Perşembe, Kasım 30, 2006

"SENİ BENDEN SORANLARA NE DEYİM?"

"Bu memleket,dünyanın beklemediği aslabir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu.Bu sahne en aşağı yedi bin senelik bir Türk Beşiği'dir. Beşik, tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk; tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu; tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir." M.Kemal ATATÜRK

Yukarıdaki, hamasi ama muhteşem tarifi çok bilerek aldım.
Yaygın Basın'ın ağız birliği ile "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"na methiyeler dizerken; "Devlet Bahçeli, MHP'yi şövenist milliyetçilikten Atatürk Milliyetçiliğine çekti." şeklindeki söylemlerine cevaben hatırlatmak istedim.
Daha önceki yazılarımızda ve sohbetlerimizde; "Her kongrede Ülkücü İrade tecelli eder. Bizler de Ülkücü İrade'ye boyun eğerek çıkan karara saygılı oluruz." demiştik.
Şimdi de bizden aynı davranışı bekleyenlerin olduğundan eminim. Ama bu kongrede Ülkücü İrade tecelli ettirilmemiştir.
Üye olarak yok sayılan ama nedense daha sonra kesin ihraç kararıyla parti disiplinine havale edilen bir Genel Başkan Adayı'nın konuşmasına, 'Ülkücü İrade'ye şikayetlerini yapmasına dahi izin verilmedi.
Yani MHP'de kongre falan yapılmadı!... Kongrecilik oynandı!... MYK Listelerine 200'den fazla boş oy verildiği söylenip durmakta!... Oysa daha fazla olabileceğini umuyorum!... Sayımların bile gizli yapıldığı; tek aday ve tek listeyle oynana kongre gösterisi, sadece seyircisiz bir şov tariflidir...
Yarın "Sağcıyım" diyen hangi parti kongre yapsa; Devlet Bahçeli'nin yaptığı konuşmadan çok daha milliyetçilik kapsamlı bir konuşma yapar. Ve okuduğu paragrafı da asla tekrar okumaz!...
Bu kongre; hiç bir Ülkücünün ve milletin asla içine sinmemiştir. Ülkücüler; pejmürdeliğe, siyaseten adressizliğe mahkum edilmişlerdir...
Bizler; "İnadına MHP" diyen Ülkücüler olarak, millete ifade vermekte sıkıntı yaşamaktayız...
"Bahçeli MHP"nin rakipsiz Genel başkanı; artık millete verilecek ifadenin ve yapılması gereken propogandanın da çerçevesini belirtmeli değil midir?...
"Seni benden soranlara ne deyim?" şeklindeki arabesk şarkı; Ülkücülerin nerdeyse marşları olacak!...
Sayın Genel Başkanım ve çok Sayın Yol Arkadaşları; "Sizi bizden sorarlarsa ne diyelim?" Allah aşkına bize de kulak verin ve Allah aşkına bize de döküman verin!...
"Milliyetçi-Demokrat Türkiye" parolasıyla tek başına iktidar seferine çıkan MHP'ye bizler, ne diyerek katkı sağlayalım?...
TANRI TÜRKÜ KORUSUN
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Kasım 29, 2006

ZAMAN OLUR HAYALİ CİHAN DEĞER...

Bugün biraz nostalji yapmak, hatırlamak ve hatırlanmak istiyorum izninizle...
MHP'nin 8. Olağan Kongresi süresince Anadolu'yu ben de dolaştım. Yıllardır görüşemediğimiz kadim Dostlar'la, Ülküdaşlarımla görüşme şansımı tazeledim.
Bu Dostlar'dan birinden Ahmet YILMAZER'den nam-ı diğer "Ayıboğan Ahmet"ten bahsetmek istiyorum. Kendilerinden dinlediğim ve yine kendilerinden aldığım izinle bir anısını nakletmek ve bütün Ülküdaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Belki aklımızı devşirmemize yardım eder düşüncesiyle...
"Ayıboğan"; yanılmıyorsam 1975-76 yıllarına kadar Rahmetli Başbuğumuz'a çok yakın olan ve günlerinin çoğunu O'nun yanında geçiren birkaç şanslı kişiden biri. Başbuğumuz'un yanına gittiğinde zamanın şartlarından dolayı Ayıboğan, tahsiline ara vermiştir. Bir gün Başbuğumuz sorduğunda -nedenini şimdide söyleyemeyeceği bir anlık boşlukla- Ayıboğan; "Dil Tarih Coğrafya" da okuduğunu söyler. Başbuğumuz'da başarılar dileyerek kendini tebrik eder.
Geçen her senenin belli zamanlarında Başbuğumuz; "Nasılsın oğlum? Okul nasıl?" diye sorar. Ayıboğan'da bir kere söylemiş bulunduğu masum yalanına;"Başbuğum, 2. sınıfa geçtim. Üçüncü sınıfa geçtim." şeklinde cevaplar verir.
Aradan bu şekilde 4-5 sene geçer. Başbuğumuz bir gün yine sorar; "Nasılsın oğlum? Okul nasıl?" Cevap; "Başbuğum, okul bitti iki dersten takıntım var." şeklinde olur. Başbuğumuz yine Ayıboğanı tebrikle taltif ederek başarılar diler.
Bir kaç gün sonra başbuğumuz, Ayıboğan'ı çağırır. "Oğlum falan ile gidecek ve telefonla şu şahsı arayacaksın. Söyleyeceği her şey benim talimatımdır." diyerek Ayıboğan'ı gönderir.
Ayıboğan, ciddi bir görev aldığının farkındadır. Muhtevasını bilmediği emri kimseyle de paylaşamaz. Ama tedbiren çok güvendiği bir arkadaşını da yanına alarak bahsedilen ile gider. Arkadaşından ricası, başına bir hal gelirse ailesini ve Başbuğu haberdar etmesidir.
Verilen telefon numarasından adı verilen şahsı arar. Telefondaki şahıs, Ayıboğan'a bir adres verir ve "Bu adres benim evimdir.Yengen haberdar.Eve git ve beni bekle." talimatı verir. Ayıboğan verilen adrese gider. Gerçekten evin hanımı haberlidir ve Ayıboğan'ı beklemektedir.
Ayıboğan, eve girerek ev sahibinin gelmesini bekler. Bu arada evin hanımı gerekenden fazla ikram ve ihtiramda bulunmaktadır. Bu sıcak ve ihtiram yüklü davranışları yorumlamaya çalışan Ayıboğan, kendisine çok zor ve ağır bir görev verildiğini ve başaramazsa ne olacağını düşünerek heyecanlanmaya başlar.
Ve ev sahibi gelir. Tanışırlar hazırlanmış sofraya otururlar. Ayıboğan, çok aç olmasına rağmen alacağı emri merak etmektedir. Kendi tarifiyle o yemeği değil yemek Ayıboğanı yer!...
Yemekten sonra ev sahibi, kalkarak elinde bir deste kitapla gelir.
"Ayıboğan kardeşim! Ankaradaki fakültenden kalan iki takıntı dersin orada kalsın!... Sen bu kitaplara benim dediğim şekilde çalış ve sana bir lise diploması verelim!..." deyince Ayıboğan'ın halini sizler tasavvur edin!...
Yaklaşık beş yıl Ayıboğan'ın masum yalanını bilen ama asla yalanını yüzüne vurmayarak utanmasına izin vermeyen; bununla da yetinmeyerek Ankara'ya çok uzak bir ilden lise diploması hazırlığı yapan bir Başbuğ vardır şimdi Ayıboğan'ın dünyasında...
Gönderildiği adam, bulunduğu ilde bir lise müdürüdür ve Ülküdaşımızdır.
Ayıboğan; -yine kendi deyimiyle- "Hayatımın en zor ama en keyifli günlerini yaşadım.Bütün dersleri ezberleyerek sınava girdim ve lise diploması aldım. Sonrasında da benim ayıbımı yüzüme vurmayan Başbuğum'dan aferin alabilmek ve kendimi affettirebilmek için üniversiteye girerek bitirdim." diye anılarından, beni çok etkileyen sanırım sizlerin de gözlerinizi nemlendiren bu muhteşem anısını tamamladı...
Kimden boşalan bir yere oturan birinden, neler beklediğimizi anlatabilmek ve anılarımızı tazeleyebilmek için sundum bu muhteşem anıyı...
Zaman olur hayali cihan değer...
Nur içinde yat Başbuğum...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Kasım 28, 2006

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN KADERSİZLİĞİ !...

Bu coğrafyada Türk Milliyetçiliği; tarihin her döneminde yasaklanmaya mecbur ve korkulan tek milliyetçilik olmuştur nedense...
Nedense derken bile nedenini biliyoruz oysa!...
Karamanoğlu Mehmet Beğ'le hatıralarda ve tarihte yerini lan Türk Milliyetçiliği'nden; hem bu coğrafyayı ortak kullandığımız milletler, hem de "Haçlı" yüzlerce yıl korkmuştur. Korkmaya devam etmektedir ve korkmakta haklıdır!...
Türk Milliyetçiliği'nin sistem olarak başarılı olduğu ve bulunduğu coğrafyada hakim unsur olduğu her dönemde; "Haçlı" asla başarılı olamamıştır. Tarihin dolgu malzemeleri olan küçük kavimler ise asla şerkeşlik, haramilik, haydutluk edememişlerdir. Etmeye niyetlenenler ise günün hakim Türk Milleti'nin geçerli yasalarıyla muhatap olmuş ve cezalanmışlardır...
Bu yüzden de Türk Milliyetçiliği'nden gayrı samimilerin korkmaları doğaldır.
Elbette imparatorluklarda milliyetçilik, tehlikeli görülebilir. Ancak imparatorluklarda "Şerbakan Hoca"nın; "Sen ne mutlu Türk'üm diyene dersen birileri de ne mutlu bilmem ne olana der." mantığının kabulü mümkündür.
Ama bir imparatorluğun külleri arasından ve o imparatorluğu kuran asli unsur öne çıkarılarak kurulan Türkiye adındaki Coğrafyadaki Türk Devleti'nde bu söylem, samimi değildir. Samimi olarak yorumlamak ta samimi değildir.
Yazık ki "Muhteşem Türk Atatürk"ün kurduğu, adına Türkiye Cumhuriyeti dediği ve kesinlikle Türk köklü ve Türk eksenli bir devletin sınırları içinde son 60 yıldır Türk Milliyetçiliği, en korkulan siyasi duruş olarak algılanmaktadır.
Yine yazık ki mozaikçilik, Türkiyelilik ve Çiçek Bahçecilik söylemleriyle nerdeyse hafızalara nakşedilmiş Türk Milliyetçiliği kavramının içi, ciddi manada boşaltılmıştır.
Devletin asli unsuru olan her Türk'ün bu kavram kirliliğine ve bu kavram içi boşaltma operasyonuna baş kaldırması Türklüğünün gereğidir...
Türkiye gibi bir Türk Devleti'nde Türk Milliyetçiliği, siyaseten sahipsizliğe mahkum edilmek istenmektedir. Bu mahkumiyet kararını vermeye çalışan güçlerin, ABD ve AB'nin adları ve niyetleri çok açıktır. Bunlara kafa tutmamakta ısrarcı olan ve hala Türk Milliyetçiliğinin siyaseten tek adresi olan partinin yöneticilerinin, bu tarihi yanlıştan sür'atle dönmeleri tek dileğimizdir.
"Onlar ne kadara Kürtse ben de o kadar Kürdüm. Ben ne kadar Türksem onlar da o kadar Türktür." sözü unutularak; "Farklılıkların farkında olarak ülke yönetmek" asla milliyetçi bir söylem değildir.
"Ne mozaiği laaaan!" sesi kulaklardayken ve bir Kürt kökenli Ülkücü olan Yılmaz Bekiroğlu Kardeşimiz'in "Biz ancak rekli bir mermerin farklı renkleriyiz." şeklindeki muhteşem tarifi dururken ve bu tarif ısrarla yöneticilere hatırlatılmışken "Çiçek Bahçesi" gibi mozaikten de zayıf bir tarifle Milletin karşısına çıkmak, çok milliyetçi bir duruş değildir...
Türkiye'den başka bir Türkiye ve MHP'den başka bir MHP'nin olmadığını, olamayacağını Türk Milleti bilmektedir. Umudumuz, yöneticilerinin de bu bilince sür'atle ulaşmalarıdır.
Yoksa Türk Milliyetçiliği, MHP var olmasına rağmen siyaseten sahipsizliğe düçardır. Bu Millet, bu davranışı asla hak etmemiştir. Etmemelidir!...
Umudumuz; hala varlıklarıyla müftehir olduğumuz, MHP Yönetimindeki Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin, Türkeşçilerin, Turancıların bu mes'eleye sür'atle eğilmeleri ve gündemi değiştirmeleridir...
Bu coğrafyada Türk Milliyetçiliğinin bu görünen kadersizliği hak etmeyeceğini, hak etmemesi gereğini Ülkücülerin hemen hatırlayacaklarına inanmak istiyoruz...
"Çıkmayan canda umut vardır." biliriz. Üç Hilalli Sancak dalgalandığı sürece Türk Milliyetçilerinin de umutları devam edecektir...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Kasım 26, 2006

OSMANİYE 'F TİPİ' ....

Kulakları çınlasın! Varlığıyla müftehir olduğum "Dostlarım"dan biri ile yıllar öncesi, Erzurum'da yaptığımız bir sohbette; "Kardeşim, parti demek din değildir. Eğer partiler din olsaydı 12 Eylül 1980'de 'Netekim Paşa', bütün Türkiye'yi dinsiz bırakmıştı ve bir şey olmamıştı!..." şeklinde muhteşem bir serzenişte bulunmuştu...
Yıllardır söylememize rağmen son bir kaç ayda sıklaştırdığımız bir söylemimiz oldu; "Taraftarla Ülküdaş arasındaki farkı Allah aşkına fark edelim..."diye yandık durduk...
Belki de farkı fark etmişlerdir de bizler farkında değiliz!...
Artık tamamen taraftarlık duygularımı rafa kaldırıyorum!... Hatta çöpe atıyorum!...
Ben ve benim gibiler hayatımızın hiç bir safhasında MHP'li, MHP TAraftarı gibi sanal isimlere tenezzül etmedik!... Çünkü hep kendimizi "MHP'nin Kendisi" şeklinde tarif ettik ve MHP gibi davrandık...
Bu davranışlarımız; İlay-ı kelimetullah fedailiği, rehberi Kur'an olan Turan seferi süvariliği, "Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır." şeklinde sloganlaştırdığımız Türk Milliyetçiliği mensubiyeti, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." düsturunu kabullenmiş sosyal paylaşımcılık örnekleri şekillerinde tezahür etti...
Mukaddeslerimize, Bayrağımıza, Vatanımıza, Devletimize saldıranlarla mücadeleye "Cihat" adı verebilecek kadar inanarak mücadeleler yaşadık!...
Herkesin "Kaybettiler!" diye söylendiği zamanlarda bile kazanarak büyüdük bütün şer güçlerin inadına...
Şimdilerde bir şeyler oldu!...
Temelimiz saydığımız ilke ve ülkümüzde sanki taşlar yerinden oynatıldı!...
Dünkü siyasi muarızlarımızla siyasi birlikteliklerin seneryoları yazılmaya-söylenmeğe başlandı ve itiraz eden de yok!...
"Ulusalcı Solcu"larla kavga edelim diyen yok!...
"Üniter Bütünlüğümüz"e sahip çıkan Devrimcilerle de kavga edelim diyen yok!...
Ama; avukatları vasıtasıyla "F Tipi Cezaevine nakledilmek" isteyen, 40.000 insanımızın katili bir alçağı "F Tipi'ne nakledeceğiz" şeklinde o alçağa destek verircesine yapılan siyasi vaatlere itirazımız var!...
"Tek başına iktidar" sloganıyla, tek başına girdiği kongre salonunda 3.500 polisin korumasında tek başına kongre kazanan ve "Apo'yu F Tipi'ne nakledeceğiz." diye vaatte bulunan "Bahçeli MHP'nin Demokrat Genel Başkanı"ndan bir istirhamımız olacak: "Lütfen apo alçağını, vilayetiniz olan Osmaniya'deki F Tipi Cezaevi'ne naklettiriniz!..." Çünkü kendi vilayetinizde kontrolünü daha kolay yapabileceğiniz lap-top'lu medeni ve tarafsız gençlerinizle; Osmaniye'ye ziyaret edebilmek gibi insani duygular(!)la akacak PKK'lılara daha seri müdahele edersiniz!...
Yapmayın Allah aşkına!...
Siyasi hırsınız bu kadar aklınızın ve milli mantığın önüne geçmesin!...
Kimle, nerede, hangi şartlarla ve hangi pazarlıklarla siyaseten birliktelik yaparsanız yapın!... Si
yaset kazanma sanatıdır ve siz de bunu siyasi geçmişinizle ispatlamış bir "Demokrat Genel Başkan"sınız!...
Hala "İstediğiniz kadar jokey kullanabilirsiniz." söylemimizden vaz geçmeyiz...
Her siyasi partide -elbette- her insanımıza yer olmalıdır. Ama "Kurtla Kuzu"yu bir araya getirmenin imkansızlığı malum olmalı...
"Kurtla Kuş"un neler yaptığını ve yapılan tahribatın ne boyutlarda oılduğunu, Allah aşkına farkedin artık!...
Tarih önünde vebaldesiniz, Dava önünde veballisiniz, şühedamız önünde veballisiniz Vallahi!...
Fark edin, fark edin, fark edin artık...
"Hatadan dönmek erdemdir." diye bir söz hiç mi duyulmadı?!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Kasım 25, 2006

İTHAL VEYA İHRAÇ KAFALARA...

Kocaman kocaman adamlar, kocaman kocaman prof.lar; -AB adındaki "Haçlı" istiyor diye- bizi "Hasta Adam" tarifinden kurtararak, bir imparatorluğun küllerinden, "Ulus Devlet" düşüncesiyle Türkiye Cumhuriyeti gibi kimlikli, kişilikli bir devlete dönüştüren "Muhteşem Türk Atatürk"ü yargılamaya niyetlendiler!...
Aymazlığın, "...gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" içindekilerin, bu cür'etleri karşısında sadece şaşırma hakkımı kullanmak istiyorum!...
Bir insanın; "Milliyet"li veya "Milliyet"siz olma gibi bir seçim yapma yeteneğinin olduğuna inanmayanlardanım...
Milliyetçilik'in bir dünya görüşü, bir üretilmiş düşünce sistemi olduğuna da inanmayanlardanım ve bunu defalarca yazdım, sayısız kere söyledim!...
Milliyetçiliği; -tehlikleli veya tehlikesiz- bir fikir akımıymış gibi göstermenin, ne kadar gereksiz ve boş bir çaba olduğunu da şimdi söylemek istiyorum. Milliyetçilik; bir iç dürtüdür. İç güdüsel bir davranış biçimidir. Bir insanın kendini her hangi bir milletin mensubu sayarak ve o milletin yükselmesi için çabalaması, okutularak, öğretilerek elde edilemez... Bir insan; yaratılış özelliği olarak kendini ya milliyetli ya da milliyetsiz olarak hissedebilir!... İki halde de yapılabilecek bir şey yoktur!... Sadece bu iki karakter örneği de "Devletli" milletler tarafından kullanılabilir!...
Sistemimiz gereği, hatta tarihi teamüllerimiz gereği kendini "alt-üst kimlikli" vehmetse bile biz; tebaamız bellediğimiz şahıslara, -istedikleri değil- faydalanabileceğimiz görevleri vermişiz, veririz. Tarihte Türk Milleti olarak bunun sayısız örneklerini bırakmışız...
"Kül Tigin ve Bilge Kağan Kardeşler"le birlikte tarihe hediye ettiğimiz "Bilge Tonyukuk", bu davranışımızın çok net bir misalidir. Bir Çinli olan "Tonyukuk"u alıp bir de "Bilge" ünvanı vererek "Bilge Tonyukuk" adıyla tarihe hediye eden Milletiz Biz!...
"Bilge Tonyukuk"un Çinli olduğunu, ne hatırlar ne de hatırlatırız. Çünkü tamamen Türkleştirmiş, tamamen tarihimizde bağrımıza, gönlümüze basmışızdır...
Bunun aksi davranışlarımız da vardır. Başka milletlerden, lazım olan devlet adamı, düşünür, usta bir sürü insan almışız. Bize uyanları ve sadık kalanları; kendimizle birlikte tarihe emanet ederken sadakatinden şüphelendiklerimizin de defaatle kellesini almışız!...
Düşünen, üreten insanlara tarihte bizim kadar hamilik etmiş ve bizim kadar sahiplenmiş ikinci bir Millete rastlamak nerdeyse imkansızdır...
Ama günümüzde "Uzaktan Kumandalı, Karen Fogg Çocukları, Dolma kalemler" v.s. adındaki "....gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" içinde olan bazı kocaman kocaman adamların hezeyanlarına muhatabız!...
Çünkü düşünen-üreten insan ithalini bırakmış, kocaman adamlarımızın "Haçlı"nın devamı olan "AB" veya "ABD" adındaki güçler tarafından satın alınarak ithal edilmelerine seyirci kalarak kafa ihracına başlamışız!...
Bizim tarafımızdan "ihraç", Batılılar tarafından "ithal" edilen kafalar yüzünden de bu gün bizleri topyekun rahatsız eden yargılamalara muhatabız!...
Bu işin suçlusu da biziz, gerektiğinde ürettiğimiz bu suçluları cezalandıracak olan da biz!...
Zaman; çok sür'atli görünse de kaplumbağa hızıyla seyretmektedir!... Tarihte 60-70 yıllık zaman dilimleri, çok kısa zamanlar olarak telaffuz edilir!... Bizler de tarihte çok kısa anlarımızdan biri olarak bahsedilecek olan talihsiz bir tarih dilimimizi yaşamaktayız!...
Bu günkü gereksiz konuşanlar da bizim üretimizidir, yarın bunları cezalandıracağına inandığımız "Milliyetli" insanlar da bizim ürettiğimiz insanlar olacaktır...
Günü geldiğinde -bir daha- tarih yapar ve birilerine yazdırarak, bütün dünyaya okuturuz elbet!...
Buna; tarihimiz de, geçmişimiz de, millet olarak özelliklerimiz de fazlasıyla müsaittir!...
Bekleyecek ve göreceğiz...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Kasım 23, 2006

ÖĞRETMENİM...

ÖĞRETMENİM...
Duygu mimarıyım ben
Saygının kaynağıKaygının yok oluş durağı...
Seven sevmeyen gönüllerde
Benim dalgalandıran bayrağı...

Toprağı vatanlaştıran
Dünle bu günü buluşturan
Bugünü yarınlarla yarıştıran benim,
Ben, Öğretmenim...

Bende şekillenir sesler
Bende bestelenir nefesler.
Bende zindanlar kafeslere döner
Heveslere döner korkular...
Uzun uykular, tembelliktir bende
Gerçeğe yakın değilse karabasandır rüyalar...
Dünyalar ben sığıyorsam içine küçüktür
Küçücük yüreklere sığan da benim,
Ben, Öğretmenim...

Sadece bende benzer tüm başaklar denize
Bendedir sadece silahtan korkmayan kalem.
Bendedir içine kötülüğün zerresi sığmayan
İçine alemler sığan gönül...
Bedenlerde şekillenen duygular
Şehadeti doğuş sayan olgular
Bir çocuk bakışıyla dünya kucaklayabilmek
İnsanlığa sevgi sunma iddiası bendedir...
Benim affederek cezalandıran
Cezalandırdığımda cezalanan benim,
Ben, Öğretmenim...

Toprağı vatanlaştıran
Dünle bugünü buluşturan
Bugünü yarınlarla yarıştıran benim,
Ben, Öğretmenim...

Kalem tutamayan minicik eller
Anneden başka söz sevmeyen gönüller
Benimle büyür dünyalar kadar.
Benim emeğimdir bütün güzel oluşlar;
Ben sevdiririm Cumhuriyeti
Atatürk'ün ölmesine izin vermeyen benim,
Onun ilkelerinden ödün vermeyen benim,
Ben, Öğretmenim...

Benimle muhabbetleşir karasevdalar
Seven sevilen hep benim tezgahımdandır.
Buram buram Anadolu kokar nefesim
Tek hevesimdir çağdaş uygarlık.
Benimle şekillenir Türk
Atatürk benimle başlar yeniden koşmaya her gün;
Kırk dakikaya asırları
Teneffüse yılları sığdırabilen benim,
Ben, Öğretmenim...

Benim toprağı vatanlaştıran
Dünle bugünü kavuşturan
Bugünü yarınlarla yarıştıran benim,
Ben,
Öğretmenim...
Mustafa ASLAN
Müstahfi Edebiyat Öğretmeni
Gazateci-Şair-Yazar

Çarşamba, Kasım 22, 2006

"BAHÇELİ MHP"...

Hayırlı olsun demiştik. Tekrar hayırlı olsun.
MHP'nin 8.Olağan Kongresi, yapıldı. Çok çekişmeli ama bütün demokratik yolların denenmesiyle; çekişmelerin güzellikler doğurduğu bir kongre ve bayram, sona erdi!...
MHP'nin yeniden tek başına kongreye giren ve bütün delegelerin vicdanlarının sesini dinleyerek ve "hiç bir baskı altında kalmayarak" açık kullandığı oylarla seçilen genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli; MHP'nin "Yol Haritası"nı da açıkladı...
"Milliyetçi-Demokratik Türkiye" sloganı ve yol haritasıyla 60.Hükumete tek başına talip!... Vallahi hayırlı olsun ve istemeyen gözler, kör olsun!...
Milliyetçiliğini, "Çiçek Bahçesi" ile; demokratlığını, kendinden başka hiç kimseyi kogre salonunun 500 metre yakınına sokmayarak ispatlayan Sn.Bahçeli; -Yaygın Basın'ın koyduğu isimle- "Bahçeli Ülkücüler"le tek başına iktidara doğru yola çıktı Hamdolsun!...
Yıllardır feveran edip durduk.
Yıllardır yazarak naralar atıp durduk!... "Sn.Genel Başkanım; mevsimlik olan ve besini gübre yani necaset olan nebattan millet tarifi çıkmaz!" dedik!... Rahmetli Başbuğumuz "Ne mozaiği laaan!" diye kükreyip çiçekten yüzlerce yıl daha dayanıklı olan mozaikten millet tarifi çıkarmak isteyen bölücü zihniyete karşı çıkarken; sizin yaptığınız bu bahçeden millet tarifi çıkmayacağı gibi "Türkiyeli" söylemiyle de çok benzeşiyor diye seslendik durduk!...
Sesimizin duyulmadığını zannederek te üzüntüler yaşadık!...
Oysa sesimiz, duyuluyor ama; yeni çizilen rota da ve programda "Yol Arkadaşları" ve Türkiyeli zihniyetlilerden başkasına yer olmadığı için kaale alınmıyormuş!...
Yine Yaygın Basın'ın koyduğu isimle "Bahçeli MHP"; merkezdeki partileri ne yapacaksa yapacak ve tek başına iktidar olacakmış!...
Olur ya!...
Tarih tekerrür ve insan da tekamül eder ya!...
Belki de "Bahçeli MHP"yi, tek başına iktidara getirebilirler!... Belki de millet artık adına "Deprem Çadırı" dediğimiz AKP'den bıkarak yeni bir "Toplama Kampı"nda çare arayacaktır!...
Neden aramasın ki?!...
Ordu'da fındık müstahsillerinin önünde, meydanlarda "Bahçeli MHP" yok muydu?!...
Bayrağımız'a saldırılarda, İstanbul'da kabul etmeyerek eşiyle birlikte hainlere direnen "Sosyal Demokrat vatansever"in yanında da "Bahçeli Ülkücüler" yok muydu?!...
Peygamberimiz(s.a.v.)'e yapılan saygısızlığın hesabını; diz üstü bilgisayarlarını taş gibi kullanan "Bahçeli MHP"liler sormamışlar mıydı?!... Ve ülkemizde dizüstü bilgisayar satışları patlamamış mıydı?!...
Başımıza çuval geçirildiği zaman da "Bahçeli MHP"liler; ABD'yi tel'in için sokaklarda değil miydi?!...
"Tahkim Yasaları" nı, "İkiz Yasalar"ı, "Uyum Yasaları"nı; bu milletin başına "Bahçesiz MHP" musallat etmemiş miydi?!...
Şimdi MHP'nin hem "Çiçek Bahçesi" varken ve hem de soyadıyla müsemma bir de bahçevanı varken "Bahçeli MHP" tek başına iktidara yürümez de ne yapar?...
Uslanmaz, akıllanmaz "Türkeşçiler", "Kutlu Seferin Süvarileri", "Ülkü Devleri" şimdiden sonra bu "Bahçeli MHP"yi sevseler ne yazaaaar, sevmeseler ne yazar?!...
Şimdi bendeniz tekrar ve Allah rızası için "Bahçeli MHP"nin Bahçevanı'ndan ve "Yol Arkadaşları"ndan bir daha rica ediyorum: "Lütfen bize de tek başına iktidara yürüyen, "Milliyetçi-Demokrat" MHP'ye oy istemek için ne söylememiz lazım?... Bize de öğretir misiniz? Hatta lütfen dikte ettirebilir misiniz? Bu iktidar çorbasında bizlerin de tuzumuz olsun hiç değilse!"
En kısa zaman da; "Bahçeli MHP"nin yine adıyla müsemma "Çiçek"lerinden bana bu notun geleceğini biliyorum!...
Bana dikte ettirilen propoganda sözlerini, bütün Ülküdaşlarıma ileteceğime de şeref sözü veriyorum...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Kasım 20, 2006

HAYIRLI OLSUN...

MHP'de 8.Olağan Kongre gerçekleştirildi. Hayırlı olsun...
Çok demokratik ve çok çekişmeli bir kongre yaşadı Sn.Genel Başkan ve "Yol Arkadaşları", tekrar hayırlı olsun!...
Çekişmeli oldu diyoruz.Çünkü gerçekten çekişmeli oldu!...
Dr.Devlet Bahçeli ve ekibi; kendilerinin önce atayıp sonra göstermelik kongrelerle seçtirdikleri İl Başkanlıklarına rağmen; İl Başkanları'nın atayarak veya destekleyerek göreve getirdikleri İlçe ve Belde Başkanları'na rağmen; yine Genel Merkez'in nerdeyse birebir kontrolünde olarak seçilen "Üst Kurul Delegeleri"ne rağmen kendileriyle ciddi bir yarışa girdiler!...
Kazanan elbette kendileri oldu!...
Çünkü asla güvenmedikleri "Ülkücü İrade" adındaki Üst Kurul Delegeleri'nin her birinin gözetlenmesine -en az- beş kişinin görevlendirildiği ve tek aday olarak girilen kongrede -yine nerdeyse- açık oylama yaptırılmasına rağmen elliye yakın fireyle kongre kazandılar!...
Korkularında ne kadar haklı oldukları, çok açıkça belli oldu!... Ve kaybeden de kazandıkları an kendileri oldular!...
Yine kongre öncesi reklam panolarına asılan "Milliyetçi-Demokratik Türkiye" sloganına ne kadar yakıştıklarını ve demokratlıkta ne kadar samimi olduklarını da Millet'e ispat ettiler!...
Bu Millet zaten; "Seçimin suçlusu benim.İstifa edeceğim ve aday olmayacağım." şeklindeki tarihi ve erdemli açıklamalarındaki samimiyetlerini de görmüşlerdi!...
Bu görülen samimiyetle de Millet "Demokrat Türkiye" sloganındaki Dr.Devlet Bahçeli samimiyetini hep alkışladı ve hala sokaklarda alkışlar devam etmekte!...
Her ne kadar Sn.Bahçeli'nin; "Ülkücüler sokağa inemez.Ülkücülerin ellerinde bilgisayarlar olacak." şeklinde bir buyrukları olmasına rağmen; hainlere, PKK'lılara, AKP'lilere bilgisayarlarla saldıran ama Devlet Bahçeli'ye muhalefet etme cüreti gösteren Ülkü Devleri'ne taş-sopa-döner bıçağı ile saldırarak ve şimdi de Dr.Devlet Bahçeli'yi -millete inat- alkışlamak için sokaklarda olan Ülkücülerin ne zaman ihraç edileceğini de merakla beklemekteyiz!...
Demokratlığın olmazsa olmazının; iç muhalefet yapma cür'eti gösteren Ülkücülerin ihraç edilmesi ama ihraçtan önce de C.Savcılarına ihbar edilmesi olduğunu yaklaşık kırk yıllık bir Dr.Akademisyen Devlet Bahçeli'den daha iyi kim bilebilir?!...
Bu kadar demokrat ve tek başına girdiği salonda, tek başına seçim kazanan bir "Lider"e de ; "Milliyetçi-Demokrat Türkiye" sloganı kadar yakışan bir slogan olamaz!...
Neyse hayırlısı olsun!...
Bizler, uslanmaz sevdalılar, Kutlu Seferin Süvarileri henüz atlarımızdan inmedik!...
Henüz atlarımızın terlerini de silmedik. "Jokeyler"le yarışımız ve mücadelemiz devam etmektedir. Bu mücadele de son nefer, son nefes verilinceye kadar da sürecektir...
Allah(c.c.) sonumuzu hayretsin...
Bu arada son cümle olarak bir ricamı tekrarlamak istiyorum: "Tek başına iktidara yürüyen MHP'nin iktidar çorbasında tuzumuzun olması için, Allah(c.c.) rızası için Milletten ne diyerek oy isteneceğini bizlere de öğretiniz!...Aynı slogan ve söylemlerle biz de MHP'ye oy isteyerek başarıya katkı sağlayalım."
Çünkü bizler MHP'li değiliz!... MHP'yiz, MHP'nin kendisiyiz..."BİZ DE SİZDENİZ"
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa Aslan

Cuma, Kasım 17, 2006

BERİ GELSİN !...

Allah aşkına, oldu diyebilen varsa beri gelsin!...
Aylardır; MYK'dan, Genel Başkan Yardımcılarından, İl-İlçe başkanlarından ve "Ülkücü İrade" adını koyduğumuz MHP Üst Kurul Delegelerinden sayısız Ülküdaşımla telefon görüşmeleri yaptım. Yüz yüze fikir teatisinde bulundum...
Görüştüklerimin tamamı; hatırlayacak ve hakkımı teslim edeceklerdir ki hepsine "Ülküdaşım; size şikayet hakkımı kullanıyorum!...Çünkü meşru zemin ve meşru zamandayız. Ben; Sn. Bahçeli'yi Recep Tayyip Erdoğan'a şikayet edemem. Yakında rahmete giden Ecevite de şikayet edemezdim. Hiç bir siyasi parti genel başkanı ve mensubuna şikayet edemeyeceğim gibi hukuka da şikayet edemem!... Ama Ülkücü İrade adınızdan hareketle -ki bu adı da koymayı Rabb'im ben fakıre nasibetmişti- size şikayetlerim var. Bizi dinleyin!... Yanlış duruştaysak bizi ikna edin! Eğer değilsek, duruşumuz ve soruşumuzda haklıysak şikayetlerimizi dinleyerek asla itiraz edemeyeceğimiz kararınızı verin." diye yalvardım...
Çok az sayıdaki Ülküdaşım; "Korkarız bütüne zarar verirsiniz." demesine rağmen görüştüklerimin tamama yakını, şikayetlerimizi dinleyerek ve gereğini yapacağız sözü vererek vedalaştılar bizlerle...
Ama hem onlar, hem de biz Ülkücü İrade'yi ya hiçe sayan, ya da Ülkücü İrade'den anlaşılmaz derecede korkan Devlet Bahçeli gerçeğini,unuttuk!...
"Asla üye değil!...Üye olamaz." dedikleri ve üyeliğindeki ikametini sahte sayarak hapsedilmesi isteği ile savcılığa ihbar ettikleri Prof.Dr.Ümit Özdağ'ı; yangından mal kaçırırcasına, alel acele "İhraç" ettiler!...
Anlamakta sıkıntı çektik!...
Anlatmakta sıkıntı çekiyoruz ve sıkıntı çekeceğiz!...
Şimdi tek başına iktidara yürüdüklerini söyleyen ve bu yüzden de AKP ve adını bilemediğim "Güç Yetmez Güç"ten acaip yardım alarak; Ülkücülerin Kongre Salonuna girmesini engelleyen MHP Genel Başkanı ve Genel Merkez Yöneticilerinden -Allah(c.c.)rızası için ve Allah(c.c.)'a yemin vererek- bir şey sormak istiyoruz: "Tek başına iktidara yürümek ve gelmek için Millet'ten ne diyerek oy isteyeceksiniz? Allah rızası için bize de öğretin biz de aynı söylem ve yöntemlerle oy isteyerek MHP'nin iktidara gelmesine katkı sağlayalım."
MHP; tek başına iktidara yürüyecek kadar güçlü ve demokratik olduğu için mi tek adayla despotça kongreye gidiyor?!...
MHP'nin artık eski oylarına ihtiyacı olmadığı için mi Ümit Özdağ'la birlikte milyonlarca Ülkücüyüde ihraç ediyor?!...
Sakın ha! Bu da nereden çıktı demeyesiniz!...
Çünkü "Devlet Bahçeli ve "Yol Arkadaşları" ile olmaz!.." diyerek Prof.Dr.Ümit Özdağ'la birlikte partiyi yeniden Türkeş Çizgisine getirmek ümidiyle yola çıkan milyonlarca Ülkücü de kendilerini ihraç edilmiş sayıyor!...
Bu sevdanın burada bitmeyeceğini, bu mücadelenin bu gün için bitmiş görünse de kararlılıkla süreceğini bilen Devlet Bahçeli ve Yol Arkadaşları'nın; kongreden hemen sonraki "B Planları"nı hep beraber izleyeceğiz!...
Neler olduğunu ve aylardır bizim söylememize rağmen ciddiye alınmayarak nelerin olmasına izin verildiğini, müsebbip olan herkes görecek ve şaşıracak!...
Bizler, Ülkücüler şaşırmayacağız aksine karşı hamlemizle ne kadar hazırlıklı olduğumuzu ve Partimize ne kadar sahiplendiğimizi göstererek Yol Arkadaşları'nı şaşırtacağız...
Anadolu'nun dört bir köşesinden Ankara'ya Kongre Şöleni için yola çıkmış Ülküdaşlarımız var biliyoruz. Tamamını akı selime ve sağ duyuya davet ediyoruz...
Bu Yol Arkadaşları; tek aday ve tek listeyle girdikleri kongre salonunda da rahat edemeyecek ve birbirlerinden şüphe ederek kongreyi yaşanmaz ve izlenmez edeceklerdir tahmin edebiliyoruz...
18-25 yaş arası evlatlarımızın, Genç Ülküdaşlarımızın arkasına saklanarak konre gününe kadar gelen ekibin, neler yapacağını da hep beraber izleyeceğiz...
Bizler, Ülkücüler Hukukun olmadığı hiç biryerde ve teşebbüste bulunmayacağız...
Hukuksuzlukta işbirliği yaparak Ülkücü İrade'nin tecellisine mani olan şer güçlerinin korkudan ödlerini patlattığımızı biliyoruz...
Ama emin olmalarını ve Ülkücü İrade'nin; Tek Aday ve tek listeye karşı koyacağını tahmin ettiğimiz tavra karşı, hazır olmalarını tavsiye ederiz...
Çünkü bizler, "Kutlu Seferin Kutlu Süvarileri", yürüyoruz arkamıza bakmadan, yürüyeceğiz hiç bir bizans oyunundan korkmadan ve bıkmadan....
Allah(c.c.); doğrunun yar ve yardımcısıdır...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Kasım 14, 2006

HAYIRLISI OLSUN İNŞALLAH...

"Durduğumuz gibi durmaya; gerekenden lisan-ı münasiple olanları sormaya devam ettikten sonra; dünya umurumda mı?
Allah(c.c.)'ım'a ben fakıri ve bizleri, Ülkücülükle imtihan ettiği için şükredenlerdenim.Gerisi laf ü güzaf..."
..................
Teşkilatlarımız diri ve iri kalsın, aman bütüne zarar gelmesin diye yırtındığım ve bu yüzden de adımım "Devlet Bahçeli fedaisi"ne çıktığı günlerden kalma bir iki cümlem....
Hem "Jokeyler"e, hem "Yol Arkadaşları"na, hem de en önemli olarak Ülküdaşlarıma hatırlatabilmek için bir daha, aynen aldım...
Israrla; "Türkeşçiyiz, Ülkücüyüz, Turancıyız, MHP'liyiz." diye bağırdık durduk ama birileri bizi ve bizim gibi MHP'nin asli unsurlarını, başka isimlerle anmaya ve tarif etmeye çalıştılar!...
Canları sağ olsun!...
"Taraftarla Ülküdaş arasındaki farkı, Allah rızası için fark edin ve unutmayın!" diye yalvardık!... Ama birileri, inadına bunu tefrik sebebi sayarak "Jokeyler"e, "Yol Arkadaşları"na iltifatlar yağdırdılar...
Biz de Ülküdaşlarımızın çoğunluğu ile bir araya gelerek; Partimizi tarifinden çıkarmaya çalışarak siyaset yaptığını söyleyen "Suskun Genel Başkanımız"a; "Bozkurtlar, günü geldiğinde partiye sahip çıkınız." diye vasiyet eden Başbuğumuz'un sözüne uyarak, meşru zemin ve meşru zamanda muhalefete karar vererek, net duruşumuzu sergilemeye başladık...
MHP ve Ülkücü hareket'in tarihinde -asla- tekrarını hatırlayamayacağımız davranışlara şahit olduk bu duruşumuzla birlikte!...
Ülküdaşlarımızın ihracını yaşamıştık, Ülküdaşlarımızın ve teşkilatlarımızın fesihlerini yaşamıştık, milyonlarca parti üyemizin silinerek delegelerimizin değiştirildiğini yaşamıştık ama asla bir Ülkücünün bir diğer Ülkücüyü -sadece genel başkanlığa aday olduğu için- ihbar ederek hapsedilmesini istediğine şahit olmamıştık!...
Bugün;13 Kasım 1960 tarihinde Başbuğumuz ve 13 arkadaşının yani meşhur 14'lerin sürgüne gönderilişlerinin, 46. yıl dönümü...
Bu 14'lerden birinin Tokyo doğumlu, sürgün yıllara denk gelen bir evladıyla, Prof.Dr.Ümit Özdağ'la karşı duruşumuzu sergilemeye başladık ve kızılca kıyamet koptu!...
46 yıl evvel 14'leri sürgün ederek Türk Milliyetçiliği hareketini engellemek isteyen hakim güçlerin, günümüzde 14 milyona varan Ülkücüyü tasfiye ve sürgüne niyetlendiğini hayret ve hayretle müşahede etmekteyiz!...
Ya bunlar sayı saymak bilmiyorlar, ya da sayı saymak bilmiyorlar!...
Bütün "Yusufiyeliler"in, bütün kanaat önderi "Ülkü Devleri"nin, Başbuğumuz'un bütüne yakın mesai arkadaşlarının, bütüne yakın "Dava'nın Aysbergleri"nin ve hepsinden önemlisi Milletin dışladığı ve verdiği emanete sahip çıkamadığı için cezalandırarak %18,5'tan %8.4 düşürdüğü oyla parlemento dışına ittiği, başarılı(!) bir Genel Başkan'la devam kararındaki taraftarların, artık izanlarını sorguluyoruz!...
Onlar, üslup seviyesini düşürerek saldırdıkça biz Ülkücüler, biz asıl MHP'liler kenetleniyoruz...
Ve sabırsızlıkla 19 Kasım gününü ve şölenini bekliyoruz....
Yaptıkları, söyledikleri herşeyi şimdiden unuttuk bile çünkü onları, Genel Başkanımız'a sadakatlerinden dolayı mazur görüyoruz...
Kongre sonrasında da Sayın Genel Başkanımız'a, "Eski Genel Başkanımız" olarak hayatında görmediği ihtiram ve saygıyı göstereceğimizi de şimdiden ilan ediyoruz...
Gerisi, Vallahi laf ü güzaf...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Kasım 09, 2006

"LİDER, TEŞKİLAT, DOKTRİN"...

"Lider, teşkilat, Doktrin" üçlemesine bir de ben dokunmak istiyorum.
Hayatım boyunca bu üçlüye sadık kaldım ve hayatımın sonuna kadar da bu üçlüye sadık kalacağım...
Çünkü; Ülkücü Hareket'in ve Milliyetçi Hareket'in lideri, Alparslan Türkeş'tir ve biz de TÜRKEŞÇİ'yiz...
Çünkü; Ülkücü Hareket ve Milliyetçi Hareket'in Teşkilatları Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarıdır ve biz de MHP'li ve ÜLKÜCÜ'yüz...
Çünkü; Ülkücü Hareket ve Milliyetçi Hareket'in doktrini, Dokuz Işık'tır ve biz de DOKUZ IŞIKÇI'yız...
Anladığımız ve anlattığımızın haricinde ifade edilen veya ettirilen ifadeler; zorlamalarla, dayatmalarla söylenen veya söyletilen ifadelerdir...Tutması ve hafızalara yerleşmesi -asla- mümkün değildir...
Son yüzyılımızın liderleri, bellidir. Şükürler olsun ki bu liderlerden birisi de -dünyanın da kabullenmesiyle- bizim Liderimiz Son Başbuğ Alparslan Türkeş'tir...
Sağlığında "Alparslan Türkeş'siz MHP" mücadelesi veren ama beceremeyen ve sabırsızlıkla O'nun nefeslerini sayarak dünyasını değişmesini bekleyenler, bu gün Türkeşçileri parti ve ocaklarımızdan tasfiyeyi kendilerine görev edinmişlerdir. Olanlar ve yapılmak istenenler budur!...
Bildiğimiz ve hatırladığımız kadarıyla; Başbuğumuz'dan sonraki olağanüstü ve olağan kongrelerde Genel başkanlığa aday olanlardan Enis Öksüz ve Zekeriya Beyaz Hoca hariç, tamamına yakını bu "Türkeşsiz MHP" kumpasının içinde olanlardandır... "Milliyetçi Çizgi Dergisi" ve Gazetesi'ni asla unutmadık. Başbuğumuz hakkında konuşulanlar da hafızalarımızda taptazedir...
Bu yüzden de hafızalarımızı zorlarsak bu adaylara ne saldırı ne de taciz uygulanmadığını, kolayca hatırlarız. Çünkü biri olmazsa diğeri MHP'ye Genel başkan olacak ve Türkeşçileri tasfiye işlemi hiç fark etmeden devam edecekti...
Ne zaman ki bu kumpastan olmayan iki Ülküdaşımız, MHP Genel başkanlığı'na adaylıklarını açıklamak istemişlerdir ve anında saldırı ve tacizler başlamıştır!... Çünkü "Türkeşsiz MHP" kumpasının tekerine, çomak sokulmuştur!...
Ülkücü Hareket'in "Kadir Hoca"sı, hayatını, tek kuruş almadan Ülküdaşlarının davalarına girmekle geçiren bu Hukukçu Ülküdaşımız'ın adaylığını açıklayacağı Yerel TV; -sokağa inmeleri Sn.Genel Başkanımızca yasaklanmış(!)- Ülkü Ocakları mensupları tarafından basılmıştır...
Ülkücü Hareket'in ve Ülkü Ocakları'nın kucağına doğarak, Ülkücü olarak büyümüş Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın bütün Anadolu ziyaret ve toplantıları, yine aynı yasağa rağmen ve yine aynı gruplarca taciz edilmiş ve en sonunda da Malatya'da verilen yemek molası, basılmak istenmiştir!...
Bu konuyu çok fazla irdelemek ve bu nahoş olaydan istifade etmeyi düşünmemekteyiz elbette ama bizzat konuştuğum İl Başkanları'ndan bazılarının; "Kardeşim! Biz kararlıyız, Ümit Özdağ'ı kongre salonuna sokmayacağız." sözlerinden sonra, canımızın yangını ve yüreğimizin isyanı ile "Ülkücü İrade"ye şikeyetimizi, ısrarla yapmaya karar verdik...
Kendi seçtirdikleri delegeye bu kadar güvenmeyen bir genel merkez hatırlayan varsa, Allah aşkına bize de söylesin!...
Genel Merkez'de sizler varsınız!... Taşra Teşkilatlarını bizzat kontrol ederek ve seçtirerek -çoğunu da atayarak- tesbit eden sizlersiniz!... "Ülkücü İrade" adını koyduğumuz ve her kongrede bizlerin kadılığımızı yapan delegeleri, sizler seçtiniz veya atadınız!...
Bu kadar sizin kontrolünüzde olduğunu söylediğiniz ve asla kendi kanaatlerinin olmasına izin vermeyeceğinizi belli ederek hakaret ettiğiniz "Ülkücü İrade"den korkan da sizlersiniz!...
"Ülkücü İrade"; hiç kimsenin, tek liste ile kongreye girerek kalan ülküdaşlarımızın da tasfiyesine seyirci kalmayacaktır...
Sn.Devlet Bahçeli'nin karşısına rakip aday olarak çıkacak olan kişi de -kim olursa olsun- sadece bu başarısından dolayı Ülkücü Gönüllere taht kuracaktır...
"Yol Arkadaşları"nın rahatsızlığı ve korkusu buradandır...
Tabanın ve Milletin reddederek sandığa gömdüğü, Yusufiyeliler'in tamamının reddettiği, ikballerinden olmuş Ülküdaşlarımızıın tamamının doku uyuşmazlığının olduğu, Şehit Aileleri'nin artık görmeğe tahammül etmediği kişi ve kişilerin, MHP Genel merkezi'nde zorla, gasp edercesine oturmaya hakları yoktur!...
Kim ne yaparsa yapsın, kim ne tezgahlarsa tezgahlasın; 19 Kasım'da muhteşem bir Kurultay gerçekleşecek ve düğün-bayram havasında bir kongre olacaktır...
Bu kongreden de "Lider, teşkilat, Doktrin" üçlemesi kazasız-belasız, asıl kimliği ile çıkarak Ülküdaşlarımız, yollarına ve seferlerine devam edeceklerdir...
Gerisi; komplo teorisi ve ham hayaldir vesselam...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

ŞİKAYETİM VAR !...

Şikayetim var!...
Bu gün sadece "Ülkücü İrade"ye, Ülkücü Delegasyona seslenerek şikayetimi arz edeceğim!...Bir Ülküdaşım'ı; Ülküdaşlarıma şikayet edeceğim!...
Çünkü başka hiç bir yere şikayet etme şansımız ve teamülümüz yok!...
Şikayet edeceğim Ülküdaşımı, Recep tayyip Erdoğan'a şikayet edemem. Daha dün vefat eden -Allah(c.c.) taksiratını affetsin- Bülent Ecevit'e de şikayet edemezdim!.. Bu Ülküdaşımın, başka siyasi partililerle dedikodusunu bile edemem, öylesine bir gönül yasağımız var edebimizden!...
Ama meşru zamanda, meşru zeminde bu Ülküdaşımı; Ülküdaşlarıma, "Ülkücü İrade"ye, MHP Üst Kurul Delegelerine şikayet edebilirim diye düşünüyorum...
Ülküdaşlarım; şikayetim var!...
PKK'lılara bilgisayar ve internetten, Bayrağımız'a saldıranlara internet ve bilgisayardan, mukaddeslerimize, Hz.Peygamberimiz(s.a.v)'e saldıranlara bilgisayar ve internetten, vatanımızı göz göre göre satanlara yine aynı teknolojik araçlarla saldırtılan Ülküdaşlarımız; bize silahla, baltayla, döner bıçağı ve taşla saldırtılıyorlar!...
Şikayetim var Ülküdaşlarım!...
Sizler; hem bizlerin Ülküdaşlarımız, hem de Genel Başkanımız'ı seçecek güçsünüz!... Bu sebeple sizden başka şikayet mercii tanımıyorum!...
Yakın geçmişteki yazılarımdan hatırlar ve hakkımı teslim edersiniz ki; "Tenkit Ederken Tahrip Edenler"e, zamanı ve zemini değilken Genel Başkanımız hakkında "Yaygın Basın" ve medyada konuşanlara hep sert tepkiler vermiştim...
Çünkü düğün değildi, bayram değildi. Ne olağanüstü ne de olağan bir kongre söz konusu bile değildi ve bu "Tahrip Edenler" konuşuyorlardı. İnciniyordum tepki veriyordum!...
Çok gariptir veya bendenizin garibime gider ki bu "Tahrip Edenler"e de bilgisayar ve internetle cevap veriliyor veya saldırılıyordu!...
Genel başkanımız'ın Olağan Kongre Sürecini başlatmasıyla birlikte Ülkücü Hareket'e de beklenen hareket geldi...
Meşru zamanda, meşru zeminde kendini, müktesebatını yeterli gören Ülküdaşlarımız aday olacaklarını açıkladılar. Ne olduysa bu açıklamalardan sonra oldu!...
Bir adaylık açıklamak istayen Ülküdaşımızın canlı yayında -stüdyo basılarak- konuşması engellendi!...Bir başka adaylık açıklamak isteyen Ülküdaşımız'a Prof.Dr.Ümit Özdağ'a hem hukuken, hem ahlaken hem de Sayın Genel Başkanımız'ın; "Ülkücüler sokağa inmeyecektir. Ülkücüleri sokağa indirmek isteyenler önce kendi çocuklarını sokağa indirmelidir." buyruğuna rağmen; sanki Genel Başkanı yalancılaştırmak istercesine Prof.Dr. Ümit Özdağ'a silahlı, baltalı, döner bıçaklı, taşlı Ülkücüler saldırtılıyorlar!...Ve bu Ülkücülerin içinde Sn.Genel Başkan'ın çocukları da yok!...
"Ülkücü İrade"yi temsil eden Ülküdaşlarım, şikayetim var!...
Tuğrul Türkeş Bey'in Vekaleten genel başkanlığındaki, Başbuğumuzdan sonra ilk olağanüstü kongre sürecindeki davranışını hatırlıyor ve özlüyorum... Bütün adaylara, Genel Merkez Binamızda oda tahsis ettirerek çalışmalarını oradan yapmalarına izin verdiğini hatırlıyorum!...
Şimdi Prof.Dr.Ümit Özdağ'a ve ona destek veren bizlere yapılanlarla Tuğrul Türkeş'in kendinden emin, Ülkücü davranışını mukayese edince sadece içim yanıyor, ağlıyor ve Sn.Devlet Bahçeli'yi sizlere şikayet hakkımı kullanıyorum!...
Bizzat görüştüğüm il başkanlarından bazıları, "Ümit Özdağ'ı salona sokmayacağız." diyorlar!...
Ne kadar ülkücü bir davranıştır?
Ne kadar kendinden eminlerin davranışıdır?..
Ne yapılmak isteniyor?..
Ülkücüye hangi tarif reva görülüyor?...
Karar mercii sizlersiniz.Ellerinizi vicdanınıza koyarak Ülkücünün Ülkücüye reva gördüğü bu Bizans işkencelerini yargılayacağınıza da eminim...
Önce Allah(c.c.)'tan sonra da sizden başka ne şikayet edebileceğimiz bir merci ne de güvencemiz var...Bizler asla Genel merkezciler ve "Yol Arkadaşları" gibi hukuka Ülküdaşımızı ihbar da edemeyiz!...
Gerisi size ve vicdanlarınıza kalmıştır. Allah(c.c.), sonumuzu hayretsin inşallah...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Kasım 06, 2006

OLMUYOR SAYIN GENEL BAŞKANIM !...

Kimler ne yapar, kimler ne der bilemem ama; ben, sana hakkımı helal etmem Sayın Bahçeli!...
1967 yılından beridir çok kavgalar yaşadım, çok savaşlar izledim; yüreğim ağzımdan çıkarcasına ağladıklarım da oldu şehit Ülküdaşlarımın peşinden, bu kadar incinmedim bu kadar kırılmadım...
Prof.Dr.Ümit Özdağ'ın 4.Kasım.2006 Cumartesi günü Bingöl-Ilıcalar Beldesi-Yenibaşlar Köyü'nde Şehidimiz rahmetli Hikmet Tekin'in kabri başındaki adaylığını açıklama seyahatinde ben de vardım...
Yağmura, rüzgara rağmen Türkiye'nin her yerinden Yenibaşlar Köyü'ne koşarak gelen Ülküdaşlarımla hemhal olmanın zevkini, yaşayanların dışında anlatabilecek kimsenin çıkacağını sanmıyorum...
Çok heyecanlı, çok coşkulu ve çok mistik bir havayı teneffüs ettik Ülküdaşlarımızla...
Birilerini çok rahatsız edeceğine inandığım ama bütün Ülküdaşlarımızın duymak istediği üslup ve muhteva ile yapılan Genel başkanlık Adaylığı açıklaması; orada bulunanları da, telefonlarla sorarak canlı dinleyenleri ve basından okuyanları da çok heyecanlandırdı biliyoruz...
Bu zevkimizden, bu coşkumuzdan elbette Bahçeli ve "Yol Arkadaşları" rahatsız olacaklardı. Rahatsız olmasalar şaşardım!...
Bu coşkumuzu, Türkiye genelinde bütün Ülküdaşlarımızı -heyecanlarının üstüne bir de öfkelerini koyarak- ayağa kaldıran Malatya'da yaptırılmak istenen saldırı provası, ziyadesiyle artırdı!...
Olan; Malatya'da birkaç genç Malatyalı, Malatyalı bir esnafın camlarını kırdı ve bizim de pilavımızdan taş çıktı!...
Olmadı sayın Genel Başkanım!... Vallahi olmadı!...
Hani; "Ülkücüler sokağa inmeyecekler." buyurmuştunuz?!...
Hani; "Ülkücünün elinde silah değil bilgisayar olacak." tı?!... Yoksa teknolojinin sür'atli sür'atiyle bizim gözlerimiz mi yanıldı?!...
"Devletin başına Devlet geçecek." diye kendilerinin de duyamadığı bir sesle bağırdığını zanneden, 5-6 gencimizin, evladımızın elinde balta vardı, silah vardı ve taş vardı!...
Bayrağımıza saldırıldığında, Peygamberimiz(s.a.v)'e saldırıldığında, Kerkük'te kardeşlerimiz katledilirken, misyonerler cirit atarken, Kıbrıs ve Vatan Toprakları açıkça pazarlanırken ev hapsine tabi tutulan Ülkü Ocakları; MHP'ye Genel Başkan Adaylığı'nı açıklayan bir Ülkücü ve arkadaşlarının üzerine saldırtıldı!... Hani; "Ülkücüler sokağa inmeyecek." ti?!...
Bir kaç türlü üzüldüm Sayın Genel Başkan!...
Birincisi; Ülkücü, Ülkücüye saldırmamalıydı!...İkincisi, Ülkücünün saldırısı bu kadar inançsız ve amatörce olmamalıydı, Üçüncüsü Ülkücüler, "Ülkücünün elinde silah değil bilgisayar olacak." diyen Genel Başkanı'nı yalancı çıkarmamalıydı...
Gerçi yalancılık sizde teamülleşti sanki ama yine de bir MHP'li olarak, bir Ülkücü olarak genel Başkanımız'ın yalancı konumuna düşürülmesine üzüldüm!...
Tekrarlayayım; çok kavgalar yaşadım, çok savaşlar gördüm, çok vurdum, çok vuruldum ama hayatımda ilk kez canım yandı!...
Hayatımda ilk kez bir kavgaya benzetilmek istenen provada ağladım!...
Çünkü çocuklarımız, evlatlarımız, genç Ülkücüler demek istemediğim bir kaç provokatör çırağı, Ülkücülere saldırıyordu!...
Ve bu ülkücülerin asla sokağa çıkmayacağı da Sn.Genel başkanımız tarafından vurgulanarak söylenmişti. Bu söyleminden dolayı da bütün hainler ve hain fıtratlılardan, Karen Fogg Çocukları'ndan, "Dolma kalemler"den övgüler almıştı!...
Kim ne der, kim nasıl yorumlar, kimler ne yapar bilemem Sn.Genel Başkan; ama bendeniz, doğduğu günden beri Ülkücü oğlu Ülkücü birisi olarak ben, size ve "Yol Arkadaşları"nıza hakkımı asla helal etmeyeceğim!...
Allah(c.c.) nasibederse 19 kasım'daki Muhteşem Görev devir-teslimi Şöleninde de sizi affederek cezalandıracağım!...
Olmadı Sn.Genel Başkanım, vallahi olmadı, olmuyor!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...

Çarşamba, Kasım 01, 2006

HAYDİ YİĞİT!...

Cumartesi günü, Bingöl'ün bir dağ köyünde; binlerce Ülkücü buluşacak.
Bir şehidimizin kabri başında; "Almaz isem kana kan/ Gök girsin kızıl çıksın" andı hatırlanacak.
Milliyetçi Hareket Partisi'ne Genel başkanlığa aday olduğunu açıklamak için bir Ülkücü Yürek, bir Ülküdaşının Kabri baında açıklama yapacak ve iktidar yemini edecek...
İktidar olanları ama muktedir olamayanları, başka partilerde defaatle gören Ülkücüler; bir kere de amatör Ülküdaşlarıyla iktidar olup muktedir olamamanın ezikliğini yaşadılar!...
Dünyanın en ağır baskılarına rağmen asla ezilmeyen Ülkücüler, bu muktedir olamamanın ayıbı altında ezildileeer-ezildiler!...
Bütün hayatları boyunca haklı oldukları için darağaçlarında bile susmayan, susturulamayan Ülkücüler, bu muktedir olamama ayıbının alltında kaldılar!... Ezildileeeeer-ezildiler!...
Şimdi baş kaldırma zamanı!...
Amatör Ülküdaşları ile yakalanmış ama ehil olmayan Genel Merkez Yöneticileri tarafından taşınmaz ayıp haline getirilmiş İktidar Ortaklığının hesabını vermek, yeniden iktidara doğru sefere koyulmak için; Bingöl Dağları'nda, bir Ülküdaşları'nın da manevi şahitliği ile yola çıkacaklar!...
Bütün Ülküdaşlarımıza çekildiğinden emin olduğum bir iletiyle, Sn.Prof.Dr.Ümit Özdağ Beyfendi, ben fakırin de dualarını talep etmişler...
Dualarımız elbette bu Ülküdaşımız için olacaktır ama sadece duayla yetinmeyeceğimizi, hiç bir Ülkücünün de sadece duasıyla yetinmeyeceğini herkese ve Ümidimiz'e hatırlatmak isteriz!...
Duanın en makbulünün çalışmak olduğunu bilenlerdeniz Elhamdülillah!... Bu güzel, seviyeli ve cesur iletiyi alan her Ülküdaşımın hemen en yakınındaki Üst Kurul Delegesi'ne koştuğuna, koşacağına eminim...
Sefere, yola çıkılarak başlanılır.
Kutlu Sefer için yeniden yola çıkılmıştır. Allah(c.c.), bu Kutlu Sefer Süvarileri'nin yolunu ve bahtını açık edecektir... Çünkü niyet samimidir ve ameller niyetlere göredir...
Ülkücü Hareket'in geçmişini görmezden gelenlerle, Ülkücü hareket'in geçmişinden utananlarla; geçmişinde sadece MHP Davası'ndan yargılandığı için saskıncalı görülerek üstü çizilerek siyaseti engellenen Ülkücülerin, Teşkilatlarından zorla koparılan Ülkücülerin yarışı başlamıştır...
Bu yarış, hizmet yarışıdır...
Bu yarış; "Yol Arkadaşları" ile "Kutsal Sefer süvarileri" arasındaki yarıştır. Bu yarışın galibi baştan bellidir. Süvariyle jokeyin yarışı, ne kadar adil ve gerçekçiyse bu yarış ta o kadar adil ve gerçekçidir...
Bu yarışta kaybetmek imkansızdır ve vallahi ayıptır!...
Bir Ülküdaşımız'ın Kabri başında, bir başka Ülküdaşımız'ın şehadetinde cebinden çıkan -35 kuruş ve- yeni yazılmış dizeleriyle sefere çıkılacaktır Bingöl'de...
"Haydi Yiğit haydi yeni akına
Ülkümüzün cihan varsın farkına..."
Gerisi; heyecanlı bir bekleyiştir ve gerisi teferruat bile değildir...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN