Cumartesi, Eylül 29, 2007

KURBAĞA GÖLÜNE TAŞ...

"Ben balık larvası kadar şeffaf bir insanım."* Ertuğrul Özkök (Hürriyet)*

Abdala ayan olurmuş ya!
Yıllardır bendeniz, balık ve kurbağa larvalarıyla uğraşır dururdum. Sonradan, "Yoksa yanılıyor muyum?!" diye endişeye düşerek, bu larvalardan el çekmiştim. Kendime haksızlık etmişim!...
Larvalar, daha yeni yeni birbirinden ayırt edilecek çağa gelmişmiş!...
Sağolasın larva Ertuğrul Özkök!...
Köy, nahiye ve kasaba çocukları bilirler. Kurbağa larvalarıyla, balık larvaları, nerdeyse aynı gibi birbirine benzerler. Küçük ve ısınmış su göletçiklerinde; kurbağa larvaları ve balık larvaları, birlikte olurlar. Kurbağa larvalarının, belli bir süre sonra karınları şişmeye başlar. Sonra şişen karınlarının arka taraflarından bacaklar çıkar ve sonra kuyruğu düşer ve kurbağalaşan larva, zıpladığı gibi çeker gider. Artık o, hem karada hem de suda yaşayabilecek ve sıkıldığı veya korktuğu anda da zıplayarak gidecek bir kurbağadır.
Türk Siyaset tarihi'nin yakın geçmişine, hatta henüz geçmemiş tarihine hafızalarımızı da fazla zorlamadan bir göz atarsak görürüz ki; Rahmetli Alparslan Türkeş, Mücahid Erbakan ve Rahmetli Karaoğlan Ecevit, birer balık üretim havuzu kurmuşlardı. Toparlayarak bir araya getirdikleri ve tamamını balık zannettikleri larvalarını birer havuza koymuşlardı. zaman içinde ve larvaların büyüme sürecinde kurbağa larvaları; önce iribaş olup sonra da havuzdan zıplayıp kaçınca; geçmişlerini balık larvalarıyla geçiren ve sıkıştıklarında balıklıklarını hatırlayan kurbağaların, siyasal hakimiyetine muhatabız şimdi!...
Mücahid Erbakan'ın havuzundan zıplayarak kaçan ve Milli Görüş Gömleğini çıkarıp "Değiştim" diyenler; BOP Eş Başkanlığı ile övünür ve artık, "Biz İslam değiliz laikiz." diye yeni bir maske ile yeni havuzlara zıplamaya çalışmaktalar!...
Karaoğlan Ecevit'in havuzundan zıplayarak kaçan larvalar; AKP listelerinden seçimlere girerek, Erbakan Havuzu'ndan kaçan kurbağa larvalarıyla birlikte vırraklaşmaktalar!...
Başbuğ Alparslan Türkeş'in havuzundan zıplayan kurbağa larvaları da önce Ecevit'in önünde ceket ilikleyip sigara içmeyerek saygı gösterip, sonra da "Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü" projeleriyle, bölücülerin siyasal uzantılarıyla mecliste tokalaşabiliyorlar!... Ve bütün kurbağalarla birlikte, ağız ağıza vırraklaşabliyorlar!...
Bu aktif siyaset yapan ve balık larvası zannedilirken, zıplayabilen kurbağa larvaları oldukları belli olamayan ama sonradan hemcinsleriyle bir araya gelerek mecliste vırraklaşan kurbağa larvalarının yanında, bir de eli kalemli larvalar var.
Bunlar da bir havuzdan zıplayarak kaçtılar!...
Birileri; "Bağımsız Türkiye" diye yaklaşık 30 yıl emperyalizme ve emperyalistlere kafa tutarak vırraklaştıktan sonra şimdi birer AB Sancaktarı, ABD taraftarı olarak milyon dolarlarla transferler yaşayan "Demokratik Solculuktan Geçinen" Dolma Kalemler!...
Birileri; yıllarca milletin kendilerinden olmayanlarına "Patates Dinliler, Avrupa'nın Garsonları" diye hakaretler edip şimdilerde en az "Demokratik Solculuktan Geçinenler" kadar Dolma Kalem'liği severek tercih eden "Akıncılıktan, Milli Görüşçülükten Geçinen" kiralık kalemler!...
Birileri; yıllarca bütün bu "Dolma Kalemler"le, AB'cilerle, ABD'cilerle, Rusçularla, Maocularla, Kastrocularla mücadele ederek havuzda olgunlaşan ve zıplayıp kaçtıkları havuzu unutarak, en az diğerleri kadar AB'ci, ABD'ci olabilen "Ülkücülükten Geçinen" dolma kalemler!...
Sağolasın Ertuğrul Özkök!...
Gazetecilik damarın tuttu demek ki. Bir insan bu kadar samimice kendini tarif ve itiraf edebilir. Sayende; bütün balık havuzlarından zıplayarak kaçan "Kurbağa Larvaları"nı hatırladık. Basının ve basını önemseyen mazur okurların neden bu kadar zorlandıklarını; balık zannettiklerinin aslında balık havuzunda olgunlaşıp zıplayarak kaçan Kurbağa Larvaları olduklarını hatırlayarak anladık!...
Aklımızı başımıza devşirmemize yardımcı oldun sağol!...
Zannederim artık; kurbağa larvalarını tanıyan okurlar da; balık okuduğunu zannettiği, kendilerine "Ulusal" diyen ama asla ulusal olmayan "Yaygın Basın" gazetelerini almayarak size haddinizi bildirecektir.
Bir şeyi daha hatırladık Sevgili Özkök!
Kurbağaların, yazın en sıcak günlerinde onlarcasının bir araya toplayarak vırraklaştıkları yere yani kurbağanın gölüne bir taş atıldımı vırraklaşmaların kesildiğini de hatırladık!...
Umarım ve millet olarak umarız ki kurbağanın gölüne taş atılması fazla sürmez...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 28, 2007

HAYAL HAKKIMI KULLANIYORUM...

Hayal kurma hakkımı kullanmaya devam etmek istiyorum...
Biliyorum ki "Vallahi hayal değil."...
Bir adam düşlüyorum; ruhunun İslamiyet, bedeninin Türklük olduğunun farkında olabilecek kadar ehl-i kamil...
Bir yiğit düşlüyorum;"Mevzu bahis vatansa, gerisi teferruattır." diyebilecek yüreğin sahibi. Bir yiğit düşlüyorum; bastığı yerlerin toprak değil binlerce kefensiz yatanın, makberi olduğunun farkında olacak kadar arif...
Bir dava adamı düşlüyorum; yakın hedefi 'Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye, uzak hedefi Turan ve nihai hedefi İlayı Kelimetullah olan...
Bir siyaset devi düşlüyorum; "Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; her şey Türk'e göre, Türk tarafından, Türk için." diyebilecek kadar Türk...
Bir siyaset adamı düşlüyorum; "Her türlü kültür emperyalizmine hayır." diyebilecek kadar Türkeş, "Yegane fahrim ve servetim Türklüğümden başka bir şey değildir." diyebilecek kadar Atatürk...
Bir imanlı dava adamı düşlüyorum; Türkiye'yi Ankara'dan yönetecek kadar bağımsız karakterli ve "Türk Yusufları kuyudan çıkarmak gerek." diyebilecek kadar Allah'ına, dinine, imanına ve mukaddeslerinden kendisine kalan miraslarına sahip...
Bir devlet adamı düşlüyorum; şahsi atını, pusatlarını hatta evdeşini isteyenlere siyaset gereği sessiz kalabilen ama bir çorak toprak parçası istendiğinde " O benim değil, milletindir." diyerek savaşabilen...
Bir devlet adamı hayal ediyorum; devlet işlerini devletin mumuyla, şahsi işlerini kendisine ait olan mumla görecek kadar beyt-ül malı koruyan...
Bir devlet adamı düşlüyorum; milleti yokluklarla boğuşurken kendisi dünyanın sayılı zenginleri arasında sayılmayan aksine dünya zenginlerindenken davası ve Allah yolunda servetinin son kuruşuna kadar harcayarak milletin en fakirinden daha fukara olabilecek kadar gani gönüllü...
Bir imanlı dava adamı hayal ediyorum; dev parti genel merkez binalarında şatafatların arkasına saklanmaktansa, günün her saatinde milletiyle iç içe, bir gece kondu mahallesinde iftar sofrasında yiyilemeyecek kadar kötü bir kuru fasulyeyi, ikram eden ev kadınına hürmeten dünyanın en leziz yemeği imişçesine iştiha ile yiyen...
Bir dava adamı hayal ediyorum; 1000 yılın enleri arasında yer almayı, asla askerlerinden farklı yaşamayan Cengiz'ce hak eden...
Bir yiğit düşlüyorum; Çin Sarayını kırk kişi ile basarak ölümü pahasına kazanarak tarih olabilecek kadar Kürşat'laşan...
Bir imanlı dava adamı düşlüyorum; gerçekten komşusu açken tok yatamayan, ülkenin neresinde olursa olsun kendisine ihtiyaç duyan dostlarının yanında olabilen...
Bir millet adamı hayal ediyorum; hayda, vayda, toyda milletiyle beraber olabilen; düğünlerde oynamayı cenazelerde ağlamayı bilebilen...
Bir adam hayal ediyorum; babasına benzeyen, babası başka yöne, kendisi başka yöne bakmayan, Anadolu'nun vatan kalması için bir gül bahçesine girercesine kara toprağa giren şehitlerine en az ana-babaları kadar ciğerleri yanarak ağlayabilen...
Bir imanlı yiğit hayal ediyorum; Allah(c.c.)'ın kendisine tanıdığı "Size yapılan kötülüğe misliyle mukabele ediniz." buyruğunu uygulayabilecek kadar İlahi emre uyabilen, "Kinim, dinimdir." diye tarihe şerh düşmüş atalarının geleneklerine bağlı kalabilecek kadar Töreli Türk...
Bir başkan hayal ediyorum; "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için." diyebilecek kadar toplumcu, sağ elinin verdiğini sol eli görmesin buyruğuna uyarak taşıdığı yardım sepetleriyle omuzları nasır tutacak kadar imanlı sosyal paylaşımcı....
Bir devlet adamı hayal ediyorum; "Haşa Hünkarım! Yüreğimizi Allah korkusu öylesine kaplamıştır ki bir başka korkuya asla yer yoktur." diyerek devrin en hakim gücünün yüzüne haykıracak kadar "Piri Mehmet "; devrinin en hakim güçleri olan "Yedi Düvel" adındaki Haçlı için, "Geldikleri gibi giderler." diyebilecek kadar Mustafa Kemal...
Bu millet, dualı millettir.
Bu millete uzun süreli zilleti Rabb'im reva görmez bilirim...
"O kadar şanlısın ki kanın kurtarıyor Tevhidi
Bedr'in Arslanları ancak, bu kadar şanlı idi" tarifli şühedanın ahfadı bu milletin, bu geçici zilletten de kurtulacağına imanım tamdır...
Bana bu güzel hayalleri kurduran da bu imanımdır Dostlar. Bu inancımdır.
Bu inancımla derim ki; "Vallahi Hayal Değil."
TEVEKKELTÜ A'LELLAH
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 26, 2007

NE ANAYASA İMİŞ!...

Anadolu'da; güvenilir zannedilen birisi, toplumu rahatsız edecek bir davranışta bıulunduğunda, millet şaşırmazmış!...
"Haçı koynundan çıktı!.." diyerek hayretlerini ifade eder ve beklenen bir davranış olduğunu belli ederlermiş!...
Her halde tek-tük olmazmış ki bu davranışlar, böyle bir teşhise gerek duyulmuş!...
Türk Tarih Kurumu Başkanımız da açıklamıştı; Anadolu'da kimliklerini saklamayı başarmış epeyce gayr-ı müslim varmış!... Bunlar Türk ve Müslüman adlarını almış ve Türk komşularının bağırlarına sığınmışlar.
Zaman içinde hafızası nisyan ile malül Türk Milleti, bu bağrına saklananları unutmuş. Unutmuş unutmasına da, saklanmak için kendilerine aldıkları kimliklerine yakışmayan bir davranış gösterdiklerinde de "Haçı konundan çıktı." diye hayret etmemeyi öğrenmişler!...
Bizler de aynı ırkın ahfadıyız.
Onların unuttuklarını, elbette bizlerin bilme şansımız ancak ehil bilim adamlarının tesbitleriyle mümkün. Sağ olsunlar, sık olmamakla beraber yapıyorlar bazen ve biz de "Haçı koynundan Çıkanlar" ı, net olarak tanıyabiliyoruz...
Kimi sanatçı döküntülerinin gerçekten, kimi siyaset lümpenlerinin davranışlarıyla haçları koyunlarından çıktı!...
Kimi siyasetçilerimiz; "Yeni Haçlı Birliği" olan AB'nin yanında durarak, hatta onlara sancaktarlık ederek belli ettiler yüreklerinin gizli kapaklı yerlerini!...
Kimi siyasi milliyetçilerimiz; "Yeni Haçlı Birliği" olan AB'ye akıncılık eden ABD ile en iyi anlaşan olacağını övünerek söyleyerek belli ettiler kendilerini...
Elbette hepsine "Haçı koynundan çıktı." diyemiyoruz. Haçı koynundan çıkanların yanında duranlara ne diyeceğimizi bilemiyoruz henüz. Bu, yeni bir davranış.
Bu sefer saklananlar, kendilerinden saklanıyorlar sanki!... Niye saklandıklarını da bildiklerini zannetmiyorum. Haçı koynunda saklı olanların saklanmalarına mantık izin veriyor ama koyunlarında haçlarını saklama sebebi olanların kimden, niye ve neyi sakladıklarını henüz bilmiyoruz. Sanırım yaşayan bu nesil ve bu nesilden sonraki nesil de bunlara bir şey uydurarak söyleyecektir.
Dillerde bir Anayasa taslağı var.
Bu 82 Anayasası ne mükemmle bir şeymiş te haberimiz yokmuş!...
Bu memleketin; sağcısı da, solcusu da, ülkücüsü de, devrimcisi de, ümmetçisi de bu Anayasa'dan şikayetçi değil miydi? Hele solun "eski tüfekleri", benim deyimimle "Çakaralmazlar"ı, bu anayasaya demediklerini bırakmamışlardı değil mi?
Şimdi?!...
Nerdeyse her kes, bu anayasanın bulunmazlığını, değiştirilemezliğini, mükemmelliğini savunuyorlar. 1983'ten itibaren solun çakaralmazlarına karşı bu anayasayı savunanların büyük bir çoğunluğu da şimdi bu anayasayı değiştirmek için koları sıvadılar!...
Babamız olsa yanlışını söyleyecek, düşmanımız olsa doğrusunu alkışlayacağız diye and içtik ya, sözümüze sadık kalalım.
Hangi parti veya kim, anayasa değiştirmeye hazırlanacak olsa nasıl davranır?
Taslaklar hazırlattırılıp sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin ve bilim adamlarının, iş adamlarının, sanatkarların bu taslaklar üzerinde münakaşasını sağlarlar değil mi veya sağlamalılar değil mi?...
Şimdi de -partiler hariç- nerdeyse aynı yöntem uygulanmıyor mu? İtiraz etmesi gerekenlerin suskunluğu, ve bu anayasayı sola karşı savunanların şimdiki değiştirme gayretlerini, anlayabilen varsa beri gelsin...
Haçı koynundan çıkan çıkana!...
Dün küfrettiğini bu gün savunan solun çakaralmazları ile; dün savundukları anayasayı bu gün değiştirmek için kolları sıvayan, koyunlarından ne çıkacağını bilemediğimiz gruplar çekişiyorlar!...
Millet ve biz de seyrediyoruz!...
Bu münakaşadan ne çıkacak bilemiyoruz. Anayasa mı, babayasa mı bekleyip göreceğiz...
Ama milleti, cumhuru; Cumhurbaşkanını sen seçeceksin, Anayasayı sen oylayacaksın diye kandırıp oldu-bitti ile Cumhurbaşkanlığını dolduran ve millete çelik çomak oynatanları da asla atlamadan...
Ne Anayasa imiş!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 24, 2007

VALLAHİ RÜYA DEĞİL...

Hayal etme hakkımı kullanacağım!...
Kurduğum ve dünyalara sığması mümkün olmayan ama Vallahi gerçekleşmesi asla zor olmayan hülyalarımı paylaşacağım...
Kimin, kimden, niye ve ne kadar korktuğunu ve korkması gerektiğini, elbette her kes kendince yorumlayacak ve anlatacaktır. Böyle oluyor, böyle de yapılıyor...
Savaş; karşı ordunun çok güçlü olması yüzünden, karşı ordunun silahlarının çok modern olması yüzünden kaybedilmez. Savaş, karargahtaki bütünlüğün-insicamın olmaması, bozulması yüzünden kaybedilir...
Eğer güçlü ordu, güçlü silahlar ve güçlü ittifaklar savaş kazanmaya yetseydi; imanından ve komutanına itimadından başka gücü olmayan Anadolu Türklüğü'nün, şimdi olmaması gerekirdi...
İmanın, inanarak bir birine kenetlenmenin doğurduğu bedeni güçle neler yapılabileceğini, yedi düvel adındaki Haçlı'ya öğrettiğimiz tarihle günümüz arasında seksen yıl var. Çok eski bir tarih değil yani. Hala o savaşların gazilerinden hayatta olanlar var...
Hayattaki bir kaç gazimizin, sayılarını net bilemediğimiz sayısız şühedamızın hatırına, onların emeklerini miras olarak algıladığımızı göstermek mecburiyeti adına bir şeyler yapmamız lazım...
Bu yapmamız gerekenlere, -belki de ilk- başlangıcı olsun diye hayallerimle başlamak istiyorum...
Ben de, biz de, hasımlarımız da, siyasi muarızlarımız da, düşmanlarımız da bu memlekette en az 1.000.000 (bir milyon) ülkücünün var olduğunu ve evlerinde, lazım olduklarında hesap yapmadan, gerektiğinde hesap sormak için çıkmak üzere müteyakkız beklediğini biliyoruz....
Bildiğimizi; ülkücüler olarak, evlerinde nöbette bekleyen ülkücülerden haberdar olduğumuzu belli etmemiz lazım.
Bir davet lazım çok yiğitçe...
Bir davet lazım; çok Türkçe, çok erkekçe, çok Bozkurtça, çok Ülkücüce...
Bir bayrağın altına, bir sancağın altına, bir çatının altına çağırmak üzere, çok inandırıcı bir Ülkücü Ağızdan, çok inandırıcı bir ülkücü davet lazım....
Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk Milliyetçiliği siyaseten sahipsizliğe terk edildi!... Milliyetçiler ve ulusalcılar aynı şeyleri farklı ağızlardan söyledikleri için milletin iki yakası bir araya getirilemiyor...
Türk'ün sağcısını-solcusunu, ülkücüsünü-ümmetçisini, mezhepçisini-cemaatçisini; birbirlerinden asla rahatsız olmayacakları şekilde bir söylem etrafına, Kelime-i Tevhid etrafına, Nizam-ı Alem Ülküsüne, Turan Ülküsüne çağırabilecek inandırıcı bir davet lazım...
Bir Anadolu yiğidi hayal ediyorum: Yalansız, riyasız, özü ve sözü bir; yaşadıkları, korkuyu unuttuğunun tanığı olabilecek...
Bir Yiğit Ülkücü hayal ediyorum: Zorluklar karşısında devleşmiş, zalimlerin zulmü karşısında azametiyle kendine işkence edenleri teslim almış, bütün işkencelere rağmen kendinden önce ülküdaşlarını kurtarmayı planlamış ve başarmış...
Bir Savaşçı Ülkücü hayal ediyorum: Verdiği mertçe mücadelelerde kaybederken büyüyerek kazanmış. Riyakarlıkla, yalancılıkla kazanırken ülküdaşlarını kaybedeceğini bilerek asla yalana-riyaya tenezzül etmemiş. Hiç bir yerde, hiç bir zaman kendine ihtiyacı olan hiç bir Ülküdaşını yalnız bırakmamış. Vefanın, vefalılığın, dostluğun, ülküdaşlığın yaşayan timsali olmayı başarmış...
Bir Başkan hayal ediyorum: Sadece inandığı doğru yolda yürüyen, davet eden ve davetine gelenlerin olup olmadığını asla merak etmeden, asla gelenleri-gidenleri saymaya tenezzül etmeden sadece ileriye-ileriye bakarak yürüyen ve bu net duruşu dolayısıyla da bütün ülküdaşlarını ve onların heyecanıyla Türk Milletini arkasına almayı başarmış bir Başkan...
Bir toparlayıcı Başkan hayal ediyorum: Sözü ile kimliği birbirine yakışan, yapamayacağı hiç bir şeyi söylemeyen, söylediğini yerine getirebilmek için sermayesinin karakteri-şahsiyeti ve canı olduğunun farkında olan. Sözlerinin ve verdiği sözleri tutabilmesinin verdiği inandırıcılık kadar kişiliğinin olacağının farkında olabilen bir Başkan...
Özetle şimdiye kadar söylediğini yapmış, şimdiden sonra da söylediklerini yapabilecek, yapamayacaklarını asla söylemeyecek kadar iman sahibi, karakter sahibi, yürek sahibi kişilikli-karizmatik bir Türk...
Bu tarif ettiğim Başkanı tanıyorum. Biliyorum aslında.
Kimi kastettiğimi beni tanıyan herkesin bildiğini de biliyorum ama münakaşa sebebi etmemek için adını söylemiyeceğim!...
Şu kadarını söylememe ise hiç bir güç mani olamaz: Bu tanıdığım Başkan'a inanıyorum. Bu tanıdığım Başkan'a tarihin bir görev yüklediğinin farkındayım. O'da farkında...
Yüzüne karşı her kesin kendisiyle beraber olduğunu söyledikleri ama gününde -defalarca- terk ettikleri halde; asla hiç bir arkadaşına küsmeye tenezzül etmeyecek kadar gani gönüllü... Kendinden dilenecek özürü, hiç düşünmeden kabullenecek kadar yiğit. Kendini terk edenlerin asla listesini tutmayacak kadar hoş görülü...
İçerde Yunus, dışarda bütün şer odaklarına karşı Yavuzca duruşlarında eksiği olmayan; ibadetlerini, -kulluğu gereği yaptığını bildiği için- elinden geldiğince gözden uzak ifa eyleyecek kadar edepli; ibadetleri adetleştirmemiş, adetleri asla ibadetleştirmemiş ihlaslı bir mü'min bir Türk ...
Her şeyi var bu tanıdığım Başkan'ın...
İnşallah kısa sürede davetleri de duyulacaktır.
Bu ehil insanın gününden önce başlatacağı sefer için davetine de bütün arkadaşlarının artık geleceklerini zannediyorum. Bu davete her uyanla kervan irileşecek ve kervanın irileştiği kadar da teşkilatlar dirileşecek...
Bu irileşme ve dirileşme de Türk Milleti'nin makus talihini yenmenin başlangıcı olacak inşallah...
Dedim ya hayal kurma hakkımı kullandım. Ama söylediklerim Vallahi rüya değil...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 22, 2007

ART NİYETLİLERİN KORKULARI...

Aylardır beynimi patlatıyordum!...
Aylardır kendimi, fikren hür olmama rağmen vicdanen bir açmazda görüyor ve boğuyordum düşüncelerimi!...
Gözümün önünde bir şeyler oluyordu. Müdahele etmesi gerekenler de bu olanları kolaylaştırıyordu ve olanlar, milletimin-devletimin aleyhine işlerdi!...
Mehmetçiğime kurşun sıkanların siyasal uzantıları, seçim süresince "Şehitler ölmez, vatan bölünmez." diye naralar atan samimi ülkücülerin gayretleriyle meclise taşınmış "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" ve "Yol Arkadaşları" nca tokalaşılarak mecliste kabul görüyorlardı!.... Kendilerine tek engel gördükleri Ülkücü hareket engelini aşınca da; "Kimse bize çocuklarımıza, kardeşlerimize terörist dedirtemez. Apo, terörist değil bir kürt lideridir." demeğe başlıyorlardı!...
Bu ağzından yellenenlerin önünü açanlarsa, bunlara bir şey demezken; çocuklarımıza, evlatlarımıza -beyinlerini yıkayarak- Ülkücü büyüklerine "Hain!" dedirtiyorlardı!...
Canım yanıyordu!...
Kalbim sıkışıyor, beynim karıncalanıyordu!...
Taaaa ki; Rahmetli Başbuğumuz'un, Balgat cenahı'nca reddedilen tarihi mektubunda ki; "Abdulkadir Erdil'de temiz ve ihlaslı bir Anadolu Türkmenidir. Avşardır, benim aşiretimden boyumdandır. denenmiş, fedakar bir kimsedir." diye tarif ettiği ve genel Başkanlığa adaylığında "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"nın talimatıyla canlı TV programı basılan, "Ülkü Devi Kadir Hoca" ile konuşuncaya kadar...
Bir Ramazan günü, Kadir Hoca ile bir araya geldik. Daha doğrusu bu eli öpülesi Yiğit Anadolu Türkmeni'ni ziyaretle şereflendim.
İçimdeki zehrimi boşaltabileceğim, muhteşem bir dipsiz kuyu Kadir Hoca... Yıllara ve sakladıkları sırlarına rağmen hala dipdiri endamı ve kocaman yüreği ile kadir Hoca, hala teselli pınarı...
Şikayetlerimi, açık adresli sitemlerimi sabırla dinledikten sonra, aklımdaki düğümleri bir kalemde çözüverdi.
"Bak Yiğidim!..." dedi kadir Hoca ve devam etti: "11 Eylül 1980'de Türkiye de 1100(bin yüz) Ülkü Ocağı vardı. Her Ocağın mensubunu, azaltarak 100 (yüz) kişi olarak saysak: 110.000 (yüz on bin) kişi eder. Bunlar, o zaman gençlerdi ve bekarlardı. Evlendi hepsi ve ettiler 220.000(ikiyüz yirmi bin) kişi. Her birinin üç çocuğu olduğunu varsayarsak ve çocuklarının tamı da şimdi 30'lu yaşlarda ise sayıları 660.000-700.000 kişiye varır. Bu yedi yüz bin ülkücü; bütün olumsuzluklardan haberdar olarak, kendilerini satanlardan, teşkilatlarını işgal edenlerden haberdar olarak Anadolu'da evlerindeler. Yerli iş birlikçilerin de, siyaset özürlülerin de, AB'nin de, ABD'nin de tek korkuları bu 700.000 kişilik Ülkücü Ordusu... Bunlar evlerindeler ve günü geldiğinde evlerinden çıkacaklarından da hiç kimsenin zerre kadar endişesi yok... hesabınızı böyle yapın. Moralinizi bozmayın!..."
Kadir Hocam ile beraber, ben de kaleme vurarak yaptım hesabı. Ve çocuk sayısı beş-altı olan ülküdaşlarımı da sayınca, bir milyon Ülkücünün varlığını bilerek rahatladım.
Bu bir milyon Ülkücünün en fazla yüzde onu, Üç Hilal'e dayanamayarak oy verdiler. Bu evlerinde ve tetikte bekleyen ülkücülerin %90'nı, "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" ndan rahatsızlar.
İnanmayan varsa bir tarafsız müfettişle birlikte, en güvendiği "Yol Arkadaşı" nı, Anadolu'ya salsın. Eğer hala teşkilatsa ve teşkilatçılığı unutmamışlarsa, bu 110.000 ülkücünün tek tek adresleri ellerinde olmalı. Bu sessiz Ülkü Devleri ile konuştuklarında, Davanın Aysbergleri'nin ne düşündüklerini göreceklerdir.
Tesbiti doğru yaptıktan sonra da ısrarla teşkilatları işgalde direnirlerse; bilmeliler ki sessiz durmalarına rağmen asıl Ülkücü İrade, bunları siyasetin çöplüğüne atmaya kararlıdır...
Bilmeliler ki; hem Türk Milleti'ni, hem de "Kabadayı Türk Yürekli Ülkücüleri" aldattığını, kandırdığını zannedenlerin akıllarını, bir daha gelmemek üzere alacaklardır.
12 Eylül Kıyameti öncesinden ve davanın çilekeşlerinden kaç kişi, halen MHP il-ilçe ve merkez teşkilatlarında vardır?!...
Sadece asıl ülkücü iradenin daha fazla öfkesine muhatap olmamak için listeye ve kazanılmayacak yerlere koyulan Ülküdaşlarımızın siyaseten yenik gösterilmelerinin hesabını ve kinini Ülkücülerin unutabileceğini zannedenler, bilmeliler ki her kesi kendileri gibi balık hafızalı görmekle tarihi bir yanılgıdadırlar...
Bilmeliler ki; "Keser dönecek, sap dönecektir. Bir gün de bu yanlış hesap dönecektir."
Hiç bir emeği zayi etmeyen Allah; Ülkücülerin, canlar-kanlar pahasına, ikballer-istikballer üzerine inşa ettikleri emeklerini ve teşkilatlarını, bu emek inkarcılarına, nankörlere ve döneklere yedirmeyecektir...
Teşkilatlarından uzak ve evlerinde bir milyon ülkücü, müteyakkız bir halde beklemektedir. Bütün art niyetlilerin korkuları da bu Ülkü Devleri'ndendir...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 21, 2007

AZDAN AZ, ÇOKTAN ÇOK...

Sanki bize yine, karanlıkta kaybettiğimizi ışıkta aratmak isteyenler var!...
Büyük Türk Milleti'ni de; korktukları insanın, kendisini döveni söyleyemeyecek kadar küçük ve konuşamayan çocuğunu döveceklerden zannediyorlar!...
Hasmımız ne kadar iri, ne kadar güçlü olursa o kadar irileştiğimizi, rakibimize göre taktiğimizin olduğunu, tarihten öğrenmemişler sanki!...
En bitik zamanımızda, Avrupalının, Haçlı'nın, "Hasta Adam" dediği ve can çekiştiğimizi zannettiği dönemlerde "Yedi Düvel" adıyla üzerimize gelen, o günün Avrupa Birliğini, tar- u mar ettiğimizi, unutmuş gibiler!...
"Yedi Düvel" adındaki o günün Haçlı Avrupa Birliğini perişan edip denizlere dökerken, içimizde var olan yerli iş birlikçileri; onların lehinde, bizim aleyhimizde fetvalar veren sahte müslümanları, Haçlı ile birlikteliği aydınlık zanneden yerli hainleri ve onlara yaptıklarımızı da unutmuş gibiler!...
Normaldir!...
"Hafızayı beşer, nisyan ile malüldür." yani; beşer hafızası, insan hafızası, unutkanlığı ile sakattır. Unutmuşlar haspalar!...
Hatırlatalım ve neler yapıldığını, ne kadarını bildiğimizi de söyleyelim.
Bu seslenişimiz; yerli iş birlikçilere, "Dolma Kalemler"e, bölücü hainlere, onların siyasal uzantılarına, o siyasal uzantılarla toplumsal diyalog gibi bir acziyetle tokalaşanlara velhasıl gayr-ı milli her kese, her kesime olsun!...
Aynı zamanda; savaşta, barışta ülke bütünlüğünden, devletin bekasından, iç ve dış düşmalara karşı devleti korumakla yükümlü kurumlarımıza da seslenelim.
Asla yalnız olmadıklarını, asla yalnız bırakılmayacaklarını; bu milletin her zaman Sütçü İmam'larının, Antepli Şahin'lerinin, Nene Hatun'larının, Halide Edip'lerinin, Dr.Adnan'larının, Aşık Şenlik'lerinin var olduğunu hatırlatalım...
Bu memlekette; yerli iş birlikçilerle aynı dönemlerde arz-ı endam eden Allah pazarlayıcıları, iman bezirganları, "Dikkat edin o kandırıcı sizi Allah adıyla kandırmasın." şeklindeki Allah'ın tarif ettiği kandırıcılarla yani "Dinler Arası Diyalog"cularla, yani "Fetullahçılar"la giriştiğimiz mücadele ve münakaşa dönemimizde; bazı saf dil arkadaşlarımızdan, hattanÜlkü Ocakları genel başkanı bir genç kardeşimizden; "Hocam, Fetullahçılar'a çok sert saldırıyorsunuz. Ama bizim bir sürü Fetullahçı Ülküdaşlarımız var." şeklinde dostane, safça uyarılar almıştık. Onlara dilimizin gücünün yettiğince; "Bir insan hem Ülkücü,hem ulusalcı hem de fetullahçı olamaz." demiştik...
Buyurun ispatı işte!...
Bu memlekette; bölücülerin siyasal uzantıları istediklerini söyleyecekler ve insan hakları olacak!...
Dışarıya, ağa babalarına bağlı azınlık temsilciliğine soyunmuş hainler, misyonerler, yerli iş birlikçiler istediklerini söyleyecek, istedikleri kadar İncil dağıtacaklar, istedikleri kadar apartman kiliseleri açacaklar ve insan hakları olacak!...
Mehmetçiğime çatır çatır mermi sıkan şerefsizler savunulacak ve insan haklarının olduğundan bahsedilecek!...
Ama bir Türk Milliyetçisi şair, ömrünü davasına hasretmiş bir Dava Adamı Ozan Arif; ülkesi üzerinde tezgahlanan oyunları fark ederek, kendi gönül diliyle bir şiir yazacak, "Vatan satan bir kişi/ Anında biter işi" diyecek ve kıyamet kopacak!...
Kıyameti kim koparacak? Vatanı satanlar olmalı değil mi düz mantıkla?...
Onlar mı? Vatanı satan-sattıranlar mı?
Eveeeet!...
"Bizim bir sürü Fetullahçı ülküdaşımız var." gafletine düşenlerimizi uyandırmak istercesine, Fetullahçı gazeteler ve televizyonlar!...
Hemen bu Fetullahçılardan birisi değil miydi ki ben; "Mehmetçiğime kurşun sıkan bu şerefsizleri artık itlaf edin!" diye Genel Kurmayıma seslendiğimde bana; "Bir insana itlaf edilsin diyerek hakaret edemezsin." diye kafa tutarak uyarıda bulunmuştu güya!...
Gidi insan bozmaları gidiiii!...
Şimdiiiii !...
Bütün bunlara rağmen, bütün bu hainlere rağmen, bütün kuvvetli zannettikleri Haçlı'nın yanında duran "Allah adıyla kandırıcı"lara rağmen, Fetullahçılara rağmen, bölücü hainlere rağmen, Silahlı Kuvvetlerimize saldırmayı şimdilerde erkeklik zanneden yrli don kişotlara rağmen, isterseniz fazla uzatmadan bütün Haçlı dünyasına rağmen; devletimizin de, milletimizin de, vatanımızın da, bayrağımızın da, cumhuriyetimizin de, hatta ordumuzun da ölümüne sahibiyiz!...
Biz ölmeden dirilmeyiz beyleeer!...
Yeniden ölümü öldüren bir ölüşle diriliş zamanımız yaklaştı gayri!...
Hadi hodri meydan!...
Azdan az, çoktan çok!...
Pilavdan dönen kaşığın sapını....
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 19, 2007

BİZ TÜRK'ÜZ, ALLAH DERİZ...

Fatiha'dan Yasin'den ürksün takıyyeciler
Allah için niyetle önce Bismillah deriz
Savaşta 'Hicret' diye kaçsınlar hülleciler
Ölürüz vatan için haine yallah deriz
Hem Türkçe Tanrı deriz hem de "Ya Allah" deriz...

Bilirler sonuçlanmaz oyunlar da plan da
Bilirler ki bizimdir aşiret te kılan da
İçtiği süt tasına pislemezken yılan da
Başımıza örülen çoraba küllah deriz
Ezer hain başını ve "Ezdim Vallah" deriz...

Türk demiş gözdesinin adına O, Yaratan
Türkün hasmı çok olur, çok olur atan tutan
Ne "Damat"lar biliriz şan için vatan satan
Girdiğimiz yerlerde nizam bizim işimiz
Çünkü başlarken işe önce Bismillah deriz...

Mavi gökle yağız yer yaratılalı beri
Nizam-ı alem için başlar Türk'ün seferi
Ne bizler gerideyiz ne kefere ileri
İlim Çin'de de olsa gider alır geliriz
Her sefer başlangıcı "Tekbir" ve Allah deriz...

Esarete hasımız hürriyettir harika
Adilane hükmeder dilli dilsiz mahluka
Kurallara uyanı tebaa-y-ı sadıka
Çin'in Tonyukuk'unu alır Bilge ederiz
Ve her galibiyette Elhamdülillah deriz...

Türk'ün olduğu yere adalet huzur dolar
Elini çektiği yer ıraklaşır ve solar
Bazen kapı itimiz kapımızdan yal çalar
Baytarlarca otanır aşılanır itimiz
İtimize kızınca "Fesubhanallah!" deriz...

Yokluğa yerinmeyiz varlığa sevinmeyiz
Tevekkeltü A'lallah diyerek şükrederiz
Ölümsüz bir ölüşle ölerek diriliriz
Alemin nizamıyız Seyfullah olan biziz
Türk'üz şükürler olsun, şevkle "Ya Allah" deriz...

Tokkalı'nın Türk sesi, öğür verir cahile
Türk'ün hiç bir işinde asla görülmez hile
Ruhu teslim ederken en son nefeste bile
"La ilahe illallah Muhammed Resul..." deriz
Türk'üz Elhamdülillah, her daim Allah deriz...

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 18, 2007

AAAH BİR ANLAYABİLSENİZ !...

Susun kardeşim susun!...
Susarak siyasetin dünyada ikinci bir örneğinin olmadığının, dünyada susan tek "milliyetçiyim" diyen siyasal grup olduğunuzun farkında olarak susun!...
Sisteme, can çekiştiriliyormuş! Size ne?!...
Alt kimlik-üst kimlikçiler, Türk'ü öz vatanında parya etmek üzere kolları sıvamışlarmış! Size ne?!...
Hatta yardımcı olmak, meclisi onların isteği yönünde çalıştırmak varken konuşmak ta neymiş?!...
Yine asıl yapılmak istenen bir şeyleri saklamak için sanal bir gündem oluşturuldu. Yaklaşık iki ay önce Yeniçağ Televizyonu'nda yayınlanan ve çok beğeni kazanan bir türküden dolayı, ortalık toz duman edildi!...
Aman Tanrım! Onurlu AB'de bitti, ABD ile en iyi anlaşma hayalleri de!
Gördünüz mü? Yiğit bir karadeniz Uşağı, bir türkü söyledi ve dış politikamız tar-u mar oldu!...
Milli Görüş Gömleği'ni çıkaranların atadığı Cumhurbaşkanı, akan bütün kanlara üzüldüğünü beyan ederek, kurtarılmış bölgelere seyahatler yaptı. Sustunuz!...
Vatanın bölünmez bütünlüğü için, toprağın vatan kalabilmesinin tek bedelini seve seve ödeyen Mehmetçiğimin kanı ile, vatanımı bölmeye çalışan hainlerin leşlerinden akan kırmızı renkteki mayi eş değer tutuldu. Sustunuz!...
Bölücü başı alçağa methiyelerden vaz geçtik, -çünkü kanıksadık nerdeyse- onu da kapsayacak aflar terennüm edilmeye başlandı. Sustunuz!...
Sizlerin toplumsal mutabakat adına çok gururlanarak anlattığınız muhteşem tokalaşmaya, İmralı Sakini tenkit gönderdi. DTP'lilerin sizinle tokalaşmasını "İlkesizlik" olarak tanımladı. Sustunuz!...
Bu adamın, ceza evinden nasıl söz söylediğini merak ederek sormadınız bile!...
Anayasamız'la istedikleri gibi oynadılar. Oynuyorlar. Oynayacaklar. Susuyorsunuz. Sustunuz!...
Şimdi de; Ülkücü Hareket'in kırk yıldır susmayan, susturulamayan; Türkeşçiliği, kendisine yaşam şekli kabul etmiş ve çevresine kabul ettirebilmiş sayılı Ozanlarından Ozan Arif'e saldırılıyor!...
Ozan Arif'in sözlerine müzik yaparak millete sunan Türk Çocuğu İsmail Türüt'e saldırılıyor!...
Bu saldırılarla, mutlaka bir şeyler kamufle ediliyor, hep beraber dikkatle izlersek göreceğiz. Ama bu olaya neden susuyorsunuz?!...
Hani; 'Onurlu AB' ciliğinize rağmen, 'Toplumsal dayanışmanın Siyasal İz Düşümü' programınıza rağmen; Çiçek Bahçesi'nin Kan Renkli Gülleri' ne, necaset renkli sığır kuyruklarına rağmen Ülkücüydünüz!...
Ülkücü, ülküdaşına yapılan bir saldırıda sessiz kalabilir miiii?!...
Yoksa bu Ozan Arif'i; "Ben adam sanmıştım adam değilmiş" tesbitinden dolayı, kapalı kapılar arkasında yine anlaşarak AKP'lilerle birlikte cezalandırmaya mı karar verdiniz?!...
Bu kadar kindar mısınız gerçekten?
Bu kadar kindarsanız; seçim meydanlarında sizlere söylenmedik söz, yapılmadık hakaretler eden Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediklerini neden unuttunuz? Onlara karşı mutabakatçılığınız, ülkücülere karşı savaşçılığınız mı, sürüyor hala?!...
Susun kardeşim susun!...
Sükutun ikrardan sayıldığını, bu necip millet biliyordur.
Sizin susuşunuzu nasıl değerlendirdiğini de biz biliyoruz!...
Gönlümüzü kırmıştınız, olabilirdi!... Ülkücülüğümüze saldırmıştınız, olabilirdi!... Hainlerle tokalaşmıştınız, mutabakat siyasetiniz adına olabilirdi!... Bayrağımıza saldırılarda da Ülkü Ocakları'na ev hapsi vererek milleti incitmiştiniz, "Devletin kolluk güçleri var." mantığınızla olabilirdi!...
Ya şimdi?
Bir "Ülkü Devi"ne saldırılıyor!...
Bir Türk'e Türk olduğu için saldırılıyor!...
Türk, Türkiye'de; "Dolma Kalemler"ce, BOP Eş Başkanı'na yakınlarca, Fatiha'dan-Yasin'den rahatsız olan "Amentü'de birliğimiz var."cılarca, Yerli İşbirlikçilerce, hainlerce.... linç edilmek isteniyor!...
Hala susacak mısınız?...
Susun kardeşim susun!...
İnşallah, Allah(c.c.) sizi öyle bir susturacaktır ki bir daha konuşturmayacaktır...
Vücudunun neresine dokunursa dokunsun canı yanan ve sadece işaret parmağı kırık olan Temel misali; Ülkücü İrademin "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" adındaki uzvum, serçe parmağım kırık ve canımın neresine dokunsam canım yanıyor!...
Feveranım bu yüzden!...
Aaaah bir anlayabilseniz!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 17, 2007

AKILLI OLUN!... GEREKİRSE......

Allah belanızı versin!...
Haine, vatanını, bayrağını, milletini satana ne yapılıyorsa ve dünyanın neresinde ne yapılıyorsa size de onun yapılmasını bekleyin!...
Divan-ı Harp denen bir mahkemeden umarım haberdarsınız. Ve bu mahkemenin benzeri, dünyanın her yerinde var. Ve dünyanın en seri kararlar veren mahkemeleridir hatırladığım kadarıyla...
İsmail Türüt, bölücülük yapıyormuş!...
Fatiha Suresi ve Yasin Suresi; Yasin'i, "O günlerden, bu günlere" tekerlemesi de "Ogün"ü hatırlatıyormuş!...
Allah(c.c.), müstehakınızı versin!...
Bir zihniyet, bir akıl bu kadar satılmış, bu kadar kiralanmış olabilir...
Hele bir "Dolma Kalem; "Masum bir bebekten bir İsmail Türüt çıkaran bir kültürel iklimimiz sorgulanmadıkça bizlere huzur yok kardeşlerim." şeklindeki bir cümlesi ile Hrant Dink'in Muhterem Eşleri'nin sözleriyle güya atıf yapmış!...
Şu anda bu "Dolma Kalem"le yüz yüze gelsek, hiç bir şey söylememe gerek kalmadan sadece bakışlarımla neler söylediğimi, hayatında duymadığı ne küfürler ettiğimi anında anlar!...
Heeeey Dolma kalemler!
Biz, Türk Milletiyiz.
"Sana selam vermeden uçan kuşun yuvasını bozacağım." diyerek Bayrağımıza ihtiram gösteririz. Kıbrıs'ta bizim bu hassasiyetimizden bi-haber bir zavallı Rum'un, öldüğünü anlayamadan gönderden kayışını, hafızanızı zorlarsanız hatırlarsınız!...
Bizi hatırlatmak zorunda bırakmayın lütfen! Size yazıktır!
İsmail Türüt'ün; "Erzurum'da kar yağsa Rize'de üşüyorum." derken ki ruhunu anlayabilir misiniz? Siz de o yürek, sizde o insanlık, siz de o Türklük var mıdır?
Her gün, üçer-beşer Mehmetçiğimi şehit eden kahpeleri, kamplarında ziyaret ederek onlara insan diyebilen sizler; Türüt'ün çok ta güzel okuduğu bu parçanın söz yazarı 'Ozan Arif'i bilir misiniz?...
Sizler; güçlü olduğu zamanlarda methiyeler yazdığınız "Netekim Paşa"ya, gördüğünüz, görmediğiniz her yerde elli yalaka takla atarken, O; "Ben On iki Eylül'ün nesini seveceğim/ Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim" diyebilecek yüreğin sahibidir.
Çünkü Türk'tür O!...
Çünkü; kimliğinin, tarihinin, bayrağının, vatanının, Muhteşem Türk Atatürk'ten kalan miraslarının samimi ve sesli sahibidir O!...
Ve asla, ama asla ne Türüt, ne de Ozan Arif yalnız değillerdir...
Her şeye rağmen, sizlere rağmen, yerli işbirlikçilere rağmen hala çocuğunun ellerini kınalayarak Vatana Kurban olsun, Mehmetçik olsun diye Peygamber Ocağı'na gönderebilen Türk Milleti, her şeyleriyle onların arkasındadır...
Şimdilik size sadece "Allah belanızı versin!" diyoruz...
Artık sabrımızla oynadığınızı da bilmelisiniz!...
Allah(c.c.), belayı da türlü türlü verir.
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kınayıcının kınamasından korkmazlar."(Maide-54) Ayet-i Celilesi'ndeki tarif edilen zorlu toplum, sizlere kimi hatırlatıyor?!...
İslam tarihçilerinin çoğu, bu milletin Türk Milleti olduğunda hemfikir...
Bu millete saygınız yoksa, korkmanızı tavsiye ederiz!... Çünkü nereden korkması gerektiğini bilmek te akıllılıktır...
Böyle devam ederseniz Vallahi de, Billahi de sizin belanız bu Millet olur bilesiniz!...
Bu işlerin, böyle süreceğini mi zannediyorsunuz?
En "Hasta Adam" zamanımızda, sizin dayandıklarınıza ne yaptığımızı hatırlarsanız, sanırım çok yakında daha neler yapabileceğimizi de göreceksiniz!...
Umarım o kesin hesaplaşma gününde, gördüklerinizi anlayabilecek kadar aklınız kalır!...
"Gerekirse kan dökeriz, can veririz! Yanlış yoldasınız. Akıllı olun!" diye tarihe gürleyen Başbuğ Alparslan Türkeş'in sözlerini de hatırlamanızda yarar var...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Eylül 16, 2007

ÜLKÜCÜ VİCDANIMA FİRARIM...

Mübarek Ramazan'la birlikte; dini duygularımızın bir daha coştuğu bir manevi atmosferdeyiz. Bu atmosferi bizlere hediye eden ve bu atmosferin müsbet elektriğinden istifademizi istediğini zannettiğim Allah(c.c.)'ın isteğine uyarak bir şeyler kazanmak gerek...
Birbirine benzer insanların, bir hikmetle bir araya geldikleri itiraz götürmez bir vak'adır.
Bir araya gelmeke lazım.
Bir araya gelenler olarak, paylaşmak lazım.
Paylaşacak kadar ikram sahibi yüreklerin ikramlarını reddetmemek lazım. Bunlar kolay işler değil elbette. Ama Vallahi zor da değil!...
Dostlarla; hangi ortamda olursa olsun bir araya geldiğimizde; hepimizin işlerimizden, geçim gailelerimizden kaynaklı sıkıntılarımız yok olur!... Söz birliği ile; "Ne olacak bu Devletin hali? Ne olacak bu Necip Milletin hali? Bu kadar milli sıkıntılar karşısında bizler, neler yapabiliriz?..." soruları üzerine inşa edilmiş sohbetlerimiz olur.
İnternet sitelerinde, teknolojinin imkanlarından faydalanarak; dünyanın dört bir yanından dostlarımızla da sohbetlerimiz olur hamdolsun. Ramazan Mübarek'in teşrifi ile bu sohbetlerimiz sahura yakın zamanlara kadar da sürer.
Teknoloji ile pek barışık değilim. Bilgisayar denen mereti, sadece daktilo gibi kullanabiliyorum!... Ama sağolsun zamane geçliğinden, hanemiz mensubu gençlerin ayarlamalarıyla, internet imkanlarından da becerebildiğimizce istifade ediyoruz.
İnternet ortamında yaptığımız bir sohbeti; bilgisayar ve teknolojisiyle barışık bir ülküdaşımdan rica ederek kayda aldırmıştım.
Şimdi izninizle, o sohbette ülküdaşlarımla paylaşmaya çalıştığım acizane düşüncelerimi, görüşlerinize-tenkitlerinize arz ederek sizlerle paylaşmak istiyorum:
Dostlar;
Bizler, "Kutlu Sefer Süvarileri" dimdik durmak zorundayız. Birilerine tabi olanlar, o tabi oldukları kişi yenildiğinde otomatikman yenik sayılırlar...
Kutlu Seferin başladığının farkında değilmisiniz yoksa?!!!!
Siyaseten kirlenmiş, lekelenmiş ve yenilmiş hiç kimseden bu millete hayır gelmez artık... Kimsenin tarih yapan ama yazmaya tenezzül etmeyen bu Muhteşem Milleti yenik göstermeye hakkı ve yetkisi asla yok! Olmamalı, olamamlı!...
Artık bizler, 'Türk Milletçileri' birilerine rica bile etmemeliyiz!... Siyaset yapmak isteyen her milliyetçiyim diyenin bizden icazet alması lazım!... Bu da ancak hür aklımızla, hür vicdanımızla bağımsız duruşumuzu, Kurt Duruşu'muzu sergileyebilirsek mümkün olur.
Sayımız ne kadar az ve öz olursa sesimiz o kadar birbirine benzer ve gür çıkar...
Savaş baltalarımızı çıkarmamız lazım artık!...
Atımız bizim, heybemiz bizim, heybemizdeki azığımız bizim ve hepsinden önemlisi hayat mefkuremiz ettiğimiz "Turan Seferimiz" bizim... Bizim artık kimle ne işimiz olabilir?
Peşimize takılana neden geldin demeyiz ama gelmeyene de yalvaracak kadar bir daha hataya düşmememiz lazım...
Taşlamayla sürüye giden it, sürüyü kurda verir canlar...
Bu işler yürek işi, iman işi, inanç işi...
"Türk Milletçiliği" mücadelesini, artık başlatmamız lazım... Bu yeni sayılabilecek, tarihimizin en eski kavramını tanıtmaya başlamamız lazım.
Artık bu milletin hainlerinin ve yandaşlarının adı belli..."Vicdanımla Hesaplaşma" başlıklı yazımda da anlattım kalemim-bileğim döndüğünce...
Don Kişotu, Don Kişotluğu falan boş vermemiz lazım!... Bize ne Haçlı'nın hayalleriyle, korkularıyla komikçe çarpışan delisinden?!...
Kırk kişi ile çin sarayını, öleceğini bile bile basan Kür Şad ve arkadaşları bizim örneğimiz olmalı... Tarihte ölerek kazanan tek İhtilalcidir Kür Şad... Ve yel değirmenine falan değil kocaman bir orduya saldırmıştır...
Bizler de, ya Kür Şad'ın ve arkadaşlarının ahfadı olacağız ya da Allah Korusun sessiz sedasız yok olacağız bu kadar basit!...
Program da çok kolay. Formüle edersek:
1- Sadece "Kulluk" mertebesini hedefleyeceğiz.
2- Adamın adamlığından süratle sıyrılıp istifa edeceğiz.
3- Hür aklımız ve hür vicdanımızın emrettiğini yapacağız.
4- Babamız bile olsa yanlışını söyleyecek, düşmanımız bile olsa doğrusunu alkışlayacağız.
5- Türk'ü, Atatürk'ü, Başbuğlarımızı, Bayrağımızı,Şühedamızı, Türkiye'yi, Mukaddeslerimizi sevenleri sevecek; sevmeyenleri otomatikman hasım ilan edeceğiz...
Sonucunda Allah(c.c.), ya bize verecek, ya da onlara...
Bendeniz de dahil olmak üzere birileri ile mücadele edebilmek için hep birilerinin yanında durduk, birilerinin safına girdik ve bu yüzden de kaybettik kazanacağımız mücadeleleri...
Ben artık kimse ile ilgilenmiyorum canlar...
"Kendime Firardayım." gene. Ülkücü vicdanıma firardayım...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 15, 2007

TARİHE TARİHİ MEKTUPLARDAN...

"Sevgili anneciğim ve babacığım,
sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı işlemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin.
Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakkın ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz.
Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allahın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allahın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allahtan bulsunlar.
Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allaha inananlarındır. Bunun için hiç üzülmeyin.
Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.
Son olarak, abime, yengeme, yiyenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim.
Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allahın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.
Oğlunuz Mustafa"

Tarihe yazılmış bu tarihi mektubu, Allah rızası için okuyun ve okutturun.
"Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer, her zaman Allah'a inananlarındır." cümlelerini, elindeki kalemle, elleri titremeden, okunabilecek düzgünlükte ve okunabilecek, anlaşılabilecek bir düzende yazanı hatırlayın!...
Bu mektup, gurbetten yazılmıyor!
Bu mektup; firarken yazılmıyor!
Bu mektup; cezaevinden yazılıyor! Ama cezaevinin cezaevinden, ölüm hücresinden yazılıyor!... Bu mektubun sahibi genç, mektubunu yazdıktan biraz sonra kellesini, dar ağacının beklediğini biliyor!...
Bu yiğit, sadece öleceğini değil, ölümünün neye yarayacağını da biliyor!
"Eğer bir günahım varsa Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok günahım yoksa beni asanlar, Allah'tan bulsunlar." diye daha gitmeden mahkemesini başlatabilecek kadar da kendinden emin bir Yiğit...
Mu mektup; kellesini bile-bile, hiç korkmadan ve nadim olmadan 12 Eylül cellatlarına teslim eden Mustafa PEHLİVANOĞLU'nun son mektubu...
Bu mektubu okuyanlardan, "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"na yakınlardan birisi de Allah rızası için bu mektubu, bir de o Sayın'a okusun, ve bir de O'na hatırlatsın...
Nelere mal olmuş bir kutsal dava'yı; kimler, kimlere peşkeş çekiyorlar belki fark edilir...
Daha fazla yazamam!...
Daha fazla konuşamam ve bu mektubu okurken gözleri buğulanmayan, gözlerinden yaş akmayan kimseye de, vicdanı var diyemem...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua

Cuma, Eylül 14, 2007

ORHUN YAZITI

"Türk Milleti!
Ben ki Tanrı'nın izniyle tahta oturmuş, Türk Bilge Kağan; Sözümü sonuna kadar dinle...
Önce kardeşlerim, çocuklarım, sonra bütün soyum; güneydeki Şadlar, Atalar, kuzeydeki Tarkanlar, buyruk beyler, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri, Milletim;
Bu sözlerimi iyice işit, iyice dinle:
Üste mavi gök, Alta yağız yer yaratıldıkta; ikisi arasında insanoğlu yatatıldı. İnsanoğlu üstüne de atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan Hakan olarak oturtuldu... Atalarım;Türk Milleti'nin ilini tutmuş, töresini düzenlemişler. Ordu yürütüp, dört bir yandaki başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüşler. Çin milleti ile komşu olmuşlar.
Altını, Gümüşü, İpekliyi sıkıntısızca veren Çinlinin sözü tatlı, ipeklisi yumuşakmış. Bunlarla uzak kavimleri kendisine yaklaştırıp, sonra kötülük edermiş. Bilge kişiyi, yiğit kişiyi sevmez yürütmezmiş.
Türk Milleti!
Varlığa tokluğa ve rahata alışıksın. Böyle olduğu için; hoş ve tatlı sözlere kanıp, Kağanın'ın, Beyin'in sözünü beklemeden her yere gittin. Aldandın. Aldatıldın!...
Böyle olunca oralarda hep mahvoldun!...
İtaatsızlığın yüzünden seni kalkındırmış Kağanın'a ve iline kendin kötülük getirdin. Kendin yanıldın! İyice düşün!
Silahlılar gelipte seni nasılda dağıttı. Mızraklılar seni gelip nasıl sürdüler... Mukaddes Ötüken Ormanı'nın Milleti; Dağıldın!...
Doğuya giden gitti... Batıya giden gitti...
Gittiğin yerde kanın su gibi aktı, Kemiğin dağlar gibi yığıldı! Bey olacak erkek evladın köle; Hanım olacak kız evladın cariye oldu!!!...
Kocamışlara, Bilgelere itaatsızlığın yüzünden!...
Tahta oturduğumda, şuraya buraya dağılmış olan milletim; ölüp biterek, yaya ve çıplak olarak geri geldi. Milletimin adı yok olmasın, Töre yok olmasın diye, gündüz oturmadım, gece uyumadım!...
Gözden yaş gelse önleyerek, gönülden çığlık gelse geri çevirerek düşündüm. İyice düşündüm... Milletimi kalkındırayım, besleyeyim diye Kuzeye, Güneye ve Doğuya 12 Büyük Sefer Yaptım. Savaştım!...
Ondan sonra Tanrı bağışlasın, talihim ve kısmetim var olduğu için; Ötükeni il tuttum...
Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul Milleti zengin kıldım. Az Milleti çoğalttım. Artık Kötülük Yok...
Ve Türk Kağanı Mukaddes Ötüken ormanında oturdukça,Ülkede Sıkıntı Olmayacak!
Töre Yaşayacak...
Türk, OğuzBeyleri, Milletim, İşitin!
Üste Gök Basmasa, Altta yer delinmese; Senin ilini ve töreni kim bozabilir!...
Ey Türk, Titre ve KendineDön!..." ORHUN YAZITI

Artık zamanıdır, Milletim atalarının sözünü dinler...
Atalarının söylediklerini vasiyet olarak kabul eder düşüncesiyle; Atalarımızın söylediği, tarif ettiği milletle günümüz milleti arasındaki benzerliği fark ederek yeniden Muhteşem Türk Atatürk'ün; dağılan, parçalanan ve yutulmak üzere lokma tarifiyle bekleyen kalıntılarından peyda ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, ölümüne sahiplenir hayal ve düşüncesiyle Orhun Yazıtları'nı, aynen sunuyorum...
Tensip Allah(c.c.)'ımın, takdir Milletimindir...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

SON SÖZLERİMİZ...

Güzel kardeşlerim;
Gönül Dostlarım;
Muhteşem Ülküdaşlarım;
Allah rızası için artık izanımızı, ferasetimizi, aklımızı harekete geçirelim...
Kuvvetlinin tarifi, elbette kişiden kişiye değişebilir. Ama inanmışın tarifi kimseye göre değişmemeli...
Bir zamanlar, sayı olarak belki çok azdık, yaş olarak çok gençtik hatta çocuklardık. Ama inandığımız davamız için ölüp öldürebilecek kadar imanlıydık ihlaslıydık... Resmi olarak hiç bir yerde yoktuk belki ama devletin ve vatanın her yerinde vardık.
Zorları mümkün, imkansızları kolay ederdik...
Ya şimdi?!...
Daha fazla olmalıydı ama Mecliste 70 MHP'li kişi var güya!...
Sanat dünyasında, ticaret dünyasında, bürokratik dünyada hem de istenmediği kadar varız güya!
Peki nerdeyiz?!...
Yurdumuz yol geçen hanı, camilerimiz sadece şehit naaşı kaldırmaya yarıyor, ülkücüler de TV'den izleyip internetten saldırıyorlar değil mi?!...
PKK'dan korkarız adını, "Devletin askeri-polisi değiliz!..." koyarız!...
Yerli İşbirlikçilerin içinde yüzdüğü yeşil renkli dolarlara- eurolara imreniriz, onlara payandalık edenleri sadece kendi çıkarlarımızı düşünerek alkışlarız. Bu payandaları uyaranlara, ikaz edenlere, tenkit edenlere ise bütün savaşçılığımızla saldırırız!...
Bakın Kardeşlerim;
Allah rızası için tekrar düşünün!...
Fazla eskiye, fazla geriye gitmeye de gerek yok! Fazla araştırmayı, okumayı gerektirecek bilgilere de ihtiyacımız yok. Sadece seçim meydanlarında AKP'ye, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"nın söylediklerini hatırlayın. hesap sormaları, çıkarsa indirip yüce divanlara götürmeyi, ip atmaları, ip atlamaları hatırlayın!...
Ve seçimden hemen sonra, daha vekiller mazbatalarını dahi almadan yapılan açıklamayı, cumhurbaşkanı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'a tanınan kolaylığı hatırlayın!...
Ağız birliği ile kızdığımız, sövdüğümüz, bir önceki Cumhurbaşkanı'nın vetoları da olmayacak artık! Bizi de rahatsız etse bile, AKP işbirlikçilerine karşı Atatürkçü duruşla bir balans ayarı yapan vardı!...
Şimdi bunları kim durduracak?!...
Söyüt'te, Recep Tayyip Erdoğan'a elinden gelen bütün saygıyı gösteren Bahçeli mi?
PKK'lıların siyasal uzantılarını -hadi tokalaşmadaki muazereti kabul edelim- konuşmalarını yürekten alkışlayan Bahçeli mi?
Bölücülerin siyasal uzantılarının meclis komisyonlarında görev almalarıyla birlikte onlarla mesai yapacak olan "Yol Arkadaşları" mı?...
Yapmayın Allah'ınızı severseniz!...
Ülkücülükle "Bahçelicilik"i birbirinden ayırın artık lütfen...
Bahçelici olana kimin ne deme hakkı olabilir? Kime Özalcı diye, Tayyipçi diye, Ecevitçi diye, Erbakancı diye, bilmem kimci diye kim ne yaptı ki, Bahçelicilere kim ne yapsın?!...
Ama; milletinin meselelerini kendine mesele edinmiş, Turan'dan başka ideali olmayan, Kur'an'dan başka rehber kabul etmeyen, Türk'üm dediği zaman vücudunun bütün zerreleri ile titreyen, Müslümanım dediği zaman dünyanın en mütevekkil insanı olmayı başaran, İlayı Kelimetullah dediğinde yüreği huşu ile ağzından çıkacakmış gibi olan veya olması gereken Ülkücülerle; Onurlu(!) AB'ci, ABD'nin en başarılı müttefiki biz oluruz diyebilecek kadar ABD'ci; Kerkük'te, Telafer'de, Filistin'de, Irak'ta, Azerbaycan'da yapılan katliamları seyredebilecek kadar hümanist, Peygamberimiz( s.a.v)'e yapılan saldırılara bigane kalabilecek kadar imanlı, Bayrağımıza yapılan saldırılarda Ülkü Ocakları'na ev hapsi verebilecek kadar cesur olan birisinin taraftarlığı ile Ülkücülüğü Allah aşkına birbirine karıştırmayın!...
Birilerinin çok bilerek yaptırdığı, yaptığı ve bütün hedeflerinin ülkücülüğü bitirmek olduğu kesin olan bu oyunlarına alet olmayın!...
Vallahi vebaldir! Billahi vebaldir!...
Muhteşem Türk Atatürk'ün, Silah arkadaşları'nın, beş binden fazla "Şehit Ülküdaşımız"ın ve Başbuğumuz'un ruhlarını incitirsiniz!...
Bir daha ve altını net ve kalın çizgilerle çizerek derim ki;"Ne bendenizin ne de hiç bir Ülkücünün ne MHP ile, ne MHP'li ile, ne de ülküdaşlarımızla asla meselemiz yoktur. Bizim meselemiz, Partimizi, Ocağımızı işgal etmiş olan yerli İşbirlikçilerin gizli destekçisi Devlet Bahçeli iledir!..."Yol Arkadaşları" ve siyaset jokeyleri ile de işimiz yoktur çünkü onların mesleklerini ifa ettiklerini biliriz ve mazur sayarız. Devlet Bahçeli, bu davranışlarını düzeltmedikçe, düzeltmekle de kalmayıp yaptığı tarihi hatalarını telafi etmedikçe, O'nun taraftarlarına da artık Devlet Bahçeli'ye baktığımız gözle bakarız!..."
Bu taraftarlar da; PKK'lılara ne yaptılarsa, Peygamberimiz(s.a.v.)'e saldıranlara, bayrağımıza el ve dil uzatanlara, Atatürk'ün resimlerini resmi dairelerden indirtmeye çalışanlara,Türkçe'nin tek dil olmasını anayasadan çıkarmaya çalışanlara, vatan topraklarını parayla satan-sattıranlara, Apo alçağını F Tipi cezaevine taşıtmak isteyenlere,Apo alçağının sözcüleri olan avukatlarını meclise taşıyan ve taşıttıranlara, Apo adisine af isteme cüretini gösterenlere, PKK'lılara kardeşlerimiz-evlatlarımız diyenlere ne yaptılarsa bize de onu yapsınlar!...
PKK'lıların, hainlerin, yerli işbirlikçilerin korktuğu ve saydığı Ülkücüleri en az onlar kadar sizlerde, kabul edin ve sayın artık...
PKK'lılardan, hainlerden, yerli işbirlikçilerden, Irak'taki siyaset fahişelerinden korkanlardan bizim korkmamızı beklemek gibi bir "gaflete-dalalete ve hatta hıyanete.." düşmeyin!...
Ülkücü olun!
Türk Milletçisi olun!
Turan'cı olun!
Türkeşçi olun ve bizim bu değerlerden asla taviz vermeyeceğimizi artık kabullenin...
Millet bizim, Devlet bizim, Vatan bizim, Bayrak bizim, mukaddeslerimiz bizim ve bunları bizden alabilecek; bizleri bu değerlerden koparabilecek, uzaklaştırabilecek bir güç te Allah(c.c.) şahidimizdir ki yok!...
Veya her kes işine baksın olmaz mı?
Biz Yerli İşbirlikçilere, BOP Eş Başkanlarına, Dinler Arası Diyalogculara, Toplumsal Diyalogculara, Mozaikçilere, Çiçek Bahçesicilere, bölücülere, hainlere, AB'cilere, ABD'cilere karşı tavrımızı koyalım; taraftarlar da onları savunmaya devam etsinler!...
Artık izin verirseniz bunlar da, sizlere karşı son sözlerimiz olsun!...
"Keser döner sap döner, gün olur hesap döner."
Görelim Mevla n'eyler
Neylerse güzel eyler...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 12, 2007

SİYASETEN İFTARLARA...

27 yıl geçmiş!...
Çeyrek asırdan fazla...
Bu geçen zamanda; dünyada neler oldu neler?!... Dünya dengesi bozuldu. ABD tek başına kalmışlığın verdiği ukalalıkla dünya jandarmalığına soyundu. Astığım astık, kestiğim kestik diyerek dünyanın her yerinde ahkam kesmeye başladı..
CCCB dağıldı. 15 devlet çıktı bu dağılımdan. Saddam; önce devrildi, sonra asıldı. Asılmadan önce sülalesi kurutuldu...
Bu süreçte; bir 11 Eylül var ki biraz bana 12 Eylül'den intikam aldı gibi bir ferahlık uyandırdı!...
Gene 12 Eylül!...
27 yıl öncesi kadar taze, o kadar acıtıcı ve o kadar öfkelendirici...
Denge için ana-baba kuzularını astılar!...
Astıklarının tamamı, Türk'tü!...
Sağcıymış, solcuymuş umurlarında değildi çünkü onların patronlarını, duyarlı Türk korkuturdu!...
Patronlarının korktuğundan elbette onlar da korkacaklardı!...
Bilselerdi; "Karıştır-Barıştır" politikaları sonucunda karışmayarak barışacağımızı, yapmazlardı o lanet harekatı!...
Türk Milleti'ni devletine küstürmeyi denemişlerdi aslında!
Türk Milleti ile ordusu arasına bir nifak tohumu atmayı denemişlerdi!
Başaramadıklarını, başaramayacaklarını görünce taktik değiştirdiler patronlarının seneryosu gereği...
Bütün partileri kapatarak sağcılık-solculuğu lağvettiler... Akıllıları hapsederek, serdengeçti yiğitleri asarak-öldürerek bu milleti sindireceklerini zannettiler. Olmadığını gördüler...
Taktik değiştirdiler!...
Duyarlı Türk İnsanlarının toplandığı sivil toplum örgütlerini ve siyasi partileri işgale başladılar...
Her on yılda bir teamülleşmiş darbelerden vaz geçerek, kafalarda darbe yapma yoluna gittiler. En milliyetçi toplulukların başına milliyetsizleri monte ettiler!...
En savaşçı, en devrimci toplulukları parayla satın alarak perişan ettiler!...
Ekmeklerini aldıklarını, ikballerini çaldıklarını, hayatlarına yaşatarak son verdiklerini, yurtlarından-ocaklarından-partilerinden kovdurdular!...
Dünyayı yönetmeye talip olunca kendilerine kafa tutabilecek, kendilerini yenebilecek tek alternatif gücü, teşkilatlarını işgal ettirerek perakende düşürdüler...
Yine 12 Eylül ve duyarlı Türk İnsanları 12 parça, belki de daha fazla!...
Nüfusun %5'i olmadıkları halde kendilerini çok göster/t/meyi başardıklarını, dağlara çıkardılar. Devletimizle müttefikmiş beyanatları verip dağlardaki eşkiyayı mühimmat ve silahla desteklediler!...
Ve kendilerini, demokrasiyi maske kullanarak ölünceye kadar yargılanmama gibi bir zırhın arkasına sakladılar!...
Devleti, bölünmez vatan toprağını korumakla mükellef olan kişiler; sonradan emekli olduklarında ülkenin bölünebileceğini, bölünmesinin faydalı olabileceğini söylemekten çekinmediler "Netekim!"!...
MHP'nin başına bir Devlet Bahçeli musallat ettiler ve başardılar!...
RP'nin başına bir Recep Tayyip Erdoğan musallat ettiler ve başardılar!...
DSP'nin başına bir Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan musallat ettiler, İsmail Cem'le başardılar!...
ANAP'ın başına bir mesut Yılmaz monte ettiler ve bitirdiler!...
Mehmet Ağar'la Erkan Mumcu'yu birbirlerine düşürdüler, ikisini de perişan ettiler!...
CHP'nin başına; Jinsa icazetli bir Mustafa Sarıgül musallat ettiler, Baykal'ı ve ABD'den bağımsız siyasileri iç işleriyle uğraşmaya mecbur ettiler!...
Yine 12 Eylül!...
27 yıl evvel sahneye koyulan senaryo gereği; millet perakende, siyasiler ürkek, duyarlılar paramparça; başımızdan ayağımıza kadar üzerinden silindir geçmemiş uzvumuz yok, canımız yanıyor ama doktor yerine hekimlere baş vuruyoruz!...
Kendimizi emanet edebileceğimiz Türk Doktorlar arıyoruz!...(Buradaki kastım tabiki tıp doktorları değil. Siyaset doktorlarından bahsediyorum.)
Milli olması gerekenler, gayr-ı milli; ümmetçilik yaparak kırk yıldır gelenler "Dinler Arası Diyalog" safsatasıyla bölük-pörçük; devrimcilerin asılları nerede bilemiyorum ama "68 Kuşağı" diye arz-ı endam edenlerden "Eski Tüfekler", benim deyimimle "Çakaralmazlar", milyon dolarlarla transferler yaparak, yaşayarak işbirlikçiliğe soyunmuşlar!...
Yine 12 Eylül ve yine inanmış duyarlı Türkler; boyunlarını yağlı urganlara uzatmaya, Vatan bütün kalsın, devlet devam etsin diye tek bedel olan can verme işine devamdalar...
Allah(c.c.); sonumuzu hayreyler inşallah...
Türk-İslam Alemi'nin ve bütün İslam Alemi'nin Ramazan-ı Şerif'leri mübarek ola...
Nice ve kısa sürede siyaseten hayırlı iftarlara...
12 Eylül'ü asla unutmadan, unutturmadan...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 11, 2007

İCAZETSİZ KADILARLA HESAPLAŞMA...

Büyük Türk Milleti;
Yiğit Ülküdaşlarım;
Taraftarlıkla Ülküdaşlık arasındaki farkın farkında olmalarına rağmen, kendi söylediklerine kendileri de inanmamalarına rağmen, hala birileri "Kaş yapayım derken göz çıkararak" güya bizlere saldırmaya çalışıyorlar. Geri basarsak namert olalım...
Kendimizle yaptığımız "VİCDANIMLA HESAPLAŞMA" yazımızdan güya incinmişler! Güya bize sitemler ediyorlar!
Bu gün de onlarla, bu "İcazetsiz Kadılar"la hesaplaşmaya başlayayım istedim!...
Bre Taraftarlar! Bre siyasi jokeyler;
İnanarak yapılan susma, bazen naradan daha etkili olur! Bilmez misiniz?
"Fikri ve zikri bir" olmayanların söylediklerinin inandırıcı olmadığını; yaşımız gereği yaşayarak öğrendik.
Seçim öncesi; M.Ali Birand'lar, F.Altaylı'lar, Güler Kömürcüler, R.Zelyut'lar ve daha niceleri, nice "Dolma Kalemler", nice uzaktan kumandalı yerli işbirlikçiler, Karen Fogg Çocukları, "Bahçeli MHP" sıfatlarını da yakıştırarak, Bahçeli MHP'de çiçek yetiştirme(!)ye hazırlanarak methiyeler yazarlarken sizler gülümsüyordunuz!...
Hoşunuza gidiyordu. Bu suni havalarla da "60.Hükumet, Milliyetçi Hareket" diye sloganların arkasına saklanıp, ülküdaşlarımızı MHP'den dışlıyordunuz...
Bizlerse, "Bu işte bir yanlış var, bu adamların methettiğinde bir gayr-ı millilik vardır! Dikkatli olalım." diye feryatlar ediyorduk!...
"savaş yapacaklarsa işte PKK, işte DTP ve işte ABD buyursunlar." diyorsunuz! "Türk Milleti'nin o kadar çok düşmanı var ki." diye de çok bilinen bir doğruyu dillendiriyorsunuz da,; hainle, bölücüyle, PKK'lı ile, siyonistlerle savaşı kime atıyorsunuz? Bunlarla savaşa kimler buyuracak?
Dağdaki PKK'lı şerefsizler mi düze inip DTP'lilerle savaşacaklar? Nasılsa "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" onlarla tokalaşarak "Toplumsal Diyalog" gibi muhteşem bir barış dalı uzattı, ülkücüler savaşmaz mı?!...
"Bahçelici toplumsal diyalogcular", genel başkanlarının telefon talimatıyla; gene tehlikeli anlarda ışıklarını söndürüp, kapılarını kilitleyip evlerine mi saklanırlar?
ABD'yi düşman ilan ettiğinizden Bahçeli MHP Genel Başkanı'nın haberi var mı?!...
Bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nı neden görevden aldığını unuttuk mu? Unuttunuz mu?
Seçim beyannamesinde ABD ile en iyi ittifakı kendilerinin yapacaklarına dair söylemlerini unuttunuz mu? Unuttuk mu?...
Seçimlerden bir kaç ay önce ABD Büyük Elçisinin; iktidar ve ana muhlafeti atlayarak meclis dışındaki MHP'yi ziyaret ederek; "Sayın Genel Başkan, sizinle çok uzun süreli beraberliğimiz olacak." şeklinde basına akseden talimatvari dilekleri, unuttunuz mu? Unuttuk mu?
Bahçeli MHP'nin Bahçevanı; -bizzat bendenize- "Tamam Kardeşim! Eğer bir yere saldırılacaksa önce seni çağıracağım söz!..." diye benim ve Türk Milleti'nin taaa Van'dan, Muş'tan tepki verdiği Bayrağımıza saldırıya tepkimizi hafife alırken, Ülkü Ocakları'nın kapılarını kilitletip, ışıklarını söndürttürüp, ülkücüleri evlerine hapsederken yaptığı şekilde internet savaşları mı yapılacak? Bu savaşçı ruhu, unuttunuz mu? Unuttuk mu?
Bana bu istihzalı ve korkakça sözler sarfedilirken, bendenizin ne teklif ettiğimi, mutlaka hatırlıyorlardır... Hatırlamıyorlarsa; iki de şahit göstererek sözlerimi tekrarlayayım mı? Bakın, "...mış"lı, "...miş"li konuşmuyorum!...
Ölüm gelince komşuya atma ucuzluğu, ne zamandan beri ülkücü davranış oldu?
İşinize bakın kardeşim!...
Sizler, yerli işbirlikçilere payandalık ederken bizler üzerimize düşenleri geçmişte de yaptığımız gibi yaparız!... Seçim bitti, sizlerin de işiniz... Oysa bizim işimiz şimdi başladı!...
Başbuğumuz yok evet!... Her fani gibi O'da ölümü tattı. Ama onun savaşçı ve Türk ruhu, İmanlı Kürşatça düşünceleri, dipdiri ve bizlerle...
Bizlere O'nun hayali de yeter..."Ne mozaiği ulaaan!" diye, "Gerekirse kan da dökeriz, can da veririz. Yanlış yoldasınız. Aklınız başınıza alın!.." diye kükreyen sesini sıkıştığımızda dinler ve gücümüzü alır, moralimizi zirveye taşırız...
Siz işinize bakın!...
Tokalaşarak, alkışlayarak, birlikte resmi geçitler yaparak, önünüze getirilecekleri daha gelmeden tasdikleyerek "Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümünü" uygulamaya devam edin!... "Farklılkların farkında olarak" ülke yönetimine taliplikte; AKP ile, yerli işbirlikçilerle aynı söylemleri söylemeye devam edin, devam edeni alkışlamaya devam edin!...
Bizler; Türk Milliyetçileri, ülkücüler, Türkeşçiler her şeye hatta "Devlet Bahçeli'ye rağmen" duruşumuzu bozmayacak ve toprak vatan kalsın diye gül bahçesine girercesine ölmeye devam edeceğiz...
Her gün, herkese inat çocuklarımızın ellerini kınalayarak "Vatan Kurbanı Mehmetçik" olsun diye Peygamber Ocağı'na göndereceğiz!...
Vallahi bu imana hiç bir şey dayanamaz. Bu imana hiç kimse karşı duramaz!...
Biz, kutlu seferimizdeyiz. Hedefimiz Turan. Rehberimiz Kur'an...
AB'sine de, onurlusuna da, onursuzuna da; ABD'sine de, Haçlısına da bildiğimiz bütün küfürleri ederek tavrımızı koymuşuz. Tavrımızda ısrarcıyız...
Bir de keşke sormaya mecbur etmeseydiniz ama; Bahçeli MHP'nin Bahçevanı'ndan, "Neden benim Ortadoğu'daki yazılarıma son verdirdiğini" sorabilir misiniz? O zaman Bahçeli'yi bizden erken tanıyarak terk edenlere yaptığım sitemlerden dolayı adım da "Bahçeli Fedaisi"ne çıkmıştı oysa!
Zahmet olmazsa Ortadoğu'da yayınlanan ve şimdi beni tenkit etmek için kullanılan, kullandırılma aczine düşülen yazılarıma bir zahmet bakar mısınız?
Ne kadar ülkücü, ne kadar MHP'li bir kalemin yazılarına son verildiğini görürsünüz. Sebebini sormaya bilmem ki yüreğiniz yeter mi?
"Bizler MHP'yiz, taraftarlar sadece Bahçelici..." tarif ve söz bu kadar kısa, bu kadar net...
Her kes te kendine yakışanı yapacak ve yapmaya devam edecektir...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...

VİCDANIMLA HESAPLAŞMA...

Büyük Türk Milleti;
Yiğit Ülküdaşlarım;
Alperen Gönüldaşlarım;
Yakın geçmişimde; teşkilatlarım diri kalsın, aman bölünmeyelim endişelerimle Türkeşçi ve Ülkücü duruşumla yazdığım; o zamanlar da Bahçeli'yi tek kelime ile methetmediğim halde adımın "Bahçeli Fedaisi"ne çıktığı günlerdeki yazılarımla, Bahçeli Taraftarları, bana ve bize saldırdıklarını zannediyorlar!...
Dününü inkar edenin elbette yarını olamaz. Olsa da kuracakları yarın hayalleri, haramdır! Tutarsızdır!...
Ben fakıri tanıyanlar -ki birisi de "Bahçeli MHP"nin Genelbaşkanı olmak kaydıyla- bilirler ki Ülkücü doğdum, ülkücü yaşadım, Allah(c.c.)'ın izni ve himmetiyle de Ülkücü öleceğim.
Rahmetli Başbuğum'un; "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir." talimatını; sağlığında emir, dünyasını değiştikten sonra da vasiyet olarak algılamıştım.
Sadece bu muhteşem sözle; yıllarca MHP'yi Bahçeli yüzünden terk eden beraber büyüdüğüm ülküdaşlarıma sitemler etmiştim. Ve Bahçeli'yi terk ettiğimde o ülküdaşlarımdan defaatle özür dileyip helallikler istemiştim...
Bazı taraftarlıkla ülküdaşlık arasındaki farkı fark edemeyen arkadaşlarımız,
zahmetler ederek ben fakırin geçmişte yazdıklarımı bularak bizlere yeniden ikram ettiler. Allah(c.c.) razı olsun. Yeminler olsun ağlayarak okudum!...
Bahçeli MHP'nin Bahçevanı'na her iki dünyada da hakkımı helal etmeyeceğim diye feveranlar ettiğimde; bunlardan, bu yazılarımdan ve sadece yazmakla kalmayıp tek tek, yüz yüze beraber büyüdüğüm ülküdaşlarımla yaptığım sert münakaşalarımdan bahsedememiştim. Çünkü edebim buna müsaade etmezdi...
Ben hala; "Ülkücü olmayan MHP'li olamamalı." iddasındayım.
Nerelerden geldikleri çok net bilinen, ülküdaşlarıma işkenceler eden birimin müdürleri, Başbuğum'a olmadık hakaretler edenler, Türk Milleti hakkında olmadık hezeyanlar sarfedenler, alt-üst kimlik saçmalığına !Çiçek Bahçesi' tarifiyle destek verenler, ulusalcı solcular, dolma kalemler 'Bahçeli MHP'deler şimdi!...
"Bahçeli MHP" sıfatını da ben değil, "Dolma Kalemler"in içinden Bahçeli'ye methiyeler yazan ulusalcı solcular koydular hatırlatırım!... Ya onlar MHP'li, ben değilim. Ya da "Ben MHP'yim, onlar Bahçelici..."
Sevgili, muhteşem ülküdaşlarım;
Dünyanın en güçlü, en heybetli, hatta en doğru insanı dahi yanlış safta durursa yanlış tarifi alır. Bütün olanlara, gözümüzün içine bakılarak söylenen yalanlara rağmen Bahçeli taraftarlığı yapıp MHP'li, Ülkücü olarak duran ülküdaşlarıma -haşa- bir şey söylemedim, söylemem, söylemeyeceğim...
Ama; Turancılığımızın, ülkücülüğümüzün,Türkeşçiliğimizin içini boşaltan; Ülkücülere, Türk Milletine, Muhteşem Türk Atatürk'e, Başbuğumuz'a olmadık istihzalı ithaflarda bulunan Recep Tayyip Erdoğan ve avanesine, yapacağı her işi kolaylaştıran Bahçeli ile hesabım bu dünyada bitmese vallahi mahşerde de sürecektir!...
Bizim beş bini aşkın Ülküdaşımız, Bahçeli birilerine payanda olsunlar diye ölmediler!...
Vatanımda Türk olarak azınlık tarifleri almaya başlayacağım; AB, ABD, Haçlı ne isterse yapılacak, 400 yıl tebaam olmuş Irak'ta, kaçıp camiye sığınan Müslümanın kafasına camide kurşun sıkılacak, Mehmetçiğimin her gün, toprak vatan kalsın diye şehadeti devam edecek, Mehmetçiğimin başına çuval geçirilecek ve bu iş yapılırken hem Başbakan'ın, hem de -şimdiki Cumhurbaşkanı o zamanki- Dışişleri Bakanı'nın haberleri olduğunu basından öğreneceğiz ve bu adamlardan hesap soracağını söyleyerek oy aldıktan sonra işlerini kolaylaştıranlara "Lider" diyeceğim!...
Var mı böyle bir şey?!!!
Bu yaklaşımda ne insaf, ne Türklük, ne Müslümanlık, ne de Ülkücülük yok vallahi!... Birileri; 68 Kuşağıyız diye kendilerini yutturarak ülkemin bütün nimetlerinden istifade edecekler; siyaseti kullanarak bakanlıklar, müsteşarlıklar, ihaleler alacaklar; birileri, "Kayıp Trilyon davası"nda Erbakan'ın cürümleri oldukları halde aklanmadan, Cumhurbaşkanlığına kadar çıkarılacaklar ve bu işlerde hep "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" nın dahli olacak, ben de bu insana "Lider" diyeceğim öylemi?!!!!...
Ben belki Bahçeli'ye göre olabilirim ama Vallahi de, Billahi de, Tallahi de ne geçmişime, ne ülküdaşlarıma, ne de Başbuğum'a hıyanet etmedim!... "Oğul Beğ" ünvanını benim verdiğim Oğlundan daha çok Türkeşçiyim hala...
Ki bu "Lider" dememiz istenen şahıs, 12 Eylül Kıyameti öncesi, 68 Kuşağı sıfatlı uzaktan kumandalıların, yerli işbirlikçilerin tek frenleyicisi Ülkü Devleri'ni siyaseten veto ederek, millet vekili olmalarını engelleyip gönlümüzü tar u mar etmişti!...
Bu hareketin ve ülkücülerin bir tek lideri vardır. Onun adı da Başbuğ Alparslan Türkeş'tir... Seçilmiş genelbaşkanla, lider arasındaki farkı Allah aşkına yok etmeyin! Kavramlarımızın içini kendimiz boşalta boşalta, bu günlere geldik...
Yanlıştan vaz geçmek için korkarım yarın çok geç olur...
Bizler, "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" ve "Yol Arkadaşları"nın işgalinden kurtarılmış MHP için gene ölümüne dağlara, taşlara düşmezsek namertiz! Yalın ayak baş açık yeniden yollara düşmezsem o zaman hainim işte!...
"Ben MHP'yim, onlar Bahçelici..." fark bu kadar basit ve net...
Elbette karar; yiğit, hür akıllı, hür vicdanlı Ülküdaşlarımındır... Türk Milletinin, Mukaddeslerimizin, Üniter Devletimizin, Ülkücü-Türk Birlikçi-Turancı İdeallerimiz'in hasmı olanlara destek verenleri de hasım ilan ettim ben...
Gerçek MHP'lilere, davanın çilekeşlerine, Yusufiyelilere; beyaz çoraplı, sarkık bıyıklı, Müslüman-Türk duruşlu ülküdaşlarıma; "Sokak kabadayısı, mafya, derin devlet" diyerek; "MHP'yi bunlardan temizliyoruz." diyerek veto edip; ülkücülerle tokalaştığında ellerini yıkayıp üç kolonyalı mendille silen ama PKK'nın siyasal uzantılarıyla tokalaştıktan sonra on buçuk saat ellerini yıkamadan durabilen birine ben, bırakın genel başkan "Ülküdaşım" demem!...
Sizler de ister Genel başkanım deyin, isterseniz "Liderim" deyin, serbestsiniz!...
Liderim Hak'ka yürüdü ve Türkeştir. İdealim yakın gelecekte "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye", uzak ve nihai gelecekte "Turan"dır. Rehberimiz de Allah(c.c.)'ın izniyle Kur'andır...
Mevzu bahis vatansa, gerisi teferruattır...
Parti de din değildir. Eğer din olsaydı 12 Eylül'de "Netekim Paşa" Türkiye'yi dinsiz bırakmış olmalıydı...
Bu da vicdanımla hesaplaşmam sayılsın lütfen...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Eylül 09, 2007

ZAFER, İNANANLARINDIR...

KİM N'EYLESE...
Ya heykelim dikerler, ya da asarlar
Aklımdan geçeni dilim söylese
Ya alkış vururlar ya da küserler
Talandan geleni gönlüm paylasa...

Susulacak yerde nara atarlar
Helalle haramı şer'en katarlar
Kusacağa tuzu derman satarlar
Dertli ne eylese, tabip n'eylese...

İşgale uğradı sanki dinimiz
Bir'e eşit değil elbet binimiz
Dinciler yüzünden bitti kinimiz
Adet ne eylesin, töre n'eylese...


Ülkemde kimliğim köksüz kalınca
Türklüğüm vatanda öksüz kalınca
İşgalci, gönlüme sefer salınca
Kanım ne eylesin, canım n'eylese...


Birliğe yönelip bir olmayınca
Bir arada durup dir'olmayınca
Ülkücü gönlünde kir olmayınca
Düşman ne edermiş, hain n'eylese...

Tokkalı, sen susma elbet duyulur
Haklı azdır her dem kolay sayılır
Yokuş tırmanılır, iniş kayılır
Kızak ne eylesin, tuzak n'eylese... Mustafa ASLAN

Yiğit Ülkücüler;
Sadık Dostlar;
Can Alperenler;
Sadıkla hainin, yiğitle kaçağın, cesurla korkağın, mertle namertin, milliyetçiyle milliyetsizin, ümmetçiyle dinsizin, kamil ile densizin, ak ile karanın, iman ile paranın bir arada durmaya zorlandığı enteresan bir zamandayız!...
Yanımızda, yöremizde, ocağımızda, bucağımızda; kim, nerede, nasıl, kiminle duruyorsa dursun bizler, kendi duruşumuzla durup, kendi muhabbet vuruşumuzla vurmak zorundayız... Bize elbette çok saldıracaklar...Çünkü "Bir kurdun peşinden yüz köpek ürümezse, o kurt, kurt değildir." diye Ortaasya'dan kalma bir ata sözümüz var...
Bize "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"nın Yol Arkadaşları, Büyük Birliğin fikir ve aksiyon mimarı Sn.Yazıcıoğlu'nu kendilerine basamak görme izansızlığındaki menfaat adamları, din tacirleri, asla Türk olmadıkları halde Türkçülük rolü yaparak içimiz oyan ağaç kurtçukları, siyaseten ikbal hesaplarında olan hesap adamları saldıracaklar...
Saldırmalılar!...
Saldırmazlrsa duruşumuzda bir eksiğimiz var diye hemen ıslah-ı nefs yapma zorundayız...
Batı kaynaklı bilimcilere göre; kurt, köpek ve kurt köpeği, "Köpekgiller" familyasındandır biliriz. Aslında fiziken benzeselerde birbirleri ile hiç alakası olmayan mahlukatlar ama neyse...
Kurt; Türklerde ve kimlikli milletlerin tamamında hürriyet timsali olarak kabul edilmiş bir hayvan. Havada da Kartal, bu tarifin sıfatı olmuş bir hayvan. Kartalı da atalarımız çok kullanmışlar biliriz.
İnsanlar; sürülerine mallarına zarar veren kurttan korunabilmek için çareler aramışlar yüzlerce yıl. Sonunda genlerini karıştırarak kurt ile köpek karışımı bir yaratık icat etmişler: Kurt Köpeği... Allah(c.c.) hayvanları yaratırken her hayvana, kendi cinsine has bir özellik vermiş. Mesela köpeği, kurttan korkar yaratmış. Ve köpek, kurttan korkar. İnsanoğlunun kurttan korunmak amaçlı geliştirdiği kurt Köpeği de kurttan korkar. Kurdun kurtça, köpeğin itçe davranması yaratılışı gereğidir. Ama kurt köpeğinin ne zaman kurtça, ne zaman itçe davranacağı belli olmaz. O yüzden kurt köpeklerine karşı her zaman müteyakkız olmak durumundayız.
Şimdi bütün mesele; bizlerin kurt duruşumuzu, Türk duruşumuzu sergilemek. Bizler; kurtça, Türkçe durduğumuz sürece, sayıları ne kadar çok olursa olsun Türk düşmanları da, hainler de, kurt köpekleri de bizlerden korkmak üzere yaratılmışlardır. Ve bizden korkmaktadırlar, korkmalıdırlar, korkarlar...
Etrafımızda; beslenmeleri -biraz masraflı olsa dahi- daha kolay olduğu için, kapı kurt köpeklerinin fazlalığının farkındayız.
Olsunlar, önemli değil yemin ederim!...
Net tavrımızla, kurt duruşumuzla biz bunları; hiç bir şey yapmadan sadece duruşumuzla dağıtırız göreceksiniz ve hep beraber göreceğiz...
Zafer, her zaman inananlarındır...
"Görelim Mevlam n'eyler
N'eylerse güzel eyler"
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 08, 2007

BEKLEYECEĞİZ VE DEYECEK ...

Aaaaah bu yaygın basın!...
Aaaaah bu "Dolma kalemler" !...
Aaaaah bu sağ gösterip sol; sol gösterip mermi vuranlar!...
Bu millete bu kadar aptal tavrı takınma yetkisini, milletten alıyorlar ve bu yetkilerinin farkındalar!...
Bu uzaktan kumandalı "Dolma kalemler"e yetkiyi de çarıklı erkan-ı harp yani avam vermiyor biliyor musunuz?
Bu milletle alay edenlere yetkiyi, -annemin tarifi ile- "Okumuş cahiller" veriyor. Annem okuma yazması olmayan bir osmanlı kadını ama feraseti ile bu yaygın basının okunmaması gerektiğini biliyor ve torununa aldığı yaygın basını iade ettirebilecek kadar da dünyadan haberdar!...
54 yaşımı bitirdim. Ve yaklaşık 35 yıldır yolculuk yaparım. Trenle de, otobüsle de, uçakla da, vapurla da yolculuk yaptım.
Yıllardır hava alanlarında mescit görürdüm.
Otobüslerin bilhassa ramazanlarda iftara yakın bir yerlerde durduklarını bilirim. Her oto garda cami olduğunu da gene yıllardır her kes bilir.
Tren garlarında da mescitlere rastladım ama oralarda pek namaz için durulmaz Allah var!...
Ama 35 yıldır ben, otobüslerin bir cami önüne çekildiğini de duymadım, böyle bir iftirayla da karşılaşmadım!...
Allah(c.c.) sizi bildiği gibi yapsın!...
Bu tavrınızla kime yaradığınızı siz biliyorsunuz da millet bilmiyor mu zannediyorsunuz?
Bu yaptıklarınız, yıllardır bilerek yaptığınız gibi din tacirlerine yarar!...
Siz; uzaktan kumandalanılarak gene birilerini, kalıcı mazlumluğa itiyorsunuz!...
Daha yetmedi mi?
Bahçeli MHP'nin Bahçevanı sayesinde, mazlum görünümlü zalimleri, köşk dahil her yere taşıdınız, soktunuz!...
Mehmetçiğime kurşun sıkanların siyasal uzantıları Çankaya'da iken millet te sizlere beddualardaydı!...
Seçim meydanlarında ip atanı methederek neye hazırladığınız da şimdi çok belli oldu!...
Senaryo bu kadar katı, senarist bu kadar güçlü ve oyuncular bu kadar mı mahirlermiş?!...
Şimdi ne sahnelenecek merak ediyorum artık?!...
Kıbrıs gitti gider!
Kerkük'te, Telafer'de feryatlar arşa dayandı!
Bölücülere asla terörist demeyen, terörist leşlerini resmi arabalarla taşıtan belediye başkanı, devlete açıkça kafa tuttu!...
Listelerini İmralı sakininin yaptığı söylenen DTP'li siyasal uzantılar mevclise girdiler, tokalaşıldılar, yeminlerinde en milliyetçi tarifli partililerce alkışlandılar!...
Yıllarca ekmeğimizi yedirdiğiniz siyasetin Irak'ta mukim fahişeleri, devletimizi tehdit ettiler!
Bölücü kahpelerin siyasal uzantıları meclise girip dokunulmazlık zırhlarına bürünerek Ordumuzu bölücülük yapmakla, kimyasal silah kullanmakla suçladılar!...
"Ne mutlu Türk'üm diyene." demeyi tehlikeli ve çağ dışı bulanlar köşke taşındı!...
Şimdi köşkle başbakanlık mutabık kalırlarsa Genel kurmay Başkanını resen emekli etmek dahil her şeyi yapabilirler biliyoruz!...
Vatan topraklarından, kar getiren kitlerden, satılmayan yabancılaştırılmayan kalmadı gibi!...
Daha ne kaldı sahnelenecek?!...
İftiralarla millete, milletin inanç ve mukaddeslerine saldırarak kime hizmet ediyorsunuz?
Veya kime hizmet ettiğinizi, hala bilinmiyor mu zannediyorsunuz?...
Allah(c.c.), sizi iyi etsin!...
Yoksa korkarım bu millet, sizi çok berbat edecek!...
Artık milletin sabrının tahammül sınırındasınız bilesiniz...
Hala para vererek sizi alıp okuyan "Okumuş cahiller"e güveniyorsanız Vallahi yanılıyorsunuz!.
Biz bekleyeceğiz ama beklediğimize değeceğine de eminiz...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 07, 2007

ÇIKANLARI DA, ÇIKARTANLARI DA İNDİRMEK MİLLETİN İŞİ...

Nasrettin Hoca Merhum'u, en ışıklı sokak kandilinin altında, harıl harıl bir şeyler ararken görürler. Merak ederler.
- Hoca hayrola?! Ne yapıyorsun?
- Akçemi kaybettim. Onu arıyorum erenler.
- Nerede düşürdüm Hocam? Biz de arayalım.
Hoca, başını kaldırmadan eliyle karşı taraflarda bir yeri gösterir ve aramaya devam eder. Komşular, şaşırırlar.
- Hocam! Orada niye aramıyorsun?
Hoca, meşhur cevabını verir:
- Oralar karanlık!...

Hoca misali, millet olarak bize onlarca yıldır karanlıkta kaybedip ışıkta arama provaları yaptırılıyor. Bize riyakarlık öğretildi sanki! Başkasına kızıp kızdığımızı bırakıp gücümüzün yettiğine saldırıyoruz veya saldıracağımız zannediliyor!...
Tezatlar silsilesi bir memleketiz!
Komünizm, bildiğim kadarıyla demokratik bir sistem değil. Ama bizim komünistlerimizin tamamı, demokrasi havarisi!...
Kapitalizm, bildiğim kadarıyla insan düşüncesi izmlerin en vahşisi ama bu memleketin bütün kapitalistleri de borularını öttürmek için demokrasi fedaileri!...
Faşizmin demokrasiyle yakından uzaktan bir alakasının olmadığını biliyorum ama bizim ırkçı-şövenist-faşist PKK'lılarımız, birer demokrasi havarisi!...
Bu kadar riyakarın, sahtekarın, iki yüzlünün, takıyyecinin arasına bir de "Milliyetçiyim." diye naralar atıp sonra ABD ile AB ile ittifak hayalleri satan MHP'nin; "Sosyal dayanışmanın siyasal iz düşümü"cülerini, farklılıkların farkında olarak ülke yönetmek idealistlerini, çiçek bahçesi bahçevanlarını ekleyince bize, millete kaybettiğimizi ışıkta aramak kalıyor!...
Demokrasi denilen dayanılmaz cazibenin savunması arkasına saklanarak mazlum rolüne soyunan ve gömlek soyunmayı maharet olarak kabul ettiren Recep Tayyip Erdoğan ve yakın arkadaşı, "Abdullah Gül Kardeşi"nin yakın destekçisi, gizli koltuk değneği Dr.Devlet Bahçeli'yi düşününce, vallahi ışıkta aramaktan başka çare yok gibi!...
"Hesap sormazsam namertim!" diye naralar atıldı!...
"Köşke çıkarlarsa indirir ve Yüce Divan'da yargılarım!" diye vaatler verildi!...
"Bu yol ihanet yoludur. İhanet yolcularının mukadder akıbetinden kaçamayacaksınız.Bu hesabı da ahrete bırakmayacağım." diye Gürcan Dağdaş'ın katılım töreninde vaatler ve tehditlerde bulunuldu!..
"Şehitler ölmez.Vatan bölünmez!" diye cami avlularında sloganlar attırılarak oy toplanıldı!
Sonra seçim meydanlarından, Apo'yu asmak için ipler atıldı!...
Sonra asılsın diye ip atılan Apo alçağının siyasal uzantılarıyla mecliste tokalaşıldı ve Recep Tayyip Erdoğan ile tokalaşılmadı!...
Özür dilerim! Atladım! Tokalaşma sahnesinden bir öncesi var! Daha vekiller mazbatalarını almamışken ve Recep Tayyip Erdoğan, kurumların ve milletin tazyiki ile Abdullah Gül'ün adaylığından vaz geçmişken meclise grup olarak gireceklerini açıklayıp hem milleti, hem de Recep Tayyip Erdoğan'ı Abdullah Gül'e mecbur bırakan Devlet bahçeli; şimdi mecliste güya hükumeti ve Recep Tayyip Erdoğanı tenkit ediyor!...
Milletin ve bizim de bu göstermelik söylemlere ve yalancılıklara inanmamızı bekliyor!...
Çıkarlarsa indirir hesap sorarız diye seçimlerde propoganda yaptıklarını, çıkmak istedikleri her yere çıkartıp şimdi de güya tenkit ediyor!...
Anadolu'nun hemen her yerinde benzer bir uygulama vardır. Küçük belde belediyeleri ve muhtarlık seçimlerinde hep uygulanır. Birbirine en yakın olan kişiler, toplum içerisinde birbirleri aleyhinde en ağır ithamlarda bulunur, en ağır küfürleri ederler. Böylece karşı taraftan olanları tesbit ederler. Seçim günü de oylarını, açık olarak her gün küfrettiklerine verirler!...
Dr.Devlet Bahçeli'de aynısını yaptı!...
Aylarca kürsülerden ve basın toplantılarından en ağır hakaretleri yaptığı kişilere, mecliste açıkça destek veren ilk kişi oldu!...
Şimdi de tenkitleriyle milleti kandırabileceğini zannediyor!...
Ama bir konuda ki başarısını teslim etmeliyiz. Barajda kaldığı seçimlerde suçlu olarak kendini ilan edip genel başkanlıktan ayrılacağını söyleyip vaz geçerek aldığı "Yalancı" ünvanını, artık kimsenin şüphesi kalmayacak şekilde teyit ettirmeyi başardı!...
Tebrikler!...
Bir insan, sadece susarak ancak bu kadar başarılı bir yalancı olabilir...
Bizlere de karanlıkta kaybettirip ışıkta aratabileceğini zanneder durur!...
Beğler;
"İğne battığı yerden çıkar."
Sizi bırakıp Recep tayyip Erdoğan ve ekibiyle kavga edeceğimizi beklerseniz çoook beklersiniz!...
Ama sizin bir yerlere taşıdıklarınızı, Allah'ın izniyle ve sizleri de katarak çıktığınız yerlerden indirmek te millet olarak bizim işimiz...
Gün ola, harman ola!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

GÜNÜMÜZÜ SABIR VE VAKARLA BEKLEMEDEYİZ...

"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil." Fuzuli

Hesap adamı olamadığımızı, adamın adamı olamayacağımızı defatle söylemiş olmamıza rağmen zannederim kendimizi ifadede, hala sıkıntımız var!
Aksi olsa, bu kadar yanlış anlaşılmaz ve bu kadar mesnetsiz saldırılara muhatap olmazdık.
Yıllardır yaptığım işi yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. Babam dahi olsa yanlışını ifşa ederek anlatacak, düşmanım dahi olsa doğrusunu alkışlayacağım.
Seçimler öncesinde ve sonrasında MHP Genel Başkanı Dr.Devlet Bahçeli'nin ülkücü edaya uymayan davranışlarını; görüp öğrendiğimiz kadarıyla mukayese ederek tenkit ediyorum. Bu işimden vaz geçmeyeceğim.
Sn.Dr.Devlet Bahçeli taraftarı bazı ülküdaşlarım, taraftarlığın verdiği şevk ve heyecanla ben fakıre ve kuşağım ülküdaşlarıma sözlü saldırı haklarını kullanıyorlar. Bundan asla rahatsızlığımız yok. Olamaz da.
Bizler bir genel başkanı tenkit ediyorsak elbette taraftarlarınca tenkiti hak ediyoruz demektir.
Tenkit etsinler, hakaretler etsinler, hatta iletilerle ve telefonlarla bizi öldürmeye de devam etsinler! Davaya bir nebze katkısı olacaksa; hainden, bölücüden, yerli işbirlikçilerden esirgemediğimiz canımızı, Ülküdaşlarımızdan sakınırsak namertiz!...
Ama bize, Devlet Bahçeli taraftarı olmadığımız için "Hain" diyebilme insafsızlığını gösteren ülküdaşlarımı, Allah rızası için sağ duyuya davet ederim.
Bizler; ne siyaset adamı, ne eski bakan, ne millet vekili, ne millet vekili adayı falan değiliz. Sadece Müslüman-Türk'üz ve İlayı Kelimetullah ve Turan'ı hedeflemiş Dava adamları'yız...
İnternet sitelerine düşmüş ve bizleri tenkit eden bir kaç taraftar olduğunun farkında olamayan ve bu yüzden mazur gördüğüm ülkücülere verdiğim cevabı, bütün ülküdaşlarımla paylaşmak istedim.
"Selamünaleyküm
.... ......... Kardeşim;
Duyarlılığınıza, tavrınıza asla bir diyeceğim olmaz, olmayacak ta...
Her kesin kendine yakışanı yapacağına inanmış bir insanım ben..
Kalem erbabı bir refikime, dostane bir hatırlatma yapmaktan öte bir kastım; Allah(c.c.) şahidimdir ki yoktur.
Yazınızda kullandığınız ve bir kaç kere daha yazdığınızı hatırladığım; "İlahi kelimetullah" terkibini düzeltmeniz gerekir düşüncesi ile bu satırları karalıyorum. Sizin de zannederim kast ettiğiniz odur yani, "İlayı Kelimetullah" yani, Allah( c.c.)'ın adını, her yere yayma ideali...
"İlahi Kelimetullah"; Allah(c.c.)'ın ilahi kelimeleri anlamına gelir her halde!...
Ayrıca ; "Söz ortanındır, kim üstüne alınırsa ona kalır." gerçeğinden hareketle, teşkilatların nerelerinde ve kaç kere kurucu olduğumu hatırlayamadığım için sözünüzden alınmayacağım...
Ama; bire bir görüşmemizde kendilerine arzettiğim için buradan tekrarda beis görmeyeceğim bir sözümü de paylaşmak isterim.
Sn. Dr. Devlet Bahçeli'ye makamlarında da arz ettiğim gibi; "Türk'üm demenin yasak olduğu bir yerde teşkilatlar kurmuş ve bu yüzden hareketin en sert silahlı çatışmasını yaşamış bir ülkücüyüm. Rahmetli Başbuğum'un Parti genel Sekreterini avukatlığımı yapsın diye görevlendirerek şereflendirdiği bir ülkücüyüm.
Kulaklarını saygı ve ihtiramla çınlatacağım büyüklerim Sayın Nevzat Kösoğlu Beyfendi ve onunla birlikte ben fakıri tutuklu bulunduğum cezaevinde ziyaretle şereflendiren Sn.Lokman Abbasoğlu Beyfendiler, bu sözlerime şehadet ederler...
Ben ve benim kuşağım; genellikle ülkücü doğmuş kişileriz. Bizim ülkücüleşmemizde Rahmetli Başbuğumuzun haricinde kimsenin asla ve kat'a dahli ve emeği olmadığı gibi; ülkücülüğümüzü tenkit te genel başkan dahi olsa; PKK'lılarla tokalaşıp, onların yeminlerini alkışlayabilenleri aşar...
Siyaseten yanlış duruş sergileyip, emektar ülkücülerin emeklerini inkar edenleri, tenkide tenezzül bile etmeyiz..
Biz bir "Kutlu Sefer"deyiz.
Seferimiz, hedefimize ulaştığımızda tamamlanacaktır. Rehberimiz Kur'an'dır, hedefimiz Turan'dır. Ne onurlu, ne de onursuz AB üyeliği, ABD ile ittifak, toplumsal mutabakat, farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi, toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü, çiçek bahçesi falan asla bizim ilgi alanımıza girmez.
Ülkücülük ile, dava adamlığı ile taraftarlık arasındaki farkın da elhamdülillah farkındayız...
Umarım Rabb'im; "Ülkücüyüm." deme ferasetini ve yüreğini gösteren herkesi, yani hepimizi bir kavşakta buluşturur...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN.
VARLIĞIM, TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN...
MESELE VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR.
HER ÜLKÜCÜ BİR BAYRAKTIR. BAYRAĞI LEKELEMEYİN..."

Dediğimiz de budur, diyeceğimiz de budur...
Bizi kendilerinden zannedenleri asla yanıltmadık, yanıltmayız ama birilerine taraftarlık yaparken bizleri dışlayabileceklerini zannedenlere de; "Kurt sabrıyla, Türk vakarıyla günümüzü beklemedeyiz." uyarımızı yaparız....
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 05, 2007

BİZ YORULURSAK BİRİLERİ ÖLÜRLER...

Yıllardır; Kutlu Sefer Süvarileri ile jokeyleri mukayese eder dururum. Birilerinin verdiği ata, belli kulvarlarda, belli bir ücret karşılığı binerek kendilerini binici zannedenlerle, Allah rızası için, milletin devamlılığı, devletin bekası için aklı keseli beri seferde olan süvariler arasındaki sessiz yarıştan bahseder dururum.
Bu insafsız ve eşit olmayan yarışçılar arasındaki yarışa da itiraz eder dururum. Bilirim ki hipodromlar haricinde ve birileri at vermezse asla sefere çıkamayacak jokeylerle; atları, azıkları, yolları kendilerinin olan süvariler arasında bir yarış, mümkün değildir.
Ama bir büyük senaristin başarılı seneryoları gereği; sahnelenen ve maalesef bizlerin de bilmeyerek konu mankenliği yaptığımız suni yarış, var gibi!...
Bu yarışı, kazanmak zorundayız!...
Bizler yorulursak, birileri ölürler!
Bizler susarsak, birileri lal olurlar ve asla konuşmaması gerekenler papağanlık yaptıkları bilinmesine rağmen bilge kesilirler, fetvalar verirler!...
Bizler "mozaik"e öfkelenip reddederken; siyaseten birileri "Türkiyeli" gibi uyduruk bir kavramla çıkar ve biz onlara itiraza niyetlenirken bizden sandığımız birileri "Çiçek Bahçesi" ve "Farklılıkların farkında olmak" gibi, bize çok yabancı fetvalar verirler!...
Adamcılık yapamayacağımı, defaetle söyledim ama nedense kendimi ifadede herhalde eksik kaldım. Kendimi anlatamadım!...
Eğer adamcılık yapacak olsam; "Muhammedcilik" yapardım. Buna Allah(c.c.) izin vermemiş.
Eğer siyaseten adamcılık yapsam; "Atatürkçülük", "Türkeşçilik" yapardım. Buna da Rahmetli Başbuğlar izin vermemiş. Türkeşçi olarak çıktığımız siyaset seferinde; ne zaman yapmış, nasıl yapmışlarsa hepimizi Ülkücü edivermişler...
Şimdiden sonra ne Bahçelicilik, ne ahmetçilik, ne mehmetçilik yapabilmem mümkün değil. Ama siyaseten ocağımı, teşkilatlarımı işgal ederek bizleri dışarda bırakanlarla mücadeleden şahsım olarak vaz geçmeye asla niyetim yok...
Yaklaşık 7-8 yıldır; " Ben MHP'yim, onlar MHP'li..." derdim. Artık onlara MHP'li de diyemiyorum. Ve onlara MHP'li diyemeyince de yüreğimin delikanlı tarafı, ülkücü tarafı ziyadesiyle inciniyor...
Ordumla fiilen sıcak savaşta olan bölücülerin siyasal uzantılarıyla tokalaşarak ve bunun adını "Toplumsal Diyalog" koyarak, yüreğimin Türk tarafını tarumar edenlerden; bir şekilde teşkilatlarımızı kurtarmak zorundayız.
Eğer kurtaramıyorsak -ki artık zor görünüyor- yanlış safta durarak taraftarlık yaptıklarının, davaya zarar verdiklerinin farkında olamayan ülküdaşlarımızı, ısrarla uyarmak durumundayız.
Yanlış safta duranların; ne kadar doğru olurlarsa olsunlar, yanlış tarifi alacaklarını ısrarla söylemek ve ülküdaşlarımızı uyarmak durumundayız.
Yapmaya çalıştığım bu...
"Ben Dava'nın hafızasıyım!" diye övünenlerin, geçmişteki "Maaşlı Eğitimciler" olduklarını ve şahsi ikballeri için ne hallere düştüklerini, ibretle izliyoruz. Bu paralı siyaset jokeylerini, tanıdığımız kadar her kese tanıtmakla mükellefiz diye düşünmekteyim. Kim; ne kadar ve ne biliyorsa artık söylemek zorundadır.
Hem Türkiye'nin, hem de Ülkücü Hareket'in şu anki halinden mesul bir nesiliz. Bizim perakendeliğimiz yüzünden işgalciler kazanıyor gibidirler.
Biz, bir arada kendi duruşumuzla arz ı endam edebildiğimiz gün, mesele bitecektir biliyorum.
Ne kadar başarılı olurum? Ne kadar ilerleriz? Hep beraber yaşayarak ve görerek izleyeceğiz...
Allah(c.c.)'ın; beş binden fazla Ülkücü şehidin emeklerinin zayi edilmesine daha fazla izin vereceğine, inanmak istemiyorum...
Ülkücü ve ülkücülüğün, Türk Milleti'nin refleksi olduğuna iman edenlerdenim...
Rabb'im hepimize hür akıl ve hür vicdanlar nasip etsin...
"Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için..." inancımızı yeniden tazeleyebilirsek bize kimsenin direnme şansı zannetmemki kalsın!...
Biz yorulursak, birileri Vallahi ölürler!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 04, 2007

TAHRİK EDİYORUM !...

Mehmetçiğime kurşun sıkanlar onlar!
Bayrağıma hakaretler edenler, onlar!
Atatürküm'e, mukaddeslerime el ve dil uzatanlar onlar!
Bölücülere terörist demeyenler onlar!
Ben oy vermemiş olsam da, Başbakanıma meydan okuyan onlar!
Ve adamlar, tahrik oluyorlarmış!..
Yıllarca haraca bağladıkları, 15-16 yaşlarındaki ana sabisi kızları dağa kaldırarak Sayın Başkan'(!)a ve kurmaylarına haremler kurdukları, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın hatta bebek demeden 30.000 insanımızı öldürdükleri, Sayın Başkan(!)larının talimatıyla yaptıkları bütün toplantılarında Bayrağımızı yerlere attıkları, yaptığımız köprüleri yaktıkları, yaptığımız hastaneleri yıktıkları, öğretmek için gönderdiğimiz öğretmenlerimizi şehit ettikleri, doktorlarımızı, hemşirelerimizi, güvenlik güçlerimizi, Mehmetçiklerimizi şehit etikleri zaman, tahrik olmuyorlarmış!...
En son bayrak yakma olayından sonra, memleketin; doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, sünnisinden alevisine, Türk'ünden Kürt'üne kadar her kesimi tarafından AlBayrakla dalga-dalga süslenmesinden, arabalarda Türk bayrağının asılmasından "birileri" tahrik oluyormuş!...
Hadinin oradan şerefsizler!
Hadinin oradan vatansızlar!
Hadinin oradan 'sözde vatandaşlar' !...
Başkaları ne der bilemem ama; her kesten önce siz değerli okuyucularımdan özür dileyerek bir kere daha ağzımı bozmak ve bu namertleri tahrik etmek istiyorum!...
Tahrik olanlar kim ulan?!...
İmralıda tatil yapan şerefsiz bebek katili mi? Şerefsiz bebek katilinin ablalarının elini öpmek için kuyruğa giren Zana ve zağarları mı?!...
Tahrik olsalar ne yaparlar?
İmralı tatil köyünü mü patlatırlar? Yoksa İmralı sayfiyehanesinden alacakları talimatlarla yeniden dağa mı çıkarlar?
Tahrik olsalar ne yazar?
Cürümleri kadar yer yakamayacaklarını artık onlar da bilirken; Heyyyyy;uzaktan kumandalı dolmakalemler; Kimin tahrik olacağını, tahrik olduklarında ne yapacaklarını hemen ama hemen söyleyin!...
Van'daki, Bayrağa Saygı Mitingi'ndeki yüzbin vatan evladından korktuğunuzu neden yazmazsınız, söylemezsiniz? Genel Kurmayın 'çok üst perdeden kaleme aldığı' bildirisinden sonra yüzbinlerce Kürt Kardeşimiz'in AlBayrağa sahiplenmesinden ürktüğünüzü neden yazmazsınız?...
Doğruyu, ilk kez yapıyorsunuz!
Bu milletin öfkesinden korkacaksınız! Bu milletin sabrının taşmasından ürkeceksiniz! Korkarak, ürkerek süratle aklınızı başınıza toplayacaksınız!
Ya da, ya da tahrik olacaksınız ulan!..
Tahrik olup ne yapabilirseniz onu yapacaksınız ki; Bu millet sonsuz sabrının taşmasıyla sizi tükürükleriyle itlaf etsin!...Vay efendim bu işler, provokeymiş!... Vay efendim bu işler, birilerinin tahrikiyle Türk-Kürt çatışması çıkarırmış!...
Defolun oradan!...
Van'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Muşta yüzbinlerce Bayrağa sahiplenen ve size karşı öfkelerini belirten insanlar, o sizin tahrik olurlar diye birilerini korkutmaya çalıştığınız insanlarımız!...
Ve bizler "Onlar ne kadar Kürt'se o kadar Kürt'üz.."Ve biliyoruz ki "Biz ne kadar Türk'sek onlar da o kadar Türk'ler.."Ve yine biliyoruz ki "Ne mozaiği ulan!.." Bizler ancak ve ancak renkli bir mermerin farklı renkleriyiz.
Farklı renkleriz ama günü geldiğinde hepimiz Al Bayrakça allaşırız, kızıllaşırız...Ve sizler; Siz hainler, siz satılmışlar, siz provokatörler, ancak ve ancak bu kızıllaşmadan, bu allaşmadan sadece korkarsınız...Ve vallahi doğru yaparsınız!...
Ya sesinizi keserek, kuyruğunuzu paçalarınız arasına saklayarak boş boş ürümekten vaz geçersiniz, ya da kuruğunuzu, kulağınızı keserek sizleri finolaştırır sirklerde taklalar attırırız..
Başkan(!)ınıza tahsis ettiğimiz adayı, tamamınızın istirahatgahı ve bizim sirkimiz yaparız!...
Aklınızı başınıza toplayın!Tahrik olan ve tahrik edilmek istenen Büyük Türk Milleti'dir ve kolay kolay tahrik olmayacağını da siz bizden iyi bilirsiniz!...
Hadi tahrik olun bakalım!
Hadi tahrik olsunlar bakalım!...
Tahrik olsunlar ki bu nifak bir daha dirilmemek üzere gebertilsin... Tercih sizlerin ve sizleri ağız yapanların... Hodri meydan!...
Hadi o hainleri tahrik ediyorum ve on bayrak daha alarak sokağıma asacağım...
TEVEKKELTÜ A'ALALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN