Salı, Ekim 30, 2007

GAZEL

Kör ettin gönlüm gözünü gözlerinin adı ile
Lal ettin duygum dilini sözlerinin tadı ile

Leylâ-Mecnûn ricasiyle af dilerken gönlüm senden
Sonuma fermân eyledinecel denen kadı ile

Yeter iken senin sihrin ömrümü yatalak etmeğe
Süründürdün yardımlaşıp Kaf Dağı'nda cadı ile

Yas tutarken yâd eldeki aşıkların türküsüne
Kahkaha attın Neronca duygumun feryâdı ile

Bir karınca ölümüyle ecel terleri döken sen
Ömrümün avına çıktın ecelin sayyâdı ile

Aldın kendinde topladın kollarımın tüm gücünü
Ve yarış istedin benden Şirin'in FerhAd'ı ile

Ben yıllarca uğraşmışken incitmemek için seni
Sen gönül sabrımı yıktın bir gönül üstadı ile

Bana çilelerden gayrı hiçbir armağanı yokken
Yeni dertler niyâz ettim Sevgili'nin adı ile.

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ARILAR

Köpeklerle doldu sağ-sol bir işareti bekliyor
En şerefli bilinenler şerefsizi etekliyor
Eziyorken boğuyorken şahsiyetleri nankörler
Arılar onlara hala ballarını petekliyor.

Sadakati gör onlarda, ne alırsa onu verir
Borçsuzken ödemek için uçar erir, konar erir
Ne verilmiştir onlara, bir tahta kovandan gayrı
uzaklara gider bazen, ama borçlu mutlak gelir
.....................................gelir erir, gider erir...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ŞİİR YAZARKEN

Duymaz kulaklara hep seslenirim
Şiir yazarken ben, şiir yazaren
Enel Hakk demeğe heveslenirim
Şiir yazarken ben, şiir yazarken.

İmkansız deneni kolay ederim
Neş'elere sebep olur kederim
Arada dağları delip giderim
Şirin'e Ferhat'ça şiir yazarken.

Kibrin karşısında azamet benim
Zayıf kucaklayan merhamet benim
Şaşırsada millet kıyamet benim
Öfkeme hoyratça şiir yazarken.

Kışta yüreğimde gül açtırırım
Gölge etsin diye tül açtırırım
Bentler yıksın diye sel açtırırım
Olmaza erkekçe şiir yazarken.

Gah asude olur gahi çağlarım
Bazen güler eller bense ağlarım
Bazende zalimce yürek dağlarım
Vuslata yürekçe şiir yazarken.

Bazen bir volkan olur patlarım
Bazen deryalarda yüzer sallarım
Bazen hasretimi bine katlarım
Hayalime bence şiir yazarken.

Müebbete mahkum olurum bazen
Zamanımı mahkum ederim bazen
Kızarak sebepsiz giderim bazen
Sevgiye şairce şiir yazarken.

Bazen mecnunlaşır Leyla ararım
Bazen Ferhatlaşır dağlar yararım
Bazen Fuzulice derman ararım
Derdime tabipçe şiir yazarken.

Bazen Yunuslaşır insan olurum
Köroğluca bazen destan olurum
Miskinleşir bazen ihsan olurum
İmanıma şahit şiir yazarken.

Öfkem sürer bazen felaha kadar
Bazen uyku tutmaz sabaha kadar
Dualarım gider Allah'a kadar
Mü'mince nefsime şiir yazarken.

Tokkalı baş eğer kendi içinde
Bazen içindedir bazense Çin'de
Turan'a at salar huşu içinde
Sefere yiğitçe şiir yazarken.

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

BAYRAMIMIZ...

Şimdi bayram ederim işte...
Şimdi buruk yüreğimi, kırık gönlümü, öfkesi kendini zehirleyen nefsimi rahatlatan, her kesin bayramlarını kutlarım.
Bayramınız kutlu olsun Büyükanıt Paşam.
Bayramınız kutlu olsun 8 (sekiz) arkadaşını çakalların inine aslanca, kartalca dalarak şahince alıp gelen Mehmetçiklerim.
Sizleri doğan analara maşallah!...
Sizleri Türk olarak yaratan Rabbim'e yerle gökler arası kadar şükür...
Sizler varken ne biz huzursuz oluruz ne de Türk Milleti'ne kötü bakanlar, kötü hayaller kuranlar huzurlu olabilirler...
Haberi aldığım andan beri içim içime sığmıyor...
Bu gün karalarımı çıkaracağım.
12 mehmetçiğim anısına 12 gün karalar demiştim. Sonra sekiz Mehmetçiğim yuvalarına dönünceye kadar karalar demiştim. Sekiz Mehmetçiğimi; kardeşleri, silah arkadaşları çakalların ininden aldılar. Karalara gerek var mı artık bilemem...
Yüreğim hala buruk tabiki.
Paçalarımıza dalan zağar itlerimizin yaptıklarına canım sıkkın tabi.
Benim adıma, milletim adına yıllarca ceplerine resmi pasaportlar vererek, Saddam zulmünden bağrımıza basarak kurtardıkları yetmezmiş gibi, sülalelerinin tarihteki nankörlüklerini unutarak onları palazlandıran siyasilerimize kızgınım elbet...
Ama birimiz bozarsak, diğerimizin yapma mecburiyetimiz var.
Şu anda yıllarca yapılmış yanlışlardan dönmenin, yıllarca siyaseten meydana getirilen bozuklukların tamir zamanı.
İçimden geldiği gibi söyleyeceğim. Şimdi inisiyatif kullanma zamanı. Siyasi erkimize, "Bana yanıldığımı düşündürün. Allahınızı severseniz beni sizin hakkınızdaki düşüncelerimden dolayı utandırın!" diye yalvarasım geliyor.
Yanlıştan, hatadan dönmek erdem değil midir? Erdeminizle beni ve benim gibi düşünenleri utandırın Allah aşkına!...
Eğer siyasi erkimiz hakkında düşüncelerimizde yanılmıyorsak; devletimin diğer etkili kurumlarının yetkili kişileri, Allah aşkına inisiyatif kullanın...
İnsan, yaratılışı gereği inandığı kuvvetlinin yanında durur. Anadolu'nun doğusunda yüzlerce yıldır dış mihrakların baskılarına muhatap olmuş, emperyalizmin taşeronları tarafından yüzlece yıl gadre uğramış vatandaşlarımızın Devletimize güvenmesini sağlayın.
Elbette biz devletiz. Teröristçe davranamayız. Hukuksuz iş yapamayız. Ama kendilerince bir bölgede terör yaratarak vatandaşımızı sindirmiş alçakların hadlerini bildirerek vatandaşımızın devletin yanında yer almalarını sağlayın.
Siz devlet adına, devlet adamı gibi davranarak yakaladığınız zanlıları hukuka havale ederek görevinizi tamamladığınıza inanırken; o alçaklar yargılamadan öldürüyorlar!... İnsafsızca mallarını gasp ediyorlar!... Namuslarını, kız çocuklarını dağlara kaldırarak zevk araçları ediyorlar!...
Vatandaş, bu alçaklara karşı savunmasız kalınca, siyasilerimiz de bu alçaklara ve onların siyasal uzantılarına bir kaç oy uğruna itibar gösterince çaresiz kalınıyor.
Bu çaresizliğe son verin Allah aşkına...
Bayramın kutlu olsun Türk Milleti.
Gözünüz aydın sekiz Mehmedim'in aileleri.
Sağolasınız bize bayramımızı bayram eden yiğit Mehmetçiklerim.
Sağol Genelkurmay Başkanım.
Sağolun kuvvet Komutanlarımız.
Sağolun cephede aslanlaşan bölük, tim komutanlarımız.
Sağolun Mehmetçiklerim.
Bayramınız kutlu olsun.
Bayramımız kutlu olsun Milletim.
Şehitlerimizin ailelerinin de "Kara Bayramları" kutlu olsun. Allah(c.c.), sabırlarını versin.
Bayramımız yeni başladı...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ekim 29, 2007

ŞİKELİ YARIŞ...

Görünmez ateşle yanan yanana
"Off!"lar ile "Öööff!"ler yarışa durdu
İhanet başladı candan canana
Hakikiyle kof'lar karışa durdu...

Yollarda yürürken dökülenleri
Toplayabilenler çağrılsın beri
Makam değiştirdi serdarla çeri
Kahpe ve terörist barışa durdu...

Vuran kendi elim vurulan canım
Yerlerde çiğnenen dökülen kanım
Namertçe işgalde yönüm her yanım
Sahipsiz minarem çağrışa durdu...

Alem nizamcısı kaldı sahipsiz
Namertler beğ oldu, mertler nasipsiz
Dönek dünyamızda dönen rakipsiz
Haklılar divanda bağrışa durdu...

Tokkalı çok dedi az işitildi
Yanlış zeminlerde yanlış gidildi
Zalimce mazlumla yarış edildi
Topallar soca varışa durdu...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

NE UTANMAZ KÖPEKLERİZ!...

Dünyanın en disiplinli ve en güçlü ordularından birinin sahibiyiz.
Seçmeyi, seçilmeyi defalarca yüzümüzün akıyla yaptık, yapıyoruz, yaparız!...
Emanete bizim nesil kadar sahip çıkabilecek ikinci bir ehil nesil, mümkün değil olamaz.
Sadakat bizdedir, haine kızarız.
En sevdiğimizi, en inandığımızı, en çok güvendiğimizi; olmaya yüzümüze bir hatamızı söylerse anında "Haiiin!" ilan ederiz.
Kavga gerektiğinde kaçanları, susma gerektiğinde bir şeye yaramayan ağızlarını açanları, nara atılması gerektiğinde bulunamayacak yerlere saklananları; cesareti salaklık, kahramanlığı aptallık diye tanımlayanları; akıllılığı kurnazlıkla, dava adamlığını bağnazlıkla, idealistliği pis boğazlıkla, günü kotarmayı eyyamcılıkla, hatada ısrar ederek yapılanı takıyye ile dayatanları baş tacı ederiz!...
Çünkü biz cumhuruz, sistemimiz 84 yıldır Cumhuriyet!...
Dostumuzla düşmanımızı bilmeden, kendi seçtiklerimiz sayesinde "BOP Eş Başkanı" sıfatıyla balığımızı baştan kokuttuğumuzun farkında olmadan; kardeşle amca oğlu, amca oğlu ile dayı oğlu, amca ile dayı ve akraba ile hısım arasındaki farkı unutturduklarının farkında bile olmadan; komşu ve komşuluğu apartman dairelerinde kapılar arkasına hapsettiğimizin farkında olmadan, millet kalma hasletlerimizin teker teker yok edildiğini izlememize rağmen itiraz etmeden seçip baş tacı ettiklerimize kızarız da kızarız!...
Veeee;
Ağlanacak günümüzde -dünyadan ayıp olmasın diye- gülerek ayıp üstüne ayıp ederiz!...
Askerimiz hudutta!...
Düşmanımız müttefik maskesiyle taaaa okyanus ötesinden gelmiş, hudutta!...
"Sayın Başkan"ın "BOP Eş Başkanı" aynı zamanda Başbakanımız olarak görev başında!...
Millet'e; "Ananı da al git! Askerlik yan gelip yatma yeri değildir! Alt-üst kimlik! Dünümüzü yargılamamız lazım!v.s, v.s" sözleriyle hakaret ederek iki kişiden birinin oyunu almacasına iktidar ettiklerimiz, iş başında!...
İki günde kırka yakın şehidimiz var, bayram ederiz galibiz çünkü!...
Sekiz Mehmetçiğimiz, esir, bayram ederiz, çünkü sağlar ve İHD adındaki bir yerli işbirlikçi sivil kuruluş, onları kurtarmak için faaliyete geçti!...
Heeeeeeyt bee!... BAYRAM KUTLUYORUZ...
Aklıma Namık Kemal, onun yaşadığı dönem ve o dönemde harfiyyen bize benzeyenleri tarif eden taşlaması geldi:

Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz
Hak'dan da ümit bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz

Biz bakmadan sağa sola
Düşman girdi İstanbul'a
Vatanı sattık bir pula
Ne utanmaz köpekleriz

Dalkavuklukla irtikap
İşte etti bizi harab
Sen söyle ey Şevketmeab
Ne utanmaz köpekleriz

İnsan mı neyiz seçilmez
Bir zehiriz ki içilmez
Tavrımızdan da geçilmez
Ne utanmaz köpekleriz

Gitme vatan kavgasına
Yetiş rütbe yağmasına
Daldık dünya sefasına
Ne utanmaz köpekleriz

Vatanın girdik kanına
Leke getirdik şanına
Topumuzun bok canına
Ne utanmaz köpekleriz

Demek ki dün neysek bu gün de oyuz, belli ki yarın da aynı kalmaya devam edeceğiz ve yeniden kurtarıcımızın hayalini kurarak bekleyeceğiz...
Şehitlerimize rahmet, Türk Milleti'ne feraset ve kudret, Ordumuza cesaret ve muzafferiyet, şehit ailelerine sabırlar niyaz ederek...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ekim 28, 2007

BAYRAMIN KUTLU OLSUN MEHMED'İM...

Muhammed'im, Mehmed'im, Mehmetçiğim, Şehidim,
Peygamber Aguşunda nöbet tutan yiğidim,
Toprak vatanlaşsın, vatan vatan kalsın diye şehitleşerek ölümsüzleşen meyyidim,
83 yıl evvel sana güvenerek, sana inanarak, sana emenet edilen Cumhuriyet'e layıkiyle sahip çıkabilen ehil emanetçim;
Sana geldim!...
Önünde eğilmeye,Kabrin adındaki tarih isimli eskimeyen adresinin önünde diz çökmeğe,
Dudağımın değdiği her zerrede seni kucaklasın istediğim dudaklarımla, topraklaşan bedenini öpmeğe;
Seninle, senin şahsında Şühedam'la bayramlaşmaya geldim.
............................
Sen ki; kanınla bayrak rengi tayin edebilecek kadar kanlı,
Sen ki; toprağı vatanlaştırabilecek kadar ölümü öldüren bir ölüşle dirilecek kadar canlı,
Sen ki; "Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi" tarifini alabilecek kadar şanlı,
Sen ki; bütün dünya savaşçılarının örnek olarak alıp, ders olarak okutabileceği kadar destanlısın...
Sen ki; "Bir ölüp bin diriliriz." dedirtebilecek kadar Mehmetçik doğurarak Türkleşen, Türklüğün devamına Allah(c.c.) tarafından görevli annelerinle analısın.
...............................
Sadece Sen'inle bayramlaşacağım Mehmed'im...
Bu bayramı bayram olarak bayramlaştıran Sen'sin çünkü...
Eğer bu gün bayramsa, eğer bu günü bize bayram olarak ikram eden Muhteşem Türk Atatürk; size emanetini teslim edecek kadar inanmışsa, bu günü sana borçluyum...
Hasmın çok biliyorum.
Düşmanlığını belli etmeyen, müttefik tarifli ve senden yüzlerce yıl balyoz tarifli tokatlar yemiş düşmanın çok biliyorum. Kucağında, vatanlaştırdığın toprakta oturarak sakalını yolan "Yerli İşbirlikçiler" de epeyce biliyorum!...
Ama dostun da çok biliyorum.
Sen Allah(c.c)'a, Allah(c.c.) sana dost biliyorum. "Maide Suresi 54. Ayet"te tarif edilenin, bu tarife uyduğun için de cennetle müjdelenenin Sen olduğunu biliyorum.
Peygamberimiz(s.a.v)'in aguşunu açarak Sen'i beklediğini ve 'O, Muhteşem Bekleyen'i bekletmemek için koşarak ölüme gidip ölümsüzleşenin Sen olduğunu biliyorum.
Bu Bayram Sen'in Mehmed'im.
Bu Bayram; senden önce, seninle birlikte ve senden sonra "Bekleyen Aguş"a koşanların, koşacakların...
Bu bayram; sana ağlamayarak düşmanlarını sevindirmeyen anaların-babaların...
Bu Bayram; şu anki komutanın olan Genel Kurmay Başkanı'nın. Canımızı acıtanların canlarını ziyadesiyle yakacağına söz verenin. Analarımızı ağlatanların analarını, daha fazlasıyla ağlatacağına söz verenin.
Sana yas tutamıyorum Mehmed'im!...
Sana yas tutarsam, sana kahpece kurşun sıkan düşmanınını sevindireceğimi biliyorum.
Selam vermeden uçan kuşun yuvasını bozduğun Bayrağımızı, biraz daha yükselttim. Sana yakın olsun diye, en fazla 20 yıl gölgesinden faydalandığın ve şimdi senin manevi gölgene ihtiyacı olan Bayrağım, sana biraz daha yakınlaşsın diye...
Bilirim ki, bayrak sen, sen bayraksın Mehmed'im,
Bilirim ki; vatan sen, sen vatansın Mehmed'im,
Bilirim ki; ölen sen, ölümşüzleşen Sen'sin,
Nice 83, nice yüz, nice bin yıllara Mehmed'im.
Bayramın kutlu olsun.
Bu bayramlar bayram kalsın diye, bu topraklar vatan kalsın diye, on bin yıldır var olan devletin ebed-müddet devam etsin diye, bedel olarak akıttığın kanının her damlası; senden emanet aldığı bayrağı dalgalandıran silah arkadaşlarına, komutanlarına, analarına, babalarına, milletine bayram harçlığındır Mehmed'im.
Senden başka kimse bu bayramlığı ikram edemez ve senin de mensubu olduğun Türk Milleti'nden başka hiç bir millet, böyle coşkuyla bayramlaşamaz...
Fatiha'larımla, dualarımla, saygılarımla ve bütün ruhumu kaplayan coşkumla Bayramlaşmak üzere huzurundayım Mehmed'im...
Peygamber Aguşu'nda nöbetteki Yiğidim,
Muhammed'im, Mehmed'im, Mehmetçiğim, Aslanım BAYRAMIN KUTLU OLSUN...
Bayramın Kutlu olsun Mehmed'im...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 27, 2007

ADINI SEN KOY!...( İki asker portresi)

5. mayıs.2005 tarihinde; bir kaharamandan, şehadetiyle kahramanlığını başlatan bir Mehmetçik'ten bahsetmişiz. Onu yadettim bütün şehitlerimle birlikte rahmetler, Fatiha'lar göndererek.
Önce izninizle 'söz uçar, yazı kalır' inancıyla tarihe şerh düşme şerefini yakaladığım O Şehidimizden bahseden satırlarımı arz edeyim:
"................................
Devasa meseleler -kapalı kapılar ardında bile değil- apaçık komedileştirilirken; cüceler, devler savaşı oyunu oynuyorlar!...
Asıl gerginliği de işte bu aymazlık oluşturuyor!...
Bu arada Giresun'un Bulancak İlçesi'ne bağlı İcilli Köyü'nden 21 yaşındaki Süleyman Çelebi adındaki bir Mehmetçik, şehadetiyle göz yaşlarımızı sel ederken Türk Yüreklere ölümüyle ferahlık bağışlıyor!...
Şaşırmayın!...
Önce Allah(c.c.) gani gani rahmet eylesin... Süleyman Çelebi adlı Yiğit; Kahramanlar Safı'nın ön sıralarında yer alarak Türk Yürekleri ferahlatıyor... "Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluk, millet değildir." dememiş miydik? Süleyman'ın akranları, vatani görevlerini yaparken O'nu epilepsi yani sara denen illet yakalar...
Süleyman'a bu lanet illet yüzünden vatan borcunu ödyemeyecek olması, zül gelmektedir!... Kahramanlığa; Şişli Eftal Hastanasi'nin verdiği "Epilepsi hastasıdır." raporunu, askerlik şubesinden saklayarak başlar Süleyman!... Bir lanet illet yüzünden askerlikten geri duramaz!... Akranları, dağlarda kırsalda hainlerle,şerefsizlerle şereflice çarpışırken; köyde yavuklusu ve annesiyle kalamaz Süleyman!...
Bu yüzden de hastalığını ve raporunu ayıpmışçasına saklar!...
Mardin'de şerefsiz bölücülere, hain satılmışlara karşı vatanını, Devleti'ni koruma nöbetine başlar... Artık keyiflidir, gururludur Süleyman, çünkü Mehmetçiktir...
Kutsal nöbetindeyken de hain sara nöbetleri, bir kaç kez yoklar Süleyman'ı!...
Ama o kararlıdır bu hain illete yenik düşürmeyecektir Askerliğini!...
O'nun yenmeğe and içtiği hainler dağlardadır... Bu arada komutanlarına hastalığını saklamak için yalvarmıştır bu Yiğit... Ölecekse de Süleyman'ın gönlünde; bölücü şerefsizlerle şereflice çarpışırken şehadet şerbetini içmek vardır...
Şehadeti istiyor; toprağa karışarak bir daha Vatan Mührü olmayı özlüyordu Süleyman... En az PKK kadar hain epilepsi-sara; PKK'lıları Süleyman'dan korumaya kararlıdır!...
Süleyman Çelebi adlı Kahraman Çeri'nin muhteşem öfkesinden PKK'lıları korumakta kararlı olan sara; 28 Nisan'da uykuda bastırır Süleyman'ı...
Kriz sırasında ranzasından kafasının üzerine düşen düşen Süleyman; organlarını yedi-sekiz kişiye hayat bağışlamak üzere bırakırken beyaz atına binerek Cennet'e doğru yola koyulur...
Oysa biz; ne kahraman geçinenlerin çocuklarını asker etmemek için attıkları şaklaban taklalarını biliriz!...Oysa biz; askere gitmemek için çürük raporu alarak siyaseten vatanı kurtarmaya soyunan ne siyaset kahramanları(!)nı biliriz!... Oysa biz; parayla çürük raporu alıp askerden yırtarak babalığa soyunan ne korkak-cesurlar biliriz!... Oysa biz; ana-babasının kariyeri arkasına saklanarak askerken barlarda pavyonlarda icray-ı rezalet yaparken yakalanan ne memleket sever(!)ler biliriz!...
Nur ol Süleyman... Nurlar içinde yat... Resulullah(s.a.v.)'a komşu ol Yiğidim...
Son zamanlarda terk edilen, unutturulmaya çalışılan Türklük Gururunla; kahramanlığınla Devletin'e, Milletin'e, Ailen'e, Yavuklun'a şeref madalyası oldun...
Allah(c.c.) senden yerle gökler arası kadar razı olsun...Yüz akımız oldun Sülayman... Şehadetinle Türk Milleti'nin neden asil tarifi aldığının ispatı oldun...
Allah(c.c.) seni özel yaratmış Süleyman... Allah(c.c.) seni güzel yaratmış... Senin adına -izninle- seni üst ranzada yatıran Bölük Komutanın'a küskünüm!...
Sen; 21 yıllık kısacık ömründe Türklüğünle gururluydun; şimdi Türk Milleti senin varlığınla onurlu Süleyman...
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın."
Ama Türk Gönlümüze sığdın Süleyman; Türklük Dünyasına cesaret timsali olarak doğdun... Sen; "Kimler, nerede, ne zaman, ne yaparlarsa yapsınlar! Bizler varız! Dünya durdukça Türk duracaktır. Devlet-i ebed-müddet olacaktır." diyorsun...
Doğru söylüyorsun. İyi yapıyorsun Süleyman... Ve söylediğine yemin olsun dost-düşman herkesi inandırıyorsun..."
Bu Rahmetli Şehidimiz Süleyman Çelebi'nin kahramanlığı.
Bu da bir başka askerlik vesikası:
"Adı: Ahmet BURAK
Baba Adı: Recep TAYYİP
Ana Adı: Emine
Doğum Tarihi: 04.07.1979
Medeni Hali: Evli (23.02.2001)
Askerlik Durumu: ÇÜRÜK...
Rize Güneysu Askerlik şubesine kayıtlı Ahmet Burak ERDOĞAN, 2000 yılında KASIMPAŞA DENİZ HASTANESİNDEN verilen rapor ile ÇÜRÜĞE ayrılıyor. Rapora göre, Ahmet BURAK ERDOĞAN'ın hastalığı TESTİS KANSERİ!..."(alıntı)
2000 yılında "Testis kanseri" olduğu için çürüğe ayrılan delikanlı, bir yıl sonra yeri yerinden oynatan bir şaşaa ve tantana ile evlenmişti...
İki asker portresi, ve bir Vatanperver Baba(!) tarifi...
Adını sen koy!
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

HADİ TAHRİK OLUN !...

Mehmetçiğime kurşun sıkanlar onlar!
Bayrağıma hakaretler edenler, onlar!
Atatürküm'e, mukaddeslerime el ve dil uzatanlar onlar. Yıllarca kucağımda oturup sakalımı yolan sonra İngiliz'e, ABD'ye taşeronluğa soyunan "Siyaset fahişeleri" onlar!
Bölücülere terörist demeyenler onlar!
Ben oy vermemiş olsam da, Başbakanıma meydan okuyan onlar!
Ve adamlar, tahrik oluyorlarmış!...
Yıllarca haraca bağladıkları, 15-16 yaşlarındaki ana sabisi kızları dağa kaldırarak Sayın Başkan'(!)a ve kurmaylarına haremler kurdukları, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın hatta bebek demeden 30.000 insanımızı öldürdükleri, Sayın Başkan(!)larının talimatıyla yaptıkları bütün toplantılarında Bayrağımızı yerlere attıkları, yaptığımız köprüleri yaktıkları, yaptığımız hastaneleri yıktıkları, öğretmek için gönderdiğimiz öğretmenlerimizi şehit ettikleri, doktorlarımızı, hemşirelerimizi, güvenlik güçlerimizi, kendi soydaşları korucularımızı, Mehmetçiklerimizi şehit ettikleri zaman, tahrik oluyorlarmış!...
En son 12 Şehit Mehmetçik'ten sonra, memleketin; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, sünnisinden alevisine, Türk'ünden Kürt'üne kadar her kesim tarafından Al-Bayrakla dalga-dalga süslenmesinden, arabalarda Türk bayrağının asılmasından "birileri" tahrik oluyormuş!...
Ya Rabbi! Aklımıza, öfkemize mukayyet ol!...
Hadinin oradan şerefsizler!
Hadinin oradan vatansızlar!
Hadinin ordan ekmeksizler!
Hadinin oradan 'sözde vatandaşlar' !...
Başkaları ne der bilemem ama; her kesten önce Büyük Milletim'den özür dileyerek bir kere daha ağzımı bozmak ve bu namertleri tahrik etmek istiyorum!...
Tahrik olanlar kim ulaaaan?!...
İmralıda tatil yapan şerefsiz bebek katili mi? Şerefsiz bebek katilinin ablalarının elini öpmek için kuyruğa giren Zana ve zağarları mı?!...Meclisimizde terörist adilere, çukurlara "kardeşlerimiz." diyenler mi?
Tahrik olsalar ne yaparlar, ne yazarlar?
İmralı tatil köyünü mü patlatırlar?
Yoksa İmralı sayfiyehanesinden alacakları talimatlarla yeniden dağa mı çıkarlar?
Tahrik olsalar ne yazar? Cürümleri kadar yer yakamayacaklarını artık onlar da bilirken; Heyyyyy!...
Uzaktan kumandalı dolmakalemler;
Kimin tahrik olacağını, tahrik olduklarında ne yapacaklarını hemen ama hemen söyleyin!...
Hakkari'de ki, Şırnak'ta ki, Batman'da ki, Bingöl'de ki,Van'daki, bütün Türkiye'de ki Bayraklarla sokakları, caddeleri, meydanları dolduran vatan evlatlarından, öfkeli Türk Milleti'nden korktuğunuzu neden yazmazsınız, söylemezsiniz?!...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin; havadan, karadan başlattığı amansız takipten ve her kayanın dibinde bir domuzun itlaf edileceğini bildiğinizden ve bu olaylardan sonra sonra yüzbinlerce Kürt Kardeşimiz'in AlBayrağa, Şehitlerine sahiplenmesinden ürktüğünüzü neden yazmazsınız?...
Doğruyu, ilk kez yapıyorsunuz!...
Bu milletin öfkesinden korkacaksınız!...
Bu milletin sabrının taşmasından ürkeceksiniz! Korkarak, ürkerek süratle aklınızı başınıza toplayacaksınız!
Ya da, ya da tahrik olacaksınız ulan!...
Tahrik olup ne yapabilirseniz onu yapacaksınız ki; Bu millet sonsuz sabrının taşmasıyla sizi tükürükleriyle itlaf etsin!...
Vay efendim bu işler, provokeymiş!...
Vay efendim bu işler, birilerinin tahrikiyle Türk-Kürt çatışması çıkarırmış!...
Defolun oradan!...
Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Bingöl'de, Kars'ta, Erzurum'da, Muşta, Karaman'da, Yozgat'ta, Dinar'da yüzbinlerce Bayrağa sahiplenen ve size karşı öfkelerini belirten insanlar, o sizin tahrik olurlar diye birilerini korkutmaya çalıştığınız insanlarımız!...
Ve bizler; "Onlar ne kadar Kürt'se o kadar Kürt'üz..." Ve biliyoruz ki "Biz ne kadar Türk'sek onlar da o kadar Türk'ler.."
Ve yine biliyoruz ki; "Ne mozaiği ulan!.."
Bizler ancak ve ancak; "RENKLİ MERMERİN FARKLI RENKLERİYİZ." Farklı renkleriz ama günü geldiğinde hepimiz Al Bayrakça allaşırız, kızıllaşırız.Hep beraber bir ölür, bin diriliriz...
Ve sizler; siz hainler, siz satılmışlar, siz provokatörler, ancak ve ancak bu kızıllaşmadan, bu allaşmadan, bu şehadet yarışından ancak ve sadece korkarsınız...
Ve vallahi doğru yaparsınız!...
Ya sesinizi keserek, kuyruğunuzu paçalarınız arasına saklayarak boş boş ürümekten vaz geçersiniz, ya da kuruğunuzu, kulağınızı keserek sizleri finolaştırır sirklerde taklalar attırırız...
Başkan(!)ınıza tahsis ettiğimiz adayı, tamamınızın istirahatgahı ve bizim sirkimiz yaparız!...
Aklınızı başınıza toplayın!
Tahrik olan ve tahrik edilmek istenen Büyük Türk Milleti'dir ve kolay kolay tahrik olmayacağını da siz bizden iyi bilirsiniz!...
Hadi tahrik olun bakalım!... Hadi tahrik olsunlar bakalım!...
Tahrik olsunlar ki bu nifak bir daha dirilmemek üzere gebertilsin... Tercih sizlerin ve sizleri, çuvala ağız yapanların!...
Hodri meydan!...
Hadi o hainleri tahrik ediyorum ve on bayrak daha alarak sokağıma asacağım...
Bayrağıma selam vermeden uçan kuşun da yuvasını bozacağım...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

VUR GÜNEŞİ!...

VUR GÜNEŞİ!...

Neymiş zemheride yoksul üşütmek
Vur güneşi, düşsün yere görelim!
Neymiş karanlığa yolu ışıtmak
Vur güneşi, düşsün yere görelim!...

Işığında zalim yolundan şaşar
Onsuzken günahkar bildiğin yapar
Çiçekleri niye pervane tutar
Vur güneşi, düşsün yere görelim!...

Acep o olmazsa ateş yanmaz mı
Onsuz renk bilinip kan boyanmaz mı
Acep ateşine can dayanmaz mı
Vur güneşi, düşsün yere görelim!...

Hayat vermiyorsa artık dünyaya
Karda buzda terliyorsa ar haya
Razıyım ben karanlıkta kalmaya
Vur güneşi, düşsün yere görelim!...

Birileri güneşin oğullarıymış
Cahiller bilmeden çoğullarıymış
Tarihte insanlar hep kullarıymış
Vur güneşiVur güneşi, düşsün yere görelim!...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 26, 2007

İKİ EL BİR BAŞ İÇİNDİR...

Hiç bir şey bilmez entellerimize inat; hayatlarında bir şey olamamış "Hiç Bir şeyler" siyasilerimize inat; memleketin en cahilleri olduklarını davranış ve söylemleriyle haykıran "Aydıncık"larımıza inat, "Çarıklı Erkan-ı harp"e, Millete kulak verme zamanı diye düşünüyorum ısrarla...
Gecenin çok geç vakitlerine kadar Manisa'da görev yapan, idealist ve genç bir öğretmen meslektaşımla sohbetler ettik. Yaklaşan 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla, biraz da benim hatırlatmamla bir şiirim üzerinde ve öğretmenlik hakkında epey yoğunlaştık. "Hocam, fikren ayrı olmamıza rağmen sizi okuyorum ve okuyacağım." diyordu. Alacağım en muhteşem ödüllerdendi. Çünkü, hala eğitimi asla unutmamış öğretmenlerimizin olmasından ve -fikren ayrı olsak ta- "İki el bir baş içindir." şeklindeki muhteşem öğretide buluştuğumuz için çok heyecanlandım. Bu olsa olsa "aydıncılık" oynayan okumuş cahillerle "öğretmen" farkıydı...
Evet, "İki el, bir baş içindir."
Devasa cüsseli, çok ta sağlıklı bir bedenin sağ ve sol kolarından-ellerinden her hangi birisi olmasa o beden "Çolak" sıfatı alır. Zannederim çoğumuz, çolaklıktansa hastalığı tercih ederiz.
Bu arada ellerini, kollarını, bacaklarını Vatan toprağı Vatan kalsın diye feda eden gazilerimizi de "İbrahim BABÜR" adındaki kahraman Gazimiz'in şahsında saygıyla yad edelim.
Ayrı fikirlerden olmamızı samimiyetle söylememize rağmen, iki öğretmen "İki el, bir baş içindir." öğretisinde buluştuk kolayca.
Oysa bana göre "Çakar almaz" adındaki solun eski tüfekleriyle ve onlara görede benim gibi bir "Gerici, faşist" birisiyle asla paylaşılacak bir şey yoktur!...
Öyle değil!...
Vallahi böyle değil!...
Nasıl ki iki elinden biri olmayan bir beden 'çolak' sıfatlıysa; siyaseten de "sağcı" veya "solcu" eksikse, siyasetimiz çolak kalır!...
Siyasetimizi çolaklıktan kurtarabilmemiz için, iki elimizi bir baş için kullanmak zorundayız artık...
Sağcısı-solcusu, ülkücüsü-devrimcisi, irticacısı-laiki, Atatürkçüsü- Avrupa Birlikçisi, gericisi-ilericisi el ele vererek devletimizin başındaki bu belayı def etmek zorundayız. Birilerine göre emperyalistler, birilerine göre siyonistler, birilerine yani bana ve bize göre de 21.yy. Haçlı'ları devletimize ve vatanımıza tazyik uyguluyorlar. Bu tazyiki, bu baskıyı, bu saldırıları el ele vererek bertaraf edemezsek korkarım çolaklıktan da öte bizi kötürüm ederler!...
Sağcımızla-Solcumuzla el ele vererek bu belaları def ettikten sonra, yeniden sağcılık-solculuk çekişmemize devam edelim, söz!...
Rahmetli Başbuğum Alparslan Türkeş; "Solun ihanete varan davranışları yüzünden, sağ ile olan mücadelemizi erteledim." demişti. Şimdi iş tersine döndü. Sağın, sağcı geçinenlerin ihanete eş değer davranışları yüzünden -şahsen- sol ile olan mücadelemi tamamen erteledim.
Bu ertelemeyi, hepimizin yapmamız lazım. İki elimizle bir başımızı kaşımak zorundayız. Yoksa kötürümleştirilen devlet yönetiminde, hepimiz ziyan oluruz. Çöken binanın enkazı, hepimizi altına alır...
Türk Milleti;
Kolay yenilmeyeceğini, asla yok edilemeyeceğini tarihte defalarca ispatlamış bir milletsin!...
Bu badireyi de atlatacaksın eminim. Buna imanım var. Çünkü senin Peygamberimiz(s.a.v.)'den dualı ve teamülleri olan bir millet olduğunun ben de, her kes te, dünya da, Haçlı da farkında...
Ama iki elini de bir başın için kullanmak zorundasın!...
Artık sağ elin, sol ele; sol elin, sağ ele yardım etme günüdür!...
Yoksa yeniden çok canlar veririz, yeniden çok canlar alırız, yeniden çoook kanlar kar çooook!...
Haçlı'ya, "yedi düvel" adıyla Çanakkale Geçilmez destanını yazarken 253.000 şehit veren bu millet, şühedasıyla hep gurur duymuştur, duymaktadır. Çünkü 253.000 şehit verirken 800.000 kefereyede dünyasını değiştirtmiştik.
Şimdi de 12 şehit verdiğimiz -güya- baskında 35 hain itlaf ettik. Dün 30 itlaf haberini daha aldık. Yarın yüzlercesini itlaf edecektir Mehmetçiğim biliyorum...
Ama sağcısı-solcusu siyaseten bir arada durarak, siyasetimizi ve dolayısıyla diplomasimizi çolak bırakmaya asla hakkımız yoktur.
Tekrarlıyorum aksi halde çok kan akar ve tarih hepimizi yargılar...
Hadi hep beraber; "İki el bir baş içindir." öğretisini uygulamaya ve hep beraber; "Arşyiğitler, vatan imdadına."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 25, 2007

ÜLKÜ DEVLERİ'NE

ÜLKÜ DEVLERİ'NE

Bir bıçak saplanmış tam yüreğime
Çıksa kanayacak kalsa sancıyor
Bir Ülkü hapsolmuş tüm benliğime
Çıksa incinecek kalsa sancıyor...

Acep cüce miyim, Ülkü Devi mi
Zındanım etmişim kendi evimi
Gözümün bakışı kin mi, sevi mi
Baksam tiksinecek, yumsam sancıyor...

Bir zamanlar Allah Rızası vardı
Gönlümüze bütün alem sığardı
Utanıp sakalım saçım ağardı
Tara incinecek, kapat sancıyor...

Dünyayı kapladı arsızla nursuz
Hani bizden idi güzel kusursuz
"Ülkücüyüm" diyor namert uğursuz
Ülküm incinecek, beynim sancıyor...

Yüreklerde sızı kucakta canlar
Cephede kalanlar, evlerde kanlar
Hani atlananlar pusatlananlar
Gönlümde savaş var canım sancıyor...

Bedel can adıyla olur hediye
Devleti payidar edeyim diye
Tokkalı seslice soruyor niye
Canım sıkılıyor kanım sancıyor...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ekim 24, 2007

SEYREYLE SEN GÜMBÜRTÜYÜ!...

"Yerden göğe küp dizseler
Birbirine bent etseler
Alttan birini çekseler
Seyreyle sen gümbürtüyü!..." (Anonim Türk tekerlemesi)

Bu, çarıklı erkan-ı harbin feraseti.
Bu, mevcut yönetimimizin Türkçe mükemmel tarifi!...
Yerden göğe küp dizmediler, dizdirdik!...
Cumhurbaşkanını sadece bir parti tayin ederse neler olabileceğini, ne tehlikeler doğurabileceğini, bağırarak, feryatlar ederek söyledik durduk. Ya dinletemedik, yada dinleyenlere yeterince anlatamadık!...
Önceki cumhurbaşkanlarının seçilmesi ile, yenisinin seçilmesi arasındaki korkunç farkı, anlatamadık. Anlattıklarımıza dinletemedik. Önceki Cumhurbaşkanları'nın da tamamını Meclis seçmişti doğrudur. Ama meclisteki bütün partilerin, aralarında mutabakat sağlanmasından sonra seçilmişlerdi öncekiler.
Şimdiki ise, millet kandırılarak, aldatılarak baskınla, zorlamayla, oldu-bittiyle seçilmiştir. Meclisin cumhurbaşkanını seçemeyeceği kesinleşince, önce; "Halk seçsin(millet değil)" diyerek referandum hazırlığı ilan edildi. Sonra bir baskın erken seçim kararı alındı.
Fısıltıyla, bütün Anadolu dolaşılarak; "Küçük bir esnaf çocuğunun, eşinin başı örtülü birinin seçilmesine izin vermiyorlar!..." diye sessizce haykırarak, mazlum rolüyle ağlandı. Ve iki kişiden birinin oyu alınarak hükumet yenilendi.
Ilımlı-olumlu milliyetçiler(!)in; ırkçı, etnik, faşist, bölücü mihrakların siyasal uzantılarının da destekleriyle "Meclis Çalıştırıldı" ve Cumhurbaşkanı, bir parti tarafından tayin edildi!...
AKP'ye oy veren %47'nin çok büyük bir çoğunluğu, cumhurbaşkanını kendisi seçebilmek için oy vermişti. Ama seçimlerden hemen sonra mühür alınmış ve Süleymanlaşılmıştı!...
Sür'atle Cumhurbaşkanı atandı.
Sonra maçın ortasında kurallar değiştirilerek, maçın ortasında kalelerin yeri değiştirilerek; gümrük kapılarında oylama başlamış ve oylar kullanılmaya başlanmışken referandum paketindeki maddelerle oynanarak değiştirildi. Bu değişiklik talebi de Ilımlı-olumlu Milliyetçiler(!)den geldi!...
Ve yeni bir "AKP Yasamız" var artık!...
Bu Anayasa, ne kadar milletindir, milletin ne kadarının tasvibini almıştır, bilen yok,bilinmesi de mümkün değil!...
Yerden göğe küp dizdiler vesselam. Birbirine de bent ettiler!...
AKP'nin atadığı, yeni Cumhurbaşkanı üstün ve tarihi hizmetlerine, sür'atle başladı. Bir önceki, çok kızdığımız, sağcı-solcu ağız birliği ile saldırdığımız, tasarrufu seven, cimri(!) Sezer'in biriktirerek bıraktığı Köşk Bütçesi az bulunarak artırılması talebiyle başladı hizmet yarışı!...
Cumhuriyet tarihimizin Muhteşem Türk Atatürk'ün eşinden sonraki, ikinci baş örtülü Cumhurbaşkanı Eşi'nin isteği doğrultusunda Köşk'te tadilat var!...
Bu, "Yuvayı dişi kuş yapar." mantığıyla ne kadar görülebilirse o kadar mazur görülebilir. Cumhurbaşkanlığı Bütçesine istendiğini duyduğumuz artışı izleyeceğiz şimdi.
Ve de asıl mühimi, şimdiden sonra Cumhurbaşkanı'nın atayacağı, siyaset üstü kadrolara kimlerin geleceklerini merakla izleyeceğiz!
Siyaset üstü kurumlara, şimdiden sonra verilecek siyasi talimatları izleyeceğiz. RTÜK'e verilen talimat yani sansür, bunların ilki...
Dahasını bekleyerek, izleyerek göreceğiz.
Ya da yerden göğe kadar dizilen küplerden birini, alttan çekerek millet olarak koparabileceğimiz gümbürtüyü seyredeceğiz.
Ne zaman mı?
Elbette önümüzdeki ilk yerel seçimlerde; "Seyreyle sen gümbürtüyü"...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Ekim 23, 2007

SANSÜR HAYIRLI OLSUN!...

Müstakil bir devlet miyiz? Müstemleke miyiz? Demokratik bir hukuk ülkesi miyiz? Yoksa seçilmiş despotlarla mı yönetiliyoruz?
Bilen var mı Allah aşkına?!...
Radyo Televizyon Üst Kurulu, kısaltılmış ve bilinen adıyla RTÜK, hükumetin talimatıyla, şehit cenaze haberlerinin yayınlanmasına yasak koydu!... Yani basın ve medya sansürle muhatap!... Sansürü uygulayan kim? RTÜK...
Kimin talimatıyla, Hükumetin!...
Şimdi kim bana RTÜK'ün siyaset ve partiler üstü bir kurum olduğunu, müstakil bir kurum olduğunu söyleyebilir? Eğer bu kurum müstakil değilse ne iş yapar, neye yarar?...
Bu yasa koyucuların, hukukçuların işi. ben hukukçu olmadığım için bu konuda ahkam kesmeyeceğim ama, sivil ve çok duyarlı bir Türk olarak isyan etme hakkımı kullanacağım! Eğer yapacağım, yaptığım suçsa önce kendim kendimi ihbar ederek başlayacağım işe!...
Ben bu hükumet talimatlı RTÜK yasağına uymayacağım. Neden mi? Arz edeyim:
Günümüzden yaklaşık bin yıl önce Yusuf Has Hacib'in yazdığı "Kutadgu Bilig" adlı eserden bir bölümü tekraren aktarmak isterim.
Hakan, tebaasından isteklerini duyurur. İstekleri üç madde ve çok haklı isteklerdir.
1- Yasalarıma uyun.
2- Verginizi ödeyin.
3- Dostumu dost, düşmanımı düşman belleyin. İstekler kısadır, özdür ve mantıklı isteklerdir. İlk meşveret toplantısında teamül gereği tebaa yani millet Hakan'a cevabını verir. Milletin cevabı da en az Hakan'ın istekleri kadar makul ve ders vericidir.
1- Yasalarına uyarız ama adil olursa.
2- Vergimizi öderiz ama gümüşün ayarını düşürmezsen.
3- Dostunu dost, düşmanını düşman belleriz ama can ve mal güvenliğimizi sağlarsan.
Bu tarihi Türk öğretisinden haeketle, bir Türk olarak son RTÜK sansürüne karşı derim ki;
Ben bu yasağa, bu yasaya uymam çünkü adil değil. Basına koyulan yasak, bir siyasi parti olan hükumete de koyulacaksa sözüm yok ama hükumet, istediği gibi yorumlarıyla siyasi yatırım yapmaya devam edecekken basını susturan yasa adil değildir ve adil olmayan bir yasaya uymak mecburiyetim millet olarak olamaz.
Vergimi; bu hükumete rağmen, bundan önceki Türk Lirasının kıymetini koruyamayan hükumetlere rağmen vermeye devam edeceğim çünkü Ordumun silaha ihtiyacı var.
Hükumetin değil, devletimin dostunu dost düşmanını düşman bellemeye gelince; düşmanları düşmanımdır çünkü benim çocuğumu, benim Mehmedimi şehit ediyor. Analarımızı ağlatanların analarını ağlatmadığımız sürece bu kanın durmayacağını biliyorum. Bu yüzden açıkça düşmanı düşmanımdır. Ama hükumetlerin ısrarla söyledikleri müttefikleri, dostları, asla dostum değildir. Ayrıca hükumet; vatandaşlarının can ve mal güvenliğini asla sağlayamamak gibi bir acz içindedir.
Cephede şehit olam mehmetçiğin izahı mümkündür ama yollar kesilerek kurşuna dizilen vatandaşların, düğünden dönerken topluca katledilen sivillerin can ve mal güvenliği ortadadır!...
Bu yasalar, yani son Hükumet talimatlı RTÜK sansürü, Muhteşem Türk Atatürk'ün Bursa Nutku'nda tarif ettiği ortamın yasalarıdır sanki ve tanınmamalıdır diye düşünüyorum. hatırlayalım o muhteşem nutku:
"Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların luzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demiyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalıyacaktır. Genç, 'Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi değildir.' diye düşünecek, , fakat asla yalvarmıyacaktır.

Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek; 'Demek ki, adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lâzım!..'
Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, 'Ben, inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir!...'Mustafa Kemal Atatürk"

Fısıltı gazetesi, şu andan itibaren baskıdadır ve bu yasa şu andan itibaren kulaktan kulağa reddedilerek ilgadır.
Sansür, hayırlı olsun...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ekim 22, 2007

MEHMEDİM

Canımızı kendimiz sıktırdık canımıza
Kanımızı kendimiz akıttık yanımıza
Hakaret ediyorlar Kaan'a Hanımız'a
Susuşumuz edepten bunu bilemiyorlar
Meydan kurulduğunda bir kez ölemiyorlar.

Vatan, millet, hamaset ayıp bu entellerce
Ölüp ölümsüzleşen Mehmedim var binlerce
Onlara selamlar var mezheplerce dinlerce
Göz yaşımız gururdan bunu bilemiyorlar
Bin kez ölen korkaklar, bir kez ölemiyorlar.

Bu yıl kuraklık vardı gün yakmıştı dünyayı
Başlara güneş geçmiş bozmuştu günle ayı
Albayrağım rengiyle süslüyorken semayı
Gölgesinin farkında olmuyor bilmiyorlar
Peygamber Aguşu'na korkup gelemiyorlar.

Muhammed'im, Mehmed'im, Mehmetçiğim, Aslanım
Ciğer parem, göz nurum, cesaretim, destanım
Sayenizde tüm dünya yüz yıllardır bostanım
Kanınla sen toprağa ruh verdin görmüyorlar
Ama artık korkudan asla gülemiyorlar.

Tokkalı'da sizlerle topraktan, vatandandır
Kanının tüm cevheri, toprakta yatandandır
Bilir ki bu namertlik Vatanı satandandır
Gün gelir hesabımız görülür bilmiyorlar
Dar'a çekilecekler, bilip ölemiyorlar!...

Bu sessiz naralara, bu içe akan yaşlara, bu semaya dikilen başlara, toprağı vatanlaştıranların başlarına dikilen taşlara aymazca bakanlara;
Artık sözün bittiğinin, harekete geçme gününün geldiğinin, bu günün geldiğini tüm dünyanın bildiğinin farkında olamayanlara;
Hala şehit cenazelerinden siyasi çıkar hesaplayanlara, fidanlarımız devrilerek çınarlaşırken çocuklarını çürük raporuyla okyanus ötelerine saklayanlara, kendilerine kahhar bir çoğunlukla verilen siyasi erki kullanmayanlara;
Hala barışmayanlara, hala vatanperverlikte karışmayanlara, hala Türk omuzlarımıza yaslanmak üzere Türkçe yaklaşmayanlara, göz yaşlarını yürekleriyle silerek kurutmayanlara;
Türk'üm diyemeyenlere, milletle halkın farkında olamayanlara, tarihe şerh düşüldüğünün aymazca sorumluluğunda olmayanlara, yiğitçe meydana dalmayanlara;
Bayrağımıza selam vermeden uçan kuşun yuvasını bozmayanlara, bize kedi bile vermeyeceğini söyleme gafletinde bulunabilen kapı yalakalarına haddini bildirmeyenlere;
Sadece "Heeeeeeey!.." deriz...
Heeeeeyyy! Millet teyakkuzda!
Millet, Mehmetlerine;
Kalk Yiğidim
Yine dağ başını duman almış.
Parçalanmdı bir kıt'anın toprakları
Arslan payını arslan olmayanlar aldı.
Kalk Yiğidim, kalk Yiğidim
Kalk Yiğidim,
Yine dağ başını duman aldı... Diye sesleniyorlar.
Bu ses, dünyayı ürkütür. Bu ses imansızları korkutur. Bu ses, bütün akılları başlarına toplar. Akılları başlarına toplananlara selamlar olsun.
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
tokkali_53@hotmail.com
tokkali@gmail.com

Pazar, Ekim 21, 2007

YAZARIZ ELBET

Canımızı yakanların canını
Canlarını yakmadan alırız elbet
Mehmedimin demin akan kanını
Bayrakça semaya salarız elbet...

Devlet olmak bedel ister biliriz
Devlet kalmak bedel ister biliriz
Otorite nasıl olur biliriz
İtimizi yeniden bağlarız elbet...

Baş gitmezse ayak durur yerinde
Bu sözümün meali çok derinde
Gabar Dağı, Cudi belki serin de
Sinemizde hain dağlarız elbet...

Türk'ün Türk'ten gayrı dostu yokudu
Bilirim ta dünden düşman çokudu
Tarihi ben yazdım kafir okudu
Yeniden bir daha yazarız elbet...

Dün Haçlı idiler bu gün birlikler
Ilımlı, olumlu zırlar geyikler
Elbet yenilenir cihangirlikler
Bunları bir daha bozarız elbet...

Hadi hep beraber Allah diyelim
Önce nefsimize sefer edelim
Yenik nefsimizle harbe gidelim
Yeniden cihanda tozarız elbet...

Dünya nizamında nerdeyiz acep
Acaba ne için dardayız acep
Fatih'e Yavuz'a benzemez Recep
Bir benzer Türk ile kızarız elbet...

İt ürüsün kervanımız yürüsün
Yine dağ başını duman bürüsün
Bu işlerin ilerisin gerisin
İmanla bir daha yazarız elbet...

Tokkalı Türkçe dur, nara at Türkçe
Bu millet ayakta dimdik yiğitçe
Ne etniği, ne halkı be!... Milletçe
Rüyalara adımızı yazarız elbet...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ARŞ YİĞİTLER VATAN İMDADINA...

Büyük Türk Milleti!
Önce başımız sağ olsun. Vatan sağ olsun.
Şühedamıza rahmet, ailelerine sabır, Milletime ve Devletime metanet diliyorum.
Yine karanlıkta kaybettiklerimizi, ışıkta aramamızı isteyenler var!
Gece saat 24.20'de saldırıya uğruyoruz. 12 şehit veriyoruz. 23 köpeği anında gebertiyoruz. Sınır ötesi harekat yapılsın mı, yapılmasın mı kararını verebilmesi için Hükümete yetki veren teskere Meclisten geçeli üç gün olmuş!...
Ne siyaseten, ne silahlı güç olarak, ne de ekonomik olarak hiç bir manimiz yok. Millet; bir kaç gün önce şehit edilen 13 Mehmetçiğin ve ondan bir gün önce kurşuna dizilen sivil vatandaşlarının intikamının alınmasını, terörist köpeklerin kaçıp saklandıkları kamplarının yerle bir edilmesini beklerken, 12 şehit daha veriyoruz!...
Bir yerlerde bir aksaklık var!
Yazılı tarihi 3000 yılı geçen, sözlü tarihi 10.000 yılı bulan bir milletin, bu kadar aymazlığı mümkün mü? Dünyaya savaş taktikleri öğretmiş bir milletin ahfadı, bu kadar acemileşebilir mi?
Dünya milletleri ve devletleri arasında mutena bir yeri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu kadar yönetimsiz olabilir, bu kadar inisiyatif kullanmaktan yoksun kalabilir mi?
Canımız yanıyor!
Akan kan bizim!
Devlet olmanın ve devlet kalmanın tek bedelinin can olduğunu bilen bir milletiz. Bu yüzden ordumuzu göz bebeğimiz tarifli koruruz. Bu yüzden bir ölür bin diriliriz deriz imanla. Ama hep biz mi öleceğiz?
Ama onlarca yıldır başaramadığımız masa başı mücadeleler yüzünden, dünyanın en imanlı ordusunun böyle rencide edilmesine nasıl göz yumarız?
Saat 24.20'de olan bir olay var. Devletin başına zorla oturtulan kişi, tam 15 saat sonra -Kayseri'deki neye yarayacağını kimsenin bilmediği- oyunu çok rahatlıkla, acele etmeden kullandıktan sonra beyanat veriyor!
Devletin Başbakanı da yine 15 saat sonra ve oyunu kullandıktan sonra milletin karşısına çıkıyor!
Madem bir şey yapmazlar, madem bir şey yapamazlar, bari çok iyi bildikleri konuşmayı yapmak için neden milletin karşısına 15 saat sonra çıkarlar?
Bundan daha olağanüstü bir olay mı beklenmektedir ki, olaydan tam 20 saat sonra toplanacaklarını, 15 saat sonra açıklarlar!...
Devletin başı, Cumhurbaşkanı değil mi? Muhteşem Türk Atatürk'ün bütün ünvanları şu anda Cumhurbaşkanında değil mi? Neden sür'atle meclisi lağvederek bir Milli Mutabakat Hükumeti kurmaz?...
20 yıldır süren bu lanet kör dövüşünün nerdeyse yarısına tekabil eden yedi yıldır iş başında olan ve istikrarı getirmekle övünen siyasi erk nerede?
Alınan teskerenin neye yarayacağını, kimseye söylemeden, davul-zurna çalmadan, ani ve atak bir davranışla neden uygulamaya koymaz?
Yoksa teskere uygulamaya koyuldu da millettin mi haberi yok?
Sayın Genelkurmay Başkanım;
Sayın Baş Komutanım;
Artık inisiyatifi elinize almanızın zamanı değil mi?
Canları yandığı için söylediklerinde mazur olan bazı siyasilerin dediği gibi Bayrağımız asla yarıya indirmeye tenezzül etmeyeceğimizi, aksine daha yükseklere gereceğimizi, bunun için de ne gerekiyorsa yapacağınızı neden hareketlerinizle göstermezsiniz?
Milletin top yekun arkanızda olduğunun farkında olduğunuzdan eminim.
Bu milleti, hiç kimse, hiç bir zaman yenememiştir. Yine yenemeyecektir. İsteyene istedikleri üslupla cevap hakkımızı kullanmakta geç kalmayalım Allah aşkına...
Devlet olmanın ve devlet kalmanın tek bedelinin can olduğunu bizden daha iyi bilecek ikinci bir millet var mıdır?... Şehit vereceğiz, öleceğiz ama; "Bir ölüp bin dirileceğiz." demez miyiz yüzlerce yıldır?!...
Biz Türk Milleti olarak, binlerce yıldır "Ölümü öldüren bir ölüşle" şehitleşmeyi bilen tek millet değil miyiz?
Endişemiz nedir? Çekincemiz nedir?
Hala "Sam Amca"sından akıllı tarifi alabilmek için bekleyen akıl fukarası siyasilerin düşüncelerini, düşünmelerini beklemeden veliliğin eş değeri deliliğimizi kullanarak ne zaman harekete geçeceğiz?
Harekette olduğunuzu, harekette olduğumuzu artık durağan, korkak, ürkek her kes bilsin lütfen!...
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır." düşünce ve imanıyla, içimizdeki dışımızdaki bütün hainlere hadlerini bildirme yetkisi ve görevi, şu andan itibaren sadece Silahlı Kuvvetlerimizindir.
"İşte adu karşıda hazır silah
Arş yiğitler, vatan imdadına."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 19, 2007

ŞEHİTLERİZ...

Yürek yüreğe
Gönül gönüle
El eleyiz, hep biriz
Sadece Çanakkale'de
İki yüz elli üç bin kişiyiz,
Hepimizin adı Mehmet
Ve şehitleriz hepimiz.

Vanlı, Karslı, Erzurumluyuz Çanakkale'deyiz,
Çanakkaleli, İzmirli, Anatalyalı, Edirneliyiz Aziziye'deyiz,
Ankaralı,Çorumlu, Tokatlıyız Yemendeyiz,
Nerede olursak olalım
Nereli olursak olalım
Gönüldeyiz
Dildeyiz
Hep bir yerdeyiz.

Ne görev düştüyse yaptık
Nereye dense koştuk ulaştık
Kan verdik
Can verdik
İman verdik
Uğraştık, karıştık, çarpıştık
Karıştık, kucaklaştık
Ve toprağı vatanlaştırdık.

Testiler, topraklaşan bizdendir
Bizdendir bağrı yanık rençberin serin suyu
Gökdelenler harcındayız bazen
Bazen Osman Emmi'nin evinin kerpiciyiz.
El ele
Gönül gönüleyiz
Hep biriz
Hep bir yerdeyiz
Aynı yüreklerdeyiz
Hepimizin adı Mehmet
Ve şehitleriz hepimiz.

Sesiz coşkun yüreklerde
Seven gönüllerde heves
Darlanan sinelerde nefesiz.
Bu vatanın her yanıyız her yerdeyiz.
Belki sessiziz
Sessiz yatanız
Bizi görmez sananlarınız var belki
Biliriz, haberdarız
Biz vatanız
Toprağı vatan yapanız.
Vatanlaştırdığımız toprakta
Vatanlarca yatanız.
Hepimizin adı Mehmet
Ve şehitleriz hepimiz...

TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 18, 2007

GAYR-I MEŞRUYU MEŞRULAŞTIRMAM!...

Evet'te de, Hayır'da da bu kere Vallahi hayır yok!...
Önümüzdeki pazar günü, milleti yeniden sandıkların başına davet eden edene!...
Oylama varmış!...
Neyi oylayacağız? Kaç kişi biliyor? Bilmiyoruz!...
Evet dersek ne olacak? Hayır dersek ne olacak? Kim biliyor? Bilmiyoruz!...
Sandık başına gitmemiz bile yetecek bu gayr-ı meşru sandığın meşrulaşmasına!...
Bu referanduma yani millet oylamasına neden gerek duyuldu? Mecliste Cumhurbaşkanı seçilemediği için!...
Referandumda ne oylanacaktı? Yeni Cumhurbaşkanını cumhur seçsin mi, seçmesin mi?!...
Referandumdan önce mazlumlaşılarak seçime gidildi mi? Gidildi!...
Mazlum rolü, mükemmel oynanarak iki kişiden birinin oyu alındı mı? Alındı!...
İki kişiden birinin oyu alınarak tek başına istikrar(!)lı bir hükümet görevine devam etti mi? Etti!...
Görevine ve istikrar(!)a devam eden hükümet, meclisteki çoğunluğuyla; seçimlerde ip atma ve ip atlama yarışına girdiklerinin de açık destekleriyle meclisi açarak Cumhurbaşkanı'nı seçti mi? Seçti!...
Yani cumhurbaşkanının seçilememesi meselesi, gündemden kalktı mı? Kalktı!...
Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı var mı? Var!...
İtiraz edenlerden biri de ben olsam da, -bir çok kişinin cumhurbaşkanı olarak kabul etmemesine rağmen- teamüllerden hareketle meşru bir seçimle gelmiş midir Cumhurbaşkanı? Evet!...
Peki o zaman pazar günü milletten neyin oylanması istenecek?
...............................
55 yaşında, duyarlı bir millet evladı olarak hiç görmediğim bir davranışından dolayı Recep Tayyip Erdoğan'ı seçimlerden hemen sonra tebrik etmiştim. Çünkü hayatımda ilk kez seçimlerden galip çıkan bir siyasetçi; seçimlerde reklam için kullandığı reklam panolarından millete teşekkür etmişti.
Benim hatırladığım kadarıyla ilkti ve doğru bir davranıştı ve bende bütün yüreğimle tebrik ve teşekkür etmiştim.
Şimdi tebriğimi de, teşekkürümü de geri alıyorum!...
Demek ki bu ne olduğu belli olmayacak, neyin oylanacağı belli olmayacak sandığa hazırlık yaparak ben dahil, bütün milleti kandırmış Recep Tayyip Erdoğan!...
Demek ki; mecliste seçmeyi, seçtirmeyi kafasına koyduğu "Beraber Yürüdüğü Arkadaşı"nı, Muhteşem Türk Atatürk'ün makamına oturtmak için milleti ve beni kandırmış!...
Demek ki ;Muhteşem Türk Atatürk ve silah arkadaşlarının 20. Ocak. 1921'de ilkini hazırladıkları anayasa ve Cumhuriyetin ilanından sonraki 20.Nisan.1924 anayasasından ve yeni devletten ziyadesiyle rahatsızlarmış!
Demek ki; 27. Mayıs.1960'taki demokrasiye müdahele edilmesine rağmen ilk kez referandumla kabul edilen 1961 anayasasından da çok rahatsızlarmış!...
Ve tekrar 7. Kasım. 1982'de yeniden referandumla kabul ettirilen, "Netekim Paşa" ve konseyin diktatör izlemeleri altında %90'ı aşan bir kabul oyu ile yürürlüğe giren anaysadan da çok rahatsızlarmış!... Bu anyasadan ben de rahatsızım...
Demek ki hedef ve mesele Anayasa imiş, hedef ve mesele Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temeli olan Muhteşem Türk Atatürk'ün hayalindeki ve kişisel başarısı sonucu ortaya koyulan sistemmiş!...
Sistemle gizli kavgası olan zihniyetlerin ve zihniyetlilerin; -sistemle barışık olmamama rağmen- hem milleti, hem de beni kandırmış olmasını hazmedemiyorum!...
Pazar günü dayatmayla, sivil bir darbeyle milletin önüne koyulan sandıkta neye evet veya hayır diyeceğimizi bize anlatmadan, milleti neyi oylayacağı konusunda yeterince aydınlatmadan, yangından mal kaçırırcasına neyi onaylatmayı planlıyorlar?...
Bu millet, her zaman kuvvetlinin noterliğini mi yapacak?!...
Çok mükemmel oynanan mazlum ve zavallı rolü ile, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu yasalaştıran sistem ve sistemin kurucusu ile kavgalarını neden açıkça söylemezler?...
Bu referanduma katılmak, bu referanduma evet demek veya hayır demek, bu gayr-ı meşru uygulamayı meşrulaştırmaktır...
Bu referanduma katılan, evet veya hayır diyerek meşrulaştıran her kes, Muhteşem Türk Atatürk'ün eserini tahrip etmeye suç ortağıdır...
Ben referanduma katılmayacağım...
Bu referandum adıyla millete dayatılan uygulamayı bütün benliğim ve yüreğimle reddediyorum...
Bu gayr-ı meşru uygulamayı meşrulaştırmam...
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ekim 17, 2007

KES KÖPEYOĞLU!...

Yine aklım karıştı!
Yine canım yandı!...
Gözümüz göre göre canımızla oynanıyor; kucağımıza oturttuklarımız, saklımızı yoluyor!...
Her sakal telimizin kopuşunda canımız yanıyor ama neredeyse sakalsız kalacak kadar tek-tek yolunduğundan acıya karşı tiryakilik kazandık sanki!...
Neredeyse sakalımız koparılmazsa tiryakisi olduğumuz acıları özlüyoruz!...
Birilerini, bir yerleri uyarmak sadece uyarmakla da kalmayıp tahrik etmek istiyorum. Bir yerlerin, samimi bazı aptallarımızın; "Devleti güçlendiriyorum! devleti destekliyorum!" diyerek ve yaptığını da inanarak samimice yaptığından, severken zarar verdiğini, bir yerlere hatırlatmak istiyorum!...
Bir kıssa;
Leylek; kocaman bir arazinin ortasında minare gibi uzanmış bir ağacın tepesine yuva yapar. Görüş alanı açık ve etrafında da kimse olmadığından, uçan yırtıcılara karşı çok emin bir yuvadadır...
Leylek, bir kaç mevsim bu huzurun keyfini yaşarken bir tilkinin dikkatini çeker... Tilki, kocaman ve yüksek ağacın altına gelir. Ağacın tepesindeki leylek yavrularını düşündükçe ağzı sulanmaktadır ama ağaca tırmanma şansı da yoktur. Gücü yettiğince, öfkeyle ağacı sallamaya başlar. Sarsıntıyı merak ederek aşağı bakan Leylek, tilkiyi görür.
- Heyyy! Ne yapıyorsun? diye sorar.
Tilki;
- Ağacını keseceğim! der...
- Neden?
- Yavrularını yakalayıp yemek için!...
Leylek korkar. Uçan yırtıcılardan korunmak için mükemmel bir yer olan yuvası ve yavruları, tehlikededir...
- Yapma tilki kardeş... diye yalvararak bir daha seslenir.
Çakal;
- Eğer yavrularından birini aşağı atarsan kesmem!.. diye homurdanarak ağacı sallamaya devam eder.
Leylek düşünür. Zaten her sene yavrulardan birini zayıf olduğu için kardeşleri yuvadan atmaktadır. Bu sefer yavruyu kendi atmaya karar verir.Ve yüreği kan ağlayarak diğer yavrularını ve yuvasını kurtarmak uğruna en zayıf yavrusundan vaz geçerek;
- Al senin olsun!... diye hıçkırarak yavruyu aşağı atar...
Tilki memnundur. Yuvada iki yavrunun daha olduğunu bilmektedir. Aşağı atılan yavruyu iştahla yedikten sonra ağacın gölgesinde uykuya dalar...
Leylek huzursuzdur. Tilki gitmemiştir. Bu günü kurtarmıştır ama yarın ne yapacağını bilememektedir... Leylek kara kara yarını düşünürken bilge kuş, Karga gelir. Leyleğin sıkıntısını merak ederek sorar ve öğrenir.
Karganın hem canı sıkılır hem de öfkelenir.
- Sen hiç tilkilerin ağaç kestiğini duydun mu? diye sorar..
- Hayır!... der Leylek'te hayret ederek...
- O zaman neden korktun? Yarın aynı şeyi söyleyip ağacı salladığında "Kes Köpeyoğlu!" de ve rahatla... Der, uçar gider...
Ertesi gün tilki, yine ağacı sallayarak;
-Leylek! Ya yavrulardan birini at ya da ağacını keseceğim.. diye bağırmaya başlar.
Öğüdü Karga'dan almış olan leylek; tilkinin baltası ve testeresinin olmadığını ve ağacı kesemeyeceğini, bilmektedir.
- Kes köpeyoğlu!.. diğe cevap verip yavrularını sevmeye devam eder.
Artık tilkiye ağacın altında acından ölmektense çekip gitmekten başka yol kalmamıştır...
Kıssadan hisse...
Onlarca yıldır Devletimiz'e, Milletimiz'e saf leylek muamelesi yapan tilkiler, görev başında ve Devlet Ağacımız'ı sallayarak kesmekle tehdit ettiriyorlar!...
Biz de yavru üstüne yavru veriyor ve tilkileri-çakalları şımartıyoruz!... Oysa biliyoruz ki ne baltaları ne de testereleri var!...
Bu çakalları-tilkileri çok ciddiye alarak, Aziz nesin'in tarifine uyarcasına leylekleşiyoruz sanki!...
Bu ürkeklik, bu korkaklık bizim sıfatımız olamaz!... Tarih mimarı Türk Milleti olarak biz ne çakallar gördük! Tilki postundan çoook börkler-kürkler yaptık! Biz ne fırtınalar atlattık!...
Çağ değişiyormuş!
Dünya kabuk değişiyormuş!..
Bizde de gömlek çıkarmak, değişmek, gelişmek lazımmış!...
Yapacağımızın; sadece eskiyen elbisemizi yenilemekten başka bir şey olmadığını bizden iyi kimse bilemez...
Elbisemizi yenileyeceğiz ama modaya uyarak etek boyumuzu minileştirmeden!... Haçlı'ya, Avrupalı'ya uyarak başörtümüzden vaz geçmeden!... Kraldan fazla kralcıların; samimilerini mazur görerek kellesini kimselere vermeden!...
Birileri, biryerlerden aldıkları emirle, bir şeyler yapacaklarmış!...
Artık yavru vermeden, tek kelimeyle ve haykırarak;"Yap Köpeyoğlu.." demenin tam zamanı...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ŞAPKA DÜŞECEK, KEL GÖRÜNECEK !...

Onlarca yıldır kifayetsiz siyasilerimiz yüzünden kimse kendi işine bakamıyor!...
Terzinin elinde örs ve çekiç; demircinin elinde de makas olunca, iki sanatkar da yetersiz kalıyor bizde kumaştan da oluyoruz demirden de!...
Demokrasiyi, cumhuriyeti birilerinin kavrayamadığını veya çok iyi anlayıp demokrasi ve cumhuriyetin sağladığı hareket alanlarını, hince kullandıklarını düşünmeye başladım. Bazı kavramların anlamlarını bilmek için -entel görünmek uğruna- ille de ansiklopediye bakmak gerekmiyor. İlk ve ortaokulda kitaplarımız da, öğretmenlerimiz de Cumhuriyet'i; "Milletin kendi kendini yönetmesi " olarak belletti bize...
Yani cumhuriyet; cumhurun yani milletin, yöneticilerini kendinin seçme sistemi... Düz mantıkla ve okuduğumuzu anladığımız haliyle de harika bir sistem.
Bu kadar harika bir sistemle biz neden iyi yönetilemiyoruz?!...
Ya biz iyi yönetilmeyi istemiyoruz, ya da yöneticimizi iyi seçecek kadar iyi değiliz. Neresinden bakarsak bakalım çuvaldızın ucu cumhura dokunuyor!...
Padişahlıktan Cumhuriyete geçilirken; Atatürk'ü Cumhur Reisi seçen cumhur, O'na ve arkadaşlarına devleti kurma yasalar hazırlama yetkisi vermiş. Allah(c.c.) hepsinden razı olsun iyi de yapmışlar. Aldıkları yetkiyle de Atatürk ve arkadaşları yeni devletin olmazsa olmaz kurallarını koymuşlar...
Kurumları kurmuş, yetkilerini belirlemiş, silsileten birbirine bağlanış şekillerini belirlemiş... Nihai olarak bütün kurumları da TBMM'ne bağlamışlar.
Yasa koyucular ve yasa uygulayıcılar net olarak tarif edilmiş...
Bu arada Silahlı Kuvvetlerimiz'e de Devleti ve Cumhuriyeti koruma-kollama görevi verilmiş... Buraya kadar tamam!...
Ama 600 yıllık bir padişahlık geleneğinden gelmiş ve son 200 yıldır da Hristiyan Avrupanın içimizdeki uzantıları, bu anayasadan asla memnun olamamışlar!...
Bu yüzden de art niyetli siyaset tüccarlarının becerisiyle; hainle demokrat, sadıkla gerici eş anlamlara getirilmiş!...
Hristiyan Avrupa birlik olmuş, bir araya gelmiş; bizimde İslam aleminden koparılmamız ihmal edilmemiş... Biz de ananelerimizi, teamüllerimizi, mukaddeslerimizi batılılaşma sevdasıyla ihmal ederek hristiyan dünyanın dümen oyunlarına uymuşuz da uymuşuz!...
Hristiyan Batı; aklını kullanarak teknolojik alanlarda yüksek atlama rekorları kırarken; onların aksine biz aklımızı tatile çıkararak 50 yıldır baş örtüsüyle, minietekle, cami-mescid çekişmeleriyle, mezhepler cemaatler çekişmeleriyle, etnik üstünlük iddialarıyla hep kendi gözümüzü kendimiz oymuşuz!...
İstiklalsiz iffetimizin var olamayacağını -nasıl yapmışlarsa becermiş ve- bize unutturmuşlar!... Almayacakları, almaları mümkün olmayan AB'lilik sanal yemiyle Kurucu Meclis'in koyduğu yasaları 45 yılda kendimize değiştirtmişler...
Biz birlik demişiz, onlar dağılım demiş!...
Biz üniter bölünmez devlet demişiz, onlar federasyon demişler!...
Bizler millet demişiz, onlar halklar demişler, mozaik demişler!...
Biz başörtüsü, yemeni demişiz; onlar türban demiş, tesettür demişler!...
Biz tekke-zaviyeye hayır demişiz, onlar fener rum patriğine ekümeniklik demişler!...
Biz toprağı vatanlaştırmışız, onlar bu vatanlaştırdığımız toprakları parayla satmışlar...
Biz apo alçağına alçak, hain,bölücü,katil, zalim demişiz; onlar, insandır insan hakları vardır demişler!...
Biz şehitlerimizi, gazilerimizi kutsamışız, onlar şehit analarını incitmiş!...
Biz baş örtüsüyle türban ayrı şeylerdir demişiz onlar, onlar türbanı baş örtüsüyle kamufle etmeyi başarmışlar!...
Biz devletin korunması hususunda Ordumuza güvenmişiz, onlar ise orduya saldırmış durmuşlar!Demokrasinin Cumhuriyetin gereğini yapmaktansa AB ve ABD'nin dayatmalarıyla kendi kendimizle kavgalı bir hale gelmişiz!...
Bu milletin devletiyle, ordusuyla asla dargınlığı asla, kırgınlığı söz konusu edilemez... Çakan bir kıvılcımla, üç günde neleri verebileceğini, canını esirgemediği devletinden ordusundan malını asla esirgemeyeceğini göstermiştir bu millet... Ordunun da asla milli ve manevi değerlere karşıtlığı yoktur...
Şapka düşüp kel görünecek!...
Devletimizin otoritesinin ispatı, varlığını hissettirebilmesi için sınır ötesi harekatı yapıp yapmayacağı konusu meclisimizde. Bir yıllığına yetki hükümete verilecek. Bakalım yetkiden sonra ne olacak?
Şapka düşecek, kel görünecek!
Ve görünen keli şaplaklamak veya kel başa şimşir tarak uygulamak ta bize, yani millete düşecektir...
Allah(c.c.) sonumuzu hayıretsin...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 11, 2007

HASPAMA BAK HASPAMA!...

Yaralarımız kavlasın, acılarımız-içimizi yakan ateş soğusun diye tevekkülle beklemeye niyetlenmişken, yumuşak bir diken acıttı canımı bir daha!...
Mübarek Kadir Gecesi'nde, Allah(c.c.)'a açılan ellerin içinde bir el olarak, Allah(c.c.)'a yalvaran dillerin içinde bir dil olarak ben de akan kanın durması için yalvarmıştım...
Birilerinden biri, "Uzaktan Kumandalı Rüzgar Gülleri" nden biri, kalemini şuh pozuyla saklayabileceğine güvenen bir "Dolma Kalem", zülf-i yarime dokundu!...
İnsanlıktan bi-nasiplerin insanlık hakları için çaktırmadan salvolar atan bu buz pateni dansçısı güzel kadın, güzelliği kadar öfkeme muhatap!...
Diyor ki, demiş ki, diyesiymiş ki:
"Kiminle konuşulacaksa konuşulsun bu iş halledilsin."Bunu Şırnak'takiler de söyleyecektir, İzmir'dekiler de. Bunu Diyarbakır'dan dağa oğlunu yollayan anne de söyleyecektir, Edirne'den oğlunu askere yollayan anne de:"Kim affedilecekse edilsin, kim konuşacaksa konuşsun ve bu ölümler bir son bulsun." Bu ülkenin sabrı çoktan tükendi ve sanıldığı kadar intikam istemiyor artık kimse. O bölümü geçtik birkaç yıl önce. Annelerden biri çıkıp "Ben oğlumu helal etmiyorum" dediğinde bitti o iş."
Ece Temelkuran adıyla, Milliyet adındaki "Yaygın Basın"dan sesleniyor bu yumuşak diken!...
Sen, kimin adına, kime af istiyorsun be güzel haspam?...
Sayıları 40.000'e varan insanlarımızın katilini mi insandan sayarak, af istemek gibi bir yumuşak salvo yapıyorsun?...
Güzelliğin ve şuh pozunla bu salvonun görülmeyeceğini mi zannediyorsun?
Vay haspam vaaaay!...
40.000 insanımızın en az 30.000'inin Kürt vatandaşlarımız olduğunun farkında mısın?
Daha dün, Yeniçağ Televizyonu'na gelerek ağzından ateşler saçan ve; "Yakınlarımı bu şerefsizler öldürdüler! Bunlarla ben baş ederim! Bana yetki verilmesini sağlayın! Ben de bunların peşine dağlara çıkmak istiyorum!" diye naralanan Kürt vatandaşımızı görseydin, ağlayacak kadar insanlaşabilir miydin diye merakımdasın!...
Mukaddes Dinimiz'in yasaklamasına rağmen, Allah Kitabı'ndaki "Kısas" hakkını kullanarak, intikam ateşiyle yanan ve intikamlarını Devlet'in almasını bekleyen yüzbinlerce insanın kiniden haberdar mısın?
Sen ve sana benzerler, 13 Mehmetçiğimizin şehadet haberi geldiğinde televizyonlarınızdaki dansözlere alkış çalarken, Milletin bağrına hançer saplandığının farkında değil misiniz, yoksa bu Milleti bu kadar aciz mi bellediniz?...
Aklınızı başınıza toplayın!...
Aklınızı başınıza toplayın ki; öfkelerine dağları hedef koymuş Milletin bedduaları, üzerinize yoğunlaşmasın!...
Bu düşüncelerinizle, bu söylemlerinizle; bu Vatanın topraklarından aldığınız her lokma, bu Vatanın semalarından aldığınız her nefes size haramdır haraaaaam!....
Kucağımızda oturup sakalımızı yolmayın!...
Size de başlarız; hamilerinize de, okyanus ötesinden gelen Haçlı Silahşörü "Sayın Başkan"ınıza da!...
Türk Milleti olarak, küfrümüzün bini bir para değil bilesiniz ve sadece küfrümüzle yetinin diye tavsiye ederiz!...
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa Vatandır."
Sizin toprak sayarak, eliniz titremeden vicdanınız sızlamadan dolar ve euro bedeliyle sattığınız toprakları biz, bedelini kan olarak vererek Vatanlaştıranlarız...
Bizi görün!...
Bizi fark edin!...
Çünkü biz sizi görüyoruz ve çok yakından ama ciddiye almadan izliyoruz!...
Haspama bak haspama!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ÇEKİLİN AYAK ALTINDAN!...

"Ey dipdiri meyyit, İki el bir baş içindir,
Davransana...Eller de senin, baş da senindir!..
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin..?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin...." Mehmet Akif Ersoy

Ey dipdiri ölüler, üzerlerine ölü toprağı serpilmişler; iki el bir baş içindir. Şehit olanlar, Benim çocuklarım, benin Mehmetçiklerim, benin göz bebeklerimdir. Mehmetçiklerime kıyan alçaklar ise, sizin okyanus ötesi müttefik(!)iniz rolündeki kahpe Haçlı'nın kapı köpekleridir.
Köpek diyorsam yerine koyacak kelime bulamadığımdandır. Çünkü köpek kapısına, sahibine sadıktır ama bu adi yaratıklar nankörlüğün, ihanetin, kalleşliğin, alçaklığın temsilcileridir.
"İki el, bir baş içindir." Yani eğer devletsek; siyasi erk, millet, milletin lojistik desteği ve Silahlı kuvvetlerin görevleri, el ele vererek devleti muhafaza etmektir.
Sanki ellerimizden birine, siyasi erke felç inmiş!...
"His yok, hareket yok, acı yok... Leş kesilmişler!..."
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, savaşı askerden bekledikten sonra; iç asayişi de askerden beklersek, savcılığı, hakimliği, polisliği askerden bekleyeceksek; hariciyeyi askerden, dahiliyeyi askerden, siyaseti-siyasi kararları askerden bekleyeceksek; Siz ne iş yaparsınız?...
"ABD'ye gidip Sayın Başkan'la konuşacağım." derken egemenliğimizi nasıl rencide ettiğinizin farkında olmuyorsanız, siz ne işe yararsınız?... Madem bir işe yaramıyorsunuz, neden istifa etmezsiniz?...
Biz, Türk Milletiyiz.
Vatan da bizim, bayrak ta bizim, Devlet te bizim ve Ordu da bizim...
Ordumuzun ordu olabilmesi için Vatan borçlarını ödesinler diye ellerini kınalayarak Peygamber Ocağı'na gönderdiğimiz evlatlar da bizim...
Ellerini kınalayarak, davul-zurnalar eşliğinde, "En büyük asker, bizim asker." naralarıyla gönderip Al Bayrağa sarılı oalarak bağrımıza ve Vatan Toparağına bedel olarak bastığımız Mehmetçikler de bizim!...
Biz bu çocuklarımızı; siz çocuklarınıza çürük raporu alıp askerden kaçırarak ABD'de "Sayın Başkan"ınızın yanında "Evine ekmek götürsün." diye göndermiyoruz!...
Biz bu çocuklarımızı; siz çocuklarınıza gemicikler alıp açık denizlerden trilyonlar kazansınlar diye, "Kemal Abi"nin çocukları, mısır ve yumurta ithal ederek trilyonlar kazansınlar diye göndermiyoruz!...
Biz bu çocuklarımızı; bir başka "Bu yollarda beraber yürüdüğünüz" bir başka arkadaşınızın çocuğuna 600 dairelik minicik servetler kazandırasınız diye göndermiyoruz!...
Biz bu çocuklarımızı; Muhteşem Türk Atatürk'ün bize miras bıraktığı medeni ve muassır devletimize sahip çıkmak için gönderiyoruz!...
Biz bu çocuklarımızı; "Bağımsızlık benim karakterimdir." sözüne aynen katıldığımızı ve sadık kaldığımızı ispat etmek için gönderiyoruz!...
Bu yüzden size rağmen Şehidimin Babası, Kars'tan; "Vatana kırk Turgay kurban olsun." diye Türkçe nara atıyor!...
Düşün askerimizin yakasından!...
Artık inin milletin omuzlarından!...
Açın askerimizin, kahramanlarımızın, Mehmetçiklerimizin önünü!...
Sizler de, "Sayın Başkan"ınız da, AB' de, ABD'de çekilin artık milletin ve Ordumuzun ayakları altından!...
Devletin asli unsuru, Türk Milleti olarak; kanımıza kan istiyoruz! Canımıza can istiyoruz!...
Bayrağıma selam vermeden uçan kuşun yuvasını dağıtmak istiyoruz!...
Türklüğümüze, Atatürkümüze, Bayrağımıza, Ordumuza uzatılan dilleri artık kesmek istiyoruz!...
Çekilin önümüzden! Çekilin ayaklarımızın altından!...
Çekilin ki öfkemizin kabarmışlığı ile düşmanımıza yürüken ayaklarımız altında ezilerek linç olmayasınız!...
Sizler ve sizin destekçileriniz bu öfkeye dayanamazsınız!...
"Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım..."
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
Not: Devletimin otoritesini dünya aleme göstererek Mehmetçiklerimin ve hunharca katledilen sivil vatandaşlarımın intikamları alınmadan kimseyle bayramlaşmayacağım. Bu bayram, Türk Milleti'nin Kara Bayramı...

Pazartesi, Ekim 08, 2007

YA AKLIMIZDAN ÇIKIN, YADA ÇIKMAMACASINA YERLEŞİN!...

Canım yanıyor!
Şu an, 13 çocuğunu birden kaybetmiş bir babayım!
Şu an, 13 askerini çatışmada kaybetmiş ve onları koruyamamış bir komutanım!
Şu an, 13 evine şivan düşmüş bir Devletim!
Ve şu an, 13 Mehmedinin, 13 Mehmetçiğinin, 13 Çocuğunun intikam hırsıyla yanıp kavrulan Türk Milleti'yim!...
Önümüzdeki günlerde gelecek olan bayram, benim Kara Bayramım...
Yaygın Basın'ı tel'in ediyorum!...
Yaygın basın'ın görselleri olan ve 13 Mehmetçiğimin Şehadetini en sonlarda, habercikten sayarak veren televizyonları tel'in ediyorum!...
Benden olmayan, bizden olmayan, Türk olmayan, kendini Türk hissetmeyen hiç kimsenin bu çocuklarımıza canlarının yanmamasını belki anlayabilirim ama "Hepimiz Ermeniyiz." diye sokakları işgal edenleri, Irak'ı işgal eden Haçlı Silahşörü ABD askerlerini metheden ve onlara dualar gönderenleri tel'in ediyorum!...
AB ve ABD adındaki müstevlilerin baskıları sonucu çıkardıkları yasa bozuntularıyla; devletimin askerinin ve güvenlik güçlerinin ellerini-kollarını bağlayanları tel'in ediyorum!...
Dünyanın en güçlü ve en modern silahlarıyla techiz ordumuzu, yasalarla acze düşüreceklerini zannedenleri tel'in ederken; bu yapılanları sadece izleyenlere, gece geç vakitlerde yayınlanan ve ciddiyetini kaybetmiş bildirilerin sahiplerine de sitemler gönderiyorum!...
Artık çok fazla oldular!...
Bir-iki gün önce 12 sivil vatandaşımızı, şimdi de 13 mehmetçiğimizi pusuya düşürerek şehit edecek kadar pervasızlaştılar!... Vatandaşının ve güvenlik güçlerinin can ve mal emniyetini sağlayamayan devlet mi olur?!...
Bunlarla baş edemiyor musunuz?
Baş edemiyorsanız, gücünüz yetmiyorsa neden sine-i millete dönmezsiniz?
Bilmez misiniz ki bu millet, bu şereften nasipsizleri tarihte defalarca olduğu gibi saatler içerisinde yok eder!...
Yol-yöntem mi bilmiyorsunuz?
Irak'ta mukim siyaset fahişelerinin sadece Mersin'de var olduğunu yaygın basından okuduğumuz yüzden fazla şirketine nede el koymazsınız?
Habur Kapısı kapatılarak ve sert bir ambargoyla bu şerefsizlerin neden solukları kesilmez?
Irak'ın kuzeyine verdiğimiz elektrik neden kesilmez?
Metropollerdeki PKK'lı olduğu bilinen iş yerleri neden hemen müsadere edilerek onların lojistik destekleri kesilmez?
AB' mi kızar!? ABD mi kızar!?
BOP Eş Başkanı razı olmaz mı yoksa bu işlere?
Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü projelerinin sahipleri mi itiraz eder?
PKK'lı kalleşlerin kardeşleri olduklarını söyleyen ve varlıklarıyla meclisimizi kirletenler mi küser?
Yapın artık bir şeyler!...
Birileri artık millet adına inisiyatifini kullansın!...
Vallahi millet, artık bu inisiyatif kullanana cuntacı falan demeeeez!...
Zaten ekonomik olarak teslim edilmişiz! Zaten kanlar-canlar pahasına vatanlaştırdığımız topraklar parayla satılıyor! Zaten bankalarımızın ve KİT'lerimizin nerdeyse tamamına yakını yabancılaştırılmış!
Artık bundan daha geri gidecek ve kaybedecek bir şeyimiz mi var! Biz, bizlikten çıkmışız! Egemen bir Devlet miyiz, değil miyiz belli değil!...
Terörist karşısında aczimiz belli ederek -güya müttefikimiz- ABD'den yardım isteyerek bağımsızlığımızı şaibeli hale getirmişiz!...
Artık biri bir şeyler yapsın!...
Sıkıyönetimse sıkıyönetim, darbeyse darbe kardeşim!...
Ya aklımızdan çıkın, ya da aklımıza gönlümüze çıkmamacasına yerleşin!...
Bizden sonraki neslin sizden utanmalarına izin vermeyin!...
Bu tarih mimarı milleti ve bu milletin devletini daha fazla acizleştirmeyin!...
Türk Milleti'ne bayram-mayram yok!...
Bu bayram, Kara Bayramımız...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ekim 07, 2007

BAYRAMIMIZ KARA GELDİ!...

Anadolu'da birilerine öfkelenince; "Bayramın kara gelsin!" diye edilen bir beddua vardır!...
Birileri, bize bu bedduayı mı etti?...
Bayram geliyor 3-4 gün sonra ve bizim bayramımız gene kara geldi!...
Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin bayramlarını kutlamayacağım!...
Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin bayramımı kutlamasına izin vermeyeceğim!...
Ne Cumhurbaşkanı'nın, -ki zaten benim de cumhurbaşkanım değil-, ne Başbakan'ın, ne Genel Kurmay Başkanım'ın, ne Kuvvet Komutanlarım'ın, ne Cumhuriyet Savcılarım'ın, ne Yargıçlarım'ın, ne de komşularım'ın bayramlarını kutlamayacağım!...
Olmaz olsun böyle bayram!...
13 Anadolu evine şivan düştü gene!...
13 ana-babanın ve onlarla beraber, devlet-i ebed-müddet diyen Türk Milleti'nin yüreklerine köz düştü!...
Canımız yandı Siyasiler!
Canımız yandı Paşalarımız!
Canımız yandı savcılarımız!
Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dinden olurlarsa olsunlar, hangi sistemle yönetilirlerse yönetilsinler 13 vatandaşının ölümünü, Milli Yas ilan ederler!...
Bize yas tutturun demiyoruz!
Ağlamamızı meşrulaştırın ve aczimizi belli edin demiyorum. Ama ne sizlerle, ne de hiç kimseyle bayramlaşmak ta istemiyorum!...
"Anayasa bir defa delinmeyle bir şey olmaz!" denilerek başlandı bu içimizi boşaltma işlemine ve seyrettiniz, seyrettik!...
Konuşulacak zamanda susuldu, konuşulmayacak zamanlarda sadece gündem değiştirmek için sahte naralar atıldı, seyrettiniz, seyrettik!...
Mehmetçiğimiz'e dağlarda kurşun sıkan kahpelerin kardeşleri, yasaların boşluğundan sızarak Meclisimiz'e girdiler, seyrettiniz, seyrettik!...
Kahpelerin kardeşleriyle meclisimiz'de tokalaşıldı. Seyrettiniz, seyrettik!...
Ama Vallahi Millet olarak seyretmekten başka çaremiz yoktu bizim!...
Bütün çarelerimizi, tek tek elimizden aldılar. Seyrettiniz, seyrettik!...
Artık seyretmek istemiyoruz!...
Artık bayramlarımızın kara gelmesini istemiyoruz!...
En yukardan en aşağıya bütün görevlilere, bütün kendini demokrat diye maskeleyerek millete sunan siyasilere; bu memleketin havası da, suyu da, ekmeği de artık haramdır!...
Beni duymayan, bana soruşturma açmayan ve bu yolla, Hukukun önünde millet adına feveranlarımı söylememe imkan tanımayan Cumhuriyet Savcılarımız'da bu tariftedir!...
Ellerini kınalayarak Vatana Kurban diye gönderdiğimiz çocuklarımızı, koruyamayanlar da; çocuklarımızın sür'atle intikanlarını alarak yüreklerimizi birazcık ta olsa soğutamayanlar da bu tariftedir!..
Bu cennet vatanın havası, suyu, ekmeği onlara haramdır!...
Canımızı yakanların canlarını yakmak; bayramımızı kara getirenlerin bayramlarını kara getirmek istiyoruz! Bu bizim hakkımızdır!...
Siyaseten, ticareten, hukuken kucağımızda oturup sakalımızı yolan bu namertlerden artık hesap sormak istiyoruz!...
Hesap soramazsak, hesap sormazsanız; bayramımızı kara getirenlerin bayramlarını kara getiremezseniz ne kadar "Devletiz!" deme hakkınız vardır ki?!...
"İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın." şeklindeki tarihi öğüdü, yoksa bize yani sizlere yapmadı mı o Muhterem Zat?!...
Bu 13 Mehmetçiğimiz'in, bunlardan önce de toprağa sadece Devletin Bekası için düşmüş Mehmetçiklerimiz'in haklarını vermeden, şühedanın ruhlarını huzura kavuşturmadan; mevki-makam sahiplerinin oturdukları koltukları, zenginlerin malları-mülkiyetleri, siyasilerin milletten oy almak için verdikleri vaatleri, metropollerde evlerinde rahat oturan herkesin rahat koltukları ve rahat döşekleri, ateş olup canlarına yapışmalıdır!...
Eğer ateş olup canlarına yapışmıyorsa, bu çocuklarımızdan dolayı evlerine şivan düşen 13 ana-babanın acılı bedduaları, onları kovalayacaktır!...
Madem AB'nin baskısıyla onlara bir şey yapamıyorsunuz, hadi bana yapın!...
Ben açıkça bölücülük yapıyorum!...
Mehmetçiğime kurşun sıkan alçakları, kalleşleri, bölücüleri, hainleri "Kardeşimiz" diye isimlendirenleri de ben kalleş olarak, hain olarak isimlendiriyorum ve asla benden değiller diyorum!...
Ya bunlara hadlerini bildirin, ya da bunlara hadlerini bildirin!...
Bunlara hadlerini bildirin ki Türk Milleti'nin size olan güveni tazelensin...
Bu şartlarda Türk Milleti, bayram mayram edemez!...
Sakın haaaa!
Olmaya ki milletin bayramını kutlamak için falan mesajlar yayınlamayasınız!...
Sizin yayınlanacak bayram mesajlarınıza millet neler söyleyerek dinleyecektir tahmin edebiliyor musunuz?...
Bayram mayram yok! Türk Milleti matemdedir haberiniz ola...
Çocuklarım, Mehmetçiklerim; Peygamberimiz(s.a.v), aguşunu açmış sizleri beklemektedir. Siz ulaşılacak en yüksek mertebeye erdiniz. Allah(c.c.), bizlere yardım etsin.
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 06, 2007

İTİRAZ ETSENİZ DE SUSMAM!...

Ömrümüm tamı tamına 41 yılını propogandisti, militanı ve taraftarı olarak geçirdiğim Ülkücü hareket ve MHP hakkındaki hayallerimden, taraftarlar rahatsız oldular!...
Susmadım, susmuyorum, susmayacağım!...
Yetkisiz ama kendilerini yetkili zanneden, "Ülkücülükten Geçinenler"den bazıları, lisanlarını da kendilerine benzeterek bendenizi sorgulamaya; "MHP hakkında hayal kurmaya ne hakkın var?.." diye sormaya cür'et ediyorlar...
MHP'nin geleceği hakkında acaba kaç kişinin benim kadar hayal kurma hakkı vardır çok merak ederim?!...
Edebimizden, adabımızdan; şunu yaptık, bunu yaptık, şu kadar çile çektik, şu kadar kovalayıp, şu kadar kovalanıp, yattığımızın-çıktığımızın sayısını unutarak şu kadar teşkilat kurduk demedik!...
Kimlerin ne ve ne kadar olduğunu bildiğimiz kadar, bendenizi de bu szölerime muhatap olanlar bilirler!... Pervasızlığım ve cür'etim bu yüzdendir...
Bana hayal kurma hakkımın olup olmadığını soranların yaşlarını bilmem. Ama hayatının tamı tamına 41 yılını, Ülkücü hareket'e, "Kutlu Sefer"e adamış, hibe etmiş ve "Ülkücü Oğlu Ülkücü" birine bu itirazlara da ben itiraz ederim!...
55 yaşında bir delikanlı ülkücü olarak benim Rahmetli Babam'da Ülkücü ve MHP'li idi. Bir CHP'li babanın ve ailenin, hatta AP'li bir ailenin ferdi, çocuğu değilim ben!...
Nasipse yakında piyasaya çıkacak olan "Yitik Zamanın Oyuncakları" adlı kitabımda, edebimin müsaade ettiği kadar ülkücülüğümü, teşkilatçılığımı ve geçmişimi hikaye etmeye çalışacağım...
Bendeniz ve benim gibi ülkücülerin hayallerine müdahele etmeye niyetlenen gençlerimize bir şey demem, diyemem haşa ama; ben ve benim gibi sayısız ülkücü, "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"na rağmen ülkücü kalmakta ısrar ettik!... Çünkü ne onun için, ne de onun sayesinde ülkücüleşmişlerden değiliz biz!...
Başbuğ'lu MHP'ye ömürler hibe etmiştik helal olsun, helal olsun, helal olsun...
Ama D.B'li MHP'ye -ailece- yaptıklarımızı bu dünyada da, ahirette de helal etmedim etmeyeceğim. Haram olsun, haram olsun, haram olsun!...
Artık Ülkücülerin, her kesi ama herkesi araştırma, soruşturma ve kimliklerini karakterlerini tesbit etme hakları doğmuştur..."Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"nın ve "Yol Arkadaşları"nın Ülkücülerin omuzlarında yükseldikleri yerde, AKP'ye verdiği desteklerin sorgulanması zamanıdır...
Sizler sorgulamadan taraftarlık yapacağız derseniz, sizin meselenizdir. Size; "Niye böyle davranıyorsunuz?" diye sormaktan ve yanlış yaptığınızı söylemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok...
Müslüman-Türk Milleti'nin siyaseten refleksi olan Ülkücüleri; siyasetten dışlamayı görev edinmişleri, siyaseten dışlamadıkça da bize dur-durak yoktur...
Bizler Ülkücülüğümüze, Turancılığımıza, İla-y-ı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem ideallerimize imanımızla devam ederken; isteyenler de taraftarlıklarını yapmaya devam edebilirler!...
İnadına söylüyorum, söyleyeceğim: "Bizler MHP'yiz, onlar MHP'lilikten geçinenler..." Safta doğru yer tutanlar, Allah(c.c.)'ın lütf-ü inayetiyle sonuçta galip geleceklerdir...
Bu imanımdır, inancımdır...
"Hayallerimizin Karargahı" nı gasp edene inşallah gücümüz yetecektir ve kimsenin hayallerimize müdaheleye asla güçleri yetmeyecektir.
Beklenen, hayal edilen Ülkücülerin Büyük Birliği; Turan'a Kadar olan seferlerine devam etmek üzere, artık engellenemeyecek bir potansiyeldir.
Dost ta, düşman da bunun farkında şükürler olsun...
Artık mevzu bahis Vatandır ve gerisi Vallahi teferruattır...
Sorsanız da, sormasanız da; itiraz etseniz de, itiraz etmeseniz de susmadım, susmuyorum ve susmayacağım!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 05, 2007

HAKSIZLIK MI EDİYORUZ?...

1997 yılından beri haykırıp dururum!...
"Can yanmazsa gözden yaş çıkmaz!" demişler Anadolu'da. Canımız yanar yıllardır. Gözümüzün yaşını sessiz sessiz içimize akıtırız acze düştüğümüz sanılmasın diye!...
Ticaret yapsaydık, "İflas ettik! Karla zarar kardeştir!" tesellisiyle vaz geçebilirdik!...
Spor yapsak, "Her çıkışın bir inişi vardır. Artık yaşlandık, bırakmanın zamanı..." diyerek kendimizi emekliye sevk edebilirdik!...
Asker olsak, memur olsak, işçi olsak iki kere emekliliğe hak kazanmış olurduk!...
Siyaset yapsak; kazandıklarımızla kaybettiklerimizin muhasebesini yapar, kapı kapı dolaşır, siyasetin -yanlış olduğu bilinerek- teamülleştirilmiş, genel başkanlara yalakalık gereğini yaparak umar da umardık!...
Ama hiç biri değil işimiz!...
Bir sevdaya baş koyduk!...
Ferhat'ça dağlara vurduk kendimizi. Külünk bizim, kazma bizim, dağ bizim!... Su lazım Türk Milleti'ne!... Can suyu, hayat suyu, Muassır medeniyetlere ulaşmak için iksir lazım Milletimize!...
Ama bizim olan dağ aşılmalı. Bizim dağlarımız da öyle yüce ki! Bizim olan dağ delinmeli suyu getirmek için!... Dağ delinip tünel açıldığında hayat suyu gelecek ve Türk Milleti'nin Nizam-ı Alem için Kutlu Seferi coşacak!...
Bu hayale, bu Kutlu Dava'ya ömürler hasrettik!... Canlar hediye ettik beş bini aşkın. İkballer hibe ettik on binlerce. Yüksünmedik. Pişman olmadık ve yılmadık...
Bir Kara 4 Nisan'da, gök kubbe başımıza yıkıldı!...
Başbuğumuz, Hakk'ka yürüdü, Başbuğsuz kaldık!...
Başbuğumuz'dan sonra gelenle dağları delmeye devam edelim dedik demesine ama, elimizden kazmalarımız alındı!... Külünksüz kaldık dağlarımızda, başladığımız tünellerimizin inşaatlarında!...
Hayat suyu, can iksiri lazım değil dendi sanki!... AB adındaki, ABD adındaki 21.yy. Haçlı'sının şarabını, bütün karakteristik özelliklerimizden tavizler verilerek "Onurlu AB Üyeliği" diye bir suni tatla sundular Müslüman Milletim'e!...
Şarabı sunan, Türk Milleti'nden olduğu için veya Millet öyle bellediği için içti Milletim şarabı ve esridi!...
Yanlış yaptılar ve esrittikleri Milletime de yanlış yaptırdılar!...
Bu sefer bağırmaya başladık!
"Yanlış yapıyorsunuz! Başbuğumuz'un, şehit ülküdaşlarımızın hatıralarına yakışmıyor yaptıklarınız!.." dedik. Teşkilatlarımızdan, dağları delmek için kurulmuş şantiyelerimizden uzaklaştırıldık!...
Biz; bu talihsizliği sadece biz yaşıyoruz, sadece biz yaşadık sandık oysa öyle değilmiş!... Ülkücüleri, onlarca yıldır böylesine eyyamperestler oyalarlarmış, yollarından alıkoyarlarmış!...
Bizden zannedilen ama bizden olmayan, ve AB adındaki Haçlı'nın haram şarabını bize hep sunanlar varmış!... Bu Haçlı şarabı sakilerinin yanındakilere hep seslenegelmişiz!...
Yıllar önceden de bir Ülkü Devi Galip Erdem; "Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz ! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim. Fakat maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, "Artık çok geç olacak !" Bir daha uyumak şöyle dursun yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek.
İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de baş ucunuzda davul calmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız.
Gafletten sıyrılmaya, biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak, acaba haksızlık mı ediyoruz ?"
diye feveran ederek "UYUYANLARA AĞIT" lar yakarmış!...
Acaba bizde mi haksızlık ediyoruz?
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

HAYALİM İŞTE!...

Abdala ayan olurmuş ya!...
Bir kaç gündür hayaller kuruyordum ya!...
Hayallerime devam hakkımı kullanırken Bayındırlık Eski bakanı Koray Aydın'ın, Yüce Divan'daki yargılanmasına katıldım. Yeniçağ Gazetesi olarak, neredeyse eksiksiz oradaydık. Kendi adıma sadece Ülküdaşlık-Dostluk gereği oradaydım.
Koray Aydın'ın şahsında Ülkücü hareket yargılanıyor ve hayallerini kullanma hakkını kullanan "Dolma Kalemler"ce ikiyüz küsur sene ceza ile tecyizesi falan dillendirilerek, -tekrarlıyorum- Koray Aydın'ın şahsında Ülkücü hareket linç edilmek isteniyordu!...
Yüce Rabb'im; ülkücülerin ve bendenizin hayallerimin gerçekleşmesine izin verdi. Yüce Divan'da Koray Aydın, mahkeme heyetinin nerdeyse firesiz aklamasıyla beraat etti.
İki seçimdir Koray Aydın'ın şahsında Ülkücü Harekete saldıran uzaktan kumandalı siyaset rüzgar gülleri, Dolma kalemler, Karen Fogg Çocukları, bu kararla balyoz gibi bir silme tokat yemiş oldular!...
Ülkücü çalmazdı!...
Ülkücü, beyt-ül mala el uzatmazdı!...
Ülkücü; ihanetten ve hırsızlıktan yargılanamazdı!...
Ülkücü; yolsuzlukla, yoksullukla mücadele için millete söz vermişti. Yolsuzluktan ve ihanetten yargılanamazdı!...
Çok garip tecellidir ki ikisini de yaşadık!...
Başbuğumuz'la birlikte sayısız Ülkü Devi, Vatana İhanetle yargılandı beraat etti!...
Koray Aydın'ın şahsında da Ülkücü Hareket yolsuzluktan yargılandı ve berat etti!...
Şimdi ne diyecekler?!... Şimdi ne yapacaklar?!...
Aklanmamışları, davaları mürur-u zamana uğramışları, siyasette bir yerlere taşıyanlar; aklanmamış ve kamu vicdanında şaibeli birini Köşk'e taşıyan ve taşıttıranlar, şimdi ne yapacaklar?!...
İki dönemdir sadece yapılan iftiralar yüzünden aklanmayı bekleyen Koray Aydın'a ve onun şahsında Ülkücü Harekete olan siyasi borçlarını birileri, eyyamperestler nasıl ödeyecekler?...
Rahmetli Galip Erdem Hoca'mızı hatırladım.
Galip Erdem'in tevafuken internet sitelerine düşen bir yazısını gördüm. 13 . Ağustos . 1961 tarihinde, bir gazetede Galip Hoca; "Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi: 'Akl-ı şuur' ları vardır, güzel severler. 'Bade' içerler ve nihayet göçüp giderler.Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hatta sevdikleri ile...
Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez. Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştan başa haysiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama, ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükafat istemez, bir garip kişidir... Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkardır. Gerçek aşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilisinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegane süsüdür...
Ülkücülerin en amansız düşmanları 'eyyamperest' lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da, ülkücüleri ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da 'eyyamperest' lerdir." ruhundan seslenerek "Ülkücünün Çilesi"ni tarif etmiş. Nur içinde yatsın...
Acaba diyorum, şimdiden sonra eyyamperestlerin biraz daha uykuları kaçmalı mı? Kaçar mı?...
Yüce Rabb'im; bu aziz mübarek günlerin de hatırına ülkücü yüreklerin dualarını kabul buyurur mu?
Aklanmış bir ülkücü ile, yeniden dağlara-taşlara düşülebilir mi?... Bu aklanmış ülkücü ile, yıllardır evlerine kapanmış Ülkü Devleri, bir araya gelerek yeniden sefere koyulabilirler mi?...
Neden olmasın? Niye olmasın ki?...
Vallahi hayal kurma hakkımı kullanıyorum...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 04, 2007

HAYALLERİM VE DUAM...

Zor günlerden geldik bu günlere. Zor da olsa geldik gelmesine de geldiğimize değdi mi acaba?!
Olaylar karşısında panikleyenlere, hep kızdık!...
Bir şeyler yapması gerekenler dururken, olmazları oldurduklarını zannedenleri hep yazdık, uyardık!...
Sahtekar, yalancı kim olursa olsun saldırdık ve üzdük!... Bütün bunların karşılığında kazancımız ise, tiryakileştirildiğimiz üzüntülerimiz oldu!...
Kapımızın önünde pislik diz boyuyken çevreci edalarıyla başkalarının kapılarındaki sıgara izmaritinden rahatsız olduk!...
"Ayrılmayın." dedik ayrıldılar!... Bizler üzüldük, ayrılmalara sebeb olanlara; "Dürüst olun." dedik kandırdılar!...
Yangını -daha dumanı yeniyken- haber vererek söndürün dedik; aksine ormanlarımızı yakarak yok ettiler!... Çözülmezi çözdüler, kopmaz gönül bağlarını zedeleyip incelttiler. Olmazı oldurdular!...
Dünyanın en güçlü teşkilatı tarifli Teşkilatımızı aciz tarifine büründürdüler. "Atı alan Üsküdar'ı geçti!" demeye niyetlendik; kurnazlığı akıllılık zannedenler, atımızı çalarak "jokeyler"e teslim ettiler!...
Gönüllerimizde yaz mevsiminde kış başladı. Dost, dostunu; Ülkücü Ülküdaşını taşladı!... Ve sonunda yıllardır korktuğum "GÖÇ" başladı!...
Çok uğraştık. Çok didindik. "Kaçaklar" dedik gidenlere!... "Korkaklar" dedik bazan!... Oysa korkak olmadıklarını bizzat bilmemize rağmen gönüllerini tahrik etmeye uğraştık yıllarca...
Beceremedik!...
Göçü durduramadık!...
Çünkü -sanki- birileri Ülkücülerin göç ettirilmesiyle görevliydiler!...
Çok gariptir 31 aralık 2005 tarihinden beridir dilim, hiçbirine "Haksız" diyemiyor. Artık gönlüm, -kızmaktan vaz geçtim- niye onlarla beraber ben de, zamanında terk etmedim diye nedamet içinde!...
Çünkü o terk edenlerle; yıllar önceden başlayan yolculuğumuza aynı noktadan çıkmıştık. Yollarımız; olmazı olduranların, art niyetli başarıları yüzünden ayrıldı maalesef!...
Ama mutluyum ve mutluyuz ki yollarımız ayrılmış olmasına rağmen menzilimiz, varış adresimiz, -art niyetli ve insafsız yıllara rağmen-asla değişmedi... Rehberleri Allah Rızası, frenleri Allah Korkusu olan Ülkü Devleri, dönüşü olmayan yolculuklarına, Turan Seferi'ne çıkmışlardı bir kere, dönüşü olamazdı.
Sayısız duraklarda sayısız kavgalar yapıldı cihan harbine denk!... Sayısız meydanlarda; ölümleriyle ölümsüzleşen ve ölümü şehitleşerek güzelleştiren canlar bıraktık. Yüzbinlerce kişisel hayaller, Millete-Devlet'e hibe edildi, kurban edildi. "Ve dirildik bir ölümsüz ölüşle." mantığıyla öldükçe, öldürüldükçe çoğaldık, çoğaldık...
Yıllar sonra; ekilen tohumların semereleri alınacakken, tam da hasat mevsiminde Ülkü Devleri'nin karşısına parçalanma, bölünme illeti çıktı!... Parçalanmaz, bölünmez zannedilen fikir kulvarlarında nefsani arzuların ön plana çıkarılmasıyla küstürme ve küsme hastalığı çıktı ortaya!...
Çok bulaşıcı bir hastalıktı!...
Bu lanet hastalık yüzünden küskünlükler, yerini öfkeye bırakınca kardeş kavgalarına şahit olduk!... Ayrılanlar oldu. Ayrılıp aynı idealist duruşuyla, hedefini Başbuğ'un koyduğu sefere devam etmek üzere sancaklar oluştu... Bunları üzülerek seyrettik ama "dava" adına asla endişelenmedik!...
Çünkü bu ayrılanlar, "Dava"nın asıl sahipleriydi. Ve onların yüreklerinden hiç bir zaman endişe duyamadık... Çünkü Türkçü, Türkeşçi ve inadına MHP'lilerdi bu arkadaşlarımız. Çünkü aynı pınardan beslenip, aynı güzergahtan gelmiştik yıllarca.
Şimdilerde, nasıl yaptıysa, kim yaptıysa; bizim MHP'liliğimize, Ülkücülüğümüze bile ambargo koymaya niyetlenenler,ihanet tarifli davranışlarını kapatabilmek için bize "Hain" diyenler, dedirtenler var!...
Kimse için Ülkücü olmadık ve ülkücülüğümüzden de kimse için feragat edemeyiz elbette!... MHP'yi bölüp parçalayarak hilallerini üçe ayıran zihniyeti, hep ama hep uyardık... Demek ki onlara göre de basın, "Yaygın Basın" sadece!...
"Yaygın Basın"ın "Dolma Kalemler"in methiyeleri ile nelerin kaybolduğunu bilmeyen bir Genel Başkan'la; nasıl yola devam edilir bilemiyoruz!...
Şimdi sıra hayallerime geldi:
1-Dr.Devlet Bahçeli; hareketi barajda boğduğu, seçim akşamı açıkladığı "İstifa ediyorum ve aday falan değilim" sözlerini tutmamasıyla çok irtifa kaybetti!... Bu irtifa kaybından MHP'de ziyadesiyle nasiplendi!... "Buyüzden MHP Çatısı yıkılmadan, ve Millet olarak altında kalmadan aklımızı başımıza toplayalım..." Dedik, diyoruz, diyeceğiz.
2-MHP'lilerin tarifiyle "Güçlü Başkan" tarifini hak edebilmesi için milletin içine girmeye başlanılmalı... Ama PKK'lılara karşı susarken, Bayrağımıza el uzatanlara karşı susulurken,Mukaddeslerimize saldırılırken susarken Tarihimizin şanlı bir tanığı olan güzel yerlerde, gereksiz kavgalara tevessül bile etmeden, ülkücüyü ülkücüye karşı kışkırtmadan!...
3- Artık Bahçeli, en doğruları yapmak, verdiği sözü tutmak; "İstemem yan cebime koy" edalarından kurtularak, olağan kongrede yeniden aday olmamalı, aday olamayacağını şimdiden açıklamalı ve yüreklere heves ve ferahlık vermeli!... MHP Çatısı'nın çökme vebalinin altına girmemeli. Aksi halde, davranışın adına Anadolu'da harislik, metropollerde ve basında başka şeyler denir!...
4- Ülkücü gibi ülkücü bir Ülküdaşımızın genel başkanlığında; bütün Ülkü Devleri'nin danışmanlığında, dosta düşmana karşı yekvücud olarak, yeniden arzı endam etmeliyiz...
Ya Rabbi; çok şey mi istiyoruz?!...
Dileğimizi kabul ederek Türk Milleti'nin zilletine artık son vermez misin?
Haçlı'nın AB adını verdiği yeni birliğinin kapısında onlarca yıldır tuttuğumuz kapıkulu nöbetimizi, artık bitirmez misin Ya Rabbi?...
İlayı Kelimetullah için, alemin nizamı için, Turan için, Sen'in rızandan başka ödül beklemeyen "Süvariler"inin yolunu, bahtını açmaz mısın?...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ekim 03, 2007

SÖZÜN TAMAMI, APTALA SÖYLENİR...

" - Korkularımızla yaşamayalım. Bir husustan emin olalım: Hiçbir güç Türkiye'yi bölemez! Kimsenin gücü buna yetmez. Türkiye'yi kim bölecek? Kimin veya hangi grubun böyle bir gücü var? Büyük Türkiye, böyle bir tehdidi bertaraf etme gücüne sahip değil mi? Kendimizi bu kadar zayıf görmeyelim.
- Hiçbir güç Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti başka bir şeye dönüştüremez.
- Hiçbir güç Türkiye Cumhuriyeti'nin laik yapısını değiştiremez ve bunu yapmaya gücü yetmez.

...........................
- Hiçbir güç, tüm çabalarına rağmen, Türk ulusunun ordusuna olan güvenini sarsamaz.
Bu temel değerleri savunanları, neredeyse gerici olarak gören zihniyet sahipleri ülkemizde var olmaya ve üremeye başlamışlardır. Bu çevreler ancak erginliğe ulaştıklarında gerçeği anlayacaklardır. Bu uyanış pişman olmak için çok geç olabilecektir. "
Yukarıdaki satırları, Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın 1.Ekim.2007 tarihinde yaptığı konuşmasından aldım.
3 gündür, bütün "Yaygın Basın"da ve kalan bir-iki Milli Basın'da, bu konu ve bu konuşma ele alınıyor.
Herkes kendisine göre, kendisinin ilgisini çeken bir yeri-bir söylemi ileri çıkarıyor.
İnsanların gerçeklerdense duymak istediklerini tercih etmeleri, fıtrati özelliğidir. Ben de izninizle bu fıtrati özelliğimi kullanmak ve şükürler olsun ki duymak istediğim sözleri, en yetkili ağızdan duymuş olmanın keyfini yaşamak istiyorum ve yaşıyorum.
Yıllardır, iç güdüsel bir davranış şekli geliştirmiş ve elimden geldiğince uygulamaya çalışmıştım. Bu memleketin hainleri, yerli işbirlikçileri, uzaktan kumandalı rüzgar gülleri, Dolma Kalemler'i, Karen Fogg çocukları, takıyyecileri, cı'lıktan-ci'likten-cu'lukten-cü'lükten geçinenleri, artık kesinlikle bellidir. Bunların ağız birliği ile saldırdıkları yeri-kurumu-şahsı savunmak, bunların ağız birliği ile methettiklerini de tenkit etmek ve saldırmak şeklindeysi bu içgüdüsel davranışım...
Bu yüzden bendenizi gericilikle, taassupla suçlayarak tenkit ve saldırılar yapan kalemler de oldu!...
Devletin asli unsuru Türk Milleti'nin bir ferdi olarak, elimden geldiğince de bir yerleri, hatta hainleri bile uyarmaya çalıştım yıllarca. Ama bizi her halde kaale almamak gibi bir gaflete düşüldü!...
Şimdi söyleyeceklerimi zannederim kimse benim kadar söyleme hakkına sahip değil.
Çünkü ben bir demokrat değilim.
Seçim diye dayatılan ve demokrasilerin olmazsa olmazı olarak bilinen uygulamanın da çok demokratik olmadığını bilenlerdenim. Sadece bilmekle kalmayıp bu inancımı açıkça söyleyen, belki de tek kalemim.
Mehmetçiğime kurşun sıkan şerefsizlerin, Mehmetçiğimin itlaf ettiği PKK'lı ucubelerin, hainlerin, devletime saldıranların, mukaddeslerime saldıranların ve onların yakınlarının oyları ile benim oyum, aynı güçte!...
PKK'lı alçakların aile yakınlarının oyları ile Cumhurbaşkanı'nın oyları aynı güçte!...
Bu aşağılayıcı, bu asla adil olamayan ve demokrasinin olmazsa olmazı olarak dayatılan uygulamadan da günümüz Meclisi çıkacaktı ve çıktı işte!...
Bu asla adil olmayan ve demokratik te olmayan uygulama sonucu çıkan tablo, bazılarını cesaretlendirdi tabi ki!...
Türk'ün muhteşem uygulamalarını kendilerine doğru yontarak "Dokunulmazlık Zırhı"na büründürülenler, hadlerini aşmaya başladılar. Bunların geçici de olsa böyle şımarmalarına "Milliyetsiz Milliyetçiler"de yardım ettiler!...
Tokalaşmalar, Meclis'te olmalarını şans olarak yorumlamalar, bu zeka özürlüleri şımarttı elbette!...
Bütün yaptıkları mel'anetlere rağmen bunları yine Türk gönlümüzle, Türkçe davranışlarımızla, yaramaz çocuklarımız addederek uyarmaya "Yapmayın. Pişman olursunuz!" diye uyarmaya da gayret ettik.
Ama dinlemediler.
Bir son uyarı daha yapmak istedim: "Bu çevreler ancak erginliğe ulaştıklarında gerçeği anlayacaklardır. Bu uyanış pişman olmak için çok geç olabilecektir."
Sözün tamamı, aptala söylenirmiş!...
Ya anlarlar, ya da anlatanlar çıkar!...
Hadi kurbanınız olayım...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN