Perşembe, Temmuz 30, 2009

BİLİN Kİ OLACAKLAR YAKINDIR...

Bir şeyler yapıyorlar! Bunlara bir şeyler yaptırıyorlar!
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis yorgunluk atmak için tatildeler!
Millet, yedi yıllık açlık yüzünden uykuda! Bazıları da, bir şeyler yapanlara çaktırmadan destek için; "İzindeyiz!" diye pankartlarla izinde, tatilde!
İmralı'daki bebek katili, kahpe câni mesaide! Bebek katilinin -Gâzi Meclis'in rengini tamamlayan- bölücü uzantıları, mesaide! Dolma Kalemler iş başında! Yandaş medya, fazla mesai yapıyor! Aldığı dolarları saymakla alacağı euroları hayalle meşgûl! İçişleri Bakanı, konuşması beklenen yerlerde hiç ortada yokken şimdi mesaide!
Ve adına "Demokratik Açlım" dedikleri, yandaşları ve Dolma Kalemler'in "Kürt Açılımı" dediği hayâli konuda açıklama yapmak üzere basının karşısına çıktı! Hiç bir soruya cevap vermeyeceğini söyleyerek gûya toplumu bilgilendirdi!
Hiç bir şey söylemedi! Hiç bir şey söyleyemezdi!
Söylenecek bir şey olsa ya Başbakan, ya da Cumhurbaşkanı söylemek için havalanırlardı. Uçakta söylenecekleri söyleyip milleti sakinleşinceye kadar uzak bir yerlere giderlerdi!
Yandaş, kapı kulu, işbirlikçi, eyyamcı, pahalı ucuz Dolma Kalemler; bu söylenmeyenlerden neler çıkardılar neler! Kur'an'ın şifrelerini çözebilen güçteki îmanları sâyesinde, hiç bir şey söylemeyen, hiç bir soruyu cevaplamayan adamın söylediklerinden neler anladılar neler!...
2. Cumhuriyetçiler, Yeniden Osmanlıcılar, Türk ve Atatürk düşmanları, Cumhuriyet hasımları, ABD'nin güney komşuluğumuzdan memnûn hatta "daha fazla demokrasi" sırasına girmiş olan mandacılar; "diplomat-demokrat" maskesiyle milletliğimizi, bölünmez bütünlüğümüzü parçalayabilmek için ödevlerini yapıyorlar! Meclis açılıncaya kadar milleti uyutma görevi de İçişleri Bakanı'na verilmiş!
Günlerdir; "Her kes bir şeyler söyledi ama Türk konuşmadı!" diye yırtınıp durdum! Birileri, yandaşlardan birileri, iletilerle; "Olmadı Hoca! Kurulduğu günden beri devleti beyaz Türkler yönetmedi mi? Daha ne konuşacak Türk?" diye, tahrik amaçlı bir şeyler söylüyorlardı!
Bu ucuz, et kafalıları kaale alıp almamak konusunda kendimle çekişirken Sevgili Arslan BULUT, Türk karakteriyle; "Yalnız işler rayından çıkarsa ... O zaman her fert bir ordu olur! Herkes bunu böyle bilsin." diye kükredi köşesinden...
Türk, konuşuyor anlayacağınız! Lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini bilen, tarihle yaşıt bu devletli millet, sözlerini söylediklerini uygulayabilecek kadar da deneyimlidir hatırlatırım!
Yokluğu, açlığı, imkânsızlığı ve yalnızlığı silâh edebilen tek millettir Türk Milleti!
İş başa düşerse her Türk bir ordu, her ordu mensûbu bir Türk'tür.
Paçamıza dalarak gösterdiğimiz müsamahayı anlayamayan nankör itlerimize hatırlatmak Türklüğümüz gereğidir! Bizde emânete hiyânet olmaz! Bizde, hâine acımak olmaz! Dostça yaklaşıp puştluk eden bağışlanmaz! Bizde başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çöktürmek, halkları toplayıp milletleştirmek bir devletçilik teâmülüdür!
İş başa düştüğü zaman; azcık aklı olanlara düşen iş, eğer ihâneti varsa kellesini saklamaktır!
Asla kaçmayan, kaçanı kovalamayan, yendiğine zulmetmeyen, tarih mimarı Türk Milleti'nin sabrıyla oynadınız!
Epeydir söylenen Türk Milleti konuşmaya başladı! Bilin ki olacaklar yakındır! Sözü özünün kefîli olan, sözle öz birliği en belirgin karakteri olan Türk, teyakkûzdadır vesselâm...
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü arslanım! Fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Temmuz 28, 2009

BU, BİR KOMEDİ FİLM GALİBA!

Ya görmeseydim, ya olanları anlamasaydım, ya da müdâheleye gücüm yetseydi Ya Rabbi!
Atatürk; "Mevzu bahis vatansa geisi teferruattır." demiş, Mehmet Akif; "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ" demişti! Şimdiyse; 2.Cumhuriyetçiler, Laik Cumhuriyet'ten ve Atatürk'ten intikama soyunan mandacılar, işbirlikçi bölücüler, dolma kalemler ve yandaşları Atatürk'ü de, Mehmet Akif'i de sadece nutuk atmakla suçluyorlar! "Kim tınlıyor?!" diye bizi de katarak soruyorlar!
Vatan hâlâ cennet! Ama bir suçlular cenneti oldu bu güzelim memleket!
Bölücüler, Gâzi Meclis'in rengini tamamlıyor, kahramanlar cezaevinde! Abdullah Gül'den madalya almış kahramanlar bile tutuklu! Kahramanlıklarıyla, başarıyla yaptıkları görevleriyle suçlanıyorlar! Kahramanların, onunla savaşarak madalya aldıkları devlet-millet düşmanı, bebek katili de cezaevinde değişip "radikal demokrat" oluyor!
Kahramanlar henüz zanlılar! Suçları ispat edilip cezalandırılıncaya kadar da bütün vatandaşlık hakları var ama yooook! Onlara her şey yasak! Onlar Türk diyor, Atatürk diyor, bağımsızlık diyorlar! Onlar devlet düşmanlarını, PeKaKa'lıları itlâf ederek demokrasiye ters düşüyorlar! Onlar asker öldürecek kadar "radikal demokrat" değiller! Onlara hastalık ta dahil her şey yasak! Bebek katili alçağa ise örgütüne yol haritası çizmek bile serbest!
Ya Rabbi! Aklımıza mukayyet ol!
Peygamber(s.a.v.)'imiz; "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." buyurmuşlar! Susarsam şeytan olayım! Susarsam kahhâr sıfatınla kahret beni Ya Rabbi! Haksızlık karşısında susanlara da susmayacak kadar cesâret ver Allah'ım! Belki buğz ediyorlardır! Ama duymak istiyoruz! Millet duymak istiyor, küfre itirazlarını!
Böyle bir suçlu cenneti daha var mıdır?
Kellesini AB-D ve uşakları sayesinde kurtaran bebek katili alçak; "Ben de değiştim Hürriyet te!" demişmiş! Radikal demokratmış zâviyesiz çukur!
Kadın-erkek, yaşlı-genç demeden, görevli-sivil, anne-bebek demeden, Türk-Kürt, suçsuz- günahsız demeden 30.000 kişiyi öldürmek radikal demokratlıkmış! Bu radikal demokratı devlet adına muhatap almak, bu radikal demokrat alçağın silahlı teröristlerini af ta dahil bir şeyler yapmak ta de-mok-rat-lık-mış!
Boşuna huylanmamışım bu dışarda diplomasi, içerdeki demokratlıktan!
Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Genel Kurmay Başkanı'na, yetkililerin tamamına sesleniyorum:
Apo adisini muhatap alacak olan kim olursa olsun ama kim olursa olsun milletin muhatabı olamayacaktır! En azından şehit yakınlarının muhatabı olamayacaktır!
İçerde demokrat, dışarda diplomat korkakların muhatap alınsın diye dayattıkları, insanlıktan nasipsiz câni, otuz bin kardeşimin katili, sizin değilse bile benim kanlımdır düşmanımdır! Onu, şerefsiz canilerini ve onları affedeni affedersem Allah(c.c.) beni affetmesin!
Bu mu millîlik? Bu mu millî görüşçülük? Bu mu müslümanlık? Hani Allah izni kısas? Hani yüzbinlerce yüreği yanık Türk'ün yürek yangınını bir nebze söndürecek adâlet?
Yargı daha ne yapsın? Yargıladı! Kalemi kırdı ve cezayı verdi; idam!
AB istemedi, ABD izin vermedi diye asamadılar demokratlar! 7-8 yıl önce AB'yi, ABD'yi dinleyenleri uşaklıkla ithâm eden îmanlı millî görüşçüler de liberallerle uşaklık yarışına girdiler! Bebek katili alçağı asamayıp ip atanlara bağırıp çağırırarak idamlık bir câni ile demokratçılık oynayacaklar! Haçlı finansörlüğü ile çekilen bu filme, hiç yabancı değiliz biz!
Kendilerini güç zannedenler! Şeçim kazandıkları için kendilerini şeçkin/seçilmiş zanneden megalomanlar! Milleti dinlemek zorundasınız! Milleti dinlemezseniz milletin de sizi dinlememek hakkı vardır!
Bu memlekette; devletin bekası için Türk sadece ölürken her kes konuştu! Türk konuşmadı daha! Siz duyuncaya kadar hatırlatmaya devam edeceğim! Umarım ben uyarmakta, sizler duymakta geç kalmayız! Biz bu filmi, seyretmiştik biz!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 26, 2009

GURRO TÜRK EHMO, BİSEQÎNE...

Dostlar;
"zor.com@yenicag.aysima.net" adresiyle biri, iki de bir ileti gönderiyor. Sizlerle kimliğine ulaşmayı beceremediğim bu sanal kişinin, iki iletisini paylaşacağım! İletinin biri: "ha s..r! Nutuktan başka yazdığın yoktur. atatürkün nutkuda var, mehmet akifinde kim tınlıyor?" Aynen aktarmak zorunda kaldığım için özür!
Hırlamasından rahatsızlığım yok! Sokak köpeğinin sesi bile bu küfürlerden daha etkilidir ama Atatürk ve Mehmet Akif'e yaklaşımından iğrendim!
Aynı sanal alçağın bir iletisi de: "kanlı katil ergenekoncular" dönemi iflas etti. "imralı insiyatifi" kaptı. hayırlı olur inşallah." şeklinde bir dua!
İte bak, yattığı yere bak!...
İmralı'daki 30.000 masum insanı öldüren kansız katilin "insiyatifi kaptı"ğına sevinmesinden, bu sanal alçağın kimlerden olduğunu tahmin ettim! Ve İmralı alçağını ne kadar ciddiye aldıysam bu havlamaları da o kadar ciddiye aldım!
Bu arada ciddîye aldığım işler de yok değil!
Mesela; soyadı "Türk" olan bölücü ve arkadaşlarının yasa tanımaz söylemleriyle bu sanal zavallıların heveslendiklerini biliyorum! AKP'li yöre vekillerinin de benzer sözlerini duyduk! "Söz ola kestire başı" öğüdü nasıl işleyecek meraktayım!
Mesela; milliyetçi yazarlardan bazılarının, nerdeyse pes ederek; "Devlet teröre yenildi!" diyerek hain bölücülere bedava reklam yaptıklarının farkında mıyız? Farkındaysak ne yaptık? Bir tepki verdiysek bu milliyetçi adamlar ne dediler?
"Dolma Kalemler"e alıştım! Konu mankenliğinin ucuz olduğunu bilirim ama bu kadar bedavasına itirâzım var!
Yazılarımla hainleri ürküttükçe seviniyorum! Bir de hayırlısıyla bir sürek avına çıkar, atımızın iziyle itimizin izini bir daha karıştırırsak, binlerce yıllık kan-can bedelli, tapulu dağlarımızda, alçakları inlerde itlâf etmeye başladığımızda; sadece yazmadığımızı, gerektiğinde Vatan için, Devletin bekası için neler yapabileceğimizi de görürler! O kutlu günler, el kapısından yal yiyen bu salak itlerimizin kâbuslarıdır!
Doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle, sünnîsiyle-alevîsiyle, Türk'üyle-Kürd'üyle Türkiye bir bütündür ve Türklerindir. Cumhurbaşkanı'ndan genel ev kadınına kadar insanının meselesi, meselemizdir. Ne bir çakıldan, ne de bir Kürdümüzün telinden vaz geçmeyiz! Kardeşimiz, Kürtlerimizi asla bu alçak, hain, Haçlı işbirlikçilerinin ellerinde bırakmayız!
Gurro Türk Ehmo! Biseqîne!
Yanındaki gurmançca bilmeyen "gaçcikler"e de söyle akıllı olsunlar!
El atına binen çabuk iner, öğrenemediniz mi? Haçlı dolduruşuyla bu kaçıncı itlâf edilişiniz?
Size; başlıya baş eğdiren, dizliye diz çöktüren ve "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyenleri baş tacı eden Türk Devleti vatandaşları arasındaki yerinizi almanızı öneririm!
Haçlı'nın, Yedi Düvel'in, en zayıf zamanımızda bile bize güç yetiremeyeceğini; hem savaşta , hem de masada kazanabileceğimizi dünyaya anlatışımız, daha dün! Yedi Düvel'in gücü yetmezken ruhunuzu bildiğimiz sizin, paçamıza dalmanız intiharınızdır öğrenemediniz mi?
Kelin dermanı olsa başına sürmez mi a salaklar? Yol haritası vereceği söylenen alçak kellesini ipten, AB adlı Haçlı isteğiyle mandacı, diplomat demokratlarımız sayesinde kurtarmadı mı? Gözleri ilk açıldığındaki o korkak, puşt, yalaka hallerini unuttunuz mu? Canımızı sıkarsanız gözlerini, bir daha bantlar ve açarız bak!
Gurro Türk Ehmo! Biseqîne! (Türk'ün oğlu Ahmet! Sakin ol!)
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

TEKRARLANAN SENARYO...

"Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrîm gibi baktıkça istikbâlime
Perde-i zûlmet çekilmiş, korkarım ikbâlime
Titrerim mücrîm gibi baktıkça istikbâlime..." (Kemâni Serkis Efendi)
1800'ün sonları, 1900'ün başları Türkiya'sını, Tebaa-y-ı sadıkadan birinin müthîş tarifi!...
Haçlı, Hasta Adam'laştırdığı Düvel-i Muazzama'yı, Tebaa-y-ı Sâdıka'sıyla vurmaya başlar! Yedi Düvel'le, Haçlı'yla çarpışır, geldikleri yere geldikleri gibi göndermeyi başarır ama sâdık tebaanın arkadan vuruşuyla incinir Düvel-i Muazzâma! Çâre: Tehcîr! Ve mâlûm yalanlar...
Osmanlı İmparatorluğu'nda halk, genelde iki kısma ayrılır: Müslîm ve Gayr-ı Müslîm yâni müslüman olan ve olmayan... Gayr-ı müslimler de ikiye ayrılır: "Ehl-i harp" ve "Ehl-i ahd" yani savaş halinde olanlar ve kendileriyle antlaşma yapılmış olanlar... Ehl-i ahd ise üç kısımdır: Ehl-i zimmî, Muâhedler ve Ehl-i emân yâni devletin himâyesini kabul edenler, kendileriyle sulh yapılmış olanlar ve aman dileterek baş eğdirilenler...
Ermeniler, Ehl-i Zimmî'dendir ve sadakatlerinden dolayı Tebaa-y-ı Sâdıka'dır. Bunlar öylesine millîdir ki Hac'ca giden müslümanlar işlerini ve ailelerinin geçimini onlara emânet ederler. 1835-1839 yılları arasında Türkiye'de bulunan Helmut Von Moltke; İstanbul'daki Ermenilerden; "Bu Ermenilere hakikatte hristiyan Türkler denilebilir." diye bahseder!
Sultan Abdulhamid ise; "Ermeniler, hârici tesirlerle isyâna sürüklenmişlerdir. Tabiatları itibariyle çekingen ve dünya nîmetlerine düşkün olan Ermenilerin isyana karar vermeleri için bu işin bir evveliyâtı vardır... Bu hareket, Merzifon'daki dinî mektebin kurulmasından sonra başlamıştır. Bu mektebi bitirenler, Ermenileri bir millet halinde birleştirmek gayesiyle komiteler teşkil etmişlerdir. ... O zamana kadar onlara karşı gösterdiğimiz sabır, acaba hangi memlekette bulunabilir?" diye anlatır...
Bu bilgiler; Yüzüncü Yıl Üniversitesi yayınlarından, Doç.Dr. Azmi Süslü'nün "Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı" adlı kitabından... Millî meraklılara ısrarla öneririm.
Sultan Abdulhamid'in Ermenileri karakter olarak tarifine ve gösterilen sabrın, can acıtan sonucuna dikkat çekerek günümüze dönmek isterim.
Etnik bölücülüklerle koca imparatorluğu parçalayıp yutan Haçlı Emperyalizm, Anadoludaki Türk hakimiyeti rahatsızlığından vaz geçmemiştir, geçmeyecektir de!
Haçlı Emperyalizmin kullanabileceği tek malzeme de Kürtler kalmıştır. Oysa Osmanlı'da ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimizde azınlıklar târif edilirken Kürtler aslâ başka millet olarak görülmemiştir...
Şimdi hayâli eski yaralar kaşınarak veya yeni yaralar açılarak Ermenilere yaptırılan kalkışmanın benzeri Kürtlere yaptırılmak istenmekte ve maalesef devlet olarak biz de Sultan Abdulhamid'in tesbîtiyle, çok pahalıya mal olacak bir sabır göstermekteyiz!
Sabrımızı yanlış yorumlayan Kürtçü bölücülerle sabrımızı diplomatça kullanan, demokratça kullandıran Haçlı'nın yapmak ve yaptırmak istediği ortadadır!
Dünü unutan, bu günden yarına hazırlık yapamaz! Ermeniler ve diğer tebaanın kopuşlarını ve kopuş senaryolarını hatırlayarak günümüzde Kürtler üzerinden hazırlanan oyuna kesinlikle bir son vermek zorundayız! Devletin bekası buna bağlıdır! Ve bu olaylar, günübirlik siyâsi malzeme edilemeyecek kadar millîdir, hayatîdir!
Biz bu Vatanı ve Cumhuriyeti, sokakta bulmadık! Bir çakılımızdan da, bir Kürdümüzün telinden de vaz geçmeyiz! Savaş değil kıyâmet sebebidir! Her kes bir şeyler söylüyor ama daha Türk hiç konuşmadı!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 23, 2009

BİR BELÂLI BAŞTAN GAYRI...

"Parsel parsel eylediler dünyayı
Bir belâlı baştan gayrı nem kaldı?"(Mahzuni şerif)
Bölün ağalar! Dağıtın diplomat demokratlar!
Sizler bölüp parçalayıp dağıtırken bütün duygularımız, bütün isyanlarımız türkülerle söylenmiş gününden önce nasılsa ve gene bir söyleyen çıkar elbet!
Hadi! "Durmak yok, yola devam!" Tam sırası! Ne yapacaksanız yapın! Demokrat maskeli, Laik Cumhuriyet hasımları, Yüz yirmi 4.'üncü Murat'ın padişahlığını ilan ettiler Atatürkçülere, laiklere, cumhuriyetçilere ve askere rağmen!
Bizim gibi öldürücü virüs tiryâkileri de uyutmuşlar dost bildiklerimiz! Sevdiklerimiz, sevdiklerini zanettiklerimiz ne usta oyuncularmış! Ne ustaca rol yaparlarmış ki ne kimse, ne de ben anlayamamışız tiryâkiliğimizle onlara verdiğimiz öldürücü zararımızı!
Her kes ve her şeyin lehinde veya aleyhinde konuşmak, yazmak serbest! Cumhurbaşkanının, Başbakan'ın, Genel Kurmay Başkanı'nın, yargının-yargıçların, polisin, jandarmanın, hukukun-hukuk kararlarının lehinde veya aleyhinde konuşmak-yazmak, mahkeme yasağına rağmen "ETÖ" demek serbest! Demokrat bir ülkeyiz ve hepimiz içerde demokrat, dışarda diplomatız ya! Hayatî iki konu hakkında yazmak-konuşmak olmaz! Birinin lehinde, diğerinin aleyhinde konuşmak-yazmak yasak!
Sigara aleyhinde yazabildiğiniz kadar yazın! Serbest hatta alkış! Hatta yıllarca tiryakilikten sonra ölüm korkusuyla terk ederek ölümsüzce konuşurken sigara hakkında bir şey bulamıyorsanız; alkolün, kumarın, esrarın, eroinin, yalancılığın, dolandırıcılığın, rüşvetin, irtikabın velhasıl yıkıcı-bölücü bütün olgu ve oluşumların suçunu da yükleyin garibim dumana!
21.yy.'ın Yüz yirmi 4.'üncü Murat'ı; laik-sosyal-hukuk devletinde yasaksız günler onuruna yüzyılın demokratik yasağını getirdi! Vurun abalıya! Yağ çekin Yüz yirmi 4.'üncü Murat'a!
Bu kadar yalakaca demokratlık ve diplomatlığınızla erkekseniz bir de PeKaKa aleyhinde konuşsanıza! Erkekseniz bir de binlerce yıllık yaşına rağmen bir mahkûma mahkûm edilen Türkiye Cumhuriyeti'ne cezaevinden 15 Ağustos'ta kafa tutacağını bildiren, 41.000 insanımızın katili câni aleyhinde bir şey söylesenize! Zor! Yemedi değil mi?
Çünkü onun silâhı var ve kurşun adres sormaz! Ama sigara garibimin sadece dumanı var! Üfler veya elinizle yelpazeleyerek evlere tıkabilirsiniz değil mi? Sizi korkak demokrat-diplomat yalakalar siziiii!...
Kırk yıldır tiryâkiyim ve yıllardır kendimi yavaş yavaş zehirleyerek öldürememişim! Ama hayatında ağzına sigara ve alkol sürmemiş, gitarist halkçı teröristler, on binlerce kişi öldürmüş! İmralı mahkûmu, kırk bir bin insanımızın katili ama duman kadar tehlikeli olmamış ve cezaevinde bile yasaklanamamış! Bu arada seksen yıllık Laik-Cumhuriyet hasımları, Muhteşem Türk Atatürk'ün sigarasını atlamış nasılsa, hayret!
Gece yarısı, demokratik diplomat bir mahâretle Genel Kurmay Başkanını yansız sivil yargı(!)da yargılatacak kararı alabilen, demokrasiyi araç kullanan imanlı demokrat maskeliler; İstanbul'da konsolosluk basan, polis öldüren teröristlere yasak koyamadı! Kapkaç yasaklanamadı! Hırsızlık yasaklanamadı! Uyuşturucu, beyaz kadın ticâreti, silâh ticâreti, önce PeKaKa'lı sonra itirafçı, sonra yeniden PeKaKa'lı muhbirlerin yalan ihbarları yasaklanamadı! Hatta ödüllendirildi!
Çünkü onların, o cânilerin, o îmansızların dumanları yok!
Onlar anında öldürür ama sigara, kırk senede yavaş yavaş öldüremez!
Ve 21.yy.'ın Yüz yirmi 4.'üncü Murat'ı; asıl yasaklaması gerekenlere Haçlı AB izin vermediği için yasalara saygıyı devlete saygı, devlete sadakati îman gereği sayan tiryâkilere; "Demokrat Türkiye"de yasak koydu!
Bir zamanlar Karaoğlan'daydı umut! Karaoğlan öldü gitti Allah rahmet eylesin. Umutları; sosyal demokratlık veya demokratik solculuk maskesiyle, halklara özgürlük, hakların eşitliği sosyalist söylemleriyle, dumansız silahla can alan, 15 Ağustos'ta cezaevinden yol haritası bildirecek "kanlı katil oğlan"a miras bıraktı galiba!
Türkiye nüfûsunun üçte ikisi sigara tiryâkisi, diğer üçte biri de AKePe'li! Karaoğlan'ın demokratik solcuları AKePe'de bakan! En beyefendi siyâsi İnönü'nün sosyalistleri ise DTP'li! Hangisinin azı karar, çoğu zarar?
"Bir yaralı döşten gayrı ne'm kaldı?"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Temmuz 21, 2009

TÜRK, TÜRK'E EŞKİYA DEMEZ!...

30.000 insanımızın katili yaratık, yol haritası açıklayacakmış! Hem de cezaevinden! Ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkûm bir hükümlünün yol haritası belli değil midir? Ne yol haritası be?
Demek ki adama benzer yaratığa "sayın" şehitlerimize "kelle" boşa denilmemiş! Dışardan; "sayın"laştırılan adama benzer "yaratığın yol haritası için günleri sayın!" talimatı da verilmişmiş demek ki!
Yol Haritası'ndan önce hükümet davranıp bebek katillerinin mükâfatını vermek istiyormuş!
Dağdan inecek teröristlere iş garantisi ile, dağda itlaf edilen alçakların ailelerine para yardımı ile yangın söndürülecekmiş!
Vay be! Aziz Nesin ne kadar haklıymış! Biz de çocuklarımızı yasalara saygılı olarak, toplum kurallarına riayet ederek okumaya, yetişmeğe göndeririz saf saf!
Sağ-sol çatışması riski var!
Yılda iki dini bayramda, bir de yılbaşı tatillerinde gidip gelirken yollarda trafik canavarına kurban gitmek riski var!
Yurtta kalıyorsa toplu zehirlenme riski var!
Sokak ortasında para vermezse bıçaklayarak öldüren magandaya kurban gitme riski var!
AB adındaki Haçlı'nın dayatmalarıyla çıkarılan yasalarla teröriste, bölücüye insan haklarından dolayı bir şey yapamayan, eli kolu bağlı ve gergin polislerimizin yasalara uyanlara karşı kullandıkları kontrolsüz öfkelerine kurban gitmek rizki var!
Şehir trafiği riski var!
Kutlama konvoylarında havaya sıkılan kurşunlara hedef olma riski var!
Eve giren hırsızın çalacak bir şey bulamazsa "Neye yaşamışsın?" diye öldüren öfkesine muhtap olmak riski var!
Başına 200 kiloluk cam düşmesi riski var!
Üzerine bina çökmesi riski var!
Sayısız risk var çocuğumuzu okusun diye gönderdiğimiz büyük şehirlerde! Ve bu kadar ölümcül riskten sağ kurtulursa işsiz kalacağı için intihar riski var!
Ama "Sayın" yaratık bebek katilinin emrinde dağa çıkarsan?...
Sadece güvenlik güçlerine yakalanma veya çatışma riskin var! Baskını sen yaparsan, kahpece tuzağı sen kurarsan, kalleşçe ana-baba evlâtlarını katledersen, hem gerilla sayılır, hem de düze indiğinde iş garantini sağlama alırsın!
Sözü ağzınızda eveleyip gevelemeyin dokunulmazlık zırhı arkasına saklanarak demokratlaşan ucuz insanlık hakları kabadayıları!
"Ağlamayana meme yok!" mu diyorsunuz bölücülük yapmak için dağa çıkmayı teşvik için? Silahlıysanız korkar ve istediklerinizi yerine getiririz mi diyorsunuz yasalara uyan delikanlılarımıza? Devlete sadakati, iman gereği ve ibâdet sayan, Bayrak inmesin-Ezan dinmesin diye kınalı ellerle şehâdete koşan delikanlılarımızı yok mu sayıyorsunuz? "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" tarifli vatanımız için canlarını seve seve veren ecdadımızı yok mu sayıyorsunuz? Dedelerimizden miras emânetlere bizim de hıyânet edebileceğimizi mi zannediyorsunuz?
İnerlerse iş ve para vaad ettiğiniz alçakların saklandıkları dağlar bizim biliyor musunuz?
O dağlara bir de biz yönelirsek ne saklanan çakallara, ne onlara şehirlerde destek veren adilere, ne de onların insan haklarını savunan sahtekâr demokrat masklılara nefes alacakları yer bırakmayız biliyor musunuz?
Vatanımızı, dağlarımızı değil dünyayı onlara dar ederiz bilmiyor musunuz?
Devlet te bizim, vatan da bizim, en çorak toprakların çakılı da bizim, bütün Kürtlerimiz de bizim, ölen Kürt vatandaşlarımızın yasları da, intikamları da bizim biliyor musunuz?
Başlatmayın abuk subuk insan hakları terânelerinize! Başlatmayın korkaklığın adı olan içerdeki demokrasi, dışardaki diplomasinize!
Bilmelisiniz ki ve biliyorsunuz ki "devlet-i ebed-müddet" uğruna ölmeği bildiğimiz kadar, devlet yaşasın diye öldürmeyi de biliriz itlâf etmeyi de!...
Mevsimi değil. Doluyu tarlanıza çağırmayın! Akıllı olun! Sabrın da bir sonu var! Türk Milleti, Türk'e eşkiya demez!...
"TÜK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Temmuz 20, 2009

AT İZİ İLE İT İZİNİ KARIŞTIRMAK...

O kadar ünsüz ünlüler gördüm ki sesi duyulmamış!
O kadar dünsüzler gördüm ki bugün fark edilmemiş!
O kadar yüce târifli cüceler gördüm ki soyadıyla müsemma, eskimeyen millet vekili sıfatlı Osman Sevimli'nin yazmadan Türkiye'ye yaydığı "yücelerin cüceliği" gerçeğinden habersiz!
Yaygın/renkli/uzaktan kumandalı basınımızda, en popüler meslek ve en geçerli malzeme, haklarını teslim etmeliyiz ki mankenler! Memeliler de var bunların içinde, memesizler de! Fiilen moda mankenleri de var konu mankenleri de!
Renkli/uzaktan kumandalı/işbirlikçileri başkalarının parasıyla istihdam eden/dolma kalemlerin mürekkeplerini bile ithal ederek batıcılıklarını ispatlayan basınımızda, konu mankenleri çok profesyonelce kullanılır. Bu haklarını teslîm etmeliyim!
Sevgili Sebahattin Önkibar; 25 yıllık meslek tecrübesiyle gazetecileri tasnif etmişler ve bendenizi de "milliyetçi gazeteciler" den saymışlar. Şerefle kabul eder, bu tarife teşekkür ederim ama ufacık bir ilâve ile: Ben, "Türk Milliyetçisi"yim. Öylesine ki bilerek bilmeyerek renkli/uzaktan kumandalı/işbirlikçi basınımıza konu mankenliğine hevesli tavırları, kim yaparsa yapsın itiraz edecek kadar Türk Milliyetçisiyim. Hür akıllı, "Kuvva-y-ı seyyâre"liğini ilân etmiş bir süvariyim. Mesela; varlığıyla müftehîr olduğum, varlığıyla hep ümitvar olduğum bir ehîl Türk Milliyetçisi'nin; "Kimse Anadolu’da saf bir ırkın yaşadığı iddiasında değildir." sözüne itirâz edecek kadar Türk Milliyetçisiyim!
Alt-üst kimlik organizesi konu mankenleri; çıkartıldıkları podyumlarda, tarif edilen şekilde yürüyebilirler! Sokaklarda manken yürüyüşüyle dolaşan tek bir kadın görülmemesine, o yürüyüşle sokakta görülecek kadına verilecek isim çok bilinmesine rağmen podyumdaki arkadan gelen adımı, öndeki ayağın önüne koymacasına kırıtarak yürüyüşün adı, manken yürüyüşüdür. Güzeldir, değildir bilmem! Asla mankenliği küçümsemem, asla mankene çirkin diyecek kadar da salaklaşmam! Ama o yürüyüşle sokakta yürünmeyeceğini bilirim!
Ben, Türk Milliyetçisiyim. "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyenleri, baş tacım, göz bebeğim sayar muhafaza ederim. Alt-üst kimlik vehmeden konu mankenlerine, onlara podyum ayarlayan, onları istediği gibi kıvırtarak yürüten sponsorlara karşı ise Türkçe karşı koyarım.
Dedesinin, babasının suçundan dolayı oğulu yargılamayacak kadar âdilim ama "Sıçandan doğan dağarcık keser." gerçeğini unutmayacak kadar da çarıklı erkân-ı harptenim!
"İte vurma sinsidir, bu itte o itin cinsidir."
"Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker."
"Asıl azmaz, bal kokmaz. Kokarsa yağ kokar çünkü aslı ayrandır."
"Aslında olan tırnağında belli eder." gibi sayısız millî uyarılarımız varken ve bütün sıkıntımızın, bu uyarıları devlet yönetiminden uzaklaştırıp demokratlaştığımızı zannetmemiz olduğunu bilecek kadar Türk Milliyetçisiyim!
Kim, kendisini ne hissederse odur derler ama her çakal hayalinde kendisini kurt zanneder! Kimseyi aslından dolayı suçlamayacak kadar, "Yaratılanı Yaratandan ötürü" sevecek kadar sevdâ eriyim ama hırsızı kolcu yapmayacak kadar da tecrûbeli, teamüllü, devletli bir milletim.
"Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl", "Ben Türk'üm. Dînim cinsim uludur.", "Türk'üm. Bu ad, her ûnvandan üstündür." diye övünmek hakkımı kullanacak kadar Türk Milliyetçisiyim.
"Kimse Anadolu’da saf bir ırkın yaşadığı iddiasında değildir." iddiasına; kimden kasıt, kimdir diye merakla bakarım! Burada kastedilen, "alt-üst kimlik" vehmedenlerse itirazım olmaz! Ama ben ve benim gibi Türk Milliyetçileri ise sahibini, bu sözünü bir daha irdelemeğe dâvet ederim.
Renkli/yabancı paralarla dolma kalemler istihdam eden/uzaktan kumandalı/gayr-ı millî basının mankenlerini podyumda seyredebilirim ama konu mankenlerini sadece izleyemem!
"Necip Türk Milletine ve nesl-i âtiye tavsiyem şudur ki, sînesinde yetiştirerek başına geçireceği kişilerin kanındaki ve vicdânındaki cevher-i asliyeyi tahlîl etmekten bir an ferâgat etmesin." millî öğüdünü, asla ve kat'a unutmam...
At iziyle it izinin birbirine karışabileceği tek etkinliğin sürek avı olduğunu ve çok usta, sabırlı bir sürek avcısı olduğumu, hiç unutmam. Çünkü ben Türk'üm, Türk Milliyetçisiyim...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 19, 2009

HEPİNİZ UYGUR MUSUNUZ?

Türk Milleti, Allah aşkına uyan!
Miraç Kandili'nde Gök Bayrak'a kan bulaştı! Doğu Türkistan'da, Uygur Kardeşlerimize dünyanın gözü önünde soykırım var! 196 kardeşimiz kurşuna dizildi! Yüzlerce uygur kayıp! Çinli, katliam yapıyor pervâsızca!
Özürcüler, el-etek öpücüler, yalakalar, Dolma Kalemler, işbirlikçi halkçılar neredesiniz? Bütün entelliğinizle "Halklara özgürlük" dolmasıyla emperyalist Haçlı'ya diplomatça yalakalık mı yapıyorsunuz? Bu gün de hepiniz Uygur musunuz?
Çinliler, yüzlerce yıl sonra intikama soyundular! Türk'ün öfkesini, farkını, Çin Seddi'ni niye yaptıklarını unuttukları belli! Haksız da sayılmazlar! Farklı davranmadan fark, fark edilmez elbette!
A.B.D.'ne benzer bir mantık ve adla Avrupa Birleşik Devletleri olan Haçlı'dan medet umarak farklılık olmaz! AB'nin tavsiyelerini yasalaştırarak ta farklılık olmaz! Olsa olsa kölelik, teslîmiyetçilik olur ki bu da Türk'ün karakterine uymaz!
Uygur Kardeşlerimize yapılanları sadece diplomatik tavır ve söylemlerle geçiştiremeyiz!
"Monşerler"in diplomat üslûplarına uymasa da Uygurlar'a yapılanlara tek ses getiren tepkiyi, "Adeta soykırım." diyerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan verdi! Dış işleri Bakanlığı diplomatlaşmaya çalıştıysa da "Hükümetin başı benim!" diye sözünün arkasında da durdu. Yürekten yaralı-yaslı-öfkeli bir Türk olarak bu tavra teşekkür ederim!
Susulacak zamanlarda çatal sesiyle bağırarak ortalığı tozutan ama konuşulacak zamanlarda susup bütün Türk Milliyetçilerine saç-baş yolduran "MeHaPe" Çiçek Bahçesi Seracısı ise sinekten yağ çıkarma peşinde!
Milyonlarca Ülkücüyü meydanlara indirerek, gök kubbeyi patlatmasına mani ne var? Başbakan Yardımcısı da değil! Yaptıkları veya söyleyecekleri diplomasiye uymasa da olur! Başbakan; "Soy kırım" derken Köşk yolunu açarken verdiği desteği şimdi vermesi gerekirken; Erzurum'da attığı ipe benzer zamanlama ve uyumsuzlukla deterjan gönderdi AKP'ye! Uygur Kardeşimize soykırım yapan, AKP değil ki, Komünist Çin! Çinlilere liyâkat nişanı ve altın kaplamalı silah veren de AKP değil! Doğu Türkistan'da Uygurca eğitimin yasaklanması da AKP hükümeti zamanında olmadı!Doğu Türkistan'da Uygur Kardeşlerimize, Kerkük ve Telafer'de Türkmen Kardeşlerimize, Balkanlar'da Boşnak Kardeşlerimize, Dağlık Karabağ'da Azerî Kardeşlerimize, Yavru Vatan'da Kıbrıslı Kardeşlerimize yapılanlara seyirci kalınarak, diplomatlıkla hiç kimseye hele Avrupa Birleşik Devletlerine yaranamayız! Onların bizi de sıraya koyduklarını anlamak için daha ne yapmaları lâzım?
Yaptığı son açılımlarla ulusalcılığa, ulus devletçiliğine muhalif işler yapan Deniz Baykal ve partisinin Uygurlara yapılanları neden meydanlara taşımadığı da büyük bir meraktır! Saadet Partisi'nden başka miting hakkı olan parti yok mu memlekette?
Düşmandan yardım ve merhâmeti aptal veya aciz bekler! En iyi müdafaanın taarruz olduğunu da dünyaya biz öğretmedik mi? Sadece diplomasiyle düştüğümüz aczin, millete izahı mümkün müdür?
Şimdi; iktidarı muhalefeti, sivil toplum örgütleri, sağcılar-solcular, ülkücüler-devrimciler el birliği, tavır birliği ile kardeşlerimize yapılan zulme itiraz zamanı! Akan kardeş kanlarını iç siyâsete malzeme ederek basite indirgemek, milleti öfkelendirir sadece!
Kardeşinin yardımına gitmeyenin, ihtiyacı olduğunda yanında kimse olmaz! Bir şey yapamayanların da yapanlara köstek olmamaları lâzım!...
Gün; birlikte, Müslüman Türkçe ve kimlikli-kişilikli bir dünya devleti gibi davranma günüdür! Bu zor günler geçirildikten sonra iç hesaplaşmamıza kaldığımız yerden devam ederiz! Bundan başka hiç bir mantık ta milletten tasvip görmez!
196 kardeşimiz kurşuna dizilmişken diplomatlık olmaz vesselam!...
Miraç Kandilimiz mübârek olsun, aklımızı başımıza toplamamıza vesîle olsun inşallah.
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Temmuz 18, 2009

SİZİNLE BİR BAŞKA BAHARA...

Teşbihte hata olmaz! "Dinsizin hakkından îmansız gelir."den başka söz bulamadım söze girebilmek için! Îmansızla dinli o kadar içiçe ki! Kim, kim? Kim, ne? O kadar belirsiz ki!
Bu aymaz milletin hakkından siz gelirsiniz AKPartililer! Allahınızı severseniz durmayın!
Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri de dahil bütün hakim ve savcıları da, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarını da, eskiden kalma "Bay Bürokrasi" adlı dokunulmaz bütün bürokratları da; Atatürkçü dinsizleri de, Laik imansızları da, milliyetçi milliyetsizleri de, ulusalcı kimliksizleri de, ümmetçi din bezirgânlarını da, sağcıları da, solcuları da velhasıl Türkiye'yi bu günlere getiren, çaresizlikten AKParti'yi çare eden her kesten, otuz yılın hesabını sorun Allah aşkına!
Ülkücüler-Devrimciler diye onlarca yıl kardeş kavgalarını tetikleyip sonra ölümler ve cenazeler üzerinden oy sayan, kan emici sağcı ve solcu zihniyete o yılların hesabını sorun!
Onlar mı devletçi? Onlar mı Cumhuriyetçi? Onlar mı Kemalist, Atatürkçü? Onlar mı milliyetçi?
Onlar mı sosyal demokrat veya demokratik solcu? Yedi sene önce AKParti yokken bunlar ne yaparlardı? Bunların babaları yokken, anaları kimle yatardı?
Cezaevlerinde mektupların, kitapların, günlük ve şiir defterlerinin tamamının üzerine "Görülmüştür" kaşesini ve kocaman imzaları koyan bu demokrat(!)lar değil miydi?
Onların en büyük yalakaları, yancıları; "Türkiye Türklerindir" logosuyla Türk ve Türklük aleyhinde her işe imza atan, Atatürk emânetlerine yapılan ihânetlere alkış vuranlar değiller miydi? Bu zâviyesiz çukurlardan, gazeteci geçinen yalakalardan da otuz yılın hesabını siz sorun! Kendi matbaalarında bastırıp promosyon olarak dağıtılan kitaplı bir kaçı hâriç yazar yok içlerinde! Patronlarından aldıkları maaş haricinde gelirleri de yok ama milyon dolarlık servetleri var! Sorun bu paraların kaynağını! Sorun ki "Bal tutan parmak yalar!" mantığıyla sizinkiler helâl olsun!
Ve İmralı mahkûmuna kalleşçe hükm-i şahsiyet veren, yandan çarklı basın gemisi kaptanının, Cumhuriyet Savcılarının görülmüştür kaşesinden kaçırarak köşesinden İmralı'ya yazdığı dilekçenin de hesabını sorun Allah aşkına!
Yüzme bilmiyorum demokrasi denizine itildim, köpükten medet!
Bebek katili, aciz, korkak; gözleri açılır açılmaz her kesten daha fazla Türkleşen hainden medet umana, dilekçe yazana ne denir? Ne diyebilirim? Ne desem bu kimliksizin canını acıtabilirim?
Bir zanlı yargılanmış ve cezalandırılmışsa onun avukatla ne işi olur? Avukatlarıyla ilişkisi devam etsin diye, avukatlarıyla dört yıldızlı otelinden talimatlar göndersin, hükümetle pazarlık için adamlarını meclise soksun diye olmadık işlerden, olmadık mahkemelere dava mı açar bu İmralı mahkûmu alçak?
Bu zemîni hazırlayan; Farklılıkların farkında olan milliyetçilerden de, yeniden Kürt ve Alevi Açılımı yapan sosyal demokrat ulusalcılardan da, "Netekim Paşa"yı yargılatmak isyenlerden de, yargılanmasını engellemeye çalışan demokratik engellilerden de Allah aşkına bu milletin hesabını siz sorun!
Yıllarca haksızlar, arsızlar, nursuzlar mevkileri işgal etmiş ve demokrat maskesiyle yerlerine öylesine sabitleşmişler ki, onları yerlerinden oynatırsanız sadece siz oynatırsınız?
Allah aşkına durmayın! Yola devam!
Kendiniz bir yerlere takılıp düşmeden veya birbirinize çelme takmadan size kimsenin gücü yetmez!
Yukarda Allah, aşağıda AKParti!
Allahsızın da, Allah'lının da; Kitaplının da, kitapsızın da; dinlinin de imansızın da; dürüstün de haramzâdenin de hem tarifini biliyor, hem de hepsini çok iyi tanıyorsunuz! Tanınmayana güç yetmeyeceğine göre bu renksizlerin, bu kimliksizlerin, bu kişiliksiz "yüce cüceler"in hakkından siz gelirsiniz!
Sizinle hesaplaşmamız da bir başka bahara inşallah, ömrümüz yeterse!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Temmuz 17, 2009

TÜRK'ÜM, HAYATTAYIM DÜNYA!...

Küffar, dünyanın her yerinden Haçlı gözüyle Türkiye'ye ve Türk'e bakarken ben de Türkiye'den dünyaya Türkçe cesâmet ve azametimle bakacak, Türkçe sesleneceğim.
Ben, Türk'üm Heeeeey!
Dünyanın neresinde sorsan, ordayım! Her yerde açık adresli, her yerde göz önündeyim. Nerede medeniyet varsa oradayım. Atı ilk ehlileştiren, demire ilk şekil veren, gittiği her yere tuvaleti, hamamı, yıkanmayı, tehâreti öğreten, tarihini taşlara yazan, gittiği yerlerden tekrar tekrar geçeceğini bildiği için güzergâhlarına kervansaraylar kuran benim!
Geçtiğim yere yaptığım köprüler, konakladığım yere kurduğum hanlar, durduğum her yerde yükselttiğim minareler-kubbeler, açık adreslerim!...
Ben Türk'üm;
Dünyanın neresindeki mazlûmdan sorsan beni yanında gösterir! Dünyanın neresinde işgal-zûlüm görmüş varsa sorsan adıma; ya Mete der, ya Atilla der, ya Emir Timur, ya Sultan Alparslan der, ya Osman Beğ, ya Fatih, ya Yavuz, ya Atatürk der ve kurtarıcı olarak adresimi gösterir!...
Ben Türk'üm;
Sığmam zamana ve tarihe, yazılanlarla taşarım kitaplardan! Destanlarda, efsâneleşmiş mütevâzi kıssalarda daha fazla bulunurum ben! Firdevsi'nin Şehnâme'sinde, şuuraltına hakimiyetimle Zal Oğlu Rüstem'i tepesine vurduğum bir yumrukla beline kadar toprağa çakan, İranlılar'ın Efrâsiyap dediği Tûranlıların yenilmez Başbuğu Alper Tunga benim!
Tarihin ilk siyâsi ihtilâlini yapan, kırk kişiyle Çin İmparatorluk Sarayını basan, ölümü öldürerek yüz yıllardır öldürülemeyen, kırk kişinin yiğitçe ölümüyle Göktürkler'in hürriyetini sağlayan ölümsüz Kürşad'ım ben!
Dünyayı iki kişiye az, bir kişiye çok bulan benim! Dünya benim, ben Türk Dünyasıyım!...
Mertçe savaşmaya cesaret edemeyen Avrupalı ortaçağ yobazlarının; "Türk geliyor!" diye analarının kalbine terbiye malzemesi, meydanlarda başları yerden kalkmayanların "Tanrı'nın Kırbacı" diye korku olarak yüreklerine giren Atilla benim!
Dünya bana dar, kabir bana çok geniş! Savaş bana düğün, şehâdet yeniden doğuş! Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türk benim!...
Dünyaya, hakimiyetin işgalle değil fetihle mümkün olduğunu, gönüller fethederek öğreten benim! Benim olduğum yerde hakkaniyet, olduğum yerde adâlet olur. Mazlûm, zâlime karşı cesûrdur olduğum yerde! Hâin en büyük korkusunu, bana ihânetinde yaşar! Hainliğe karşı tarihten şerbetliyim ben!
Girdiğim her uğraşta öldüremeyen darbe biraz daha güçlendirmiştir beni! On binlerce yıldır binlerce ölümcül yara aldım! Yaralandım, zayıf düştüm, zorlandığım oldu ama en bittim zannedilen anda yeri yerinden oynatarak kalkan Türk benim!
Kendilerini güçlü zanneden zalimler, işgalci saldırgan korkaklar yeniden kalkacağım günlerin yaklaştığının farkındalar ki dünyanın her yerinde Türk'e saldırıyorlar!
Tarihte bütün zâlimlerin, bütün psikopat işgalcilerin kelleleri benim kılıcımla mazlûmun ayakları dibine düştü!
Başlıya baş eğdirip dizliye diz çöktürerek halkları milletleştiren tek erk benim! Ben Türk'üm; dört yanımda düşman kalmayıncaya kadar her yöne sefer düzenleyip asayişi temin etmek teamülümdür. Önümde, arkamda, sağımda, solumda kendini bana düşman gören, geçmişte tokatımı yemişlerin acıları geçmiş olmalı ki bir işler karıştırıyorlar!
Türk'ün dönüşünün ihtişâmını, Türk'e kefen biçenin sonunu, dünya bir kere daha izleyecek demek ki hem de çok yakında!
Güçlüden korkarak diplomatlık benim işim değil! Ben Türk'üm; benim işim hakimiyet, benim sanatım savaş! Tarih yapmak için muhteşem sanatımı bir daha göstermem gerekir ve yüz bin çeri bir araya gelirsem, bir buçuk milyarlık Çin'i bir daha beşyüz sene Çin Seddi arkasına mahkûm ederim evelallah!
"Ölmek, ölmek; hırlamaya ne gerek?" diye on binlerce yıldır ölüme meydan okuyan benim! Ben Türk'üm heeeeey! Ben Türk'üm dünya!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 16, 2009

KORKAK SALDIRGAN OLUR!...

Değişenlere-gelişenlere bakıyorum hayretle!
1923-1938 arası onbeş yıl hariç teslîmiyetçiliklerin, kamplaşmaların kader gibi algılandığı ülkemizde; değişenlerin-gelişenlerin kamplaşmalarını hatırlıyorum!
Yıllarca bir yanda tehlikelerin başı olarak tarif edilen komünizm, diğer tarafta "komünizmle mücadele dernekleri" kurduran kapitalizm! Komünist Sovyetler ile kapitalist A.B.D. arasındaki emperyalizm mücadelesinde biz de üzerimize düşeni, ayrışarak yapmışız! Bu kamplaşanların en belirginleri, ülkücüler ve devrimciler olmuş! Sadece kamplaşmakla kalsa iyi! 15 yıl birbirimizi öldürmüşüz! Hem binlerce yetişmiş gencimiz ölmüş hem de Millî Bağımsızlığımızın yılları ziyan olmuş!...
Hatırlıyorum: Solcular, düzene karşıydı ! Devrimciler; hem Atatürkçü hem de Atatürk düzenine silahla saldıracak kadar karşıydı! Sağcı, düzene karşıydı! Ümmetçi, düzene düşmandı! Akıncılar farz olan Cihat yerine, sünnet olan Hicret'i tercihle düzene karşıydı ve "Kadayıfı kızartarak kanlı-kansız hakimiyet" hesaplarındaydı!
Ümmetçiler hâriç düzen karşıtı demokratların tamamı, Atatürkçü geçinirlerdi!...
Aradan, ABD'nin Bizim Çocuklar'ının insafsız ihtilâli ile yoğrulan bir otuz yıl geçti! Sağcılar da, solcular da, ümmetçiler de, akıncılar da, milli görüşçüler de hayattalar!
Hatta, geçen otuz yılda Batı karşıtlığında emperyalizm düşmanlığında müşterek şahıslar, iş başındalar! Geçmiş yıllardaki müşterekliğe devamla, tamamında benzer bir değişme-gelişme söz konusu! Değişmede, gelişmede benzeşenlerin bir ortaklıkları daha var: Sağcılar, hem ABD'ci hem de AB'ci! Solcular, ABD'ci ve müthiş AB propogandisti! Milli Görüşçüler, liberalleri solladılar AB'cilikte! Cemaatçi ümmetçiler, 'Dinler Arası Diyalog' adına din dışı söylemlerle, Haçlı'yla barışık hem AB'ci hem de ABD'ci! Gelişmekle taklitçilik arasındaki farkı görmemekle görevli uzaktan kumandalı entellerimiz de hem AB'ci, hem de ABD'ci!...
Değişmeyen, taklitçileşmeyen tek grup olarak Ülkücüler kalmış sadece! 45 yıldır hiç değişmeden "Milliyetçi Türkiye" iddiasından vaz geçmeyen tek fikir mensupları olarak kalmışlar...
30 yıl önce Atatürkçü geçinip Atatürk düzeniyle savaşanlar bugün, 2. Cumhuriyetçilerle birlikte Laik Cumhuriyetten ve Atatürk'ten intikamda birlikteler! Avrupa(lı) Birliği ve ABD'nin istekleriyle millete-devlete-bağımsızlığa ters her şeyi yapabiliyorlar!
Halklara özgürlük adına devrimci geçinenlerin ölünecek yerlerde sağ kalmış ve kendilerine "68 Kuşağı" adını koymuşları, ABD ve Avrupa/lı Birliği istiyor diye Atatürk'ten vaz geçtiler!
Milli Görüşçüler; "Batı uşaklığı, Haçlı garsonluğu" ile suçladıkları kişileri unutturacak kadar Haçlı Avrupa yandaşları oldular! "Amentü'de birlik" söylemleriyle, Haçlı'ya yaklaşıp Papa'nın elini öpen, "Dinler arası diyalog" gibi dindışı bir davranışla Haçlı'ya teslîm olmuş nurcu cemaatler var!
Demek ki yıllarca; devrimcilikten, sağcılıktan-solculuktan, ümmetçilikten- dincilikten geçinenlerin bir ittifakları varmış!...
Bu ittifaka hiç girmeyen, "Her türlü emperyalizme hayır!" diyen Ülkücülere ortak düşmanlıkları da bu ittifaktan kaynaklanıyormuş! Yani bunlar dün de birlikteymişler bu gün de birlikteler!
Dünün imansız(!) solcularının, devrimci anarşistlerinin, enternasyonalcilerinin, DDKO'cularının buluşma adresinin de AKP!
El birliği, güç birliği yaparak oluşturdukları teslîmiyetçi çadıra girmeyen ve girmediği gibi de mücadele eden Türk Milliyetçilerine ortak düşmanlıkları da apaçık!
Allah adıyla kandırmalarla, Sosyal adalet söylemleriyle, vesâyetsiz demokrasi maskesi ve hamasetle oluşturulan Deprem Çadırı'nda ortak hükümetçilik oynuyorlar!
Hiç millî olmadıkları hatta millîliğe, milliyetçiliğe, ulus devlete karşı oldukları için de ne Doğu Türkistan'da, ne Telafer ve Kerkük'te, ne Karabağ'da, ne Afganistan'da, ne Balkanlar'da, ne de Kıbrıs'ta Türklüğe karşı uygulanan asimilasyon ve soykırım umurlarında değil!
İş bizim Türk Milleti! Korkak saldırgan olur ve saldırıyor! Akan kan da, yanan can da, akan göz yaşı da bizim! Dünyadaki bütün Türklere güman sensin Milletim!
Allah yardımcın olsun!
"SAHİPSİZ MİLLETİN BATMASI HAKTIR!"
Selâm, evgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 15, 2009

"SUS!" MU DEDİLER?...

Sevilen ve korkulan insanların, dedikoduları yapılır. İkisine de güç yetmez çünkü! Birine korkulduğu, diğerine incitmekten korkulduğu için güç yetmez!
İkisi de korku aslında ama farklı! İnsanlık olarak birbirine çok yakın ve birbirinden tamamen farklı bu duygular arasında çırpınıp dururuz! Ta ki en korktuğumuz ölüme kadar.
Ölüm var! Ölüm gerçek... Ölüm kaçınılmaz ve kaçsak ta, kovalasak ta yakalanacağız ölüme... Kur'an'ın tarifiyle "tadacağız" ölümü!... Ölümü, düşünelim istedim!
Tat, lezzet, tadına bakmak, tadmak; bu kavramların içinde korku yok! Korkmak ve korkutmak yok ama korkulur ölümden! Öylesine korkulur ki, hatırlamamak adına dedikodusu bile yapılmaz!... Oysa Hz.Peygamberimiz(s.a.v)'in; " Ölümü sık hatırlayanın kabir âzâbı hafifler." dediğini duymuşuz.
Elbette hatırlayanın, hatırlatması da gerekir. Mesela ataların, "Ölmek, ölmek! Hırlamaya ne gerek?" şeklindeki muhteşem ve kafa tutan teslîmiyetini hatırlarım...
Yine bir ölüm şekli olan şehâdetin tarifinde; "Onlara ölü demeyiniz diridirler." İlâhi tarifini hatırlarım... Demek ki ölmek var, ölmek var!...
Birinde tadarak, lezzetini yaşayarak şehîd olmak, diğerinde korkulmasına rağmen yine tadarak yine acısını hissederek ölmek!... Tatlar birbirinin zıddı, acı-tatlı... Ölümün acı ve tatlı tadını tatmak kaçınılmazsa, bu tatlar arasında tercîh bizim diye inanırım... Peybamberimiz(s.a.v)'in; "Aguşunu açarak" beklediği ölümü yani ölümün tatlı tadını tatmak veya korkudan ödümüz patlayarak ölümün acı tadını tatmak elimizde midir diye çok düşünürüm...
Her ölümü hatırladığımda da Şehît Ülküdaşlarımı hatırlar ve Rabb'im'den beni de onlara yoldaş etmesini niyaz ederim... Aldığım, verdiğim her nefeste hızla yaklaştığım mukadder akıbetimden dolayı -tanımakla onurlandığım- şühedamızı kıskanırım!...
"Sen gurbette kalırsan ben ölürsem ne çıkar
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrı Dağı'nda.." diye ölüm tarifini güzelleştiren, ölüme vuslat diyen Atsız Hoca'yı kıskanırım...
"Dönülmez akşamın ufkundayım vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç.." diye feryad eden Yahya Kemal'in, duygularını anlamaya, ötelemeye çalışırım!...
Ölüme iki farklı yaklaşım... Birinde ölüm vuslat, diğerinde dönüşü olmayan bir korkulu son!
Bu bir iç hesaplaşma Dostlar!
"Ülkücüyüm" diyen taraftarları incitmemek için kendimi hapsettiğim kendimde, kendimle başbaşa kalmışlığımın getirdiği bir iç savaş!... Mukadder son ölümü hep hatırlarım. Ama Haçlı'nın, Çinlinin gözlerimizin önünde, toplu katliamlarla gerçekleştirdiği zulüm adındaki ölümlere kafa tutmayışımızı da hazmedemem!
Entellerimiz, "Haçlı" adındaki kendi askerlerinin yaptıklarını kabullenmeyen ABD'lilerin protestolarını görmezden gelirler, isyan ederim!... Hristiyan Dünyası'nın hemen hemen her yerinde, İsrail adındaki en organize terör örgütünün yaptıklarını tel'in eden sivil başkaldırıları görmezden gelirler isyan ederim! Doğu Türkistan'daki soy kırımı, bizde ki bölücü harekete yapılanlara benzetmeye çalışırlar çıldırırım!
"Arap Kürt Partisi" şeklinde de açılımı yapılan "deprem çadırı" sakinlerinden oluşmuş Hükümetin, Doğu Türkistan'da ki soykırıma gösterdiği; "One minut!" benzeri yetersiz tepkiyi anlamakta sıkıntı çekerim!...
"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın..." (Bakara-178) Allah iznini hatırlarım! Din ve dindarlık adıyla siyâset yapanların, gözler önünde yapılan bu zûlme, Allah(c.c.)'ın iznine rağmen seyirci kalışlarını, anlayamam! Uygurlar Türk diye mi bu bigânelik acaba?
Siyâsetini Türk Milliyetçiliği, Türk Birliği Turan üzerine inşa etmiş MHP niye miting alanlarına milyonları toplamaz? Gök kubbeyi patlatarak Çinliye niye seslenmez? "Sus!" mu dediler yoksa? Meraktan, öfkeden çatlarım!
Ölüm Allah emri ama tatlandıracak bir şeyler yapmak gerekmez mi? Allah'ın izin verdiği kısas içinde mi "Haçlı" birliği AB veya Haçlı silahşörü ABD'den izin beklenir?!...
Öööf be! "Ölmek, ölmek! Hırlamaya ne gerek?" diyeyim bâri neye yarayacaksa!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Temmuz 14, 2009

SİGARAMDA DUMAN DUMAN...

Demokrasiyi vesâyetten kurtaran, yasakların tamamını kaldıran AKP'nin getirdiği, vatan kurtaran yasağına beş gün kaldı!
AB'ye girmek için heyecanla yeni kırk yılların hazırlığındayken yalakaca uyum yasalarımızla, Avrupalılardan daha demokrat yasaklarımız, 15. Temmuz.2009' da başlayarak tarihe şerh düşülecek!
Yasalarımızda ağır suçların başında cinâyet var. Yâni çok yasak! AB kızıyor diye idam kalktı ama ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası var. Ammaaa! PeKaKa'lı olur, dağa çıkar, can vemal güvenliğinden sorumlu resmî görevlileri öldürürsen, sınır güvenliğinden sorumlu Mehmetçiği öldürürsen; adına "eve dönüş" derler, "pişmanlık" derler, "gizli tanıklık" derler, "düze indirme" derler bir kılıfına uydurur affederler! Erkeksen sigara iç! Eve mahkûmsun ömür boyu!...
Organize dolandırıcılık yap, gurbetçi inançlı garibanları Allah rızasına diye kandırarak trilyonları topla, Allah rızası için zenginleşmek isteyen îmanlı kurnazlara yönlendir, televizyonlar kurdur, gazeteler çıkartıp Allah rızasına dinsizlerin emrine ver, Orduya, Yargıya saldırt; AB ülkelerinden Alman yargısının "Asrın Dolandırıcılığı" adıyla yargılayıp cezalandırdığı ve asıl suçlular Türkiye'de diye işâret ettiği kişilerden biri ol, bağlı olduğu Bakan tarafından istifan istense bile; "Temiz Arkadaşımız"sın ama sigara içersen ölene kadar suçlusun ve eve mahkûmsun!
Hakkında sayısız dosya olsun, millet vekilliği dokunulmazlığı ile hukuktan kaç; dokunulmazlık süresinde zaman aşımına uğrarsa ne âlâ, uğramazsa Başbakanlığa kadar yükselmek yasak değil, demokratik hakkın! Devletten alınan Hazine Yardımını iç etmekle suçlan, suç ortaklarından eski Başbakan dokunulmazlığı kalkınca yargılansın, cezalansın ama dokunulmazlığın devam ettiği için Cumhurbaşkanlığına kadar yüksel ve cezalandırılan eski suç ortağını affet yasak değil! AB diktelerine uygun! Amaaa sigara içiyorsan ömür boyu eve mahkûmsun!
Filim serbest! Hatta sanat! Soyunmak serbest! Öpüşmek serbest! Her türlü müstehcen görüntü serbest ama sigaranın üstünde kocaman bir sansür, yasak! Öyle ki diğer sanatsal seks görüntülerini harap edecek, filmi filmlikten çıkaracak kadar güçlü bir yasak!
Bir zamanlar çok saf edalarla yapılan baş örtüsü ve sarık savunmalarına itirazımızda; "Arkası gelir yapmayın!" diye yırtınmış anlatamamıştık! Çünkü baş örtüsünü, sarığı-şalvarı-cübbeyi savunanlar din adına savunuyor, Sünnet kıyafetlerdir diyorlardı! Sonu türban oldu, tesettür oldu ve resmî her yere girmesi gereği savunulmaya başlandı! Türbanla, tesettürle başlayan gizli savaşın sonunu, Atatürk ve Laik Cumhuriyetten alınacak intikamın sonucunu da hep beraber göreceğiz!
Şimdi bu yazımı, gazetem yayınlamayacak biliyorum! Çünkü büyük bir ihtimalle para cezası gerektirir!
Ama bu yasağın peşinden neler gelecek? İçki ve sigara içirmemesi hâlinde iş yapması mümkün olmayan eğlence yerleri ne olacak merak etmeyeyim mi?
PeKaKa'lı olup devlet görevlilerini, Mehmetçiği öldürür, devlet yatırımlarını tahrîp eder, iş makinalarını yakarsan, Bayrak yırtar paçavralarla meydanlara iner önüne gelen iş yerlerini yıkar, bankamatikleri yağmalarsan demokratik insan hakların var, yasak değil ama sigara!...
Sigara yasağından beri otobüs yolculuğu yapmadım. Genellikle trenle yaptım yolculuklarımı. Şimdi trende de yasakmış! Yâni artık yolculuk yasak tiryâkiye!
Açlık bitti! Küresel kriz teyet geçti! Hükümet mensuplarının ve yandaşlarının dünyalıkları tamam, ahretlerini satın alacak kadar paraları da var! Yaklaşık on beş milyon işsizin gideceği tek yer olan kahvelerde, tek efkâr dağıtıcı sigara, yasak! Elli kuruş çay parasına akşama kadar tabanları üzerinde dönerek tek efkâr dağıtıcısı sigara olan işsizlere hizmetle rızık toplayan kahvecilere ise artık yaşamak yasak!
Gazetemin Yazı İşleri Yöneticileri; Allah aşkına "Bir ataş verin cıgaramı yakayım!" Cezâmı öderken bir duman üfleyip gülerek bildiğim ve yeni icat ettiğim bütün iltifalarımı da sıralayayım!...
"SİGARAMDA DUMAN DUMAN, KADEHİMDE YUDUM YUDUM..."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

YÜZME BİLMEYEN CAN KURTARAMAZ!...

Adım, sanım; geçmişim, tarihim, açık kimliğim, büyük Türk Milleti; sözüm sana! Çünkü dünya Haçlı Birliğinin linç etmeğe çalıştığı sensin! Haçlı'nın yüzlerce yılın birikmiş kîniyle intikâma soyunduğu, hedefe koyduğu sensin! Sözüm sana!
Artık sabrını denemiyorlar! Artık kucağında oturup sakalını yolarak seni tahrik etmiyorlar!
Artık canımızla, gururumuzla oynuyorlar! Artık Eeceli gelen it gibi cami duvarına siyiyorlar da ortada cami duvarına siyen iti itlâf edecek erk yok!...
Diyarbakır'da başka devletmiş gibi toplantı yapılıyor! PeKaKa vekilleri, artık silâhlı mücadele döneminin geçtiğinden ve siyâsi çözümlerden bahsediyorlar! Son yerel seçimlerden sonra sınır da çizmişlerdi! Adını MAZLUM-DER koyan, bölücülüğe demokratlık diyen bir hain grup, ilk öğretim okullarımızda yapılan Öğrenci Andı'nın kaldırılmasını isteyen, edepsizce hazırlanmış afişler asıyor ve aynı gün aynı Diyarbakır'da trafik kontrolündeki polislerimize kahpece saldırılıyor! Bir polisimiz şehit, bir diğeri ağır yaralı! Ve bu polislerimiz Diyarbakır'daki vatandaşlarımızın trafik terörüne kurban gitmelerine mani olmak için nöbetteydiler! Ve bir daha "Vatan sağ olsun." Milletimin, devletimin, hepimizin ve yaslı ailenin başımız sağ olsun.
Cumhurbaşkanı; "İyi şeyler olacak!"müjdesini vermişti! Ulusalcı CeHaPe, yeni Kürt açılımını anlatmıştı! Milliyetçi MeHaPe, Çin'de Cumhurbaşkanının talimatıyla PeKaKa'lı vekille göbek atan vekiline sahip çıkıp teselli ediyor! Bölücüyü, haini, işbirlikçiyi, ABD veya AB ajanlarını; içerde demokratça, dışarda diplomatça şımartan şımartana! Taşlar bağlı, kuduz sokak itleri başıboş!
Atalarının Gürcistan'dan Rize'ye geldiğini ve Gürcü olduğunu açıklayan, Türk yaratılmadığı için Allah'a şükrettiği, Atatürk'ten, Cumhuriyetten hesap sormaya and içen sesli görüntüleri internette dolaşan bir Başbakanımız; "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünden en az bölücüler kadar rahatsız olan ve rahatsızlığını açıklamaktan çekinmeyen bir Cumhurbaşkanımız var!
Başbakan'ın siyâsi yasaklarını -partili arkadaşlarına rağmen- kaldırarak Siirt'ten millet vekili seçilmesini ve Başbakan olmasını sağlayan bir Ana Muhalefetimiz; "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünden rahatsızlığını saklamayan birini Köşk'e çıkarmakta Recep Tayyip Erdoğan'dan daha sabırsız bir "Yavru Muhalefet"imiz var!
Bu kadar gayr-ı millînin bir arada olduğu, iktidarı muhalefetinin demokratlık ve diplomatlık yarışına girdiği; AB ve ABD ile uyumlulukta yarışarak siyaset yapanların Meclis'te olduğu bir demokrasiden de demokrasiyi ve seçim yasalarımızı kullanarak Gâzi Meclis'e giren ve Bahçeli tarafından Gâzi Meclis'in rengini tamamlamakta kullanılan demokrat hainler çıkıyor!
Ve bu kadar denetimsizliğin, bu kadar otoritesizliğin içinde bir de demokrasi uğruna(!) Devletimizin kurucusu ve koruyucusu TSK'nın sivil yargıda yargılanması isteği ile Ordunun otoritesi yok edilmeye çalışılınca; hain de şımarıyor, bölücü de!
Sonuç, artık sabrımızı falan denemiyorlar!
Artık devletimizin varlığı ile oynuyorlar! Bölünmez vatanımız üzerinde açıkça planlar kuruyorlar! İçişleri Bakanlığı'na bağlı yerel yöneticiler, müstakil devletmişçesine davranıyorlar!
PeKaKa'lı leşlerin anısına saygı duruşu gösteren bölücü vekiller ve belediye başkanlarının arasında çaresizce oturarak olayı seyretmeğe mahkûm Kaymakamımızın şahsında devletin acziyle alay ediyorlar!
İçerde bütünlüğümüzü, asayişimizi, can ve mal güvenliğimizi sağlamakta sıkıntılarımız varken bir de utanmadan Uygur Kardeşlerimize yapılan soykırımı malzeme ederek gûya büyük demokrat ve diplomatlarmış gibi iç siyâsete yönelik ucuz polemikler yapıyorlar!
Beyler! Yüzme bilmeyenden can kurtaran olmaz! Kendi ayakta duramayan sarhoş başkası düşmesin diye koluna girerse ikisi de düşer!
Niye bir grup vekilimiz Doğu Türkistan'da değil? Canları çok mu tatlı? Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu özlemeyen bir Türk var mıdır şimdi? Tek başına Karabağ'a, Kerkük'e, Balkanlar'a, Çeçenistan'a kartal gibi yetişen Muhsin Yazıcıoğlu aranmaz mı şimdi?
Siz bu halinizle, kendi vatandaşınızın can ve mal güvenliğini sağlayamazken, dünyanın öbür ucundaki Kardeşlerimize yardım eli uzatamazsınız! Uzatıyor görünseniz de hemen peşine diplomatlaşır komikleşirsiniz!
İç düzeni, asayişi sağlayıncaya kadar bu konuda susun bari! Susun edilen beddualar artmasın !
Millet, içgüdüleriyle gerekeni gerektiği gibi yapar size rağmen...
"BÜYÜK DEVLET OLMAK İÇİN BÜYÜK KAN İSTER"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Temmuz 11, 2009

TAVIR, TÜRKÇE OLMALI...

"Necip Türk Milletine ve nesl-i âtiye (gelecek nesillere) tavsiyem şudur ki, sînesinde yetiştirerek başına geçireceği kişilerin kanındaki ve vicdânındaki cevher-i asliyeyi tahlîl etmekten bir an ferâgat etmesin." Kemal ATATÜRK

Haber sitelerine Muğla-Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçi'nin; "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ne zaman Türkler yönetmeye başlar, o zaman sıkıntılar biter." sözleri, düşmüş!
Bomba gibi gündeme düşmüşmüş! Başta AKP İlçe Başkanı olmak kaydıyla, tepkiler çığ gibi büyüyormuşmuş!...
Hadi be! Hadi ordan! Hadi ordan be!...
İnternet sitelerinde Türk yaratılmadığı için şükredenlerin; Cumhuriyetten, laiklikten hesap sormaya edilen yeminlerin videolarının yayınlandığı; "Ne mutlu Türk'üm diyene." sözünün dağlara yazılmasından rahatsızlığını saklamayanların Köşk'e çıkarıldığı; en milliyeçilerin "farklılıkların farkındalıkla, toplumsal dayanışmanın siyâsal iz düşümü"yle, her renkten ve kokudan çiçeklerden millet tarifi çıkarma gayretleriyle, Gâzi Meclis'in renklerini bölücülerle tamamlama gayretleriyle, Çin'de PeKaKa'nın siyasallaşmışı ile göbek atmayı tasvip etmeleriyle, Doğu Türkistn'a Özerk Sincan Bölgesi, Uygur Türk'üne 'Uygurlu' demekle; son zamanların en ulusalcı kimliksizi CeHaPe'nin yeni dîni ve etnik açılımlarıyla; özetle sağcısı, solcusu, liberali, ümmetçisi mevcût partilerin AB'cilik ve ABD'cilik adıyla mandacılık yarışındaki Haçlı işbirlikçiliği ile yaşadığımız günler bile hasretle arayacağımız günler olacak korkarım!
Eşekten yarış atlığı, kurt köpeğinden kurtluk, kediden aslanlık, kuzgundan kartallık beklemek kadar abestir Türk olmayandan Türkçe davranış beklemek!
Devletimizin kurucuları Türk ve temel prensibi Türk Milliyetçiliği, vatanımızın adı Türkiye ve vatanda yaşayanları da; "Ne mutlu Türk'üm diyene." diye târif etmişsek Behçet Saatçi, söylenmesi gerekeni söylemiş, yapılması gerekeni de Muhteşem Türk Atatürk'ün öğüdünden hareketle hatırlatmıştır...
Türk Milliyetçiliği'nin son siyâsal Başbuğu da; "Cumhurbaşkanından genel ev kadınına kadar insanımızın meselesi, meselemizdir." diye öğretmişti Ülkücülere...
Kim, kimler, hangi partililer veya hangi siyasi görüşlüler ne tepki verirlerse versinler şahsen benden avuçlarımı patlatırcasına, ayakta alkış Behçet Saatçi'ye...
Gürültü edip kuşları uçurduktan sonra boşluğa mermi sıkarak avcılık olmaz! Zamanında, zemininde söylenmeyen sözlerin sonradan söylenmesinin asla ve kat'a inandırıcılığı ve etkisi de olmaz!
Eğer olur iddiasında bulunanlar çıkarsa, Başbakan'ın Erzurum'da, partisinin il kongresinde sorduğu soruya muhatap olunur ve büyük bir ihtimâlle de her ne denilirse denilsin soru, cevapsız kalır! Veya söylenecek sözler, tam yerinde ve zamanında sorulmuş soruya cevap olmaz!
Türk tarifini vatandaşlık bağı ile sınırlayıp daha da ileri götürerek Türkiyelilik adı altında hapsederseniz ne Uygur, ne Azeri, ne Kırgız, ne Özbek, ne Kıpçak, ne de dünya Türklerine sahiplenmek hakkınız kalmaz! Hakkınızı baştan kendi elinizle terk etmiş sayılırsınız ve muhatap olacağınız sorular karşısında susmaktan başka çâreniz de kalmaz!
Ya zamanında gerektiği gibi konuşacak, ya da suskunluğu bir siyâsi tarz olarak kabullendirdiğiniz gibi susacaksınız! Yoksa lafı adamın ağzına teperler!...
Millet olarak boşa geçirecek zamanımız yoktur ve gün; Türkçe durup Türkçe tavır sergilemek günüdür!
"Kavimden, gardaştan, dosttan küsülür
Ben senden küsmeyip ya kimden küssem?
Canı belâlara canan götürür
Canandan küsmeyip ya kimden küssem? (Azaplı Mikâil)
"YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN CİHAN SENİNDİR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

SEN VUR GARDAŞIM!...

Çok uzağım elim yetmiyor ama
Sesim de gelmez mi Uygur Gardaşım?
Haber verdik Kürşad ile Atam'a
Biz yetene kadar sen vur Gardaşım!...

Çin'de diplomatça lisan eyledik
Göbek atıp PeKaKa'lı eğledik
Doğu Türkistan'ı Sincan eyledik
Diplomatça ettik buyur Gardaşım!...

Dört bir yanda Türk'ün kanı akıyor
Demokratlar, diplomatlar bakıyor
Haçlı, Çin eliyle bizi yakıyor
İmanlımız oldu gâvur Gardaşım!...

Entellerden yılan, demokrat çıktı
Hastasını satan hipokrat çıktı
Herif bilinenler diplomat çıktı
Bildiğin küfürü savur Gardaşım!...

Kahpe, Çinlilere el uzatandır
Altın silah verip kan akıtandır
Toprak kanla sulanırsa vatandır
Eden ettiğini bulur Gardaşım!...

Türk'üm diyen her kes size hevesli
Turan seferinde uzun nefesli
İçinizde yok mu bir Kürşad nesli
İsyânı başlatsa olur Gardaşım!...

Turan için Türk'ün kanı gerekli
Dünya nizâmına şânı gerekli
Gardaşın gardaşa canı gerekli
Al canımı aha buyur Gardaşım!...

Ordu millet bir verirsek el ele
Tüm dünyada olur gene zelzele
Ecel denen kan dudaklı güzele
Uzaktan sarılsak n'olur Gardaşım?...

Tamam dik duruşlu bir başın var da
Yer yüzünde her yerde bir taşın var da
Ey dünya Türklüğü gardaşın darda!
Sen yetene kadar durur Gardaşım!...

Her yandan oraya koşamaz mıyız?
Yine enginlerden taşamaz mıyız?
Ural'ı, Altay'ı aşamaz mıyız?
Yeniden hür olsun Uygur Gardaşım...

Alışkınız kahpe Çinli fendine
Her kes yakışanı yapar kendine
Seyretmek yakışmaz imana dine
Türk'ten ses bekliyor duyur Gardaşım!... (11. Temmuz.2009-İzmir)

"UDAÇI ERTİ TÜRK BUDUN, ÖKÜN!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Temmuz 10, 2009

BİZ BÖYLE DEĞİLDİK!...

Türk Milleti; Allah'ını seversen dinle!
Türk Budun; Tanrı aşkına kulak ver!
Udaçı erti Türk Budun, ÖKÜN!
1944'te bize sığınmış ve ilk demokrat siyâsimiz Millî Şef tarafından Sovyetler Birliği'ne teslîm edilişinde Boraltan Köprüsü'nden geçer geçmez kurşuna dizilen kardeşlerimizin, Rus kurşunlarını yerken attığı, "Ölen biz olalım! Yaşasın Türkiye!" nârâsını ve o diplomatik yüz karanı unuttun mu Türk Budun?
"Bizim burada İstanbul'u korumak için öldüğümüzün farkında değil misiniz?" diye Bosna-Hersek'te ki soy kırımda, Meclis Başkanımız M.Kalemli'ye tercümanlık eden Bosnalı Türk Kızımızın savaş nârâsını da mı unuttun Milletim?
Dağlık Karabağ'da, Türk Bayrağı ile şehit olurken "Yaşasın Türk Milleti! Yaşasın Türkiye!" diye nâralayan şehitleri de mi unuttun?
"Bir millet, iki devlet." târifini dünyanın ve hristiyan Haçlı'nın gözüne sokan Azerbaycanlı Kardeşlerimizin feryâtlarını artık duymuyor musun?
Kıbrıs'ta bütün Haçlı'ya direnerek destanlar yazan, Türk kimliğinden başka hiç bir kimliği önemsemeyen ve Türkçe yaşayıp Türkçe ölmekten aslâ çekinmeyen Kıbrıslı Kardeşlerimizin feryâtları da mı artık seni ilgilendirmiyor?
Kerkük'teki, Telafer'deki Türkmen Kardeşlerimizin tekbîrlerle can verişine de bigâne misin?
Türk Milleti; Allahını seversen dinle!
Türk Budun Tanrı aşkına kulak ver!
Canı alınanlar öz kardeşlerimiz! Hedef alınan Türk Kimliğimiz! Korkulan onbinlerce yıldır dünya nizâmına her türlü katkıyı vermiş olan Türk Milletliğimiz!
Yüzlerce yıldır Türk olmayan dindaşından da arkadan, kalleşçe darbeler yemedin mi?
Türk ve dindaşın olmayan Haçlı ile yüzlerce kere, Allah rızası için boğaz boğaza savaşan sen değil misin?
Sadece "Çanakkale geçilmez!" tezin için yediyüz binden fazla Haçlı'yı toprağa ve denize gömerken verdiğin 253.000 şehit atandan da mı utanmıyorsun artık? En son Çanakkale'de toprağa gömdüğün 700.000 Haçlı'nın çocukları, intikamdan vaz mı geçti zannediyorsun?
"Su uyur, düşman uyumaz!" atalar öğüdünü unuttun mu?
"Ayıdan post, düşmandan dost olmaz!" atalar öğüdünü de mi unuttun?
İçerde demokrasi, dışarda diplomasi denilen acziyet gereği, düşmanlara müttefik sıfatla dost denildiğini, uyutulduğunu, arkadan lokal anestezi ile hançerlendiğini ve ve anestezinin etkisinden sonra canının yandığını onlarca yıldır anlayamadın mı daha?
Balkanlarda ölenler, öldürülenler Türk!
Kafkaslar'da ölenler, öldürülenler Türk!
Afganistan'da ölenler, öldürülenler Türk!
Irak'ın kuzeyinde ölenler, öldürülenler Türk!
İran'da ölenler, öldürülenler Türk!
Doğu Türkistan'da ölenler, öldürülenler Türk!
Tek müstâkil dünya devleti Türkiye'de -hem de sınırlarımızın içinde- ölenler, öldürülenler Türk!
Bütün bunlar sana bir şey söylemiyor mu?
Bittin mi Türk Milleti!
Öldün mü tarih yapan, destan yapan, ölen ama asla yenilmeyen Türk Milleti!
Bu sözlerim; aslâ, ama aslâ hiç bir siyâsiye değil! Onlar; içerde demokratlık, dışarda diplomatlık maskesiyle acziyeti kabûllenmiş, günübirlik yaşamayı, eyyâmcılığı, dönmeyi, dönekliği akıllılık bellemiş, bütün olayları günlük yaşayarak oya tahvîl etmeye çalışan demokrat kurnazlar!
Onlarca yıldır, "Bağımsızlık karakterimdir." tarifli Muhteşem Türk Atatürkümüz'den, silâh ve mesâi arkadaşlarından, şühedâmızdan Batı'nın, Haçlı'nın, Türk'ten yara almış bütün düşmanların intikam almalarına yardımcı olmuş yerli işbirlikçilerimiz de gûya demokrat! "Gaflet, dalâlet ve hatta hıyânet" içinde olanlar da onlardan!
Sözüm sana Türk Milleti!
Seslenişim sana Türk Budun!
Doğu Türkistan'da Uygur Gardaşlarımıza soy kırım var, görmüyor musun? Canının bir yeri acımıyor mu Türk Milleti?
Allahını seversen dinle! Tanrı aşkına kulak ver Türk Budun!
"Ben ne diyem o vefasız dağlara
Öz gardaşı dönek olan ağlar a!"
"UDAÇI ERTİ TÜRK BUDUN, ÖKÜN!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 09, 2009

GARDAŞ, GARDAŞA MUHTAÇ...

Gar daşa,
Kışın yağar gar daşa.
Hasta ilâca muhtaç
Zorda gardaş, gardaşa... (M.A.)
Doğu Türkistan'da Uygur gardaşlarımıza zulüm var!
Doğu Türkistan'da Uygur Gardaşlarımıza kıyım var!
Dünyanın neresinde olursa olsun bir Türk'ün tırnağına diken batsa bizim yüreğimize hançer sokulmaz mıydı?
Nerede bir Türk yaşıyorsa ora bizim yurdumuz değil miydi?
"Nerde benim Ural-Altay Dağlarım/ Bozkurdum der öz yurdum der ağlarım." diye onlarca yıl hamâset yapan biz değil miydik?
Onlarca yıl muhalefetteyken Siyonizme, İsrail'e karşı en sert söylemlerin sahipleri olan, Avrupa heveslisi sağ partileri "Garson" ve "Patates dinliler" diye târif eden Milli Görüşçü müslüman siyâsetçilerimiz; gözümüzün önünde, naklen yayınlarla Filistin'e, Telafer'e, Karabağ'a yapılan soykırımları diplomatlık adına seyrettiler-seyrediyorlar, seyrettirdiler-seyrettik!
Gene diplomasi gereği okyanus ötesinden gelerek Irak'ı işgâl eden ve demokrasi getirmek için katliamlar yapan, müslüman kadınların kızların ırzına zorla tecâvüz eden 21.yy. Haçlısı ABD'nin askerlerine dua ettiler, "Büyük devletler özür dilemezler." şeklinde diplomatik söylemler kullandılar-kullanıyorlar, dinledik-dinliyoruz!
Yine aynı îmanlı siyâsilerimiz, Çin'e yaptıkları seyâhatte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatı ile; "Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin'in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye'nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz." dediler, dinledik!
Türkiye'nin en Türk Milliyetçisi hatta Turan ideali sahibi tek partisinin Genel Başkanı; şimdiye kadar hiç bir tarihçinin, hiç bir yazarın ve hâtibin kullanmadığı bir şekilde "Uygurlu Kardeşlerimiz" diye adlandırdığı Doğu Türkistan'daki Uygur Gardaşlarımıza zulmeden Çin temsilcilerine Başbakan Yardımcısı ünvanı ile nişân verdi, seyrettik!
Şimdi de hukuka götürülmüş ve sonucunun ne olacağı bilinmeyen il-ilçe kongrelerinde "Uygurlu Kardeşlerimiz"e yapılanların protesto edileceği duyuruluyor!
"Keçi can derdinde, kasap yağ arıyor!" bu değilse nedir?
PeKaKa'lılara izinli-izinsiz, meşrû-gayr-ı meşrû yollardan mübah olan ve onlara İnsan Hakları Beyannamesi ile tanınan demokratik hak olan sokak ve meydan nümâyişleri, "MeHaPe"nin Türk Milliyetçilerinin yasal mitinglerine yasak mı? Miting hakkı bu gün kullanılmazsa, Ülkücü Gençliğin meydanları doldurması ve gökkubbeyi patlatması, gayr-ı millilerin başına gökkubbeyi yıkması bu gün olmayacaksa ne zaman?
Vatandaşlık bağıyla, "Türk Üst Kimliği" diye adlandırlıp farklı kokulu çiçekler sıfatıyla Türkiye sınırları içine hapsedilen Türkiyeli anlayışı sahiplerinden, Turancılık diye ifâde edilen Büyük Türk Birliği idealine uygun olarak Uygur Gardaşlarımız için bir şey yapmasını beklemek ham hayâl olmaz mı?
Milliyetçilikten halkçılığa dönerek demokratlaşan; Rusya'nın Çeçen Bağımsızlık Savaşçılarına, Çin'in Doğu Türkistan'da Uygur Gardaşlarımız'a, Ermenistan'ın Rus destekli Karabağ'a yaptıkları'na, İsrail'in Filistin'de dindaşlarımıza yaptıklarına, ABD destekli peşmergelerin Kerkük'te-Telafer'de Türkmen Gardaşlarımız'a yaptıklarını, başka devletlerin içişlerine müdahele edilmez diyerek diplomatlaşan Türkiye Milliyetçileri ve 2.Cumhuriyetçi ümmetçilerle Uygur Gardaşlarımız'a uygulanan soykırıma da seyirci kalacağız!
Ey vah ki ey vah!...
"Beni belâlara düşüren bilsen
Demek ki öz dostum, gardaşım imiş!
Gözümü bağlayıp başımı kesen
Deme ki el oğlu, sırdaşım imiş!

Azaplı o zâlim, zûlme nûr diyor,
Deryâlar üstünde saray kur diyor,
Bir özge ses bana, "Durma vur!" diyor,
Demek ki döğdüğüm öz başım imiş! (Azaplı Mikâil)
"YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN CİHAN SENİNDİR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

FETULLAHÇI'YA CEVABIM...

İnternet site ve gruplarında, ismi bende mahfûz bir Fetullahçı, neden icabetmişse veya hangi yazımdan rahatsız olmuşsa bilmem ama bana cevap verme zahmetinde bulunmuş. Sağ olsun var olsun demek ki ben fakîri Fetullahçılar da okuyormuş sevindim ve bilvesîle Fetullah GÜLEN hakkında neler düşündüğümü, dilimin ve gücümün yettiğince bir daha söylemeğe sebep buldum!
Ûlemadan olsam veya popüler ilâhiyatçılarımızdan olsam hemen beni de zındıklıkla ithâm edebilirlerdi ama "Kuvva-y-ı Seyyâre" bir Müslüman Türk olduğum için ve Allah emri Kur'an'dan başka mürşît, sahih hâdis ve sünnetlerden başka taklide değer tavır tanımadığım için, bu tavrımı da hiç saklamadığım için bana ne derler bilmem, umurumda da değil!
Ve cevaba cevabım:
Sevgili Kardeşim;
Her hangi bir kişiyi sevmek veya kızmak hatta ona aşık olmak veya ondan nefret etmek için olmazsa olmaz malzeme, bahse konu kişiyi tanımaktır. Tanımadan birine sevdalanmak veya biri hakkında ahkâm kesmek, en kibar tarifle romantizm olur diye düşünüyorum ki günümüzün en büyük eksikliği de romantizmdir! Romantizmin; duygu, coşku ve sembollere aşırı kıymet verdiğini de hatırlarsak sizi ve sizin gibi düşünenleri romantik olarak tarif eder ve rahatsız da olmam.
Resmi bir ziyârette bekleme odasındaki bir dergiden tesadüfen okuduğum bir şöyleşiden aklımda kalanı da aktarayım: Solcu hatta marksist, adını hatırlayamadığım bir Ordinaryüs Prof.umuzla yapılan söyleşide; "Neden tanınmıyorsunuz?" sorusuna verilen; "Sansasyonal bir hadise veya sözle popüler anlamda tanınmaktansa hiç tanınmamayı ama sadece bilinmeği tercîh ederim. Düşünce adamlarının, yazar çizerlerin yeri geldiğinde benden bir cümle kullanması bile benim bilindiğime işârettir. Bilinmeği çok ister, tanınmaktan korkarım!" mealinde ve beni çok etkileyen bir söyleşi okumuştum. Malesef aydınlarımızın daha doğrusu aydıncılık oynayanlarımızın en büyük noksanları, sansasyonal olarak tanıdıklarının hâricinde bildikleri gerçek münevverlerin olmayışıdır. Aksi olsa romantizmin sadece aşk alanında bittiğini varsayarak aşkın sekse dönüştürülen tarifinden rahatsız olduğunu veya alkışladığını belirtenlere mecbûriyetimiz olur muydu?
Fetullah Gülen'i Türkiye'de tanımayan yok! En sansasyonal kişiden, en popüler kişiden daha popüler! Ama yine aynı Fetullah Gülen'i malesef Türkiye'de gerçek manada bilen de yok denecek kadar az! Fetullah Gülen'i bilen bir kaç kişi olsa ve sohbetlerinde, yazılarında Fetullah Gülen'den insan karakterine, doğru ve güzel ahlâka katkı verecek bir cümlesini veya öğüdünü aktarsa, sizler de romantizmden müsbet manada kurtulurdunuz belki!...
Fetullah Gülen'in dînî öğretilerin dışında söylediği güncel bir sözünü bilen var mı? Nurculukla yola çıkıp sonra etrafında cemaatleştirdiği insanları Gülenci'leştirmekten başka bir işini bilen var mı? Allah(c.c.)'ın yasakladığı; "Onlardan dost edinenler onlardandır." diye târifine rağmen "diyalog" maskesiyle onlardan dost edinmekten başka bir gayretini bilen var mı? ABD'nin reklâm ve övgüsünü Din Adamı kisvesiyle onun kadar açık yapan bir başkasını biliyor musunuz?
Fetullah Gülen, neden ABD'de ikâmet eder?
Rehin mi?
Rehin tutuluyorsa kurtarmak için şahsen her şeyi yapmaya hazırım!
Hasta mı?
Hasta ise, Türkiye de doktor ve hastanelerimiz yok mu? Nesli kendisiyle bitecek olan bekâr ve yaşı kemâle ermiş birisinin, hasretle yaşamasını gerektirecek ne var? Ülkemizde devlet ricâlinden de epeyce seveninin olduğu artık saklanmazken ve kendisinin gelmesine hukûken hiç bir mâni yokken neden ABD'de kalmakta , yeri ve zamanı geldiğinde -bana göre emredildiğinde- dünya Müslümanlarına son bin yılın en ağır zûlmünü uygulayan ABD'yi metheden vaazlar vermekte?
Türkiye'de en uzun süreli Diyânet İşleri Başkanlığı yapanlardan Muhterem M.Nuri YILMAZ'ın, resmen randevu talep etmesine rağmen yıllarca randevu alamadığı söylenirken Fetullah GÜLEN'in "Dinler Arası Diyalog"u başlatmak, İslam'ı ılımlaştırmak göreviyle istediği zaman Papa ile görüşebilmesindeki çok açık ayrıntıyı, kim bana anlatabilir?
Allah(c.c.)'ın Kur'an-ı Hakîm'de;
"Yahudiler Üzeyr Allah'ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da İsa Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla) döndürüyorlar." (Tevbe-30) buyruğuna rağmen Fetullah GÜLEN'in "KÜRESEL BARIŞA DOĞRU" kitabının 131. sayfasında;
"Her kes Kelime-i Tevhîd'i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhîd'in ikinci bölümüne yâni 'Muhammed Allah'ın resûlüdür' kısmını söylemeksizin ikrar eden kimselere de merhâmet nazarıyla bakmalıdır." şeklindeki Allah(c.c.) buyruğuna itirâz eder gibi anladığım sözlerini, kim bana nasıl izah eder?
"HOŞGÖRÜ VE DİYALOG İKLİMİ" adlı kitabının 241. sayfasında; ".... Kur'an devamla, 'Allah'ı bırakıp ta bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin.' diyor. Dikkat edin burada 'Muhammedür Resûlullah' yoktur." cümlesini ve bu öğütlerden hareketle Ahmet ŞAHİN'in 17 Nisan 2000'de Zaman Gazetesi'nde yazdığı; "Mühim olan Kelime-i Tevhîd inancıdır. Hz. Muhammed(s.a.v.)'i kabul ve tasdik etmek ise şart olmayıp bir kemâl mertebesidir." sözlerini ve Ahmet ŞAHİN'i bu düşünceye sevk eden kişiyi bana kim ve nasıl târif edebilir?
"Eğer senin peygamberliğini yalanlarlarsa, kesinlikle senden önceki apaçık âyetlerle, mûcizelerle, dîni delillerle dolu sayfalarla, aydınlatıcı kitaplarla gelen peygamberler de yalanlamış inkâr edilmiş olur." (Âl-i İmran-184) Ayet-i Celilesi kimleri târif ediyor?
Ayrıca Müsned ve İbn-i Kesir'den alınan bir hâdiste Hz. Muhammed(s.a.v.)'in; "Ümmetimden veya Yahudilerden ya da Hıristiyanlardan her kim benim Peygamber olduğumu işitir de bana îman etmezse o kişi cennete giremeyecektir." kesin târifini kim, nereye koyacaktır?
Kâfirlerin, müşriklerin, ehl-i kitabın yani yahudi ve hıristiyanların içinden de insanlığa yararlı işler yapanlar vardır, olacaktır da. Allah'ın ikmâl ederek adını İslâm koyduğu yüce dinimiz elbette dünyadan tecrît bir vaziyette yaşamayı Müslüman'a revâ görmez. Ama dinimizi din, Peygamberimizi peygamber, Kur'an'ımızı semâvi kitap olarak kabûl etmeyen ve Kur'an'ın; "Kendilerine kitap verilenlerden Allah ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendilerine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." (Tevbe-29) diye emrettiği kişilerle, bütün Müslümanlar adına diyaloga girme yetkisini Fetullah GÜLEN'e kimler verdi?
Benim adıma; Allah(c.c.)'ın '... elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşın." buyruğuna rağmen, dinimin, Kur'anım'ın, Peygamberim'in düşmanlarıyla diyaloga ne hakkı ve haddi var?
Geçmişin ve geleceğin yani bütün zamanların Kitabı olduğuna inanıp iman ettiğim Kur'an hükümlerine, "HOŞGÖRÜ VE DİYALOG İKLİMİ" kitabının 155. sayfasında; "Kur'an-ı Kerim'de hıristiyanlık ve yahudiler hakkında kullanılan ifadelerin çok sert olduğu söylenir. Geçmiş dönemlerde bazı hıristiyan ve yahudilerin apaçık gerçek karşısında gösterdikleri inat, ayak direme ve düşmanlığı ifade için Kur'an'ın kullandığı üslûp, her zamanki hıristiyan ve yahudiler için de kullanılacaktır diye bir şart ve mecbûriyet olamaz. Bu tür âyetlerde sübût-u kat'iyye arandığı gibi delâlet-i kat'iyye de aranmalıdır. Yani bu ayetlerin Kur'an ayetleri olduğu kesindir fakat o ayetlerin ilk günden bu yana bütün yahudi ve hıristiyanları içine aldığı kesin değildir." açıklamasıyla Allah'ın Kur'an'da müslümanları eksik bilgilendirdiğini, Kur'an'ın bütün zamanların kitabı olmadığını düşündürmek istemiyor mu?
"Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip 'Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız.' diyenler ve bunlar arasında yol tutmak isteyenler yok mu; / İşte gerçek kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır." (Nisa-150-151) âyetleriyle Allah(c.c.)'ın kimleri işâret ettiğini anlamalıyım? Kur'an'ı okuyan nasibi kadar anlamaz mı? Ben böyle anladım diye kim beni suçlayabilir?
Bütün zamanlara, bütün sapanlara, saptıranlara rağmen Allah(c.c.); "Hiç şüphe yok ki Allah katında yegâne dîn, İslâmdır." (Âl-i İmran-19) kesin hükmüne itirâz edilmesine yönlendiren; Allah'ı eksik söylemekle, bütün zamanları kavrayan kesin ayetler göndermemekle ithâm ettiğini algıladığım birinin, benim adıma Dinler Arası Diyalog'a girmeğe ne hakkı ve haddi vardır?
Bir de aklımı ziyâdesiyle Vatikan'ın "İsimsiz Hristiyanlar" ya da "vaftiz edilmemiş hristiyanlar" kavramları karıştırır! Vatikan'a göre, hristiyan olmayan dinlerdeki mesîhî/hristiyanî öğeleri benimseyen kimseler 'İsimsiz Hristiyanlar'dır. Kelime-i Tevhid'le bile uğraşacak kadar cesûr olan diyalogcuların, Vatikan'ın 'İsimsiz Hristiyanlar' dediği kişiler olmadığını kim söyleyebilir?
Tekraren söyleyeyim ki din adamı değilim.
Okuduğum Kur'an'dan ben böyle anlıyorum... Allah'ın önceki dinlerin tamamını; "Hak geldi bâtıl zâil oldu." hükmüyle neshedici olarak Kur'an-ı Kerim'i indirdiğine ve peygamberlerin sonuncusu olarak ta Hz.Muhammed(s.a.v)'i gönderdiğine inanıyorum. Son Peygamber(s.a.v)'e; " Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi O'nun yolundan ayırırlar. İşte sakınasınız diye Allah sizlere bunları tavsiye etti." (En'am,153) diye emredilmemiş mi?
Kur'an-ı Kerim'le din tamamlanmadı mı?
Hâşâ Allah yalan mı söylüyor?
Bir konuyu da açıkça ve bir daha ifade etmeliyim: Ne Fetullah Gülen'e ne de her hangi bir şeyhe tabi olanlarla asla ve kat'a bir meselem olmamıştır, olmaz da. Bana göre onlar ma'zûrdur. Dünyalarını ve ahiretlerini kurtarabilmek amacıyla bir yerlere tâbi olurlar. Fakat Allah adıyla kandıranlardan Allah'a sığınırım!...
Allah(c.c.)'ın ahkâmından başka hüküm tanımam, Peygamberimiz'in sünneti haricinde taklîde değer uygulama tanımam. Allah(c.c.)'ın ve Son Peygamberi'nin bütün haram kıldıklarını helâl sayan, Allah(c.c.)'a teslis inancıyla âdemiyet veren sapkınlar ve Allah'ın gâzâbına uğrattığı/uğratacağı yahudilerle-hristiyanlarla diyaloga, bir Müslüman olarak benim asla rızam yoktur...
Hatta acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşmayı da bir Allah buyruğu olarak kabul eder ve îman gereği bilirim...
Gözümüzün önünde, gözlerimizin içine baka dindaşlarımızı katleden, ırzlarına tasallût eden haçlı ile diyalogumuzun sadece "... küçülüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşın." şeklinde olması gereğine inanır îman ederim. Ne Kur'an hükümleri ve Peygamberimiz(s.a.v.)'in hadislerini eksik bulanlarla, ne de ABD askerlerine dua eden dincilerle müştereğim olmaz, olamaz.
Küfür milletlerinin; dinleri birbirine yakınlaştırma, dinler birliği, dinler arası diyalog ve kardeşlik, medeniyetler arası diyalog isimleri altındaki faaliyetlerinin tamamını; küfür ve dinsizliği yaymak, her şeyi mübah görme mantığını yaymak, İslami öğretileri ortadan kaldırarak fıtratı bozmak mücadelesi olarak yorumlarım ve bunların şerrinden Allah(c.c.)' sığınırım...
Yahudi, hristiyan, müşrik hatta putperestlerden de insanlık yararına işler yapılmasına Allah(c.c.)'ın cevâzı varken, bozuk saatin bile zamanı günde iki kere doğru gösterdiği bilinirken Fetullah Gülen'in de doğru bazı işleri olmalıdır elbette! Kendi ülkemde Türkçe, eğitim dili ve resmi dil olmaktan nerdeyse çıkarılıyorken, Türkiye'de Türk'üm demek nerdeyse suç olarak tarif edilmeğe başlanıyor ve bu tarifin oluşmasında Fetullahçıların katkıları en fazlayken bizim anlamını bilmeden Kur'an lafzını okumamız gibi, anlamını bilmeden Türkçe şarkıları, İstiklal Marşını birilerine öğretmenin fayda ve dünya insanlığına katkısını da birilerinin bana anlatması gerek...
Allah hükmü olan; "Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın,hakkı gizlemeyin." (Bakara,42) Ayet-i Celilesi'ni de hatırlatarak, son noktayı yine Erzurum âvâmının ağzından söylemek isterim: " Can sizin, Cehennem Allah'ın ."
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN SÜTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Temmuz 06, 2009

TEK OK KOLAY KIRILIR!...

"Allah(c.c.), yaratırken hayvanları mükemmel yaratmıştır. Hikmet-i İlâhi bu mükemmellik, bir tek işi mükemmel yapmak içindir. Meselâ arı mükemmeldir ve mükemmel bal yapar. İnek, mükemmeldir mükemmel süt yapar. Balık mükemmel yüzer. Kuş mükemmel uçar v.s. Eşref-i mahlûkat olan insan, hayvanların tek tek mükemmel yaptıkları işlerin hepsini yapar ama eksik yapar! Yâni eksikliğimiz insanlığımızdandır!" Tırnak içindeki bu muhteşem öğüdü, Ülkücü Hareketin her milimetre karesinde var olan Ülkü Devi Yılma DURAK Ağabeyim'den dinledim. Yıllarca yeri geldikçe anlatıp durduğum bu itiraf-öğüdü bir daha paylaşmak istedim:"Eksiğim varsa insanlığımdandır ve insanlığınıza sığınırım!"
Bu cümle ile Ülküdaşlarıma sığınma hakkımı kullanıyorum! Bu cümlem ile Ülküdaşlarıma yüreğimi açıyorum. Mert Türk yüreklere sığınmaya, Türk Yüreklerimizi sığınak olarak kullanıma açmaya ihtiyâcımız var ve tam zamanıdır!...
Dünyanın her yerinde, her şartta Ülkücülük yaptık. Ama itiraf edelim ki eksik olmuş! Eksik olmasaydı, bu kara günler olur muydu? Birbirimize karşı görevimiz olmamalı mı? Birbirimizi tamamlayarak, doğruya yaklaşıp "İnadına diri, inadına iri..." olmamız gerekmez mi? Üvey babanın getirdiği psikopat üvey kardeşlerden öz kardeşlerimizi korumak, kardeşlik gereği değil mi? Bî-taraf olanın bertaraf edildiği, insafsız, edepsiz, töresiz işleri, daha ne kadar seyredelim?
Halimize gülen işbirlikçiler var! Memlekette talan var! Türkistan'da, Kerkük'te, Karabağ'da, Kıbrıs'ta Kardeşlerimize; her yerde dindaşlarımıza müttefik(!) Haçlı'nın uyguladığı zûlüm var! Sınırlarımız içinde her türlü kalleşliği yapan, her türlü bölücü faaliyete taşeronluk yapan kalleşlerle Çin'de göbek atanlar var! Türk Milliyetçiliğinin siyâseten marka adresi olmuş parti; bölücülerle Gâzi Meclis'in rengini tamamlıyor! "İyi şeyler olacak!" vaadinin önü açılıyor! "Farklılıkların farkındalık" gibi, "Ne mozaiği ulaaaan?" kükreyişine inat "Çiçek Bahçesi" gibi demokrat-halkçı tarifler; Balgat Serası taraftarı olmayan ülkücüleri evinden alıp öldüresiye dövmek gibi; Ilımlı milliyetçi, "Onurlu AB"ci genel başkana muhalif olanları hâin ilan etmek gibi, Türk karakterimize bilinerek atılan çizikler var!
Biz Türk Milliyetçileri varlığımızı hissettiremedikten, yıllarca "Ne mutlu Türk'ün diyene" sözünü tahrik ve gericilik sayanları, demokrasiyi araç kullandıklarını saklamayanları Köşk'e taşımanın adı "Ülkücülük" olarak tariflendirildikten sonra; demokrasi adlı iç acziyet, diplomasi adlı dış acziyet hep işbirlikçi hainlere yaradıktan sonra, hâlâ suçu başkalarına mı atacağız? Kurbağa misali soğuk suda ateşin üzerine oturttular milletimizi! Piştiğimizi anlamadan ölüyor veya öldüğümüzü anlamadan pişiyoruz! Bu uygulamalara karşı koymazsak Devletimiz çökmez mi? Devletimiz çökerse, şanlı Türk tarihinde bir kara leke olmaz mıyız?...
Türk idealistlerileri, Ülkücüler olarak Atatürk emâneti Laik Cumhuriyetimizi bu hâin dalgalardan korumaya mecbûruz! "Ülkücüyüm." diyen Türk'ün, bu yanlış rotaya ve tepetaklak gidişata, seyirci kalmak gafleti-dalâleti olabilir mi?...
Önümüzdeki günlerde Hukuka emanet bir Olağanüstü Kongre hazırlığı var. Bu heyecanlı ve kutsal hareketlenmeye katkı vermeyen gafletin sahibi, ülkücüyüm diyebilir mi?
Mevcût Genel Başkanı seçen ve içlerinden 400'e yakınının Olağanüstü Kongre talebi için imza veren delegelerle bu kongreye gidilmelidir. Kendisini seçen delegeye güvenmeyene demokrat denilebilir mi?
Ülkücü Hareket'in kaleleri illerimizde MHP yok! Diyarbakır'da teşkilat yok! Bölgelerinde Ülküdaşlarımızın şahsî gayretleriyle alınmış belediye başkanlıklarının da kaçının mevcut yönetime evet diyeceği Olağanüstü kongrede belli olacak! Paniğin sebebi bu! Noterle köşe kapmaca oynamanın sebebi bu! Ülküdaşlarımıza evlerinde saldırmanın sebebi bu! Yüz yılımızın en ehîl kadrosu Ülkücüleri tahrik ederek AKP gibi mazlûm rolüne sığınmaya çalışmaların sebebi bu!
Biz Türk Milliyetçileri, Ülkücüler; dövmeyeceğiz, sövmeyeceğiz! Yaptıklarına rağmen kimseyi hain ilan etmeyeceğiz ama mevcût sistemin hep hainlerin kullandığı demokratik haklarımızı, Ülkücülük edep ve âdâbıyla biz de kullanacağız!
Allah(c.c.) köpeği, kurttan korkmak üzere programlamıştır! Nasıl köpek kurttan korkarsa, hainler, bölücüler, işbirlikçiler, mandacılar da sâdıktan yâni Türk'ten korkar!
Tek ok, kolay kırılır!
Hadi Ülküdaşlarım! Allah rızasına, beş binden fazla Dâva Şehidimizin ve Başbuğumuz'un azîz hatıraları hatırına, hep berâber Yeniden Türk Milliyetçiliği Seferi'ne...
"HER ŞEY TÜRK'E GÖRE, TÜRK TARAFINDAN..."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 05, 2009

BEYGİR DÖNER, DOLAP İNİLER!...

Biz ne kadar bağırırsak bağıralım sadece dinleyenlerin bizi duyduğunu biliriz.
Biz Türkçe düşünüp Türkçe hayâller kurar, Türkçe konuşuruz! Dolayısıyla sadece Türkçe bilenler bizi dinler ve sadece Türkçe düşünenler bizi anlar bunu da biliriz! Sayımızın az olmadığını ama çok olmadığını da biliriz ve "Nerede çokluk, orada b..luk!"un da farkındayız!
İçerde demokrat, dışarda diplomat eyyamcılarımızın; değişmeyi, dönmeyi, terk etmeyi ve terk edilmeyi ilm-i siyâset diye yutturmaya çalışan taraftar akıllı, ipotekli vicdanlı kurnaz işbirlikçilerimizin sâyesinde de her gün bir başka garâbetle muhatabız!
Kameralarla, fotoğraflarla tesbitli, emme-basma tulumba misali; "Kabûl edenler? Etmeyenler? Kabûl edilmiştir!" komedisine ortak olup sabah "Aldatıldık!" diye feryâd eden "CeHaPe'li, MeHaPe'li" Genel başkan Vekilleri sâyesinde, Genel Kurmay Başkanlarının da "Sivil Mahkemeler"de yargılanmasını sağlayan yasalar çıkardık! Allah sonunu hayretsin!
Hakkında evrakta yolsuzluk ve trilyon lirayı iç etmekten soruşturma olduğu söylenenler, dokunulmazlık zırhı sâyesinde Köşk'e çıkabiliyor! Hakkında kaç tane dosya olduğu kesin bilinmediği söylenenler, dokunulmazlık zırhı sâyesinde Başbakanlığa kadar çıkıyor! Kapısında elli yıldır bekletildiğimiz AB'nin lokomotif ülkelerinden birinin yasalarına göre Asrın Organize Dolandırıcılığı diye adlandırılarak yargılayan bir mahkemenin suçladığı bürokratı, dokunulmazlık zırhı ile Başbakanlığa çıkan kişi; "Temiz arkadaşımız." diye târif ediyor!
Temiz Arkadaşımızıın hâmisi Başbakan, son çıkardıkları yasaya itiraz eder görünen "Genel Başkan Vekilleri "CeHaPe'li, MeHaPe'li" vekillerle ilgili; "Sizin vekilleriniz ne iş yaparlar? Uyuyorlar mıydı?" diye çok haklı bir soru sorar!
TSK'ya saldıran, G/g/ülen Taraf'a bilgi servis edenler de, -gûya- Taraf'a karşı olanlar da çâreyi benzer, hatta tıpatıp kelimelerle; "Askerin üzerinden elinizi çekin!" demokrat ve diplomat söyleminde bulurlar!
En kuvvetli silâhlarla mücehhez, en kuvvetli, hâla bütün anketlerde en güvenilir çıkan kurumumuz Ordumuz, bu demokrat ve diplomat siyâsilere karşı savunmasız!
Milletin aklı her geçen gün biraz daha karışık!
Ne kadar yırtınırsak yırtınalım sadece dinleyenler duyuyor bizi de!
Biz; içerde demokrat, dışarda diplomatlardan değiliz! Savaşarak kazanır veya kaybederiz! Biz önce el kaldırıp "Kabul edilmiştir!" diye noktaladığımız, sonra "Aldatıldık!" diye feryâd eden Genel Başkan Vekili ünvanlı orta oyuncularından değiliz!
Biz; Türk'üz. "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyenleri baş tacı edenleriz. Biz milletiz ve devletin aslî sahipleriyiz. Ne bir çakıl taşımızdan, ne bir Kürdümüzün saçının telinden, ne istiklâlimizden, ne de tarih yazan Ordumuz'dan asla vaz geçmeyeceklerdeniz!
Dokunulmazlıkların kaldırıldığı gün; Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Bakanların, millet vekillerinin ve "Temiz Kardeşimiz"in yargılanmasının sağlandığı gün, her kes yargılansın ve Genel Kurmay Başkanı da sivil mahkemelerde yargılansın diye nâra atarız! Amaaa...
Bir de kıssa: Adam fakirdir. İmkânları gereği yaya olarak yolculuk yapmaktadır. Yolu, akşama doğru bir değirmene düşer. Orada Tanrı misafiri kalmayı düşünür ve değirmenciye söyler. Değirmenci, adama değirmen taşına yakın bir ot yığınının yanını yer olarak gösterir. Dolap beygiri diye tarif edilen eşek, değirmen taşına koşulu ve boynunda da kocaman bir çıngırak vardır. Sabaha kadar dolap beygiri döner, çıngırak öter ve yolcu hiç uyuyamaz! Sabah olur vedalaşarak gidecektir. Değirmenciye; "Dolap beygiri tamam da boynuna o çıngırağı neden astın?" diye sorar. "Durduğunu anlayayım diye..." cevabıyla; "Peki ya eşek durur ve sadece başını sallarsa?" deyince; "O kadar aklı olsa eşek olmaz!" cevabıyla kendi eşekliğine hayıflanarak yoluna devam eder. Kıssalar hisse için...
Durdukları anlaşılsın diye boyunlarında çıngırakla döndürülenlerin, içerde demokrat / dışarda diplomat Davos Fatihlerinin, ABD ve AB adındaki 21.yy. Haçlısı'nın diktelerini yasalaştırmakla meşgûllerin yönettiği ülkede; kurumlar arası uyum, vergi adâleti, hak-hukuk, üretim, grev tehdîdi, "... gidersen git! Elimdeki kadar veririm!" şeklindeki blöf, Temiz Kardeş'lerin savunulması, "Kendim ısırır köpeklere yalatmam!" taraftarlığı ile asâyiş ve huzûr bu kadar olur!
Ve bu yönetimin adı da maalesef "Demokratik Sistem" olur! Beygir döner, dolap iniler!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Temmuz 04, 2009

UĞRULUK DEDİĞİN BİR EKMEK...

"Derleeer, Derleeer!" diye; 'Balgat Serası'nın Doğallıklarını Değiştirdiği Klonlu Çiçekler' in, -suçmuş gibi- 31 Aralık 2005 tarihine kadar yazdığım yazılarımı yayınlamaları üzerine teşekkür etmiştim!
Çünkü; "Başbuğ'lu MHP'ye ömrümü hîbe etmiştim helâl olsun! Helâl olsun! Helâl olsun ama Bahçeli'li MHP'ye ne yapmışsam bu cihanda da, ahrette de harâm olsun!" diye yaptığım sitemlerimde, neyi, hangi emeklerimi harâm ettiğimi söylememe edebim mâni idi!
Bir de empati yaparak, bu taraftarların davranışlarını ma'zûr görürüm! Çünkü bilirim ki D.B. olmasa bu zevâtın esâmisi okunmaz! Çünkü bilirim ki D.B. olmasa ve Hazîne'den alınan trilyonlardan destek verilmezse, tirajı 3000 olmayan bir taraftar bildirileri mâhiyetli gazeteden maaş alamazlar! Ekmekleri uğruna taraftarlık yaptıklarını düşünerek hak veririm!
Çünkü bu, demokratlaştırılan ve diplomatlaştırılan memlekette; değişmek, gelişmek, dönmek, çok para yapar! Kocaman "Şeyh-ül Muharrîrin" ünvanlı, 68 Kuşağı'ndan da eski, "Çakar almazlar"dan çok daha târihî "DolmaKalemler", milyon dolarla transferler yaşarken Balgat Serası Klonlu Çiçekleri'nin aç kalmalarına Ülkücü gönlüm râzı olmaz!
Yalnız; karın tokluğuna akıllarını, kalemlerini, vicdanlarını kiraya veren bu çiçeklere kısa sorularım olacak. Gerçi Başbuğumuz; " Zira kurt, karın doyurmak için köpekliğe râzı olmaz." buyurmuşlardı ama Başbuğumuz'un Bozkurtları ile Balgat Serası'nın Kurtçukları, çok ama çok farklı yaratıklar! Kâinatın en şanslı omurgasızı olan kurtçuklar, meyvelerin tam göbeğinde yuvalanırlar ve bulundukları meyveyi içen içten yiyerek çürütürler Balgat Serası Kurtçukları gibi... Bizlerse: "Tendürek'te, Kop'ta, Palandöken'de/ Kurtların payı var gelip geçende/ Ki alırlar vermek istemesen de!" târifiyle ve Bozkurtça günümüzü bekleriz! Bir yanda Kurtlar, diğer yanda Kurtçuklar... Söyleniş olarak her ikisine de "kurt" denir ama Kurt ile Kurtçuk arasındaki farkı, söyleyenler de bilir dinleyenler de, hatta gözleyenler de!...
Bu Balgat Serası Kurtçukları'ndan bir ricam var. Yeniçağ Gazetesi Yöneticileri'nden her hangi birine, benim Gazeteden kaç para aldığımı ve bu parayı alabilmek için nasıl müracaat ettiğimi sorsun öğrensinler. Sonra da Devlet Hazinesi'nin seçimlerde kullanılsın diye verdiği trilyonlardan, yalaka taraftar kurtçuklara kaç para verildiğini ve niye verildiğini de erkekçe açıklasınlar! Yanlış anlaşılmasın "Şeyh-ül Muharririn" ünvanlı Dolma Kalemler milyon dolarlarla transferler yaşarken bizim Kurtçukların aldıkları parayı fazla buluyor falan değilim! Sadece Dolma Kalemler, sermâyedarlardan pazarlıkla işlerinin karşılığını alıyorlarken bizim Kurtçukların aldıkları paranın kaynağını sorguluyorum! Hazine yardımından maaşları ödenen kişilerin taraftarlık yaptıkları yere oy olarak bir katkıları varsa elbette aldıkları gene helâl olsun!
Neyse soruma döneyim. Bendenizin 31 Aralık 2005 tarihine kadar yazdığım, samîmi duygularımdan Balgat Serası Klonlayıcısı sayesinde vaz geçişimi suç sayan Kurtçuklara; " Koray AYDIN'ın Yüce Divan'daki yargılanmasının son karar gününde bizzat vardım. Nasıl berat ettiğini, karar sonrası Ülkü Ocakları Genel Merkezi mensuplarının, mahkeme karşısında pankartlarla, nasıl müsbet sloganlar attığını da bizzat gördüm! Balgat Serası Klonlayıcısı'nın da Meclis'te Koray AYDIN'la ilgili söyledikleri, zabıtlarla tarihe geçti! O zaman hakkında methiyeler dizilen Koray AYDIN, Genel Başkanlığa aday olunca o güzel özelliklerini kayıp mı etti? Balgat Serası Klonlayıcısı'ndan habersiz geğirmediklerini bildiğimiz çiçeklere, bu devlet sırrı ihâle bilgileri şimdi verilerek sordurulunca; Meclis zabıtlarında bulunan methiyelerin söyleyeni D.B.'nin şimdiki yüzde yüz ters târif ve davranışlarının adı ne olur?" diye sormalıyım!...
Ben, D.B.'ye muhalifim ama Dâvamın, Teşkilatlarımın ve Ülküdaşlarımın ölesiye arkasındayım! D.B. ve taraftarları?... Genel Başkanlık'tan inince gene "Ülkücüyüm." diyecekler mi?
Yoksa Balgat Serası'nda, Anadolu'da söylenen; " Uğruluk (hırsızlık) dediğin bir ekmek; or..puluk dediğin bir öpmek!..." tekerlemesine mi uyulur?
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 02, 2009

FETULLAH GÜLEN DEVLETİ Mİ?

Gözümüze baka baka bizimle alay ediliyor! Milletin mukaddeslerine ve inançlarına müdahele ediliyor, devlet sisteminin şah damarına uyuşturucu zerk ediliyor ve bunlar yapılırken bir kâğıt parçası fotokopisi ile kıyâmetler koparılıyor!
Askeri Savcılığın takibata gerek görmediği; 'Bağımsız(!) Sivil Yargı'nın önce tevkif edip sonra serbest bıraktığı "AKP ve Fethullah Gülen’i bitirme planı" yapmakla suçlanan bir Kurmay Albay üzerinden TSK'ya yapılan insafsız ve linç boyutlu saldırı devâm ediyor!
Ben suç diye atfedilen ve târif edilen başlığa dikkat çekmek istiyorum. AKP'yi bitirme plânını, AKP şu anda hükümet olduğundan ve seçimle iş başına geldiğinden hareketle suç sayarım! Hatta demokratik yolla gelen bir iktidarın demokratik olmayan yollarla indirilmesine, yok edilmesine çalışmak suçtan da büyük bir suçtur! Buna tamam eyvallah ta; "Fetullah Gülen'i Bitirme Planı"nın neden suç olduğunu biri bana anlatmak zorunda!
Kim Fetullah Gülen?
Hangi demokratik yolla, hangi demokratik seçimle şu anda kontrol ettiği yeşil dolar ve euro birimli ekonomik gücün başında? Bizim bilmediğimiz demokratik yollarla iş başına gelen ve sadece demokrasi şövalyeliği ruhuyla, yer altı zenginliği olan islam ülkelerini sırayla demokrasi getirmek için işgâl eden, müslüman kadınların-kızların ırzlarına tecavüz eden, insanlık dışı işkenceleri dünyanın gözü önünde yapan ABD'de ikâmet eden Fetullah Gülen'e karşı plan yapmak hangi yasa ile suç?
Devletin bütün kılcal damarlarına sirâyet edinceye kadar sessiz kalmayı taktik edinen; "Askerin siyâset üzerindeki vesâyeti'nin Özkök Paşa Genel Kurmay Başkanı olduğunda biteceğini" Nazlı Ilıcak'a Emin Şirin'in yanında söyleyen bir Pentagon ajanına karşı olmak hangi yasa ile suç?
Fetullah Gülen ve cemaatinin; bütün maneviyatımızı hedef alması, Allah'ın Kur'an'da yasakladığı kişilerle dinler arası diyaloga girmesi, Kelime-i Şehâdet'te "Muhammeden Resulullah" demesek te olur diye beyanlarda bulunması, emniyette kendine bağlı müthiş bir istihbarat gücünün varlığının olduğu söylenen, bu istihbaratçıların TSK ve Anayasa Mahkemesi ve sivil yargının en üst makamlarındaki kişileri tâkibe aldığı söylenen kişinin işleri suç değil ama Fetullah Gülen'i bitirme planı yapmak suç! Hangi gece yarısı, uyuyan muhalefet millet vekilleri kandırılarak çıkarıldı bu yasa?
Fetullah Gülen'e ve hareketine lâ-dîni yâni din dışı diyen sayısız ûlema varken bir kâğıt parçası fotokopisinden hareketle "Fetullah Gülen'i bitirme Planı" yapmakla suçlayıp bir Kurmay Albay'ı önce tevkif edip sonra serbest bırakarak yapılmak istenen ne? Devletimiz Türkiye Cumhuriyeti mi, yoksa Fetullah Gülen Devleti mi?
Bu yapılanların hukuken bir karşılığı, bunu yapanlara hukukun bir yaptırımı yok mu?
Haçlı ile yapılan yüzlerce yıllık savaşlar ve mücâdeleler sonucu kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yok etme planlarına karşı devletin bir savunma mekanizması yok mu? Cumhuriyet, intikama soyunmuş şeriatçılara ve "Yeniden Osmanlıcı"lara karşı bu kadar mı savunmasız?
Vergi sistemi adaletsiz, paramızın değeri hiç söz konusu bile değil, can ve mal güvenliğini her kes kendi çabası ile temin ediyorken; milleti hortumladığı Avrupa mahkemelerince iddia edilen kişilerin adı "Temiz Kardeşimiz"ken hükümete ve devlete milletin güveni kalır mı?
Devletle milletin arasının nasıl açıldığını kimse görmeyecek mi? Devletle millet arasındaki en güçlü bağın, gecikmeyen adâlet olduğunu ve hem askeri, hem de sivil yargıya olan güvenin artık yok dereceye indirgendiğini kimse fark etmeyecek mi?
Komünizm tehlikesi bahane eilerek Ordumuzun NATO'ya sokulmasıyla başlanan ve onar yıllık periyodik aralıklarla indirilip bindirilen ve adına demokrasi denilen komediyi daha ne kadar seyredeceğiz?
Dünyada benzeri olmayan bir uyduruk sistem, üç-dört kişinin genel başkanlık sultanlığına teslim edilmiş, yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı sorgulanıyor ve ekonomik olarak savaş dönemlerindeki kadar küçülme yaşanıyorken hâlâ "Fetullah Gülen'i Bitirme Planı" adlı bir kâğıt parçası fotokopisi ile mi meşgûl olacağız?
Devlet nerede? Liyâkatli ve liyâkat madalyasını milletten almış devlet adamlarımız nerede? Kime ne Fetullah Gülen'den veya onu bitirme planlarından? Millet olarak öfkeyle sorguluyor ve soruyoruz vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 01, 2009

TÜRK'ÜN CEZALANDIRMASI ZOR AMA ÇETİN OLUR!...

Heeeeey! Neler oluyor?
Biri veya birileri bize yâni Türk Milleti'ne neler olduğunu açıkça, anlaşılır bir şekilde anlatmak zorunda? Etrafımızda kıyametler kopuyor! Dört tarafımızdaki komşularımız -ki bunların nerdeyse tamamı en az dört yüz sene sınırlarımız içinde ve en az dört yüz sene tebaamız olmuşlar- yayılmacı Haçlı'nın 21.yy. fedâisi ABD ve AB planlarıyla paramparça! ABD, Okyanus ötesinden gelerek güneyden sınır komşumuz! En milliyetçi tarifli siyâsimiz, seçim beyannamesinde; "ABD ile en sıcak ilişkiyi biz sağlarız." diyebiliyor! En milliyetçi tarifli siyasimizin en sıcak ilişkiyi sağlayabilme vaadiyle güneyde komşumuz olan, komşumuz olmadan önce dünyanın en kahraman ordusunun başın çuval geçiren ve "Büyük devletler özür dilemezler!" diye Davos Fatihi tarafından târif edilen, 21.yy.Haçlı'sının silahşörü ABD'nin kontrole alıp demokrasi getirdiği ülkelerden sonra sıra kimde? Görmüyor musunuz? Kör müsünüz?
Okyanus ötesinde mûkim bir Allah pazarlamacısının ekibi eliyle servis edildiği söylenen kâğıt parçasıyla kıyâmetler koparılıyor! Bir kısım, "Askeri Yargı bağımsız değil." diyor! Askeri yargının suçsuz bulduğu bir kurmay albayı, sivil yargı tevkif ediyor ve bir kaç saat sonra, yine aynı sivil yargı bu kurmay albayı serbest bırakıyor! Ne oluyor? Sivil yargıya kim hükmetti?
Söz konusu Kurmay Albay'ın, Genel Kurmay Başkanı'nın talimatıyla Askeri yargı'da suçsuz bulunduğunu varsayarsak, kimin talimatıyla sivil yargıda önce tevkif edilip sonra serbest bırakılıyor?
Tevkif ederken Ordu'nun karizmasına bir çizik daha atıp serbest bırakırken karizmaya çizik değil yara açıldığının millet farkında değil mi zannediyorsunuz?
Artık bu günden sonra ne siyâsilerden, ne de Genel Kurmay'dan bahsederken taraf olmama kararı aldım! Kuvva-y-ı Seyyâreliğimi, açıkça ilan ediyorum! Milletimden, devletimden, Atatürk'ten, Laik Cumhuriyetten, Atatürk ve silah arkadaşları şühedâmın emânetlerinden yana tarafım!
"Devlet Yanlısı Çete"den olmaktan asla vaz geçmem! Çünkü bu çetenin devletimi kurduğunu biliyorum! Çünkü çete başkanımın Muhteşem Türk Atatürk olduğunu biliyorum! Çete Başkanım Hakk'ka yürüdü ama çetemiz şükürler olsun dipdiri ve her kese inat var!
"Devlet Yanlısı Çete"nin bayrak devir-teslîmi on binlerce yıldır devam ediyor! Tarihin her döneminde devletli olmuş ve kıyâmete kadar devletli kalacak olan Türk Milleti; geçici kısa bir süre sistemindeki zaafiyetten dolayı yok olmaz! Türk Milleti'ni, Türk Devleti'ni yok etmeğe on binlerce yıldır güç yetmemiş kıyâmete kadar da yetmez!
Devletin olmazsa olmaz kurumları, millî kimliklerine sür'atle dönerek birbiriyle yeniden kenetlenmezse bu "Devletli Millet", tamamının işine son verir! Târihimiz bu gibi vakalarla doludur!
Kimse, ama hiç kimse bulunmaz değildir ve hiç kimse Türk Devleti'nin olmazsa olmazı değildir! Devlete sâdık kalmayan her kesten bir anda vaz geçer bu millet! Türk Milleti'nin cezâlandırması geç, zor ama çok çetindir! Önce milletten kopan, sonra ihânet eden padişahları bile sürgünlere gönderen bu tâvizsiz millet, siyâsilerden kendilerinde olağanüstü güç vehmeden megalomanları da tarihin çöplüğüne mahkûm eder!
Birileri millete neler olduğunu açıkça söylemek zorundadır! Atanmışlardan birileri, zûlme ve asimetrik saldırıya muhatapsa, şikâyetini millete yapmalıdır! Son model makam araçlarıyla Ankara trafiğinde koşturarak yapılan haksızlık yok edilemez! Milletin sahipliği ile güç yetirilemeyecek hiç bir güç yoktur!
Birileri, her kese; "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz." târifini ve bu târifin gereğini hatırlatmak ve olanları da millete anlatmak zorundadır!
Eğer birileri değil millet hatırlatırsa neler olabileceği, târihte defaatle vâkidir vesselam...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN