Pazartesi, Mayıs 31, 2010

BEN UMARIM BACIMDAN, BACIM ÖLÜR ACINDAN...

21.yy.Haçlısı'nın Irak'ı rahat işgali için Türkiye'yi kullanmasına izin vermeyen tezkere Meclis'ten BOP Eş Başkanı'na rağmen geçmeyince başımıza çuval geçirildi! Büyük devletiz ya!
21.yy. Haçlısı'nın ortadoğu karakolu İsrail'e, iç politikada kullanmak üzere "One minute!" çekip sonra özür dilememize rağmen, insânî yardım gemilerinden özellikle Türk gemilerine saldırıldı. 16 sivil vatandaşımız katledildi, 50'den fazla yaralı var! Büyük devletiz ya!
Haçlı'nın şımarık terörist karakolu israil'in Türk gemilerine saldırmasından yarım saat önce de İskenderun Deniz İkmal Komutanlığı'na roketli saldırı düzenlendi. 6 Mehmetçik şehit, 7 Mehmetçik yaralı! Bir gün önce de, Haçlı'nın taşeronu katil alçaklar maden basmış, korucularımızı şehit etmiş, korucu cenazelerini kaldıran cemaate saldırmıştı! Sınırlarımız içinde ve dışında 2 günde otuzdan fazla vatandaşımız katledildi, elliden fazla vatandaşımız yaralı!
Daha fazla demokratik hak, daha fazla açılım hayâliyle askerimizin, polisimizin, yargımızın eli kolu bağlanınca; içerden de dışardan da darbe üstüne darbe yiyoruz! Büyük devletiz ya!
"Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından!" derler bu hâle Anadolu'da.
Siz; bin yıldan eski düşmanlarla müttefiklik diplomatlığıyla, çıkarttırılan dikte edilmiş yasalarla Ordunun, polisin, güvenlik güçlerinin, yargının elini kolunu bağlayacaksınız; içerde asayişi sağlayamayacaksınız, açılım adlı bölücü bir uygulamayla âsîleri şımarttıkça şımartacaksınız; iç politikada ki oy kaybını engelleyebilmek için Haçlı'nın şımarık karakolu terörist İsrail'e Avrupa'nın göbeğinde fırça atacaksınız, sonra da Gazze'ye insânî yardım için öncülük edeceksiniz!
Gemide şehit edilenlerin hepsine Allah'tan rahmet, ailelerine ve millete baş sağlığı-sabırlar diliyorum da gözleri yolda kalan Gazzelileri ne yapacaksınız? Yıllardır soykırıma tabi o zavallıların hayâlleriyle neden oynadınız? Allah'tan korkmadıysanız kuldan da mı utanmadınız? Bu mudur büyüklük, azâmet?
Bizim başımıza gelen bütün millî felâketler neden hep Recep Bey'in yurt dışı gezilerine tesâdüf eder? Şehit cenâzelerinde, ağızlarından ateş fışkırarak; "Ağlamayacağım! Beni ağlar görmesinler! Vatan sağ olsun!" diye aslanca duran Türk Ana mı "yaygara" yapıyor, yoksa şimdi, bile-bile ladesçe ölüme gönderilen İnsani yardımcıların hayatlarına mal olan, basîretsizlik nedeniyle koparılan kalabalık mı "yaygara"?
Bu milletle bu kadar alay etme yetkisini de mi 21.yy. Haçlısı size verdi?
Büyük Devlet olarak ne yapacağız şimdi? "Büyük devletler özür dilemezler!" öğrendik! 21.yy. Haçlısı Büyük Devlet'in şımarık karakolu da mı özür dilemez?
Genel Kurmay Başkanlığı'nın ve Ordumuz'un, yasalarla getirildiği hâlin millet olarak farkındayız! Ne devletimizi, ne Ordumuzu, ne millî onurumuzu kimseye rencîde ettirmeyiz!
İlker Paşa; bildiğimiz, duyduğumuz kadarıyla özel hallerde Ordu'nun sivillerden destek alması, milis güçleri kullanması var! Millet olarak ölmeğe de varız, çocuklarımızın katili şerefsizleri itlâf etmeğe de!
Yeter artık! Sîne-i Millet'e dönün!
Millet olarak "Evimizin evi" vatanımızı, sizlerle omuz omuza savunmaya hazırız! Kükremiş sel gibiyiz, bendimizi çiğner aşarız! Bir gül bahçesine girercesine, bağrına emânet ettiğimiz şühedâmızın yanına koşarız!
Bizim bu seslenişimizi "yaygara" diye yorumlayan BOP Eş Başkanı'ndan ve avanesinden de ilk seçimlerde, meşrû yollardan hesap sorarız!
Yoksa bu gidiş, gidiş değil! Kendi kendimize, "Biz büyük devletiz." deyip yapılanların hesabını sormazsak daha ne kadar küçüleceğiz ki?
"Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından." bu değilse ne?
"TÜRK'ÜM BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 30, 2010

GÖZÜN AYDIN HALÛK KIRCI...

Haluk Kırcı tahliye oldu. Haluk'un, ailesinin ve yakınlarının gözü aydın olsun.
1978'de cezaevine girip 32 yıl sonra hürriyetine kavuşan Haluk Kırcı'nın tahliyesiyle ilgili, "Dolma Kalemler"in adâleti tenkitlerini, adâletten şikâyetlenmelerini duyuyorum, duymuştuk, duyacağız!
Daha önceler, Halûk gergef gergef çileyle bir ömrü güzelleştirirken yeri geldikçe; "Onlar benim kahramanlarımdır. Vaz geçmem onlardan." demiştim. Artık demem!
Konuşulacak zamanlarda susan; "Dahası ülkücüleri topluca katleden cânilerin, suçları birleştirilip idam cezasını 10 yıl yatarak çektiklerini, "dolma kalemler"ce de alkışlandıklarını; Haluk Kırcı ve ülkücülerinse aynı demokrat dolma kalemlerce insafsızca linç edildiğini bilirim!" dediğim için beni tenkîd edenler, şimdi çok şey söyleyecekler. Bense susacağım!
Ben; "Heeeey! Atatürkçülükten, laikçilikten, demokratlıktan ve bunların tamamıyla kavgalı devrimcilerle arkadaşlıktan geçinen; ücretlerini Soros'tan, liberallerden, emperyalistlerden, işbirlikçilerden alan ucuz adamlar, dolma kalemler heeyy! Hadi hesâba oturalım! Hadi acılarımızı yarıştıralım! O zor günleri yaşayan ve hayatta olan nesil olarak kırk yıllık yaralarımızı tam kavlamışken hadi -bu kere- kendimiz bir kere daha kanatalım!" diye meydan okuduğumda susanlar, susmakla da kalmayıp beni provokatörlükle suçlayanlar, çok şey söyleyecekler! Söylesinler! Söylemezlerse -ben demesem bile- sayısız kişi onlara korkak diyecek, sayısız "dolma kalem"de demokrattan saymayacaklar! Şimdiden sonra bu konuda ben, susacağım!
Gözün aydın, kefâretin olsun Hâluk! Diyeceğim sadece...
Sevdâmızı anlatmaya gayret ederken; ""Haluk Kırcı" laşır bazan bu Erler! Bir nesli temsîlen bir devirle hesaplaşır "Kurt Duruşu"yla... Kapatıldığı hücresinden dünyaya sığmaz cesâmetiyle..." derken ben, susanlar şimdi yazacaklar, söyleyecekler! Ben, susacağım!
Haluk'a göz aydınlığı dilerken aynı zamanda da helallik isteyeceğim! Bir nesli temsîlen; yerli-yabancı bütün devlet-millet düşmanlarına karşı bir ömrü bedel olarak öderken, ben evimdeydim! Çoluk çocuğumun içindeydim. Adına hasret giderme diye lakap taktığım sahte ciğerliliğimle, yazdıklarını okumaya çalışıyordum!
Firar Zamanı'nda anlattığın; "En sona, o günlerde henüz altı yaşına bile basmamış olan küçük kara kızım kalmıştı. ... Ama o çıkıp gitmek yerine, ani bir hareketle ellerini bacaklarıma doladı, çenesini göbeğimin altına gömdü, başını kaldırıp iri, parlak, kara gözlerini gözlerime dikti ve tarifi imkânsız hüzünlü bir yüz ifâdesiyle; "Baba, göbeğini özleyeceğim!" dedi." satırlarınla ağlayabiliyordum sadece... Lütfen hakkını helâl et!
Gözün aydın Haluk! Bir kiralık devrin cinnetine, bir nesil adına aslanlar gibi direnerek, "Kurt Duruşu"nla, bedelini ödeyerek Türkiye'ye hoş geldin!
Hiç bir şey, bıraktığın gibi değil! Gerçi; düğün görüp oynamış, cenâze görüp ağlamış biri olarak sen, göreceklerinden şaşırmayacaksın emînim ama yine de çok şey, çok değişti Haluk!
Değişmeyenleri, eskimeyen-eskitmeyenleri tenkît edecek kadar değişenlerimiz var göreceksin!
Bu satırlarımı, seni karşılayanların, cezaevinden çıkaranların içinde olamayışımın özürü-mazereti say olmaz mı? Hayatımda kendimi savunmadım bilirsin ama sana savunma yapmak zorundayım ve söz bulamıyorum!
Boş ver be Haluk!
Ben de dahil, sakın kimseyi affettiğini falan söyleme! Kırgınlığını da söyleme ki muhatap aldıkların kendilerini bir şey zannederek bir şeyleşmesinler!
BOP Eş Başkanı Başbakanı olan, Irak'ı işgâl eden, müslüman kadınlara-kızlara tecâvüz eden ABD'li askerlere dua eden Cumhurbaşkanı olan, CHP'yi "Sosyalist sol"la buluşturan Ana Muhalefet Genel Başkanı olan; çoğu öldüğü için bulamayacağın, bulduklarını da çok değişmiş olarak bulacağın Ülkücüleri olan Türkiye'ye, aramıza hoş geldin!
Kefâretin olsun Haluk. Ailenin de gözleri aydın olsun. Şimdiden sonra huzurlu, "kara gözlü küçük sevgili"nle, mutlu ömürler dilerim.
"Halbu ki yoldaşını bırakıp dönenlerin...."
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü VE "EVİMİZİN EVİ"Nİ KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Mayıs 28, 2010

29 MAYIS'A...

Davranın leventler! Haydi yiğitler
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım,
Kafirler bir olup geri gelmişler
Bunları bir daha dehre atalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Akıncı hapsolmuş misyoner taçlı
Aksakal öfkeli, yaslı ak saçlı
Müslümana zûlüm ediyor Haçlı!
Kâfire bir tokat daha atalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Gerek yok sefere! Onlar gelmişler
Demek ki önceden az gebermişler
Ya dünü unutmuş, ya delirmişler;
Uslarını alıp geri atalım,
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Aforoz edilip atıp tutanlar
Kavuğa elpençe divan duranlar
Fatih'i güllerle karşılayanlar
Gene Haçlı olmuş, gelmiş n'apalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Mayıs'ın bu günü coşarız her yıl
Kefere kudurmuş, kalmamış akıl
İçimize girip demiş ki "Açıl!"
Papazı, hahamı sura tıkalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Uzakta kiralık lejyonerlerle
Yakında sinsice misyonerlerle
İçimizde nankör patrik fenerle
Pazarlık etmeden hesap tutalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

İsevi, Yahudi yanlandı Türk'le
Hasta, zelîl Bizans canlandı Türk'le
Yirmi dokuz Mayıs şanlandı Türk'le
Türk'e ihâneti hatırlatalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Denizde med-cezir, tarihte devir
Olur tekrar, dev kültürler tükenir
Milletler bitişe canla direnir
Tekbir'le bir daha nârâ atalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Davranalım Fatih övünsün bizle
Yarının gençliği sevinsin bizle
Haçlı dize gelsin Türk öfkemizle
Tarihe bir destan daha katalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım...

Susturalım nankörleri, haini
Kurtaralım mürailerden dini
Coşturup Ata'nın emânetini
Esâreti, zilleti silip atalım
Bir daha çağ açıp çağ kapatalım... 28 Mayıs 2010/İzmir
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü VE "EVİMİZİN EVİ"Nİ KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Mayıs 27, 2010

SÖZ'E, SÖZÜMÜZ...

"Söz, bir yürekten kopar; bin yüreği hizâya sokar." der Azerbaycanlı bir şairimiz.
Bir Türk yürekten, Türk yüreklere yöneltilen bir sözle ve o söze ilgisini Türkçe gösteren bir başka Türk gönülü hissederek moral buldum. Mâneviyâtım yükseldi.
Uzun süredir çok keyifle yazıştığım bir Türk Kadını, Asena Esma Erçoban'ın sanal ağda paylaştığı bir hikâyeyi ve o hikâyeyi Türkçe anlayan Nuri Ünal'ın yorumunu, paylaşmamız; bu hikâye ve yorum üzerinde düşünmemiz gerek diye heyecanlandım.
Önce hikâye: "Uzaklarda bir köyde, çocuğu doğmadan kocası ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın, arkadaş olsun diye dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada, oldukça uysallaşır. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır. Zaman geçer. Kadın bir gün birkaç dakikalığına evden ayrılır ve yavrusunu evde yalnız bırakır. Gelincikle bebek evde başbaşa kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür! Annelik içgüdüsüyle çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür!
Tam o sırada içeriden, odadan bebeğin sesini duyar. Anne odaya yönelir...
Ve odada, beşikteki bebeği ve bebeğin yanındaki parçalanmış bir yılanı görür...."
Ve Nuri Ünal'ın yorumu: "Asena Esma Çoban'ın hikâyesinin meali şudur; 12 Eylül de körpe fidanları, çocuğumu öldürdü zannı ile öldüren zihniyet; Çocuğunu öldürmeye çalışan çıngıraklı yılandan, çocuğunu kurtaran masûmun hakkını teslim etmeden; Ergenekon adını bir davaya verip, Türkün bir hitini ve birkaç itini yargılama gafletinden kendini alıkoymadan; Yeni gelincikler seninle olmayacaktır..."
Hikâye de güzel, yorum da. Ama hep yanlışa itiraz edilmez! Bâzen doğruya da, güzele de itirâz edilir! Ben de izninizle bu doğru ve güzel yoruma itiraz edeceğim!
Korkunun tek korkusu sevgidir. Sevginin olduğu yerde korkuya yer kalmaz. Hiç kimse korktuğuna sâdık kalmaz! İhânetler hep sevilene karşı işlenir. Korkulana yapılansa hesap sormak, gereğini yapmaktır.
Ve seven, sevdiğinden bir karşılık beklemeden severse sevgisinin adı aşk olur. Aslâ karşılığı olmayan tek sevgi de Vatan Sevgisi'dir. Vatanı sevmenin tek göstergesi ve bedeli candır. "Toprak eğer uğrunda ölen varsa, vatandır." târifi de bu yüzdendir.
Milletin teşkilatlanmış haline devlet denir. Devletin türesi yâni yasası ve milletinin töreleri olur. Töre ile türenin uyuştuğu yerde de adâlet olur, huzûr olur.
Müslüman-Türk mütefekkirlerden de; "Adâletle merhâmet bir arada olmaz!" gerçeğini öğreniriz ve yanlış adamların, yanlış yönetimlerinde görülen ferdi-kişisel hatâlar yüzünden; millet devlet olsun diye, toprak vatanlaşsın diye on binlerce yıldır can bedeli ödeyen Türk Milleti, bedel olarak gönüllü verdiği canının hesâbını tutmaz ve asla Devleti'nden cânının hesabını sormaz!
Dünya döner, yanlış hesap Bağdat'tan döner, her dönemin kendiyle uyumlu yanlışları-doğruları olur ve sonunda sabreden muradına erer.
Yâni Devlet varsa, yâni "Evimizin Evi" etmek için uğrunda ölünen toprak varsa Türk'ün varlığı devâm ediyor demektir.
"Her Türk, başlı başına bir millettir." târifi de tarihe emânet edilmişse; Dünya durdukça Türk Duracaktır. Tanrı Türk'ü koruyacaktır. Türk te Türk'ü ve "Evimizin Evi"ni koruyacaktır vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Mayıs 26, 2010

EY TÜRK GENÇLİĞİ! NEREDESİNİZ?

"Öldün mü ey gençlik? Eğer öldünse haber ver! Onlara hicviye yazan kalemim sana da mersiye yazsın. Yahut ölmediğini ispat et ki, sana olan büyük îmânım sarsılmasın ve sana olan destanım boşa gitmesin." Arif Nihat Asya
Ey Türk Gençliği!
Bir zamanlar problem olanlar ağabeylerdi; öldüler, unutuldular, azaldılar! Kendilerini dünyanın merkezi sayanlar, kendilerini dünyayı boynuzlarında taşıyan "tağut" zannedenler; hayvan pazarlarında siyâset cambazlarınca pazarlandılar, alındılar-satıldılar!
"Ekerken yok, biçerken yok; harmanda kardeş" ler; buğday ithâl edecek kadar değişip gelişen 'Haçlı Müslümanlar'ın ithal buğday silolarında bekçiliğe râzı oldular!
Av köpeği misâli, tüfeklinin yanında durmayı akıllılık sayan "kahverengi burunlular", bir daha ölüm gelince komşuya attılar!
Kanla canla vatanlaştırılmış, "Evimizin evi" vatanı sahneleştirdiler! Shakespeare'den bir oyun oynasalardı; "İktidar dalkavukluktan hazzetmeğe başladığında, şeref ayaklar altında kalır." diyebilirlerdi rol gereği de olsa!...
ABD senaryolarını, AB senaryolarını, Haçlı senaryolarını oynuyorlar ve sahnede Haçlı Müslümanlar, "Sosyalist solcular" var!
Nerdesiniz Ülkücüler? Bu sefer trübünlere sizi mi çıkardılar? Onlarca yıl Karaoğlan'ın seyirciyi sahaya indirmek tehdîdiyle sahnelenen oyunun yeni perdesinde, seyircilik rolü size mi düştü?
ABD'nin 'Bizim çocuklar'ı, yeniden darbe mi yaptılar? Özal'lı dönemleri mi yaşıyoruz yeniden?
Osman Yüksel'lerin, Necip Fazıl'ların, Abdurrahim Karakoç'ların açtıkları nûrlu izden aramıza sızarak; "İslâmi Cihâd'ın, bizler tesbîh tutan, kalem tutan elleriysek ülkücülerde silah tutan elleridir!" dediği söylenen Özalcıların; şimdi hangi sahnelerde, hangi rollerde olduklarının farkında mısınız?
Onar yıllık aralarla, on yıl önceki kahramanların hainleştirildiği, hainlerin kahramanlaştırıldığı; yeni sahneye yeni hain kahramanların hazırlandığı, demokrasi tramvayının farkında mısınız?
"Sabah rüzgârıyla gelen, akşam rüzgârıyla gider." miş! Dervişin fikriyle örtüşen zikrini görüyor musunuz? Yandaş medya'yı kabullenerek "candaş ve yoldaş medya" diye yeni hedefler işâret edildiğinin farkında mısınız?
Bu Haçlı Müslümanlara; "Sabah'ı kime, Akşam'ı kime verdiniz? Sabah-Akşam, kimlere neler söyletiyorsunuz biliyoruz!" diyen çıkmaz mı?
CHP'yi yeniden "Sosyalist sol"la buluşturan, "Kaliteli sosyal demokrat"ın; "... o dönemde de siyasetin içindeydi ve aktifti. Ülkücülerin ağabeyiydi. Ancak farklı fikirlerde olmamıza rağmen herhangi bir tartışmamız hiç olmadı." tarifiyle; bebek katili, İmralı'daki çukurun, CHP'yi sosyalist solla buluşturan Gandi'ye methiyesindeki denk gelmeyi, tesâdüf saymazsınız değil mi?
Neredesiniz Ülkücüler? Trübünde bile olsanız, trübün önderliğini başkalarına bırakmazsınız değil mi?
Nizâmiye Medreseleri'nden Nizâmülmülk ve Hasan Sabbah'ın yetişmiş olduğunu unutmayarak, aynı oyuna bir daha düşmeyiz değil mi? Yeni Alamut Kalelerine, yeni Hasan Sabbahlara karşı tedbîrimiz ve yeni Nizamülmülk'ümüz vardır değil mi?
Yeni Hasan Sabbahların; sınır bekçisi 'assasîn'i, yeniden 'haşhaşin' etmelerini bir daha izlemez, aynı tuzağa ikinci kere düşmeyiz değil mi?
Allahınızı severseniz neredesiniz? Sesime ses verin! Ses verin ki Arif Nihat'lardan aldığımız feyzle, sizin yeni destanlarınızı birlikte yazalım.
Yoğurda çok mu üflüyorum, çok mu evhamlıyım Allah aşkına? Ey Türk geçliği, neredesiniz?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü VE EVİMİZİN EVİ'Nİ KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Mayıs 25, 2010

MARİFET ŞAPKADAYSA...

CHP mi yoksa Türk siyâseti mi ekseninden kaydırılıyor? Karaoğlan'ın şapkasıyla ne kadar demokratik sollaşılacak, göreceğiz!
Soldan-solculuktan, halktan-halkçılıktan, Kürt'ten-Kürtçülükten, statükoculuktan- Atatürkçülükten geçinen eskiden değişmiş solcuların tamamı, CHP'de!
DP'ye gidip-gelen prof. lar mı ararsınız, yıllarca Baykal'ın kapıdan baktırmadığı, sinsi-bölücü halkçılar mı, Rahşan mı? Kimi ararsanız, kimi sorarsanız CHP'de!
Tek aday Kılıçlı Gandi'ye rağmen, listede müthiş çekişmeler gördük! 53 yıllık dostu Baykal'ı bir anda terk eden Sav'ın, Kılıçlı Gandi'ye ne yapacağı da meçhûl! En sert çekişmeyi yapan Sav ve Gürsel Tekin'in en az oyla listeye girmiş olmaları da anlamlı!
CHP'nin iç hesaplaşmalarına fazla takılmadan, kaydırılması söz konusu olan siyâsi eksene dönelim. Kılıçlı Gandi, "Sosyalist sol" la buluşturmuş CHP'yi, ne demekse! Daha önce Baykal kapitalist veya faşist sol'la mı yönetiyordu CHP'yi? O zaman Baykal'ı terk edip Kılıçlı Gandi'ye biat edenler ne yapıyorlardı?
Ana muhalefetin politikalarında bir değişiklik olursa, elbette Türk siyâsetinde de değişimler oluşacaktır. Benim asıl merâkım, bu eksen kaymalarında MHP'nin tavrıdır. Karaoğlan'ın kara şapkasının tinsel becerisinin Kılıçlı Gandi'ye etkisi, önümüzdeki günlerde belli olur.
Meclis'te kurarak başına Muhalefeti geçireceğini söylediği Kesin Hesap Komisyonu'nu, dokunulmazlıkların referanduma götürüleceğini çok tuttum. Bir de villalı, gemili, iki-üç uçaklı mağdur Recep Bey söylemlerini!
Zana ve arkadaşlarını Meclis'e taşıma övünç veya utancını yaşayanların tamamının yeniden CHP'ye dönmüş olmasını da çok önemsedim! Korkarım "Görmemiş Gandi'nin kılıcı olmuş, Baykal'ın gözünü oymuş!" olacak!
Kırk yıldan sonra ceketinin önünü açan Gandi'nin İtalyan markalı gömleği görülmüş! Önemli mi? Değişerek gelişmiş milli görüşçülerimiz, meşhûr dünya markaları giyinip, en meşhûr modacılara tesettür modelleri yaptırırsa; "Sosyalist sol"cu Gandi niye marka giymesin ki?
Konuşmasından takıldığım bir teferruatı daha vurgulamalıyım: Sürç-i lisanla bir kere Türk Milleti diyen Gandi, peşpeşe bir kaç kere Türk Halkı ve halklar diyerek düzeltme telâşına düştü! En milliyetçi kalemlerin "Türk Halkı" deyip yazmalarına rağmen Baykal'ın ağız dolusu kullandığı "Türk Milleti" söylemi, gönlümü okşuyordu! Şimdiden sonra Türk Milleti söylemi, galiba Türk Solu'na kaldı!
Bir de son günlerde Bahçeli'nin suskunluğundan mülhem, yeniden Ülkücüler arası çekişmelerin tetiklenmeğe çalışıldığı dikkat çekiyor! Her taşın altından bir "eskiden ülkücü olan" çıkıyor! Et yiyenler, vejeteryanca armudun sapıyla, elmanın çöpüyle uğraştırılmak isteniyor!
Özal'lı yıllarda, A. Dilipak'ın; "İslami Cihat’ın, bizler tesbîh tutan, kalem tutan elleriysek ülkücülerde silah tutan elleridir!" sözlerini okuyunca, zamâne pıravdasının "eskiden ülkücüler"e verdiği önem, dikkat çekici değil mi?
Galip Erdem'in; " Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. ... Belli bir ülkünün esaslarından ziyâde politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilâfa düşerler. Çok defa, başları belaya girer, gene de sinmezler. Bu halleri " kalabalık"a göre, uslanmamaktır, kendilerine göre de yılmamak." tarifi ile Dilipak ve yandaşların tarifini mukayese edince, bu konuda çok şey söyleyeceğim...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Mayıs 24, 2010

HAYIR'DA HAYIR VAR...

Milletim sen duymazsan kimler duyar sesimi
Bu sağırlarla körler, duymuyor görmüyorlar!
Demokrat ihânetten geçinen şer kesimi;
Şühedâ emeğinin hakkını vermiyorlar,
Değişenler, dönenler sadâkat bilmiyorlar!

Bir şeytâni çağrıyla yığılıp bir odakta
Altmış hesap yaptılar sadaktaki her okta!
Atatürk tarih oldu! Atatürkçüler çok ta
Atatürk'ün çizdiği ülküde gitmiyorlar,
"Evimizin evi"ne sahiplik etmiyorlar!

"Evimin evi" diyor bir öğretmen Vatan'a
Türk'ten vefâ istiyor vatanında yatana
Zinâ ile iffeti yasada bir tutana;
Hâlâ dindâr diyerek lâyıkın etmiyorlar,
Şerre karşı Hayır'da ittifak etmiyorlar!

Hırsın sınırı kalktı, kanaat yok nefiste,
Mescît teşkilât oldu, dergâhlar döndü piste,
Bölücüler Meclis'te! Kahramanlar hapiste
"Tayin buraya çıktı. Nöbetteyiz!" diyorlar,
Raporlu çürüklerse saltanat sürüyorlar!

Kahramanım, yiğidim, yoldaşım, ülküdaşım,
Kapı komşum, hısımım, arkadaşım, sırdaşım,
Sülâlem, aşîretim, hemşehrim, karındaşım;
Halklar diyerek bizi kırka ayırıyorlar,
Ayrılanı Haçlı'ya yem diye atıyorlar!

Millet ile milliyet bir arada olmazmış,
Dindâr olan insanın milliyeti kalmazmış,
Milliyetçiyim diyen ümmetten sayılmazmış!
Kur'an'daki Sûre-i Rûm'u ya görmüyorlar
Ya da yirmi ikinci âyete uymuyorlar!

Milletiz biz, hakları millet etmişiz Türk'üz
Milleti cumhûr edip devletleşmiş bir erkiz
Şehâdetle dünyadan terfî ederek terkiz
"Ölü demeyin onlar diridir" biliyorlar
"Evimizin evi"ne ihânet ediyorlar!

Haçlı, halkçılar ile demokratı bir etti
Diplomatça haini devrimciye kir etti
"Evimizin evi"ni millete kabîr etti
Demokrasiyi araç, dîni harc ediyorlar
Bu mukaddes vatanı herc ü merc ediyorlar!

Kim susarsa sırası çabuk gelir bilinsin
Bu kadar gaflet yeter bir araya gelinsin
Şanslı olanlar gene şehîd olup dirilsin
Ya tarihi ya bizi unutup bilmiyorlar
Hayır'da hayır varken şerre evet diyorlar!
24 Mayıs 2010/İzmir
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 23, 2010

SEN DE Mİ GANDİ?

Elbette her yiğidin kendine has yoğurt yemesi olur ama topluma saygısızlığın, görgü kurallarını hiçe saymanın adı, her kesimde ayıptır!
Kılıçsız Mücahid Gandi, Sakin Güç Kılıçdaroğlu, soyadıyla uyumlu olarak kürsüdeydi! Zırhını giymişti, kılıcını çekmişti, Atatürk'ün sadağından çektiği ok yayda, savaş meydanındaydı!
"Kral öldü. Yaşasın kral"cı CHP'lilerin deyimiyle volümüyle yükselttiği ses tonuyla bir cephede, kılık kıyafetiyle başka bir cephede, satır aralarına serpiştirdiği göndermelerle başka cephede savaşa hazırdı!
Ben, Sâkin Güç'ün kıyafetiyle de ilgilendim. Çünkü gözüme battı!
Hafızamızı yoklarsak Atatürk İnkîlaplarına direnmenin bazı göstergeleri var mesela özellikle kıravat takmamak!... Kravat takmayanları veya kıravatı başka yerlerine bağlayarak gösteri yapanları da hatırlarız. Son yıllarda, özellikle İkinci Cumhuriyetçilerde, Yeniden Osmanlıcılarda, Eski Millî Görüşçülerde, Yeni Avrupa Birlikçilerde, meselâ Başbakan'da kıravatsızlık biz tavır oldu. Kıyafet İnkîlabına karşı açık bir tavır!...
Elbette hamamda takım elbiseyle olunmaz ama resmî toplantı veya davetlere de mayo ile veya hamam peştemali ile gidilmez! Aczimendilerin asalarını, cübbelerini, sarıklarını empati yaparak anlamaya çalışırım. İkinci Cumhuriyetçilerin, Atatürk ve kazanımlarına karşı yıllardır açıkça tavır koymuşların kirli sakallarını, hakim yaka kıravatsız gömleklerini, kıravat takmamak için balıkçı yaka kazaklarını da empati yaparak anlamaya çalışırım ama görmezden gelemem!...
Sakin Güç'ün, Kılıçsız Mücahid Gandi'nin, bize göre Tunceli'li kendine göre Dersim'li Kemal'in salonda asılı posterinin kazaklı, kendisinin kıravatsızlığını da görmezden gelemedim!
Bu memlekette; "Kürdüm, ayrılmak istiyorum!" diyenlere ne yapıldı ki sana ne yapılsın Gandi?
Bu memlekette; Atatürk devrimlerine karşı çıkanlara, karşı devrimcilere, tekke-zâviye yasalarını ihlâl edenlere ne yapıldı ki sana ne yapılsın Sakin Güç?
Bu memlekette Dersim İsyânı'nı dillendiren Onur Öymen'e sen de dahil kimlerin ne yaptığını, Baykal'ın özel tavrıyla nasıl çark ettiğini de unutmadık çünkü daha dündü!...
Rakip takımların formaları farklı olmalıdır Gandi! Aynı renk formayla maça, hâkem izin vermez çünkü hem seyirci, hem de oyuncuları yanıltır!
Kime ne dersin, kime nasıl izah edersin bilemem ama 1938 Dersim İsyanı'nı unutmadığını, isyânı bastıran İsmet Paşa olmasına rağmen Atatürk'e kin duyulduğunu, şuuraltı tavrını kıravat takmamak olarak göstermediğini anlatamaz, fark edenleri inandıramazsın Sakin Güç?
Salondaki posterinin kazaklı, kürsüde "Recep Bey" diye seslenen "volümü yüksek" Kılıçdaroğlu'nun Recep Bey vâri kıravatsızlığını, izahta zorlanırsın! Bu öküzün altından çok buzağı çıkar!
Yarından itibâren hiç kıravatsız görünmesen de, bu konuda yöneltilen sorulara ikna edici cevaplar versen de, cumhuriyetten de önce gelenekleşmiş, adab-ı muaşeretten sayılan, topluma karşı saygısızlık görülen kıravatsız ve yakası açık gömlekle, kürsüye çıkışını ve orada resmettiğin Atatürk Kıyâfet İnkîlabı'na kafa tutuşunu, zor unutturursun!
Ben hatırlatayım! Başkaları sana ve yakınlarına her ortamda, hem de art niyetli olarak soracaklar bu kıravatsızlığınla ortaya koyduğun patavatsızlığını...
Bir Türk Milliyetçisi olarak; Türk'ün komünistini de, marksistini de seven ben, sinsiliklerden hoşlanmıyorum. Hasmın mertini tercih ediyorum, seviyorum!
Voltaire'in; "Tanrım! Beni dostlarıma karşı koru, düşmanlarımla ben baş ederim." sözü sana bir şey söylüyor mu Sâkin Güç?...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Mayıs 22, 2010

DAMDAKİ ACEMİ!...

Hoca'ya; "Hoca! Oğlun damdan düşmüş, aklı çıkmış!" Derler. "Aklı olsa dama çıkar mıydı?" der!
İsteyen kendisini Hoca'nın yerine, isteyen damdan düşenin yerine, isteyen de haber verenlerin yerine koysun!
Aklı olmadığı için dama çıkarılmış biri var! Damdan düşürülecek bir akılsızının olduğunu bilen bir Hoca var! Damdan düşeni haber vermek için sabırsızlıkla bekleyen, "Gelene yenge, gidene sağdıç" fıtratlı bir kalabalık var!
Son yerel seçimlerde İzmir'i AKP'ye vermemek için oluşturulan partiler üstü bir paltformu, o platformla görüşmek üzere İzmir'e iki kere gelen Baykal'ı ve Baykal'ın CHP'nin yapısı, yapılandırılışı hakkındaki duyduğum sözlerini hatırladım. "Atatürk ilkelerine sadakatle devâm edecek bir kişi bulsam, bir dakika bile durmam!" dediğini duymuştum!
Okun yaydan çıktığı doğru! Atatürk'ün sadağından ilk çekilen ok hangisi, sona saklanan ve atılmayacak olan hangisi, daha belli değil! "Beyaz"ını, kırmızısını bilmem ama CHP'de Baykal'dan başka, Atatürk'e sadık kaç Türk'ün olduğunu sayacağız bu kurultayda!
Ömrünü; görevlendirmeyle, aldığı görevleri yapıp terfi ve tayinlerle geçirmiş birinden emekli olduktan sonra ceketinin önünü açması isteniyor! Hiç dama çıkmamış birinden, gökdelen çatısı tamiri isteniyor! Gözleri bağlanarak gökdelen damına çıkarılmış, yükseklik korkusu bilinen birinin, bu gün damda gözlerini açacaklar!
53 yıllık var oluş sebebine bir anda arka dönen, yerini korumak adına bütün teşkilata meydan okuyan Önder Sav'ın; ısmarlama "Gandi" lakaplı, hayatı boyunca görev ve emir almış, yükseğe çıkmamış birine neler yapacağı veya neler yaptırmaya çalışacağını göreceğiz!
Baykal'ın Atatürk ilkelerine ters bulduğu ve bu yüzden yıllardır CHP'nin kapısından sokmadığı kişilerin, hep birlikte CHP'ye akınını izliyoruz! Baykal mı güç yetmez sertlikteydi, yoksa "Gandi"mi yetişenin bir makas alabileceği yumuşaklıkta, göreceğiz!
Zana ve bölücüleri Meclis'e taşıyarak Meclis'in millîliğini zedeleyenlerin, yeniden CHP'ye koşuşlarını izliyoruz! CHP'de talan var! Selden kütük kapma yarışı var!
Geçmişlerinde millî doğruları olmayanların, şerde ittifak etmek üzere davetsiz toplanışlarından ürkmüyorum dersem yalan! "CHP'den ve Baykal'dan bana ne?" diyebilsem rahatlarım ama mümkün değil!
BBP Kayseri Eski İl Başkanı İsmail TOPUZ aradı. Yüreği dilinde atıyordu! Tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek millet tarifine yıllarca kafa tutanların CHP'ye koşuşlarından rahatsız! Yıllarca "halklar" diyen ayrıştırmacıların, davetsiz olarak CHP'ye koşmalarından rahatsız! Şerde ittifakın bu kadar kolay olduğu Türkiye'de, milliyetçilerin niye beklediğini sorgulayarak rahatsız!
Devlet adlı gökdelenimizin tamire muhtaç çatısını yapmak üzere, yükseklik korkusu olan biri dama çıkarıldı! Gözü açıldığında düşecek ve çatıyı rüzgâra verecek görünen bu!
Devletin asıl sahipleri, millî akıl sahipleri ne zamana kadar bu acemilerin dama çıkarılışını seyredecekler? Çatı bizim değil mi?
Küfrün karşısında susmak, dilsiz şeytanlık değil mi?
Susana sıranın geldiğini anlamak için, ille sıranın gelmesi mi gerek? Birilerinin gelip kurtarmasını beklemek, köle zihniyeti değil mi?
Şimdilik çözüm, Atatürk'e ve partisine sâdık CHP'lilerde! Ne yapacaklarını, yapamayacaklarını bu gün göreceğiz! İnşallah dizini dövenlerin sayısı, kızını dövenlerden çok olmaz!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Mayıs 20, 2010

TÜRK'ÜN TASFİYESİ BAŞLADI MI?

Bir haber kaynağım'ın; "Amerika, Tayyip'ten vaz geçti. İlk yazan sen ol!" haberi üzerine, "Amerika'nın inadına Tayyip!" diye nâra atmıştım. "Sarhoşken namaza yaklaşmayın." âyetinin sadece "namaza yaklaşmayın." kısmını alanlarla benzeşen bir tavırla sadece "İnadına Tayyip!" sözümü alarak gönül koyanlar olmuştu!
Sarıgül'ün ABD'ye gidip Jinsa'yla görüştükten sonra adaylığını açıklaması üzerine de; "CHP'liler, Baykal'a sahip çıkın." diye seslenmiştim ve yine; "Sana ne?" diye gönül koyanlar olmuştu!
Kuva-y-ı Seyyâreliğim gereği, Türkiye'den yönetilmediği kesinleşen siyâsete şüpheyle bakıyorum! İktidâra hazırlanan partiyi, hazırlanan muhalefetle; cemaatleri STK adlı bürolarla, gerçek Sivil Toplum Kuruluşlarını cemaatlerle kontrol eden güce karşı durabilmek için bütün partilere karşı tedbîrli mesâfedeyim!
Çünkü Türkiye'de Türklerin siyâsetten tasfiyesi sürecini izlediğimizi zannediyorum!
Dîni ve Kur'an'ı Türkçe anlamıyla en sosyete ailelere bile tanıtmakta mesâfe alan Yaşar Nuri Öztürk'ü, önce siyâsete sokup sonra çok basit bir komplo ile yok eden; Türkiye'nin başarılı ve cesur bürokratlarından Sadettin Tantan'ı siyâsete sokup basın ve medyayla önce pohpohlayıp sonra ipini çeken; "Yatan Ecevit'e karşı Ayaktaki İsmail Cem"i hiç yükseltmeden yok ederken solu parçalayan; Besim Tibuk ve benzeri alevî iş adamlarını siyâsete sokarak yok eden; Muhsin Yazıcıoğlu'nu, yakın arkadaş olduklarını kendilerinden duyduklarımızın hükümet olduğu bir dönemde, canlı yayında vahşice katleden; Cem Uzan'ı gözler önünde paramparça eden, son olarak ta Türk kimliği ile CHP'yi Atatürk çizgisine çekmeyi başarmak üzere olan Baykal'ı alçakça-acımasızca yok etmeğe çalışan güce karşı millî duruşumuzu ne zaman ve nasıl sergileyeceğiz diye meraklardayım!
Türkiye Cumhuriyeti'nin bânisi Atatürk'ün ölüm yıldönümü 10 Kasım'da, Gâzi Meclis'te milleti parçalama operasyonu "açılım"ın görüşülmesini; Atatürk'ün doğum günü olarak kabul ettiği, Yunanistan'da Pontus Soykırım Günü olarak îlan edilen, Yunan ve Haçlı işgâlinin başlaması üzerine millî hareketin başlatıldığı 19 Mayıs'ın yıldönümünde, Türkiye Başbakanı'nın Yunanistan'da Fener Patriğine ekümenlik va'detmesini tesâdüf diye yorumlayanlar varsa ve bunlara siyâseten yağdanlık-yalakalık yapan "dolma kalemler" varsa, şüphem iyice artar!
Akademisyenden, bürokrattan, iş adamından siyâsetçi olmayacağını olursa da ancak ekip adamı olabileceklerini bizzat gözlemleyerek öğrenmiş olmamız lâzım! İş adamlarının, mevcût hükümetten intikam almak için paralarına güvenerek soyunduruldukları siyâsette ne hale geldiklerini bir kaç kere yaşadık! Akademisyenden, teorisyenden de siyâsetçi olmayacağını defalarca yaşadık! Bürokrattan siyâsetçi olmayacağını, olursa da verilen görevleri bihakkın yapabileceklerini ama karizma eksikliklerini de defalarca izlemedik mi?
Bir adam, hayatının en verimli, en aktif yaşlarında memuriyete girip şefinin, müdürünün ve amirlerinin önünde ceket iliklemeğe başlamış ve hayatının 30-35 yılını önü ilikli geçirmişse; siyâsete soyunup önünü açtığında elini hangi cebine koyacağını şaşırır!
Kemal Kılıçdaroğlu'nda bu şaşkınlığı daha aday adayı olarak adı zikredildiği andan itibâren görmeğe başladık! Dersim'le ilgili Onur Öymen'e -taban baskısıyla- koyduğu tavrından, Baykal'ın Öymen'le gruba girmesi üzerine bir günde çark eden Kılıçdaroğlu'nun daha ne gibi hallerde, kimlere karşı çark edeceğini de şaşırmadan izleyeceğiz!
Baykal'ın; İnönü ve Ecevitle ekseninden kaydırılan CHP'yi yeniden Atatürk ilkelerine döndürme gayretlerini, Türklüğü hiç tevil götürmeyen bir siyâsetçi olması hasebiyle de dikkatle izliyordum! Yandaş-yaygın medyayı, Baykal Komplosu üzerine çok zaplayarak izlerken farkında olmadan beynimize müdâhele ettirdiğimizi de Ahmet Bican Ercilasun Hocamız'ın; "Dersimiz Türkçe: Dinlediğini/okuduğunu anlayamayanlar" uyarısıyla fark ederek irkildim!
Kimin, kimden vaz geçtiği; kimin kime ihânet ettiğini izleyerek, Türk karakterimizle Türk'ü korumaya başlamazsak, yarın hepimiz tek ve korumasız kalacağız! Haberiniz olsun!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Mayıs 19, 2010

POTAMYALI İRECEP'TEN AHLÂK DERSLERİ...

Recep Tayyip Erdoğan; "Baykal'ın istifası CHP'ye oy kazandırmış! Bunu kınıyorum. … Türk toplumunun midesi bu kadar geniş mi? ... Kendi ahlak değerleriyle oynayanlara bu millet prim vermez. Ahlâk değerlerini yok farz edemeyiz. ... Tahammülü mümkün değil. Bizim kitabımızda bir kelime var: Edep. Eline, diline, beline sahip olmayanla yola çıkılmaz." buyurdular!
Peh! Peh! Peh! Allahını, diplomatlığını, demokratlığını, ahlâkını seveyim senin Potamyalı İrecep!
Potamyalı İrecep'in ahlâk dersini, sondan başa doğru iyice irdeleyerek açalım ki okuyanlar, duyanlar yeterince nasiplensinler bundan!
"Bizim kitabımızda bir kelime var: Edep. Eline, diline, beline sahip olmayanla yola çıkılmaz." Bizim Kitabımızda da bir söz var: Ahlâk. İki Cihan Serveri'nin, Allah(c.c.)'ın tek Habîbi'nin, güzel ahlâkı tamamlamak üzere yaratıldığını yazar bizim Kitâbımız!...
Hacı Bektâşi Velî'nin; "İline, diline, beline hâkim ol." öğüdü, Potamyalı İrecep'in dediği gibi anlanlandırılamaz ama şeytan insanı şaşırttı mı toyda yellendirirmiş ya! Olan da bu! O'nun anladığı gibi ilimize değil elimize sahip olalım, yani çalmayacağız. Yâni rüşvete, yolsuzluğa, hortumculuğa, irtikâba bulaşmayacağız. Yâni ortada fabrikan yokken, üretilip satılan ve kazanılan parayla yeni üretimler yapılıp yeni satışlar yapılmamışken, Erbakan'a maaşla il başkanlığı yapıyorken, yirmi yılda dünyanın en zengin sekiz liderinin arasına girebilmenin yolunu, mutlaka Baykal'a itibâr eden ahlâksız millete de anlatacak, öğreteceğiz!
Dilimize hâkim olacağız. Yâni milletliğimizin en büyük güvencesi Türkçemize sahip çıkacağız değil, yalan söylemeyeceğiz. Kimseye küfretmeyeceğiz. Kimseyi incitmeyeceğiz. Ağzımızdan çıktıktan sonra sözümüze mahkûm olmayacağız. Yâni önce; "Ananı da al git!" deyip sonra "Analar ağlamasın." diye demogoji yapmayacağız! "Öfke de bir hitâbettir." diye kimseye hakâret etmeyeceğiz. Önce belden aşağı siyâsete izin vermeyiz deyip, sonra ahlâk hocalığına soyunmayacağız! Yasal olarak AB ve ABD istedi diye zinâyı serbest bırakıp sonra siyâsi rakibimize -düzmece, montaj olduğu iddia edilen- bir gizli çekim kasetle saldırmayacağız! Eşi aldatmanın adı, bir zamanlar yasal olarak zinaydı, halk arasında da zamparalıktı. Ahlâksızlığın içinde sadece AKP'lilerin değil, Özal'la meşrûlaşan kendilerine mubah, başkalarına haram sayılan neler var neler!...
Belimize sahip olacağız. Yâni soyumuza, sopumuza dikkat edeceğiz. Resulullah(s.a.v.)'ın öğüdüne göre de kız alırken çok inceleyeceğiz. Çünkü bacılarına benzer kız evlât, kardeşlerine benzer erkek evlât doğuracağını unutmayacağız. Bunu söyleyenleri de ırkçılıkla suçlayarak demokratlaşmayacağız! Zinâyı yasal olarak serbestleştirip, gizli dîni nikâhlarla bir kaç eşliliği meşrûlaştırmayacağız! "Aslını inkâr eden, haramzâdedir." Peygâmber tarifini de siyâseten işimize gelmediği için unutturmayacağız!
"Türk toplumunun midesi, bu kadar geniş mi?" Toplum değil millet ama öyle olsun! Oğluna "çürük" raporu alıp askerden kaçırdıktan sonra dünyayı sallayan, Berlusconi gibi harem sahibi bir ahlâk düşkününün şahitliğinde evlendiren sonra "Askerlik, yan gelip yatmak yeri değildir." diye şehit yakınlarını fırçalayan adama tahammül eden Türk Milleti, düzmece-montaj olduğu iddia edilen bir kasete tahammül edemez elbette! Ederse midesi geniş olur!
Yirmi yılda kendini, sekiz yılda da yandaşlarını Karunlaştırmayı başaran bir siyâsetçi yanında, hayatının elli yılını siyâsette geçirmiş, bakanlıklar yapmış olmasına rağmen, akçeli işlerle hiç adı anılmayan aptal bir siyâsetçiye Türk Milleti itibâr edebilir mi?
Baykal'ın istifâsı CHP'ye oy kazandırmış ve Potamyalı İrecep, bunu kınıyormuş! Dilinden, ilinden, belinden sorumluluğunu hiç hatırlamayan bir siyâsetçi; eşini-dostunu-partilisini-yandaşını Karunlaştıracak kadar mâhir bir siyâsetçi karşısında, montaj bir kasete rağmen istifa eden, millete göre erdemli, kurnazlara göre aptal bir siyâsetçinin oy kazandırması elbette kınanır! Potamyalı İrecep'in ahlâk dersi de böyle olur! Şeytan bir adamı şaşırttı mı toyda yellendirir vesselâm!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Mayıs 18, 2010

YİNE BİR "19 MAYIS" TA...

Günlerden 19 Mayıs...
Şimdiki müttefik(!)imizin, tarihî adlarıyla Haçlı'nın "Hasta Adam" dediği, ölsün diye olmadık zehirleri ilaç diye yutturduğu, ülkesini paylaşmak için salya-sümük masalarda cetvelle haritaların çizildiği, zordan da zor günlerde Türk Milleti'nin içgüdüsünü temsîlen harekete geçen Kahraman Türk Evlâdı'nın, Muhteşem Türk Atatürk'ün Samsun'a çıkışının 91. yıl dönümü!...
Tarihi ters çeviren, Haçlı'nın bütün paylaşımcı heveslerini kursağında koyan, az-buçuk yemiş olanlara yediklerini kusturan, gelmek gafletinde bulunanları "Geldikleri gibi giderler" inancıyla yüzgeri eden, Gâzi Mustafa Kemal'in, Türk'ün Atatürkü'nün Türk Gençliğine bayram olarak îlan ettiği günün de yıl dönümü!...
"Edepsizlikte tekleriz, kimi görsek etekleriz /Haktan da yardım bekleriz, ne utanmaz köpekleriz!" dizelerini bayramlık diye ortaya atacağım! Hani; "Söz, ortanın..." ya! Kim alınırsa onun üstüne kalır ya!
Kimi görse etekleyenler, Allah(c.c.)'tan korkmadıkları için kendilerinden azıcık iri her şeyden korkanlar, karanlıkta tek yürürken kendi ayak seslerinden ürkenler; dünyayı ve dünya malını vaz geçilmez, ölümü bitiş farzeden kurnaz dinciler, yalaka mürâiler, iki-üç-beş-yüz yüzlü renksiz 'Dolma kalem'ler, takîyyeciliği-dönekliği ilm-i siyâse sayanlar; dün küfrettikleri AB'ye, Haçlı ABD'ye bu gün Irak'a demokrasi getirdiği için dua edenler, "... birileri gelir düzeltir!" teslîmiyetçileri, bayram etmek için dünyanın parasını sarf edecekler!
"Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır.", "Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok." diyen zihniyetin yönetimindeki Atatürk kazanımı Türkiye'de; "Ey Türk istikbâlinin evlâdı!" diye güvenilerek cumhûriyetin emânet edildiği bu Millî Gençlik Şöleni'ni, mürâiler kutlama rolüne soyunacaklar bir daha!...
"Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecbûriyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezâhür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. (Bütün dünya müslümanlarına zûlmedenler 400 yıllık tebaan Irak'ı işgal edebilir!) Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. (Az zamanda çok ve büyük işler yaptık diye tarif edilen bütün KİT'ler, bankalar, millî şirketler yabancılara özelleştirme adıyla satılmış olabilir. Devlet yaşasın, millet bölünmesin diye 'bir gül bahçesine girercesine' kara toprağa girenler, ölümüne mücâdele eden üstün hizmet madalyalı kahramanlar cezaevine tıkılmış olabilir! Ordunun kozmik odasına el atılmış olabilir!) Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahîm olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. (Büyük Ortadoğu Projesi adlı Haçlı yayılmacılığının Eş Başkanlığı ile övünen Başbakanın, Irak'ta müslüman kadınlara-kızlara tecâvüz eden ABD askerlerine dua eden Cumhurbaşkanın olabilir!) Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhîd edebilirler. Millet, fakr ü zarûret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. (Delik ayakkabısını kendisinden öğrendiğimiz, maaşla il başkanlığı yaptığını bildiğimiz kişi, dünyanın en zengin sekiz lideri arasına girebilir, oğluna gemi alabilir. Ailesini bir arada tutmak için saray gibi villalar yapıp bahçesine helikopter pisti kurabilirken aşsızlıktan, işsizlikten intihâr edenler, vesîkaya müracaat eden kadınlar, polis copuyla inletilen Tekel İşçileri olabilir!)
"Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtâc olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda mevcûttur!" diye seksen üç yıl evvel Muhteşem Türk Atatürk'ün seslendiği Türk Gençliği'nin bayramı bu gün!
Kutlu olsun!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 16, 2010

BAYKAL, KÖŞK'E Mİ?!

Duruşumuzu bozmadan direncimizle, farkımız fark edilmeğe başlandı!
Yeniçağ Gazetesi olarak Türkçe düşünüp, Türkçe konuşup, dünyayı da Türkçe okuyoruz.
Gazetemiz yazarlarından İsrafil Kumbasar'ın; sekiz yıllık gizli çekim kasetin şimdi servis edilmesiyle ilgili koparılan gürültü arasında sorguladığı; "Recep Tayyip'in siyâsi yasağının kaldırılmasında bu kasetin bir etkisi olmuş mudur? Eğer başbakan olsaydı, bu kaset ve 'varan bir' diye servis edildiğine göre devamı olan kasetlerle, Baykal'a daha neler yaptırılabilirdi?" sorgulaması, iyice önem kazandı!
Kaset fırtınası sonrası evinden ilk çıkışında Baykal; hâlen ABD'de yaşayan eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün oğlunun nişanlısı Petek Gürbüz'ün annesinin cenâzesine gidiyor. Hemen bu Petek Gürbüz, Baykal'ın Uluslararası İlişkiler Danışmanıymış! Haber sitelerinde de bu tâziyenin, Baykal'ın haberleşmesinde, ABD ile bilgi alış-verişinde kullanıldığı yazılıyor!
Dahası, CHP'de Baykal'a sâdık bir genel başkan arayışı devâm ederken kulislerde de yeni genel başkan ile Baykal'ın da meydanlarda mazlûm-mağdur siyâsetçi görünümüyle vereceği destekle kazandırılması planlanan CHP'nin, Baykal'ı Köşk'e taşıma planları, hatta AKP'nin de buna desteği konuşuluyor!
Potamyalı Recep Tayyip'in siyâsi yasağını, aralarında Zülfü Livaneli'nin de bulunduğu CHP kurmaylarının sert muhalefetlerine rağmen kaldırttıran Baykal'la ödeşme midir bu durum?
Uluslarası İlişkiler Danışmanlığını, halen ABD'de yaşayan eski MİT'çi -bazılarına göre yeni CIA'cı- Mehmet Eymür'ün gelininin yaptığı Baykal'ın; sekiz yılda, muhalefet yapıyorum görüntüsüyle AKP'ye yaptığı katkılar, şimdi anlam kazanmıyor mu?
Daha dün, muhalefet ederken bile, AKP'den çok daha uç ve ileri "Kürt Dosyası" hazırlamış olduklarını, gündem kalabalığı arasına sıkıştıran, PKK'lıları Meclis'e ilk taşıyan partinin Genel Sekreteri olan Baykal'ın, Köşk'e hazırlanış senaryosundan huylananlar, işkillenenler paranoyak mı, komplocu mu?
Bu bilgi-belge alış-verişinde, bu toz-duman siyâset pazarında; Muğla'da patlayan silaha rağmen, MHP il binası ve Türk bayraklı evlerin, iş yerlerinin tahrip edilmesine rağmen, suskunluğunda ısrarcı olan Bahçeli'yi sorgulamak, kimin aklına gelir?
Yine Gazetemizden Yavuz Selim Demirağ'ın; "Başbakan, on bakanla yurt dışındaysa yeni operasyonlar bekleyelim." yazısıyla aynı gün yapılan operasyonla, aralarında Şuayip Özcan'ın da bulunduğu otuz kişi göz altına alındı! Bu yeni dalga operasyon, bizden yâni Yeniçağ Gazetesi'nden başka kimin umurunda?
Baykal veya kurmayları, MHP'nin kurmayları, Meclis dışındaki diğer muhalif partiler neden bu son operasyonla ilgilenmezler?
Milleti kanıksattıkları gibi, bilerek bilmeyerek AKP değirmenine su taşıyan partileri de mi kanıksattılar?
Gerçek gündem ve milletin gerçek meselelerine bu kadar bigâne siyâsi partilerle gidilecek -ister referandum, ister seçim olsun- sandıktan kekli te çıksa, kuş ta çıksa fark eden ne olacak?
ABD'de yaşayan, dinler arası diyalog, medeniyetler arası ittifak, büyük ortadoğu projelerinin taşeronu Fetullah Gülen'le başlatılan barış hamleleri de, Baykal'dan şüphelenmemize sebep olmasın mı?
Millete aptal muamelesi mi yapılıyor, yoksa artık bütün kurumlarının kontrol altına alındığını vehmettikleri Türkiye'de millet, yok mu sayılıyor?
Yok sayılan, aptal muamelesi takınılan milletin; sandıkta kimlere ne yapabileceğini; sandıkta boğulup yeniden dirilerek can çekişmeğe devam eden siyâsiler, unuttular mı?
Kim unutursa unutsun, kim unutturmaya çalışırsa çalışsın; milletin kendine yapılanları asla unutmadığını hem tarihten, hem de çok yakın geçmişimizdeki sandık sonuçlarından biliyor ve millete güvenerek tesellî buluyoruz.
Umudumuz; Vallahi sandıkta iyi şeyler olacak!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

DEVLET, "DİZ ÇÖKECEK"MİŞ!...

Millet olarak elbette; "La havle" çekeceğiz çünkü devlet kurmuş ve temsîl yetkisi vermişiz azanı cezalandırsın, düşmanı yok etsin diye kurumlara!...
Devlet de sistem gereği sandıkta görevlendirilen Hükümet'e vermiş bu görevi. O da "açılım"la, saçılımla, ayrıştırmayla veya ayrışmak isteyenlere demokratik destekle meşgûl!
Bölücü-bebek katili-kalleş örgütün siyasallaşmışları, gemi iyice azıya aldılar! Gözlerini kararttılar iyice! "Ege'de coşar, Karadeniz'de taşarız." demişlerdi, ondan önce Diyarbakır'dan; "has..tirin!" çekmişlerdi ama duymazdan gelmişti Kasımpaşalı "One minut"çü Başbakan!
Şimdi de demokratik bölücülerin dokunulmazı; "Diyoruz ki, ... eğer bu politikayı, savaşı sürdürürseniz iddia ediyorum, yemin ediyorum Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek. Kürt halkı Ortadoğu'da yaşamı kilitleyecek. ... artık hükümetin bakanları TBMM'nin milletvekilleri ve göreceksiniz yarın öbür gün generaller, Türk askerinin o Türk gençlerinin cenazesine gidemeyecekler." derken; dokunulması kolay olan il başkanı sıfatlı bir kuduz ise;
"... Kürtler artık eski Kürtler değil. Diz çöktürmeye çalıştığınız bu halkın önünde diz çökeceğiniz günler çok yakındır." diye tehdît yarıştırıyorlar!
Muğla'da silah patlatıyor, kendi içlerinden birini vuruyorlar! MHP il binası ve Türk bayrağı asılı evleri, iş yerlerini taşlayarak dağıtıyorlar! "PKK burada, Türkler nerede? Türkeş'in piçlerine Muğla mezar olacak!" sloganları atıyorlar! Ne bu sloganları duyan var, ne de dokunulur-dokunulmaz bölücülerin tehdîtlerini!
21. yy. Haçlısı ABD ve AB dikteleriyle çıkartılan yasalarla eli-kolu bağlı polis; belki de Kandil'de törenle karşılananların da aralarında olduğu 200 kişilik PeKaKa'lıya demokratik eskortluk yapmaktan öteye gidemiyor!
Dükkânı tahrip edilen esnafa, henüz "Geçmiş olsun." diyen bir parti temsilcisi çıkmadı! Geçmiş olsuna gidelim denilen siyasiler ise; "Zaten bizden değil!" diye geçiştirdi! Bu kısır siyâsi mantıkla, elbette bekçisiz köylerde kuduruk itler, salya-sümük ürüyerek dolaşırlar! Kendinden olmayan vatandaşın oyuna talip olmayan, zarar-ziyana uğramış vatandaşla hemhâl olmayan bir mantığın, siyâseten başarısı mümkün müdür?
Ana Muhalefet; yetmişi aşkın yaşına rağmen libidosu yüksek Genel Başkanını yeniden göreve getirmek için gayrette, diğer Muhalefet Partisi, Meclis'i çalıştırarak çıkarılmasına kerhen destek olduğu yasalara karşı suçlu olmaktan çekinerek olsa gerek ki olanları sessiz sedasız izlemekte ve hükümetten aldığı yüz ve destekle iyice azıtan bölücü örgüt te şehirlerde hayatı zindan etmekte!...
Siyâsiler demokratlıkları, diplomatlıkları gereği bu tehditleri, olanları, olacakları görmezden geliyor tamam da bu memleketin Cumhuriyet Savcıları, neredeler? Devleti, milleti açıkça tehdît eden bu taşeron bölücülere dur diyecek Kanun adamlarımız neredeler?
Geçerli yasalar, AKP tarafından değiştirilinceye kadar bu suç örgütünün pervâsız temsilcilerine müdâhele etmeye izin vermez mi?
Bu tehlikeli ve tahrikkâr gidişin sonunu gören yok mu? Hafif bir yelle külleri dağılan korlaşmış ateşten çıkan kıvılcımları gören yok mu? Kuvvetli bir rüzgâr eserse -ki estirilmek istendiği çok belli- çıkacak yangından zarar görmeyecek kişi, kurum, bölge var mı?
Devlet olmanın, devlet kalmanın olmazsa olmazı; etrafta düşman bırakmamak, başlıya baş eğdirmek, dizliye diz çöktürmek değil midir ki şimdi bölücü örgüt temsilcileri, devlete diz çöktürmekten bahsedebiliyorlar!
Bu acziyet midir, teslimiyet midir yoksa demokratlık-diplomatlık mıdır?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

ALLAH'A YARDIM ETMEK!...

"Tanrı Türk'ü korusun." deyimine; "Türk te Türk'ü korusun." dileğimi eklediğimden beri, dinci geçinen, bilmeden İslâm'a olmadık zararlar veren, bilmediklerinden dolayı hoş gördüğüm cahillerin saldırısına muhatabım!
Bu Türk deyimine eklediğim sözün duyulmasından; birilerini rahatsız ettiği kadar birilerini de memnûn ettiğini görünce elbette şükrederek hoşnutum!
Papağanca ezber ve taklitten öteye gidemeyen, aktarma eksik-kirli duyumlarla saldıran ve hoş gördüğüm bu kardeşlerimize yardım olur düşüncesiyle, Âyetler ve sağlam kaynaklardan örnekler paylaşacağım.
** "Ey îman edenler: İçinizden kim dininden dönerse duysun; Allah onların yerine kendisinin sevdiği, onların da kendisini seveceği, mü'minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda savaşan, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. O, Allah'ın bir lütfudur ki onu dilediğine verir." (Maide-54- Elmalılı Hamdi Meali)
** "De ki; Allah deyin, Rahman deyin hangisini derseniz hep O'nundur o en güzel isimler." (İsrâ-110-)
** "Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve benizlerinizin farklı oluşu da O'nun âyetlerindendir." (Rûm-22-)
Müslüman hiç kimsenin itirâzı mümkün olmayan bu âyetler ile Allah'ın insanlığı; dilleri ve renkleri farklı milletler olarak yarattığını, başka âyetlerde birbirine düşman olarak yarattığını da hatırlattıktan sonra Kazvinli Hoca Reşidüddîn'in Cami-üt Tevârih adlı eserinde ki; "Türk Milleti, dünyanın en köklü, en ulu ulusudur. Bu gücü ona Tanrı verdi. Hz. Peygamber(s.a.v.) Miraç'ta iken 'Yer yüzünde beyaz atlılar görüyorum. Bunlar hangi millettir?' diye sorduğunda Cebrâil, 'Ya Resulullah, bunlar Allah'ın süvârileri olan Türklerdir.' dedi." diye yazdığını hatırlatacağım.
Ünlü Arap Kelâmcısı Câhiz, Fazâil el-Etrâk adlı eserinde;"Allah Türk Milletini asker karakterli yaratmıştır. Savaş sanatındaki kabiliyeti daima düşmandan geri kalmamak ve intikam almak ruhuyla beslendiğinden o, önünde durulmaz ilâhî bir güç haline gelmiştir veya getirilmiştir." der.
Türk diliyle, Türk teniyle, Türk olarak yaratılmış, Miraç'ta Resulullah(s.a.v.)'a "Allah'ın süvârileri" olarak târif edilmiş bir millet ferdi olarak; mü'minlere karşı asla kibirlenmeden, din ve millet düşmanlarına karşı ise mağrurca, Allah(c.c.)'ın öğrettiği dilimle Tanrı diye, Çalap diye seslenirken de Türkçe kıvanç duyarım. Beni Türk yarattığı için de her soluğumda şükrederim.
Tanrı'm, elbette "Allah'ın süvârileri" sıfatlı Türk'ü koruyacaktır. "Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile defetmeseydi şüphesiz manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescitler yıkılıp giderdi. Elbette Allah kendine yardım edene yardım edecektir." (Hac-40-) âyeti'nden anladığım da budur. Tanrım'ın bir kısım kötüleri defetmekle görevlendirdiği Türk'ün, Allah'ın verdiği güçle Türk'ü korumak gibi bir görevi de olmalıdır diye îman ederim.
Câhilce bir yobazlıkla Türk'ün Tanrı demesine sanki Allah, Türkçe anlamazmış mantıksızlığıyla
itirâz edenlere ise Cemil Meriç'in; "Kamusa uzanan eller nâmusa uzanır. Dil de bir milletin nâmusudur! Kamus ne mi demek? Eh! Sen de bir sözlüğe bakıver!" sözlerini hatırlatırım!
Hür aklım ve Müslümân-Türk vicdânımla; "Tanrı Türk'ü korusun." diyen atalarıma; "Türk te Türk'ü korusun." dileklerimle katkıma devâm edeceğim. Çünkü aklını irâdeleştirme sürecini hazmederek yaşayan ve kişisel meselelerini yetinerek aşabilmiş her Türk'ün; bir cemaate, bir partiye, bir cemiyete veya derneğe, bir sosyal kulübe girmekle karakterini kaybetmeyeceğine inanırım. Olgun-münevver kişiler, girdikleri cemiyet-cemaat veya partiden destek beklemez, girdikleri yere destek verirler.
Allah'ın kendilerine verdiği kimliklerini, dillerini bilirler ve hem dillerini, hem dinlerini, hem de milletini koruyarak, "Alah'a yardım ederek" Tanrı'nın korumasını hak ederler vesselâm...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Mayıs 14, 2010

KASIMPAŞALILARA ŞİKÂYETİM...

Kasımpaşa'nın nâm-dâr delikanlılarına şikâyetim var!
Külhanlık, serkeşlik, serserilik, mafyalık başka bir şey! Kabadayılık, mahalleye sahiplik gerektirmez mi? Kabadayılığın olmazsa olmazı beyefendilik, sabır, tevâzu, sahâvet yâni verellilik ve gücünün yeteceğine vurmamak, arkadan konuşulanları duymamak ve canı yanmışın söylediklerini affetmek değil midir?
Kasımpaşa'nın nâmlı kabadayılar yetiştirdiğini biliriz. Kabadayı fıtratlı Kasımpaşalılara, Kasımpaşalı lakabıyla dolaşan ama kabadayı fıtratlı herkesi incitecek davranışlar sergileyen Potamyalı Recep Tayyip'i şikâyet edeceğim!
Kasımpaşalılığın üstüne bir de 75 milyonluk bir ülkenin Başbakanı olarak, devletin bütün güç ve imkânını elinde bulunduran biri olarak, Diyarbakır'daki bir belediye başkanının "Has...tirin!" küfrünü duymazdan gelen kişi; Gaziantep'te şehît oğlunun cenâzesinde, can yangısıyla, devlete-millete sadakatini kaybetmeden, "Vatan sağ olsun." dedikten sonra; "Bize bir şey olmaz, Türklüğünden utanan Başbakan utansın. Türk`üm diyemeyen Başbakan utansın!" diye sitem eden babayı duydu, yargılatarak 11 ay 25 gün hapisle cezâlandırılmasına sebep oldu!
Diyarbakır'da; Mehmetçiğimizi kurşunlayanları, canımızı yakanları, köyleri yakıp yıkanları, bebekleri kaleşle tarayanları, şehirlerde hatta Diyarbakır'da bomba patlatan alçakları, diri diri otobüste insanlarımızı yakanları, sokakları cehenneme çeviren bölücü hain emperyalizm taşeronlarını savunarak ülke Başbakanı da dahil bütün devlet ricâline; "Has..tirin!" çekmek incitici değil ama Çukurca'da çapraz ateşle şehit edilen Halil Kömür'ün babası Ahmet Kömür'ün can yangısıyla yaptığı sitem, mahkemeye verilecek kadar incitici!
Biri; devlete, millete ihânet edenleri savunurken Başbakan'a "has..tir" çekiyor, diğeri vatan bölünmesin, Devlet yaşasın, Bayrak inmesin, Ezan dinmesin diye canını fedâ eden oğluna yanarken güvendiği yere sitem ediyor!
Kasımpaşalılar; duymazdan gelinerek affedilene de bakın, affedilmeyip cezalandırılmasına göz yumulana da!...
Son zamanların libidosu yüksek siyâsetçisi Deniz Baykal'ın yasaklarını kaldırtarak başbakan olmasını sağladığı Kasımpaşalı'nın gözlerinin içine baka baka; "Egede coşar, Karadeniz'de taşarız!" diye tehdît eden PeKaKa'nın siyasallaşmış dokunulmazlarına karşı takınılan demokrat tavra bakın, bir de şehit cenâzelerinde "Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Ne mutlu Türk'üm diyene. Vatan sana canım fedâ." diye slogan atan millete karşı takınılan öfkeli tavra!...
Kabadayı, sözünden cayar mı? Kabadayı, kameralar önünde; "One minute!" diye, "Bir daha Davos'a gelmem!" diye kükreyip salondan çıkar çıkmaz; "Ben Peres'e değil, program sunucusuna kızdım. Peres yaşça büyüğümdür, ona saygısızlık etmedim!" diyerek sözünü yalanlar mı?
Kabadayı; onlarca yıl kızıp sövdüğü yahudilerin, ABD deliğe süpürmesin diye Filistin'e yaptıklarına seyirci kalır mı?
Kabadayı; dört yüz yıl tebaamız olmuş Irak'ı işgal eden, bir milyondan fazla müslümanı katleden, yüz binlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden, Haçlı olduğunu açıklamış ABD askerine dua eden birinin Cumhurbaşkanlığı'ndan rahatsız olmaz mı?
Kabadayı; aynı Haçlı ordusuna övgüler dizer mi? Başımıza çuval geçiren haçlı silahşörü ABD'yi; "Büyük devletler özür dilemez." diye över mi?
Kabadayı; dik yaşayıp, dik konuşup, dik durup, dik ölmez mi?
Kasımpaşa'nın gerçek Kasımpaşalıları; bu Kasımpaşalı lakaplı Potamyalı Recep Tayyip'i Allah'tan ve sizden başka şikâyet edecek yer bulamadım!
Kabadayı fıtratınızla, feryâdımı ve şikâyetimi duyarsınız değil mi?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Mayıs 13, 2010

AÇILIMLA YÜKSELEN LİBİDOLAR!....

"Çok iyi şeyler olacak!" kehâneti gerçekleşti, "açılım" amacına ulaştı şükür! Efeler diyârı Ege'de, onlarca yıldır en-tellek-tüellik diye pompalanan ayrıştırmacılık semeresini verdi!
Türkiye'nin en huzûrlu şehirlerinden Muğla'da çatışma fişeği ateşlendi!
Muğla'da olayların başladığı andan itibâren haberdârım. Resmi açıklamada bir kıza laf atma ile başladığı söylenen, aslında bölücü terör örgütü sloganlarıyla başlatılan bir kavga var. Sonra karşılıklı gruplaşmalarla büyüyen ve emniyetçe, çâresizce seyredilen olaylar!... Nereden, kimin ateşlediği bilinmeyen 7.65 mm. çaplı bir silah ve yaralı bir üniversiteli! Yine resmî beyana göre gencin ağır yarası, silahtan değil başına aldığı darp yüzünden! Allah kıymasın, ana-babasına bağışlasın.
Olay iki gündür devam ediyor ve iki gündür süren olayın vahâmetini, olanlar olduktan sonra duyurdular! Anayasa Referandumu öncesi; olayı başlangıcında durdurtmayıp millet iyice tahrik edildikten, silah patladıktan sonra duyuran açılımcı hükümetten, şüphelenmeyelim mi?
Habercilerin "Güneydoğulular" dedikleri bölücü kürtçüler, diğer illerden de gelerek, PeKaKa'nın siyâsallaşmış dokunulmazlarından da arkalanarak Muğla'yı cehenneme çevirdiler! Ege'de birikip Karadeniz'de taşacaklarını, daha önce açıklamışlardı!
MHP İl Binası ve PeKaKa'lı olmayan üniversitelilerin oturduğu bir kafe, dokunulmaz teröristlerce tahrip edildi! Diyarbakır'da çekilen "Has..tir"i duymazdan gelip MHP'ye celâllenen AKP'lilerin kabadayılıklarını ve Muğla'da saldırıya uğrayan adreslere bakarak, AKP'nin ilm-i siyâsetini, sorgulamayalım mı?
Sipariş ve dikte yasalarla eli-kolu bağlı polis, düğün alayına eşlik edercesine, sağa-sola saldıran "daha fazla demokratik hak" talebindeki demokrat teröristlere korumalık yapıyor! Başka davranamazlar! Müttefik(!)imiz Haçlı ABD ve AB dikteleriyle çıkarılan yasalarla pasifleştirilen polis, ekmeğinden ve istikbâlinden korkarak içinden bin bir küfürle bu demokrat teröristleri izlemek zorunda!
Dükkanı tahrip edilen Türk vatandaş, dükkânına sahip çıkmak için bir şey yapacak olsa Bulanık'taki gibi provokatör sayılacak! Ayrıştırıcı "açılım"ı sabote etmekle ithâm edilecek! Emniyet, dükkan sahiplerine gelip dükkanlarına sahip çıkmalarını öğütlemekten öteye gidemiyor! İki ucu boklu değneğe mecbûr dükkan sahipleri, çaresizce, öfkeyle, hınçla diğer illerden de gelen demokrat bölücü kürtçüleri seyrederken, açılım mûcitlerine, yıllarca halkçılık yapayım derken ayrıştırma yapan en-tellek-tüellere gün görmemiş göndermeler yapıyorlar!
Düne kadar "Dolma Kalemler", bu demokrat teröristlere "Doğu kökenli" diyorlardı! Biz de; "Eğer iltifatsa bin misliyle doğu kökenli sizsiniz, yok hakaretse aynen iade ediyorum! Ben doğunun en doğusundan bir Türk'üm." diye itiraz ediyorduk! Artık "Doğu kökenli"de kesmiyor! "Güneydoğulular" diye ayrıştırdılar, tamamen ötekileştirdiler açılımla! Kendilerini Kürt olarak ifâde edemedikleri için demokratik terör çıkaran kürtçü bölücülere, Kürt demekten imtinâ ediyor bu açılım yalakası işbirlikçiler!
Meselelere çâre üretmekle mükellef kocaman kocaman adamların, uçkur kaçamaklarının alçakça, adice, şerefsizce pazarlanmasıyla Muğla'da açılım adıyla başlatılan korkunç ayrışmanın fişeği ateşlenmişken, millet Baykal'ın kaçamağını röntgenlemekle meşgûl ediliyor!
Muğla'da kan akarken ve kimin sıktığı blinmeyen silah patlarken, teröristlerce sıkı yönetim ilan edilmişken, Meclis'ten Gâzi Meclis'in mîrasını reddeden yasalar geçirilerek halk oyuna sunulmaya hazırlanılıyorken, millet Baykal'ın libidosunu ve gizli kameracı röntgencileri konuşuyor!
Saat gecenin 02'si, Muğla hâla kaynıyor! Canlı yayında izlenen, yüzlerce polisin durduramadığı demokrat teröristlere mukabele eden gençlerin, meseleye anında hakim olmaları, teröristlere dokunamadıkları için savunmadaki milliyetçi gençlere karşı insafsızca kullanılan polis ve copu, sizi ilgilendirmiyorsa önümüzdeki günlerde daha çok kişinin libidosu ölçülür!
Beyler! Milletin de libidosu yükseliyor!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

DEĞMİŞ-DEĞMEMİŞ!...

Şühedâ-Gâzi milletin kurduğu Türkiye'de, siyâset yeniden şekillendiriliyor!
Bütçesi, büyüme-küçülme rakamları dolarla ifâde edilen; bağımsız yargının üstünde bir "ulusalüstü yargı"dan bahsedilen; üç-beş genel başkan ûnvanlı kişinin tesbît ettiklerinin sandıkta onaylattırıldığı; 'Dolma Kalemler'in bir kısmının ABD, bir kısmının AB lejyonerliği yaptığı; mevcût Cumhurbaşkanı'nın eşi de dahil olmak üzere sayısız vayandaşın devletini AİHM'ye şikâyet ettiği; müslümanlara zûlmeden Amerikalı askerlere dua eden müslüman yöneticilerin olduğu, ABD'nin siyâhî Başkanı'nın Gâzi Meclisimizde talimatlar verebildiği bir bağımsız(!) ülkede, siyâset güncelleştiriliyor!
Okumuş-okumamış bütün milletin millî aklı, millî şuuru, onar yıllık uygulamalarla korkutuldu! "Birimiz, hepimiz; hepimiz birimiz için", "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." ahlâklı
milleti; "Bana değmeyen yılan, bin yaşasın!" diyen mürâi ettiler!
Korkaklıklarını içerde demokrat, dışarda diplomat maskesiyle saklayanlar sâyesinde; dönmek-terketmek, kahpelik, inkârcılık, nankörlük, ilm-i siyâsetten sayıldı!
Müttefik(!)imiz Haçlı ABD ve AB'nin dikteleri ve "emme-basma tulumba" kolları, genel başkan vekillerinin, meclisteki el sayısıyla çıkarılan yasalarla, Romalı zengin köleler icâd edildi!
Siyâset; bu dayatma yasalarla süflî-hercâi mîrasyedileri kapma yarışına giren sermaye hayat kadınlarının rekâbetine benzer bir yarışla, dünyalık edinme yarışına döndürüldü! Millî düşünen, toplumsal düşünen idealistlere-ülkücülere; sosyal düşünen devrimcilere-ulusalcılara aptal; kendini düşünen, gemisini kurtaran kaptan târifli, köle zihniyetli fırsatçılara, kurnaz talancılara akıllı denilmeğe başlandı!
Hercâî mîrasyedileri kapışan sermâye kadınların, dostlarını mukayeselerine benzer bir mantıkla, mirasyedi siyâsiler de sermâye tavrı takındıkları seçmenlerini, aptallık yarışına soktular!
Artık münevverin, kendi fikrini söyleyen ziyâlıların kalmadığı günümüzde; güzel rol yapabilen aktörleri, papağanları kıskandıracak kadar usta taklitçilerin "aydın"cılıklarına mecbûr kaldık!
Karga rehberler sâyesinde, "kahverengi burunlular" çoğaldı!
Shekespear'in dediği gibi "iktidar, dalkavuklardan hazzetmeğe başladığı için şeref, ayaklar altında" kaldı! Türkiye, Haçlı eğitimiyle Roma'lılaştırıldı, Bizans'laştırıldı!
Arkaya dolanıp puan alan kaçak güreşçiler; teknolojiyi, 20 yy.'ın ajanlığı ile birleştiren tele-kulaklar, gizli kameralı röntgenciler, şerefsiz şantajcılar, yer altında öbekleşen köstebekler, yönetimde etkin oldular!
Millete yabancı, ithâl sistemlerle iş başına getirilen liyâkatsizler sâyesinde; duygu sömürücüler, din-îman pazarlayıcıları, "Allah ile aldatanlar", yemîn eden yalancılar, kurnaz talancılar, insafsız hortumcular, örgütlü dinciler; "Temiz kardeş!" iltifâtına mazhâr oldular!
Mevlâna; edebi edepsizden, hayâyı hayâsızdan, güzeli çirkinden, iyiyi kötüden, tatlıyı acıdan kıyasla bulmayı öğütler! Suçlunun şirret olduğu, bilinir!
Gazetemiz yazarlarından Arslan Bulut'un hatırlattığı, mevcût devlet ricâlinin yerli-yabancı görüşmelerinin de gizli-açık kayıtlarının var olduğu; yine gazetemiz yazarlarından İsrafil Kumbasar'ın dikkat çektiği, sekiz yıllık bir gizli kayıtla, Baykal'a "Tayyip"in siyâsi yasaklarının kaldırılmasında şantaj yapılıp yapılmadığı sorgusu, hele bir de Başbakan olsaydı mevcût gizli kayıtlarla neler yaptırılabilineceğinin hayâli bile korkunç değil mi?
Bağımsız(!) Türkiye'de, siyâset güncelleştiriliyor, Türkiye Haçlı'ya teslîme hazırlanılıyor!
Tatlı borsasıyla ilgilenmediğimize göre; "Bal alana da, pekmez satana da" eşit mesâfede duramazsak "kahverengi burunlular" bizi foseptiğe çekmezler mi? Sırada kim/ler/in olduğunu da bu aymazlıkla sâdece; "değmiş-değmemiş" papatya falıyla mı bekleyeceğiz?
Binlerce yıldır; devlet olmak, devlet kalmak için ölmedik mi biz?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Mayıs 11, 2010

SIRADA "SOL" VAR!...

"Katil Gizli Servis" sürek avında! Katil Balinayı savunan hayvan severler misâli, "Katil Gizli Servis"i savunmaya soyunan yerli işbirlikçiler görev başında!
Son bir yıl içinde, -gûya- bağımsız bir devlet olan Ülkemizde olanları, görmeyelim mi?21.yy. Haçlı'sının, ABD'nin siyâhî Başkanı, Gâzi Meclis kürsüsünden, gözlerimizin içine baka baka talimatlar yağdırdı! Kısa bir zaman sonra Cumhurbaşkanı; "Biz düzeltmezsek, birileri gelir düzeltir." meâlinde teslîmiyetçi sözler söyledi! Yetmedi, "İyi şeyler olacak!" müjdesiyle ortalık toz-duman oldu!
Türkiye Cumhuriyeti'nin en saygın ve etkin kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin NATO'ya dolayısıyla ABD'ye muhalif paşaları, birer birer tasfiye edildi! Yetmedi, üç Üstün Hizmet Madalyalı millet evlâtları da dahil olmak üzere kahramanlar, "Devlet Yanlısı Çetecilik"le suçlanarak tevkif edilip sonra darbe planları yapmakla suçlanmaya başlandı! Bu çalışma hâlâ insafsızca, hukuksuzca devam ediyor!
"Katil Gizli Servis"in patronu senarist; mütedeyyin müslümanlarla Türk milliyetçilerini buluşturmak, birleştirmek üzere olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu tehdîtlerle, peşpeşe trafik kazaları uyarılarıyla istediği şekle sokamayınca canlı yayında, canını aldı! Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu; bazı milliyetçi kalemlerin de dahil olduğu ağız birliği içine girmemiş; halklar, etnik farklılıklar, halklara özgürlük, halklara daha fazla demokratik hak dememişti! Ebrûnun renkleri, Anadolu kiliminin desenleri demişti farklılıklara! "Diyarbakır'da yargılar, Habur'da asarım!" demişti terörist başı alçak taşeron için!
Muhsin Yazıcıoğlu'nun hunharca, kalleşçe, insafsızca katledilmesi üzerine seçim çalışmalarına herkesten önce son veren Deniz Baykal, "Katil Gizli Servis"i tahrîk etmeğe, o gün başlamıştı! Sağ seçmeni birleştirmeyi, sağı merkezleştirmeyi başaracak gibi görünen Muhsin Yazıcıoğlu yok edildikten sonra sıra; sola, solu mütedeyyin müslümanlarla buluşturacak atakları yapan ve herkesin inadına "Türk Milleti" diyen, bölünmez bütünlüğü savunan Deniz Baykal'a gelmişti!
Cumhuriyet kazanımlarının talan edilmesine, yolsuzluklara, îman maskeli hortumculara, Avrupadaki deniz feneri'ne, yandaş medya ve dolma kalemlere en etkili karşı koyuşu Deniz Baykal yapıyordu!
Baykal; sağın merkezleşmesinin bitirildiği Türkiye'de solu merkez etmek üzere hızla mesafe kat ediyordu! Baykal "Katil Gizli Servis"i tahrîk ediyordu!
"Katil Gizli Servis"in -aslında bilinen ama- gizli patronu, bir taşla bir kaç kuş vurarak, Türkiye'deki siyâsetin rengini ve yönünü değiştirmeliydi! Ana Muhalefet Lideri'nin mahremine girebilecek kadar veya o görüntüleri montajlayacak kadar ustalığa sahip "Katil Gizli Servis", herkese göz dağı veriyordu! Canını sıkan, tahrîk eden herkesi, aynı akîbetin beklediğini söylemeden bağırıyordu!
CHP Genel Merkezinde bir kaç kere örümcek bulunmasına, bir kaç kere didik-didik aranmasına rağmen hâlâ böylesi görüntüleri yapabilen veya çekebilen "Katil Gizli Servis", herkesi uyarıyordu!
Baykal, korkmadı! Teslîm olmadı! Pesilvanya'ya yaptığı gönderiyi de ben, çok kendinden emîn bir göz kırpma olarak algıladım! Bir yanında Kemal Kılıçdaroğlu, bir yanında Gürsel Tekin gibi kurmayların olduğu Deniz Baykal'a Pesilvanya'nın samîmi destek verebileceğini aklım almaz! Gürsel Tekin'in halk adamlığı, Kılıçdaroğlu'nun aleviliği Pensilvanya'nın CHP'ye ve Baykal'a düşman olmasına çok yeter!
Şimdi iş, CHP'lilerin! Şimdi iş devlete-millete sâdık aydınların! Şimdi iş gerçekten Atatürk kazanımlarına sahip çıkacak olan mütedeyyin müslümanların ve sağ duyulu milletin! "Katil Gizli Servis"e ve patronuna Deniz Baykal'ı yem etmezse, millet etmeyecektir!
"Katil Gizli Servis"i, şimdiden sonra kimlerin tahrîk edeceğini ve o tahrikkârı nelerin beklediğini de korkmazsak hep berâber göreceğiz! Gâzi memleketin, gâzi milletin, Gâzi Meclis'in namuslularının da en az namussuzlar kadar cesûr olmaya mecbûr olduğu günlere geldik!
Artık "Ya herro, ya merro!" vesselâm...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

"TAHRÎK VAR!" MIŞ...

Cenâzem nedeniyle gündemden yaklaşık on beş gündür uzaktım. Annem'i ebedî istirahatgâhına bırakıp döndükten sonra gündeme bomba gibi düşmüş ve servis edildiği çok belli olan Baykal'la ilgili kasetle irkildim!
Aklıma, bakıcısını öldüren Katil Balina geldi! Daha önce de iki kişiyi öldüren Katil Balina'nın uyutularak öldürülmesine hayvanseverler itiraz etmiş ve kurtarmışlardı! Katil Balina'nın bakıcısını öldürmesinde kasıt değil, "Tahrik!" söz konusuydu!
Baykal da bir yerleri tahrîk etti galiba! Asla bir kişinin mahremini, yatak odasını çekerek servis eden kişi-kişiler veya kurumun kastı yok, tahrîk söz konusu! Baykal bir yerleri tahrîk ettiği için "Katil Gizli Servis"in kurbanı edildi galiba!
On üç milyon kişinin oyunu alan, siyâsi umut olan bir kişinin, elbette kendini yaşayabilmek lüksü kalmamalıdır ama Baykal'ın mahremine nüfûz edecek kadar teknik donanıma sahip "Katil Gizli Servis"in; Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dahil hemen herkesin, mahremleriyle ilgili bilgi-belge sahibi olduğunu/olabileceğini düşündüm, ürktüm!
Bu, "Katil Gizli Servis"i birilerinin emrine veren asıl eğitici; yarın en ufak bir tahrîkte onları yok etme emrini verecek hatta "Katil Gizli Servis"i tahrîk edecektir! Ortalığın durulmasına izin verirlerse, "Katil Gizli Servis" erken tahrîk edilmezse, Baykal'la ilgili önümüzdeki günlerde mutlaka sözümü söyleyeceğim ama şimdi, çok önemsediğim "Katil Gizli Servis" ilgi alanımda!...
Anayasa Değişikliği Paketi'nin reddedilen bir maddesi üzerine Başbakan'ın; "Düşmanlarımı sevindirdiniz!" tehdît-sitem-uyarı sözlerini çok ama çok sivri-uç ve tahrîk edici buldum! Mevcût seçim sisteminin adâletsizliği sayesinde % 47 oy aldığını söyleyen ve kendini "güç yetmez güç"sayan AKP'ye oy vermeyen % 53 gibi bir muhalif oy kitlesi, yani Başbakan'ın deyimiyle "düşman" var! Bu kadar düşmanın olduğu bir ortamda da "Katil Gizli Servis"i tahrîk, o kadar kolayki!
"Devlet Yanlısı Çete"ciler hapiste! "Ergenekoncu"laştırılan hayâli darbeciler hapiste! Hür akılları ve vicdanlarıyla yazan, dolayısıyla taraftarlaştırılamayan, 'dolma kalem'leştirilemeyen gazeteciler hapiste! Bir kısmı "Gâzi Meclis"e taşınan ama KCK Operasyonları'yla PeKaKa'nın şehirlilerinin nerdeyse tamamı hapiste! Bu kadar "düşman"ın hapiste olduğu bir ülkede, asayiş ve huzûr olmalıyken habire şehît var! Sınır Karakollarımız güvende değil! Şehirlerde asayiş yok! Hayâli örgütlerin AKP'lilerin burnunu kırma atakları devâm ediyor! AKP'nin içindeki "Eskiden Ülkücü" olduğunu söyleyen, eski bakanlar bile güvenlik güçlerince milletin öfkesinden zor kurtarılıyor!
Bir şeyler oluyor!
"Katil Gizli Örgüt" tahrîk edilmiş ve saldırıyor! Kimi yakalarsa, sıra kime gelmişse onu da Baykal'laştırmak için saldırıda! Kars'ın Arpaçay İlçesinin dağ köylerinden Taşdere'de, 'çarıklı erkân-ı harb'in; AKP'liler ve bilhassa "Katil Gizli Örgüt" ile milleti tehdît edenler hakkında söylediklerini duyurmak için ne yapabilirim diye düşünürken Baykal'ı siyâset dışına itme operasyonu ile çarpıldım!
'Emme basma tulumba' vekillerine; "Düşmanlarımı sevindirdiniz!" fırçası atabilen Erdoğan'a, "düşman" sayısının veya yüzdesinin % 70'leri aştığını hatırlatmak isterim!
Bir de "Anayasa Değişiklik Paketi"ne destek vereceğini açıklayan BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu'ya bir sözüm var: ".... sivil bir anlayış olduğu için, 12 Eylül cuntasına ve diğer cuntalara ders olsun diye evet oyu vereceğiz!" açıklamasını, çok eyyâmcı bulduğumu, 12 Eylülcülerin tamamını kamu vicdânının mahkûm ettiğini ve onlardan sadece ABD'nin "Bizim Çocuk"u, Netekim Paşa'nın kaldığını; günümüzde Netekim Paşa'nın "Bizim Çocuk"luğunu AKP'nin yaptığını, çok yakın olduğumuz günlerde, birebir yaptığımız sohbetlerde paylaştığımızı hatırlatsam mı?
Sayın Topçu'ya; "Dik duracağız! Dik yürüyeceğiz! Bir dakika sonrasına hükmedemeyeceğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok!" sözlerini ve söyleyeni hatırlatmasam mı?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN, TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 09, 2010

ANAM'SIZ "ANNELER GÜNÜ!...

Sussun rüzgâr, yer ile gök inlesin
Yatsın Anam, ninni söylesin semâ,
Gün, ay, yıldız birbirini dinlesin
Tevekkülüm destek olsun dünyama
"Layla" desin bütün diller Anam'a...

Gene coşsun, hiç durmasın tabiat
Düzeniyle elbet sürsün kâinat
Ortadayken ölüm denen hakîkat
Bin yaşansa ölünecektir amma
Ölmeden cesedim ağlar Anam'a...

Ağladığım görse Anam da ağlar
Anam yok, yokluğu gönlümü dağlar
Âlem-i Berzâh'ta bekleyen sağlar
"Hoş geldin!" ederler bilirim amma
Vuslata dek ağlarım ben Anam'a...

Her doğumda inleyip zevk almıştı
Analaşıp hülyâlara dalmıştı
Doğduğunu kucağına almıştı
Gitti şemsiyemiz, artık yok amma
Gölgesi burada deyin Anam'a...

Sonsuzluğa uğurladık Anam'ı
Giderken sevgisi sardı dünyamı
Az çoğaldı, evlâdının tamamı
Dağıldı ülkeye yayıldı amma
Yürekler birleşti deyin Anam'a...

"Ana" derdik, "Caaan!" diye ses verirdi
Üzülürdük, sevinirdik bilirdi
Uzakta da olsa sesi gelirdi
Bir daha sesini duymayız amma
Her yerde bizimle, deyin Anam'a...

Ana Can, daha çok bizdesin şimdi
Her evde, her dilde, sözdesin şimdi
Omuzdaydın; baştasın, gözdesin şimdi
Bedenin yok, adresin kabrin amma
Her evde dirisin, deyin Anam'a... 09 Mayıs 2010/İzmir

"İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn." emri gereği Annem'i ahirete uğurladık. Yastayım. Matemdeyim ama cenâze törenimiz süresinde bizzat gelerek acımızı paylaşan ETSO Eski Başkanı Muammer Cındıllı, Erzurum'un kanaat önderlerinden Hayrettin Kotangil, Ziraat Bankası Eski Bölge Müdürü Şaban İptaş, Arpaçay Belediye Başkanı Enver Akkaya, MHP Kars İl Başkanı Oktay Aktaş, MHP Kars Eski İl Başkanı Metin Özad'a ve diğer katılanlara; arayarak bizimle olan Prof.Dr. Ümit Özdağ, Bayındırlık Eski Bakanı Koray Aydın, Yılma Durak, Nihat Çetinkaya, Aksaray Millet Vekili Osman Sevimli, Kars eski Millet vekili Selahattin Beyribey, Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak'a; Gazetemiz Sahibi Ahmet Çelik'e, Gazetemiz ailesinden Selcan Taşçı, Hasan Demir, Ahmet Yabuloğlu'na ve unuttuğum dostlara; ayrıca ve özellikle Cenâzemizle vardıktan, kabre intikâline kadar bizleri yalnız bırakmayan Kars ve Arpaçaylı hemşehrilerimize, ezelî-ebedî komşularımız Taşdere Köylülerine yüreğimizi, sevgimizi borçluyuz...
Tamâmına;
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Mayıs 02, 2010

DEVLET NERDESİN?

Devlet nerdesin? Anamı ağlatanın anasını ağlatmazsan, nerdesin?
Hayatımda ilk defa, hançeremi yırtarak, bağırarak soruyorum: Devlet, nerdesin? Millet olarak ben hep olmam gereken yerde, durmam gereken şekilde varım! Sadece olmamın yetmeyeceğini bilerek, "devlet-i ebed-müddet" inancım gereği ölmeğe de devam ediyorum! Devletim; sen yaşa diye binlerce yıldır verdiğim bedeli, can bedelimi ödemeğe devam ediyorum! Duyuyor musun? Duyuyorsan nerdesin Devletim?
Devlet olmanın olmazsa olmazı, millet olmaktır. Millet olamayan, millet edilemeyen halkların tarihte veya günümüzde devletleştiğini gören, bilen var mı? "Halklara özgürlük" diyenlere, "Halklara daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik" diyenlere; istediğini almak için devleti tehdit edenlere, devletin askerine, güvenlik güçlerine utanmazca, hayâsızca, şerefsizce, alçakça ve puştça saldıranlara istediğini veren ve devlet olarak kalan bir yeri, bir ülkeyi, bir milleti bilen var mı?
Devleti benim adıma, millet adına yönetsin diye görev verdiğimiz Hükûmetin en başı da dahil o da yetmezmiş gibi devlet yönetsin diye görevlendirdiğim partinin Köşk'e çıkarttığı kişi de dahil; "Açılıma sıkılan kurşun!" diyerek canımdan can alınmasını, canımdan can koparılmasını, kendi planlarına göre siyasallaştırıyorlar!
Devletim nerdesin? Varsan çık ortaya! Varlığını hissetmem lâzım!
Varsan ve otoriteni hissettiremezsen; başlıya baş eğdirip dizliye diz çöktüremezsen, sınır ötesinde değil- memleketin göbeğinde Mehmetçiğimi koruyamazsan, Mehmetçiğimi savunmaya çekilerek canını korumak gibi bir nöbete, acze mecbûr edersen, varlığını sorgulamam mı?
Cansa can, kansa kan,vergiyse vergi, oysa oy; ne istersen verip milletliğimi yerine getirmiyor muyum?
Devletim; can ve mal güvenliğimden, huzurdan başka istediğim var mı? Nerdesin Devletim, Devletim nerdesin?
Hükümetin Başı, Ana muhalefet ve muhalefete çılgın bir öfkeyle saldırıyor! "Churchill, Hitler’e karşı karada, havada denizde mücadele edeceğiz demişti. Biz de bu anayasa değişikliğine karşı Meclis’te, Anayasa Mahkemesi’nde, Rerefandum’da mücadele edeceğiz!" diye savaş başlatıyor! Hükümet; "açılım" adıyla milletin arasına sokulmaya çalışılan nifakın farkında olmayarak dünün Haçlı'sı, bu günün ABD ve AB adındaki Hristiyan Birliği'nin tavsiye ve direktifleriyle destek verdiği bölücüleri şımartarak, her gün beşer beşer canımdan can koparıyor! Devletim, nerdesin?
Bütçem dolarla bağlanıyor! Ekonomi rakamlarım, dolarla ifâde ediliyor! Millet açlıktan, işsizlikten intihâr ediyor! En mutaassıp il ve ilçelerimizde mide bulandıran cinsel sapkınlıklar yaşanıyor! Yerinden yurdundan PeKaKa yüzünden kaçmış Kürtlerin bazıları, büyük şehre uyum sağlayamayınca ve asayişteki, devlet otoritesindeki zaafiyetten de istifade ederek yoldan geçen suçsuz-günahsız insanların kafalarına birer kurşun sıkıp serice katlediyor!
Hâlâ Hükümet mensupları, Mehmetçiğime kahpece saldıranların yaptıklarını; "Açılıma sıkılan kurşun." diye tarif ediyor!
Açılıma Türk küfrediyor, Kürt küfrediyor! Ne demekse, kime yarayacaksa bu "açılım" denen illet, millete zillet getiriyor! Devletim, nerdesin?
Ya bana görün, kendini senin yaşaman için fedâ ederek bedel ödeyen bana hissettir; ya da Türk Milleti olarak ben bir daha kendimi hissettirmek zorunda kalırım! Türk Milleti, kendini on bin yıllık teamülleriyle hissettirmeğe karar verirse; alçağa, haine, bölücüye ve onların yardakçılarına kıyamet olmaz mı?
Devletim nerdesin, nerdesin Devletim?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN, TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN