Pazartesi, Ekim 30, 2006

MUKAYESEDE FERASET FARKI...

Günlerdir internet sitelerinde ve bazı borazanlık yapan kalemlerin köşelerinde; MHP Genel Başkanlığına aday olacağını açıklayan Prof.Dr.Ümit Özdağ'la ilgili güya bilgiler verilmeye çalışılırken, edep dışı söylemlerle karşılaşmaya başladık!...
Ülkücü camianın ve MHP kadrolarının müktesebatı ve edebiyle övünerek büyüdük ve yaşlandık oysa!...
Prof.Dr.Ümit Özdağ Bey'e güya saldırılırken, rahmetli Babaları Muzaffer Özdağ Bey'den bahislere şahit olduk!... Bu kalemlere demek isteriz ki:
MHP'de "Türkeşsiz Türk Milliyetçiliği" operasyonlarını, keşke rahmetli Dündar Taşer Ağamız'dan dinleyenlerden olsaydınız. Ama aynı dönemi yaşamış ve hamdolsun hayatta olan Yılma Durak Bey'den dinlemeyi keşke bir deneseniz...Duyduklarınızla hayretten hayrete düşeceğinizden eminim.
Yakın geçmişimizde "Milliyetçi Çizgi" diye bir gazete vardı ki ben fakır de bilmeden bir kaç yazı yazmıştım. Şu anki Genel başkanımız'ın koordinesinde ve Şefkat Çetin'in yönetiminde bir gazete idi ve tek amacı, "Türkeş'siz MHP" idi...
Yağmurlar yağdımı yarıklar çabuk kapanıyor maalesef!...
Bizler yani Ülkücüler, yani başladığı günden bu güne kadar Hareketin içinde olan ve olmaya kararlı Ülkücüler neler-neler yaşadık!...
"Kol kırılır yen içinde" mantığıyla sadece işleri zamana havale ederek susarak seyrettik...
Başbuğumuz Rahmetli'nin kimler hakkında kimler vasıtasıyla kimlere mektuplar yazdığını da bilmekteyiz. Günü geldiğinde elbette o mektubu ve mektubun muhataplarını, bütün Ülküdaşlarımıza duyuracağız ama şimdi basına malzeme olmasından -bütün adına- endişe duyduğumuz için kongre gününü beklemekteyiz...
MHP'de Olağan Kongre Süreci, Genel Başkanımızın buyruğuyla başlatılmış ve kendini Genel başkanlığa layık gören Ülküdaşlarımız da bu göreve aday olduklarını açıklamışlardır...
Bu bir hizmet yarışıdır!... Yarışanları, kendi müktesebatlarıyla yarıştırmak ve mukayese etmek insafın ve aklın gereğidir.
Prof.Dr.Ümit Özdağ'ı; rahmetli Babasından hareketle tenkit te elbette bir yoldur ama cahilanedir beni bağışlayın!...
Rahmetli Muzaffer Özdağ'ın 14'lerden olduğunu bilmeyen mi var? Başbuğumuz'un yakın mesai arkadaşı olduğunu, bilmeyen mi var? Rahmetli Başbuğumuzla aralarındaki fikri mülahazaları bilmeyen mi var?...
Eğer babalardan dolayı mukayeseye başlarsak; ya birileri de çıkarak "Hiç değilse onun babası CHP'li değildi." derse ne dersiniz?...
Rahmetli Başbuğumuz'un kendi el yazısıyla ve mevcut Genel Başkanımız'ın adını vererek bir uyarısından bahsederlerse ne dersiniz?..
Ayıptır, yazıktır yapmayın, yapmayalım!...
Ülkücüleri; zorla birilerine ram etmeye çalışmayın!...Her ülkücü otomatikman MHP'lidir diye buyuran Başbuğumuz'un kemiklerini sızlatmayın...
İnternet sitelerine; "Ne Türkeş çizgisi kardeşim?!.. Türkeş öldü! Artık Hareketin lideri Devlet Bahçeli ve Bahçeli çizgisi var." diye yorumlar düşenleri, atladığınızı sakın söylemeyesiniz!...
Sayın Bahçeli'nin; Adana 3. sıradan adaylığı döneminde, bir başka bölgeden aday olan bir Ülküdaşımızı telefonla arayarak; "Çalışmayalım. MHP'yi barajda boğarak Türkeş'in aklını başına getirelim." dediğini de duyduğumuzu, bildiğimizi ve bu telefona muhatap Ülküdaşımızın da hamdolsun hayatta olduğunu hatırlatırız...
Bu, hizmet ve hizmette liyakat yarışına varız çünkü mantıklıdır. Kimin daha liyakatli Ülkücü olduğu, kimin daha faydalı olabileceği şeklindeki yarıştırma ve mukayeseye elbette varız... Ama Babalarla yapılacak mukayesede hem akıl aranmaz hemde biraz insafsızlık olur gibime gelmektedir!...Mevcut Genel Başkanımız'a haksızlık olur!...
Bizler, yani Ülkücüler; "Neden tahkim Yasalarında imzamız var? neden Uyum yasalarında milletin geleceğinde veballiyiz? Apo alçağını idamdan kurtarırken neden Ülküdaşlarımızı cezaevinden çıkaramadık? Ülkücüler adına Ecevitlere kafa tutan Ali Güngör'ü neden ihraç ettik? Koalisyonu bozarak ana muhalefet olarak hesap sormak varken neden erken seçim dedik ve seçim arefesinde neden yüzlerce teşkilatımızı feshettik? " ve benzeri soruları sormak düşüncesindeyiz...
Belki bu sorularımızın makul cevapları vardır!...
Varsa bilmek istiyor ve birinci ağızdan cevaplanmasını istiyoruz. Bu isteklerimizle; Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın Babaları, Başbuğumuz'un 14'ler adıyla meşhur arkadaşlarından rahmetli Muzaffer Özdağ'la, CHP'li olduğunu bildiğimiz Sn.Genel Başkanımızın rahmetli Babalarını mukayesenin ne alakası vardır?!...
Anlayamadık!...Anlayamıyoruz!...Anlayamayacağız...
Taraftarlıkla Ülküdaşlık arasındaki fark; bu mukayeselerdeki feraset farkı kadar açıktır...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...

Pazar, Ekim 29, 2006

RABBİM UTANDIRMASIN...

Birilerine, birşeyleri hatırlatmak yine bize düştü!...
Bir neslin içinde fırtınalar hapsedildi!... Bu nesil, volkanca patlamak üzere!... Bu anlatılmaz iç sıkışıklığını, bu gönüllü ve kendi kendine vurulmuş prangayı; anlaması gerekenler anlamalı artık!... Bu kadar tahammülün sonunun iyi gelmeyeceğini, bu nesili tanıyan herkesin anlaması ve anlatması lazım artık!...
Böyle devam ederse sonunda patlaması mukadder bu volkandan; çevre de zarar görecek!... Tahammülün son sınırına kadar beklenilmesi, sadece çevreyi ve çevrecileri korumak için elbette!...
Bu seslenişimi, bu uyarımı; gençlik olaylarını organize etmiş, olayları yaşamış herkesin ciddiye alacağından eminim. Gençlik olaylarını ve toplumsal olayları kendilerine malzeme etmeyi maharet sayan zihniyetin günümüz temsilcileri de bu seslenişimizi dikkate alacaklardır biliyorum!...
Ama bir farkla; yaşayarak bilenler, endişeyle olabilecekleri beklemek veya engellemek için harekete geçecekken; olabilecekleri kendilerine sermaye etmeye alışık siyasi lümpenler ise olacakları çabuklaştırabilmek için faaliyete geçecekler hatta geçtiler bile!...
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluk, millet olamaz." diye bir tarifimiz, bir inancımız vardır ve yıllardır haykırır dururuz. Kahramanlarının ve kahramanlıklarının sayısını bilemeyen ve her an kahramanlarını ölüm denen sevdasıyla kucaklaştırmak üzere nöbette olan bir Milletin ahfadıyız hamdolsun. Ve de hamdolsun ki kahramanlar üreten bir hareketin mensuplarıyız...
Haçlı'nın, AB'nin, ABD'nin ve yerli işbirlikçilerinin, hep beraber uyguladıkları yıllara sari baskılar sonucu; kahramanlar, patlamaya hazır hale geldiler!...
Bu milletin sabrının taşması, bu milletin kahramanlarının patlaması, depremler yaratır hatırlatırız!.. Bu depreme deprem çadırları da dayanamaz, deprem çadırı saskinlerinin hatalarından siyasi medet uman siyaset lümpenleri de!...
Yaklaşık elli yıldır; eğitim bakanlığımızın, savunma bakanlığımızın ve istihbarat teşkilatımızın başındaki "Milli" sıfatını yok etmeye çalışıyorlardı. Nerdeyse başarılı da oldular!...
"Misak-ı Milli"mizin parçalanmasını, yıllardır seyrediyoruz! Misak-ı Milli'nin; milli yemin, ulusal ant anlamına geldiğini bile unutturdular nerdeyse!...Sınırlarımızı, namusumuza eş tuttuğumuz için Misak-ı Milli dediğimizi unutturdular ki başımıza çuval geçirilmesini seyrettik sadece!...
Bu yemine sadık kalanların, patlamaya hazır olduklarını hatırlatmaya çalışıyoruz -son bir gayretle- aymazlarımıza!...
Haçlı, bu tehlikenin farkında!...
Bu farkındalığın gereği olarak ta milli siyaset yapmak isteyenleri hedef aldılar. Milli kurumlarımızla birlikte, milli kimlikli siyaset kuruluşlarımızı da hedef aldılar!...
Türk Milleti'nin teşkilatlanmış fotoğrafı-yüzü olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve milli siyaset yapan Milliyetçi Hareket Partisi'ni hedef aldılar!...
Şükürler olsun ki Türk Milleti'nin refleksi olan Ülkücü Hareket te, Haçlı'nın haberdar olduğundan haberdar!...
Tehlikenin farkında olarak önce kapılarının önünü temizlemek üzere harekete geçtiler. Karar verilen harekat ciddi ve bu ciddi kararı engelleyebilmek için uygulanan oyunlar da ciddi!...
Artık her Ülkücünün, ciddi olarak düşünme ve düşündüğünü uygulamaya koyma zamanı. Harekatın komut düğmesine basıldı. MHP'de olağan kongre süreci Genel Başkanımızca başlatıldı. Ülkücülerin, özeleştiri yaparak hatalarını tesbit ve yanlışlardan süratle dönmek için harekete geçme zamanı geldi...
Sevmeyenlerin, hasımların sevinerek ve bıyık altı gülerek; Ülkücülerin ise içleri kan ağlayarak ve utanarak hatırladıkları MHP adıyla yapılan yanlışlardan vaz geçme zamanı geldi...
Yüzbinlerce MHP üyeliğinin iptaliyle, yüzlerce başarılı il ve ilçe teşkilatlarının feshedilmesiyle, binlerce Ülkü Devi'nin teşkilatlarıyla olan resmi bağlarının kesilmesiyle yapılmak istenen "Ülkücü hareketi Engelleme" operasyonları olarak yorumladığımız yanlışlardan dönmenin, zamanı geldi...
Kanaat Önderi bütün Ülküdaşlarımızın artık evlerinden çıktıklarının farkındayız. Herkes kendi bölgesinde, kendi beldesinde görevli olduğunun farkında ve şuurunda. Her kanaat önderi Ülkücü; kendi bölgesinin Üst Kurul Delegeleri'ni ziyaret etmek, aramak, onu gerçeklerle yüzleştirmek mecburiyetinde olduğunun farkında...
Ülkücü Hareket'in bu muhteşem ayak seslerini, elbette Haçlı duydu!... Karen Fogg Çocukları, Dolma kalemler duydu!...Duydukları bu muhteşem sesi, MHP Genel merkezinde ki "Yol Arkadaşları"na da duyurdular!...
Yapılan heyecanlı yanlışlar, bu yüzdendir!...
Bu muhteşem ayak seslerinin oluşturduğu panik yüzündendir. İhbarlar, hatalar, Ülkücüye yakışmayan davranışları, Genel başkan adına yaparak Genel Başkan'ı kendi hatalarına ortak etme telaşı, bu panik yüzündendir!...
Mevcut Genel Başkanımızı; koalisyon ortağıyken ve sonraki dönemlerdeki yanlış uygulamalarından dolayı tasvip etmeyenlerdeniz. Bundan önceki kongrelerde de muhaliflerdendik. Buna rağmen asla ve asla Genel Başkanımız'ın bir Ülküdaşımızı ihbar edebileceğine veya ettirebileceğine inanamamaktayız... Bir MHP üyesini "Sahte İkametgah" yaptırmak suçlamasıyla ihbar ettirebileceğine asla inanamayız. Hatta bu yanlışa mutlaka müdahil olacağı inancındayız...
Genel Başkanımız'ın; kendilerinin başlattıkları olağan kongre sürecinde; rahatsız ülküdaşlarının söylediklerini dinleyeceğine, varsa hataları kabulleneceğine aksi halde ülküdaşlarını ikna yoluna gideceğine inananlardanız...
Aksi halde Genel Başkanımız'ın da paniklediği tarifi çıkar ki bundan da Vallahi çok utanırız!...Rabbim bizleri utandırmasın...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN

Salı, Ekim 24, 2006

VALLAHİ SİZDENİZ...

Hareket'te hareket başladı diye sevinmiştik!
Sevincimiz devam ediyor etmesine ama, olmaması gerekenler oluyor, yapılmaması gerekenler yapılıyor ve elbette bayram günü canımız sıkılıyor!...
Serçenin; yeniden yürüyüş öğrenme kastıyla kendi yürüyüşünden vaz geçtiğini ve bu yüzden de zıplaya zıplaya kaldığını, biliriz ve bu bilgimizi, bir kaç kere dostlarla da paylaştık...
Ödlek insanlara, "Kuş yürekli!" yakıştırması yapılır. Kuşlar içerisinde en ürkeği de serçelerdir. Ufacık bir hareket ve çok hafif seslerden etkilenerek ürkerler...
MHP Genel Merkezindeki "Yol Arkadaşları"nı; yeniden yürüyüş öğrenmek üzere kendi yürüyüşünü kaybeden ve zıplayarak kalan serçelere benzetmek zorunda kaldım!...
Türkçü, Türkeşçi, Turancı ve kendini İlayı Kelimetullah'la görevli sayan bir hareketin genel merkezinden, son zamanlarda "Merkez" falan gibi, "Onurlu Üyelik" gibi söylemler duymaya başlamıştık!... Ülkücülükle bu söylemlerin bir arada olmasına imkan olmadığını, anlatmaya söylemeye çalışırken; bizi daha fazla şaşırtan şeylere şahit olduk!...
Aylardır; "Tek Başına Teşkilat" tarifini hak ederek, meselemizi-Davamızı ekranlara taşıyan ve bölücülere-hainlere karşı tek başına direnen bir kaliteli Ülküdaşımızın üyeliğini engelleyebilmek için, olmadık çalımlara yeltendi Genel Merkezdeki Yol Arkadaşları!...
Bu kalifiye Ülkücünün, Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın üyeliğini iptal edebilmek için olmadık işlere tevessül edildi!...
Ankara'dan üyeliğinin yapılması engellenen bu Ülküdaşımız, Anadolu'dan bir ilçemizden ikamet alarak üyelik yaptırmış. Hayırlı olsun demek varken; "Evrakta sahtecilik yaptı!" diye bağırarak şikayette bulunulmuş! Hem de Genel Başkan'a vekaleten, Genel Başkan'ın adına!...
Bu şikayeti yapanlar; Ülkücü teamülde muhbirliğin olmadığını bilmedikleri gibi, mevcut Genel başkanımızın aynı yolla yani -kendi deyimleriyle- sahte ikametgah belgesiyle, Karanfil Sokak'taki Genel merkez Binamız'da mukim gösterildiğini de bilmiyorlardır herhalde!...
Yapılan iş te, işlem de ve -yine kendi deyimleriyle- kullanılan mevki ve makamlar da aynı!...
Yapmayın arkadaşlar!... Yapmayın "Yol Arkadaşları"!...
Genel Merkez'de görevli Ülküdaşlarımız; Allah aşkına bu yanlışa seyirci kalmayın!...
Hafızalarımızı zorlarsak ve ne kadar zorlarsak zorlayalım; bir Ülkücünün muhbirliğini hatırlayamayız!...
En ufak sesten ürküp, beceremediği yürüyüşünden kaçarak uçan serçelere benzeyen bu Yol Arkadaşları'nı uyarın!...
En ufak sesten ürken bu Yol Arkadaşları'nın gümbür-gümbür duyulan Ülkücülerin Ayak Sesleri'nden ürkmeleri doğaldır!... Ama ürkekliklerine Genel Başkanımızın adını malzeme etmelerine izin vermeyin!...
Hiçte meşru olmayan bir zamanda Olağanüstü Kongre için uğraşanlara; "Eksik imza kalırsa getirin imzalayayım." diye mesaj gönderen Genel Başkanımız'a; adaylığı duyulan birinin üyeliğini engelleyebilmek için böylesi muhbirlik yakıştırılamaz!...
Hiç kimsenin, hiç bir Ülkücüyü Genel merkezinden utanır hale getirmeye hakkı yoktur!... Olamamalı da!...
Yaklaşık iki aydır, Anadolu'yı dolaşıyor ve telefon görüşmeleri yapıyorum...
Kanaat Önderi bütüne yakın Ülküdaşımızın karşı olduğu, Sivil Toplum Öğgütlerinin tamamına yakınının karşı olduğu, MHP'li seçmenin %85'inin karşı olduğu bir isimle, yani Mevcut Genel Başkan'la gidilecek bir seçim; MHP'nin dolayısıyla Türk Milleti'nin siyaseten kesin yenilgisi olacaktır!...
İktidara tek başına aday olması gereken bir partinin hala baraj civarlarında sohbet edilmesinden rahatsız olmayan Ülkücü var mıdır zannediyorsunuz?...
Meşru zamandır, meşru zemindir. Bırakın konuşanlar konuşsun. Bırakın yaptığımız yanlışları anlatarak doğrumuzu bulmaya çalışalım!... Bırakın eteklerdeki taşlar dökülsün!... Bu işten, Ülkücü Hareket kazanarak çıkar...
Yoksa olan Ülkücü hareket'e olur, bize olur!...
Ülkücü Duruşta ısrarcı olduğunuz sürece, bilesiniz ki; "Vallahi Biz de Sizdeniz!..."
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 19, 2006

ÜLKÜCÜNÜN AYAK SESLERİ...

Ya Rabbi; aklımıza mukayyet ol ve bu aziz mübarek günler hatırına, muarızlarımıza akıl-izan nasibeyle...
Yeniçağ Gazetesi'nde, Ümit Özdağ'ın kendi köşesinde ve internet sitelerinde -inanmakta sıkıntı çektiğim- haberler okluyorum...
Meşru zemin ve meşru zamanda MHP Genel Başkanlığına adaylığını açıklayan Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın; MHP'ye üye olmak için sahte ikamet aldığı için şikayet edildiğini ve bu şikayetin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli adına yapıldığını okuyorum!...
Erzurum ikametlilerin, Kars ikametlilerin, bilmem nereli ikametlilerin sadece "Yol Arkadaşlığı" nı garantilemek için genel merkezimizde görevlendirildiklerini bilince de iyice şaşırıyorum.
O günlerde Genel merkezimizde görev yapan herkes hatırlayacaktır ki; Sn.Genel Başkanımızın Genel Başkan Yardımcısı olduğu günlerde - ev adresinin bilinmesinden endişe duyduğu için- aylarca MHP'ye üyeliği, kendi isteği ile geciktirilmiş sonra hukuken mümkün olmadığından Karanfil Sokaktaki Genel Merkez Binamız adres gösterilerek üyeliği yapılmıştı...
Ve bunu bilen hiç kimsenin de ne itirazına ne de şikayetine gerek duyulmamıştı!...
Yoksa Sayın genel Başkanımız, bekarlıkları yüzünden Genel merkezde mi ikamet ediyorlardı?!...
Genel Merkezde görev yapan ve Sn.Genel Başkan'a yakın olan Ülküdaşlarım;
Allah aşkına bu yanlıştan rücu edin. "Yol Arkadaşları"nın MHP'yi de geldikleri partilere benzeterek yaptıkları ve Genel başkanımızın hala haberi olduğuna inanmadığımız bu küçültücü hareketten vaz geçin...
Duyan gazetecilerin Ümit Özdağ'a verdikleri desteği veya bu uygulamayı garipsemeyi de bırakın!...
Sayın Genel Başkanımız'ı metheden; Osman Baydemir'in, "Dolma kalemler"in, "Karen Fogg Çocukları"nın söyledikleri, yazdıkları da hafızalarımızda ve sizlerin bu yazılanlara hiç itiraz etmediğiniz de Ülkücü hafızalarda!...
Ömrünü Ülkücü ve MHP'li geçiren bir Ülküdaşınız olarak ben; bu yapılanları asla Genel merkezimize yakıştıramadığım bir panik olarak yorumluyorum. Ve hayatımda ilk kez genel merkezimden utanıyorum!..
Delegelere yapılacak baskılarla, Genel başkan adaylarına yapılacak bu tür baskılarla sadece Ülkücü Tabanda zayıflarsınız ve zayıflıyorsunuz, bilin Allah aşkına!...
Yapılan; meşru zamanda, meşru zeminde genel Başkanlığa adaylık çalışmalarıdır...
Eğer birbirimizde kusur arayacaksak, bunun sadece liyakat yönünden olmasına dikkat edelim lütfen...
Ülkücü teamülde bizim bildiğimiz asla muhbirlik yoktur. Ve yapılan eğer usulsüzlükse bile MHP'ye üye olmak için yapılmış bir harekettir. Genel merkezimizde de en az 15-20 kişinin ikametlerinin memleketlerinde olduğunu ve bunun çok doğal olduğunu bilmiyor muyuz?...
Bizler de şimdi aynı mantıkla onları mı ihbar edelim?...
Bir genel başkan adyının önünü kesmeye bu şekilde güç yetmez!...
Bu yanlışta ısarsa Genel merkezimizin taşradaki otoritesini zayıflatır...
Bunu da bizden yani Ülkücüden başka hiç kimse söylemez...Çünkü hepimiz, biri de bendeniz seçimlerde oyumu memleketimde kullanabilmek ve ilçemin nüfusu düşük çıkmasın diye ikametimi ilçemizde tutarız.
Senenin en az 4-5 ayını da memleketlerimizde geçiririz. Bunun neresi yanlış? Eğer illa yanlış diyorsanız lütfen bendenizi de ihbar edin!...Ama bilin ki yine biz kimseyi ihbar etmeyeceğiz.
"Yol Arkadaşları"nın, Ülkücülerin artık sağır kulaklara bile duyurduğu ayak seslerinden ürkmesinden doğal bir hal yoktur. Bu korkudan da bizim keyif almamız gerekirken adres Genel merkezimiz olduğu için hicabetmekteyiz!...
Bu Ülkücü Gelişi, bu şekilde muhbirce davranışlarla engellemek mümkün değildir!...
Hukukun Ümit Özdağ'ı haklı bulacağından da eminim...
Ve bu yapılan muhbirlikle de Ülkücü'nün farkını fark ettirmişlerdir. Yapana utanarak teşekkürler ederim...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Ekim 17, 2006

BİZ; MHP'YİZ, MHP !...

Milliyetçi Hareket'te hareketin başlamışlığından dolayı, hevesimizi heyecanımızı belirtmiştik...
Hevesliyiz, heyecanlıyız!...
Taraftarlığın verdiği heyecanla asla tasvip edilemeyecek, bir Ülkücüye asla yakışmayacak saldırıları, artık görmezden-duymazdan gelmenin zamanıdır diye düşünüyoruz...
Bizlerin nasıl ki birini sevme destekleme hakkımız varsa; bir başkalarının da başka birilerini sevme ve destekleme hakları elbette olacaktır ve vakidir...
Taraftarla Ülkücü arasındaki farkı; Ülküdaşla "Yol Arkadaşı " arasındaki farkı, çok net ifade edeceğine inandığım bir olayı, tam da zamanıyken sizlerle paylaşmak istedim.
Sayıları iki elin parmağı kadar var mıdır bilemem ama, içlerinden tanımakla müftehir olduğum bir "Ülküdaşımız Valimiz"den dinledim olayı.
Ve kendilerinden de izin isteyerek naklediyorum:
Genç bir kaymakam olan Valimiz'i, Başbuğumuz çağırır. Koşar giderler hemen. Bir kaç mülkiyeli daha vardır Başbuğ tarafından çağrılan. Bu çağrılanlar arasında Sn. Çakmakoğlu'da vardır. Başbuğumuz; hal-hatır ve sohbetten sonra yerel yönetimlerle ilgili bir çalışma yapmak üzere bir komisyon kurulmasını ve bu Komisyonun da -o zaman genç bir kaymakam olan- Valimizin başkanlığında çalışmaya başlamasını ister. Yanındaki hem yaşça , hem de mevki-makam olarak kendinden daha yukarda olan Sn. Çakmakoğlu'nun başkanlığa daha uygun olacağını düşünen Valimiz, durumu arz etmek ister. Ama Sn.Valimizin kendi deyimleriyle; "Başbuğum kaşlarını yıktı. İtiraz edemedim." anlatımıyla itiraz edilemez.
Daha sonra Valimiz, bir fırsatını bularak yeniden Başbuğumuz'un huzuruna varır. Bütün heyecan ve edebiyle;
- Başbuğum; Sn. Çakmakoğlu hem yaş hem de makam olarak benden büyüktür. Ben bakanlıktayken Daire Başkanlığımı, sonra da Bakanlığımı yaptılar. İzin verirseniz komisyon başkanlığını Çakmakoğlu'na devredeyim. der.
Başbuğumuz'un yine kaşları yıkılır.
- Çakmakoğlu aramıza geleli ne kadar oldu Oğlum? diye sorar.
Bu sefer Valimiz;
- Ama Başbuğum, ben memurum ve partimize üye de değilim... diye mazeret beyanına niyetlenince, Başbuğumuz gerçekten hiddetlenir ve:
- Oğlum! Sen benim Ülkü Ocaklımsın. Geç işinin başına ve görevini yap. diye talimatını tamamlar...
Milliyetçi Hareket'te son yılların belki de en hareketli, en bereketli günlerini idrak etmek üzereyiz.
Başbuğumuz'un Ülkü Ocakları tedrisli Ülküdaşlarımıza gösterdiği ihtiram ve güveni göstereceğini belli eden aday etrafında, elbette açıkça kenetlenme olacaktır.
Çünkü bu kenetlenmenin sonunda Türk Milleti'nin siyasal istikbalinin yattığını herkes artık bilmektedir.
Türk Milleti'nin siyaseten siması- görünümü olan MHP'nin son yıllardaki irtifa kaybından bütün Ülküdaşlarımız rahatsızdır.
Genel Merkezimizin tarifsiz ve mantığını anlayamadığımız tazyiklerine rağmen Samsun'da ki Yusufiyeliler toplantısı ve Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın Ankara'da verdikleri iftar toplantısında ki katılımcılar ve heyecanı anlatmakta kelimelerim acze düşer...
Hiç kimsenin ama hiç kimsenin bu Ülkücü Heyecan'a müdaheleye gücü yetemez. Ve bu heyecanla uğraşmanın da yeminler olsun mantıki bir izahı olamaz.
Anadolu'da, görev değişikliklerinde Ocaklıların birbirine kurşun sıktıklarını da içimiz kan ağlayarak izlemiştik!... Ama bu kadar yıllık hayatımızda Ülkücünün Ülkücüyü ihbar ettiğini duymamıştık!... Aklımıza mukayyet ol Ya Rabbi!...
Şimdi MHP Genel Merkezi'nin, bir ilçe başkanımızı; Genel başkan adaylığına hazırlanan Ümit Özdağ'ı üye kaydetti diye, evrakta sahtecilikten hapse sokmak üzere ihbar ettiğini duyarak şaşırmaktayız...
Şaşırmakla beraber "Yol Arkadaşları"nın; belki de Sn. Genel Başkan'ın haberinin olmadığı, haberi olsa izin vereceğine inanamadığımız bu uygulamayla paniklediklerini de hissetmekteyiz.
Bu gereksiz paniklemelerine, bu Ülküdaşlığa yakışmayacak tavırlara rağmen biz, -ısrarla- "VALLAHİ BİZ DE SİZDENİZ." diye haykırmaya devam ediyoruz.
Çünkü bizler, MHP'li falan değiliz!... Bizler, MHP'yiz MHP!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ekim 16, 2006

HAÇLI'YI VE İŞBİRLİKÇİLERİNİ BOYKOT...

Fransa'da "Ermeni soykırımı yoktur." demenin, hapis ve para cezası yaptırımı varmış!...
Ve buna sinirleniyoruz!...Allah Allah!..
Güney ve Doğu illerimizde Ermeni çetelerinden neler çektiklerimizi; ermenilerin kürtlerle ve araplarla da elbirliği yaparak Fransa işgal güçlerine yardım için -daha dün İstiklal Savaşımız'da- neler yaptıklarını anlatmamışsak; Fransa az yapmış!...
Neden illerimizin adını; Gazi Antep, Kahraman Maraş, Şanlı Urfa koyduğumuzu çocuklarımıza anlatmamışsak ve anlattığımız-öğrettiğimiz çocuklarımız tarafından dünyaya anlattırmamışsak; Fransa az yapmış!...
Allah'tan "Ermeni soy kırımı yoktur." demek Fransa'da yasaklanmış!... Türkiye'de yasaklanmadığına şükredelim!...
Türk'üm demenin yasak, Müslümanım demenin irtica, AB adındaki Haçlı Birliği'ne karşıyım demenin gericilik diye dayatıldığı bir ülkede bu yasağın koyulmadığına şükredelim!...
Türk'e, Türlüğe hakaret ettiği için Nobel Ödülü ile ödüllendirilen yumuşak pamuklarımız varken; AB'nin yolunu Diyarbakır'dan geçiren liboş siyasilerimiz varken; kendilerinden öncekileri "Avrupa Garsonları" diye adlandırmışken, kendileri "Avrupa Komiliği"ne razı olan siyasilerimiz varken, "Turancıyım yani Dünya Türklüğü'nün birleştirilmesinden yanayım." derken şimdilerde "Onurlu AB Üyeliği" diyen merkez siyasetçilerimiz varken bu söyleme Türkiye'de ceza getirilmediğine şükredelim...
Şimdi "Ne yapmalıyız?" faslı başladı!...
Peygamberimiz(s.a.v.)'ye hakaret ettiler diye bir Haçlının, Ermeni soy kırımı gibi uyduruk ve iftira bir şeyi savunuyorlar diye bir başka Haçlının, Filistin'de soykırım yapıyor diye bir başka Haçlı'nın, bizi AB'ye asla almayacaklarını söylediği için bir başka Haçlı'nın mallarını boykot edelim diye hazırlıklar başladı!...
Tamam! Vallahi boykot edelim!... Sabancılarımız(!)'la, Koçlarımız(!)la ortak olduklarını da göz ardı ederek bütün Haçlı mamüllerini boykot edelim!...
Boykot edelim de; peki ne alalım? Kimden alalım? Nereden alalım?
Nerdeyse buğdayımızı da Avrupa'dan yani Haçlılardan ithal hazırlığında değil miyiz?!...
Avrupalı, Haçlı hayranı, akıllarını kiraya vermemiş satmış ama bizde ki söylemiyle en-tellek-tüellerimizi, ne yapalım?...
Onları nasıl boykot edelim!...
Türk ve Türklüğe hakaret ettiği için ödüllendirilen "Uzaktan Kumandalı" en-tellek-tüellerimize ne yaptırım uygulayalım?...
Asriliğin, medeniliğin, gelişmişliğin olmazsa olmaz şartı olarak şuuraltımıza pompalanan AB maskesiyle saklı Haçlı sevdalılarımızı nasıl boykot edelim?...
Ekmeğin, etin, şekerin haricinde Haçlı patentli olmayan mamülümüz mü var?...
Dünya da ve Avrupa'da söz sahibi olmakla övündüğümüz tekstil ürünlerimizin kaçının markası Türk ve Türkçe?...
Yeter Allah aşkına!...
Devletimizin kurumları arasındaki kısır çekişmelerden sür'atle vaz geçerek; devlat edasıyla, büyük devlet tavrıyla, kimlikli-kişilikli devlet tavrıyla yapılması gereken bütün diplomatik ve ekonomik yaptırımlarımızı yaptıktan sonra, artık üretime geçelim...
İstikrar, ancak böyle sağlanır AKP...İstikrar ancak böyle sağlanır milliyetçi, milliyetsiz siyasiler!...
Milleti üretime yöneltmeden doyuramaz ve doyurmadan da kimseye kimseyi boykot ettiremezsiniz!...
Pancara kota, fındığa kota, pamuğa kota, sebzelerimize-meyvelerimize kota uygulata uygulata, elimizden boykot şansımızı da aldırdınız!...
Kardeşim kabul ettim!...Kabul ettik!...
Bizi kötü yönetin tamam! İstediğiniz kadar kadrolaşma yapın tamam! Türk olmadığınız için Türküm de demeyin vallahi ona da tamam!...
Ama daha dün TV'lerde ermeni asıllı olmasına rağmen "Ne mutlu Türküm diyene" diye haykıran milli duygularına esas duruş gösterebileceğimiz vatandaşımızın yaptığını yapın!...
"Yerli malı Türk'ün malı; her Türk onu kullanmalı" tekerlemelerimizi ve "Yerli Malı Haftası"nı yeniden okullarımıza iade edin...
AB'ye de HAYIR!... ABD'ye de HAYIR!... Haçlı kimliğini saklayarak oluşturulmuş bütün Haçlı birliklere HAYIR!...
Artık Milleti duyun!...
Bir siyaset düayenimizin dediği ; "Millete kulak verin ama kulağınızı vermeyin." sözünü hatırlayın!... Millete, milletin feryatlarına kulak vermezseniz; tam bir yıl sonra Allah'ın izniyle bu millet sizi kulaklayacaktır!...
Bu Milletin ne Fransa'ya ne de hiç bir Haçlı'ya asla minnet borcu yoktur! Bu yüzden de AB kapılarında pespayece beklemek ve bekletilmekten artık gına geldi!...
Artık sür'atle Devletimizin kurumları arasındaki insicamı, uyumu sağlayın ve Devlet gibi Devlet tavrıyla, bu densizlere hadlerini bildirin...
Yoksa ilk seçimlerde bir daha akla gelmemek üzere hepinizi biz boykot edeceğiz, habriniz ola!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 14, 2006

HAREKET'TE HAREKET-2-

Daha dün, daha bir gün önce "Milliyetçi Hareket'te hareket başladı." diye sevinmiştik.
Sütün kaymağını alabilmek için kaynatılması gerektiğini, herkes kadar elbette bilenlerdeniz. Milliyetçi Hareket'in kaymağını tesbit edebilmek için Ülkücü Hareket kaynamaya başlamıştı. Olağan kongre süreci, Sn. Genel Başkan tarafından başlatılmıştı. Ülkücü İrade adını koyduğumuz delegasyon, 18-19 Kasım'da Ülkücü Hareket'in siyasal kimliği olan MHP'ye Genel başkan seçecek demekti bu...
Heveslendik tabi ki!... Heyecanlandık!...
Zaman da, zemin de meşruydu. Bütün Ülküdaşlarımızla -kol kırılır yen içinde mantığıyla- hemhal olabilecek, rahatsızlıklarımızı kongre sürecinde Ülküdaşlarımıza anlatacak veya Genel Başkanımız'ın başarılarını göysümüzü gere gere anlatarak görevinin yenilenmesini isteyecektik...
Sevinçliydik, heyecanlıydık elbette!...
Meşru zeminde meşru süreç başlatılmıştı...
MHP Genel Merkez Görevlileri olan Ülküdaşlarımız, görevde kaldıkları sürece neler yaptıklarını, neler yapamadıklarını, neleri neden yapamadıklarını Ülkücü İrade'ye yani delege ülküdaşlarımıza anlatarak yeniden görev isteyecekler; mevcut yönetimden memnun olmayan Ülküdaşlarımız ise memnuniyetsizliklerini, sebeplerini ve yerine düşündükleri çareleri anlatacaklar diye sevindik!...
Bu sevincimizi; olağan kongre sürecini başlatan genel merkezimiz engelleyebilmek için ne lazımsa yapmaya, yaptırmaya başladı sanki!...
Bu arada "Ülkücüleri, kimse asla sokağa indiremez." buyruğunu da hep hatırımızda tutalım lütfen.
Ülkücü olduğundan kimsenin şüphesi olmayan bir arkadaşımızın Genel Başkanlığa adaylığını açıklamak için çıktığı yerel TV stüdyosu, canlı yayında basılarak adam tartaklandı!... Ülkücüler asla sokağa inmeyeceklerdi ya!... Ama canlı yayında TV'lerde ülkücüye karşı olabilirmiş demek ki!...
"Ondörtler" adıyla bilinen 1960 İhtilali sonrası, sürgünlere gönderilen Başbuğumuz ve 13 arkadaşından birinin oğlu olan Ümit Özdağ'ın; sohbet ziyaretleri basılmak, kavgalar çıkartılmak istendi!...Ülkücülerin ellerinde bilgisayar olacak ya!... Silahtan anlamayan bir Prof.'un sohbet toplantılarındaki kavga, kavgadan sayılmaz ya ve Ülkücü Ülkücüye karşı sokakta olabilirmiş demek ki!...
Bayrağımız'a saldırılarda, Mukaddeslerimiz'e saldırılarda, İstiklalimize ve İstiklal Marşımız'a saldırılarda, vatan topraklarının parayla satılmalarında asla sokağa inmelerine izin verilmeyen ve MHP Genel Merkezi'nce oda hapsine tabi tutulan Ülkücülerimiz; Söyüt'te Ceddimizin huzurunda Recep Tayyip Erdoğan'a karşı kavgada var olabilirmiş!... Ülkücüler asla sokağa inmezler ya! İndirilemezler ya!... Ülkücüler milletin fedaisi değil ya!... Milleti ve Devlet'i devletin polisi, jandarması korumalıymış ya!... Ama Ülkücü, gerektiğinde gerekli görüldüğünde birilerinin fedaisi olabilirmiş!...Sessiz ve saygılı bir genel başkanımız var ya!...
Hadi bütün bunlara olabilir mantığıyla bakalım.
MHP Genel Başkanı'na yapılmış bir tazyike bigane kalınamayacağını, orada kim olursa olsun aynı tepkiyi vereceğini bildiğimizi ve kabullendiğimizi söyleyelim...
"Ondörtler"den birinin, Rahmetli Muzaffer ÖZDAĞ'ın oğlu olarak, babasının sürgün edildiği Tokyo'da doğduğu için suçlanan; MHP'li oğlu MHP'li bir Ülküdaşımızın, Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın Olağan Kongrede Genel başkanlığa adaylığının duyulmasıyla, Genel merkezin takındığı tavırları, kim nasıl anlatır bilemiyoruz?!...
Olağan kongre sürecini başlatacaksınız, isteyenin ve şartları tutan her ülkücünün Genel Başkan Adayı olabileceğini duyuracaksınız sonra da adaylığını açıklamak isteyenlerin TV'de toplantısını bastıracaksınız!...
Yetmeyecek!...
Cumhuriyet tarihimizin en komik müracaatıyla, Başbuğumuz'un kader arkadaşlarından bir babanın oğlu olan, tek başına teşkilat misali MHP ve Ülkücü Hareket'in medya tarafından unutulmasına, atlanmasına izin vermeyen, ayda en az iki kere mes'elemizi TV ekranlarına tek başına taşımayı başaran Ümit Özdağ'ın adaylığından duyulan rahatsızlık yüzünden üyeliğinin iptali için, bir ilçemizden almış olduğu ikametini sahtedir diyerek "Evrakta sahtecilik"ten mahkemeye verildiğini duyuracaksınız!...
Gülsek mi, ağlasak mı? Teşkilatımızın kişisel zaafiyetler yüzünden düşürüldüğü hali kabullenerek sessiz mi kalsak?!...
Şu anda ülkenin sağcı bütün partilerince paylaşılmaz olduğuna inandığım bir medyatik ve kariyerli kişinin; sadece Ülkücü olduğu ve sadece MHP'li bir babanın oğlu olduğu için, üyeliğinin iptali için tevessül edilen trajikomik hale bakın Allah aşkına!...
Genel Başkan'a "Merak etmeyin efendim. Biz Ümit Özdağ'ı asla aday etmeyiz." diye teminat veren "Yol Arkadaşları"nın buldukları çareye bakın, MHP Genel Başkanı'nı düşürdükleri traji-komik hale bakın!...
Hayatını Ülkücü olarak yaşamış ve yaşayan biri olarak, bu kadar utandığımı hatırlamıyorum!...
Vallahi, Billahi Milliyetçi Hareket'te hareket var!...
Ülkücünün hareketlilğinden korkan "Yol Arkadaşları"nın yaptıkları, MHP Genel Merkezi'nin ayıbı sayılmayacak olsa, kahkahalarla güler geçeriz bu acze ama!...
Allah(c.c.); encamımızı hayretsin inşallah...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 13, 2006

HAREKET'TE HAREKET...

Evet başladı!...
Milliyetçi Hareket'te hareket başladı...
Milliyetçi Hareket Partisi'nde olağan kongre süreci başladı!..."Nerde hareket, orda bereket." inancında olanların; bereketlere vesile olabilmek iman ve düşüncesiyle, hareketlenme günleri başladı...
Şimdiiii....!Her kesin, her ülkücünün, her dava adamının; her türlü provokatörlüğe karşı teyakkuz içinde olarak önce kendisiyle hesaplaşma günleri başladı!...
Elbette "Ülkücüyüm" demek işin yüzde sekseni, belki de yüzde doksanıdır!...Ama şimdi her "Ülkücüyüm" diyenin; kendine "Ne kadar Ülkücüyüm?" sorusunu sormasının zamanıdır...
Bir Ülkücünün ne kadar ülkücü olduğunu, en iyi kendisi bilir...Ama bu soru; kendi kendimize de sormaya niyetlensek -hem zor bir sorudur, hem de cevabı da zordur!...
"Neye göre, kime göre, ne kadar ülkücü?" Sorunun açılımı bu!...
Cevabı için -kendi kendimize de olsa- kopya vermeye niyetliyim!...
"Neye göre?"; elbette -Ülkücülüğün banisi,rahmetli Başbuğumuz'un 'ülkücü tarifi'ne göre...
"Kime göre?"; tanıdığımız, en yakınımızdaki ve ülkücülüğüne kefil olabileceğimiz ülküdaşımıza göre ve daha da önemlisi, yıllardır hasımlarımız olan fikri muarızlarımıza göre...
Artık; yatmışlığın, kaçmış-kovalamışlığın, duygu simsarlığının, firarlığın, sürgünlüğün edebiyatının yapılacağı günlerde değiliz!...Kim ne gördüyse, kim ne çektiyse Allah(c.c.) nasip ettiği için ve Allah Rızası için yaşadı yaşadıklarını...
O yaşananların karşılığı da geldiğimiz halimizdir!...Geldiğimiz halimiz, tarifimi lütfen altını çizerek okuyalım...Günümüzde, halimizde başarılıysak ta, başarısızsak ta sebebimiz kendimiziz!...Biz, kimseden çekmedik kendimizden çektiğimiz kadar!...
Bu şikayetlenmem, aynı zamanda hareketin ne kadar doğru bir hareket olduğunun da ispatıdır!...Kaynatılmadan sütün kaymağı alınmaz...Ülkücü Hareket; kaymağını tesbit etmek için yeniden kaynamaya başlayacaktır!...Olağan kongre süreci başlamıştır...Sırasıyla; ilçelerde sonra illerde kongreler yapılacak, yöneticiler seçilecek ve o seçilmiş Ülkücüler tarafından da 'Büyük Kongre' gerçekleştirilecektir...
Bu; bütün Ülkücülerin, kendi kendilerini tabi tutacakları sınavın da başlangıcıdır..."Neye göre, kime göre Ülkücü?" sorularına, cevap vermiştik...
"Ne kadar Ülkücü?" ; bu sorunun cevabı, zor işte!...
Aslında en kolay cevaplanması gereken soru da bu!...Çünkü sorunun cevabı, kendimizde...Ne kadar Ülkücü olduğumuzu, en doğru olarak kendimiz bilmekteyiz...Her kesin, her ülkücünün; kendine göre, ne kadar ülkücü olduğunu tesbit edebilmek için bazı kıstasları olacaktır elbette!... İzniniz varsa; bana göre, bir ülkücünün ne kadar ülkücü olduğunu tesbitte kolaylık sağlayacak bir ölçü getireyim!...Ülkücü; kendi kendine, "Bu güne kadar Dava'ya kaç kişi kattım?" sorusunu, mutlaka ama mutlaka sormalıdır...Ülkücü, Dava'ya kattığı Dava'ya kazandırdığı adam sayısı kadar Ülkücüdür!...
Yoksa geçmişte çekilenler, yatılanlar, kaçıp kovalamalar,sürgünler, kaybedilen ikballer belki bu günlerin bedeli sayılabilir ama asla Ülkücülüğün tesbit kıstası değildir. Olmamalıdır. Olamaz da !...
Başımıza gelenler, yaşadıklarımız; bu günlerimizin peşin ödenmiş bedelleri olarak Allah(c.c.)'ın bizlere nasibidir...
Bunları neden söyledim, neden yazdım?!...Kongre sürecine girdik ya...Şimdi,-ne hikmetse- hep kendi ağızlarından anlatılan geçmiş hikayeleri dinlemeye başlayacağız!...-Her halde yaşım gereği olsa gerek- yıllardır aynı hikayeleri, farklı ağızlardan dinlemekten bana gına geldi!...Yaşadıklarına, çektiklerine şahit olduğumuz Ülküdaşlarımızın; "dünlerine şahit, bu günlerine kefalet" anlayışımızdan asla vaz geçemeyiz....Ama; duygu sömürücülerine de kulaklarımızı kapatmak zorundayız...Provokatörlere karşı, uyanık olmak zorundayız...Herkes; Dava'sına kazandırdığı adam sayısı kadar Ülkücü olduğunu kabullenerek, ülkücülüğünü artırmak üzere yeni insanlar kazanmak için mücadeleye devam etmek zorundadır...
Herkesin; kapısının önünü süpürme zamanıdır!...
Kendi kapısı pislik içindeyken, hiç kimsenin başkasının kapısını gözetlemek ve tenkit etmek hakkı yoktur!...Olmamalıdır!...Kapısının önünde temizlik işlemini tamamlayan,önce kendisiyle sonra da en yakınındaki ülküdaşıyla barışmayı başarmış Ülkücülerin, bir araya gelme günlerinin adı "Kongre"dir, "Olağan Kongre"dir...
Hadi Ülküdaşlarım!...
Hadi Ülkü Devleri, görev başına!...
Dava'ya adam kazanma ve kazandırma seferimiz hala devam ediyor...Hadi Dava Adamları, sefere!... Önce kapımızın önünü süpürmeyle başlayalım artık...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Ekim 01, 2006

MEŞRU BİR DURUŞUN SAVUNMASI...

31 Aralık 2005 Cumartesi günü, saatini bile hatırladığım hiç bir teferruatını unutamadığım; benim için çok kötü geçen bir görüşme sonrasında, "Artık siyasetin 's' si, politikanın 'p' si ile ilgisi olan hiç kimseyle yakın alakam olmayacak." diye düşüncemi, Dostlarımla paylaşmıştım.
İnsanların siyaset veya politikayı, iki sebepten yaptıklarını hem okuduklarımdan hem de yıllardır yaşadıklarımdan öğrenerek biliyorum.
İnsan iki sebepten politika veya siyaset yapar: Ya idealisttir, ülküsü için yüksek ve milli hayalleri için ve bunların gerçekleşebilmesine katkı vermek için siyaset yapar, ya da kişisel çıkarları şahsi ikbal hesapları için siyaset yapar.
Bu düşüncelerin ikisi de meşrudur. Ama idealiste göre kişisel çıkarları için mücadele eden eksik; şahsi siyaset yapanlara göre ise idealistler aptaldır. Biraz değil tamamen insafsız gibi görünse de gerçek bir tariftir bu!... Bu kısır bir döngüdür ve siyasetin var olduğu günden beri devam edegelir!...
Hayatını milli ülküsü uğruna hibe etmiş bir neslin mensubuyuz. Bu neslin içinde; sayıları 5000'i aşan şehitler, sayıları nerdeyse 50.000'ne varan ikballeri gasp edilmişler; artık sayıları nerdeyse milyonlara varan yaralı bir neslin aile efradı var...
Bu sayıları milyonlara varan; yürekleri buruk, hayalleri kırık insanların günümüzde gözle görülen bir heyecan sebebi var. Şehitlerinin, ikballeri ve hayatları gasp edilenlerin siyaseten tek araçları, tek adresleri olan MHP'de Olağan Kongre Süreci başlatıldı...
Bir neslin ve bu neslin aile fertlerinin tamamının; küskün oldukları, kızgın oldukları ama bir o kadar da sevdalı oldukları çatının adıdır MHP... Diğer siyasi partilere -belki hukuk karşısındaki tarifi yüzünden tüzük olarak benzese de- benzemeyen bir çatıdır MHP... Kendine göre başlatarak geliştirdiği teamülleri, kendine göre "Milli Duruş"lu bir görünümü ve kabullenilmiş tarifi vardır...
Ne kadar yanlış yönetilse de, her ne kadar teamülleşmiş görünümünden uzaklaştırılarak "Merkezi"leştirilmek ve AB veya ABD'ci gösterilmeye çalışılsa da millet nazarındaki tarifi hala "Milliyetçi-Mukaddesatçı"dır MHP'nin. Ülkücüdür, Turancıdır...
Ömürlerini Ülkücü olarak yaşamış ve hala yaşamaya devam eden bir nesil olarak -elbette- bu Olağan KOngre Süreci'ne bigane kalamazdık. Bigane kalmak istesek te sorumlu olduğumuz, ülkücüleşmelerinde sebep olduğumuz kişilerin tazyikleriyle bu sürecin içindeyiz ve içinde olmak zorundayız...
Ülkücü Hareket'in doğrularını; mevcut yönetimce Partimizin nerdeyse yazısız olarak yasalaşmış teamüllerinden uzaklaşılmaya çalışılan doğrularını, Delegelerimize, "Ülkücü İrade" adıyla sorumluluk yüklenen Ülküdaşlarımıza hatırltmak gibi bir görevimizin olduğunu düşünmekteyiz.
Bildiklerimizi, doğrularımızı, -birilerine acı gelse de- söylemek, anlatmak gibi bir mecburiyetimiz var. Ve yaptığımız, yapmaya çalıştığımız da sadece bu...
Bu samimi gayretlerimizden dolayı bizlere; "Ayrık Otu!" hatta "Hain!" diyenler çıktı. Aslında kızmamız gerek, ama zaten kızgınız!... Bizleri küstürerek susturmaya çalışıldığının da farkındayız bu yüzden de; "Ülkücü asla kimseyi küstürmemeli ve asla küstüm otu olmamalı." diye buyuran Başbuğumuz'un, bu günleri öngörerek verdiği tavsiyesine uyarak inadına meselelerin üzerine gitmekteyiz...
Bize "Ayrık Otu- Hain" diyebilen genç arkadaşlarımıza, evlatlarımıza, Ülküdaşlarımıza da bir kaç sözümüz vardır elbette: Biz her şeye rağmen onların gençlik heyecanlarıyla, mevcut Genel Başkan'a yakınlıkları dolayısıyla taraftarlık yapmakta olduklarını, bu tavırlarını çok samimi bularak anladığımızı ve onlar ne yaparlarsa yapsınlar onları sevmekten vaz geçmeyeceğimiz bilmelerini isteriz...
Onlar bizimdir, biz de "Vallahi onlardanız."...
Meşru zemin ve zamanda yapılacak olan bir Genel Başkan ataması, bizim aramıza girebilecek bir sebep değildir ve olmasına da asla izin vermeyiz. Olağan Kogremiz biter, görev tayini tamamlanır ve bu mesele de otomatikman biter kapanır!...
Yine hep beraber; elele, gönül gönüle, yürek yüreğe vererek tek yumruk halinde meselelerin üzerine gideriz...
Başbuğsuz MHP'de; her kongre döneminde bu demokratik ve çok doğru iç mücadele tekrarlanarak Hareketimiz'e hareket ve ivme kazandırılacaktır artık... Bu siyasi parti olmanın, demokrasinin olmazsa olmaz gereğidir...
Her kongre sürecinde "Mevcutla devam." diyenlerle, "Değişim" diyenler arasında çekişme ve yarış olacaktır.
Mesele; bu yarışın meşruluğuna inanarak ve taraftarla ülküdaş arasındaki farkın farkında olarak, birlik-beraberlik görüntümüze zede vermemek kadar basit ve kolaydır!...
Bu kesin ve açık kuralın farkında olmayanlar veya bu kuralı ihlal etmek isteyenlerin -adı ne olursa olsun- samimiyetinden ve Dava'ya Sadakat'ından bütün Ülküdaşlarımızın endişeleri olacaktır...
Siyasetçi ve politikacılarla selam-sabahı kesmiş olmamıza rağmen; olağan kongre sürecinde düşüncelerimizi ve tecrübelerimizi Ülküdaşlarımızla paylaşmamızı, başka tarif etmeye çalışanların da samimiyetlerinin yargılanacağını, bir daha hatırlatarak ve yaptığımızın da "Meşru Bir Duruş'un Savunması" şeklinde algılanmasını ümid ederek....
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN