Perşembe, Nisan 29, 2010

ÖNÜMÜZDEKİ KIYÂMET!...

Kıyakçılığın sonu, ayakçılıktır. Suçu affederseniz, suçlu sizi affetmez demektir bu! Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir demektir bu!... Hatâyı ısrarla bağışlarsanız suçlu, suçluyu affederseniz zâlim meydâna getirirsiniz!
Ömür harcayıp kazandığınız birikimle aldığınız son model otobüsünüzü, en güvendiğiniz ehliyetsiz muavine teslîm ederseniz, kaza mukadderdir! Bir de otobüsün yeniliğine heveslenip binen yolcular varsa vaay ki vay! Kazayı duyanlar; otobüse mi, otobüs sahibine mi, otobüs sahibinin emeklerine mi, otobüse binenlere mi, bekleyenlere mi, uğurlayanlara mı, kime yansınlar?
Tarih mîmarı Türk milletinin son yedi yüz yılına mal olan, son model devletini, Türkiye Cumhûriyeti'ni, ehliyetsiz muavine teslîm ettiler! Otobüs henüz hareket etmedi! Motor çalıştırıldı, direksiyonda ehliyetsiz bir acemi var dikkat!
Cumhûru başka, milleti başka, devleti başka algılayan; demokrasiyi araç, hâkimi silah, yargıyı düşman gören; devlete baş kaldıranlarla demokrasi adına bir araya gelerek, hata üstüne hata yapıp ceremesini millete çektirecek olan, BOP Eş Başkanı bir acemi var!
Kırk yıldır yapacaklarını söylüyorlardı! Partileri her kapatıldığında suça müsait ortam yok edilmediğinden, her defasında biraz daha mürâice, biraz daha mazlûmca, biraz daha ağlayarak millete sığınanların, sistemden intikamlarını seyre mecbûr edildik!
Otobüs sahibinden uyarı tokatı yiyen ehliyetsiz muavin, otobüsü hoyratça kullanıyor! Bu hoyratlığın sonu uçurum! Sadece otobüs zarar görecek olsa muavinin intikamı belki anlanabilir ama bu liyâkatsiz sürücü ve yandaşları, Türk milletinin son yedi yüz yıllık emeğini yok etmek üzereler!
Bu liyâkatsiz kadroyu, iş başına oturtan "Ezber Bozan Adam" tarifli, demokratik tecrübeyle donanımlı, Deniz Baykal'a saldıracağım!
Siirt seçimini iptalden, Recep Tayyip Erdoğan'ın seçilmesinden, devlet direksiyonuna oturtmak için Atatürk Cumhuriyetine karşı sabıkalı, kindâr birinin önünün açılmasına verdiği katkıdan nedâmeti var mı diye soracağım? Milletin başına musallat edilen bu liyâkatsiz kişiden; devleti, milleti kurtarmak için yapılabilecek meşrû bir yol kaldı mı diye soracağım?
Recep Tayyip Erdoğan'ın yasağını kaldırıp başbakan ederek demokratlaşan Baykal'la; Abdullah Gül'ü Köşk'e çıkararak demokratlaşan Bahçeli'nin; milletin başına birlikte musallat ettikleri bu ekipten kurtulabilmek için uygulayabilecekleri müşterek bir demokratik tavır var mı diye soracağım?
İkinci tur oylamadan sonra, ehliyetsiz muavinin direksiyonda olduğu Cumhuriyet otobüsü hareket edecek ve yolunda uçurumlar var!
İflâs eden AB'nin şımarık müflîs üyesi Yunanistan'da; Rusya ve ABD'nin ortak baskısındaki Gürcistan'da, Kafkaslar'da; Ermenistan maskesiyle zûlme tabi Azerbaycan'da; Amerika'nın ve İsrailin ortak baskısına muhatap İran'da; ABD'nin işgal ettiği, bir buçuk milyon müslümanın katledildiği, yüz binlerce kadının kızın tecavüz edildiği Irak'ta; soykırıma tabi Filistin'de; ABD ve AB'nin ortak beslemesi Peşmergenin soykırıma hazırlandığı Telafer'de, Kerkük'te; Haçlı'nın demokrasiyle paramparça ettiği Balkanlar'da olanlar, kimseye bir şey söylemiyor mu?
Dört taraftan kuşatılmış, Anadolu'ya hapsedilmiş Türk milletini bekleyen tehlikeyi gören var mı? Kaçınılmaz büyük savaşı gören varmı? Dün; "Postal yalayıcı." denilen, bir astsubayımızla görüşebilmek için saatlerce bekleyen, PKK ortağı peşmergeyi resmî törenle karşılama aymazlığının, sonucunun farkında olan var mı?
Millet, devlet olmanın, devlet kalmanın tek bedeli canı habire vermeğe devam ederken ve yeniden milyon kere ölmeğe hazır beklerken, bu sefer olacağın kıyâmet olacağını hisseden ve tam zamanında anladığı dille, acemi sürücüyü uyarmaya niyetlenen var mı?
Testi kırılmadan uyarı tokatı vurabilecek bir Hoca Nasrettin yok mu?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 28, 2010

DEĞİŞMİŞ-GELİŞMİŞ ESKİLER!...

Ilımlı İslâm adıyla yeni bir dîn icadında kullanılan Hoca Efendi'lerinin ABD'den tâlimatlarıyla eskimişleri manşet yaparak, AKP Anayasası'na destek sağlamaya çalışan zamâne zamanında görünenleri kasıtla bazı Dostlar; "Artık bıktık bu eskiden ülkücü olanlardan." diyorlar!
Onlar da kesinlikle bıktırmak için yapıyorlar yaptıklarını! Nasıl mı?
Meselâ; İslâmiyet öncesi, sonra Allah'ın Arslanı olan Hz. Hamza(r.a.)'da dahil herkes, bütün sahâbi müşrik!... Kimsenin aklına sahâbinin geçmiş müşrîkliğini sorgulamak gelmez. Çünkü bu zâtlar, Kelîme-i Şehâdetle dînlerini ikrâr etmişler. Onlar yaşadıkları dînle birlikte yâd edilir, sorgulanır, alkışlanırlar!
Cumhûriyeti kuran kişilerin tamamına yakını da Osmanlı Paşaları... Onların da Osmanlılıkları, padişah ve teslîmiyetçilerle birlikte sorgulanmaz. Çünkü teslîmiyetçiliği reddederek millî bir mücâdele başlatmış ve güçlerinin çok üstünde bir başarı kazanmışlardır.
Buradan hareketle, kimseyi dününden dolayı yargılamak elbette vicdân işi değil. Hele günümüzün değişen-gelişen dönekleri, takîyyecileri bile ilm-i siyâsetlerinden dolayı alkışlanırken, eskiden ülkücü olanların şimdi değişip birilerinin gemilerine, birilerinin demokrasi tramvayına binmelerini de normal kabûl edeceğiz de!...
Adamlar bindikleri demokrasi tramvayından, "Eskiden ülkücüydüm." diyerek yağ fışkıran açıklamalar yapıyorlar, zamâne zamanı bunları "eski ülkücü" diye takdîm ediyor veya açıklama yaptıranlara iltifatlarla hakları olmadan, bir yerleri tenkît ediyorlar!
Aslında onlar ma'zûr! Yaptıranın verdiği görevleri bu! Onlara;" Ülkücülerin, Türk Milliyetçilerinin canlarını sıkın, sizinle meşgûl edin ki bizle uğraşmasınlar." görevi verilmiş! Adamlar da görevlerini yapıyorlar! Biz de onların düşündüklerinin çok fevkinde ilgileniyoruz onlarla malesef!
Allah aşkına herkes işine baksın!
İsteyen eskisin, isteyen eskiden bilmem neydim, şimdi değiştim-geliştim diyerek bir yerlere mavi boncuk dağıtsın! Biz; işimize, milliyetçiliğimize, ülkücülüğümüze, AKP'den hesap sormanın yolunu açacak olan referandumda yapacaklarımıza yoğunlaşalım. Bizim hayatlarında bir şey olamamış hiçlere ayırarak kaybedecek zamanımız yok!
"İstisnâlar kaideyi bozmaz." ama bedenlerini parayla satan kadınların adı bilinir, fâhişe! Bu kadınlar, adlarını bile bile yaparlar ama yüzlerine karşı fâhişe denildiğinde kıyâmet koparırlar!
Peki akıllarını, düşüncelerini, kalemlerini parayla satan, kiralayan bu "dolma kalemler"e ne demeli? Bunlara "Fikir Fahişeleri" diyenler, doğru söylemiyorlar mı? Kendileri; "Döndüm, değiştim, geliştim, tekâmül ettim." diyorlar ama -aynen fâhişler gibi- yüzlerine "dönek" diyenleri de nerdeyse öldürecek kadar öfkeleniyor, şirretleşiyorlar!
Soğuk savaş yıllarında komünizme, Sovyet yayılmacılığına karşı tedbîren ve ABD finans destekleriyle kurulan, kurdurulan siyâsal yapılar; şimdi o zamanki yapılarının tamâmen zıddı bir görüntüyle kullanılıyorlar ve bunun adı da; "değişmek, gelişmek" öyle mi?
Bir canlı yayında; Prof Dr. Ümit Özdağ, Prof.Dr. Özcan Yeniçeri ile Prof. Dr. Mümtazer Türköne karşı karşıyaydılar. Özdağ ve Yeniçeri, Türköne'ye; "Seni gördüğümüzde Türk Milliyetçilerinin arkadan hançerlendiğini hissediyoruz." dediklerinde Türköne; "Siz hâlâ 1970'li yıllardaki gibi kalmışsınız." diyerek gûya karşı tavır koydu! Adam, değişmiş, gelişmişmiş!
Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın; "Cumhuriyet En Uzun 10 Yılından Geçerken TÜRK SORUNU" kitabının adına, Türköne'nin itirâz edeceğini bilseydim, Vallahi ben itirâz etmezdim! Bu dönenlerin itirâz ettiklerinde, kesinlikle doğruluk vardır! Bu da -kitabın adını hâla içime sindirememiş olmama rağmen- sessiz özrüm olsun Sayın Özdağ'dan.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Nisan 27, 2010

ZÂKİR UÇMAZ, ŞÂKİR UÇAR!...

Yanlışa yanlışla mukabele, iki yanlış eder Dostlar!
Kamer Genç'le ilgili yazdıklArımdan sonra, epeyce tebrîk ve tenkîd aldım. Okumakla yetinmeyip tenkît veya tebrîk zahmetine katlanan herkese teşekkürler. Kamer Genç'in tek kişilik tavrının bana, ünlü Arap Kelâm düşünürü Câhiz'in; "Bir Türk, başlı başına bir millettir." sözünü hatırlattığını da yazmıştım.
Yazıdan sonraki tenkîtlerse aklıma, İbrahim Hakkı Hazretleri'nin iki oğlu Şakir ve Zâkir'i getirdi. Mâlûm; İbrâhim Hakkı'nın oğullarından Şâkir, gece gündüz meyhâneden çıkmayan içip dolaşan biri... İbrâhim Hakkı Hazretleri de arada bir gizlice giderek meyhâneciye oğluna istediği kadar şarap versin diye ücret öder. Diğer oğlu Zâkir ise adından da belli olacağı gibi gece-gündüz medresede zikirle, eğitimle ve ibâdetle meşgûldür. Efsâne veya kıssa bu ya; günü geldiğinde İbrâhim Hakkı Hazretleri, olduğuna/erdiğine kanaat getirdiği müritlerini alarak Hasan Kalesi'ne çıkarır. Sırası gelene; "Hadi Yavrum uç! Allah yardımcın olsun." diyerek boşluğu gösterir. Sırası gelen ve atlayan mürit, Kırklara dâhil olmaktadır.
Sıra Zâkir'e gelir. İbrâhim Hakkı Hazretleri bir kaç kere; "Hadi Yavrum uç!" demesine rağmen Zâkir bir türlü atlayamaz. Şehirde bütün ahâlinin Hasan Kalesi'ne doğru gittiğini gören sarhoş Şakir, nereye gittiklerini sorar. Biri; "İbrâhim Hakkı Hazretleri müritlerini uçuruyor. Seyre gidiyoruz." deyince Şakir de kalabalığa katılarak kaleye gelir. Babası bir kaç kere Zâkire; "Hadi Yavrum uç!" demesine rağmen Zâkir'in atlayamadığını gören Şâkir, babasının düştüğü hâle dayanamaz ve "Ben uçayım mı baba?" diye sorar. İbrâhim Hakkı Hazretleri, belli belirsiz gülümsemeyle; "Uç oğlum, uç! Allah yardımcın olsun." der demez Şâkir boşluğa atılır ve Kırklar'a dâhildir. İbrâhim Hakkı Hazretleri'nin; "Zâkir uçmaz, Şâkir uçar!" sözü de o günden mîrastır. Günümüzde de bizi şaşırtan o kadar Zâkir ve Şâkir var ki!
Dostlar;
Farkındaysanız, son günlerde yazılarımı; "Tanrı Türk'ü korusun. Türk te Türk'ü korusun" dua dileklerimle bağlıyorum. Tanrı'nın koruması, birilerini korumak için birilerini görevlendirmesiyle olur. Tanrı, Türk'ü Türk'e korutursa -ki görünen o-, biz birbirimizi korumaya, Hace Ahmet Yesevî öğretisine göre "Birbirimizi methetmeğe" başlarsak, bize güç yetmez.
Devlet Bahçeli'nin son zamanlarda gönlümü en hoşnûd eden davranışı; Meclis dokunulmazlığı zırhıyla, -Devlet'e sadâkatinden dolayı- AKP'lilerin tazyîk ve saldırılarına maruz kalan Kamer Genç'i yanına oturtarak koruması oldu. Yâni; Türk te Türk'ü korumaya başladı. İlk düğme doğru iliklenirse kıyafetimizde potluklar oluşmaz diye heveslendim ben de...
Nihat Genç konusunda inşallah yeri geldiğinde bir iki sözümüz olur. Hiç bir stilistin terzi olmadığını biliyorum veya terziden kolay kolay stilist çıkmadığını... Mühendisten mûcit, mûcitten mühendisin de az görüldüğü gerçeğinden hareketle, Nihat Genç'in, sadece "Anadolu toprağı kir tutmaz." tesbîti bile vatanperverliğini alkışlamak için yeter diye düşünüyorum.
Vatanperverlikle milliyetperverliğin farkını bilerek, günü geldiği için milliyetperverler ve vatanperverlerin güç birliği etmek mecbûriyetini de akılda tutarak, gücümüz kadar Kamer Genç ve Nihat Genç gibi doğru, uç örnekleri methetmemiz, millî akıl gereğidir diye düşünmekteyim.
Armudun sapı, elmanın çöpü titizliğimiz yüzünden korkarım ki önümüzdeki referandumda; % 30 blokken, % 70'in yetmiş parçalı duruşuyla referandum sonucu, Cumhûriyet ve kazanımlarının sonu olur!...
Millî ferâsetimizin ayık olması şart vesselâm...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 26, 2010

DİLEĞİM

Körler ile sağırların içinde
Kötürüm kalana el olabilsem,
Güneşten saklanan günün birinde
Buharken sulaşıp sel olabilsem.

Elele tutuşup şahla gedâyla
İnâdına selamlaşıp vedâyla
Her zaman her yerde hoş bir sedâyla
Ötüşen bülbüle dil olabilsem.

Yeni bir bebeğin yeni hecesi
Öğrenen çocuğun ilk bilmecesi
Hırsızın arsızın setri gecesi
Zifrî karanlığa tül olabilsem.

Muhabbetle yaklaşıp en huysuza
Haddini bildirsem densiz soysuza
Yolunu kaybetmiş yitik yolsuza
Vahdete götüren yol olabilsem.

İtibâr etmesem çuhaya kürke
Sıklaştırsam safı, hainler ürke
Dünyanın vurduğu Müslüman Türk'e
Kalkan tutan, kılıç vuran kol olsam.

Ülküm için yere serilsem ben de
Bir başbuğ yayında gerilsem ben de
Ölümü öldürüp dirilsem ben de
Şehîtleşip Allah'ıma kul olsam. 25 Nisan 2010/ İzmir

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Nisan 25, 2010

ASARSINIZ SULTANIM, KESERSİNİZ!...

İnsanın fikri neyse zikri odur ya! Yani insan hangi dilden, ne düşünürse dili de onu söyler ya!
"Yetki sende, ister asarsın, ister kesersin." diye zikretti Recep Tayyip Erdoğan! Hem de onlarca yıldır; "Demokrasi araçtır! Demokrasi gereken durakta inilecek tramvaydır. Bu tramvaydan inen yerini kaybeder." diye alay ettiği demokratların gözlerinin içine baka baka, hem de canlı yayında bütün millete!
"Yetki bende, ister asarım, ister keserim." dedi Başbakan! Az dedi!
Geçtiğimiz günlerde okumuştum: AKP'nin kuruluş yıldönümü törenlerinden birinde; "Çocukluğumuzu bize bağışlayan Tayyip'e teşekkürler." pankartı dikkat çeker. Pankartı taşıyan yaşlı adam, korumalar tarafından sorgulanır; "Sen ne demek istiyorsun? Kimle alay ediyorsun? Senin çocukluğunda Tayyip doğmamıştı bile!" diye de öfkelenirler yaşlı adama. Adam; "Ben de o yüzden hem Allah'a şükrediyor, hem de ona teşekkür ediyorum ya!" demiş!...
Çocukluk yıllarında doğmadığı için Allah'a şükreden, Tayyip'e teşekkür eden yaşlıların yanında bir de, çocuklukları gasp edilen, Atatürk'ün emânet ettiği kazanımları yok sayılan ve "Yetki bende ister asarım, ister keserim!" diye ulu orta tehdît eden Erdoğan'a buğz eden, beddua eden bir nesil olacak!
Açılımlar sayesinde peşpeşe patlayan yumruklardan sonra, yakın dövüş uzmanı korumalara rağbet artmışmış! Artık king-boks müsabakaları izleyeceğiz demek ki!
Milletle king-boksçu korumaların yumruk gücü yarışını inşallah hiç görmeyiz!
"Bal tutan parmak yalar!" bid'atını; "Benim memurum işini bilir!" şeklinde zâhidleştiren Özal'la başlayan devlet malı yağması; "Bir kere delmekle bir şey olmaz!"la delinmeye Özal'la başlanan Anayasa, o günden bu güne zâhid kadrolarca kevgire döndürüldü!
Gagası, kanatları, kuyruğundan sonra uzun bacakları da kesilerek kuşa döndürülen leylek misâli, Anayasa Tayyip Yasası'na dönüştürülmek üzere! Leyleği kuşa, anayasayı kevgire dönüştüren, bal tutup parmak yalayan zâhidân, arı kovanına dokunmasa itirazımız belki olmazdı ama kovanı tütsülüyorlar! Devleti tahrip ediyorlar!
Dört koldan, ballı parmaklarını yalayarak saldıran zâhidânla muhatabız!
Çocuklarını Amerika'da özel kolejlerde okutmak mecbûriyetinde kalan zâlim mağdurlarla muhatabız! Yirmi yıl önce delik ayakkabılı olduğunu kendinden öğrendiğimiz, dünyânın en zengin sekiz liderinin arasında yer alan süpper başarılı bir Başbakan'la muhatabız! "temiz kardeşimiz." diye arkalanan dokunulmaz zâhidâna muhatabız!
Bu arada dostları zahmete sokmamak için Osmanlıca'da zâhid'in çok aşırı sofu, zâhidân'ın çok aşırı sofular anlamında olduğunu da not düşelim.
"Yeniden Osmanlıcı"ların, "İkinci Cumhuriyetçiler"in, "Karşı Devrimciler"in, hatta 68 Kuşağı'ından geçinen, Devrimcilerin mâzilerine ihânet eden, dönen-değişen-gelişen, demokrat, liberal "Dolma Kalemler"in zâhidâne saldırılarına muhatabız!
"Yetki bende. İster asarım, ister keserim!" mantığı, padişah mantığıdır! İsterse asan, isterse kesen padişah mantığına da; "Fermân padişahın, dağlar bizimdir." diye kafa tutmuş bir millet ahfâdı olarak, dededen toruna 'Devlet-i Ebed Müddet' inancıyla yaşamış bir aile bireyi olarak, hiç 'Sistem-i Ebed Müddet' dememiş, bağnazlaşmamış, yobazlaşmamış, fanatikleşmemiş, hür akıllı bir Türk olarak, son "demokrat sultanımız"a; "Yanlış yoldasınız! Siz olmadan hiç olacaklarını bilen hiçlerin doldurmaları ve yönlendirmeleriyle uçurumun kenârındasınız! Yüksekten düşenlerin acıları çok daha fazla olur!" ikazımızı vicdân gereği yapalım gene de!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 24, 2010

BİR TÜRK, BAŞLI BAŞINA BİR MİLLETTİR...

Atatürk ve kazanımlarından istifâde ederek geldiği yerin farkında olan, sâdık birinden, bir millet evlâdından bahsetmeden önce, bir cümlesine bakalım: "Bu memleket bizi yoktan var etti. Fakirlikten bu makamlara geldik. Bu ülkenin yatılı okullarında okuduk. Millete ve vatana karşı bir vefa borcumuz var. Bu memleketi yok etmeye çalışan insanlara karşı da mücadelemiz sürüyor." diyor Devlet'e sevdâlı bu millet evlâdı...
Bu memlekette, vatanperver-milletperver, sağcı-solcu, liberal-kapitalist, devrimci- karşıdevrimci, ulusalcı-ümmetçi geçinip özel okullarda, Amerika'da özel kolejlerde tahsil yapanlar, baş örtülerinden dolayı koleje mecbûr kaldıklarını söyleyebilecek kadar mürâi şımarık zenginler ve çocuklarına inat; yatılı okulda okuduğu için kendini millete, devlete karşı borçlu hissedecek kadar sâdık bir yürek...
Şahsen tanışamadım. Aslında, geçmişte hafızama kaydettiğim, yanlı-yaygın basından okuduğum haberlerle yıllarca öfkeyle bakmıştım bu şahsa! Bırakın lehinde yazmayı, aleyhinde yazarak bile adını anarak propogandasını yapmamak için protesto etmiştim yıllarca!
ABD'nin 'Yeni Bizim Çocuklar'ı AKP Cuntası işbaşına geldi geleli; alkışladığım, tebrîk ettiğim tek Millet vekîli oldu! Hatta ailece verdikleri mücâdele ve gayretlere devamla, T.Özal'ın cumhurbaşkanlığını ve seçiliş şeklini kabûl etmeyerek sîne-i millete dönen tek vekîl Sayın Murat Sökmenoğlu'ndan sonra tebrîk ettiğim ikinci Millet Vekîli...
Milletiyle, seçmeniyle bütünleşmiş, hangi partiden veya bağımsız aday olsa dahi seçim kazanarak Meclis'e gelecek kadar rüştünü ispatlamış biri...
Hayatı, siyah-beyaz Türk filmlerine birebir uyan bu millet vekîlini, herkesin tanıması gerek diye düşündüm. Yatılı lisede okurken tatillerde baba mesleği ameleliği sürdürerek hayata direnen ve buna rağmen kendini millete borçlu sayan bu idealist adamı, tanımak ve tanıtmak gerek diye düşündüm...
1981 yılında Tunceli'den Danışma Meclisi Üyeliği'ne getirilen bu cesûr gerçekten demokrat adam, Danışma Meclisi'nde, Cuntacı Generallerin sert uyarılarına rağmen üç kere; "Hayır! Hayır! Hayır!" diye haykırarak bir idamı reddettikten sonra akşam evde radyo haberlerinde; "Ağca oylamasında 149 kabule karşılık bir ret oyu çıktı." anonsunu duyan eşinin; " Hangi kafasız ret verdi acaba?" sorusuna; "Yahu hanım ben verdim! Niye kızıyorsun? İnancımın gereğini yaptım." cevâbını ve 12 Eylül Anayasası'nın tümüne hayır dediğini, Danışma Meclisi Üyeliği'nden istifâ ettiğini; Cuntacı Generaller tarafından adaylığının veto edildiğini, bütün engelleme ve vetolara rağmen 1983'ten beri kesintisiz vekâletle Meclis'te olan bu şahsın ibretlik hayat hikâyesini ve esnemesiz duruşunu bilmek, bu adam gibi adamı tanımak gerek diye düşündüm.
Birine kızmak veya sevmek için evvelâ o şahsı tanımak şartsa, herkesin; devrimci-karşıdevrimci, sağcı-solcu, laik-antilaik, ülkücü-devrimci, demokrat-antidemokrat herkesin şu anda tek başına parti görevi yapan bu yüreği tanıması gerek... Kamer Genç'ten bahsediyorum!
Siyasallaşmış PKK'lıların, dosyaları meclis raflarında tozlanan zanlıların dokunulmazlığının aynısına sahip olmasına rağmen dokunulmazların dokunmasından MHP Genel Başkanı'nın yanına oturtularak korunan Kamer Genç'ten bahsediyorum!
Kürsüden; "Sayın MHP Genel Başkanı Beyefendi’ye çok teşekkür ederim. Lütfettiler, beni yanlarına çağırdılar. Gösterdikleri hüsn-ü kabûlden dolayı kendilerine şükranlarımı arz ediyorum." diyen Kamer Genç'le birlikte Sayın Bahçeli'ye bendeniz de teşekkür ederek bir ezber de ben bozmak istiyorum! Millî mes'elelerde; "... iki el bir baş içindir." duruşu, bu olsa gerek...
Teşekkürler Kamer Genç, çok teşekkürler. Bana ünlü Arap Kelâm düşünürü Câhiz'in "Fazâil el-Etrâk / Türklerin Fazîletleri" kitâbında yazdığı; "Bir Türk, başlı başına bir millettir." sözünü hatırlattın. Tesellîm oldun, çok teşekkürler...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 23, 2010

TALAN MI VAR, KAÇIRILAN NE?

Biz ne söylersek söyleyelim tesiri olmayacağına, biz ne yaparsak yapalım yedi yılda 18 kere ABD'ye giderek tekmîl veren ve her dönüşünde yeni bir gündem konusu getiren Recep Tayyip Erdoğan'a etki yapamayacağına göre, tedbîrimizi alarak hazırlıklı olmalı değil miyiz?
"Sürüden ayrılanı kurt kapar" sa, kurtların da kurtça planları olmalıysa, sürüden ayrılanları veya dağıtarak sürüden ayırdıklarını kapmak kurtça mahâretse, işimize bakmalı değil miyiz? Akıllı siyâset bu değil mi?
"Arap Kürt Partisi" diye kitaplar yazılan, kendilerinden başka kimsenin "Ak Parti" demediği, vatandaş arasında ilk iki kelimesi küfür son kelimesi "partisi" şeklinde açılan AKP'nin, kendilerine verilen görevini/misyonunu tamamlamak üzere olduğu, dolayısıyla ömrünün bittiği kesin!
Kurulduğu günden beri; "Deprem Çadırı" dediğimiz, düğmesine basan olmadıkça yanması mümkün olmayan yapay ışıklandırıcı ampülü, amblem aldıkları günden beri de; "AKP ampülünü yakmak için düğmesine basacak olan ABD'dir." dediğimiz; BOP Eş Başkanlığı ile övünen, Irak'ta katliam ve zûlümler yapan ABD askerlerine dua eden ve alkışlayan, aslında ithâl bir sistem olduğu için daha toplumumuzun % 70'inin kavrayamadığı, özümseyemediği demokrasiyi araç kullandığını otuz yıldır hiç saklamayan işbirlikçilerin figûranlık yaptıkları oyunlara bu kadar kolay düşmeği hazmedemiyorum!
Seçimlere az bir zaman var! Seçim yatırımları, harcamaları, seçim vaatleri, propogandaları yapılmalıyken hiç te gereği yokken önce "Kürt açılımı", sonra "demokratik açılım", sonra "millî birlik projesi" diye bir ayda üç kere adı değiştirilen bir muammayla karşı karşıya kaldık!
Millet ve Meclis'teki genel başkan vekillerinin tamamı bu sanal muammayla meşgûlken ortaya birden bire "referandum" atıldı! Referandum ve açılımla ilgili söz söylemek için sıra beklenirken, "Anayasa Değişikliği" getirildi! Millet; ne değişiyor, nedir değiştirilmek istenen diye anayasayı tanımaya uğraşırken, Meclis'te boğazlar sıkılır, kavgalar edilirkeeen, ortaya "Başkanlık Sistemi" atıldı!
Deprem Çadırı AKP'nin orta direkleri, hatta Meclis Başkanı, "Başbakan'ın kişisel görüşüdür." demesine rağmen kraldan fazla kralcılar, Recep Tayyip olmazsa yok olacaklarını bilen kapı kulları, ahşap çadır kapısı elcekleri, bir ağızdan bağrışmaya başladılar!
Millet adına konuşan, yazan millî kalemler tam konsantre olmuşken ortaya bu kere "bedelli askerlik" atıldı!
Tarih yapıcısı Türk Milleti; Allah'ını seversen ayık ol!
Meclis'teki Türk Milleti adına görevlendirilen Millet Vekilleri; Allah aşkına dikkat! Bir şeylerin üzeri örtülmeğe çalışılıyor! Ortalığı bu kadar toza dumana verdikten sonra, oluşturulan talandan kaçırılmak istenen bir şeyler var, o saklanılıyor aslında!
Meclis'te talandan mal kaçırırcasına, oldu-bittiye getirilerek geçirilmek istenen Anayasa Taslağı'nın 8. Maddesi'nin ikinci paragrafında, bir "ulusalüstü yargı"dan bahsediliyor! Millî yargının, ulusal yargının üstünde bir yargıyı kabullenen bir ülkede bağımsızlıktan, hürriyetten, istiklâlden bahs'edilebilir mi?
Haçlı, otuz yıldır, adına terör deyip kendi elimizle kendi gözümüzü parmaklatarak oyaladığı bizi, nerdeyse tek mermi patlatmadan teslîm almak üzere, Allah aşkına dikkat!
Ortalığın peşpeşe, birine başlamadan bir diğerinin piyasa edildiği sanal gündemlerle toz-duman edildiği bu günlerde; bütün milliyetçilerin, bütün vatanperverlerin, bütün devrimcilerin, bütün ülkücülerin, bütün mütedeyyin müslümanların yekvücûd olma mecbûriyetimiz var!
Biz ısrarla, aptalca, sürüden ayrılmışlık vehmi ve acziyetiyle, bir lokma daha fazla alarak et tutma acelesinde olan kasaplık otoburlar mantığıyla perâkende durmaya devam edersek, aslında etobur olmayan birilerine yemek öncesi önservis olacağız!
Susarak sırasını bekleyen kurnazların tamâmına sıra gelecektir ve yakındır hatırlatırım!... "Biz düzeltmezsek, birileri gelir düzeltir!" tehdîdini, unutmadık inşallah!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 21, 2010

REFERANDUM, GÜVEN OYLAMASI!...

Deneme-yanılma metodu, bilinen en eski öğrenme ve doğrulama metodudur. Demokrasilerde de bu metot gereği seçimler olur. Birileri seçilir veya iktidardan indirilir.
Demokratik denilen bu ithâl metotta, her zaman taraflar ve karşıtları olur. Bu metot ve demokrasi gereği bîtarafın bertaraf olduğu gerçeğinden hareketle hayatım boyunca hep taraf oldum. Türk’ten, Atatürk’ten, Türkiye’den, Bölünmez Vatan ve Bölünmez/Bütün (üniter) Devlet’ten, tek bayraktan-bağımsızlıktan, millî ve dînî değerlerimizden taraf oldum.
Elbette, her zaman karşımızda da bir taraf oldu ve var!
Tek millete, bölünmez devlete, tek dile, tek bayrağa, tek vatan’a karşı taraf! Devleti, sistemi, cumhûriyeti ve ülkemizi hedef almış bütün dış ve iç silahlı düşmanları yok etmek, püskürtmek ve korumak için millet evlâtlarından oluşmuş, devletin en üstlerinde görevlendirilmiş Peygamber Ocağı sıfatlı Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı taraf!
Hukuk Devletini yok etmek; hukuk ve yüksek yargı organlarının Türk Milleti adına, devleti, sistemi, laikliği, cumhûriyeti ve yasamayı koruma görevini yok ederek kendilerine ilelebet dokunulmazlık, demokratik bir pâdişahlık getirebilmek için Yüksek Yargı'ya karşı taraf!
Ucuz dolma kalemlerin, 68 kuşağına yüzkarasıca dönenlerin, vatanı bir çift kadın memesine satabilenlerin, Mehmetçiğimizi kurşunlayanların, mayınlayanların, bombalayanların insan haklarını-demokratik haklarını savunur görünürken; beşer yedişer şehit edilen Mehmetçiğimizi zalimlikle, işgâlcilikle suçlayabilecek kadar gözü dönmüş ihânet odağı bir de pravda var!
Yandaşlığı da belli değil, karşıtlığı da! İşbirlikçi patronları ne emrederse onu yazan, kalleşçe casuslukla, servis edilen uyduruk haberlerle, bilgi kirliliği yaratmakla görevli bir taraf!….
Bu tehlikeli ve dış destekli tarafa cevap vermesi gereken, tedbir alması gereken yer, elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi ve âdil-acımasız yasaların uygulanacağı hukuk ve yargı! Âdil-acımasız çünkü adâlet ve merhâmet bir arada barınamaz!
Lâkin Meclis'te bölücülerin siyasallaşmışları, teröristlere arka çıkan dokunulmazlar var! AKP ve taşeron terörist işbirlikçileri görevlendiren dış odakların değirmenine su taşıyanlar var! Tek başına millî muhalefet yapan Kamer Genç'in, MHP'nin ve CHP'nin sayıları muhalefet etmeğe yetmiyor! Yani Meclisi'ten ümîdim yok!
Zaten gerçekçi baktığımızda; meclistekiler, milletin vekilleri de değiller! Genel Başkanların tesbît ettiği ve notervâri mecbûri oylarla Meclis'e girmiş Genel Başkan Vekilleri! Bu genel başkan vekillerinden Genel başkanlarına muhalif ve milletin hür irâdesini beklemek, açken rüyâda kebap yemek gibi bir şey!…
"Bizim Meclisimiz" diyebileceğimiz, Kurucu Meclis hüviyet ve karakterinde bir meclisimizin ne zaman oluşacağını da bilemiyoruz!
Gece sabahlara kadar, -gûya- çalışıyor edâlarıyla, sayısal çoğunluğun verdiği rahatlıkla AKP Genel Başkanını ve kurmaylarını, ilelebet dokunulmaz kılacak; 2.Cumhûriyetçilerin, Yeniden Osmanlıcıların Cumhûriyet ve Atatürk'ten intikam almalarını sağlayacak bir anayasa taslağı üzerinde konuşuluyor görüntüsüyle, dayatmalar uygulanıyor!
Meclis'teki; "Kabul edenler? Etmeyenler? Kabûl edilmiştir/edilmemiştir." tekerlemesiyle çalışan emme-basma tulumbasından çıkacak sonucu da halk oylaması (referandum) adıyla, sandık edip önümüze getirecekler!
Yavruvatan Kıbrıs'ta ABD-AB ve Soros desteğine, hatta AKP desteğine rağmen millet irâdesiyle millîleşen yönetimin; Anavatanda da oluşturulup oluşturulamayacağını sorgulayacağız bu halk oylamasında...
Sonucu görmeden de sandıktan keklik mi, kuş mu çıkacağını, bilemeyeceğiz ama şimdiden "hayır!" demeğe başlarsak şuuraltımızı hazırlarız vesselâm!…
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua…
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 19, 2010

MEDET, 'KİMSESİZLER KİMSESİ'...

İz goyma izim üsde, izim yandırar seni
Söz deme sözüm üsde, sözüm yandırar seni.
Çaylar kimi akaram, şimşek olup çakaram,
Gözlerine bakaram, gözüm yandırar seni... (Azerbaycan mahnısı)
Şeklinde târif edilmiş Türk duruşu...
Bu tarif, Türk'ün kartal bakışının, Türk'ün Bozkurt duruşunun sözle resmedilişidir. Atom bombası etkisinde, nükleer güçte bir yumruk daha patladı Kayseri'de! "Bu yumruk, Türk Milletinin yumruğudur!" nârâsıyla!...
Yedi yıldır, 'derin devlet' sığlaştı! Ergenekonlaştırılarak destanlaştırılan Devlet Yanlısı Çeteciler hapiste! Anlı-şanlı Paşalar, tutuklu! Demokrat Generaller hastanede, çeteci Paşalar hapiste! "Bindirilmiş kıtalar!" denilen milyonları Türk bayrağı ile meydanlara toplayabilen millî duruşlu, Atatürk ve emânetlerine sâdık kanaat önderleri, cesûr gazeteciler hapiste! BOP Eş Başkanı'nı 1 (bir) liraya mahkûm ettiren cesûr ve millî hukukçular tutuklu! Üstün Hizmet Madalyalı, cephe kahramanı Türk Evlâtları hapiste!
Tele kulağı yasallaştıran, kendinden olmayan herkesi; "Şimdi biz fişliyoruz!" diye fişledikleri itirâf edilen; işbirlikçi açılımlara katılmayanları; "Kanı bozuk!" diye tarif edebilecek kadar insafsız, şedîd; askerimize-polisimize mermi sıkan, sivil vatandaşımızı otobüste diri diri yakan, park yerinde suçsuz günahsız vatandaşlarımızı bombalayan, piçlerine sapanlarla askerimizi-polisimizi taşlatan PeKaKa'nın siyâsalları ve onlara arka çıkan demokrat maskeli işbirlikçiler, terörist itleri törenle karşılarken, onların demokratik haklarına toz kondurmazlarken; asla silah kullanmayan ve kullandırılamayan millet evlâtlarının yumruklarını sahipsiz bırakan sistem savunucularıyla, milliyetçilere sözüm!
Îmanlı dolandırıcıların, "Yürüyen îman" lâkaplı yetmişlik sapığın, eşkiyanın, bölücü teröristin örgütünün olduğu, millet vekili ünvanlı savunucularının olduğu; yumruğa misilleme olarak iki polisimizin şehîd edildiği bir ülkede, devletin aslî sahibi Türk delikanlıların Allah'tan gayrı sahibi yok mu?
Bu millet, Allah'a sığınıp; Tekbîr ile ayağa kalktığında dünyayı sallamaz mı? Müttefik diye aralarında kaybolunan AB-ABD adlı Haçlı bunu bilirken, siyâsilerimiz unuttu mu?
Garson, hazmedemeyip yumruk atıyor! Öğretmen, hayatını, ikbâlini hiçe sayarak yumruk atıyor! Türk Milleti'nin çenesi ve yumrukları sıkılı görmüyor musunuz? Bu yumruk inerse; "Türk gibi güçlü" tarifiyle iner bilmiyor musunuz? Köyün kiziri sopasını eline alırsa, başıboş dolaşan yoldan geçene ürüyen itler, nereye saklanabilirler?
Yürekli bir Türk siyâset adamı, bölücülerin kullandığı dokunulmazlığını kullanarak bu delikanlılara sahip çıkmayacak mı? "Hiç kimse bana milliyetçiler adam öldürdü dedirtemez!" diyen Demirel'i nasıl özledik, farkında mısınız?
Mermi sıkana, bomba atana, mayın döşeyene, Anadolu'nun ortasında polisimizi-askerimizi şehit edene, çoluk-çocuğumuzu diri diri yakana sahip çıkılabilen; hükümet erbâbına "Has..tir" çekilebilen; cumhuriyeti kollamakla yükümlü Genel Kurmay Başkanı'nı siyâsileşen yargı önüne çıkarabilen siyâsetle; canından can alan teröristi savunan, demokrat-diplomat maskeli bölücülere yumruk atan delikanlılara sahip çıkılırsa, yasalar, sahip çıkanı asar mı? İdamı siz kaldırmadınız mı?
Bu dokunulmazlık zırhı sadece bölücüleri, işbirlikçileri, Atatürk kazanımlarını inkâr edenleri korumaya mı yarar? Bu demokrasi denilen ithal kavram ve izmler sadece hainleri mi korur?
Devlet olmanın, vatan korumanın bedeli olarak çatır çatır can veren, bayrağa kanlarıyla renk üstüne renk veren Türk Evlâdının, "Vatan sağ olsun" diyen şehit ana-babalarının siyâseten sahibi yok mu?
Türk Milliyetçiliğinin tek adresi MHP'nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli; Allah aşkına, millet adına, dokunulmazlık hakkınızla millet evlâtlarına sahip çıkın! Sahip çıkışınızla, sıkılı yumruk ve çeneler belki gevşer! Gün, bu gündür!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

TÜRK; TANRI'DAN BAŞKA GÜCE SORUN OLMAZ, ONA DA ÎMÂNI MÂNİDİR...

Bu gün sadece Türk'e sesleneceğim!
Türk'ün; edibine-şairine, âlimine-câhiline, askerine-siviline, bürokratına-teknokratına, sanatçısına-sanatseverine, demokratına-antidemokratına, sağcısına-solcusuna, ülkücüsüne-devrimcisine, ümmîsine-okuruna, köylüsüne-kentlisine seleneceğim.
Sesimi duyan her Türk, beni anlayacaktır emînim. İnsan ana diliyle düşünüp, ana diliyle konuştuğuna göre Türkçe seslenen Türk'ü, duyan her Türk anlayacaktır.
Kadın ile erkeğin bir araya gelmesiyle eşler oluşur. Eşlerin anne-baba olmasıyla aile meydana gelir. Ailelerin bir araya gelmesiyle sülâle, sülâlelerin bir araya gelmesiyle aşîret, aşîretlerin bir araya gelmesiyle halklar oluşur. Halklar içinden biri, bir araya getirilen halkları bir düzen içinde tutmak için türeler oluşturur. Türeye göre yaşanan asırlar içinde töreleri de halklar yaşayarak geliştirir kültürleştirirler.
Halkları bir araya getiren, bir araya topladığı halkları birlikte tutan kavmin adı neyse, halklardan oluşturulan milletin adı da o olur. Bu asyada, avrupada böyleydi. Kıta amerikasında, afrikada böyleydi ve hâlâ böyle.
"Ulus"ları toplayıp "budun"laştıran Türk'ün kurduğu devletin adı Göktürkler'di. Beylikleri bir araya toplayıp milletleştirerek devletleştiren Selçuklunun devletinin adı Selçuklular; yine beylikleri toplayarak milletleştiren devletin adı, hâkim beyliğin adıyla anılarak Osmanlı olmuştu. İmparatorlaşarak ayrı dillerden, ayrı dinlerden halkları ve milletleri de yönetimi altına alan, tebaa eden Osmanlı'nın imparatorluk devrinden sonra; şimdilerde unutturulmak istenen "Kurtuluş Savaşımız"dan sonra, devlet kurucusu Türklere Osmanlı'dan bakîye kalan halkları, yeniden milletleştirerek devlet kuran erk te kurduğu devletin adını Türkiye Cumhuriyeti, kurtardığı vatanın adını Türkiye ve vatandaşlık bağıyla yönetimini kabûl eden halkların adına da 1200 sene sonra yeniden Türk dedi...
Yeni Türk Devleti'nin kurucusu Atatürk'ten sonra onlarca yıl; "halklar, halkların eşitliği, halklara özgürlük, halkların kardeşliği" gibi demokrat-diplomat maskeli, art niyetli, ayrıştırıcı sloganlarla milletliğimizin hedef alındığını, en milliyetçi kalemlerin "Türk Halkı" demesinin millet bütünlüğümüze zarar vereceğini yırtınarak söyledik durduk! Aynı Türkçe mantığımızla; "Farklılıkların fakındalık"a, mozaiğe itirazımız varken; "Çiçek bahçesi"ni reddederek; "Zorla oluşturulmak istenen bu farklılığa, renkli mermerin farklı renkleri diyebiliriz belki..." diye de çırpındık!
Şükr'olsun, Türkçe hoş görülerinin, bağışlayıcılıklarının, kucaklayıcılıklarının art niyetlilerce farklı algılandığını fark eden, ileri görüşlü, millet karakterli Türk Milliyetçileri, bu söylemlerden vaz geçtiler.
Şimdilerde, -çok yeni- Samsun'da devletin sahibi millet refleksiyle; baş kaldıran âsîlere -askerin ve güvenlik güçlerinin aynı üslûpla cevap verdiği-, bölücülerin siyâsallaşmış diplomat-demokrat maskeli organizetörlerinden birine vurulan bir tokatla, yeni bir söylem çıktı!
Memlekette ısrarla kaşınan "Kürt Sorunu"nun karşılığı olarak, kendini mazlûm hisseden, yaralanmış, hakir görülmüş hisseden bir "Türk Sorunu" oluşmaya başlamışmış!
Yapmayın Allah aşkına!
Halkları toplayıp milletleştiren, milletleştirdiği halkları bir arada ve düzen içinde tutmak için yasalar koyan, uygulayan, devletin aslî sahipleri, kime karşı sorun oldu? Irak gibi işgalde miyiz yoksa?
Allah(c.c.)'tan gayrı hiç bir güce ve devlete baş eğmemiş tebaa olmamış Türk Milleti, kime karşı sorun oldu?
Devleti kuran, halkları milletleştiren, milletleştirdiği vatandaşları nizam ve huzûr içinde tutmak için yasalar yapan ve uygulayan erk Türk Milletidir. Vatandaş halklardan bazıları, bir yerlerin organizesi ve desteği ile baş kaldırabilir ki tarihin her döneminde ve her devletin geçmişinde yaşanagelen gerçeklerdir bunlar!
On bin yıllık teamülleri gereği Türk Milleti'nin tavrı; başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çöktürmektir. Bunun bedeli de cansa candır, kansa kandır! Dünyanın en kalıcı barışları da en kanlı savaşlarla sağlanmıştır.
Millet olmanın, devlet olmanın; hâli muhafaza etmenin, candan başka bedeli yoktur. Sadece Çanakkale'de 253.000 kişi olarak, ölümü öldürerek ölmeseydik, bu gün yetmiş milyonun hür olarak yaşaması söz konusu olamazdı.
Ölmekten korkan, canını seven evinden çıkmayacak ve tebaalığa razı olacak! Süvâri olmayan ata binmeyecek! Vurmasını bilmeyen yumruk sıkmayacak! Serçeden korkan darı ekmeyecek! Başlılar bir daha baş eğecek, dizliler diz çökecek, dört taraftaki düşman bitirilecek ve devlet olarak açın doyurulmasına, çıplağın giydirilmesine, yoksulun bay edilmesine yeniden başlanacak! Türk'ün mes'elesi; devlete sorun yaratanları kontrol altına almak, kuduran itleri itlâf etmek; devlet erkini, millet töresini, türesini yaşatmak için âsîlerini, düşmanlarını yok etmektir.
Türk'ün devletlikten başka bildiği yol yoktur. Devletlik te yasalarla, disiplinle devâm ettirilir. Canının Türk yanının ağrıdığından emîn olduğum, söylem ve isâbetli tesbîtlerinde müşterek olduğum bir Türk Münevveri'nin, can havliyle söylediği ve bana göre kastını aşan bu "Türk Sorunu" adından vaz geçmesi, Türkçe dileğim, Türk Milliyetçisi yüreğimin ricasıdır.
Ümitsizlik, îmansızlıktır vesselâm...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Nisan 18, 2010

BARIŞ İÇİN NET TAVIR...

Bölücü şirretlerin siyâsallaşmışlarından birine vurulan bir yumrukla koparılan demokratik karmaşa üzerine, ortaya koyduğumuz tavrımızı, anlaşılıncaya kadar anlatmak zorundayız.
Ayıdan korkan ava çıkmamalı! Vejeteryandan yani otoburdan da avcı olmaz. Yani demokrattan savaşçı, diplomattan süvâri olmaz!
Süvâri olmayan ata binmemeli! Vurmasını bilmeyen de yumruk sıkmamalı!
"Bin yıllık kardeşlik", bin yıllık kardeşlik hukuku gerektirir. Yıllarca; "Ekerken yok, biçerken yok, harmanda kardeş..." tavrıyla, seçimden seçime piyasaya çıkanlara itiraz ettiğimizde de karşımıza bu iç acziyet maskesi demokrasi ile çıkılmıştı! Tam da o günlere denk gelen; Ya sev, ya terk et!" şeklindeki korkak ve tehlikeli slogana da yine karşı çıkmış, Türk'ün teamüllerinde ve töresinde böyle bir şey yok. Başlı baş eğecek, dizli diz çökekecek. Ya sevecek, ya da sevecekler; sevmemekte ısrarlı olanları da seve seve sevdirmeğe mecbûruz, demiştik. Bunu Orhun Yazıtları'ndan öğrendiğimizi, yırtınarak hatırlatmağa çalışmıştık....
Ülküdaşlığın yerine, yol arkadaşlığı; arkadaşlığın-dostluğun yerine de hiç gereği yokken kardeşliği koymaya kalkınca meseleyi bu boyuta taşıdık!
Habil'le Kabil'in kardeş olduğunu unutursak; kardeşi değil ama arkadaşımızı seçmekte kendi irâdemizi kullandığımızı hatırda tutarsak; kardeşimize, bacımıza söyleyemediğimiz sırlarımızı dostlarımızla paylaştığımızı unutmazsak; milletin kardeşler değil dostların bir araya gelmesinden oluştuğunu tesbît ederiz.
Kardeşlerin bir araya gelmesinden sülâle, sülâlelerin bir araya gelmesinden aşîret, aşîretlerin bir araya gelmesinden hemşehri ve halk oluşur. Eğer bir erk; halkları bir araya toplayıp başlıya baş eğdirerek, dizliye diz çöktürerek milletleştirirse orada ortaya devlet çıkar. Devlet olmanın, devletli kalmanın da candan başka bedeli yoktur!
Serçeden korkan darı ekmemeli demokratlar! Devlet olmanın, devlet kalmanın olmazsa olmazı; yasaları yani türeyi geçerli kılmaktır. "Ağlamayana meme yok" mantığını, kim fazla şirretlik ederse daha fazla vermek acziyetine dönüştürürsek ortada ne millet ne de devlet kalır!
Taşıma suyla değirmen dönmez ve taşlamayla sürüye giden it, koyunu kurda verir diplomatlar!...
Devletlikte net tavırlı olmayan; karşıdakinin şirretliğine, isyânına boyun eğiyor demektir! Şu anda yaşadığımız gerçek te; -malesef- ABD ve AB'nin tazyikleriyle bölücü PeKaKa'ya verilen demokratik/diplomatik tavizlerle nerdeyse teslîm olduğumuzdur.
Müttefik denilen "Düvel-i Muazzama"ya teslim olmuş Vahidettin yönetimi ile, şu anda müttefikimiz denilen ABD'ye veya AB'ye teslim olmuş hükûmet ve gûya ona karşı çıkan ama ABD veya AB'ye "biz daha sadıkız!" yarışına girmiş muhalefetin farkı nedir?
"İngiliz mandası mı, Alman mandası mı?" tercihi ile; "ABD mandası mı, AB mandası mı?" arasında ne fark var?
Savaşları ve mücâdeleleri techizat ve mühimmat olarak güçlü olanlar değil, dâvâlarına inanmış bağımsızlık karakterli kadrolar kazanır. En son Çanakkale'de; 253.000 kişisi ölümü öldürüp ölümsüzleşerek bu gerçeği dünyanın beynine, göz bebeğine kazımış bir milletin ahfâdı olarak, içerdeki demokrasi, dışardaki diplomasi denilen acziyetle, ne devlet ne de millet birliğini muhafaza edemeyiz.
Milletliğimizi koruyamazsak, devletliğimizi de koruyamayız! Bir daha başlı baş eğecek, dizli diz çökecek. Dört yanda düşman kalmayacak ve "Yurtta sulh, cihanda sulh." te'sîs edilecek. Millet hakimiyetinin olmadığı yerde devlet, devlet hakimiyetinin olmadığı yerde de sulh olmaz!
En kalıcı ve uzun ömürlü barışlar da, kanlı savaşlardan sonra oluşur. Barış ve bağımsızlık için savaşmayanlar; savaşanlar arasında ezilerek yok olmağa mahkûmdurlar!
Kalıcı barış için savaşta gecikirsek geçen zaman, millî kaybımızdır vesselam!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 17, 2010

YUMRUK HAVAYA, MİLLET BURAYA...

Seferdeyim aklım kesti keseli... Yolun bitmeyeceğini bile bile, ulaşamasam da, Tûran yolunda ölmeye hevesle seferdeyim!
Akındayım aklım kesti keseli... Akıncı mıyım, Akıncı Beyi mi bilmem, önemli de değil!
"Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik/Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" diye destanlar yazdırdım sayısızca! Ne akından vaz geçtim, ne akıncılıktan! Akıncıysam Beyim olurdu, Akıncı Beyi isem akıncılarım!
Ama bu gün yalnızım! Yumruğum havada, yumruğum hain suratlarda! Akındayım, yalnızım!
Yüreğine, bileğine, kalemine çok itimat ettiğim H. Nurcan Yazıcı Gönüldaşım; "Beni yalnız gördü ya, gelir bende kalır yalnızlık!" deyivermiş!
Bu kadar kalabalık bir kalabalığın içinde var mı yalnızlık? Sessizliğin gürültüsünden var mı bunalmak? Veya tarihin gözü önünde, böylesine zor bir günde, böylesine kıyasıya bir savaşta var mı yalnız bırakılmak?
Hâşâ! Kimseye sitemim yok! Yalnızlıktan korkum ve şikâyetimde! "Allah var, ne gam var?" inancımla, yalnız olmadığımı, istesem de yalnız kalamayacağımı bile bile şikâyetim yok yalnızlıktan ama ömrüm boyu yanlarında olduklarım nerdeler?
Arkadaşlarım, yoldaşlarım, gönüdaşlarım, ülküdaşlarım nerdeler?
Nerdesiniz milletimin ahfâdı? Nerdesiniz devletimin geleceği, umudu gençlik?
Sorulmuş bir soruyu bir de ben tekrarlayayım: "Yoksa öldünüz mü?"
Ya sesime ses verin, ses verin ki sizlere yeni destanlar yazayım seferimde verdiğim molalarımda; ya da sessizliğinizden öldüğünüze kanaat getirerek yasla çalayım kılıcımı, hem de intikam almak için!...
Çanakkale'de "Düvel-i Muaazama"yı sadece îmanlı göysünü siper ederek durduran ırkın ahfâdı; bombalara, mermilere, puşt molotoflara, piçlerin ellerine, sapanlarına yerleştirilen taşlara karşı sadece dişlerini sıkarak yumruk vuran gençlik; Allahını seversen sesime ses ver!
Sizi duyamazsam, sizi hissedemezsem yorulurum!
Sizi sağ yumruklarınız sıkılı ve havada göremezsem, durulurum!
Sizi ömrüm boyu hiç bakmadığım arkamda hissedemezsem; arkadan hançerlenirim, vurulurum!
Yalnızlığı, Kuva-y-ı Seyyâreliği kendim seçtim tamam! Milletim; senin için, senin devletleştirdiğin ve berâber kutsadığımız devletimin bekâsı için ölmeğe ama ölümü öldürerek ölmeğe niyetliyim tamam!
"Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten!" diye nara atalı, yüz yıl oldu tamam da...
Artık ya Akıncı beyimi, ya da beysem akıncılarımı görmek istiyorum!
Yeniden Tandoğan Meydanı'nda, yüz binlerin sıkılı sağ yumruğunun semâya sancaklaştığını görmek istiyorum!
O Türkçe duruşu, o milyonlarca Türkçe haykırışı, o manzarayı özlüyorum!
Akıncının kaderi, yalnızlıktır bilirim! Kuva-y-ı Seyyâreliğin, olmazsa olmazı yalnızlık! Ama kadirşinâs milletimizin de, bu yalnızların millet yalnız kalmasın diye seferde olduğunu bildiğini bilmek istiyorum!
Bir yumruğunun; on BOP Eş Başkanı'ndan, on Başbakan'dan, yüzlerce tanktan, on demokratik bombadan daha etkili olduğunu fark etmedin mi Milletim?
Türk Milleti hadi!
Asker kışlaya, imam camiye, bütün karanlık düşünceler yeniden tarihin karanlık dehlizlerine ve umutlu yarınlarımızın şafağını açmaya vesile olacak yumruklar havaya!
Yumruklar havaya, Türk Milleti buraya! Milleti temsîlen Türk Milliyetçileri ve onları temsîlen de Milliyetçi Hareket Partisi meydâna, Tandoğan'a...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

ESKİMEYEN VE ESKİTMEYENLERE SELÂM...

Abdala ayân olurmuş! Son günlerde canımın Türk yanı acıdığından, "Tanrı Türk'ü korusun." Türkçe dileğine; "Türk te Türk'ü korusun." eklemesiyle sözlerimi bitiriyorum. Aslında ne yazdıklarım, ne de sözüm bitmiyor ama yerim yetmiyor! Yerim dar olunca; "Oynamak bilmeyen, yerim dar dermiş!" tarifine düşmemek için yapabileceğim en çarpıcı hareketle, aslında oynamak istediğimi, oynamayı bildiğimi ama yerimin dar olduğunu belli etmeğe çalışıyorum!
Dînimizce en makbûl duanın, çalışmak olduğunu biliyoruz. Atımızı sağlam kazığa bağlamadan Allah'a emânet edemeyeceğimizi de... Buradan hareketle; duadan çalışmaya, çalışmadan korumaya geçmeğe gayret edeceğim. "Tanrı Türk'ü korusun." Bir dua... Çok güzel ve doğru bir dua ama Türk, Türk'ü korumazsa; Tanrı'nın desteğini dileyerek Türk, Türk'ü korumaya başlamazsa Tanrı, Türk'ü nasıl koruyacak? Kime korutacak?
Daldan dala atlayıp, sözden söze uzanıp, gözden göze batmayı deneyeceğim bu gün! Becerebilirsem önce kendimi, sonra kendimden zannettiklerimi, sonra kendimden zannetiklerimi inciten kendiminkileri incitmeye niyetliyim!
Okyanus ötesinde, asla benim rızam olmadan benim adıma da "Dinler Arası Diyalog"u südürüp, Allah'ın kesin yasağına rağmen, onlarla birlik olup onlardan olmaktan çekinmeden, "Ilımlı İslâm" adında yeni bir din icâd etmekle görevli, din tâciri ve yandaşı gazetelerde; "Eski Ülkücü" kimliği ile AKP'nin kendini dokunulmaz etmek düşüncesiyle ve Okyanus ötesi tâlimatıyla gündeme sürdüğü "Anayasa değişikliği"ne destek verdiklerini açıklayan "12 Eylül Mağdurları"ndan ve "Eski" sıfatlı ülkücüler olduklarını söyleyenler çıkmış!
Elbette ülkücülük, kimsenin babasının malı değil! Bir insan, neyim diyorsa elbette odur! Hatta, taa 1959 yılında; "Bir toplumun bütün bireyleri ülkücü olmaz. Ülkücüler, yüreği daha fazla yanıp tutuşan, gördüklerinden gözleri daha fazla yaşaran insanlardır. Böylesi de az bulunur, ama bulunur. Bunlar, toplum arabasını götüren ön tekerler gibidir. Ön tekerler nereye giderse, arka tekerler de oraya gider. Hiçbir toplum ülkücülersiz olmaz, bunlarsız ilerleyemez." diyen Fakir Baykurt'ta ülkücülükten söz eder. Dikkat edilirse idealistin yerine ülkücü kelimesini kullanan, Fakir Baykurt, yıllardır ölmüş olmasına rağmen eskimedi, eskitilemedi!
Ama birileri, mahâretmiş gibi; "Eskiyim." diyorsa, hemen; "Eskiye rağbet olsa bit pazarına nûr yağardı!" deyiversem, kim ne diyebilir? Ömrüm, eskimeyen ve eskitmeyen Ülküdaşlarımı severek geçiyor. Bir daha selâm olsun asla eskimeyen ve eskitmeyen vefâlı Ülküdaşlarıma.
"Tenkîd Ederken Tahrîp Edenler" de demiştik! Tenkîd, faydalı ve olmazsa olmaz bir uyarıcıdır. En acı tenkîdi de, en fazla sevenler yaparlar! Dabakçı en kıymetli derisini taştan taşa çalar, it bokuyla terbiye eder!
Eğer birileri; zamânenin en mürâi, en renksiz, en Haçlı taraftarı, en "diyalogcu", en "Medeniyetler Arası ittifak"çı; Haçlı Seferi diye ilan ederek Irak'ı işgâl edip müslümanlara zulmeden, tasallût ve tecâvüz eden ABD askerlerine dua eden siyâsi "Ilımlı İslâm"cıları en fazla metheden bir "pravda"da; AKP'nin Anayasa Değişikliği'ne, "12 Eylül'le hesaplaşma" adına desteğe niyetlilerse, kendi bilecekleri iştir! Ve eğer onlarla dost iseler, kesinlikle onlardandırlar!
Bir insan müslümandır diye cehenneme gitmez diye bir kural mı var? Adam, eskiden bizle berâbermiş ama sonradan vaz geçmiş, bizden uzaklaşmış, meselâ Türköne'leşmişse veya Türköne'leşerek ikbâl kazanmayı kendine göre meşrû saymışsa da kendi bileceği iştir! Şahsen onları ne tenkîde, ne de onlara siteme tenezzül bile etmem!
Türk Milliyetçiliğinin , dolayısıyla Ülkücülüğün her şeye, bütün inciticiliklere rağmen tek adresi Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı'nın da; bu kendilerini eski diye sıfatlandırmaktan rahatsız olmayan kişileri kaale almasını da hiç anlayamam!
Başka işiniz mi yok Sayın Genel Başkan? Önümüze zorla getirilen "tozlu çuval"dan daha vurmadan çıkan tozların farkındalıkla elinize alacağınız bir yün çubuğu ile bu tozlu çuvalı çırpmak varken, size ne eskilerden-eskimişlerden Allah aşkına?...
Eskiyen eskisin! Elbette dünyanın her yerinde, her zaman paralı antikacılar olacaktır! Umarım bizdenken eskiyenlerin de birer paralı antikacı alıcıları çıksın!
Balgat ta dâhil, bulaşanlara bulaşırım ama eskimem, eskitmem vesselâm...
Tekrâren; selâm olsun eskimeyen ve asla eskitmeyenlere...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 16, 2010

KERVAN YÜRÜYECEK...

Olayı duyar duymaz; "Bir Yumrukta Bozulan İstikrâr" demiştim. Milletin; "Yumruğum dâvâm kadar büyük." mesajı verdiğini de hatırlatmıştım. Tebrikler de aldım, delikanlıya yeterince sahip çıkılmadığı için sitemler de...
Yılmaz Özdil'in "Yumruk" yazısı da yumruk kadar ses getirdi! Kalemine sağlık! Atalar boşuna;"Vurmasını bilmiyorsan yumruğunu sıkmayacaksın." dememişler!
Sen yıllarca Mehmetçiğe kurşun sıkanların demokratik, insan hakları savunuculuğunu yapacaksın! Bunu yaparken milletin sana verdiği dokunulmazlık zırhına bürüneceksin! Milletin vergileriyle aldığın milyar milyar maaşla bir elin yağda, bir elin balda yaşayacaksın! İki gözü iki çeşme ağlayan Mehmetçik Analarına inat, şehit edenleri Hükümetle elele vererek özel törenle karşılayacaksın! Devletin resmi araçlarını onlara tahsis ederek dokunulmaz yapacaksın! Muş'un Bulanık ilçesinde dükkanını yakmak etmek için saldıranlara karşı kendini savunan iki kardeşin linçten kurtarılışını protesto için, devletin can güvenliği düşüncesiyle Samsun'a naklettiği mahkemeye gövde gösterisi ve sanık yakınlarını tehdît için geleceksin! Daha bir kaç gün önce de yasalara göre suçlu bulunarak millet vekilliğinden tard edileceksin ve devlete, Türk Milletine baş kaldırarak Millî Mücadele fitilinin ateşlendiği Samsun'a siyâsi çıkartma yapacaksın!
On bine yakın devlet görevlisinin, polisin, askerin cenâze törenlerinde; "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez." sloganını, "Ne mutlu Türk'üm diyene." vecîzesini tahrîk nedeni sayacaksın! Sokakları yangın yerine çeviren piçleri koruyacaksın! Otobüste diri diri yakılanları, park yerine gezmeye çıkan suçsuz günahsız insanların ortasında bomba patlatılmasını görmezden gelecek, demokratik mücadele sayacaksın!
Sen ve temsil ettiğin bölücü zihniyetin faşist temsilcileri, Türk Milletini yok sayacak, görmezden gelecek, hafife alacak, tahrîk edeceksin ve ağzına bir şamar yeyince kıyamet kopacak! Şaş-beş eş başkanın da; "Tavrımız CHP gibi olmaz!" diye devleti tehdît edecek! Diyarbakır'daki hayatında elma yememiş ağızın sahibi, ağzından yeni tehditler yellenecek; millet te bir yumruğun rahatlık ve rehâvetiyle seyredecek öyle mi?
Ülkenin Başbakanı geldiğinde kontrol altına aldığınız illerde hayatı durduracaksınız, çöp toplatmayacaksınız, çocukları sokağa salarak taş attıracaksınız; Ana Muhalefet Genel Başkanı'nı taşlatacak, yumurta yağmuruna tutturacaksınız, bunlar demokratik mücadele gereği sayılacak ama yasaların suçlu bulduğu millet vekilliğinden tard edilmiş birine bir yumruk vuruldu diye kıyâmetler koparacaksınız!
Yılmaz Özdil'in; "Hukuku guguk haline getirirsen… “Ona göre başka, buna göre başka” işletirsen, olacağı budur." tesbîtinin altına gözüm kapalı imza atarım! Sana başka, bana başka, CHP'liye başka, MHP'liye başka, PeKaKa'lıya başka, AKP'ye özel işletilen hukuk adındaki hukuksuzluk karşısında vatandaş kendini yumruğuylada mı savunmasın?
Bayrağımızı yaksınlar, Atatürkümüz'e olmadık hakâretler etsinler, polisimizi araçlarında diri diri yakmak için molotoflasınlar; asker çocuklarına, polis çocuklarına olmadık hakâretler yapsınlar, üçer-beşer askerimizi şehîd etsinler, sokakları arabaları yaksınlar, otobüslerde canlı canlı insanlarımızı yaksınlar, milleti bombalasınlar; siz de onların insan haklarından dem vurun, daha fazla demokratik hak talep edin, millet te seyretsin öyle mi?
Hey şamar oğlanları; bu millet, siz istiyorsunuz diye hiç bir Kürt komşusu ile sorun yaşamaz ve çok istemenize, birilerini kurbanlık olarak öne sürmenize rağmen sizin istediğiniz olsun diye mermi patlatmadı, patlatmayacak! Millet, arada bir birinizi böyle şamar oğlanı edecek!
Bu millet sizi kaale almıyor anlayamadınız mı? İstediğiniz kadar yırtının kervân yürüyor, yürüyecek! Günü geldiğinde de bu milletin mahkemelerinde lâyıkınızı mutlaka bulacaksınız,
Artık Tanrı Türk'ü koruyacak, Türk te Türk'ü koruyacaktır vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Nisan 15, 2010

VURDUKÇA TOZU ÇIKACAK ÇUVAL...

İşsiz işçi, işsiz çiftçi, siftahsız esnâf, işsiz sanayici, işsiz öğretmen, işsiz imam ve işsiz üniversite mezunları; intihâr eden iş adamlarının yakınları, icralık iki milyon dosyayı ve kayıtlı on üç milyon işsizi sayarsak otuz milyondan fazla huzûrsuz var ama huzûr var!
Kırk bin kişiyi katletmiş, trilyonların mermi edilip havaya, bomba edilip dağlara yağdırılmasına neden olmuş; asker kurşunlamış, köy basmış, köprü yakmış; öğretmen, doktor, hemşire öldürerek birkaç vilâyette terörist özerklik ilan etmiş PeKaKa'nın demokratlığı ve bunlara karşı olan demokrasi düşmanları var ama huzûr var!
Altmış yıldan beri komünizme karşı dindar partilerin kurulmasını, dîni ağırlıklı siyâsetin yapılmasını teşvîk eden; Atatürk İlke ve İnkîlaplarını inkâr ettirerek "Hristiyan dindar devlet ABD" yandaşı bir ülkenin oluşturulmasına yardım eden îmanlı işbirlikçiler, BOP Eş Başkanı başbakan var ve bunlara karşı olan milyonlar var ama huzûr var, istikrâr var!
Tavşana kaç, tazıya tut taktiği ile dünyanın her yerinde müslüman katleden, son Irak işgalini Haçlı Seferi adıyla yapan ama nedense Müslüman Kürtlere dost(!) olan ABD'ye taşeronluk eden; geçen yüzyılda İngiltere, Fransa, Rusya güdümündeki Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, Kürdistan Muhibban Cemiyeti ve Hevi Cemiyeti adlarıyla yürütülen bölücülük; yüzyılımızda
İngiltere, Fransa ve özellikle ABD destekli PKK olarak var; bunlarla resmen mücâdele eden güvenlik güçleri, Türk Silahlı Kuvvetleri var, 25 yıldır süren sıcak çatışma var ama huzûr var asayiş var, istikrar var!
1961 Anayasası ile özüne döndürülen Türkiye Cumhuriyeti'ni, cumhuriyet öncesine dönüştürmek için özellikle ABD destekli iç politikalarla, elli yıldır uğraşılan; iki kere asker eliyle, sayısız kere Mecliste değiştirilerek kevgire dönmüş bir Anayasayı külliyen kaldırıp AKP'ye zarar verebilecek bütün yasal tedbirleri yok etmek için hazırlanan AKP Anayasa taslağına karşı çıkan Sivil Anayasa istemeyen demokrasi düşmanları var, ama inâdına istikrâr var!
Basında-medyada milyon dolarlarla alınıp satılan dönekler, 'Dolma Kalemler', rüzgâr gülleri, kınnapları haçlı elinde olan siyâsi topaçlar, nesil deformasyonuna tabi kurt köpekleri; kalem ve kafaları kiralık fikir fahişeleri, demokratlar var; gündüz askeri polisi taşlayan molotoflayan piçler, gece askeri polisi kurşunlayan hainler var; bunlara müdahele eden güvenlik güçleri var ve âsâyiş var, huzûr var, istikrâr var!
Mayıncılar, bombacılar, asker-polis şehit edenler, otobüslerde diri diri genç kızları yakanlar, polisi araçlarında yakmaya uğraşanlar; Başbakan ve hükümete "Has...tirin!" diye iltifat edenler, "daha fazla demokratik hak"kı hak eden ezilmişler var;bunların yandaşlarına, siyasallaşmışlarına vurulan demokratikleşme hareketi üzerine atom bombası gibi düşen bir yumruk var!
BOP gözlüğü ile AKP tarafından bakınca huzûr-istikrâr, millet tarafından bakınca yangın var, anarşi var, faşizme doğru hızlı bir gidiş var!
Mermiler, bombalar, molotoflar, taşlar, kundaklamalar demokratik; yumruk, istikrara vurulan güçlü bir darbe!
Yumruklanan, yasalarımıza göre suçlu, dokunulmazlığı kaldırılmış, ABD ve Haçlı desteği ile tutuklanamayan bir bölücü; yumruklayan Güneydoğu'da askerlik yapmış, oralarda gördüklerini unutamamış, heyecan ve öfkesini kontrol edememiş bir millet evlâdı!
Millet, kahredici bir çoğunlukla yumruk vuran evlâdının arkasında; ABD ve Haçlı dikteleriyle yaptırılan sipariş yasalar, yumruklananın! Bu eşit olmayan güçler arasındaki müthîş mücâdeleyi izliyoruz!
Anayasayı oylama diye önümüze getirilecek çuvala vurdukça ortalığı toz götürecek!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Nisan 13, 2010

BİR YUMRUKTA BOZULAN İSTİKRÂR!

Allah kimseyi utanır yüzden etmesin!
On binlerce Kürt insanımızın kanıyla bozulmamış, binlerce Mehmetçik'in canıyla bozulmamış olan istikrâr, bir yumrukta bozulmak tehlikesiyle karşı karşıya! Nasıl güçlü bir istikrârsa!...
"Dilerim, bu saldırı, Anayasa değişikliği arifesinde, ülkedeki huzurlu ortamı bozmayı hedeflemek isteyen bazı provokatörlerin tertiplerinden birisi olmasın." Kendisi Manisa'da iken, Ankara'daki evinin yakınlarında suikastçi muvazzaf subayların dolaştığı, ABD'den ihbâr edilen; Devletin kurumlarıyla, milletin sabrıyla oynamakla görevli; sekiz yılda 15 kere ABD seyahati yapan Genel Başkanı'nın zor günlerde dalga kıranı Bülent Arınç'ın, Samsun'daki münferît yumruk üzerine, beyânatı bu! Allah müstehâkınızı versin!
Sizin oluşturduğunuz huzûr ortamında, Allah sizin de başınıza sizin gibi bir mazlûm-zâlim-demokrat nasibetsin! Nasıl beddua edeceğimi de şaşırdım!
Türkiye'de açılım üstüne açılımla, nerede huzûr varsa oraların sabote edildiği, açlığın, işsizliğin zirve yaptığı; vatandaşın pazardan yarım kilo ıspanak alabildiği huzûr ortamı kadar, Allah lâyıkınızı versin!
Madalyalı Kahraman Vatan Evlâtları, demokratik hakaretlere maruzken; "Silivri de ölsem de tabutumdan kalkarak dimdik duracağım! Beni Silivri'ye değil İmralı'ya koyun!" diye kükreyen Vatan Evlâdı Engin Alan'a millet olarak yeterince destek veremediğimiz için yüreklerimiz sıkışırken; Güneydoğu'da askerliğini yapmış bir delikanlının münferît heyecânı, ülkedeki huzûrlu ortamı bozmak için yapılan provokatif bir eylemmiş! Hadi be! Şimdi de Türk Milleti adına; "Kendim ısırırım ama işbirlikçi, euro-dolar tasmalı, bölücü-mürâi köpeklere dokundurtmam!" deme sırası bende!
Sözüm de ortanın! Kim alınırsa muhatabı o!..
Çocuklarımız kahpe mayınlarda parçalanırken; askerimize-polisimize gündüz piçleri taş, gece kendileri mermi yağdırırken, Mehmetçiğin itlâf ettiği kuduz köpeklere taziye çadırları kurarak Devletim sâyesinde sığındıkları dokunulmazlık zırhıyla cumhuriyetimize, milletimize, şehitlerimize, silahlı kuvvetlerimize hakâretler ederlerken ülkede huzûr var, istikrâr var!
Ayrı bir devlet ataşesi edâlarıyla; benim vergimden maaş alan, benim vergilerimle alınan makam aracına binen, bir densiz tarafından, iktidar parti yöneticilerine; "Has..tirin!" iltifatı yapılırken ülkede huzûr var, istikrâr var!
Deniz Baykal, taş yağmuruna tutulduğunda huzûr bozulmuyor, ona yapılan saldırıyı engellemeye gücü yetmeyen polisim demokrat; Samsun'a PeKaKa'lılara destek ve millete gövde gösterisi için gelmiş birilerine yapılan münferit bir saldırıda, huzûr ve istikrâr hedefmiş! Allah sizi bildiği gibi etsin!
Ahmet Türk, Allah için saldırılacak en son bölücü! Yine de geçmiş olsun diyemiyorum! Siyâsallaşmış PeKaKa'nın, KCK'nın şeş başkanı, eş başkanı, şeş-beş başkanı ûnvanlı, süslü dokunulmazın; "Tavrımız, CHP gibi olmaz!" tehdîdine ise; Başbakan'a söylenen üslûp ve tarzla, hatta biraz daha süsleyerek; "Hass..tir!" demem mi? Şu anda kaç milyon kişinin aynı üslûpla, ne iltifatlar ettiğini duyuyor musunuz?
Siyâsetin laçkalaştırdığı, uzaktan kumandalı işbirlikçiler, kınnapı başka ellerdeki siyâsi topaçlar; dikkat eder misiniz: PeKaKa'nın siyâsallaşmışlarına bu millet, hâlâ yumruk atıyor! Kulağını çekiyor millet vakarıyla! Hâlâ tek mermi attıramadınız, farkında mısınız? Attıramayacaksınız da! Milleti tahrîk edemezsiniz! Îmanlı bir yumruğun, silahtan daha etkili olduğunu, "Yumruğum dâvâm kadar büyük!" tarifinin ne olduğunu, hâlâ anlamadınız mı?
Allah korusun Devlet gemimiz su alırsa, kendimizle berâber sizi de boğarız! Bu milletin öfkesinden, binlerce yıllık teamülü ve sabrıyla düz orantılı muhteşem âdil dîvanından kaçamazsınız! Onar yıllık sahnelenen Haçlı mahreçli senaryonun, son perdesinin on yılının dolmasına az kaldı! Bütün samimiyetim ve millet sorumluluğumla hatırlatırım!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 12, 2010

EVET TE, HAYIR DA VEBÂLDİR!...

Anayasa'yı değiştireceklermiş! Pislenen sakalı kesmeyip yol olmasına izin veren ve "Sakalım var sözüm geçer!" yanılgısına düşen laik sakallılarımızı; "Kılcal damarlara sirâyet edinceye kadar her yol mûbah..." fetvâlı sinekkaydı traşlı sakalsızlarımız, okyanus ötesinden verdikleri taktik ve destekle yeniyorlar galiba! Gerçekten Anayasa'nın değiştirilecek kaç maddesi kaldı ki? Elden ele, dilden dile, hatta piyasaya düşmedi mi? Anası zâten gitmişti! Onar yıllık periyotlarla yapılan darbe ve muhtıralarla, geriye yasa kalmıştı; yasayı da geceyarıları kevgire çevirmişlerdi!
Hey! Cumhûriyetçiler! Hey! Atatürk'ten nemâlanan, Atatürkçüler! Hey! "Demokrasi amaç değil araçtır. Demokrasi, gereken durakta inilecek tramvaydır." diyerek Atatürk'ün demokrasisini insafsızca kullanan intikamcıları, 2. Cumhûriyetçileri sadece seyretmekle de kalmayıp demokratlıklarını ispat için yasaklarını kaldıran Atatürk'ün vârisleri heeeey!
1960'tan beri, yanlışlar yaptığınızı veya size miras kalan yanlışları artık kabûl edin! Zarârın neresinden dönülürse kârdır! Elli yıldır; Amerikancı İslâmcıları, Yeniden Millî Mücâdele Hareketi'nin renksizlerini, Komünizmle Mücadele Derneklerini, İslâm adına 21.yy. Haçlısı'nın baş silahtarı ABD'ye destekçi ve duacıları görmezden geldiğinizi veya yıllardır mazlûm rolüne yatarak diş bileyen asrın zâlimlerini, sizin semirttiğinizi artık kabûl edin!
Kabûl edin! İtirâf edin! Milletten samîmiyetle özür dileyin ve artık köylerinden, kasabalarından, kentlere göçe zorlanmış, sayıları kırk milyona varan akışkan nüfûsun içine inin artık! Metropol diye iftira ettiğimiz, büyük köy-kentlerimizin etrafını, tahammül edilmez bir şekilde sarmış, adına demokrat maskelilerimizin varoş dediği, nüfûsun içine inin artık!
Türkiye'nin bu manzarası hoşsa, güzelse de; bu manzara hoş değil, güzel değilse de sizin eseriniz! Elli yıldır dîni malzeme kullanan ve ustalaşmış "Yeniden Millî Mücâdeleciler"den, dîni kullanmak üzere asla alamazsınız ve millet artık yeni bir dîn simsarına da tahammül edemez!
Elli yıldır sinsice gelenleri, meşrûlaştırıyorsunuz! Artık darbe marbe yok! Anayasa'yı, Cumhûriyeti sivilleştirmek iddiasıyla, açıkça bir faşizme gidiliyor görmüyor musunuz? Engel olarak Yüksek Yargı ve TSK'nın görüldüğünü; yıllarca askere darbe yaptıran gizli gücün, şimdi siviller eliyle askeri zavallılaştırdığını; sıranın Yüksek Yargı'ya geldiğini, bunu da referandumla sağlamak istediklerini görmüyor musunuz?
Kan gölü İslâm dünyâsından, yangın yeri yakın komşularımızda tezgâhlanan oyunlardan bizim payımıza neyin düştüğünü fark edemiyor musunuz? Bu kadar ferâsetsiz, bu kadar aymaz olabilir misiniz gerçekten?
Bu memleketin milletperver-vatanperver ülkücüleri ve halkçı-vatansever devrimcilerinin bilinerek siyâset dışına itildiğini ne zaman göreceksiniz? Vatanperver ve milliyetperverlerin olmadığı bir toplumdan millet olur mu? Millet olmayan halkların, idealsiz gürûhun devleti kalır mı? "Refah’ın gelişi kanlı mı olacak, kansız mı?" diye konuşulurken, seyredenlerin ferâsetinden bahsedilebilir mi?
Artık belli! Millet kesinlikle, 1960 öncesinin çift kutuplu haline mecbûr ediliyor! Referandumla ikiye bölüneceğiz! Bu referanduma "evet" diyenler de, "hayır" diyenler de vebale girecekler farkında değil misiniz? Bu kadar ehven-i şerre mecbûriyetin bir izahı olmamalı mı?
Sür'atle hem de hayatî âciliyetle milliyetçilerin/ülkücülerin ve vatanperverlikte ülkücülerle müşterekleri olan devrimcilerin siyâset sahnesine çıkarılmaları lâzım! Ülkücü ve Devrimciler siyâsete girmeden; bu takıyyecilerle, bu çok yüzlü renksizlerle, bu işbirlikçi BOP'çularla, bu İslâm adıyla hareket edip Haçlı'ya destek veren Atatürk intikamcılarıyla siz baş edemediniz, edemezsiniz!
Savaş; ikbâl kaybetmekten korkmayanlarla, ölüme gülerek gidebilen îmanlı yüreklerle kazanılır! İşi ehillere, emâneti sahiplerine teslîm edin. Yeniden sağcılık-solculuk kolaycılığına düşmeyin; millete de cumhuriyete de yazıktır!
"Evet" te, "Hayır" da vebâl ama ehven-i şerri redd için milyon kere hayır!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 10, 2010

İSTİKRÂRLI, HUZÛRLU, BÜYÜYEN TÜRKİYE!...

Kerâmetleri kendilerinden menkûl AKP'nin kurmayları, demokratları ve müritlerine göre Türkiye'de sivilleşme var, istikrâr var, büyüme var, huzûr var!
O zaman mart kedisi gibi alttakinin de, üsttekinin de bağrışmasının sebebi ne? Saat başı oluşturulan sanal gündemlerden tamâmen sıyrılarak ciddî araştırmalara, resmî verilere göre Türkiye ne halde diye bakalım. Acaba istemediğimiz halde açılımlar yaptığı, bizi rahatsız etmesine rağmen ha bire Paşaları, generalleri; üstün hizmet madalyalı Kahramanları, emirerlerini; emekli ve muvazzaf hasta subayları tevkif ettiği için; bizi çok rahatsız eden 'Dolma Kalemler'i resmî uçaklarla, resmî seyahatlere götürüp devlet sırlarını verdiklerini zannettiğimiz için haksızlık ediyor olabilir miyiz?
Yoksa kocaman adamlar, ısrarla; "Türkiye de istikrârı hedef aldılar! Büyüme rekorları kırıyoruz! Küresel kriz bize teyet geçti! Huzurumuz var! Askerî vesâyete son! Daha fazla huzûr için daha fazla demokrasi!" diye tekrâr edip durabilirler mi?
Türkiye'de istikrâr var, huzûr var, büyüme devâm ediyor!
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Zachau'nun dillendirdiği, 2009 verilerine göre Türkiye'de işsiz oranı % 13,1 yâni yetmiş milyon nüfûsun 9 milyon 100 bin kişisi işsiz! Zachau'nun söylediği; 2009 verilerine göre 230 milyar dolar dış borcumuz var. Benzemekten korktuğumuz, benzetilmekle korkutulduğumuz İran'ın ise 20 milyar dolar, işgâldeki Irak'ın ise 100 milyon dolar dış borcu var ve Türkiye'yi kriz teyet geçmiş, istikrâr var, büyüme rekorları kırılıyor, huzûr var!
ABD'nin "Bizim çocuklar"ının ABD çıkarlarını Koruma Kollama 12 Eylül darbesinde tutuklu ve hükümlü sayısı 79 bindi. 2010'da cezaevlerinde 119 bin kişi var! Mart 2010 itibâriyle; 4 bin 171 kadın, 2 bin 789 çocuk, yaklaşık 6 bin siyasi tutuklu ve hükümlü var! Türkiye'de asâyiş berkemâl, huzûr var!
İcra dairelerinde 9,5 milyon dosya var! Yâni 9 milyon 100 bin işsizin yanında, nüfûsun işi olan 9 milyon 500 bin kişisi de icrâlık!
Emniyet genel Müdürlüğü'nün hazırlattığı istatistikî çalışma sonuçlarına göre; Türkiye'de polis sorumluluk alanında, günde beş cinâyet, 2,5 ta tecâvüz olayı meydana geliyor! Adli Tıp Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Oğuz Polat; "Ne zaman bir toplumda ekonomik durum bozulsa, şiddet olayları da artıyor. Ancak Türkiye'de bacak-kafa-kol kesilmesi gibi sadizmin ağırlıklı olduğu cinayetler, ilginç bir şekilde son dönemlerde arttı. Burada öfkenin ön plana çıktığı bir durum söz konusu." diyor. Türkiye'de istikrâr var, büyüme rekorları kırılıyor, asâyiş berkemâl, huzûr var!
Organ mafyası icraatları, kaybolan çocuklar, intihar eden iş adamları, hayat kadınlığı vesikasına müracaat eden kadın sayısında ki artış; sanal ortamda yeni icat edilen pornografik suçlar, telefon dinlemeler-dinletmeler gibi teknolojik suçlar, "Yürüyen Îman" lakaplı yetmişlik kart zamparaların küçük kızları tacizleri, "Temiz kardeşimiz" tarifli Deniz Feneri e.v. zanlısı bürokratlar, dokunulmazlık zırhına sarılı olarak Meclis raflarında zaman-aşımına terk edilmiş yolsuzluk-hırsızlık-irtikap suçlamaları ve hepsinden daha önemlisi Jandarma bölgesindeki, kırsaldaki suçlar, suç patlamaları ve madalyalı-kahraman millet evlâtlarını intihâra sürükleyen anti demokratik uygulamalar bu verilere dahil değil ve;
Türkiye'de hâlâ; "İstikrâr var! Büyüme rekorları kırıyoruz! Kriz teyet geçti! Asayiş berkemâl! Huzûr var! Daha fazla huzûr için daha fazla demokratik hak!" diyen, diyebilen adam sûretli adamlar var ve Türkiye'de kaçanın da, kovalayanın da "Allah!" diye tekbîr getirdiği îmanlı bir atmosfer var!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Nisan 08, 2010

KARŞIDAN KARŞIYA SERÇE UÇURDUM...

Ürkek yabancı, kalabalığın arasından birini durdurur. "Afedersiniz, karşı neresi?" diye sorar.Yolunun kesilmesine ve sorunun mantıksızlığına öfkelenen durdurulan; "Kör müsün be adam? İşte!" diye yolun öte tarafını işâret eder. Yabancı daha fazla hiddetlenir; "Hadi be! Kimi kandırıyorsun? Az önce oradan burayı gösterdiler!"
Karşı yok, taraf yok! Yol-yordam yok, yolcu yok, yoldaş yok! Sır yok, sırdaş yok! Yüzlerce yıl; kaleden kaleye şahin uçuran ceddin savunucuları, yeniden osmanlıcı ve karşıdan karşıya serçe uçuran istikrârcılar var!
Dünün kahramanı, günün çetecisi! Dünün hortumcusu, günün zengini! Günün îmanlı fakiri, yarının 400-500 daireli emlâk zengini! Dünün cahili, günün ûlemâsı! Üst üste koyulsa boyundan yüksek kitabı olan, Arapça'nın gramerini bildiği bilinen, profesör ünvanlı ilâhiyatçı; dünün câhili, günün ûlemâsına göre zırcâhil, zındık, kâfir! "Yürüyen îman" tarifliler, cinsel tacizci!
Haçlı zûlmüne karşı mazlûm müslümanın savunucuları, bu gün hristiyanlarla kol kola, AB lejyonerleri! Siyonizmi dünya tehlikesi gören dünün ateşli islâm savunucuları, bu gün dünyanın en örgütlü terörist devleti İsraille dost!
Dünün imparatoru yüzlerce yıl, yönetiminde olan bir halkın zûlmü karşısında mazlûm! Zâlim mazlûm, zâlim halka soykırım yapmakla suçlu!
Karşıdan karşıya, o taraftan bu tarafa aynı tonla ürütülenler var! Sahipleri farklı, itler aynı! iti karşıya ürütebilmek mahâret, ilm-i siyâset!
Cumhûru savunanlar, cumhuriyete; hukûku savunanlar, yargıya; orduyu savunanlar, komutanlara; demokrasi sâyesinde sultanlaşan genel başkanlar, demokrasiye; ûlema dîne, dîn meşâyihe karşı!
Hukuk, yarayana göre var, itirâz edene göre siyâsallaşmış! Yolsuzlukları, hortumculukları "dokunulmazlık"la dondurulmuş yetkili makamlarda kişiler varken devletin bekası, vatanın bölünmez bütünlüğü için canları pahasına görev yapan, üstün hizmet madalyalı, kahraman sıfatlı komutanlar, askerler "Devlet Yanlısı Çete"cilik suçundan ceza evinde!
Ceza evinde özel yetkili savcı tarafından tevkîf edilmiş, Cumhûriyet Başsavcısı var! Özel yetkiyi veren erk siyâsî ve savcı bağımsız!
68 Kuşağı'nın bombacı, silahşör, devrimcileri, islâmcı bir hükümetin ve istikrârının savunucuları! Marksist, Maocu, Leninist komünistler; ateşli ırkçılar, "Devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de kahramandır." sözünün sahibi, komunist-devrimcilerle, diyalogcu dincilerle, İkinci Cumhûriyetçilerle müttefikler!
İslâmcılarla Ilımlı İslâmcılar, el-ele mütedeyyîn müslümanlara karşı! Camiler cemaatler arasında paylaşılmış, mütedeyyîn müslümanlar camisiz, imamsız!
Sosyetelik imansızlık, sosyetik aşklar zinâ, zinâ suç değil; her kesin şeyine göre bulduğu bir hocaya alenîleştirdiği, hoca ve işbirlikçisinin haricinde kimsenin bilmediği, dîni nikâh denen sır birliktelik meşrû ve îmanî!... Kimin eli, kimin cebinde belli değil!
Kuvvetli kim, zayıf kim? Zâlim kim, mazlûm kim? Arkaya geçen puan alıyor! Savcı savcıyı, hâkim hâkimi, polis polisi, hoca hocayı, kadın kadını, erkek erkeği sürüyor! Binerek, zıplayarak tozu dumana katan yoz malı tosun sürüsü misâli kimin, kimin belinde olduğu belli değil!
Bu kadar tezât, bu kadar karmaşık mes'ele içinde; yönetimin zirvesinin sekiz yıldır tekrarladığı, bütün bunlara rağmen "İstikrâr" var ve bütün karmaşa, istikrârdan rahatsızlar yüzünden!
Bu hızla dönen istikrârdan başımız döndü! Midemiz bulandı hem de! Millet te aynı! Başı dönen, midesi bulanan milletin bir de gözü dönerse; kim, ebesinin örekesini görecek hep berâber göreceğiz! Hem de gâliba çok yakında!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 07, 2010

İT, KORKTUĞU TARAFTAN ÜRÜR!...

İtin korktuğu yere ürüdüğünü, kervânın yürüdüğünü, yelin kayadan bir şey götüremediğini, hem de; "Yellenmeden tayyâre, selâm söyle o yâre!" akortlu ürümelerden dolayı iti muhatap alanlara, sitemim var!
İtin kurttan korkmak ve korktuğuna ürümek üzere yaratılmış olduğunu, en kurtçul itin bile arkasında çobanı yokken kurda saldıramadığı gerçeğini defalarca hatırlatmamıza rağmen; itler içinde sâdece kurt köpeklerinden çekincemiz olduğuna da işâretle; "Bırakın itler ürüsün, yeter ki kervân yürüsün." demiştik defalarca...
Büyüklüklerini, nereden buldukları şaibeli para desteği ile basım sayıları ile göstermeğe çalışan "Kınnapları başka ellerdeki topaçlar"ın, talî gazeteler çıkardıklarını, söylentilerini bu gazeteden söyletip sonra da manşetlerine çektiklerini de daha dün hatırlatmıştık!
Bir kaç ay önce parasızlıktan kapanmak üzere olduklarını söyleyerek fiyatlarına zam yapan bir ajan gazetenin, fiyatını yarı yarıya indirmesinden şüphelerimizi de söylemiştik!
Maddî güçle îman kuvveti arasındaki farkın farkında olamayan; günü gelip meydan kurulduğunda "Düvel-i muaazama"yı "Düvel-i zavallı"ya çeviren ırkın ahfâdının, bolca verilen euro/dolardan dolayı kendilerinde güç vehmedenleri nasıl hesaba çekeceği de görülecektir! Allah, ibreti ahrete bırakmaz! Türk Milliyetçileri ve Türk Milleti, kurt sabrıyla o hesap gününü beklemeliler. O hesap gününe kadar; sistem boşluklarından tilkice istifâde eden kurnazların yaptıkları tahrîbat tâmir edilene kadar, kurtça durmaktır mahâret!
İtin itliğini, kurdun kurtluğunu yapması, yaratılış özelliklerindendir! Bırakın itler ürüsün! İt ürümesini çok acıkan kurt kaale alır! Görmez ve fark etmez misiniz ki kurtların öncüleri, tek başlarına görünerek itleri peşine takmıştır! Görmez misiniz, istenen yere geldiklerinde bu itler, aç kurtlar tarafından mutlaka itlâf edileceklerdir! Bilmez misiniz; "İtin hatırı yoksa sahibinin hatırı vardır." Buradan hareketle; ite değil itine sahip olmayan komşuya kızılması gerektiğini de bilmez misiniz?
Kapı itlikleri, boyunlarındaki euro/dolar desenli tasmalarından belli olanların ürümelerini ciddiye alan kurt duruşlu Türk Milliyetçisi kalemlere, kızdım! Böylesi planlı bir programa gönüllü konu mankenliğini hazmedemem! Bulunduğu taraftan karşıya ürüsünler diye euro/dolarla itleştirilmişlerin, İmralı'daki itlâf artığı itin taraftarları olarak yaptıklarına, yazdıklarına; "... saçmaladı!" diye insanlık atfedip iltifât etmişler! Öfkelendim!
Tirajı 2-3 bin olan bir ürüme efektini, manşetlerine taşıyarak it ürümesini duymayanlara da duyuran, büyük tarifli gazetelerden farkları ne şimdi?
İtlerin korkana saldırdıklarını da mı hiç duymadınız? Bırakın Allah aşkına! Bırakın istedikleri kadar korktukları yere ürüsünler! Yolcunun akıllısı, iti itle boğuşturur! Tûran Seferine çıkmış bir süvârinin it ürümesiyle ne alâkası olabilir? İtin sahibi Haçlı'ya karşı tedbîr almakla mükellef Türk Milliyetçilerinin, itin sahibinden önce itleri taşlaması, sadece ürüyen itin sayısını artırır!
Allah aşkına duymayın! İtten korkuyorsanız -ki ayıp değil-, itten korkmayan seferdaşlarınıza yaklaşın! İt ürümesinin ne kadar boşa olduğunu anında fark edeceksiniz!
Eğer beni bu itlerle meşgûl etmeseydiniz Ülkü Ocakları'nın Örnek gençlik Projesi'nden bahsedecektim! 12 Eylül Kıyâmeti öncesi, kan satarak aldıkları boyalarla propoganda amaçlı duvarlara yazılar yazan ülkücülerin çocukları Bozkurtlar, bu gün harçlıklarını biriktirerek aldıkları boya ile kirletilen okul duvarlarını temizlemişler! Türkçe, bozkurtça ve alkışlanması gereken bir davranış! http://www.sonkale.org gördüğüm;"Ülkü Ocakları Edremit İlçe Temsilciliği, okul duvarlarına yazılar yazarak kirletenlere tepki gösterdi." haberiyle,Türklüğüm, Türk milliyetçiliğim, ülkücülüğüm coşmuşken; Türk Milliyetçilerinin, it ürümesini kaale almalarını kabullenemedim vesselam...
Ürüyen itleri duymaya tenezzül bile etmeden, sergiledikleri Türkçe-Bozkurtça duruşlarından dolayı Edremit Ülkü Ocakları'nı ayakta alkışlıyorum.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

DİŞE DİŞ, GÖZE GÖZ, YANLIŞA YANLIŞ!...

Her şey gözümüzün önünde, bütün makyajlar, bütün değişim ve karşı-devrim hareketleri alenen yapıldı! ABD'nin "Bizim çocuklar"ının başının, milleti ölümle korkutup sıtmaya râzı etmesiyle başlayan hızlı değişim-gelişim, gömlek değiştirmeler, emânete ihânetler hiç saklanmadan yapıldı!
"İbâdet te kabahât te gizli..." diye bellemiştik biz! Solcu/komünist= dinsiz/Allahsız diye tarif edilen siyâsilerin, ibâdetlerini edeple gizlemeleri, uzaktan kumandalı 'Dolma Kalemler'ce milletten saklanırken on beş kişiyle alınan abdest gösterilerine, bir günde on kere kılınan vakit namazlarına şâhit olduk!
Besmele ile nutuklar atıldı. Maşallah ile açılışlar yapıldı! Gûya Cumhuriyet ve Atatürk'ü savunanlar ise bu islâmi siyâsi aktörleri tenkitte kantarın topuzunu kaçırıp laiklikle dinsizliği eşdeğer göstererek yaptıkları uygulamalarıyla, bu islâmi siyâset aktörlerini, mazlûm rolüne ittiler!
"Dar ül harp" ilan ettikleri; nüfûsunun % 98'i, siyâsilerinin tamamı müslüman olan bir ülkede, vergi kaçırmayı mahâret, askerden kaçmayı başarı, dîni nikâhlarla birden fazla metres saklamayı sünnet, bölücülere verilen desteği cihât, İHL'ni arka bahçe, camileri karagâh edenler, hukûken her sıkıştıklarında baş örtüsünün arkasına saklandılar! Sonra tesettürleştirilen baş örtüsü setrindeki cemaat evlerinde, cemaat mescit/camilerinde Atatürk'e, cumhuriyete, laikliğe, medenî yasalarımıza küfrettiler! Cumhuriyeti koruma-kollamakla görevli Anayasal kurum ve şahıslar da meydanlarda dîni fetvâlar vererek olanları destekle seyrettiler!
Demokratik gücü, mazlûma yatıp fısıltıyla TSK'yı mütedeyyin müslüman millete şikâyet ederek sağlamanın tadını alan kurnaz dinciler; "Devletin kılcal damarlarına sirâyet edinceye kadar yalan da dâhil her yol mûbahtır." fetvâlarıyla da desteklenerek, gözümüzün önünde serpildiler!
12 Eylül Kıyâmeti sonrası, gûya askerî vesâyete kafa tutarak oluşturulan ilk "Deprem Çadırı ANAP"la; ayıpla hayâ, devlet malını korumakla hazineyi söyüşleme kurnazlığı yer değiştirdi! "Benim memurum işini bilir." iltifatının nelere mal olduğunu, prensleri, papatyaları, yenilenen cemaatleri, davulcuları, jaguarcıları izleyerek, AB'nin yolunu Diyarbakır'dan geçirerek bu güne geldik!
Faiz haramlıktan, zina suçluktan çıkarıldı! Rüşvetin adı hediyeleşti! Milliyetçilik çağ dışılık; işbirlikçilik, medenîlik olarak sunuldu! Yüzlerce yıl Haçlı'ya İslâm adına tek başına karşı koymuş Müslüman Türk Milleti; "Diyalog" diye, "Medeniyetler Arası İttifak" diye, yüzyılın medeniyeti tarifli AB'ye girmek yalanlarıyla Haçlı'ya zebûnî edildi! Defalarca geldikleri gibi gönderdiğimiz Haçlı'nın kapısında elpençe beklemelere, resmî havaî fişekli kutlamalar yapıldı!
"Demokrasi araçtır." diyen İslamcı siyâsinin yasağı, Cumhuriyetçiler tarafından kaldırıldı! "Köşk'e imam hatiplinin çıkması yakındır." diyen siyâsinin önü, milliyetçiler tarafından açıldı!
Şimdiyse mazlûm maskeli zâlimler, hem dövüp hem de ağlaşıyorlar! Yanlış üstüne yanlışlara tepki olarak, iki kat daha tehlîkeli yanlışlar yapıldı!
Yeni bir yanlıştan da yanlışa mecbûr edilmek üzereyiz! Yüzden fazla maddesi değiştirilerek kevgire döndürülmüş "Netekim Anayasası"nı; o yasalar tarafından derisi soyulmuş, o yasa tarafından asılmış, o yasa yapıcıları tarafından ikbâlleri gasp edilmiş bizler, milletin de istikbaliyle oynayanların, işbirlikçi tuzaklarına, bilerek düşmek zorunda kalacağız!
Biliyoruz ki iki ölüden bir diri çıkmayacak! Biliyoruz ki yanlışa yanlışla mukâbele, iki yanlış edecek! Ehven- şerre mecbûriyetimizle, içinden çıkılmaz bir yanlış daha yapacak ve yüz yılın en zâlim, demokrat maskeli karşı-devrimcilerini, bir daha mazlûm diye mütedeyyin müslüman milletin kucağına iteceğiz!
İkinci Deprem Çadırı AKP'nin yapacağı anayasaya kesinlikle hayır diyeceklerdenim ama millete onlar ne diyecek, biz ne diyeceğiz diye de şimdiden ciddî manada meraklardayım!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 05, 2010

SEÇ SEÇEBİLİRSEN!...

Hadi hep berâber gündem belirleyelim!
* "Bölücü terör örgütü PKK’nın ilaç paralarını SGK ödediği ortaya çıktı. Skandal Ankara’yı karıştırırken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, olayı incelemek üzere Güneydoğu illerine tam 20 müfettiş gönderdi." (Son Sayfa'dan)
* " 50 Kuruş'a satılan Taraf gazetesi, yarından itibaren bayilerde 25 Kuruş'a satılmaya başlayacak." (Haber Siteleri)
* "Balyoz Soruşturması'ndan serbest bırakılan 19 muvazzaf ve emekli asker için yeniden yakalanma emri çıkarıldı." (Basından)
* "Balyoz' soruşturması kapsamında GATA Komutanı Tümgeneral Tuncay Çakan gözaltına alındı."
* " İMRALI'da çarptırıldığı ömür boyu hapis cezasını çeken PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın 61'inci doğum gününü kutlamak amacıyla Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden dünden itibaren Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’ne bağlı Onbirnisan Beldesi’ne gelen yaklaşık 8 bin kişi içerisinden seçilen 500 temsilcinin, ilk kez Öcalan’ın köyüne gitmelerine izin verildi.
Öcalan'ın evine gelen PKK yandaşları, daha önce duvarlara asılı olan Abdullah Öcalan’a ait fotoğrafları öpmek için birbiriyle yarıştı ve Öcalan'ın evini adeta bir türbeye çevirdi." (Basından)
* "AKP'de sıcak gelişme. 50'in üzerinde AKP'li vekil taslak"(AKP'nin Anayasa Taslağı)"tan imzasını çekti. İmza sayısı 184'ün altına düşünce teklif yeniden imzaya açıldı." (Basından)
* "Organ çetesi, Sirkeci Garı'nda yatıp kalkan talihsiz bir adamın böbreğini 30 bin TL'ye almak için pazarlık ettiler. İhbar üzerine zanlılar yakalandı." (Basından)
* Son Balyoz Soruşturması uygulamaları ve aynı mahkemenin üç gün arayla verdiği, birbirine yüzde yüz zıt iki karar yüzünden, " ...yargının siyasal bir çatışma alanı haline geldiğine en büyük kanıtı oluştu..." (Barış Terkoğlu-Odatv.com)
* Geçen yıl yıllık enflasyon TÜFE'de yüzde 7.89, ÜFE'de yüzde 3.46 iken bu yıl; TÜFE'de yüzde 9.56, ÜFE'de yüzde 8.58 oldu. (Basından)
3. sayfa haberlerinde, resmen mîde bulanıyor! Hadi gündem seçelim!
Yaygın bir kaç gazeteye göz atarak ve internette 15 dakikalık bir gezintiden sonra, dikkat çeken haberler veya başlıkları...
PeKaKa'nın ilaçlarını SGK'dan temin ettiği; PeKaKa'lıların bebek katili, otuzbinden fazlası kürt olan vatandaşlarımızın katili caninin doğum gününde Devlet'in verdiği izinle; ellerindeki ve vahşî dişlerindeki kan daha kurumamış olan bir vampirin evini türbeleştirdiklerini, hayret etmeden kanıksamış olarak görelim!
Kandil'den özel davetle çağrılıp, resmî törenle karşılandıkları yetmezmiş gibi; milliyetçi olduğunu belirten Nevrûz kutlamalarında Türk Bayrağı'nın olmayışını yadırgadığı ve seslendirdiği için sağlığı bahane edilerek bir bakan halletmek te yetmezmiş gibi tam onların bölücü hayallerine göre bir Anayasa taslağının millete dayatılmak istendiğini görelim!
Şu anda milletin %90'ını, artık söylenmeyip söylerken hatta küfürnâmeler dizdirirken; millete rağmen bu dayatmaların mantığını anlayabilen var mı Allah aşkına?
Bu dayatma taslağın yanında, arkasında veya karşısında durarak kerhen de olsa meşrûlaştırmanın adını koyabilen var mı?
Haçlı'ca referandum, demokrasiyi araç edinmişlerce halk oylaması, millete göre de "Millî Güven Oylaması" olarak adlandırılan sandık, sabırsızlıkla bekleniyor!
AKP'nin kendi ayaklarına da değil, belden yukarı inthâr teşebbüsü ile kendine nasıl kurşun sıktığını, hep berâber göreceğiz!
Gün ola, harman ola...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN...
selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

DUYANLARA SELÂM OLSUN...

Türk Milliyetçiliğinin siyâsi tek adresi MHP'ye, Başbuğsuzluğa alışamadığımız yıllarda defalarca seslendik. Kovanından ayrı düşmüş bal arısı misâli vızıldadık durduk!
Sonunda duyulduk, bahtiyâr olduk! Defâlarca edeplice münakaşa ettiğimiz birinden, nâzik bir ileti aldım. Türk gönlüm bahtiyâr oldu, Ülkücü yüreğim havalandı...
"Sayın Mustafa ağabeyim; Genele yaydığım bazı notlarımı sizin gibi değer verdiğim kişilerin süzgecinden geçirmek ve yorumlarınızla katkılarınız için müsaade ederseniz sizi etiketlemek istiyorum. Saygı ve selamlarımla. Rıza Altunışık" Türk gönlümü havalandıran, savaşçı yüreğimi teslîm alan güzel dâvet bu; "Hoca, amma abartmışsın!" demek te serbest!
Bu davete cevâbımı; "Kardeşim sana söylüyorum, Ülküdaşım sen işit!" mantığımla paylaşmak istedim.
Sevgili Kardeşim; Onar yıllık periyotlarla birbirini fişlemekle görevli ve fişleme sırasının kendilerine geldiğine sevinerek şükr'eden, "îman cilâlı fikir rüküşleri" ne inat, ülküdaşlarımca etiketlenmekten onur duyarım.
Fikir ve düşünceler de aynen sevgi gibi paylaşılırsa tekâmül eder ve çoğalır. Allah(c.c.); okur-yazarlarımızın değil, "Bu kadar cehâlet ancak tahsîl ile mümkündür." tarifli aydıncılık figüranlarının değil, "Hem okudum, hem de yazdım/ Yalan dünya senden bezdim." olgunluğuna ermiş münevver sayımızı artırsın.
"Bin bilsen de bir bilene danış." öğretisini rehber edinerek İslâm ahlâkı, Türk karakteri vakarıyla donanmış hür akıllı, vicdânı görev başında olan kanaat önderlerimizin sayısını artırsın.
Mahsûl, tohum ekilirse alınır. Tarla sürülmeden, sürülen tarlaya tohum serpmeden, serpilen tohum sulanmadan, günü ve zamanı geldiğinde çapalamadan, mahsûle zararlı ayrık otları temizlenmeden, çiftçi tecrûbesi ile ihtiyâca göre gübrelemeden mahsûl alınabilir mi? Kaldırılan hasattan, bir sonraki senenin tohumu ayrılmadan yeniden ekip-biçmek, yeniden mahsûl elde etmek mümkün mü?
İsteyen, biz fikir emekçisi Türk Milliyetçilerini, tarla sayıp sürebilir.
İsteyen, bize gayr-ı millî olmamak kaydıyla samîmi düşüncelerini zerk edebilir.
İsteyen, bizi çiçek sayıp bal arısı gayretiyle bizden alacağı poleni istediği uygun çiçeğe taşıyabilir.
İsyeten, bize bal arısı ihtirâmı göstererek taşımamızı istediği polenini bize cazip bir şekilde ikrâm edebilir.
İsteyen, bize -görmek niyetiyle- istediği yönümüzden bakabilir.
Neremizden bakılırsa bakılsın -emînim ki- bakan, bizden başka bir şey göremez!
Çünkü biz; "bizleşinceye kadar "ben" olarak, benliğimizle çok mücâdele ettik!
Çünkü biz; egomuzu, benliğimizi, nefsimizi kontrol edebilmek için dizginlediğimiz nefs atımızın ağzını yırttık hercâi arzuları coştuğunda!
Çünkü biz; "biz" olabilmek için, içimizdeki "ben"i yok edebilmek için, o'na, bu'na, sana, size çok yalvardık!
Şükürler olsun ki biz; sayımızın azlığı, birilerinin moralini bozarken, art niyetlileri sevindirirken; "biz" tariflilerin her zaman, "ben" tariflilerden az olacağını bilerek; perâkende durdukları, münferît davrandıkları için çok zannedilen, ses kirliliğine neden olan "ben"lerden çok ama çok daha güçlü olacağına inanarak "biz"liği seçtik.
Bu inancımızladır ki defâlarca; "Biz de sizdeniz!" diye naralar attık duyulsun diye...
Duyanlara selâm olsun! Bizi de benliklerine râm ederek "biz"leştirebilenlere, bizi güçlendirenlere selâm olsun! İnsâni bir özellik olan enâniyette ısrarcılara da selam olsun!
Onları da "biz"leştirene kadar; gönül kapılarımızı kapatmadan, "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için." inancıyla fikir-zikir halkaları oluşturabilen, fikri-zikri bir olan, benzedikleri için birbirinden sohbet etmeden ayırt edilemeyen, sohbetlerinden meşveret bereketiyle doğrular çıkarabilen güzel insanların gönül kapılarını, nezâketle, muhabbetle çalmağa devâm edeceğiz...
Zahmeti çeken biz işçi bal arıları, bereketini deren de "Devlet" adlı kovanımızın sahibi Türk Milleti olur inşallah.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Nisan 04, 2010

DOLMA KALEMLERİ OKUYALIM MI?

Bizim gibi yaşamayan, bizim gibi düşünmeyen, bizi ötekileştiren; kalemleri kiralık, akıl ve vicdânları ipotekli, kocaman kocaman sıfatlı adamları okuyalım mı?
Okumazsak kimin bizi okuduğunu nereden anlayabiliriz ki? Bize verilen selâmı duymazsak selâm almak farzını yerine getiremeyiz ki! Bize edilen hakâretleri, küfürleri, iftirâları duymazsak "Sükût ikrârdandır." hükmüne muhatap olmaz mıyız?
Sonu "0" ve "5"le biten senelerde; gazete sahipleri, sorumlu kişileri, köşe yazarları mal beyânında bulunuyorlarmış! Yasa gereğiymiş! Daha önce de duymuştum! Duyduğumda da; "Kime ne kardeşim?" diye tepki vermiştim! Gene tepkiliyim!
Parayla îmanın kimde olduğunu, Allah bilir! Îmanın kefîli elbette sâdece Allah! Parayı saklamak ise edep gereği, adap gereği. Biraz da; "Paralı erkekle, güzel kadının hasmı çok olur." tecrûbesi gereği para saklanır galiba!...
Gazetemizden başka gazeteleri de "Okuyalım mı?"; duymak istediklerimizi söyleyen kalemlerden başkalarını da "Okuyalım mı?" dan, nerelere geldik!
Okuyalım Dostlar! İnâdına okuyalım.
Okuyalım ki; kimin, kime, ne dediğini bilelim! Okuyalım ki samîmi sevgi adamlarının, milleti düşünmekten kendilerine gün ağlayamayan aptal(!)ların, mal beyânı istenen fukara gönül zenginlerinin; bir eli yağda bir eli balda, mevsime ve doğal şartlara göre yazlık/kışlıkları, dünyalıkları olan; iktidara yakınlıkları, yağcılıkları, kalemle fedâilikleri sâyesinde resmî uçaktan inmeyen, karayolunda mîdeleri bulanan nâzenînlerin sahte dünyâlarına ne kadar yabancı olduğumuzu öğrenelim!
Kalemse kalem, kâğıtsa kâğıt; kalemden kâğıda düşen sözse söz!...
Her topal atın, kör bir alıcısı varsa hangi kalemden, hangi kâğıda, hangi kâğıttan hangi gazeteye düşerse düşsün sözlerin de alıcıları var! Yâni her yazanın okuyanı var! Gazetelerin büyüklüğü, adına tiraj denilen basım sayısıyla ölçülüyormuş! Yalanın dik-âlâsı! Büyük gazete ünvanlı, çok basılan gazeteler, tâli gazeteler çıkarırlar! Kendileri çuval, o tâli gazeteyi de ağız ederler! Kendi söylentilerini, o tâli ağızdan söyletirler! Sonra da söylettikleri söylentilerini, bir yerden iktibasmış gibi makyajlayarak millete dayatırlar! Sonra da bu kurnazlığın mûcidi mâhir kalemşörlere, transfer ücreti olarak milyon-milyon dolarlar!
Bu dolma kalemlerle; bu zamâne eyyâmcılarıyla, bu rüzgâr gülleriyle, bu kınnapları başkalarının elinde olan topaçlarla bizi, aynı kefeye koyup mal beyânımızı istiyorlar!
Karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşmaların, hukuku aldatmanın, demokrasiyi araç edip demokratlaşmanın, takıyyenin, dönmenin, dönekliğin, renksizliğin, kişiliksizliğin muteberleştiği bu acayip günlerde; beş yılda bir, sorgulanmak için de olsa, fişlenmek için de olsa önemsendiğimi fark ederek keyiflendiğimi itirâfla MAL BEYÂNIMDIR: Evim yok. Arabam yok. Taş üstünde taşım, hatta mezar yerim bile yok. Vatanım var! Basılmış bir kitâbım, parasızlıktan bastıramadığım basıma hazır üç kitabım, arşivleyebildiğim yayımlanmış üç binden fazla yazım; kendime sakladığım, kendimden bile kıskandığım iki binden fazla şiirim, çalışma odamın duvarlarını süsleyen kendi yaptığım tablolarım, duvara asılı iki sazım var. Ayrıca bir bilsisayarım var. Dünyâmı, öfkelerimi, sevdâlarımı, sırlarımı, en önemlisi îmanımı içine sığdırdığım kalbimin sırdaşı bilgisayarım var! Nakit olarak ta; Gazetem'den, hayâtımı idâmeme yeten aylık bir gelirim var! Bu kadar "Yok" zenginiyim elhâmdülillah. Sahip olduğum bu kadar "var-yok"umla, kim benle mal yarıştırabilir? Hodri dünya!...
Bütün bunlara rağmen inadına okuyalım Dostlar! Dolma kalemleri de okuyalım! Okuyalım ki kimin, kimle mukayese edildiğine, vicdânen hâkemlik edelim! Millet olarak hâkemlik edelim ki hak edenler, gönüllere iyice yerleşiversinler!
Sonuç; ölümlü dünya dostlar! Kim, neyim var zannediyorsa, hepsini dünyada bırakarak gidecek dünyadan...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 03, 2010

HAKKINI HELÂL ET, BAŞBUĞUM BİZE...

Bahar gelir Mart'ta cemreler düşer
Nisan'da goncalar, tohumlar şişer
Nevrûz'umda yas ikişer ikişer!
Gelsin ya da "Gel!" desinler geleyim,
Gülümseyip gül vererek öleyim... (M.A.)
Başbuğum;
Yokluğunu kabullenebilmek için; "İnna lillâhi ve inna ileyhi raciûn./ Biz Allah'ın kullarıyız. Nihâyetinde O'na döneceğiz." Emr-i İlâhi'ye sığınmamıza rağmen ya aczimizden, ya da söz dinletemediğimiz nefsimizle yarışa giren duygusallığımız yüzünden, sensizliğe alışamıyoruz, alışamayacağız!
Başbuğum;
Bir kara 4 Nisan'da sensizliği hiç düşünmemiş Ülkücüleri, Başbuğsuz-başşız bırakıp Hak dünyaya terfî ettiğinde; "Alparslan Türkeş öldü!" haberini bütün haber kanalları inanmayarak, hayretler içinde verdiğinde, gök kubbe başımıza çöktüğünde, acımızla düz orantılı olarak feryâd ü figân ettik!
Milyonlarca Ülkücü, seninle helalleşebilmek için karla abdest alırken, "Türkeş'siz MHP kumpası" mensûplarının, hemen mîras ve görev taksîmatına soyunduklarını fark edemedik!
Cenâze namazınızı kıldıran İmam Efendinin; "Hakkınızı helâl ediyor musunuz?" sorusuna milyonların haykırdığı, "Helâl olsun!" sözüyle de soğumadı yangın yüreklerimiz! Kim, kime hakkını helâl ediyordu? Anlayamamıştık! Anlayamıyoruz! Anlayamayacağız!
Seksen yıllık ömrünü hîbe ettiğin milletinle asla bir mes'elen olmamıştı, olamazdı ama bizlere hakkını helâl etmiş miydin Başbuğum?
Sensiz loşlaşmış, boşlaşmış, bir başkalaşmış, yabancılaşmış Ankara'yı, tavsiyelerine uyarak güzelleştirebilmek için neler yapılabilirdi arayışlarındaydık. Ülkücü hareketin mütevâzı devlerinden Emin Alper Hoca'yı ziyâret etmiştik. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sevgili Harun Öztürk nezâretinde yapmıştık ziyâretimizi. İslâmın edebini, Türklüğün vakarını şahsında toplamayı başarmış ender devlerden Emin Alper'in; "Alparslan Türkeş'in yaptığı en önemli iş nedir?" sorusuna verdiği; "Başıboşluğa, sergerdeliğe terk edilmiş gençliği sokaklardan topladı ve kimse farkında olamadan herkesi ülkücüleştirdi!" demişti.
Yola çıktığın ilk yılların gençten de genci, çocuk irisi bizleri, sokaklara terk etmeyip ülkücüleştirerek içimizden bürokratlar, sanatkârlar, teknokratlar, millet vekilleri, bakanlar çıkarmayı başaran size, kimin helâl edecek hakkı olabilirdi? Gizli gizli sevinenler de; "Helâl olsun!" dediler utanmadan! İtirâzımızı, isyânımızı yüreğimize hapsedip içimize-içimize ağladık! İçimize ağlamamız devam ediyor Başbuğum!
Hâlâ sensizliğin oluşturduğu dağılmışlığımıza son vermedik! Hâlâ sensizlikte, senin yerine birini seçebilmek için yapılan canhıraş ikbâl yarışları yüzünden toparlanamadık!
Oysa sen, kimleri ülkücüleştirmiştin! Klasik Paşacı CHP'lileri kendine râm ederek teşkilatlar içinde nerelere çıkarmıştın! Klasik İsmet Paşacı aile çocukları şimdi de teşkilatın hemen her yerinde hatta zirvesindeler! İtirâzımız vallahi yok! Elbette her ülkücü, herkes MHP'li olsun ister! Başka türlü seçim mi kazanılır? Herkesin oyu alınmadan iktidar mı olunur? Türk Milleti'nin CHP'lisinden, DSP'lisinden, SP'lisinden, hatta devrimcisinden vaz geçen biri, Türk Milliyetçisi olabilir mi?
Başbuğum;
Sizinle de, sizden sonra da MHP'ye her katılımda iktidara biraz daha yaklaşmak düşüncesiyle keyiflendik. Asla, kat'a MHP'ye katılımlardan rahatsız olmak gibi bir gafletimiz olmadı! Hatta, yönetime defalarca; "Ülkücüler zâten elde bir. Ülkücü olmayanları ikna ederek saflara katmak gerek." dedik.Teşkilat sorumlularından; "Herkesi hatta diğer parti genel başkanlarını bile MHP'li edelim ama Allah rızası için transferleri, ülkücülerin başına geçirmeyin! Türk Milletinin refleksi olmuş ülkücüleri, ülkücülerden başkasının emrine girmeğe zorlamayın, girmezler!" diye yalvardık! Ya ifâde edemedik merâmımızı, ya da bizi duymadılar! Birbirimize incindik, birbirimizi incittik Başbuğum!
Yıllarca; "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir." tarif öğüdünü, "Ülkü-metre" olarak kullandık! Şimdi muhalif olduğumuz için târ ü mâr haldeyiz Başbuğum!
Kime söylesek, kimle dertleşsek öküz altında buzağı arıyorlar! Kimseden özür falan da beklemiyoruz ama bize "hain" diyorlar! İsyânlardayız!
Senden sonra; muhalifiz diye, oy verdik inanmadılar! "Biz de sizdeniz! Biz de sizdeniz!" diye yırtındık, duymadılar! Klasik CHP'li aile çocukları MHP'liler, üç göbek ülkücü ve MHP'lileri, ısrarla teşkilatlardan uzak tuttular! Bu soğukluk hâlâ devam ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, seksen yıllık intikama soyunmuşlarca zor günler yaşıyor Başbuğum!
Sorumlular seyrediyorlar! Seyrediyoruz Başbuğum, biz de seyrediyoruz!
Artık her senenin 4 Nisan'ında klasik-mu'tâd kabîr ziyâretleriyle, gönlümüzün Türkeşçi tarafını avutuyorlar! Avunamıyoruz, inciniyoruz!
Bütün şer güçlerin inadına, bizi dışladıklarını zannedenlerin inadına, mânevî huzûrunda bir daha haykırıyoruz: "Türk'üz! Türk milliyetçisiyiz! Biz de sizdeniz! İnâdına MHP'yiz, MHP'liyiz! Çünkü biz, Başbuğ'un ülkücüleştirdiği Türkeşçileriz. Bize küsenlere küsmeğe tenezzül etmeyecek kadar Türk gönüllüyüz. Duyun bizi!"
Hakkını helâl et Başbuğum bize!
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 02, 2010

SANDIKTAN NE ÇIKAR?

Cumhuriyet sâyesinde bir "Demokrat mazlûmlar zûlmü"ne muhatabız!
Devlet ve cumhuriyetin kurucusu Türk Ordusu; "darbeye teşebbüs" ve silahlı çete(!)cilikle suçlanarak hücrelerde, adliye koridorlarında demokratlıklarını, Atatürk ve Cumhûriyet kazanımlarına sadâkatlerini ispata çalışırken hâlâ zâlim; kuvvetler eşitliğini alt-üst eden, kurumlar arası çatışmanın mûcidi 2.Cumhûriyetçiler, mazlûm!
Hortumcuya dokunulamıyor! Terörün Meclis'te demokrat(!)ça propogandasını yapanlara dokunulamıyor! Devlet ve milleti hedef edinmiş işbirlikçilere dokunulamıyor! Resmen haritalaşmamış ama gerçekte ayrışmış, başkalaştırılmış, ayrı ülke gibi davranmaya başlamış illerimizde; hazineden bütçeli, bütün ihtiyâçları devletçe karşılanan, vergi alınamayan, elektrik-su parası toplanamayan, askerin-polisin zırhlı araçsız dolaşamadığı, sokaklarda çocukların, dağda büyüklerin kurşunladığı illerimizde, devlet yönetimindeki demokrat hükümete; "Has..tirin!" diye iltifat eden belediye başkanına dokunulamıyor! Ve bu dokunulamayan demokrat âsîler, mazlûm!
Onlarca yıldır; dîn savunuculuğu maskesi, mücahîd sıfatıyla Atatürk'e, Türk'e-Türklüğe, milleti tebaalıktan vatandaşlığa terfî ettiren cumhuriyete saldıran demokratlar, mazlûm!
"Laikliğe Karşı Odak Olmak"tan sâbıkalılar, Ordu'nun Kozmik Odası'na kadar girebiliyor ve demokratlık uğruna sır odasına girilmesine seyircilik eden Genel Kurmay hâlâ zâlim; aylardır asimetrik saldırıyla yerden yere vurulan ordu, hâlâ zâlim; orduya, yüksek yargıya ve Türk Milleti'ne olmadık saldırıları yapan "Karşı-Devrim"ciler, mazlûm!
Eğitim'de birleştirici, halkları milletleştirici "Tevhîd-i Tedrisât"a saldıran; Türkçeden başka dillerde eğitime demokratlık adına izin vererek millî yapıyı parçalayan "Yeniden Osmanlıcı"lar mazlûm; Atatürk inkılâplarına, cumhûriyete Türk Milleti adına ve Anayasal görevi gereği sahip çıkan Ordu ve Yüksek Yargı, demokrâsiye vesâyet uygulayan zâlim!
Demokrasiye "Gereken durakta inilecek tramvay" diyen; demokrasi sâyesinde; "Şimdi biz onları fişliyoruz!" itirafında bulunan, kendilerinden olmayanları "Kanı bozuk"lukla ithâm edecek kadar faşist demokratlar mazlûm, bu zûlme meşrû yollardan karşı çıkan ve devletin kuruluş felsefesini savunanlar, zâlim!
Nelere kadirsin ey demokrasi! Yargıçların dokunamadığı, savcıların sorgulayamadığı dokunulmazlara, "Demokrat Sultan" dokunabiliyormuş! Milleti fişlediklerini itiraf eden, kendilerinden olmayanları "kanı bozuk"lukla ithâm eden, sırça demokrasi köşkünde palazlanmış yaramaz çocuklar(!)a "Demokrat Sultan", cezâ verebiliyormuş! Komşunun camına taş atan sırça köşkün yaramaz çocuklar(!)a, "Kulağını çekerim haaaa!" diye tehdît ederek, oda hapsi verebiliyormuş! Milleti, Yüksek yargı ve Ordu mensûplarını fişlediklerini itiraf eden demokrat zâlimle, bölücü projelere karşı çıkanları "kanı bozukluk"la ithâm edebilen demokrat zorba'ya "Demokrat Sultan", 4 ay ve 2 ay süreyle geçici olarak partiden uzaklaştırma cezası verebiliyormuş! Kudretine, adâletine kurban demokrat sultanım!
"Demokrasi Tramvayı Vatmanı", yıllardır şikâyetlendikleri demokrasi üzerinde vesâyet sahibi TSK'nın ve Yüksek Yargının savunduğu her değeri ve kavramı ters-yüz etmekte kararlı! Başta kendi olmak kaydıyla, demokrasi sâyesinde -dokunulmazlık zırhıyla- yüzlerce dosya Meclis raflarında, zaman aşımına terk edilmişken Genel Kurmay Başkanı ve generallerin Yüce Divan'da yargılanmalarına çalışıyor! Zorla ve demokrat dayatmayla, hamâsî tahrîklerle; arsızı arlıya, hırsızı hırlıya, namussuzu namusluya savundurmak için referandum hazırlığında!
Hırlı zâlim, hırsız mazlûm! Arlı zâlim, arsız mazlûm! Namuslu zâlim, namussuz mazlûm! Polis zâlim, taşlayan mazlûm! Asker zâlim, asker kurşunlayan kahpe terörist mazlûm! Adâleti, huzûru teminden sorumlu hukuk adamları zâlim, yargılanan bölücüler, hortumcular, demokrasiden geçinen lümpenler, îmanlı dolandırıcılar mazlûm!
Mazlûm maskeli zâlimler/demokrat maskeli zorbalarla, cemaat maskeli dinsizler/yeşil makyajlı renksizlerle, diyalog maskeli dindışılar/medeniyetler ittifakçısı îmansızlarla, millet; referandum sandığında, hesaplaşmaya hazırlanıyor!
Referandumu AKP'nin güven oylaması diye algılayan millet ile demokrasi tramvayı vatmanı arasında bir demokrat yarış olacak! Sandıktan keklik mi, kuş mu, ne çıkacak, hep beraber göreceğiz!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN