Perşembe, Ocak 31, 2008

KARA KOÇUMUZ DA ETLİKMİŞ !...

Oldu mu Karakoç?
Yakıştı mı senin gibi "sevgi adamı" tarifli bir yüreğe?...
"Lambada titreyen alev üşüyor." derken; alevi üşüterek duygu zirvesine çıkmışken seni sevenleri de üşütüp dondurmaya hakkın var mıydı?!
Birileri, adını "şeytan örtüsü" koyduğum türbanın arkasına saklanarak kendilerine türbanı maske ederlerken sen de yıllardır sevgi maskesi mi takmıştın yoksa?!
Başörtüsüne, tülbente, yemeniye kurban olasıcalar; türbanlarını da alıp gitmediler! Bu milletin bir simge kıyafet haline getirilmiş ve bütün takıyyecilerin arkasına saklanacağı kadar da büyütülmüş türban diye bir mes'elesi hiç olmamıştı biliyoruz.
Devletimizin ve kurumlarımızın da baş örtüsü ile bir sıkıntısı yoktu. Yaklaşık 30 yıldır kaşıya kaşıya, her sıkışıldığında siyâsi malzeme edile edile; bütün devâsâ mes'elelerin üzerini örtecek kadar büyütülen bir suni sıkıntı, MHP'nin akıllı bir atağı ile AKP'nin elinde siyasi oyuncak olarak kullanılma özelliğini kaybetti...
Tam şükredecekken, tam MHP'ye bütün Bahçeli muhalefetimize rağmen ağız dolusu teşekküre hazırlanırken; "Ergenekon" adı verilen bir operasyonla, türban gibi dünyanın en güçlü gündem örtüsünün bile üzeri örtüldü!
Sevgili Karakoç'un, -bulunduğu diyalog karargâhına rağmen- kendisini sevmekte ısrarcı olan yüreklere yaptığı saldırı; "Ergenekon Operasyonu"ndan da, Muhteşem Türk Atatürk'ün yedi düvele rağmen bir imparatorluk molozlarından inşa ettiği Cumhuriyet ve demokrasiye türban argümanlı silahla saldırılardan da fazla incitti beni!...
Kilisenin de, havranın da, sinagogun da Allahın evleri olduğunu, bizzat Kur'an'ı Kerim'in söylediğini çok iyi bilmesi gerektiğine inandığım ve sevgi adamı sıfatlı birisinin; "Kilise Türkçüsü bir televizyon kanalı, mantıklı-dengeli insanlar yerine, hamaset tellallığı yapan, hatta daha ileri giderek savaş çığlıkları atan zevâtı seçip seçip konuşturuyor..." sözlerini anlamakta sıkıntı çektim!... Birilerini hamaset tellallığı ile suçlarken kendisinin de hamasi kulvarların değişmezi olduğunu unuttuğunu gördüm! Eğer unutmadıysa yine yıllarca hamaset adamı tarifiyle de bizleri kandırmışmış demek ki!...
Haçlı tarafından yüzlerce yıl çekiştirildikten sonra parçalanıp ufaltılarak, akdenize uzanan bir kısrak başı kadar bırakılmış Anadolu'da; etnik farklılıklar yaratmak için yırtınanlarla, 200'den fazla cemaatlere bölünmüş İslâm'da bütünlüğü sağlamak yerine, birbirine saldırtmayı yeğleyen ama Haçlı ile birlikte; "Dinler Arası Diyalog", "Medeniyetler Arası İttifak" teslimiyetleriyle, İslâm'ın ruhunu inkâr eden Haçlı ile beraber "Ilımlı İslâm" modelini savunanlarla aynı karargâhta olmasına rağmen aklımızdan asla "Haç'ı koynundan çıktı!" tarifini yapmadığımız gibi yapanlara da sertçe müdahele ettiğimiz birisinin, bu cümlelerini anlayamadım! Anlayamam da!...
Bir günahkâr nasıl ki müslüman diye cehennemden muaf değilse, hiç kimse de şucu bucu olduğu için suçluysa elbette cezadan muaf değildir.Ve Karakoç'un da çok iyi bildiği gibi bir insan, suçu kesinleşip cezalandırılıncaya kadar, tutuklu da olsa sadece zanlıdır ve bütün vatandaşlık hakları bakidir... Ayrıca çoğu kez yasaların cezalandırdığı ama kamu vicdanında kahramanlaşmış isimlerle doludur bu milletin geçmişi!...
Demek ki adı Karakoç ta olsa, şiirleriyle gönüllerde "Sevgi Adamı" tarifini almış biri de olsa; BOP Eş Başkanı'nın bulunduğu, Diyalogcuların bulunduğu, Medeniyet İttifakçılarının bulunduğu bir safta ve karargâhta olduğu için, doğrulara saldırabiliyormuş!...
Biz bu saldırıları ve saldırtanları İstiklâl Mücadelemiz döneminde de, hem de çok daha sert şekilde yaşamış ve atlatmıştık Elhamdülillah...
Allah(c.c.)'ın izniyle bu saldırıları da bertaraf eder, bu linç mantıklı saldırıları da sonuçsuz bırakır ve galip geliriz.
Ama, Karakoç gibi gönüllerde tahtı olan birinin hafızalarda; Kuvvayı Milliyecilere ve Muhteşem Türk Mustafa Kemal'e saldırarak fetvâlarla katline ferman veren şeyh'ül İslâmların akıbetine düşmesine hâlâ gönlümüz razı olmaz!...
Böylesi bir sevgi zirvesini zorlayan birinin, kastını aşan söylemleridir diye düşünmek; hamaset işe karıştığında aklın tatile çıktığını bilen biri olarak hamasi duygularını kontrol edememiş olduğunu düşünmek istiyorum...
Eğer yanıldıysam, hayatımın en büyük aldatılmışlığını yaşayacak ve maalesef şaşırmayacağım!...
Demek ki kara koçumuzu da etoburlar, kasaplıklar arasına dahil ederek satmışlarmış!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Ocak 29, 2008

TASARRUFA MECBURUZ !...

Bu sefer; şer odaklarına, bölücülere, yerli işbirlikçilere, "Dolma kalemler"e,Uzaktan Kumandalı Rüzgâr Gülleri'ne, Siyâsi Topaçlara, taraftarlara, yardakçılara-yalakalara, Yaygın Basın'ın kimin atına binerse onun düdüğünü çalan eyyamcılarına seslenmeyeceğim!...
Seslenişim, yiğit gazetecilere.
Seslenişim, Şırnak'ta kar yağsa İstanbul'da; Cudi'de yağan karla Ankara'da, Antalya'da, İzmir'de üşüyecek kadar duyarlı hassas, millî yüreklere...
Seslenişim; Türkçe düşünüp, Türkçe konuşup, Türkçe vakûr davranan asîl insanlara...
Dostlar;
Bir kıssa ile seslenmek istiyorum yüksek müsaadelerinizle:
Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri'nin çok önemsediği öğrencilerinden birisi, pazara alış-verişe gider. Pazar yerinde dolaşırken bir grubun, ateşli ateşli sohbeti dikkatini çeker. Yaklaşır ve kulak misâfiri olur. Adamın biri; çok heyecanla Hoca Ahmet Yesevi'den bahsetmekte ve ağız dolusu gâliz küfürler sarfetmektedir. Mürit, kalabalığa müdahele edemez. Morali ziyâdesiyle bozulur. Alış-veriş yapamadan dergâha döner.
Yatsı namazı sonrası Yesevî Hazretleri, çok sevdiği mürîdinin durgunluğunu fark eder ve yanına çağırır. "Hayr'ola? Bir sıkıntın mı var?" diye sual eder. Mürîd, bütün edebiyle; "Hayır Pîrim Efendim. Bir şey yok!" derse de durgunluğunu fark etmiş olan Hazret, mes'eleyi öğrenebilmek için tekrar sorar. Sıkıntısının Hazrete âyân olduğunu bilen mürîd, daha fazla saklayamaz. Becerebildiği kadar yumuşatarak olayı hikâye eder. "Efendim." der. "Pazar yerine alış-verişe gitmiştim. Orada filânkes sizin hakkınızda olur olmaz şeyler anlatıyordu. Müdahele etmek için yaklaştığımda çok galîz küfürler serdedince moralim bozuldu! Alış veriş yapmadan gerisin geri döndüm." der. Mürîd, sözünü tamamlar tamamlamaz Yesevî Hazretleri elini boş böğrüne bastırarak; "Eeey vah!" diye inler! Yakınındaki herkes heyecanlanır. "Aman Efendimiz! Bir şey mi oldu? rahatsızlandınız mı?" diye heyecan ve şefkatle başına üşüşürler. Yesevî Hazretleri; "Daha ne olsun? Pazarda boşboğazın biri boşluğa bir ok atmıştı. Arkadaşınız o oku getirerek boş böğrüme sapladı!..." der. Hem olayı nakleden, hem de dinleyen herkes söz taşımanın vahâmetini anlayarak gerekli dersi alırlar.
Dostlar;
Yüreklerine ve karakterlerine sonsuz güvendiğim, hatta dünlerine şâhit yarınlarına kefîl olacağım bazı dostlarım bile köşelerine ve sitelerine, bölücübaşı haininin ve yandaşlarının söylediklerini taşıyorlar!
Zaten "Dolma Kalemler"ce, yerli işbirlikçi basın mensuplarınca yeterinden de fazla gündemde İmralı Mahkûmu!... Alçağın, özel hukukçu ucubelerinden kuryeleri var!... Bir de sizlerin o ve onun hakkında yazılan çizileni, biz köşelerimize taşırsak millete yazık değil mi?
Bırakalım ; it ürüsün, kervan yürüsün!...
Bilmez miyiz ki; itin ahmağı, kayganadan pay umar!...
Bilmez miyiz ki; ürümesini bilmeyen it, yürümesine kurt çağırır!...
Bilmez miyiz ki; eceli gelen it, çobanın değneğine işer!...
Biliriz ve güveniriz ki; Sayın Genel Kurmay Başkanımız'ın mükemmel tarifi ile; "Halkımız emin ve millete bağlı..."
Kürtlerimiz'in tecrît ettiği ve içlerine bir daha almayacaklarına emîn olduğum, emperyalizmin ve Haçlı'ının kiralık taşeronları, artık can çekişmekteler.
İslâmiyet'e ve ibâdetlerimize nasıl değer verdikleri; televizyonlarda ve internet sitelerinde aylarca dolaşan hainlerin, şimdilerde oruç tutacakları falan söyleniyormuş. Bence bırakalım yapsınlar! Bakın "tutsunlar" demedim, yapsınlar dedim. Çünkü onlar oruç bilmedikleri için tutamazlar. Ancak açlık grevi yapabilirler. Bırakalım yapsınlar ve "Netekim Paşa" avanesinin 12 Eylül'de göz altına aldığı kişilere söylediği gibi; biz de "Bakalım hainler açlığa kaç gün dayanabiliyorlar!"
Hiç değilse bir kaç mermi kârımız olur!...
Önümüzdeki günlerde ekonomik olarak sıkıntılara düşeceğimiz mâlûm değil mi?!...
Tasarrufa ihtiyacımız var ve galiba mecbûruz...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ocak 28, 2008

ONAR YILLIK KAHRAMAN VEYA HAİNLER...

Hür akıllara, hür vicdanlara, "Bağımsızlık karakterimdir." diyebilen kuvvayı seyyârelere aklımdayken bir hatırlatma yapmak isterim.
Bu memlekette on yıllık periyodik aralıklarla, psikolojik baskılar uygulanır. Hür akıllar, hür vicdanlar susturulmak istenir. On sene öncenin hainleri, on sene sonranın kahramanları edilebilir! Onsene öncenin hainleri kahramanlaştırılabilir!...
Bu memlekette; önce asıp sonra "Demokrasi Şehidi" ünvânı ve iade-i î'tibâr verilen isimler olmuştur, yenilerinin olması da mümkündür.
Bu memlekette; zor kolay, imkânsız mümkündür!...
On sene sonrası için nelere zemin hazırlandığının farkında olamayan hür akıllar da diğerleri kadar vebâlde olurlar.
Sevgili Abdullah Özdoğan'ın bir tesbitine takıldım. Sevgili Özdoğan; "Operasyonun adı Ergenekon. Sabah gazetesi manşet atıyor: ‘Kuvayi Milliye Kartal’a kondu’ diye... Bir anda kirletilen iki isme iki simgeye bakın. Ergenekon ve Kuvayi Milliye... İkisi de Türklerin yeniden doğuşunu simgeliyor. Ne oluyor yani? Türkler tamamen doğuş destanlarının adıyla toprağa mı gömülüyor?" tesbitini yapmış ve seslendirmiş. Yüreğine sağlık.
Ferâsetine maşallah...
Bütün hür akıllı ve vicdanlı düşünenleri, bu tesbitlere yoğunlaşmaya davet ediyorum. Yoksa on yıl sonraki kahramanların veya hainlerin arasında yer alamayacaklardır!...
Bu memleketin; Türk Milliyetçisi Ülkücülerini, komünist devrimci savaşçılarını hatırlatırım. Başlarına getirilenleri ve öldürülüp, asıldıktan on yıl sonra, onlara verilen pâyeleri hatırlatırım. Bunları öldürdükten sonra kahramanlaştırdılar değil mi?
Bunlar öldürülür veya asılırken de yazanlar-çizenler vardı değil mi?
Devrin Başbakanı; "Kimse bana ülkücüler adam öldürüyor dedirtemez." diye beyanat verebiliyordu. Yani onlara sağlıklarında kahramanlık pâyesi teslim ediliyordu değil mi? Decrimcileri savunan sayısız kalem vardı, devrimcilerimiz dünya devrim gerillalarıyla yarıştırılırdı değil mi?
Sonra 12 Eylül Kıyâmeti koptu.
Asılan asıldı, kesilen kesildi!
11 Eylül günü kahramanlaştırarak methiyeler yazdıkları civanları, bütün "Dolma Kalemler" unutmuşlardı değil mi? Varsa-yoksa "Netekim Paşa"ya methiyeler, yaygın basının ve medyanın tek işiydi değil mi?
Hür akıllıları ve vicdanlıları, şimdinin yazan-çizenlerine dikkatle bakmaya davet ediyorum.
12 Eylül öncesinin kahramanlarından kimse var mı bunların aralarında? Yaygın Basın'da milyon dolarlarla transferler yaşayanların arasında, hiç kahraman pâyesi almış olanı biliyor musunuz?
Zorlamayın kendinizi! Çünkü yoktur biliyorum.
11 Eylül günü , devrin "Dolma Kalemler"ini, devrin hükümranlarına ve şakşakçılarına şakşakçılık edenlerden epeycesini görmek mümkündür ama!...
Dönenler takıyye yapmışlardır!
Dönmemiş değişmiş-gelişmişlerdir! Bu yüzden de kendilerine yakışanı yaparlar ve yaptıklarında kendilerine göre ma'zûrdurlar. Onlarda kahramanlaşacak, kahramanlaşabilmek için ölebilecek yürek yoktur!...
Kahramanlar yetiştirmiş bir Yüce Milletin Millî değerlerini, bu yüzden kirleterek hafızalardaki yerlerini hedef almışlardır. Çünkü bunlardan, bu istenmiştir. Bu görev verilmiştir.
Hür akıl ve vicdanlara da, bunlara inat Türkçe durmak, Türkçe tavır sergilemek ve Türk'ün tarihî iki kurtuluşunu simgeleyen "Kuvayı Milliye" ve "Ergenekon" kavramlarına kahramanca sahiplenmek düşmektedir!...
Susarsan, diğerlerinden farkın n'ola ki?!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 27, 2008

YENİDEN SOĞUK SAVAŞLAR MI?

Rusya'nın Putin'le geçtiği yükselişi, yeniden soğuk savaşları mı başlattı acaba?
Putin'in; istendiğinde istenildiği gibi anlatılan ve anlaşılan, diplomatça olmayan bir çağrısını hatırlıyorum:"Safınızı belli edin!" demişti. Ve yanılmıyorsam Başbakanımız'ın Rusya seyahatinden sonra oluşmuştu bu ortam.
Hafızalarımızı birazcık zorlayarak yakın geçmişimizi hatırlayalım mı?
Başbakanımız; yanılmıyorsam Rusya seyahatinden sonra, "Sayın Başkan"ına gitti. "Elhamdülillah istediklerimiz aldık." diyerek döndü. Ve operasyon dediğimiz dağı-taşı, mağaraları bombalama işlemlerimiz başladı.
Sevindik elbette!...
Bu bombardımanın akabinde en az 1500-2000 hain teröristin itlâfını bekledik!
Bunlardan da biraz öncesini hatırlayalım:
20 yıldan fazladır onbinlerce insanımızı çoluk-çocuk demeden katleden, bu katliamları yaparlarken dahi -sonraların ırkçılığa varan söylemli- "Derinçek" tarafından bile yerinde ziyâret edilen, çiçekler verilen; "Dolma Kalemler"ce gitarlarıyla resimlenen, insan hakları savunuculuğu adına adlarına mersiyeler-methiyeler dizilen PKK, temsilcilerini bağımsız olarak seçimlere soktu. Meclisimiz'de grup kurabilecek kadar sayıyla Meclisimiz'e girdiler.
PKK'lılıktan yargılanmakta olan tutuklularını dahi Meclisimiz'e taşıdılar. Eşleri dağda olan vekilde var artık!
En milliyetçilerle tokalaştılar, en ümmetçilerle selamlaştılar!
Gazetelerden vaz geçtik, internet sitelerinde yazıldığında bile tutuklanma gerektiren sözlerden çok daha açıklarını, toplantılarda söylemeğe başladılar. Aylarca; "PKK'yı teröris ilan edin!" diye baskı yapılarak suçlananlardan, açıkça;"Kimse bize PKK'ya terörist dedirtemez. Bu kendimizi inkâr olur. Başbakan erkekse gelsin batman'da PKK'ya terörist desin!" şeklinde tehditler almağa başladık. Silahlı Kuvvetlerimizin bombalayarak târ u mâr ettiği örgütün altyapılarını yok olmaktan kurtarmak için canlı kalkanlık yapabileceklerini açıkladılar!...
Hayretlerle, öfkeyle izledik!
Yasalarımız, ilgili kurumlarımız gerekeni yaparlar diye bekledik. Hâlâ da beklemekteyiz!
Tam da bu günlerde; İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat, programlanmış Türkiye seyahatini gerekçe göstermeden neden iptal etti? İran, doğal gazı neden kesti? Rusya genelkurmay Başkanı, ziyaretini neden iptal etti? ABD, yeniden neden müttefikimiz oldu? Verdiği sıcak istihbaratlarda neden PKK'lılar ölmüyor?
Yaklaşık bir aydır dağları-taşları bombaladıktan sonra yeni silâh ve mühimmat alışverişlerimiz var mı? Varsa kimlerle?
Sabah-akşam Türkiye'ye karşı edep dışı, kafa tutan beyânatlar veren Barzani ve Talabani'nin söylemleri, tavırları neden yüzde yüz tersine döndü?
Yunanistan Başbakanı, Türkiye ziyâretinde Fener Patriği ile başbaşa ne konuştu? Başbakanımızla bir pazarlıkları, söz konusu mu? Meselâ Kıbrıs mes'elesi hiç gündemlerinde miydi?
ABD'den dünyaya yayılan ekonomik kriz korkusunun, memleketimizdeki etkisi nasıl olacak? Bu kadar dev mes'elelerimiz varken; türban ve "Ergenekon Operasyonu" ile kamu oyunun dikkatleri, dağıtılmak mı isteniyor?
Kamudan saklanması gereken birşeyler mi var?
12 Eylül öncesine dönmesek te; çatır çatır mermilerin yakıldığı, şehirlerde evlerin mermi yağmuruna tutulduğu, teröristlerin öldürüldüğü, Güvenlik Güçlerimiz'in şehit olduğu olaylara bir daha dönüyoruz. Terör şehirlerimize mi indiriliyor?
Silahlı Kuvvetlerimiz, PKK inlerini dağıtırken "Yaygın Basın"ın intihar bombacılarının, bomba yüklü araçların şehirlerimizde olduğunu duyurarak yarattığı terörizm atmosferinin bir amacı var mı?
Neler oluyor?
Soğuk savaş dönemi yeniden mi başlatıldı ve başladı?
Cem Evleri, Âlevîlerin asimilesi, Muharrem Oruçları, Türban, Derin Devlet adıyla yıllardır tarif edilen hayâlî bir örgüte karşı başlatıldığı söylenen ama aslında Türk Milliyetçiliğine karşı başlatılmış siyasi linç, sizleri de benim kadar düşündürüyor mu?
Yapılanlar, uygulananlar, yasaklar ve basının yasakları ihlâlleri, Başbakan'ın "üç kuruş"a mahkûm edilişine gösterdiği zehir zemberek tepki, "Kemal Abi"nin açık mikrofonda yakalandığı durum ve daha nice yasaları incitecek davranışlar, "Hukuk Devleti"ne yakışan, olabilecek işler mi?
Ağrıyan uzvumuzun parmağımız olduğunu, parmağımızın kırık olduğunu bildikleri halde bize müshil verdiklerinin farkında mıyız?
Meclis'te kürsüden Türk Milleti'nin huzurunda edilen yemine sadakat, ne durumda farkında mıyız?
Havalar da bu arada çok soğudu!
Soğuk savaşı başlatmak için Sibirya soğuklarına denk, zemheri soğuklarımız mı beklendi?
Ne dersiniz?
"TÜRK'ÜM.BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

KONUŞANLAR-KONUŞTURULANLAR...

"Nihat Genç, AK PArti'nin aldığı yüzde 47'lik oy oranı içinde zeki insanlar bulunmadığını iddia etti. 'Bunlar zeki insanlardan, yazarlardan, ciddi siyasetçilerden oy alamazlar. Bunlar hödükleştirilmiş insanlardan oy alırlar. Atarsın kapılarına iki kilo şeker, 5 kilo kömür alırsın oyunu.' diyen Nihat Genç, insanların borsa rakamları ile kandırıldığını, ancak bu ülkede insanların açlıktan, yetersiz beslenmeden öldüğünü savundu.
Gündemdeki türban tartışmalarına da değinen Genç, 'Bunlar şartlanmış gibi türban tartışıyor. Bu sistem zeki insanlar yaratamaz. Bunların en zekisi Nazlı Ilıcak gibi olur, bilemedin Fehmi Koru kadar olur.' diyerek iki gazeteciyi de 'kafası çalışmayan hödüklerin entellektüeli' ilan etti." (Haber sitelerinden alıntı)

"Ne Var Ne Yok" adlı sohbet programını ben de izlemiştim. Aklıma not almak gelmemişti. Not almadığım için de üzülmüştüm. Allah'tan şu internet denen çağın mûcizesi var. Sıcak Gündem Sitesi'nden, olduğu gibi aldım haberi.
Bir Azeri şâir- yanılmıyorsam Sâmet Vurgun-; "Söz; bir yürekten kopar, bin yüreği hizâya sokar." diye tarif etmiş sözü. Tersten okursak; "Söz, bir yürekten kopar ve bin yüreği târ u mâr eder."diyebiliriz herhalde.
Nihat Genç; binlerce hatta milyonlarca yüreği, gönülü târ u mâr etmeyi tercih etti görülen kadarıyla!...
Tercih hakkıdır. İfâde özgürlüğü de var. Var olan ifâde özgürlüğü, umarım başına iş açmaz. Ama bildiğim kadarıyla Nihat Genç; inandığı mes'elelerde başını belâdan da sakınmaz.
Bu müsbet ve güzel bilinen özellikleri, elbette Nihat Genç'e itirazımı da engellemez.
AKP'ye oy vermedim. Oy verilmesin diye de kendimi yırttım. Yarın seçim olsa yine oy vermem. %47 oy aldığı seçimlerden hemen sonra da "Şikâyetleneni Şikâyet Ederim!.." diye kanaatimi açıklamıştım.
AKP'ye oy verenlere hiç kızmadım, kızamadım ben. Toplumun, milletin her zaman mâzur olduklarına inananlardanım çünkü. Oy veren veya vermeyen değil; oy alan veya alamayan siyâsetçinin yargılanması veya tebrik edilmesi gerekir diye düşünürüm.
Milletten veya halktan olduklarını söyleyip, kendilerini elit zannederek genel merkezlerinin olduğu yerlerden veya illerden çıkmayan siyâsilere inat Recep Tayyip Erdoğan'ın ayak basmadığı il-ilçe kaldı mı?...
Televizyonlarda, gazetelerde; "Ananı da al git." dediği yazılan veya gösterilen Recep Tayyip Erdoğan'ı evinde gören vatandaş; "Basın ve medya iftira atıyor. Bizim imanlı müslüman kişiler olduğumuzu bildikleri için saldırıyor, iftira atıyorlar." açıklamalarına inandı. Koskoca Başbakan yalan söyleyecek değildi her halde!...
Ve inanıyorum ki; yanlarına gitmeyen Baykal'a kızan CHP'lilerden, Bahçeli'ye kızan MHP'lilerden ciddî mânâda oy aldı.
Şimdi; Baykal'a ve Bahçeli'ye kızarak AKP'ye oy veren vatandaş mı, yoksa milleti kızdırarak AKP'ye oy vermelerini sağlayan Baykal ve Bahçeli mi suçlu?...
İçinden geldiğimiz, içinde olduğumuz ve ondan olduğumuz millete "hödük" demek ne kadar Nihat Genç'çe oldu bilemiyorum!...
En zekileri olarak tarif ettiği Nazlı Ilıcak ve Fehmi Koru'yu ben de sevmem ve tavırlarını tasvip etmem. Ama böyle saldıracak kadar da kendime kıyamam!...
Edep yahuuu!...
Herkesin kendisine yakışır davranışlar sergileyeceğine inanır ve bunu her ortamda da söylerim. Nazlı Ilıcak ve Fehmi Koru, kendilerine yakıştırdıkları davranışları göstermektedirler. Benim de kendime yakıştırdığım hareketleri yaptığım ve yapacağım gibi...
Şu demokrasi denen sistemi bir türlü anlayamadım. Anlayamadığım için de bir türlü kabullenemedim. Bu demokrasi; insana olmadık yerlerde, olmadık sözler söyletip, olmadık şeyler yaptırabiliyor!...
İnsan iğneyi kendine batırdıktan sonra çuvaldızı başkasına batırmalı değil mi?!...
Yine de "Konuşan Türkiye"de konuşturulanların başına olmadık işler gelmesine rağmen konuşanları seviyorum!...
Konuşabilenleri de Allah(c.c.) korusun diye dualardayım...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ocak 26, 2008

VAY "DOLMA KALEM" VAAAY !...

İşte bu!...
"Dolma Kelemler"i, uzaktan kumandalı rüzgâr güllerini, yabancı menşe'li siyâset topaçlarını, yıllardır tanırız. Bunların yerli işbirlikçiler olduklarını, bunların BOP Eş Başkanıyla ve BOP Projesi içerisinde hareket ettiklerini biliriz.
Ağız birliği ile methettiklerinde, bir eksiklik vardır. Bunların ağız birliği ile methettikleri, alkışladıkları davranışlar, aslâ millî olamaz biliriz ve söyleriz.
Yine bu "Dolma Kalemler"in, ağız birliği ile saldırdıkları, tenkîd ettikleri davranışlar, millîdir ve doğrudur. Milleti memnun edecek işler, bunları rahatsız eder. Yıllardır bunları haykıra haykıra boğazımızı yırtarız!...
Biz böyle söyledik diye; bize söylenenleri, ilk doğruda anında unuttuk.
Çünkü MHP; adına yakışırca son on yılının en doğru işine imza atmak üzere. Türban adındaki yapay Milli Görüş Bombası'nın pimini çekerek AKP'nin kucağına atmak basîretini gösterdi.
Bize düşen bunu alkışlamak, diğerlerine düşense Bekir Coşkun adındaki "Dolma Kalem"in yaptığı gibi bu millî doğruya saldırmak!...
Millet siyâsetçiye gitmez, siyâsetçinin millete gitmesi gerekir. Siyâsetçi, millet gibi davrandığı sürece, milleti ilgilendiren mes'elelere millet gibi baktığını belli ettiği sürece, milletin kendisine verdiği temsil görevini lâyıkîyle yaptığı sürece milletten itibar görür.
Milletin itibar ettiği millî davranışlarsa bu "Dolma Kalemler"i rahatsız eder.
Bunlar; ağız birliği ile saldırıyor ve tenkîd ediyorlarsa yaptığınız şeksiz-şüphesiz doğrudur!...
Biz; Başbakan'ın ona, -Gül'ü cumhurbaşkanı olarak kabul etmediği için- ülkeyi terk etmesini söylediğinde, haksızlığa muhatap olduğu için destek vermiştik, O ise millî ve başarılı bir davranış karşısında aldığı emir gereği, dün söylediklerini inkâr edercesine methettiğine saldırdı!...
Bunlar; memur adamlar oldukları için, "Dolma Kalem" oldukları için aslâ millî duruş beceremezler. Çünkü akılları hür değildir. Akılları hür olsa vicdanları olur ve vicdanları olsa -türbanın değil- tesettürün Allah buyruğu olduğunu bilir ve konuya Arap geleneği diyebilecek kadar cahilâne ve %99'u Müslüman olan millete ters düşerek fanatik davranamazlar!...
Allah(c.c.)'ın; "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini esirgesinler.Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler."(Nûr Sûresi-31) şeklindeki buyruğunu bile bile, millî davranışın milletle beraber olan davranış olduğunu bile bile, patronlarının isteği doğrultusunda, millî bir doğruya karşı çıkmanın adı nedir?!...
Bu davranışlar, bu rüzgâr güllerinin, "Dolma Kalem"liklerini tescilleyen, en belirgin özellikleridir.
Yıllarca; "Bu 'Dolma Kalemler'in, yerli iş birlikçilerin, tâlimatla yazı yazan bu gayr-ı millîlerin alkışları, sizi yanıltır. Bunlar, doğruyu alkışlamazlar. Bunların alkışladığında eksiklik vardır." derken, bu günlerin geleceğini de biliyorduk. Bu emirle alkışlayanların, yeni bir emirle saldırıya geceçeklerini söylüyorduk!...
Bekir Coşkun ve onun gibilerin; ne zaman, kiminle, kimin emri gereği kavga edeceklerini anlayabildiğimiz gün, mes'elemizin büyük bir kısmını Vallahi halletmiş olacağız! Böylece, memleketin gerçek aydınları ile câhillerinin safları da belli olacak!...
Sayın Bahçeli;
Bu "Dolma Kalemler" size saldırıyorlarsa doğru yaptığınız aşikârlaşmıştır.
Aman ha! Ellerinden aldığınız türban kozunu, bir daha bunlara teslîm etmeyesiniz.
Sizinle geçirilen ve bize göre kayıp sayılan 10 yılın kızgınlığını, bu harika atağınızla silmekte zorlanırız ama sileriz, bilesiniz!...
Ve Allah aşkına; bu doğruyu alkışlamamızın, -taraftarlarca- başka başka yorumlanmasına da izin vermeyesiniz!...
"Dolma Kalemler"in size alkış vurduğu zamanlarda nasıl sizi tenkîd etmişsem, şimdiden sonra onlar size saldırdıkça bilesiniz ki sizi savunacağım.
Bu ülkücülüğümün gereğidir. Bu, doğru yapan kim olursa olsun alkışlamak gerektiren vicdânımın, hür aklımın gereğidir.
Mes'elenin, baş örtüsü yasağının; sizin müdahelenizle düzene girdiğini, millete mutlaka anlatmalısınız. Artık genel başkanlık makamınızdan dışarı çıkarak, milletle buluşarak, milletin içine inerek, doğru ellerle tokalaşarak, milletle devleti barıştırabilecek bu başarınızı, tek tek anlatmak zorundasınız.
Siz; ısrarla, bu başarılı operasyonunuza rağmen dışarı çıkmazsanız, CHP'nin de "elit cumhuriyetçi" davranış hatalarındaki ısrarcılığı, korkarım başarıyı AKP'ye ve Recep tayyip Erdoğan'a kaptırma gafleti olur!...
Benden -ülkücülüğümün emri- görevim gereği hatırlatması...
Karar sizin, takdîr Allah(c.c.)'ın, sabır da her zaman olduğu gibi bizlerin...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Ocak 25, 2008

BEN TÜRK'ÜM, TÜRK BEN'İM...

Ben, Türk'üm.
Benimle uğraşmamak, akıl gereği.
Ben milletim, ben devletim, ben devletli milletim. Ben, Peygamber(s.a.v.)'den duâlı tek milletim.
Dünya müslümanları benim, ben Müslümanım.
Hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyen, mazlûma merhâmetli, zâlime acımasız ve azan kavimleri islâh etmek üzere yaratıldığı; Allah'ın onlardan, onların da Allah'tan razı olduğu Kur'an-ı Kerim'de -(Maide Suresi)- söylenen millet, Ben'im...
"Türklerle iyi geçininiz. Çünkü onlar için çok uzun süreli hâkimiyet söz konusudur." diye hâdis'le işâret edilen millet, Ben'im...
Ben, dünya dengesiyim.
Ben, tarih yapanım.
Ben, kendilerini medeni diye tarif etmekle övünen milletlere tarih yazma görevi verenim.
Ben, halkçılık oynayan tarih kâtibelerimin yazdıklarını, okumaya bile tenezzül etmeyenim.
Ben, "Bu memleket; dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az yedibin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgârıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı. Onların oğlu oldu. Birgün o doğa çocuğu; doğa oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu... Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir." şeklinde, Muhteşem Türk Atatürk tarafından tarif edilmiş tek milletim.
Ben, "Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfâdıyım."
Ben, "Biz biliriz bizim işlerimizi/ İşimiz kimseden sorulmamıştır." diye övünerek tarihe nezâret etmiş tek milletim.
Ben, son Genel Kurmay Başkanım'ın ağzından; "Halkımız metin ve milletine bağlı." şeklinde târif edilerek, halkları milletleştirebilmekte mâhir tek milletim.
Benimle yaşayan huzurlu olur. Huzurlu kalır. Bana ihanet edenlerin neler yaşadıkları, ilerde yaşayacaklarının da habercisi olarak aşikâr olan, tek mütevekkil milletim.
Ben, öldükçe çoğalan, çoğaldıkça "Hak yolu, hakikat yolu, Allah yolu"nda ölmeği; "Onlara ölüler demeyiniz, Onlar sağdır." Hadis-i Şerif'i ile şehitlik adıyla kabullenerek ölüm yarışına girenim. "Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle." diyerek ölümü güzelleştirebilen tek milletim.
Onüç bin yıldır dünyanın her yerine, tarihe emanet edip zamana kafa tutarcasına kalıcı damgalar vurarak medenîliğin, medeniyyet yayıcılığının tek gönüllü görevlisiyim.
Demire su vererek çelikleştiren, çelikleştirdiğim çelikten yaptığım kılıçla çağ kapatıp çağ açanım ben. Aman dileyene kılıç vurmayan, mazlûma zulmedene hesap soran tek milletim.
Ben Türk'üm. Türk Ben'im...
Türkçe durur, Türkçe vurur, Türkçe korurum!...
Dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiç bir devresinde benden başka hiç bir millet; benim bağışlayıcılığımdan başka hiç bir sistem, 30.000 kişinin katiline tutsağı olduğu için bakmaz! İnsana bu kadar insan değeri verenim ben. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." öğretisini yaşayarak, dünyaya öğreten tek milletim. Evrensel insan haklarının ilhâm kaynağıyım ben.
Benimle uğraşmamak akıl gereği...
Durgunluğum, suskunluğum aczim değil! Onbin yılı aşkın tecrübelerimle edindiğim teâmüllerim gereği; her şeyi, her ihtimâli göz önünde bulundurarak, aleyhimize kurgulanmış her plâna karşı plân hazırlayarak davrandığım için, durgun zannedilirim.
Beni tanımayanların onbinlerce yıllık basîretsizliklerine gülerek, aşacağım-taşacağım günü beklemekteyim.
"Ne kadar büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi
Bedr'in Arslanları ancak bu kadar şanlı idi" diye tarif edilen millet, Ben'im.
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım." diye vakârımla duranım.
Ben Türk'üm. Türk, Ben'im...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ERGENEKON'A GİRİŞ !...

Son yıllarda operasyon üzerine operasyonlar hatırlıyorum. Balinasından tutun yengeçinden çıkın... Her operasyon başlangıcında; yolsuzluğun çeteciliğin üzerine ısrarla gidileceği beyanatları hatırlıyorum. Müthiş operasyonlarda göz altına alınanlardan cezalananı ise hatırlamıyorum...
Bir operasyon daha var gündeme bomba gibi düşürülen.
Onlarca yıldır tek malzemeleri olan 'türban' mes'elesi; MHP'nin atak bir davranışıyla ellerinde patlamak üzereyken, can suyu kıymetinde bir "Ergenekon" operasyonu başlatıldı!...
Operasyonun adı muhteşem!...
Sanki bu operasyonun akabinde yeniden Ergenekon'dan çıkacağız! Hem de hayatı boyunca bir kere bile "Türk'üm." dememiş bir bozkurtun yol göstericiliği ile!... Aslında yeniden milletin Ergenekon'a benzer bir çıkılmaz demir dağın arkasına mahkûm edildiğinin keşke farkında olsalar!... Bu yapay Ergenekon'dan çıkacak milletin önünde hangi güç durabilecek Vallahi merakımdır...
Artık Türk Milleti ile alay falan da edilmiyor!
Türk milleti ve milli değerleri ile resmen oynanıyor. "Tek millet" diye meydanlarda haykırılıyor ama milletin adı yok, milletin adı söylenmiyor!...
Devlet olabilmenin, devlet kalabilmenin olmazsa olmazı olan millet kalma özelliğimiz hedefleniyor. Milletliğimiz tahrip ediliyor.
Bırakın düşünmeyi, bırakın düşünüp söylemeyi; çatır çatır Mehmetçiğime kurşun sıkanları affedebilmek için olmaz taklalar atılırken, PKK'yı kendilerinden saydıklarını açıkça söyleyebilenleri -AB'yi küstürmemek için- duymayanlar tarafından, Türk Milliyetçiliğine siyâsi ve psikolojik bir linç başlatılıyor!...
Yayın yasağına rağmen; bangır bangır haberler var. Çarşaf çarşaf haberler var!... Ve de zannederim çok bilinerek, çok hesap edilerek birilerinin ölüm sene-i devriyelerine denk getiriliyor bu müthiş "Ergenekon Operasyonu"!!!...
Milletim;
Deveyi hamuduyla götürenlerin, siyâseten terfi ettiği, ettirildiği acayip bir zamandayız.
Sağcılar, solcular olarak böyle kırk yamalı bohça görüntüsü verirsek; "Dinler Arası Diyalog" adındaki Haçlı yayılmacılığının Hristiyan misyonerliğine ortak olarak mezheplerimiz arasındaki diyalogun kesilmesine seyirci kalırsak; çok büyük mes'elelerimizin üzerinin türbanla, olmazsa "Ergenekon Operasyonu" ile örtülmesine sessizce seyirci kalırsak korkarım aklımızı da, imanımızı da elimizden alacaklar!...
Milli takımımızın forma renklerini değiştiriyorlar farkında mısınız? Dünyaca kabullenilmemiş, zorla ezberletilmiş kırmızı-beyaz bayrak rengimizi temsil eden formamızın rengini, mavi-beyaz edeceklermiş. Hem de bunu geçmişini ülkücü olarak yaşadığını duyduğumuz bir değişip gelişene savundurarak!...
Adını tarihimizden de eski destanımızdan aldıkları operasyonda; aynı fotoğraf karesine koyulmaya çalışılan isimlere dikkatle bakar mısınız lütfen? Aynı karede telaffuz edilenlerden kimseyi savunmaya soyunmayacağım. Ama bu kadar acemice çeteleşeceklerine de inanasım gelmiyor!...
Kendisini her ortamda, her türlü hasım ve düşmalarına karşı koruyabileceğini ve bu işi artık refleks haline getirmiş olması gerektiğine inandığım bir emekli generalimizi, kimlerle bir fotoğraf karesine koymaya çalıştıklarına dikkatle bakar mısınız?...
Kendilerinden olmayan ve kendilerine methiyeler dizmeyen gazetecilere neler yaptıklarının farkında mısınız?
Açık mikrofona yakalanarak bürokrat atamalarında nasıl liyakâtten uzaklaşıldığını gördüğümüz erkin, liyakâtli kişileri nasıl rencide ettiklerinin farkında mısınız?
"İdeli olan milletler koyunlardan kahramanlar çıkartır. İdeâli bitmiş milletler, kahramanlarını koyunlaştırır." tezi, Allah aşkına doğrulanmasın!...
Bu millet, kahramanı en çok olan, tarihin her anında ve günümüzde kahraman üstüne kahraman çıkaran bir millettir. Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplulukların millet olamayacağına inanarak yıllardır haykırırız.
Türk Milliyetçiliği, bir daha tabutluklar dönemini mi yaşayacaktır yoksa?!...
Herşeye rağmen, herkese rağmen biliyor ve inanıyorum ki Türk Milliyetçiliği pınarlarından beslenmiş hiç kimse, asla AİHM'yi akıllarına bile getirmeyecektir. Türk Milliyetçiliği, siyâseten yeni kahramanlarını bağrına basmak üzeredir. Bu operasyon sonunda siyâsi kahramanlarımızın kimlikleri tescillenecektir. Olacağı budur.
AİHM'ye gidip gelenlerin, kimler tarafından desteklenerek nerelere taşındıklarının bütün millet farkında...
Yasaklara uyarak daha fazla nara atmayacağım. Ama bir sigara yakarak bir yasağı ihmalden de vaz geçmeyeceğim!...
Hem de yüreğim ağzımda olarak, haber veririm!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

ALKIŞLARIM "BAHÇELİ MHP"YE...

Doğruyu kim yaparsa alkışlayacağımızı, yanlışı yapan babamız dahi olsa aleyhinde olacağımızı söylemiştik. Bu yüzden de kovulmayalım diye kendi köyümüze bile gitmez olmuştuk!...
Sanırım şimdi o enteresan, o çok güzel, bana çok keyif veren ve keşke sık sık bu alkışlamayı yapabilsem diye dualar ettiğim bir anı yaşayacağım.
"Bahçeli MHP"deki 70 Türk Milliyetçisi tarifli Millet Vekili'nin önüne tarihi bir fırsat geldi. Yaklaşık kırk yıldır milletin devâsâ meselelerinin üstünü örtmekte çok mâhirâne kullanılan türban, 70 Türk Milliyetçisi Vekil'in atak davranması sonucu 'başörtüsü' şeklini alacak. Bu da sayısal çoğunluğun değil; doğrunun doğru zamanda yapılmasının hiç te zor olmadığını millete gösterecek.
Şimdi sayısal çoğunluğu hâlâ elinde olan AKP; devâsâ mes'elelerin üzerini örtmek için ortaya attığı şu türban dedikleri baş örtüsü mes'elesinden geri adım atsın bakalım atabiliyorsa!...
Tekrarlıyorum; dinimizin emri ile tesettür inancıyla başını örten müslümân kadınların, asla türban sıkıntıları, türban meseleleri olmadı. Hiç bir ülkücünün de baş örtüsüne asla karşı olduğu vaki değildi. Kadınlarımızın baş örtülerini türbanlaştırarak baş belâsı haline getirmişlerdi. Artık zanneder ve ümidederim ki siyâsi malzeme olarak kullanılmaktan; "Siyâsi simge olsa ne fark eder?" tarifine terfi eden türbanı, kullanma şansları sıfırlandı.
Birileri; kırk yıldır kendilerinden olmayanları "Patates dinliler" diye tarif ederek, batının medeniyetini almayı sünnet sayan samimi müslümanları "Avrupa'nın, Haçlı'nın garsonları" diye isimlendirerek insafsız ve saygısızca siyâset yaparlarken bizler de "Türklük bedenimiz, İslâm ruhumuz." diyerek geldik bu 40 yılı. "Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslümanız." diyerek tarif ettik ve ettirdik kırk yıl Ülkücü hareketi.
Askerin adresinin kışlası, imamın adresinin camisi olduğunu söyleye söyleye geldik. Art niyetli din tüccarları yüzünden, art niyetli iman simsarları yüzünden dünyanın en imanlı ordusunu nerdeyse imansız tarifli ettiler!...
Ellerinde 30 yıldır, bu adını 'türban' koydukları simgeden başka bir argümanları da olmadı. Beceriksiz solcularımız ve solcu bürokratlarımızın kaş yapalım derken çıkardıkları gözler yüzünden nerdeyse millet, kör kalacak; nerdeyse baş örtüsü, yemeni, tülbent, daha sosyetik adıyla eşarp türbanlaşacaktı!...
Milliyetçiliği adında taşıyan tek siyasi parti olan Milliyetçi Hareket Partisi; bu ataklığı ile ilk defa AKP'nin değirmenine su taşımak oyununa düşmedi.
Dahası, bu tavrıyla devam ederse taşıma suyla yıllardır döndürülen AKP değirmenine bağlanmış sular, gerçek mecraına dönmek üzeredir.
Türk Milleti; milliyetçiliğine ısrarla inanmak istediği MHP Vekillerinden kararlı ve atak davranışlar bekler. Artık türban bombası başörtüsü şekline döndürülerek AKP'nin kucağında patlatılmak zorundadır.
Türk Milliyetçiliğini siyâseten temsil eden Millet Vekilleri'nin; Devlet ile milleti barıştırmak gibi çok özel bir görevleri vardır. Art niyetlilerce istismâr edilerek devlet ile milletin arasına aşılmaz bir kal'a gibi koyulan ve adı zorla türbanlaştırılan baş örtüsü mes'elesi mutlaka halledilmelidir.
Bu art niyetli, takıyyecilerin elindeki en kuvvetli kozları, en kıymetli oyuncakları mutlaka alınmalıdır.
Akıllılar her zaman kurnazlara galip gelmişlerdir. Türbanı siyasi malzeme ve mazlumluk örtüleri olarak kullanan AKP'nin elinden bu oyuncağını alabilmek, akıllılığın zirvesidir.
Bu fırsatı -Allah korusun- kaçıracak olan MHP'yi, milletin affetmesini beklemek, hamsiyi kavağa tırmandırmaktan daha zor olacaktır.
"Yiğit kırk yaşar, fırsat bir düşer..."miş Beyler!...
Hadi kolay gelsin, çözün şu başörtüsü mes'elesini artık. Ve ilk başta beni utandırın bir kere n'olursunuz?
Bu mes'ele halledilirse inanın ki başarının mimarı MHP olacaktır. Ve bendeniz de dahil, çoğu ülkücü yeni doğruların yapılmasını heves ve iştiyâkla beklemeğe başlayacağız.
Şimdilik alkışlarım "Bahçeli MHP"yi. Umarım alkışlarımız bir şevk vesilesi olur.
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAR ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ocak 23, 2008

HADİ BÜYÜK TÜRK MİLLETİ...

Bir teori de benden olsun. Ama vallahi komplo değil!...
Rahmetli Eşref Bitlis Paşa'nın, devlet yetkililerinin, milliyetçi kalemlerin, ulusalcı yazarların yıllardır söylediklerini yok sayalım!...
Hadi, PKK'nın elinde yıllardır ABD silahlarının olduğunu, PKK'ya ABD'nin verdiğini bildiğimiz destekleri görmezden gelelim!...
Pakistan'daki, Afganistan'daki, Dağlık Karabağ'daki, İran'daki, Filistin'deki, Musul-Kerkük'teki, Kıbrıs'taki, Balkanlar'daki, son olarak ra Irak'taki ABD etkisini, katkısını ve varlığını bilmezden gelelim!...
ABD'nin onlarca yıldır operasyon üstüne operasyon yaptığı ve bizim yüzlerce yıllık ilişkilerimizin olduğu bu bölgeyi ve coğrafyayı unutalım bir anlık!...
Putin adındaki Rus milliyetçisinin, kuzeyimizdeki toparlanışını görmezden gelelim!...
1500 yıldan fazladır bu coğrafyada tesadüfen kaldığımızı varsayalım!...
ABD'nin daha düne kadar silah verdiği ve lojistik destek verdiği PKK'yı, neden gözden çıkardığını hiç merak etmeyelim!...
Yazılı 3500 yıl, sözlü 10.000 yıl tarihi bilinen Türk Milleti'nin varlığını da, Başbakanımız rahatsız oluyor diye reddedelim!...
Bu kadar gaflet, dalâlet ve hatta hıyânetten sonra, sıranın bize gelmesini sessizce bekleyelim!...
Bunlar olmaz, olamaz değil mi?
Milliyetçiler de, ümmetçiler de, ulusalcılar da, Atatürkçüler de bu söylenenlere itiraz ederler değil mi?
İtiraz etmezlerse ayıptan da kötü olur değil mi?
O zaman hadi! Hadi hemen! Hiç düşünmeden, duyarlı herkes görev başına!...
Ordumuzun görevini eksiksiz hatta fazlasıyla yaptığına sanırım itiraz olmaz. Ordumuzun; yanık yüreklerimize su serpercesine, Şühedâmızın intikamlarını alırcasına, arslanca, Türkçe yaptığı görevi alkışlıyoruz.
ABD; yeni senaryoları gereği yeniden müttefikliğimize müracaat etti. Sıcak istihbarat ve dünyaya haklılığımızı anlatmakta yardımcılık anlamında, epeyce işler yapıyor.
ABD'nin, AB'nin yeni senaryolarını; ehil stratejistlerimiz yorumlayarak Devletimiz'in yetkili kurumlarına veriyorlardır. On bin yaşındaki bir milletin devleti; bütün ihtimalleri hesaplayarak, bütün senaryolara karşı kendi alternatif senaryolarını hazırlayarak tedbirlerini alıyordur, almıştır. Başka türlüsünü asla düşünemem.
Hadi diğer devlet kurumları. Hadi Milli istihbarat Teşkilatı göreve...
Bu memleketin; yurtseverlerinin, devrimcilerinin, ülkücülerinin ne zaman, nerede, ne yediklerini; ne zaman, nasıl geğirdiklerini bilen, listeleyen, fişleyen MİT'in; hainler, bölücüler, PKK'lılar hakkında bilgilerinin olmadığına inanamam!...
Hadi MİT! Şimdi sıcak bilgilerinizi Emniyet Genel Müdürlüğümüz ve Jandarmamıza servis yapın. Bu sıcak istihbaratı verin ki ihanet odaklarını çökertelim.
Hadi Türk Milleti!
Çok kıymet verdiğimiz komşuluk kurallarına ve tarifine uymayan, komşularımızın arabalarını yakarak, güvenlik güçlerimize serserice saldırarak huzurumuzu kaçıranları, yetkili birimlere ihbar edelim.
Geceler sabahlara kadar, emsalleri dağlarda PKK'lı kovalarken barlarda, diskolarda eğlenen gençlerimiz; yarın sıranın sizin arabanıza geleceğini de düşünerek hadi görev başına. Hadi boş dolaşacağımıza sokaklarımızda devriye turlarına çıkalım. Hepimizin en son model telefonlarımız da var biliyorum. Şüphelendiğimiz kişileri hemen emniyet güçlerine haber verelim.
Hep beraber sağlayacağımız asâyişin, hepimize huzur getireceğinin farkında olalım.
Büyük Türk Milleti ve bu büyük milletin devleti, üç-beş çakala meydan bırakmaz biliyorum. Hadi hep beraber devletimizin işini kolaylaştıralım.
"Asâyiş berkemâl." tarifini yakaladıktan sonra, bir daha sağ-sol olarak siyaseten mücadele edelim. Söz!...
Cumhuriyet olmadan, demokrasi; demokrasi olmadan sağ-sol mücadelesi olmaz.
Hadi bize insanca yaşamak, düşüncelerimizi yaşatmak, sağcı-solcu, laik-antilaik, ülkücü-devrimci, ümmetçi-cumhuriyetçi kimliklerimizle yaşama hakkı tanıyan Devletimiz'i destekleyerek borcumuzu ödeyelim.
"İt ürür kervan yürür." darb-ı meselini atalarımızın niye söylediklerini ispatlayarak "biz" olduğumuzu, Devletli Türk Milleti olduğumuzu hatırlayalım ve dünyaya da hatırlatalım bir daha...
Hadi Milletim, iş başına...
Vallahi komplo teorisi de değil, zor da değil...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Ocak 22, 2008

ŞEYTAN İŞİ BİR MES'ELE !...

Bu türban, kesinlikle insan işi değil!
Tesettür-örtünme ne kadar İlâhi bir buyruksa, türban da o kadar şeytâni bir şey! Başka türlü olamaz!...
İnsan işi olsa, şimdiye kadar çözülmez miydi? İnsan işi olsa bu kadar kara tabloyu örtebilecek dayanıklılık ve güçte olabilir miydi?
İnsan işi olsa, onlarca yıldır sağcısı solcusu bütün siyâsilerin oy toplamaktaki en etkili argümanı olabilir miydi?
Memleketin, milletin, devletin başında devâsâ mes'eleler varken; iktidarın da, muhalefetin de türbandan başka meseleleri yokmuşçasına var olabilir miydi?!...
Sağcı siyâsetçinin de, solcu siyâsetçinin de türbandan başka halledecek işi yok!...
Ordumuz dağlarda, kırsalda eşkiya ile sıcak temasta. Terör örgütü nerdeyse can veriyor. Ama "Şehirlerde bomba yüklü araçlar var!" diye medya terör estirmeğe devam ediyor!... Başbakan ise; "Türbanı bir cümlede hallederim." diye müjde veriyor!
PKK talimatıyla, yasaları delmek için bağımsız aday olacaklarını hiç saklamadan seçime giren PKK'lılar, Meclisimiz'e kadar girip sahte yeminler ediyor. En milliyetçi bilinen siyâsilerimizle tokalaşıyor. Milyarlarca lira maaş alıyor. Ve artık PKK'lı olduklarını da söyleyebiliyorlar!
Başbakanımız ise; "MHP'de hazır. CHP olmazsa olmasın. Türbanı hallediyoruz." diye müjdesini veriyor!...
ABD'den dünyaya sirâyet eden ekonomik kriz; bütün ekonomistlerin ödünü koparıyor. %75'i yabancı sermaye olan borsa dibe vuruyor. Sıcak yabancı ve kontrolü bizde olmayan para kaçtı kaçacak. Önemli değil. Başbakanımız; "Her kes haddini ve yerini bilsin. Ben türbanı halledeceğim." müjdesini haykırıyor!
Sibirya soğukları adını verdiğimiz, oysa aklımız kesti keseli tanıdığımız zemheri soğukları, kara kış donduruyor. Dini söylemli AKP iktidarının, yıllarca methettiği İran Molla Rejimi yöneticileri, Türkiye-ABD yakınlaşmasına tepki olarak doğal gazı kesiyor. Memleketin ciddi enerji krizi ve sıkıntısı var. Önemli mi? Başbakanımız; "Kimse kendisini yasamanın üstünde görmesin. Türban mes'elesini çözüyorum." müjdesini veriyor!...
Öğretmenlerimiz yoksulluk sınırında maaş alıyorlar. Öğrencilerinden ve öğrenci velilerinden çok uzak semtlerde pazarlarda tezgâhlar açarak geçinmeğe çalışıyorlar. Memuriyetten başka bir iş yaptıkları için de yasalara karşı suç işliyorlar. İşgalci Dünya Bankası'nın bir memuru öğretmenlerimizin maaşlarını çok buluyor. Milli Eğitim Bakanımız da tasdik ediyor. Ne önemi var Allah aşkına? Başbakanımız'ın türban mes'elesi var!...
Sokak aralarında açıkça uyuşturucu pazarlanıyor. Uyuşturucu ilköğretim okullarına kadar girdi. Bölücü terör örgütünün en büyük gelir kaynağını bu uyuşturucu tezgâh ve tezgâhtarlarının oluşturduğunu bilmeyen yok. Önemli mi? Siyâsetin ve hükûmetin türban mes'elesini halletmesi lâzım!...
Dört tarafımızdaki dost(!) müttefik komşularımızın ellerinde parçalanmış Türkiye haritaları dolaşıyor. Anadolu'ya ağzı sulanarak salya-sümük heveslenenler var. Üniter yapımız ve bölünmez bütünlüğümüz tehlikede. Kime ne kardeşim?! Başbakanımızın türban mes'elesini çözmesi gerek!...
Aşılmaz bir kal'a velhâsıl-ı kelâm!...
Bir Allah'ın belâsı bu türban!...
Ağzına alanın elinde kalıyor. Eline alanın bir lânet halkası gibi boynuna geçiyor!...
Kurbanlar olasınız baş örtüsüne, tülbente, eşarba, yemeniye...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ocak 21, 2008

KİMSE YOK MUUUU?

İsteyenin istediği gibi gündem oluşturduğu, sahipsiz bir memlekette olunca insan ne yapacağını şaşırıyor!
Artık PKK'lı olduklarını saklamayacak kadar şirretleşen DTP adıyla siyâset yapmalarına göz yumulan hainlerle mi uğraşalım?! "MHP'siz Bahçeli"nin, - haber sitelerinde yazılanlara göre- Recep Tayyip Erdoğan'dan daha ileri giden Milli Görüşçülüğüne mi bakalım?! Devlet kurumları arasındaki insicâmı bozmak için özel gayret içinde olan Başbakan'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya mı çalışalım şaşırdık!...
Buyurun; Mehmet Tezkan'ın köşesinden bir bölümü, aynen alıyorum:
" MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 18 Ocak Cuma günkü Hürriyet’te Enis Berberoğlu’na verdiği demeci okuyunca tüylerim diken diken oldu.. Konu, türban.. Diyor ki; aşama aşama gitmek lazım.. Soru şu: Liselerde olmasına karşı mısınız? Yanıt: Hayır efendim. Bir bütün olarak ele alındığı vakit (...) Birbirini tamamlar.. Bahçeli’nin söylediği, Başbakan Erdoğan’ın söylediğinin ötesinde.. Diyor ki.. Önce üniversitelerde.. Sonra lisede.. Ardından ilköğretimde türban serbest olsun.. Peki çalışma hayatında? O zaten olacak.. Avukat, doktor, öğretmen, hakim, teğmen, binbaşı, polis, memur türban takacak..Başka yolu yok!"
Bana kızan, küsen, sitem eden ülkücüler, Ülküdaşlarım neredesiniz? Hâlâ, bu sessizliğinize devam mı edeceksiniz?
Bu memleket bu kadar sahipsizliği hak edecek ne kabahat işledi?
Bu millet, bu kadar hakarete muhatap olabilecek ne gibi bir günâh işledi? Bu millet, dünyanın en eski devletçilik tecrübelerine sahip olmasına rağmen nasıl böyle basiretsiz ellere teslim oldu anlamam mümkün değil!
Bu memleketteki sistem bu kadar mı kokuşmuş ta haberimiz olmamış!
Ne edilen yemine sadakat var, ne millete verilen söze sadakat var, ne de tutulmayan yeminlerin, tutulmayan sözlerin hesabını sormak için bir teşebbüs var!
Neler oluyor?
Allah aşkına birileri söyleyebilir mi?
Asker savaşta. Hukuk siyasilere yenilmemek için can çekişiyor. Devletin kurumları birbiriyle kavgalı. Ekonominin iflas eşiğinde olduğu apaçık. Açlık artık utanılır olmaktan çıktı.
Hükûmet, sayısal çoğunluğunun verdiği pervasızlıkta. Muhalefetin bir ayağı, AKP'ye elinden geldiğinden daha fazla yardımcı olmak gayretinde. Ana Muhalefet, il kogrelerinde iç kavgalarla meşgul. Millet, siyâseten çaresiz!...
Çaresizlik kader mi oldu?
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini" sorusunu tekraren soruyorum.
Sorumu duyacak, soruma cevap verecek bir babayiğit var mııııı?
Allah aşkına kimse yok muuuuu?
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 20, 2008

SEÇİMLERE KADAR "YA SABIR!"

Galiba yarın AB'ye gireceğiz!
Çünkü Hrant Dink'i sevenler adıyla, bir başka bölücüler varmış edasıyla sokaklarımızda yine Bayrağımız'a saldırıldı!...
Hrant Dink'in katledilmesinin sene-î devriyesi idi. Ailesine ve birinci dereceden yakınlarına, bütün samimiyetimle sabırlar diliyorum.
Hrant'ı yaşatamadık doğru! Otuz bin kişinin katiline gösterdiğimiz koruma hassasiyetini, Hrant'a gösteremedik!... Demek ki devlet yönetenlerimiz, Hrant'ı bebek katili kadar tehlikeli görmüyorlarmış!...
Hrant'ın söylediklerini, düşüncelerini asla tasvip etmedim. Ve sağlığında da Hrant'ı hiç sevmedim. Çünkü tebaa-y-ı sâdıka'dan olan Hrant, hiç te onlara verdiğimiz sıfata lâyık davranmazdı.
Özetle Hrant'ı sağlığında da sevmemiştim, şimdi de sevmiyorum. İlâve olarak bir şey daha var. Şimdi Hrant'ı -öldürttükten sonra- sevdiğini söyleyenleri de sevmiyorum!
Hrant'ı anmak için toplandıkları yerde organize olarak ellerinde Türk Bayrağı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı taşıyan insanlara saldıranlardan, nefret ediyorum. Taşlar, şişeler fırlatarak saldırdıkları Türk Kalabalığın içinde son yüzyılın Millî Kahramanlarından Sayın Rauf DENKTAŞ'ta var...
Türk Milleti'nin sevip saydığı kişilere ve kutsadığı bayrağına saldıranları; Hrant'ı seviyorlar diye sevebilir miyim? Sevmediğim gibi de tel'in ediyorum.
Bu saldırganlıkları, bu tahrikkârlığı, bu bölücülere yardakçılığı yapanların; Hrant'ı sevdiklerine de inanmıyorum! Hrant'ı sevdiklerini söyleyenler, Hrant adına Türk'ün kutsadığı bayrağına ve kahramanlarına saldırarak kime şirin görünüp, kimi tahrike çalışıyorlar? Düşünülmeyecek mi? Bunları, bu işe kimin görevlendirdiği, araştırılmayacak mı? Tahriki engellemeğe çalışan sivil polis memurunu yaralayanlardan, hesabı sorulmayacak mı?
Ve bütün bunlar, kime yarayacak?
Bu fırsatçılardan, bu duygu ve sevgi istismarcılarından, bu kiralık ucuz karıştırıcılardan nefret ediyorum.
Hrant'ın Eşi'nin; "Keşke yaşatabilseydiniz de hapse koysaydınız." cümlesinde, aklıma İmralı Hükümlüsü geldi ve öfkelendim. İmralı Hükümlüsü bebek katilini koruyup Hrant'ı koruyamayanlara kızdım!
Hemen cümlesinin peşini; "Hapiste olsaydı da 301'le yargılansaydı!.." diye getiren, Hrant'ın Türk Milleti'ne ve devletine emâneti olarak kabullendiğim eşinin, bu istihzâsındaki art niyeti de kınadım!...
Neresinden tutarsan elinde kalan bir karmaşanın, sistemsizlik adındaki bir kişisel uygulamanın sistem diye dayatıldığı bir memlekette, bunları normal mi karşılamak gerek bilemiyorum?!...
Bir ülkenin başbakanı, seçimlerden önce "Ananı al git!" diye millete fırçalar attıktan sonra seçim kazanırsa ve seçimlerden sonra da düşüncesini söyleyen bir vatandaşa; "Kimsin sen ya?! Otur oturduğun yerde!" diye daha üst perdeden fırça atmaya devam ederse, aklıma "Mağrur olma padişahım! Senden büyük Allah var." uygulaması gelir.
Bu Osmanlı uygulamasını, günümüze ve cumhuriyetimize uygulayarak; "Mağrur olma Başbakanım! Senden büyük millet var." derim.
Padişahlık yok ama padişahımız var şükürler olsun! Padişahlıkta padişahın "Halledilme"si vardı. Günümüzün ise sandıkta hesap sorma diye bir uygulaması var. "Mağrur olma Başbakanım! Ufukta yerel seçimler var ve senin aklını başına toparlayacak sandık var." derim elbette.
Benden sadece hatırlatması...
Hakaretlere, padişahça edâlara devam ederek, muhalefetin de olmayışından istifâde ederek daha fazla oy almak ta mümkün!... Ve artık şaşırmam da!...
Demokrasi ve sandıkların verdiği hükûmet etme yetkisi; siyâsîlere, verdikleri sözleri tutmak ve milleti rahatsız eden mes'eleleri çözmek mecburiyeti yükler. Gücünden hereketle önüne geleni fırçalama yetkisi vermez. Fırçaladığının mevki ve konumu ne olursa olsun milletin ferdi olduğunu unutma lüksünü vermez...
Yerel seçimlere kadar Ya sabır!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ocak 19, 2008

TENKİT VE TEHDİTÇİLERE...

CHP'nin sol gösterip sağ vurarak, AKP'nin önünü açmaya yarayan davranışlarını sadece hatırlatmakla yetindim hep. CHP'lilere; "Allah aşkına Baykal'a sahip çıkın!" diye yalvararak seslendiğim günleri, hiç unutmadan...
"Bahçeli MHP"nin AKP'ye verdiği açık-örtülü desteklere itiraz ederken, MHP'yi kullanan AKP'ye de kızıyorum elbette. Ama kullanılma gibi bir basiretsizliği, acziyeti gösteren, kullanıldığını fark edemeyen MHP'ye biraz daha fazla kızıyorum. Hele kırk yıllık "Erkek Duruşlu" bir partiyi, "Ürkek Duruşlu" eden ve AKP'ye kullandıran Bahçeli ve "Yol Arkadaşları"na kızgınlığım, kırk kat fazla!
Bu kızgınlığıma, ülkücü sıfatlı AKP destekçisi herkes muhatap...
Taraftarlardan; tenkit, tehdit ve küfürnâmeler alıyorum, AKP'ye kullanılan MHP'ye kızınca!... Tehdit ve küfürnâmeleri kaale aldığımı söyleyemem. Ama tenkitleri veya tenkit ediyorum zannederken yapılan îtirafları, ülküdaşlarımla paylaşmak istiyorum.
Birbirine benzer kelime ve cümlelerle, hemen hemen aynı üslûplarla diyorlar ki: "Hain! Liderimiz Bahçeli ile uğraşmaktan vaz geç! MHP'nin içini boşaltmakla suçladığınız Bahçeli ile aldığımız oylar ortada! Bu oyları Türkeş'le hiç alabilmiş miydiniz? İçi boşaltılmış MHP bu mudur? Haddini bil! vs. vs.."
Evet!
İçi boşaltılmış MHP, tam da budur!
Rahmetli Başbuğumuz'un tek milletvekili olduğu dönemleri de hatırlıyorum. İktidar ve muhalefet vekilleri, mecliste kürsüden konuşurken bile Alparslan Türkeş'in hissedilen varlığından dolayı Türk'e, Türklüğe, Türk Dünyası'na, Atatürk'e karşı asla saygısızlık edemezlerdi. Çünkü anında Türkçe bir tavırla, Türkçe bir uyarıyla muhatap olacaklarını bilirlerdi. Alparslan Türkeş'in kaşlarının çatılması, 450 kişilik meclisin kendisine çeki düzen vermesine yeterdi.
129 vekille ve hükûmet ortağı olarak meclisteyken istisna olarak Ali Güngör çıkmış, o da anında cezalandırılmıştı. 70 milletvekili ile şimdi hem de muhalefet olarak meclisteyken; Türk'ün, Türklüğün, Türk Milliyetçili'nin, Atatürk'ün, ülkücülüğün yerden yere vurulmasına bir tepki mi var?
Töre adına töresizlik yaptırılabilecek kadar heyecanlı bir kaç arkadaşımızı da dışladıktan sonra MHP'de ülkücülük adına konuşacak kimse mi kaldı? Yoksa konuşuyorlar da Meclis TV yayınlamıyor mu?
70 vekilli bu MHP'nin içi boşaltılmamış mı?...
Kazanmak-kaybetmek tarifinde de "Bahçeli MHP" taraftarlarından, "Yol Arkadaşları"ndan farklı düşünüyorum.
Hayatımız mücadeleyle, ömrümüzün büyük bir bölümü sıcak kavgalarla geçti. Yaşayarak öğrendiklerimizden biliriz ki; on kişinin bir kişiyi kavgada dövmesi, yadırganmayacak bir realitedir. Bu kavgada dayak yiyen bir kişi, on kişiye direnmişse, edebildiğince mukabele etmişse dayak yemesine rağmen kavganın gâlibidir. Ama bir kişi; bir kişiden tokat yemiş ve karşılık vermemişse, Hristiyan öğretiyi bahane ederek öbür suratını çevirmişse adı, "şamar oğlanı"dır. Teke tek tokatı yiyip mukabele etmediği için adı, mazlûm değil korkaktır, ürkektir...
Hiç mecliste olmadan; her yerde, her kurumda hissedilen ülkücüler mi, yoksa 129 kişi ile hükûmet ortağı iken bile hiç bir yerde hissedilemeyen ülkücüler mi güçlüydü ve galipti?
Eğer suya sabuna dokunmadan, etliye sütlüye karışmadan, "gelene yenge gidene sağdıç" teşrifatçı mantığıyla AKP'den farklı bir şey söyleyemeden; AKP'nin AB'ciliğine, Medeniyetler İttifakı Projesi'ne, Dinler Arası Diyalog'una, BOP Eş Başkanlığı'na payandalık, koltuk değnekliği, siyâseten yetiyorsa, MHP'ye ne gerek var? Başka bir partide oyları bölmeğe ne gerek var?
Hep beraber sandığa giderek AKP'ye oy vermek daha bütünleyici değil mi?
Sanırım Recep Tayyip Erdoğan ve kurmayları, solun eski çakaralmazlarına tanıdıkları liste toleransını, "Yol Arkadaşları"ndan da esirgemez. Belki bakanlık bile alınabilinir. O zaman %14'leri utanarak söylemektense, %60-70 oyla her yere, her kese siz de kuşbakışı bakma keyfi yaşamaz mısınız?
Yüksekten düşenin canının daha çok yanacağını bilerek bizler de; milletin sizi tepetaklak alaşağı edeceği günün hasret, heyecan ve uğraşılarıyla bekleriz!...
Bir de, bizi; "Taraftardırlar, mazurdurlar. Hâlâ ülküdaşlarımızdırlar." ikileminden âzâd edersiniz.
"MHP'siz Bahçeli" sayesinde ne kadar yabancılaştırıldık farkında mısınız?
Bu yabancılaşmaktan siz de, bizim kadar rahatsız değil misiniz?
Yoksa, "MHP'siz Bahçeli" ve "Yol Arkadaşları"nın, ülkücüden arındırılmış partisinden memnun musunuz?
Memnunsanız da "Eyvallah!". Tercihinizdir. Hakkınızdır!...
Bizler; Bahçeli'ye ve sizlere rağmen , inadına Ülkücüyüz...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cuma, Ocak 18, 2008

TÜRBANINI DA AL GİT !...

Başörtüsüne, tülbente, yemeniye kurban olasınız!
Türbanını da al giiiit!...
Yaygın Basın'ın "Dolma Kalemler"ince, kartel medyasının iki -büyük tarifli- TV kanalında, kocaman kocaman kadınlar ve kocaman tarifli adamlarca türban tartışıldı gûya. Hayret ve öfke ile izledim!
Aslında türban ile örtülen bir Anayasa münakaşası ve yine türban ile üstü açılan bir AKP propogandası vardı.
Tarihçiler, Türk Aydınları, Muhteşem Türk Atatürk'ün sevdâlıları, Allah aşkına ses çıkarın! Allah aşkına mes'eleye müdahele edin!
2. Meşrutiyetçilerin, orduyu da siyâsetin içine çekerek Balkanlar'ı kaybetmemize sebep olduklarını hatırlatın unutanlara!... Muhteşem Türk Atatürk te Balkanları kaybediş sebeplerinden birisi olarak bunu açıklamadı mı?
Günümüzde, 2. Meşrutiyetçilerden yüz yıl sonra; tıpatıp aynı uygulama ve metodlarla 2.Cumhuriyetçilerimizin AB işbirlikçilikleri veya en iyi söylemle AB sevdaları yüzünden üniter bütünlüğümüz, vatanın bölünmez bütünlüğü tehlikede. Görmüyor musunuz?!
Tarihin tekerrürüne seyirci mi kalınacak?
Sevgili Sebahattin ÖNKİBAR'ın; "Rus Genelkurmay Başkanı gerekçesiz olarak ziyaretini neden iptâl etti? Tahran, Ankara'ya neden kırgın? Ahmedî Necâd'ın Türkiye ziyâretine ne oldu? ABD ile Barzani ve Talabani Türkiye'yi neden öpüyor?" sorularına cevap verecek bir muhatap çıkmayacak mı?
400 yıl tebaamız olmuş, şimdilerde ABD'nin işgalindeki Irak'ta, bütün kadınlar resmen tesettürlü olsalar İslâm'ı ne kadar yaşayabilirler? ABD'nin getirdiği veya getirebileceği demokrasi örneğini Irak'ta göremiyor muyuz?
Bir başörtüsü ile meşgûl edilerek neleri atlıyoruz farkında mıyız? Farkındaysak işbirlikçilere ortak sayılmalı değil miyiz?
Bu memleketin cumhuriyetçi, hürriyetçi, hür akıllarına ne oldu?
Asla alınmayacağımızı bildiğimiz bir AB Üyeliği vaadiyle, BOP Projesi'ne ortaklıkla, Haçlı'ya ne kadar teslîm olduğumuzu anlayanları dinlemeyecek miyiz?
Devletin ve cumhuriyetin aslî ve hukukî muhafızı Türk Silahlı Kuvvetleri bu işe müdahele ederse siyâsete mi müdahele etmiş olacak? İnisiyâtif kullanarak siyâsetin içine girsin diye milletle birlikte tahrîk edilen Ordu'nun müdahelesine karşı çıkarak yeniden demokrasi havariliğine soyunacaklara, şimdiden küfredildiğini duyan çıkmayacak mı?
Bu memleketin ülkücüleri, devrimcileri, Atatürkçüleri, cumhuriyetçileri nerdeler? "Devlet nerede?" diye sokakları aşındıran devlet sahipleri neredeler?
Hür vicdanlı Müslüman Türkler, hür akıllı Müslümanlar, Allah aşkına ses çıkarın!
Tribünde seyircilikle; yanlışa küfrederek, güzel çalım atanı alkışlayarak neticeye etki edilmez!
İspanya'dan; "Türban siyasi bir simge olsa ne fark eder? Siyasi simge yasaklanır mı?" diyen mantıkla, "Laik ülkelerde dinî simgeler yasaklanmalı, yasaklanır." mantığı, aynı derecede yanlış değil mi?
Laiklik sadece İslâm'a, İslâmî simgelere mi karşıdır? Türkiye'de ve laik Avrupa ülkelerinde dinî simgeliği tartışmasız olan Haç' yasak var mıdır? İstanbul'da rahipler, papaz kıyafetleri ile dolaşmıyorlar mı?
AB Üyeliği uğruna, AB adındaki Haçlı'ya bu kadar mı teslîm olduk?
AKP'ye seçimlerden hemen sonra; "Adayın adı bizi ilgilendirmez. Biz meclise girer kendi adayımıza oyumuzu veririz." pasını vererek, Cumhuriyet'e Köşk golünü attıran Bahçeli; şimdi de Erdoğan'ın İspanya'dan yaptığı asiste yapacağı usta bir vuruşla Cumhuriyet'e ülkücülük adına gol atmaya hazırlanıyor!
Golleri attıranın Milli Görüşçüler, golleri yiyenin Cumhuriyet olduğunun farkında değil midir bu milliyetçi?
İmam Hatip Liseleri'nin "Arka Bahçe"likten "Ön Bahçe"liğe dönüştürüldüğünün farkında değil midir?
"Bahçeli MHP"nin de, yaygın basınca verilen adıyla müsemma olarak "Arka bahçe"ye dahil edildiğini, ülkücüler fark etmeyecek mi?
Artık yeter!
Bu mes'elenin, bir kamuflaj malzemesi olduğunu, başörtüsü mes'elesinin bu mantıkla çözülemeyeceğini bile bile AKP ve Recep Tayyip Erdoğan'a; "Türbanını da al giiiit!" diyecek mantık ve yürekteki siyasileri, daha çok bekleyecek miyiz?
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ocak 17, 2008

BAŞ ÖRTÜSÜ MES'ELESİ...

Şu türban meselesine bir de biz müdahil olalım.
"Türkiye'nin baş örtüsü değil türban meselesi vardır. Çoğumuzun anamız, bacımız ve köylerdeki kadınlarımızın başı örtülü ve onların baş örtüsü ile kimsenin bir mes'elesi yok." diyerek veya; "Bizim aklımız karışık değil. Türban sözlüklerde eşarp, tülbent anlamına geliyor. Bir sembol değildir. Sembol olsa ne fark eder?" yaklaşımı da samimi değildir.
Her iki yaklaşımda; iktidar ve muhalefet partilerince üretilmiş olan korkakça, gayr-ı samimi söylemlerdir ve sadece siyasî rant söylemleridir.
Şimdi hiç bir siyasi endişesi olmayan bir Türk olarak, Allah(c.c.)'ın emirlerine uymayı cüz'i iradesiyle kabullenmiş bir Müslüman olarak ben de türbanı, tülbenti, yemeniyi, eşarpı, baş örtüsünü konu etmek istiyorum.
Evet doğrudur.
Köylerimizde kadınlarımızın başı örtülüdür. Dün de örtülüydü. Bu gün ise köylerimizdeki kadınlarımızın yüzde sekseni, şehirlerimizdedir. Çünkü yanlış politikalar yüzünden toprağından soğutulan-kopartılan rençber, ameleliği tercih ederek şehirlere göçmüştür. Yani Türkiye 'nin şehirli nüfusu da, köylü nüfusu da köylüleştirilmiştir. Köylü de milletin efendilinden çıkarılmıştır böylece. Bu göçlerin sebebi de baş örtüsü değildir, şehre geldiği için başını açmayan aile de asla suçlu değildir.
Suçlu sizsiniz yetersiz politikacılar!
Suçlu sizsiniz korkaklığınız yüzünden doğruları söyleyemeyerek kadınlarımızın eşarbının arkasına saklanan siyasiler. Ayağa kalkın!...
Sağcınız, solcunuz; AB'ciniz, AB muhalifiniz; ABD'ciniz, ABD muhalifiniz; ülkücünüz, ümmetçiniz hanginiz mes'eleye doğru, cesur ve samimi olarak yaklaştınız?
Hanginiz, baş örtüsünü siyasi malzeme olarak kullanmadınız ve hanginiz baş örtüsünün ağırlığı altında ezilmediniz? Ayağa kalkın!...
Hanginiz, bir tarafı dincilikle, islâmcılıkla suçlarken camilerde görülebilmek için zamanla yarışa girmediniz? Hanginiz, eşinizi baş örtüleriyle teşhir ederek siyasi malzeme olarak kullanmadınız? Hanginiz, köylerinden şehirlere göçe mecbur ettiğiniz köylü vatandaşlarımızın adına varoş demediniz? Ayağa kalkın!...
Sıkıştığınızda hanginiz mazlum rolüne yatarak topu ve baş örtüsünü yasaklama suçunu, Ordu'ya atmadınız? Hanginiz samimiyetsizliğinizi saklayabilmek için mazlum rolleriyle Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırmadınız?
Bu milletin; türban meselesi de var, baş örtüsü meselesi de var. Örtünmek Allah emridir. Örtünmeyi siyasi rant sağlayabilmek için reddedenle, siyasi malzeme olarak kullanıp yasağı kaldıramıyorum diyenler de sizlersiniz. Hiç biriniz iktidar olduğunuzda bu meseleyi -çözemez değil- çözmezsiniz. Çünkü en fazla rant getiren malzemenizdir. Vatandaşı perişan eden sizsiniz. Suçlusunuz. Ayağa kalkın!...
Eğer mes'elelere sözlük anlamlarıyla bakarsak aklımız karışmıştır veya milletin aklını karıştırmaya çalışıyoruzdur!
Bu memlekette sözlük anlamının tersine kullanılan sayısız kelime vardır. Meselâ mahrem-namahrem kelimelerinin tamamen ters kullanıldığı gibi. Mesel'a uçak'ın hava alanı değil tayyare anlamında kullanıldığı gibi.
Meselelere doğru bakmak zorundasınız. Veya doğru baktığınızı ama vehmettiğiniz korkularınız yüzünden söyleyemediğinizi söyleme yürekliliğini göstermelisiniz. Yoksa yalanı en iyi becereniniz, en fazla bir dönem daha millete mazlum numarası yapabilirsiniz.
Suçlu aramayın. Suçlu tarif etmeyin.
Millet suçluyu biliyor ve suçlunun siz başarısız, yalancı siyasiler olduğunuzu biliyor. Ayağa kalkın!...
Eskiden yüz hane olan köylülerimizin; köyde kalan 10-15 hanesinin kadınları da, şehirlere göçen 80-85 hanesinin kadınları da örtülüdür. Baş örtülerinin adını ne koyarsanız koyun. Meseleyi, hangi kimlikle saklamaya çalışırsanız çalışın, bu memlekette inançları gereği örtünen ciddi çoğunlukta kadınlarımız vardır ve Allah emrine uymak için kapanmaktadırlar.
Ölümcül kavgaları durduracak kadar "töresel güç" olan kadınlarımızın baş örtüleri, korkarım ki sizin siyasi sonunuz olacaktır bilesiniz.
Allah emri gereği olan bu kıyafetimizi lütfen eşcinsellerin, cinsi sapıkların ağzına sakız etmeyin!..
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Ocak 15, 2008

KURT ULUMASI İLE İT ULUMASI !...

"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
Gençliğimde en etkilendiğim dizelerdendi, hâlâ aynı. Bir başka beni etkileyen dizelerse:
"Ülkü denen nazlı gelin, erde şân ister
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister."di, hâlâ aynı...
Dedesinin Türk olmadıklarını söyleyerek,öğreterek büyüttüğünü kendisinin söylediğini okuduğum birisinden nasıl Türk Milliyetçiliği beklenmiş veya böyle birinin; "Ben, dün milliyetçiydim." demiş olmasının, nasıl Türk Milliyetçiliği olarak anlaşıldığını anlayamıyorum.
Bir insanın Türk Milliyetçisi olabilmesi için önce Türk olması veya "Türk'üm." demesi şarttır. "Türk'üm." dedikten sonra milliyetçilik yapar veya yapmaz, kendi bileceğidir. Nasıl ki itten kurtluk, kurttan itlik beklenemezse; Türk olmayandan da Türk Milliyetçiliği beklenemez.
Bir insan, milliyetçi olmadan devletin ne olduğunu bilemez. Devletin ne olduğunu bilemeyince bayrağın anlamını bilemez. Bayrağın anlamından bi-haber oldu mu, elbette "Al Bayrak" denilen nazlı gelinin renginin kırmızı değil "Al" olduğunun, kan rengi olduğunun da farkında olamaz.
"Dinler Arası Diyalog"un, "Medeniyetler Arası İttifak"ın, "BOP Projesi" ve "BOP Eş Başkanlığı" müessesesinin yerli savunucusu Zaman adındaki zamansız gazetede arz-ı endam eden "Takıyye Silahşörü", "Ucuz Kiralık" mümtaz adam; "Parmağa iğne batırıp damla damla akan 20 gencin kanından bayrak yapmak yerine; Kızılay Kan Merkezi'nden alacağınız bir ünite kanı boya niyetine kullanıp bir bayrak yapabilirsiniz. Niyetiniz kandan bir bayrak yapmak ise ikincisi daha medenî, daha sıhhî değil mi? " diye buyurmuş!
Bu diyalogcu mantığı değil midir, bize Türk düşmanı Papa'nın heykeli önünde pozlar verdirip imzalar attıran?
Bu medeniyetler ittifakçısı düşüncesi değil midir, bize; "Amentü'de birliğimiz var. Yeter!" dedirttiren!
Bu teslimiyetçi mantık değil midir, AB dayatmalarıyla Ordumuzu nerdeyse lağvetmemiz gerekir dedirten?
Höööössst bee!
Höööössst geriiii!...
Sana "Milliyetçi" diye iftira edenlere ne zaman saldıracaksın?
Ayın onbeşini haber veren kurt uluması ile uğursuzluk sayılan it uluması arasındaki fark kadar benzer ve farklıdır seninle milliyetçilik!...
Hasan Sabbah'ın sahte haşhaş cenneti ile; sen ve senin gibilerin ısrarla savunduğunuz AB cenneti aynı şeylerdir.
19. yüzyılda Osmanlı'nın başının belâsı edilen Yunanlı ile, 20. yüzyılda Türk'ün başına belâ edilen PKK'da aynıdır; 19.yüzyılda Yunanı savunan entelle, 21. yüzyılda PKK'yı savunan en-tellek-tüel de aynıdır...
Onlara ve size inatla; 20 yüzyılda Çanakkale'de, Galiçya'da, Yemen'de, Sarıkamış'ta, Gelibolu'da şehit düşerek kanlarıyla Bayrağa renk veren şühedamızla; 21. yüzyılda parmaklarından akıttıkları kanla Bayrak yapan Türk Gençleri de aynıdır.
Muhteşem Türk Atatürk'ün seslendiği ve emanet verebilecek kadar günvediği gençlik te işte bu Türk Gençliği'dir.
Höööössssst!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ocak 14, 2008

YA SÖYLEYİN, YA SUSUN !...

Uzaktan kumandalı, AB veya ABD şakşakçısı patronların emrindeki yaygın basında ve medyada operasyon başlamışmış!
Başlamışmış diyorum çünkü haberim yoktu. Yaygın Basın'ı ve kartel medyasını yıllardır protesto ederek okumuyor ve izlemiyorum.
Oğlumu vatani görevine göndermek için geldiğim İzmir'deyim hâlâ. Yaklaşık bir aydır çalışma odamdan uzak olduğum için elimde kumanda aleti, kanal kanal dolaşıyorum. Dolaşıp öfkeleniyor, öfkelenip dolaşıyorum.
Bu kadar yerli dizinin olduğunu yeni fark ettim. Dizileri fark ederken evlerimize kadar girip millî-ulusal şuuraltımızı hedeflemiş AB ve ABD'nin, Haçlı'nın başarılı operasyonlarını da fark ederek ürktüm!
Her TV kanalında 3-4 tane yerli dizi var. Her dizide de nerdeyse mutlaka terör var, terörist var, ve Kürtçe müzikler, konuşmalar var. En milliyetçi görünen kanalların dizilerinde ise yayvan-yayvan, beceriksizce ve bilmeden çirkinleştirilen Doğu Anadolu şiveli, iğrençleştirilmiş bir Türkçe var!
Terörist alçaklardan kahraman(!)lar, kahramanlaştırılmış teröristlerden romantikler var!
Millî-ulusal şuur aleyhine, devlet-millet aleyhine ne ararsanız var. Bunları güya denetleyen RTÜK'ün varlığını ise hissetmeniz mümkün değil.
Bir habere tepkimi koyarken Karslı olduğumu söylemiştim. Kars'ın en yükseklerdeki ve en sınırdaki bir dağ köyündenim. En az 300-400 yıllık bir komşu köyümüz var. Kürt köyü. Yolumuz, bu Kürt köyümüzün içinden geçer ve aramız yaya olarak beş dakikalık bir yol. Yüzyıllardır komşuyuz ve yüzyıllara dayalı dostluklar, akrabalıklar kurulmuş. Yani Türkçe ve Kürtçe'yi yüzyıllardır beraber duyar, Türk-Kürt ayrışması yapmadan birlikte yaşarız. Ne Kürdün Türkçe'den, ne de Türk'ün Kürtçe'den rahatsızlığını hatırlamam.
Ama kartel medyasının art niyetli dizilerindeki bozuk dilden rahatsız oldum! Çünkü dizilerde konuşturulan sözde kahramanlar, yıllardır hafızalarımızda yer tutmuş olan Cibali Karakolu'nun sevimli Kürt Başkomseri gibi bizden değiller. Dizilerde konuşturulanlar Kürtlerimiz değiller. Devletimize, milletimize, Kürtlerimize ihanet eden "Kürtçü" adındaki şövenist bölücüler.
Yine bu bir aylık TV izleyiciliğimde; Türk Halk Müziği sanatçılarından, arabesk okuyan sanatçılardan, isimli ve popüler olanların büyük bir çoğunluğunun Kürt olduğunu fark ettim. Hiç te yasaklanarak meşhurluklarını engellememişiz.
Popüler olanların da, bol sıfırlı paralar kazananların da, ayda bir sevgili değiştirebilecek kadar entelleşenlerin de Kürtlerden olduğunu ve tamamına yakınının da demokrasiden ve sınırsız fikir özgürlüğünden yana olduklarını öğrendim! Bir sürü de kanal kanal dolaşacak kadar popüler Kürtçü en-tellek-tüel tanıdım!
Yıllardır beraber büyüyüp, beraber kocadığımız Kürt Dostlarımın, Kürt Ülküdaşlarımın neden bu kadar antidemokrat kaldıklarını merak ederek hayretlere düştüm!...
Bu entel-dantel Kürtlerimiz'e ve ısrarla "Sınırsız düşünce özgürlüğü" isteyen, emperyalistlerin maşalığından gocunmayan, işbirlikçi Kürtçüler'e bir soruyu, tekraren sormak istiyorum.
Tunceli Bağımsız Milletvekili Sayın Kamer GENÇ'in, Diyarbakır Barosu Başkanı'na sorduğu soruyu; bir de bendeniz buradan sormak istiyorum:
"Yasak olan ve söyleyemediğiniz düşünceniz ne?"
Ya erkekçe aklınızdan geçirdiğinizi söyleyerek yasayı ve yasağı ihlâl etme yürekliliğini gösterin, ya da susun be nankörler susun!... Konuşmayın be korkaklar, susun!...
Bin yıldan fazladır birlikte yaşayarak birleşmiş, milletleşmiş birlikteliği çok rahatsız ettiğinizi ve milleti artık iğrendirdiğinizi anlayın.
Yoksa sabrı biten millet anlatacak. Benden söylemesi...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 13, 2008

BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM-2-

Üç tarafı denizlerle kaplı bir yarımadadır ve su bitti!
İmanlı yöneticilerimiz de dahil yağmur dualarına çıktık "dar'ül harp" diye tarifli memleketimde!
Dört tarafındaki komşularında petrol fışkırırken, dünyanın en pahalı petrol kullanan memleketiyiz elhamdülüllah!
Müslüman ülkelere örnek olduğumuzu iddia eder, müslüman ülkelerce dinsiz diye tarif ediliriz!
Türk Cumhuriyetlerine ağabeylik iddiasındayız, bizi kardeşten saymasınlar diye elimizden geleni yaparız!
Din kardeşimiz say(ma)dığımız müslüman İran; ABD ile olan yakınlığımızdan dolayı iki de bir doğal gazı keser. Cumhurbaşkanımız ABD'nin dünya jandarması Başkanı ile enseye tokat oynarken, Başbakanımız ABD'nin sıradaki düşmanı İran'dan doğal gaz rica eder!
Millî Eğitim'de; hiç bir şey bilmeyen cahillere diplomalar veririz her yıl milyon milyon gencimize!
Başbakanımız, bir imam hatipli olarak; "Meslekî eğitimle ilgili köklü değişimler gerçekleştireceğiz." diye vaatte bulunurken, "Neden bir camide imam değil de başbakandır?" sorusunu soran milleti korkuttuğunun farkında değildir!
Açlık sınırında yaşayan on milyon vatandaşımız varken, ekonomik olarak büyüme rekorları kırarız!
Bütçe açığımız artık telaffuz edenleri bile korkuturken, Maliye Bakanımız Avrupa'nın en başarılı maliye bakanı seçilir!
Vatandaşın cebindeki para; her geçen gün alım gücünü kaybederken Maliye Bakanımızın askerlik çağındaki oğlu, ticarette ekonomik olarak mucizeler gerçekleştirir!
Diyarbakır yerel yönetimi; nerdeyse ayrı bir devlet gibi davranırken, elektriğin Diyarbakır'a bedava verilmesi teklif edilebilir. Başbakanımız da Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesini kazanmayı çok istemektedir!
Sigara tiryakiliği, PKK'lılıktan daha tehlikeli îlan edilerek sigara yasaklanır ve Tekel İdaresi satışa çıkarılır!
Alevîler; Başbakan'ın bir Muharrem İftarı'na katılmasıyla -zaten seksen küsur dernekle temsil edildiği zannedilen bir pejmürdelikteyken- bir anda; "tasvip edenler, karşı olanlar, ortada olanlar" diye üçe bölünür!
Silâhlı, hain, bölücü terör örgütüyle Silahlı Kuvvetlerimiz canhıraş mücadeledeyken, alternatif mücadele olarak siyaset önerilir!
Anayasamız var mı, yok mu belli değil!
Muhalefet; ya yok, ya da -D(Y)P kongre örneğinde görüldüğü üzere- değişen-gelişenlerce AKP'ye benzetilmekte veya yok edilmekte!
Milliyetçiler de, solcular da, demokratik solcular da, AB karşıtları da, AB ve ABD yandaşları da, ümmetçiler de, milli görüşçüler de, aleviler de AKP'ye karşı ve AKP iki kişiden birinin oyunu alır!
BOP istikrarı, muhteşemliğine devamdadır!
Bu kadar olumlu olumsuzluklara rağmen hala kıyamet kopmaz benim memleketimde!
Bir başkadır benim memleketim vesselam!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ocak 12, 2008

ZOR SAVAŞ...(Özel sohbet)

Bazen fırtınalar kopar insanın ruhunda. Aklında med-cezirin dayanılmaz gel-gitleri oluşur.
Ruhu sıkılır. Canı sıkılır insanın. Hele bir de kavga adamıysa, mücadele insanıysa, idealistse bir de seyrine can dayanmaz kavganın!...
Dayanılmaz olur bu büyük kavga.
İnsanın kendisiyle, iradesiyle, aklıyla, vicdanıyla, tek kelimeyle söylemek gerekirse nefsiyle savaşıdır bu savaş ve çok zordur.
Oysa söylerken öylesine kolay söylenir ki!
Allah(c.c.)'tan korktuğu için başka hiçbir korkuyu tanımadığını söylemek, hiç bir şeyden hatta şeytandan bile korkmadığını söylemek, o kadar kolaydır ki!...
Aslında zorun en zorudur bu kavga.
Kavgaların, savaşların kazanılması en zor olanıdır. İnsan bu kavgada sadece kendisiyle beraberdir. Allah(c.c.)'ın bahşettiği en büyük sermayesiyle, cüz'i iradesiyle başbaşadır ve tektir.
Nefsinin ise emrinde şeytan komutasındaki bir şeytanlar ordusu vardır.
Akılı keşkelerle, zekâyı zor problemlerle, gönlü en güvendiği dostundan şüpheyle çeler bu şeytan ve şeytanlar ordusu.
Keşkelerle, şüphelerle ve itiraf edilemeyen korkularla çelinen akıl ve çelinmiş akılla başbaşa kalan insan, panikler.
Problemlerin, endişenin, keşkelerin devamı korku; korkunun devamı, panik ve paniğin devamı nefsin galibiyeti!...
Bu mağlubiyetin, şahidi yoktur. Gören yoktur bu insafsız, bu çok çetin ve bu muhteşem savaşı... Savaşı gören yoksa, anlatan da çıkmaz elbette!...
İnsanın anlatan da kendisi, dinleyen de kendisi ve anlattıklarını yaşayan da kendisi olunca ruhta fırtınalar kopar, akılda med-cezirin dayanılmaz gel-gitleri başlar...
İmanlıdır oysa. Kelime-i Şehadetini hûşû ile ikrar eder.
Mukaddesatçıdır. İnancının gereklerini Allah(c.c.)'ın ve kendisinin tanıklığında îfâ eder.
Milletçidir. Milliyetçidir. Millî mes'eleler dururken kendi şahsî mes'elelerine asla sıra vermez.
Vatanperverdir. Vatan sevgisinin imandan olduğunu bilir.
Devletperverdir. Ulûl emr'e itaatin iman gereği ve İlahi buyruk olduğundan haberdardır.
Ülkücüdür. Ülkücülüğün; milliyetçiliği, din kardeşliğini, Turancılık'ı, Atatürk'ü sevmeği, mukaddeslere sadakati, ahd'el vefayı kapsadığını ve böyle davranmayı gerektirdiğini bilir.
Bütün bu müspet olgu ve duyguları kendinde cem ederek bir duruş sergileyenin, Ülkücünün savaşıdır bu cihâd-ı ekber!...
Bu savaşçı; kendisini kendinden korumak zorundadır! Kendisinin korktuğu kendinden, tanıyan herkesin korktuğunu da bilir ve bu korkutuculuğundan da korkar ülkücü!
İhanetten ürker. Hainden iğrenir. Terk edene kızar ama hiç terk eden olmadığı için bağışlar kendini ve terk edenlerini.
Terk edenler, bir araya gelirler. Çoğunluk gibi görünürler. tek tek, perakende, kendi başlarına kalan terk etmeyenler, terk edilmiş gibi görünürler! İşte bu, savaşın sonuç görüntüsüdür. Şeytan ve şeytanlar ordusu nefse galip geldiğini gösteren manzaralarla savaşın gâlibini, tek bırakır.
Bu savaşlardan glip çıkan teklerin sayısını artır Ya Rabbi!...
Cihâd-ı ekberini sana karşı yüz akıyla sonuçlandırabilmiş, sessiz savaşçıların sayılarını artır!
Ülkücülerin nefslerine ve şeytan ordularına yenilmelerine izin verme Ya Rabbi!...
"Rabbenâ atina fiddünya haseneten ve fil ahıreti haseneten ve gîna azâbennâr."
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

KİMLİKSİZLİK BENZEŞMESİ

"Lâhavle..." çekerek başlamak lâzım.
Başka kucakta oturup, ülkücünün sakalını yolmaya niyetlenen, terk etmeyi bile beceremeyen davranış özürlü birisi; bir yerleri üstüne vazife olmamasına rağmen sınava soyunmuş!
Adamın "Amed'i" değil kafası bombalanmış zannedersem!
"Dinime küfreden bari müslüman olsa!..." darb-ı meselinin, niye söylendiğini artık anlayabiliyorum.
Mümtaz Türköne adındaki, adından başka hiçbir şeyini bilmediğim; bilmediğim için de asla üzülmediğim zevattan, yaşadıklarından hareketle öğrendiğim 9 Işık'ı sayacağım. Saydıktan sonra da; "Hööööst! Geriiii!" diye anladığı dilden talimat vereceğim.
Mümtazer adındaki; erliği, emirerliği'nden öteye götürememiş, emirberlikten başka bir duruş öğrenememiş, argo racondaki anlamıyla asker kişiliğin, hayatı boyunca ezberlediği ve öğretmeğe çalıştığı ışıkları sayıyorum:
1- Sağ elini kaldırıp hristiyan öğretisine göre yemin ederek gördüğünü söylediği; "bacı'nın gözünde parlayan ihtiras" ışığı.
2- ABD'nin siyasal temsilciliğinden şüphelendiğimiz, çocuklarının istikbalini ABD'de garanti altına almayı amaç edinmiş, ideal "anne"nin çocuğunun askerken, eğlence yerlerinde sıktığı silahın namlusundan çıkan, "torpilli asker evlât silahı"nın ışığı.
3- Geçmişine ve tarihine hakaret etmeyi entellik sayan zihniyetle yarışırken, nobel ödülünü alabilmek için kurulan hayallerdeki Orhan Pamuk kıskançlığını'ın, zihninde çaktırdığı şeytanî ışık.
4- "Siyaset adamı değilim." derken "İsyemem yan cebime koy." mantığıyla; eşinin dağda oluşunu kullanarak siyasete ve meclise giren bölücü uzantılarına rekabeten; bağda siyaset yaparak eşini meclise soktuktan sonra, yerli işbirlikçilik tavrıyla, meclise girebilmenin hasret, heyecan ve destekli yol ışığı.
5- Kimin atına binerse onun düdüğünü çalarak, akıllılıkla kurnazlığa yer değiştirmenin başarılı sevinç ışığı.
6- Recep Tayyip Erdoğan'ın gözlerinde gördüğü; "Sen Teksaslıysan ben de Kasımpaşalı'yım." edalarıyla süslü despotizme biat ışığı.
7- Demokrasiyi amaç değil araç kullanarak, birilerine isim vermeden hakaret ederek mesafe alınabildiğini görmenin verdiği sevinç ışığı.
8- İstikbalinin parlaklığını yansıtan, gözlerindeki heves ışığı.
9- Yalakalık, yalamalık, inkârcılık, değişim-gelişim ve takıyyecilik ışığı...
Öfke insanın aklını başından alabiliyormuş!
Ülkücü olmayanların, ülkücü olmayanlarca ülkücüymüşçesine savunulmasının doğurduğu ortamda sarfedilmiş hezeyanlara muhatap olduk.
Gelin ağız birliği ile bu adama küfretmeyelim!
Bu adama yapılan hakaretler, yaygın basınca ve dolmakalemlerce reklam aracı olarak kullanılacaktır. Karısını yalakalıkla millet vekili listesine sokmayı başarmış bu kimliksiz adama; önümüzdeki yerel seçimlerde bir yerden aday olma şansı vererek, milletin başına belâ etmeyelim.
Milletin başında yeterince büyük ve kurtulması da epeyce zor bir belâ var zaten.
Yalaka bir zihniyetle, Atatürk'ü "13.İmam" olarak dillendiren "mezhebî kimliksizler"le; yalakaca AKP'yi bir yerlerde tarif ederek "10. Işık" olarak "Tayyipçilik"i lanse eden kimliksizlik arasında ne fark var?
Bu, sadece bir "kimliksizlik benzeşmesidir." vesselam...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ocak 11, 2008

BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM

"Bir başkadır benim memleketim."
Demokratik, laik, hukuk devletidir. Bağımsızdır. "Bağımsızlık karakterimdir." diyen bir kurucuya sahiptir.
"Hakimiyet; kayıtsız, şartsız milletindir." kuralı; değişmez, değiştirilemez bir tarzıdır. Hakimiyetin millette olduğu haykırılır her ortamda ama asla milletin dediği olmaz benim memleketimde!
Töre cinayetleri, namus cinayetleri, herkesi rahatsız eder. Hele entellerimizin midelerini bulandırır, iğrendirir ama namussuzluk ta, namus cinayetleri de eksilmez, artar!
Sağcısı, solcusu, ümmetçisi, milliyetçisi -ağız birliği ile- ; "Devletler, milletler fakirlikten değil ahlaksızlıktan çöker." derler. Ama ahlâk tarifsizdir memeleketimde!
En sağcılar, en solcu partilerde; en solcular, en sağcı partilerde; en liberaller en dinci partilerde siyaset yapabilirler demokratik-insan haklarını kullanarak. Ve siyasi ahlâk, mükemmeldir benim memleketimde!
En çok vergi kaçırabilen, en başarılı iş adamımızdır. Çok uzun seneler vergi rekortmenimiz bir genelev patroniçesidir!
Bağımsız memleketimde; AB'ye, ABD'ye en sadık davranan yerli işbirlikçiler diye iftiralara uğrayan siyasilerimiz, ikbâlleri en açık olanlardır! Başka ülke vatandaşı olduğu söylenen bakanlarımız, çifte uyruklu siyaset adamlarımız vardır bu yabancılar cenneti memleketimde!
Ve hala bu memleketim bağımsızdır ve asla müstemleke olmamıştır!...
Çok eşlilik; yasalarımızca yasak, ahlâken serbesttir! Yasalara bu kadar demokratikçe kafa tutulan ikinci bir ülke var mıdır bilmem. Entel dünyamızda metresin adı sevgili olmuştur sessiz ve ahlakî bir şekilde!
Dinî nikâh, imam nikâhı denilen, aşikâr ama gizli bir müessese ile çok eşlilik, çok çocukluluk pirim yapar memleketimde! Böyle kaç tane yiğit, aile babası siyasimiz vardır!
Bir başkadır benim memleketim!...
Çalmak serbesttir! Hortumlayanın yanına kâr kalır! Hayali ihracatın mucitleri, "aile fotoğrafı"nda olur memleketimde! Jaguar arabalar ufacık hediyeciklerdir ve bu teamülle alınan hediyelere "rüşvet" diyebilen müfteri basın mensupları da çıkar memleketimde!...
Adam öldürmek, suç çeteleri kurmak, bölücü terör örgütüne katılmak ikbâlini açar insanın benim memleketimde!
Ekmek çalarsan affedilmezsin, eşini dağa bölücü teröristliğe gönderirsen millet vekili olursun ve eşinle arkadaşlarına af çıkarabilmek için demokratik mücadeleler verebilirsin!
Bir başkadır benim memleketim!...
Yasak olması gereken bir sürü fiil, demokrasi adına serbestleştirilirken, Tekel Kurumu özelleştirilecekken yani satılacakken, yani bir ahlâklı-imanlı siyasetçimizin yakınına peşkeş
çekilecekken, gelirinin çok büyük bir kısmını tekel vergilerinden sağlayan memleketimde sigara yasaklanır!...
Bu muhteşem yasağın uygulanması da 18 ay gibi kısa bir zaman dilimine yayılır!
En milliyetçisi de, en dincisi de, en solcusu da seyreder bu muhteşem, demokratik uygulamaları benim memleketimde!
"Küfrün karşısında susmak, dilsiz şeytanlıktır." diye öğrendiğimiz memleketimde, susana "Niye susuyorsun?" diye sormak "Dava'ya ihanet"tir!
Bölücübaşı, İmralı mahkûmu'na "sayın", şehitlerimize "kelle" diyen siyasetçiye ceza verilmesi, "Devlete ihânet"tir benim memleketimde!
İnsan sağlığını demokrasi silâhıyla korumak için sigarayı yasaklayacak kadar çevreci-hümanist; demokrasiyi iyice hakim kılmak adına şehirlerin göbeğinde bombalar patlatarak, çoluk-çocuğu öldürebilecek kadar demokratik(!)lerin insan haklarını koruyacak kadar hukuk devletidir benim memleketim!
Bir başkadır benim memleketim!
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAR ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ocak 09, 2008

BAHÇELİ MHP - MHP'SİZ BAHÇELİ ...

Bu kadar içi boşaltılmış MHP'yi rüyamda görseydim, karabasan sayardım.
Seçimlerden önce 'Yaygın Basın'ca, ağız birliği ile methiyeler dizilen Bahçeli'yi, neye hazırladıklarını anlayamamışım!
Yaygın basın; "Bahçeli MHP" dediği zaman, MHP'nin kimlere, hangi fikir sahiplerine arka bahçe edilmeye başlandığını anlayamamışım! Sadece ben değil; ne MHP içinde kalan, ne de MHP dışına itilen ülkücüler de anlayamamışlar!... "MHP'siz bir Bahçeli" hazırladıklarını anlayamamışız!...
"Bahçeli MHP" ünvanına itiraz eden hiç bir bahçeli taraftarı çıkmamıştı. Türkiye'yi "Çiçek bahçesi" olarak tarif eden Bahçeli'nin; Türk Milleti'ne nebat-bitki-ot dediğini kimse anlamak istememişti. Bendenizin 'bahçevan' ekime çok sesli olarak itirazlar edilmişti. Oysa; milletime "Çiçek Bahçesi" diyerek nebatlık yakıştırana ben, bahçevan diyerek insanlık sıfatı vermiştim. Bu da insanlığımdandı.
"Bahçevan" sıfatına, MHP'den dışlanmış ülküdaşlarım da itiraz ettiler. İletilerle, elektronik postalarla itirazlar aldım. Bu günüme de telefonla arayarak itiraz eden bir ülküdaşımın sitemleriyle başladım. İzin almadığım için adını yazamadığım kanaat önderi, ülkü devi ülküdaşlarımdan biri aradı. Öfkeliydi. Kırgın ve kızgındı:
- Hocam; Bahçevanın tanzim edici, düzeltici, ıslâh edici bir özelliği vardır. Oysa Bahçeli, mevcut ve çok sağlam bir siyasal yapıyı darmadağın etti. Böyle dağıtan birisinden bahçevan olur mu?!...
Haklı bir itirazdı.
Bahçeli taraftarları da, Bahçeli muhalifleri de itiraz edince ve haklı itiraz da muhaliflerden gelince bana düşen; benim verdiğim "bahçevan" ünvanını geri alarak "Bahçeli MHP" sıfatıyla başbaşa bırakmak olacaktır artık.
Ömürlerin, ikbâllerin hibe edildiği MHP'mizle uğraşırken, MHP'mizle ilgili duygularımı tasnife çalışırken bir telefon daha aldım.
TOBB Üniversitesi'nin MTA salonunda verdiği ve Başbakan Recep tayyip Erdoğan'ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in katılımcı olduğu bir panele ve resepsiyona davet ediliyordum. Kendimi çok katı ve yumuşamaz bir AKP muhalifi görmeme rağmen, hatırlanarak böyle bir panele davet edilişime teşekkürden başka yapabileceğim yoktu. Ankara'da olsaydım büyük bir keyif ve merakla katılırdım ama uzakta oluşum hasebiyle tekraren davet edenlere teşekkürlerim var.
Bir yanda ömürlere, ikbâllere mal olmuş, ilmek-ilmek fedakârlık desenleriyle örülmüş, kırk yıllık bir teşkilâtı darmadağın eden başarısız bir Bahçeli; diğer yanda "Yaygın basın" vasıtasıyla -"Bahçeli MHP" diye adlandırarak- MHP'ye arka bahçe tavrını saklamayan bir iktidar!...
Ya Rabbi; aklımıza mukayyet ol. Emperyalist güçlere ve onların yerli darbecilerine, "Netekim Paşa"lara yıllarca direnebilmiş, direndikçe direnci artmış olan Ülkücü harekât'ın yenik düşmesine izin verme.
Ya Rabbi; coğrafyamızın hatta Avrupa'nın en ehil insanlarından teşekkül ettiğine inandığım Ülkücü Teşkilâtların bir an önce kendilerine dönmelerine yardım et.
Ya Rabbi; ülküdaşlarıma, hepimize akıl-îzan nasibeyle.
Bu kadar dağılmışlığı, bu kadar perakendeliği, bu kadar konu mankenliğini ülkücü harekete revâ görme Ya Rabbi...
"Tarihi ben mi yazdım, tarih mi beni öven
Ben miyim böyle tevekküle baş eğen?"
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selâm, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Salı, Ocak 08, 2008

VURUŞAMIYORSAK, KONUŞURUZ YA !...

Başbuğum'u özlememi kimse tenkit te etmez, zannedersem garipsemez de. Ama bana; Demirel'i, Erbakan'ı, rahmetli Ecevit'i özletenlerden Allah sorsun!...
BOP Eş Başkanları'nın ortak projeleri ve ortak çalışmalarıyla tek tek ele geçirilen resmi kurumlardan sonra sıra, partilere geldi. D(Y)P'nin başına, emânetçi denilse de hiç bir söylemiyle AKP'ye ters düşmeyen ve seçimlerde de oyunu AKP'ye verdiği söylenen birisi getirildi. Hayırlı olsun.
MHP'nin başında; seçim sath-ı mailinde ipler atarak, hesap sormazsam namertim naralarıyla seçimi tamamlayan ve mazbatalar alınmadan AKP'nin Cumhurbaşkanı seçimini kolaylaştırmak için meclise gireceklerini açıklayan, en son muhalefet tarzlarını açıklarken de "Yapıcı muhalefete devam edeceğiz." diye AKP'yi rahatlatan bir yönetim var.
Bütün partilerin genel başkanları; genel başkan olduktan sonra demokrasiyi rafa kaldırmak gibi ortak bir özelliğe sahipler.
Genel başkanlara zorla yapıştırılan eğreti "liderlik" sıfatı yüzünden; başarılı ile başarısız eş değerde hatta başarısızlar daha çok rağbette!
İsminin başına veya tüzüğüne, veya söylemlerine ısrarla "yeni" ekini alan bütün partilerin kurucuları ve lokomotifleri, asla eskimeyen eskimiş siyasilerden oluşuyor ve AKP hala alternatifsiz maalesef!...
Bir yıl sonra da yerel seçimler var.
Haber sitelerinden; Koray Aydın'ın MHP Genel Merkezi'nce sıkı takibe alındığını, Koray Aydın'ı ziyaret edenlerin çağırılarak sigaya çekildiklerini okuyorum. Koray Aydın'da da "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"na benzer bir üslupla bir suskunluk izliyorum. Oysa susulacak zaman değil. özel çalışma ofisinde, arkasında Devlet bahçeli posterinin asılı olduğunu, soranlara da "Yıllardır asılmış bir poster." diye cevap verildiğini duyuyorum. Yani bana göre; haber sitelerinin aksine, MHP'de çekilmiş kılıçlar falan görülmüyor.
Konuşması gerekenler, ya şimdi hemen konuşmaya başlamalı, ya da MHP Genel Başkanı gibi ömür boyu susmaya hazırlanmalılar. Çünkü susulacak gün değil.
Toprak vatan kalsın diye, devlet-i ebed-müddet mefkûremiz canlı kalsın diye can veren şehitlerimiz kadar ölmeğe, öldürdüm demeyen gazilerimiz kadar kadar öldürmeğe hazırım. Ölmeğe de, öldürmeğe de varım özetle.
Bilirim ki; devlet olmanın, devlet olduktan sonra devlet kalmanın başka bir yolu ve başka bir bedeli yoktur.
Yaşımı -hala abilerimden ayıp olur edebimle- saklamaya çalışarak kocadım. Hayâ ederken; geçmişimizi -mazimizi, anlatırken- dinlerken, geçmişimizden başka malzemeleri olmayan, anlattıkları asla kendi geçmişleri olmayan korkakların, hırsızlama sohpetleriyle dönen başımla ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.
Bilenler bilir ve hakkımı teslim ederler ki; ölmemişsem, ölmediysem de ölünecek-öldürülecek anları-olayları yaşadım şükrolsun.
Milletçi, milliyetçi, Ülkücü gönlümle; saklamağa, unutmağa çalıştığım anılarımız üzerine yapılan -siyasi- ikbâl hesapları yüzünden ufkumuz daraldı.
Ölesiye sevdiklerimden, sevgimle düz orantılı nefret yaşıyorum gönlümde yalnız başıma!
Yıllarca sınırsız sevgimde yapayalnızdım. Ama biliyorum ki nefretimde yalnız değilim. Keşke nefretimde de yalnız kalsaydım ve böylesine ürkmeseydim!...
Heeeey! Utanmaları gereken utanmazlar; sevgi bahçesi gönlümüzün sevgi gıdasıyla, sevgi adlı gökkubbemizin sevgi adlı güneşiyle beslenmiş mantarlarım; yeminler olsun, andolsun sevgime ki; sizi meze yaparız!...
"Edep, imanın dış görüntüsüdür." tarif ve buyruğunu hiç mi duymadınız? Allah aşkına edepli olun ki edebimizi muhafaza edelim.
Bilirsiniz ki sizleri yay kirişi ile boğmaz, bilirsiniz ki sizleri oklayamayız. Ama Vallahi sizleri sevgimizle boğarız.
Biz Ülkücüyüz, siz taraftarsınız. Bu yüzden de mazursunuz.
Biz bağbanız; siz, "Çiçek bahçesi'nin çiçekleriyiz." diyorsunuz.
Biz Türk'üz, "ne mutlu Türk'üm diyene." diyenleri baş tacı ederiz diyoruz; siz, "Farklılıların farkında olarak ülke yönetimi" diyeni alkışlıyorsunuz.
Yanlıştasınız!
Yanlış safta, yanlış duruştasınız!
Kırk yıllık kimlikli, kişilikli bir dava'yı kendi adresinde yok ettirmek üzeresiniz! Vebâldesiniz.
Girdiğiniz, gireceğiniz vebâl, Türk Milleti'nin zayi edilmiş elli yılının vebâlidir.
"Ne mozaiği ulaaan!" kükreyişine, "Çiçek bahçesi" tarifiyle karşı çıkanın yanında durarak ülkücülük yapamazsınız.
"Türkiye doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle, sünnisiyle-alevisiyle bölünmez bir bütündür." tarifine, "Doğu ve Güneydoğu kökenli" tarifi ve "Farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi" teziyle karşı çıkanın safında durarak ülkücülük yapamazsınız.
80 yaşına rağmen; "Gerekirse kan dökeriz. Can verir can alırız. yanlıştasınız!" diye tarihe kükreyen sesin muhataplarıyla tokalaşan, "Mecliste bulunmaları demokrasi adına şanstır." diye alkış vuranla aynı safta durarak ülkücülük yapamazsınız.
Konuşulacak zamanlarda susanların, susmaları gereken zamanda da Genel Kurmay Başkanımız'ı istifaya çağıranların safında durarak ülkücülük, Türk Milliyetçiliği yapamazsınız.
Ülkücülük, Türk'ün fıtratî davranışının adıdır.
Ülkücülük, milliyetçiliği imanla pekiştirerek, ölerek ölümsüzleşmeği vatan borcu bellemenin tarifidir.
Ülkücü; milletine, devletine yapılan saldırılar karşısında susmaz!
Eğer susmuşsa; fırtına öncesinin sessizliği olduğunu hissettirememişse Vallahi duruşunda eksikliği vardır.
Bana ayrılan yeri, çok fazla aştığımın; kendimle kavgamda sınırlarımı, sinirlerimi zorladığımın farkındayım. Bu konuyu artık çıplak haliyle konuşma zamanının geldiği heyecan ve inancımla coşkuluyum bağışlayın.
Bu konuyu ısrarla işleyeceğim. Israrla susanlara inat susmayacağım.
Sınırlarda vuruşamıyorsak, artık meydanımızda konuşmanın zamanı...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 06, 2008

DOĞU VE GÜNEYDOĞU KÖKENLİ, SİZSİNİZ!...

"Doğu Kökenli" sizsiniz, sensin Bahçeli!...
Eğer bu sıfat iltifatsa, milyonlarca kere sizin olsun. Yok iltifat değilse -nezâketen- aynen size iade ederim.
Bahçeli MHP'nin Bahçevanı'nın Başbakanı, yanlış kavram kullanmakla suçlarken sarfettiği sözleri okuduğumda çarpıldım, ne yapacağımı şaşırdım!...
"Başbakan yanlış kavramlar kullanıyor. ‘75 Kürt milletvekilim var’ demek yerine ‘75 Doğu ve Güneydoğu kökenli milletvekilim var’ demek gerekir. Bu tür kavramları kullanırken dikkatli olmak gerekir. Kritik bir noktadayız." diyerek Başbakanı uyarmış güya!...
"Farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi"nin, "Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü" programlarının mucidi, "Çiçek Bahçesi" tanımını "Ne mozaiği ulaaan!" söylemine alternatif üreten; DTP adındaki pkk'nın siyasal temsilcileriyle mecliste tokalaşarak mecliste olmalarını demokrasi adına kazanım olarak yorumlayan, milliyetçi Bahçeli; Başbakan'ı yanlış kavram kullanmakla suçlarken ne yaptığının ya farkında değil, ya da Başbakanın yaptığı ile yetinmemektedir.
"Ben Kürdüm." diyen birisini, Kürt olarak kabullenmek başka bir şey. Yani farklılıkların farkında olmak sayılabilir. "Doğu ve Güneydoğu kökenli" derken sanki başka bir ülkeden, başka bir coğrafyadan ve başka bir ülkenin insanlarından bahsediliyormuş gibi olduğunun, öyle anlaşılacağının ve öyle kullanılacağının nasıl farkında olunmaz?!...
"Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm, ben ne kadar Türksem onlar da o kadar Türk'tür." söylemi ile bu söylem arasındaki uçurum kadar farkın farkında değil midir?
Adam; üç-dört kuşaktır batıda bir vilâyetimizde yaşamakta ama ısrarla "Kürdüm" demektedir. Bunlara nasıl "Doğu ve Güneydoğu kökenli" diyeceksiniz? "Doğu ve Güneydoğu kökenli" sizsiniz!... Bu sıfat, iltifatsa da sizin olsun, hakaretse de aynen!...
Doğu Anadolu'nun en doğusundanım. 13 göbek ceddimde Türk olmayan, islâm olmayan tek kişi yok ve Türk oğlu Türk'üm elhamdülillah. Anadoluluyum. Anadolu'yu Türkleştiren ceddin ahfadıyım. Karslı olmama rağmen, Galiçya'da, Çanakkale'de, Yemen'de yatan şühedanın torunlarındanım. Turanlı'yım. Bu coğrafyayı; kendine ve hayallerine yetmez gören, Muhteşem Türk Atatürk ve Başbuğ Alparslan Türkeş'in ısrarla savundukları Misak-ı Milli sınırlarıyla hayâl eden bir fikrin mensubuyum. Hangi etnik kökenden olursa olsun vatandaşımı, vatandaş olarak kabullenen; "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen herkesi baştacı edebilecek kadar kendinden emin bir milletin mensubuyum.
Türkiyeli de sizsiniz, doğu kökenli de, çiçek bahçesi'nin nebatları da...
Milletçiliğin farkında olamayan bir milliyetçinin, Milliyetçi Hareket Partisi adındaki milliyetçi bir siyasi kuruluşun başında oluşunu; hazmedemedim, hazmedemiyorum, hazmedemeyeceğim...
Kim, kimi takip ederse etsin; kim, kimin kimle beraber görüntülendiğini bildiğini söyleyerek tehditler savurursa savursun; gerçek manada ülkücü iradenin mutlaka tecelli edeceğine ve bu günlerin de gittikçe yaklaştığına inananlardanım.
"Tek Millet" tarifinin içini boşaltmaya çalışan alt-üst kimlik söylemcilerine destek veren "Çiçek Bahçesi" söylemciliğinden; "Tek vatan" söylemini parçalamak istercesine "Doğu ve Güneydoğu" diye hayali adresler üretmeğe çalışanlardan, kurtulma günümüzün yaklaştığını hissetmekteyim.
Sadece o günün muhteşem coşkusunu görebilmek hevesi ile yaşamaktayım. Çünkü ben ÜLKÜCÜYÜM...
"Şehitler ölmez, vatan bölünmez."
"Doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle, sünnîsiyle-alevîsiyle bu vatan bölünmez bir bütündür."
"Doğu ve Güneydoğu Kökenli" sizsiniz! İltifatsa da, hakaretse de aynen sizin olsun bu sıfat!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN