere değişen renklerinden artık midemiz bulanmaya başlamıştı çünkü!...
Bu "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" tarifli memlekette, memeleketi sevmek suç görülmeye başladı çünkü!...
Asli unsurunun Türk olduğu; kurucusu Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Asli unsurlarıyla yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir." tarifinden hareketle, susmaya karar vermiştik!...
Yanılarak, hata yaparak, para vererek almamış olmama rağmen tesadüfen bir yerde göz gezdirdiğim Yaygın basın'dan birinde; son 6,5 ayda 68 Şehidimizin olduğunu okudum!...
Nedense, artık "Dolma Kalemler" de bu şehit sayısına itiraz ediyordu galiba!...
Bir gün sekiz, ertesi gün de beş görevlimizi, Mehmetçiğimizi şehit vermiştik!...
Can yanmazsa elbette gözden yaş akmaz!..
Yolumun mecburen geçtiği Kocatepe Camii'nin önünde o hafta olmaz ki iki-üç sefer şehit cenaze namazı kılınmasın!...
Canımız yanıyor tabiki!...
Ama susmaya karar vermiştik, sustuk!..
İsrail; dünyanın gözü önünde; 20. yüzyılın ilk yarısının sonlarında, Hristiyanlarca, Almanlarca uğradığı soykırımın intikamını, mazlum Müslümanlardan alıyor!...
Irak'a yaptığı, "barış ve demokrasi" hareketinin adını, Haçlı seferi diye açıklayan Bush, bu soykırıma destek veriyor!...
Tarihte bizden başka her millet tarafından dışlanmış ve hakir görülmüş yahudiler, Hristiyanla ittifak yaparak kendilerine uygulanan soykırımın faillerini unutarak, Müslüman Filistin'e soykırım uyguluyor!...
Dış İşlerim, seyrediyor; Başbakanım, kibarca "Sınır mı değişiyorsunuz?" diye soruyor ve canımız yanıyor!...
Canımız yanınca gözlerimizden yaşlar boşalıyor ama susmaya karar verdik ya! Susuyoruz!...
Elbette bu zulüm, böyle devam etmeyecek. Ya israil adındaki devletken teröristlik yapan yahudiler vaz geçecekler, ya mazlum insanlar daha fazla dayanamayarak teslim olacaklar, ya da Putin veya bir duyarlı devlet adamı müdahele edecek ve bu insafsız saldırılar son bulacak...
Sonra dünya devletleri arasında destek istediğimizde, destek aradığımızda hangi Müslüman ülke bize destek olacak onu çok merak ediyorum!..
Terör Örgütleriyle baağlantısı olduğu söylenen bir arkadaşını savunan ve ona kefalet veren Başbakanımız; suçsuz-günahsız, çoluk-çocuk Filistinlilere destek vermeyince canımız yanıyor..
Canımız yanınca gözlerimizden yaşlar akıyor ama kararlıyız ya! Susuyoruz!...
Siyaseten çaresiziz!...
AKP'nin hala alternatifi yok ve sistemimizin adı demokrasi!...
Demokraside alternatif olmaz mı?
Demokratik yönetimlerde muhalefet puan almaz mı?
Demokratik yönetimlerde; suçlular mutlaka cezalandırılmaz mı?
Alternatifsiziz, muhalefetsiziz, yapanın yaptığı yanına kar kalıyor ve biz demokrasi ile idare ediliyoruz!...
Bu demokrasiye benzemeyen demokrasi dayatmalarıyla da canımız yanıyor...
Canımız yanınca gözlerimizden yaşlar boşalıyor. Ama kararlıyız ya! Susuyoruz!...
Susmasak ne yazar?!...
Bağırsak, kim duyar?!...
Yazsak, kim okur?!...
"Körler, topallar, sağırlar; birbirini ağırlar." tekerlemesi gereği, iktidar-muhalefet, birbirini ağırlamaya devam ederler...
Milletin ve Ülkücülerin tek umutları MHP ise; AKP adındaki deprem çadırına alternatif olmamak için özel gayretlere bürünür ve canımız yanar. Canımız yanınca gözlerimize yaş dolar. Ama kararlıyız ya! Susarız!...
Sanırım yeter sustuk!...
Artık millet olarak hareket bekliyoruz.
Kaçırılıp kaçırılmadığı kesin bilinmemesine rağmen, üç askeri için kıyametler koparan İsrail'e inat; her gün sekizer sekizer şehit edilen Mehmetçiğimizin kanının alınmamasına artık isyan ediyoruz!...
Gözümüzün önünde, İslam'a yapılan Haçlı uygulamasına seyirci kalınmasına isyan ediyoruz!...
AB'yi de sevmiyoruz, ABD'yi de!...
ABD'nin Irak'ta Müslümanlara yaptıklarını, İsrail'in AB ve ABD destekli yaptığı mezalimi seyredenlere artık isyan ediyoruz!...
Bu seyreden hükümet edenlere karşı, sesini çıkarmayanlara da isyan ediyoruz!...
Bu kadar isyan eden ve bu kadar isyan edilenin bir arada olduğu sistemin adı kesinlikle demokrasi değil. Bu kadarını biliyorum ama bu sistemin adını bilen kimseyi de bilmiyorum!...
Siyaseten başarısızlık gösterenlerin büyüdüğü, terfi ettiği bir başka sistem de yoktur dünyada, bir başka memlekette...
Her şeye rağmen çarenin sandık olduğunu bilerek, sandığın önümüze gelmesini bekliyoruz ama; sandık önümüze gelene kadar Haçlı beklemiyor!...
Her gün bir "Kırmızı Çizgimiz", pembeleştirilerek yok ediliyor...
Canımız yanıyor, gözümüze yaşlar doluyor ama ne duyan vaaaar ne de gören!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Cumartesi, Temmuz 08, 2006

SUSMAK GEREK !...

Niyeyse, nedense susmak gerek!...
Sustukça sıranın bize geleceğini bile bile susmak gerek!...
Irak'a barış getirmek adıyla kamufle edilmiş, aslında "Haçlı Seferi" olduğunun saklanmasına bile gerek görülmeyecek bir ukalalıkla 400 yıllık tebaamız, kapı komşumuz, dindaşımız ve nüfusunun epeycesi Tükmen yani soydaşımız olan Irak'ın işgaline ses çıkarmamak gerek!...
Ülkücünün beyaz çorabını, hareketle özdeşleşmiş bıyık şeklini hatta nerdeyse ülkücüye has erkek yürüyüşleri yasaklayarak; azgın-kuduz PKK'lıların şehirlerimizde cirit atmalarına karşı da susmak gerek!...
Kaçarak camiye saklanan Müslüman Iraklı'nın caminin içine pis postallarıyla girerek kafasına kurşun sıkan ABD'li müttefikimiz(!)in yaptıkları karşısında da susmak gerek!...
Gazze'de yapılan katliama karşı da ses çıkarmamak gerek!
Tel Afer'de yapılanlara zaten seyirci kalarak ses çıkarmamış ve müttefikimiz(!)den iltifatlar kazanmıştık!
Amaaaaaan!
Başka işimiz mi yok!
Dünya jandarması ve müttefikimiz ABD, tarihin ve dünyanın en saygısız, en ukala ve en cani devletiyle, İsrail'le iş birliği yaparak daha doğrusu ona destek vererek Ortadoğuyu'da hristiyanlaştırarak veya ıslah ederek barış getirecek bize ne? Susmak gerek!
Nasılsa bize sıra gelinceye kadar daha İran var, Suriye var!
Sam amcamız oralara saldırırken de kıvraaaak bir manevrayla kıvrakça müttefikimize destek verir ve biz saldırı sıramızı biraz daha savarız! Susmak gerek!...
Nasılsa bizim BOP'umuz, Ilımlı İslamlığımız, Dinler Arası diyalog'umuz ve diyalogcularımız var!...
Nasılsa bu memlekette Sam Amca(!)dan icazet alınmadan siyaset yapılamıyor! Sam Amca(!)'nın desteklemediği hiç bir partiye nasılsa yaşama ve hükümet etme şansı yok!...
Bütün bunları da Sam Amca(!)'mız yaptığına göre, susmak gerek!...
Büyük müttefikimiz ABD'nin organizasyonlarıyla; bu memleketin Devrimcileri, sosyal demokrat veya demokratik solcular tarafından siyaset dışına itilmedi mi?
Bu memleketin gerçek manada memleket sever imanlı Müslümanları, Ümmetçiler tarafından siyaset dışı bırakılmadı mı?
Hiç aslı yokken samimi dindarla Devlet'i hasım göstermiyor muyuz?
Dünyanın en imanlı ve defalarca Haçlı'yı püskürtmüş,Peygamber Ocağı Ordumuz'u; dinsiz, Allahsız tarifli yapmadık mı? Susmak gerek!
Büyük Müttefikimiz'in, Büyük Fetullah Gülen Hocaefendisi vasıtasıyla bu memleketin Nur Cemaati'nin samimileri etkinliklerini kendi içlerine saklamadılar mı? Yani Nurcular da siyaset dışı bırakılmadı mı?
Devrimcinin, samimi Müslümanın, vatanperver Nurcular'ın siyaset dışı bırakıldığı bir memlekette Ülkücülerin siyasette etkin kalmasına izin verilir mi?...
Ülkücülerin de zaten siyaset dışı bırakılmışlarının dışında hala direenlerini de süratle siyaset dışına itmek gerekmez mi?
Ülkücülerin; "Her türlü emperyalizme hayır", "Ne Amerika, ne Rusya ne Çin, her şey Türk'e göre Türk tarafından Türk için." diye yaklaşık kırk yıldır verdiği mücadelenin, büyük müttefikimizi ne kadar üzdüğünü görmeyecek miyiz?!...
Daha dün "Alparslan Türkeş'siz MHP" için neler tezgahladıklarını ne çabuk unuttuk?!...
Türk'ün, dünya nizamından kendini sorumlu tuttuğunun farkında ve inancında olan Ülkücülerin, büyük müttefikimizin ne kadar canını sıktığını anlamayalım mı?!...
Yeni atanan ABD Büyük Elçisi Ross WİLSON'un, iktidar partisini, anamuhalefet partisini ve grubu olan partiyi atlayarak teamül dışı bir davranışla önce MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'yi ziyaret ederek ve "Sayın Genel başkan, sizinle daha uzun yıllar birlikte çalışacağız." şeklindeki ümitvar vaatlerini duymazdan mı gelelim?!...
Bağımsızlık bizim karakterimizmiş!
Ölü kahraman olmaktansa korkak sağ kalmak daha iyi değil mi?
Ölünün, kahraman bile olsa bu millete ne hayrı olur?
"Dolma Kalemler"in tarifi ile devlet adamı ünvanı kazanan, Bölücü ve hainlerin nerdeyse tamamının teveccühlerini kazanan ve onun varlığıyla memlekette ne kadar HADEP'li-DEHAP'lı varsa, ne kadar korkak sosyal demokrat veya demokratik solcu varsa, ne kadar gömlek değiştiren Milli Görüşçü varsa, ne kadar merkez sağ oy varsa, ne kadar müttefik taraftarı varsa hepsinin oylarını alacak olan Dr.Devlet Bahçeli'nin suskunluğu karşısında susmak gerek!...
Yoksa -Allah korusun- Devlet ve Milleti için defalarca ölmüş; öldükçe çoğalmış, çoğaldıkça ölmüş Ülkücüler sokağa inerler!...
Sokaklarımızı işgal etmiş ve insan hakları savunmalarıyla zırhlı, ne kadar bölücü destekçisi varsa onlara karşı Ülkücüler bir Milli hareket başlatırlarsa neler olur Allah Korusun!
Susmak gerek!...
Çünkü bu suskunluğun arakasında fırtına öncesinin sessizliği var!...
Bu kadar sabredenler, bu kadar susanlar ve susmak için nefeslerini tutanlar bir de bağırmaya, naralanmaya başlarsa bu suskunlar nereye giderler merak ederim!...
Evet susmak gerek!
Türk Milliyetçilerinin, bağımsızlık karakterlilerin, her türlü emperyalizme hayır diyenlerin tek adresleri olan MHP'yi, bu suskunların yanlış yönetiminden kurtarıncaya kadar susmak gerek!...
nasılsa o Kutlu Gün'de bütün konuşması gerekenler konuşacaklar.
Susmak gerek!...
Günü geldiğinde naralayarak konuşmak üzere...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Pazar, Temmuz 02, 2006

BEYİN ZONKLAMALARI !...

Beyni zonklar bazan insanın!
Kalabalıkların, korkunç gürültüsünde hiç bir şey duyamadan kulakları çınlar!
Kalbi zorlanır, nefesi darlanır...
Yapacak bir şey de yoktur!...
Çünkü sebebi bilmesine rağmen, rahatsızlık veren yer veya kişileri bilmesine rağmen, insan zehrini içine akıtır bazan!...
İnsanın kendi zehride yüreğinde çıban olur ve cerahatını dışarı atma şansı olmaz!...
Yıllar yılı, bütün dostlarının, bütün arkadaşlarının aksine hareket eden bir insan; yıllar sonra tenkit ettiği arkadaşlarıyla bir araya gelemez, çok zordur bu!...
Onlarla bir arada olmaya karar verse belki kabul görür ama, karakteri yıllarca tenkit ettiklerinin yanına gitmesine asla izin vermez!...
Kimselerin olmadığı zamanlarda bir arada bulunan, ölümlerle eğlenen arkadaşların; yıllar sonra sebepsiz ayrı düşmelerinin izahını, henüz kimse yapamadı!...
Taraftarlıkla, Ülküdaşlığı birbirine karıştıranlar yüzünden iki arada bir derede kalan sayısız insanımız, sayısız ülküdaşımız var!...
Bunlardan biri de benim!...
Başsız, Başbuğsuz, amaçsız kalınca; O'nun manevi huzurunda herkesin yüreğini sermaye ederek topladığı oyları, kendi maharetleriymiş gibi yorumlayan ve kendilerini dünyanın merkezi zannedenler yüzünden ayrı düşmeleri kimse izah edemedi henüz!...
Oysa o kadar da açık ve belirgin ki!...
Kimse kimseye küskün ve dargın değil ama kimse de kimseyle bir arada değil!...
Konuşursan; "Aman! zamanı değil! Aman! Bu sözler buralarda uluorta söylenmez!" diye sitemlere muhatap olursun.
Konuşmak için Teşkilatları seçer, dilinin gücü kadar anlatmaya çalışırsın dinleyen olmaz!...
"Dünya Merkezleri" nin dünyamızı işgaliyle dünyasız kaldık!...
"Her türlü emperyalizme hayır." diyen bir fikrin mensupları olarak; ABD Büyük Elçisi'nin, iktidar partisini, ana muhalefet partisini, mecliste grubu olan partiyi atlayarak, meclis dışındaki bir parti genel başkanına "Sayın genel başkan, sizinle daha uzun yıllar birlikte çalışacağız." dediği ziyaretini, anlamakta sıkntı çekiyoruz!...
Uzaktan kumandalıların, "Dolma Kalemler"in, yaygın Basındaki Karen Fogg çocuklarının methettiği bir genel başkanla, nereye kadar gidileceğini anlamakta sıkıntı çekiyoruz!...
Canımız yanıyor elbette!...
Bahse konu genel başkan için, -Teşkilatlarımızın bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla- yıllarımızı birlikte yaşadığımız dostlarımızla çok sert münakaşalar yaptık...
Başka partilerde olmalarına rağmen "Ülkücüyüm" diyen arkadaşlarımıza, bu tavırlarını yasakladık!...
İncittik dostlarımızı, yol arkadaşlarımızı, Ülküdaşlarımızı!...
Özürler dilememize rağmen, helallik dilememize rağmen, Dostlarımızın üzerimizde hakları olduğunu bilerek zehrimizi içimize akıtmaya başladık!...
Sustuk "Korktu!" dediler!...
Oysa "Korktu!" diyenlerin, elektrikler kesildiğinde karanlık sokaklarda kendi ayak seslerinden korktuklarını da gördük ve biliriz!...
Anlatamıyoruz ki anlatalım!...
Edebimiz müsaade etmiyor, adabımız razı gelmiyor ve susuyoruz!...
Bizler susunca da lehte veya aleyhte konuşan kalmıyor!...
Sadece susmakla, milletin mukaddeslerine saldırıları sadece seyretmekle de milletin muhabbeti sağlanmıyor!...
Sustukça sıranın bize geleceğini bile bile sustular, ve bizleri de susturdular!...
Emekler inkar edildi!... Oysa bu emekler bir teşekkür bile beklenmeden verilmişti!...
İkballer, ekmekler, çalınan hayatlar inkar edildi!... Oysa bunlar da KUTLU BİR SEVDA'ya hibe edilmişti!...
Türk Dünyasıyla ilgi kesildi!...
"Türkçüler Günü"nün adı milliyetçiler günü olarak değiştirildi!...
Yaygın Basın'ın "Dolma Kalemler"i; "Daha önce 'Beyaz çorap giymeyin, kafa tokuşturmayın' gibi tavırlara yönelik açıklamalarıyla 'milliyetçi davranış kalıplarıyla ilgili' açılımlar getiren Bahçeli, bu kez teorik çerçeve çizme arayışında gibi geldi bana. MHP yeni bir ideolojik arayış içinde mi?" diye methiyeler yazdılar, sorguladılar ses verilmedi!...
Bölücülerin önde gidenlerinden, Diyarbakır belediye başkanı Baydemir; "Bahçeli takdire değer." diye aferinledi!...
Bir başka "Dolma Kalem"; "Çünkü yükselen bir siyasi parti lideri gibi değil, adına yakışır bir biçimde devlet adamı gibi davranıyor." diye methiye yazdı!...
Bizim de beynimiz zonklamaya, nefesimiz daralmaya başladı...
Bunların böyle olacağını, yıllar önceden ve anılan şahsı tanıdıklarından hareketle yeminle söyleyen Dostlarımızla yaptığımız münakaşalardan dolayı utancımızdan ölecek gibi olmaya başladık!...
Oysa hayatımız boyunca hep başımız dik gezmiştik!...
Susturulmak istendikçe naralar atmış, cezaevlerini fikirlerimizle teslim alarak patlaşmıştık!...
Şimdilerde ise; susturmaya asla gücü yetmeyeceklerce ve susun denmemesine rağmen susturulmuşuz!...
Vallahi beynimiz zonkluyor!...
Sessizliğin gürültüsünden kulaklarımız patlıyor!...
Allah(c.c.) encamımızı hayretsin inşallah...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com