Çarşamba, Eylül 29, 2010

SANDIKTA ÇÂRE VAR MI?

Önümüzde seçim var! Bilinir ki millete rağmen seçim kazanılmaz! Millete rağmen uygulanan politikaların kaybetmesi gerek! Araştırmacıların tesbitiyle; "Halkın, yüzde 90'ı ABD politikalarına , yüzde 70'i Avrupa politikalarına karşı…" ama ABD'nin BOP Eş Başkanı girdiği bütün seçimleri kazanıyor!
Fas'tan Pakistan'a kadar 22 ülkeyi böleceğini açıklayan ABD'nin listesinde Türkiye de var! ABD ve AB'nin dayatmaları, dikteleriyle hazırlatılan bir "Yedi Düvel Anayasası" ile parçalanmak istenen bir coğrafyada yaşıyoruz. Ve burayı vatanlaştırmak için tarihin hiç bir döneminde, dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş ağır bedeller ödemişiz! Her evden, bu toprak vatanlaşsın diye bedel olmuş can var! Köylerde evinin duvarında, kasaba ve şehirlerde aile albümünde "Şehit Dede'm" resmi olmayan kaç ev çıkar?
Bütün bunlara, milletin % 90'ının karşı olduğu ABD politikalarına rağmen diğer Eş Bakan'ın Bush olduğu BOP Eş Başkanı, bütün seçimlerden niye ve nasıl galip çıkar? Düşünen var mı? Çâre öneren var mı?
Meselâ; iktidar BOP Eş Başkanı'nın partisi ise muhalefetin, milletin ezici çoğunluğuyla ABD politikalarına, AB politikalarına karşı olması gerekmez mi? Hükümet, Büyük Ortadoğu Projesi gereği bir şeyler yaparken muhalefetin tam aksi millî bütünlüğü savunması gerekmez mi?1960'lı, 1970'li yıllarda "Yeniden Milli Mücadele Hareketi" mensupları ABD desteği ile devrimcilere dinsiz diye saldırırlarken; 2000'li yıllarda, -28 Şubat'ta- ABD destekli AB'ciler, laikliği korumak adına değişen-gelişen-liberalleşen eski solcularla birlikte müslümanlara saldırdılar! Tuhaf değil mi?!!!
Onar yıl aralarla; kahramanların hainleştirilmesine, hainlerin kahramanlaştırılmalarına şahit olduk! Günümüzde de cezaevleri, son on yılın "Üstün Hizmet Madalyalı" kahramanları ile dolu!Batı basınında; "Atatürk'ü yendi!" diye tarif edilen; hem müslüman, hem BOP Eş Başkanı bir Başbakan var!
Dahası, asıl acayip olan ise: BOP Eş Başkanı da AB'ci, Anamuhalefet partisi de!
BOP Eş Başkanı'nın "PKK Açılımı" adında etnik sorunlar ve daha fazla demokratik haklar diye bir programı var; Anamuhalefetin de ta 1989 tarihli "Kürt Raporu" dosyası var!
BOP Eş Başkanı'nın bürokratları; bebek katili câniyle, Barzani ile, Talabani ile taviz görüşmeleri yaparken Anamuhalefet Genel Başkanı, binlerce şehit ailelerini yok sayarak "genel af"tan söz edebiliyor!
BOP Eş Başkanı, Meclis'te MHP'nin açık ve samimi desteğine rağmen başörtüsü meselesini, gerektiğinde koz olarak kullanabilmek için halletmezken Anamuhalefet, parti rozeti taktığı çarşaflı kadınları sonra otobüsten attırıyor, kontrol edemediği bir belediyesi tarafından türbanı "rahibe kıyafeti" diye tarif ettiriyor!
BOP Eş Başkanı; "Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler!" darb-ı meseliyle Çingene vatandaşlarımıza hakaret ederken; Anamuhalefet'in Gandi Kemal'i türbanı rahibe kıyafetine benzetirek gayr-ı müslîm vatandaşlarımızı tahkîr eder! Bu kadar karmaşada aklı karışan vatandaş ta ehven-i şerre yani kötünün iyisine mecbûr olur!
Uzatmadan; yeni bir seçim var! Millî duruşu, milletin % 90'ının tavrını göz önüne alarak millî söylemleri net olan bir parti çıkmazsa; Milliyetçi Hareket Partisi aksiyoner ve bütünleyici Türk milliyetçiliğini; "Onlar ne kadar Kürt'se ben de o kadar Kürd'üm, ben ne kadar Türk'sem onlar da o kadar Türk'tür." kucaklayıcılığını hissettiremezse; BOP Eş Başkanlığı biline biline, sadece "alnı secdeli" tarifi gene iş yapar!
Sandıktan gene "Yedi düvel Anayasası"nı savunanlar çıkar! Bunların bir daha sandıktan çıkması ise yüzde yüz Türk olan devletin millî kimliğini tehlikeye sokar!
Çâre millette, çözüm ise Türk Milliyetçilerinin-Ülkücülerin "kadife eldivenli çelik yumruk" tarifiyle, tek adreste bütünleşmesinde vesselâm...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 27, 2010

ANI'DA CUMA NAMAZI...

İlk seçim startını Bahçeli verdi! Hayırlı olsun! Hadi kolay gelsin!...
Ekerken-biçerken yok ama harmanda kardeşler; gerekli-gereksiz, vakitli-vakitsiz konuşacaklar! Sözü onlara bırakamam! Önce biz başlayalım!
Aydur: Ülkücüleşen Türk Milliyetçiliği'nin tek çatısı MHP'ye ve adında "hareket"i barındıran siyâsi partinin Genel Başkanı'na yakışan bir başlangıç! Meclis'in açılacağı 1 Ekim günü; Kars Anı Harabeleri'ndeki Sultan Alparslan tarafından 1064'te camileştirilen Fethiye Camisi'nde Cuma namazı kılacağını ve karış karış bütün Türkiye'nin dolaşılacağını açıklaması, Türk yüreklerdeki heyecan ve hareket fitilini ateşledi!
Referandun sürecinde, televizyonda satır arasında söyledikleri; "Diyarbakır'da büyük bir yürüyüş sürpriz olmaz!" uyarısından beri Devlet Bahçeli'yi hayatımda yapmadığım kadar dikkatle izliyorum!
Yumuşak huylu atın tepmesi pek olur! Devlet Bahçeli; Devlet ve devlet kurumları zarar görmesin, devlet kurumları arasındaki insicâm zedelenmesin diye müthiş bir sabırla, tahrîklere kapılmadan, kimseyi tahrîke tenezzül etmeden dayanılması güç bir süreç yaşadı! Tenkît ediyorum diye tahrîp edenler, haddi ve edep ölçülerini aştılar! Onları muhatap almaya da tenezzül etmediler! Bu hali, suskunluk sayanlar oldu! Bu suskunluğu ikrâr diye yorumlamaya niyetlenen eski sıfatlı, hiç bir yerin yenisi olamamış kimlik-kişilik fukaraları çıktı! Hakâret ederek te olsa adlarını bir kere telâffuz etse, mal bulmuş Mağrîbi gibi sevineceklerdi! Onlara bu şansı da vermedi!
O süreçte; "Bu dayatma referandumu atlatalım sonra seçim sürecinde net tavrımızı belli ederiz." demiştim. Şimdi, asıl zor olan ve Türk'ün ateşle imtihan olunacağı süreç başladı!
Enâniyet yapana, bencillik-nefs yapana -şahsen- küfredeceğim artık! Kendilerini dünyanın merkezi sayan, gittikleri bütün gemileri batıran, su alan her gemiyi herkesten önce terk etmeyi kurnazlık bilen, yedek kapı tokmaklarına; çıkaracakları her sesi gürültüden sayarak, aynı üslûpla cevap vereceğim!
Dün Behiç Kılıç Usta, Kars'tan seslenen Türk yüreklerin tarifleriyle Kars manzarasını aksettirdiler sağ olsunlar! O bölgeyi çok iyi bilen, bir Karslı olarak Sayın Bahçeli'ye; "Neden Kars'ta bir miting yapılmaz?" diye bir-iki kere sormuştum! Anı'da Fethiye Camisi'ndeki Cuma Namazı, gökyüzünün kubbeleştirildiği bir miting olacak!
1 Ekim Cuma günü, Anı dünyânın çekim merkezi olacak! Bütün Türk Dünyası'nın kalbi o gün Anı'da atacak! Zamanını bekliyormuş!
Müthîş bir başlangıç! Müthiş Türkçe bir adım! "Haçlı Müslümanlar"la, yüzlerce yıl Haçlı'ya göğsünü siper etmiş Gâzi Müslüman Türk Milleti'nin farkını fark ettirecek iz'ân yoksunlarına! Günü bekleniyormuş!
Müslüman Türk aklının, binlerce yıllık Türk teamülünün zamanı geldiğinde nelere muktedîr olduğunu ispatlayacak o Cuma Namazı!...
Allah(c.c.) öldürmezse, sessiz sedâsız o Cuma cemaatinin içinde olacağım! Sultan Alparslan'ın Anadolu'yu Türkleştirme akınlarının kapısı olan Anı'da; o Sultan Gâzi'nin ve Askerleri'nin geçerek kutsadığı, fethederek vatanlaştırdığı topraklara yüz süreceğim!
Ve o Cuma Günü; kim, ne edecek bilemem ama ben, Türk Milleti'ni Allah ile aldatarak Haçlı'ya savaşmadan teslîm edenlerden kurtarabilmemiz için Tanrım'dan güç dileyeceğim!
Ya Rabbi! Kur'an'da tarif ettiğine iman ettiğim, Peygâmber(s.a.v.)'in dualarıyla şerefli, Miraç'ta Cebrâil tarafından "Allah'ın süvârileri" târifli Türk Milleti'ne Sen yardım et! Ferâset ver! BOP Eş Başkanı Bush'un "Haçlı Seferi" dediği Irak işgal ve zulmüne alkış vuran bizim BOP Eş Başkanı'ndan, Haçlı askerlerine dua eden Bizim BOP Eş Başkanı'nın şürekasından Türk Milletini kurtarma şerefini, Türk Milliyetçilerine-Ülkücülere nasip et!
İşte sefer başlatıldı! Sefer bizden, zâfer Sen'den Ya Rabbi!
"Haydi yiğit! Haydi yeni akına/ Ülkümüzün cihân varsın farkına."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Eylül 26, 2010

GİDEN GELMİYOR!...

Bir Sancaktar, bir Bayraktar daha düştü!
Ensar KILIÇ ta sonsuzluğa yürüdü. "İnna lillâhi ve innâ ileyhi râciûn." Emr-i İlâhi'ye teslîm olarak kabullenecek ve aklımıza geldikçe rahmet okuyacak, Fatiha ikrâm edeceğiz.
Ensar Kılıç, uğurladığımız ilk değildi elbette! Tanrı'mdan, kendi adıma bu uğurlamam son olsun dileğindeyim. Ya kocadım! Ya da uğurladığım her Sancaktar'dan sonra, safımızda bir gedik açıldı vehmimle millî istikbalden korkar oldum!
Ramazan Bayramı'nda, rahatsızlığını bilerek aramıştım. "Nasılsın Ensar'ım?" soruma; "Şükr'olsun iyiyim Reis! Korkma ölmem! Daha işlerimiz var! Milletim dardayken ve bize ihtiyâcı varken ölmem!" demişti!...
Ülküdaşım, arkadaşım, hemşerim olması hasebiyle birbirimizle ilgiliydik aramızda mesafe olsa bile! Rahmetli'nin detayını bildiği sebeplerle teşkilatlarımdan uzaklığıma rağmen, referandum sürecindeki tavrım hoşuna gitmiş ve o hasta haliyle coşarak tebrik etmişti! "Çabuk ol! Kalk Ensar'ım! Sana ihtiyâcımız var!" demiştim. Kulağımda çınlayan sesiyle; "Merak etme Reis! Çağırırsanız mezardan da gelirim!" Bütün irâdeme rağmen gözlerime hükmüm geçmiyor şimdi!
Gelemeyeceğini bile bile, kim cesâret eder Ensar'ı çağırmaya artık?
Uğurlar olsun Yiğidim! Resulullah(s.a.v.)'a komşu git! Yaşarken ölümüne sevdiğin, ölümünde ölümüne ağladığın Başbuğum'a selam götür! Buluşacağınıza inandığım Ülkü Şehitlerine, Vatan-Millet Şehitlerine selamlar götür!
Seni çağırmayacağım Ensar'ım!
Sana ebedî hayatında huzûr, sonsuz rahmetler diliyorum ama sana vekâleten birilerine sesleneceğim! Birilerini çağıracağım çok geç olmadan!
Devletin darda, milletin zorda olduğu bu günlere de direnebilmemiz için kızgın-dargın ülkücülere, evlerini kendilerine zindan etmiş Ülkü Devleri'ne sesleneceğim!
Günlerdir bu seslenişi Genel Merkez'in yapmasını bekledim!
Ülkü Ocağı Genel Başkanı'ndan, "Ülkücüyüm." diyen herkesin Başkomutan'ından yalvararak rica ettim, seslenin diye! Cevap; "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!" türünden, Gazetemizdeki bir söyleşiden geldi; "Vatan müdafaasına davet mi olur?" diyordu bir yetkili!...
Haklılar tabi!...
Hiç bir Türk Milliyetçisinin, Türkeşçi olarak başlayıp ne zaman, nasıl ülkücüleştiğini fark edemeyen hiç bir ülkücünün Vatan mevzû-i-bahs ise, söz konusuysa teferuatla ilgilenmeyeceği kesin! Ama n'olur bir kere aramakla Allah aşkına?
Öfkeleri saman alevi tarifli, uğruna ömürlerini hibe ettikleri Partilerinden, Teşkilâtlarından bir yetkili, hiç değilse bir telefon ederek hal-hatır sorsa n'olur? Bir telefonun nelere muktedîr olduğunu Sayın Harun Öztürk Başkan bilirler de!
Farkında mıyız bilmem veya bana mı öyle geliyor; Türk Milliyetçiliği, ülkücülük yaşlanıyor hatta yaşlandı! Gidenlerin geri gelmeyeceğini de biliyoruz! Gidenin yerinin zor doldurulduğunu da!... Ve bilmemize rağmen; Ülkü Devleri'ni davet için kimi, neyi ve niye bekliyoruz? İş işten geçtikten sonra davet, neye yarar?
"Ey Oğul! Beysin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana! Güceniklik bize, gönül almak sana! Suçlamak bize, katlanmak sana! Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana! Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adâlet sana! Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana! Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana!..."
Ensar Kılıç'a rahmet ailesine ve bütün Ülkücülere baş sağlığı dilerim, bilvesîle bütün Ülkü Şehitlerimize ve Başbuğumuz'a da rahmetler olsun...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 24, 2010

VESÂYETÇİ DEĞİŞİYOR!

Çok söyledik az işitildi!
Artık hiç saklamadan, saklamaya gerek görmeden Okyanus ötesi sistem koyucu; siyâset üzerindeki vesâyeti ve vesâyetçiyi değiştiriyor!
Kozmik Oda'ya kadar girilerek TSK -kışlaya tıkılmaktan öte- katıksız çadır hapsinde! Devletin verdiği görevleri, üstün hizmet madalyası hak edecek şekilde başarıyla yapmış millet evlâtları, terörist suçlamasıyla tutuklu! Eski teröristler millet vekili, teröristle mücâdele eden kahramanlar hapis!
Muhalif televizyon sahipleri, muhalif gazeteciler cezaevinde! Resmî Devlet Televizyonu TRT de dahil, yirmiden fazla televizyonda, yeni vesâyetçi tanıtılıyor!
Referandum süresince DTP ile görüşmeyi bile kabul etmeyen ve muhelefetin tesbit ettiği gizli görüşmeleri sert ve hakaretvâri sözlerle reddeden; Gandi Kemal'in "Genel af" gafına çok sert karşı çıkan ve bu tavrıyla "bağ/k/ımsız Ülkücüler"e vuvuzelalık ettirmeyi başaran AKP; İmralı'da bebek katili câni ile pazarlıkta!
Bütün televizyonlarda; PKK'lıların silah bırakarak siyâset yapmalarının demokratlığı savunuluyor! Yıllar önce SHP'ye "Kürt raporu" hazırlatan, daha sonra Mehmet Ağar'a dağdakileri düze çağırttırarak bir sağdan, bir soldan nabız yoklayan sistem koyucu; asılmamak kaydıyla teslîm ettiği İmralı'daki câninin vesâyetini, -nerdeyse- kabûl ettirdi!
Bebek katilinin avukatıyken, seçim sistemini delerek millet vekili unvanı ve dokunulmazlığı kazanan bir kadın; İmralı'ya giderek Bebek katili'nin talimatlarını getirmek üzere önce İmralı'dan, sonra da Başbakan'dan randevu beklediğini söylüyor!
Hukuk tarafından suçlu bulunarak millet vekilliği düşürülen Ahmet Türk; vekilken olmadığı kadar dokunulmaz! Kandil ile Ankara arasında diplomatik mekik dokuyor!
Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarının esamisi okunmuyor! Sistem çökertildi!
Sırada Türkiye Cumhuriyeti Devleti var!
Devleti çökertmek veya teslîm alabilmek için devletin aslî kurucusu Türk Milleti'ne karşı insafsız bir saldırı var!
PKK tehdîtle sandık protesto ettiriyor! Okullar boykot ediliyor! Vicdâni redcilik adıyla vatanî görev ve namus borcu askerlik boykot ediliyor! Devletin gücü, bu boykotları kırmaya yetmiyor!Resmî rakamlarla 4-5 bin kişilik PKK; yaklaşık bir milyon mevcutlu TSK ve iki yüz elli bin polisten oluşan devletin resmi gücü var! Asker ve polisin silah-mühimmat ve teknolojik gücüyle teröristleri mukayese etmek abesle iştigal ama nerdeyse devlet, teröristlere yenildi gibi!
13 Eylül sabahından beri basın ve medyada bir AKP-PKK işgâli var! "Teröristler ne istiyor, İmralı ne buyurdu, bu isteklere demokratik yollardan AKP ne dedi?" tartışmalarıyla zihin teslim alma operasyonları var!
Ne CHP'nin, ne de MHP'nin televizyonlarda adı yok!
Bu çok yönlü ve sistemli saldırılar karşısında Türk Milliyetçileri-Ülkücüler, Ulusalcı-Sosyal demokratlar ne yapıyor? CHP Avrupa'da AB'ciliğini anlatmakla meşgul!
Bağ/k/ımsız Ülkücüler sıfatıyla BOP Eş Başkanı'ndan teşekkür kazanan dış kapının dış mandalları vasıtasıyla başlatılan gereksiz, zamansız, kısır ve aciz bir çekişme başlatılmak isteniyor! "MHP siyâsetten ve meclisten tasfiye ediliyor mu, edilmiyor mu? Edilsin mi, edilmesin mi?" Sanki bir seçim yaşanmış ve kaybedilmiş havasıyla "Devlet Bahçeli genel başkanlıktan indirilsin mi, indirilmesin mi?" diye korkakça-ürkekçe-zamansız bir çekişme başlatılmak isteniyor!
Beyler!
Sistem çökertildi sırada Devlet var! Devlet parçalanıp çökertildikten sonra MHP'yi gözünüze mi sokacaksınız? Su alan gemi batarsa -Allah korusun- yüzme bilmeyen sizler sağ kalabilir misiniz?Türkiye ve Türk Milleti'nin hiç bu günkü kadar MHP'ye ihtiyâcı olmuş muydu? Aklınızı başınıza toplayın Allah aşkına! Zor günde birlik sağlayamayan, dirliğini koruyabilir mi?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Eylül 23, 2010

DARBE İZLERİNİ SİLECEKLERMİŞ!...

Darbeler ve darbecilerle hesaplaşmaya başlamışlarmış, darbelerin sahibi Okyanus ötesine rağmen!
Demokrasiyi araç kullandıklarını saklamayan demokratlar, ayrışmacılar, "Hepimiz Ermeniyiz"ciler, özürcüler, vatanı "bir çift kadın memesine" değişebilecek enteller, dolma kalemler, yandaş-candaş-yoldaş 68 kuşağı temsilcileri, birinci 12 Eylül'e kadar emperyalizm ve sistem tarafından kullanıldıklarını fark ederek intikama soyunup mevcût siyâsi gücü kullandıklarını fısıldayan "eski devrimciler" ve "eski bağ/k/ımsız ülkücüler", referandumdan sonra azdılar!
Tarafsızların bertaraf edileceği tehdîdi, Bekir Coşkun'a yapılanla karşıtların bertaraf edilmesi şekline dönüştü! Sivil darbenin ayak sesleri alkış gürültüleriyle bile saklanamıyor artık! Tarihte Hitler'in de Almanlar'ın önüne koyduğu sandıktan ezici bir çoğunlukla çıktığını hatırlamamız lazım! Fazla geçmişe ve uzağa gitmeden "Birinci 12 Eylül"cülerin de millet önüne koyduğu sandıktan % 92 kabûl oyu çıkardıklarını da hatırlattıktan sonra; her sandığın Millî İrâde olmadığını da söyleyerek asıl konuya dönelim.
Hükümetin imkânlarını kullanarak, valilerle-kaymakamlarla, resmî kaynaklarla, bütün emniyet güçleri ve Silahlı Kuvvetlerin özel korumasıyla bir kampanya yürüten Tayyip Erdoğan, ancak % 58 evet dedirtebildi!
Önümüzde de seçim var! Tek cevaplı, yirmi altı sorulu bir referandumdan zor çıktıklarını fark eden Erdoğan, merkez sağ oyları hedefleyerek Menderes'in kabrini de ziyâret ederek; "Mezardaki ölülere de oy kullandırın!" tavsiyesine uydu!
Sekiz yıldır hükümet olmasına rağmen neden şimdi? Menderes'in devamı bir siyâsi hareket ise neden SP'den ayrılır ayrılmaz değil de şimdi bu ziyâret? Siyâset kazanma san'atıdır diyerek buna da itiraz etmeyelim!
Ama Menderes'in mezarı başında söylendiği söylenen; "Darbelerin bütün izlerini silmek" diye fısıldanan ve buradan hareketle Alparslan Türkeş'in Kabri'nin yerinin değiştirileceği fısıltısıyla; Recep Tayyip Erdoğan ve şürekasından ziyâde "Bağ/k/ımsız Ülkücüler"e, onlar adına teşekkürü kabul eden Ramiz Ongun'a sesleneceğim!
Birinci 12 Eylül öncesi, "Türkeş'siz MHP" kumpasının içinde olan, 1980 sonrası 17 yıl MHP ve teşkilatlardan uzak olmakla yetinmeyip Başbuğ Türkeş hakkında sert muhalif sözlerini duyduğumuz Ramiz Ongun; Alparslan Türkeş'in vefâtı ile MHP'ye iki kere Genel Başkan adayı oldu!
Ramiz Ongun'dan ziyâde O'nu bir Ülkücü Ağabey olarak kabul ederek seven Ülkücü yüreklere kıyamadığımız için bir şey söylemedik! Referandum sürecinde de aynı mantıkla bir şey söylemedik.
MHP'den uzak olduğu yıllarda ANAP'a yakınlığından çok daha samimi bir şekilde yakın olduğu AKP'lilere, Erdoğan'a şimdi birşeyler söylemezse artık hiçbir müsbet yanı kalmayacak!
"Türkeşçi" sıfatıyla Devlet Bahçeli'yi tenkîd eden ve iki kere Genel Başkanlığa aday olan Ramiz Ongun'un; hiç vakit geçirmeden Erdoğan'la görüşerek Türkeş'in kabriyle ilgili fısıltıların önüne geçmesi şart, hatta farz!
Bu hafta sonuna kadar; böyle bir teşebbüste bulunur düşünce ve hayalimizle gene bir şey söylemeyelim ama Türkeş'in Kabri ile ilgili fısıltılara müdâhil olmazsa, kendini "Türkeşçi" sıfatıyla sevenleri ikna etmezse biz konuşmaya başlar; hem O'nu "Türkeşçi" bilerek sevenleri, hem "Bağ/k/ımsız Ülkücüler" sıfatıyla teşekkür aldıkları için sevinen Türkeş'çi Ülkücüleri uyarmaya başlarız!
Mesela; "Kardeşim! Anan seni Genel Başkan Adayı olarak mı doğurdu?" diye bizzat soran ama; "Kırk yıllık Dostumu ayaklar altına terk edemez, yalnız bırakamazdım!" diyerek vefâda da devleşen Ülkü Devleri'nin de artık Ramiz Ongun hakkında konuşacaklarını zannediyoruz.
Gittikleri yerin yenisi olmayı başaramamış bu "eskiler"in, bindikleri her gemiyi batırdıklarını da bütün darbe izlerini silmeye soyunduğunu söyleyen Erdoğan'a hatırlatmak ta ayrı bir memleketseverlik görevimiz!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 22, 2010

BEN'DEN RÂZI DEĞİLLERMİŞ!...

BOP Eş Başkanı ile Gandi Kemal'in; efendi-beğ, boy-soy, havuzlu-havuzsuz villa, "Ben Kürtçüye daha çok veririm!" iddialarıyla-CHP'nin yıllar önceki Kürt Raporu-AKP'nin PKK açılımı projesi, alçak-şerefsiz-müfterî-hırsız, sünnî-alevî sürtüşmeleri ile koparılan sûni bir gürültü içinde, iftiralardan oluşan müthîş bilgi kirliliği ile bir referandum süreci yaşadık.
Taş bitti, inşaat bitmedi!...
"Evet" oyları % 58 olarak sayıldı ve SP'den, BBP'den, AKP'lileşen dış kapının dış mandallarından, "Ermenici-Özürcü-Bir çift kadın memesine vatan verici"lerden ve Bağ/k/ımsız Ülkücüler'den Recep Tayyip Erdoğan'a zırnık pay yok bu yüzdeden!% 42 sayılan "Hayır" oyları ise külliyen sahipsiz!
Kim sahiplenirse sahiplensin önemi yok ta hiç saklamadan "Hayır" diyeceğimi açıklamış, "Hayır"ın çok çıkması için de gücüm kadar uğraşmıştım! % 42'lik Hayır'ın içinde bir tane kimin olduğunu net bildiğim bir oy var!
Türk Milliyetçisi-Ülkücü kimliğimle Referandum süresince "Evet" diyeceğini bildiğim kimseyle münakaşa etmedim! Kimsenin benimle münakaşa etmesine de izin vermedim. Kendi irâdeleri ve kendine göre geçerli sebeplerle "evet" diyen, yıllarını cezaevlerinde geçirmiş tanıdıklara da bir şey demediğim gibi söyletmedim de!...
Sadece; fikrî kimliğinden yıllar önce kopmuş, gittiği yerin yenisi olmayı başaramamış, hayatındaki tek ünvan olan Ülkücülüğü, başına eski sıfatı koyarak kullanmaktan başka hiç bir özellikleri olmayanlara veya on ay sonraki seçimlerin hoş hayalleri ile giden ama AKP'de dış kapının dış mandallığından başka pâye kapamayan, gene de "Hiç yoktan köse iyidir." züğürt tesellisi ile yandaş televizyonlarda ahkâm kesenler, bu tarifimin dışındadır!
Tarifimin dışında kalmalarına rağmen onlara da bir şey demedim! Ama nedense benden vaz geçmeyen, ısrarla telefon eden, ileti gönderenlerden kurtulamadım! Demek ki "Gereğinden fazla ciddiye almışlar." diye enâniyet te yapabilirim ama yapmıyor-yapamıyorum!
Bu çirkin ve pis süreçte beni iki söz, çok incitti!
Birincisi; "Allah (c.c.) ruhları yarattığında Bezm-i Elest meydanında ... Münkîrler, yani inkârcı şeytan ve şeytanın çırakları "HAYIR" diye bağırırlar... Hadi arayın da bulun bu "Hayır" cevabının içinde hayırı..." şeklindeki Kelime-i Şehâdet'le îmanını ikrâr edenlere, "münkîr" ithâmıyla kendi îmanını tehlikeye sokan, pir-i fâni Abdurrahim Karakoç'un sözleri;
İkincisi; "Alnı secdeye gelen bilumum Cemaat, Cemiyet ve Tarikat mensupları, evet diyor. Hayır diyenler azgın komünist ve ateistler, Masonlar ve gayrı milli unsurlar. ... PKK evet diyen imamı öldürdü, evet diyen işadamının mermer ocağını bastı. PKK ile aynı safta ne işiniz var? Siz Milletinizden ayrı düşmüyor musunuz?" şeklindeki insafsız ve îmansız soru ve aynı îmansız-îzansız-insafsız-sadâkatsiz cenâhı temsîlen yazdığını söyleyen kişiliksiz kişinin; "Senden Miletimin huzurunda, Hak'kın huzurunda razı değilim. Sen benim iki devre evvelimde hareketin mensubusun. Elest-i Bezminde eşitimsin. Razı değilim!" sözleri!
Büyük Ortadoğu Projesi'nin ne olduğunu, kimin projesi olduğunu, projede Türkiye'nin nasıl düşünüldüğünü bilmeden ve BOP Eş Başkanı'nın -ki diğer eş başkan Bush'tur- bu coğrafyadaki görevini hiç merak etmeden; dünyanın neresinde müslüman varsa oraya musîbet ve belâ olan, Irak'ta bir milyon müslümanı katledip yüz binlerce müslüman kadına-kıza zorla tecâvüz eden Haçlı askerlerine dua eden, alkışlayanlarla birlikte oldukları halde bizim kendilerinden râzı olmamızı bekliyorlar gâliba!
"Allah ile aldatanlar"la birlikteliğinizden dolayı ve hem fakîri, hem MHP'yi PKK ile aynı cümlede terennüm ederek yaptığınız iğrenç-basit-şerefsiz tavrınızdan dolayı sizden Allah(c.c.)'ta râzı değildir a zavallım!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 21, 2010

KİMİN ELİ, KİMİN CEBİNDE?

Otuz yıl sonra "İkinci 12 Eylül"ü yaşadık! Birincisi de, ikincisi de Okyanus ötesinden kotarılmış; birincisi postallı, ikincisi sivil baskı unsurlarıyla gerçekleştirilmiş Eylül'ler!
Referandum sürecinde MHP'den başka ne AKP lehinde konuşurken, ne de CHP aleyhinde konuşurken anayasadan bahsetmediler! Canını incitecek gerçektense duymak istediği yalana rağbet ettirilen millet; AKP'nin tarif ettiği ekonomik cennetle, toplu Ramazan iftar çadırlarında verilen etli yemeklerle, yardım paketleriyle, Ağustos'ta verilen kışlık kömürlerle ilgilenirken benzer söylem ve vaatlerle CHP'nin Güneydoğu'da Batı ve İç Anadolu'daki bütün şehit aileleri ve Türk Milletini incitip tahrîk eden "genel af" söylemiyle; İstanbul'da türbanı "Rahibe kıyafeti" ne benzeterek Doğu-Güneydoğu ve İç Anadolu'daki mütedeyyin Müslümanları tahrîkiyle uğraştılar!
Dayatılan Anayasa'ya neden karşı olduğunu teknik olarak söyleyen ve tezini savunan MHP'nin bu ciddi söylemleri; iktidar ve muhalefetin parodiye dönüşen "Boy-pos", sonra "soy-boy", sonra "efendi-beğ" atışmalarının kalabalığı arasında yeterince ilgi çekmedi!
Zamanı otuz yıl geri sararak mes'eleye bakalım biraz. Bu memlekette, o güne kadar yokken "Kürdüm" demek, Kürtçe konuşmak yasaklandı, doğrudur! Kim yasakladı? Kenan Evren... Kenan Evren kim? ABD'nin "Bizim çocuklar"ın başı!
Bu memlekette, birden bire tavır değişerek-gömlek değişerek-gelişerek demokratlaşan Milli Görüşçü AKP; Kürtlere ve 36 etnik farklı köke "daha fazla demokrasi" iddiası ile ortaya çıktı! Kürtçe televizyonlar açıldı, Kürtçe özel okullar açıldı! Silahlı PKK'lı cânilere saldırdıkları, sivil-günahsız insanlar da dahil öldürdükleri, şehirlerde sokakları yangın yerine çevirdikleri nisbette tavizler verildi! İmralı'daki bebek katili-câni mahkûmun istekleri, haddinden fazla rağbet gördü!
Bölücü Kürtçülere- emperyalizm taşeronu PKK'ya bu ayrıcalıkları tanıyan kim? Recep Tayyip Erdoğan! Recep Tayyip Erdoğan kim? BOP Eş Başkanı!
Yani Birinci 12 Eylül'ü yapan ABD'nin "Bizim çocuklar"ından çok daha fazla ABD' nin çocuğu! Diğer Eş Başkan Bush!...
Bir tuhaflık yok mu?
ABD'nin apo alçağını paketlemesi, AB'nin ısrarlı dayatmaları ile idamının engellemesi ve bu süreçte; DSP'nin, ortadan ikiye ayrılmasıyla güç kaybeden koalisyon hükümetinin dağıtılmasıyla gidilen erken seçimde AKP doğdu!
Sonra; birinci hükümet döneminde vekâletlerle yürütülen devlet kadroları; Köşk'e taşınan bir İmam Hatipli Cumhurbaşkanı vasıtasıyla dolduruldu!
Sonra; diğer Eş Başkanın Bush olduğu BOP Eş Başkanı başbakanlığındaki hükümet, ABD'nin "Bizim çocuklar"ını yargılamak iddiası ile çıktı ortaya! Birinci 12 Eylül'cüyü, İkinci 12 Eylül'de yargılamanın yolu açılacaktı gûya! Veee Birinci 12 Eylül'ün "Bizim çocuklar"ın elebaşı; "Eyaletlerin önünü açmak için" evet diyeceğini açıkladı!
Bir garabet yok mu?
BOP Eş Başkanı ve şürekasının iki ayda üç kere adını değiştirdiği "PKK Açılımı" ile verilen daha fazla demokratik hakla şımaran bölücülerin yaptıkları ortada, tehditleri de biliniyor! Demokrasiyi araç gördüklerini, gereken durakta inilecek tramvay gördüklerini saklamayanların sağladığı demokratik haklarla şımardıkça şımaran PKK'nın demokratik kontrolündeki bölgelerde referandum sonuçları da çok demokratik!
Mesela; Hakkari'de 128. 457 kayıtlı seçmen varken oy kullanan seçmen, 10. 512... Şırnak'ta kayıtlı seçmen sayısı 197. 017 iken oy kullanan 37. 749 kişi! PKK'nın tehditle sandığa gidilmesini engellediği bölgede Apo alçağının bacısı ve kardeşi "evet" diyor! Netekim Paşa'da "evet" dedi!
Sonuç: % 58 evet, % 42 hayır!
Gerçekten bu manzarada göze batan gariplikler yok mu? Kimin eli, kimin cebinde, bilen var mı?
Daha çok konuşacağız...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Eylül 19, 2010

KALE(!)DEN ARADILAR!...

Erzurum'dan aradılar...
Referandum olmasına, Gandi kemal'in sistem değirmenine su taşıyan "genel af ve rahibe" söylemlerine kadar "Hayır"ın daha fazla görüldüğü günlerde Recep Tayyip Erdoğan'ın; "Bu bir seçim değildir! Bu bir AKP güvenoylaması değildir." diye doğru tarifine rağmen şimdi; doldurulan "Dolma Kalemler"ce yeşil mürekkeple, yandaş-candaş-yoldaş kalemlerce euro-dolar yeşiliyle yazılmaya başlanan müthîş bir seçim zâferi havası var!
Erzurum'dan aradılar!
Mal bulmuş Mağribî gibi sevinen, mürekkeplerinin yeşiliyle her yeri güllük-gülistanlık göstermeğe çalışan "Dolma Kalemler"in; biraz daha artırılması beklenen euro-dolar destelerinin yeşili ile her yeri demokrasi cenneti diye tarif eden "özürcü"lerin, "Hepimiz Ermeniyiz!"cilerin, federecilerin, bölücülerin, kahpelerin-kalleşlerin, onlara "daha fazla demokratik hak"çıların; Anadolu kal'asına giriş kapısı olan Erzurum'u, zorla kale tarifine sokmak istedikleri Erzurum'dan aradılar!
Arayanlardan bahsetmeden önce bir hatıram:
AKP'nin doğuşunu sağlayan 2002 erken seçimleri sath-ı maili... Erzurum'da Hakikat Gazetesi'nde, sesimin gücü kadar sesleniyorum... İlk defa o günlerde kullandığım; kızgın, dargın, üzgün "Ülkü Devleri"ne ısrarlı davetlerdeyim... "Ülkü Devleri"nden olan, "Türk'üm" demenin günümüzden daha zor olduğu şartlarda Diyarbakır'da, Kars'ta Eğitim Enstitülerinde hem hocalık, hem de "Türk'üm" demekten öte Türk Milliyetçiliği-Ülkücülük yapan Hakkı Mezararkalı Hoca'm, heyecanlı bir öfke ile teşrîf ettiler! Selâmdan hemen sonra; "Ula Oğul! Kaç gündür Ülkü Devi-Ülkü Devi diye bağırıp duruyorsun! Kim bu Ülkü Devleri?" diye bana göre cevabı çok kolay bir soru yönelttiler. Hiç düşünmeden; " Siz ve arkadaşlarınız Ağabey!" dedim...
Hakkı Hoca'm; teslîm olmuşçasına ellerini kaldırarak; "Hâşâ! Hâşâ!" dedi ve devâm etti; "Ula Oğul! Bir gözlerini kapa ve düşün! O kanlı kıyâmet günlerinde, senin Ülkü Devi dediğin biz; ya size alkış vurduk, ya da size ağladık! Varsa Dev sizsiniz siz!" dediler!
Aklım uçmuştu!...
Emsâlim ülküdaşlarımı aradım. Beş-on dakika içinde dokuz-on kişiydik. Hakkı Hoca'nın söylediklerini aktardım ve Hakkı Hoca'nın nezâretinde, sıcaktan başlarını birbirine daldalayan koyun misali baş-başa vererek doyasıya ağladık!...
Erzurum'dan aradılar!
Arayanlar; Ülkü Devi Hakkı Mezararkalı ve Erzurum'da markalaşmış Ülkücü Latif Akyol Hoca ve arkadaşlarıydılar! Önce Erzurum'un kaleleştirilerek dar bir alana hapsedilmesine uğraşanların art niyetlerinden sonra da kaleliğini kabul etmeyen siyâset özürlülere sitem ettiler Hoca üslûplarıyla!
Hocam iken aldığım notuyla sevindiğim Hakkı Ağabeyim'in referandum sath-ı mailinde, yani referandum eğik zemîninde, Türkçesi kaygan zemîninde Gazetemiz'in duruşunu tebrîki ile tarifsiz onurlandım.
Erzurum'dan aradılar!
Fikrî alt yapımın oluşmasında birinci derecede etkili olan Dadaş Diyârı'ndan; birlikte Tûran Seferi'ne çıktığımız Ülküdaşlarımın Türkiye'ye dağılarak, gittikleri her yerde birinci sınıf kanaat önderleri olan Ülkü Devleri yetiştirmiş Erzurum'dan... Anadolu'nun Türkleşmesinde kale kapılığı eden, kültür ve eğitim merkezi Erzurum'dan aradılar...
Eskiyenlere üzgün, eskitenlere kızgın ama bağışlamaya çok hazır bir hâlet-i rûhiye içindeydiler! Eskiyenlere üzgün, eskitenlere kızgındılar ama Erzurum'un kale(!) tarifinde; "Bağ/k/ımsız Ülkücüler"e teşekkür eden BOP Eş Başkanı ile birleşen siyâsetçilerden incinmişlerdi!
Referandum sath-ı mailinde, o eğik düzlemde, o kaygan zemînde; sendelemeden dik duran, Türkçe düşünüp Türkçe konuşup Türkçe tavır sergileyen Yeniçağ Gazetemiz'i tebrîk ediyorlardı.
Hem Gazetemiz'le hem de "Dünyayı Türkçe Okuyan" Yeniçağ'cılarla, sizlerle paylaşmak istedim...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 18, 2010

KORKAK KALECİLER!...

Referandum denilen bir halk oylaması yapıldı.
Yapılan seçim değildi ama görevleri nifak çıkarmak olan "Dolma Kalemler"ce, yandaş-yoldaş-candaş kalemlerce, Haçlı'nın işbirlikçiliğinden yüksünmeyen "Haçlı Müslümanlar"ca, seçim kazanan/kaybeden çeteleleri yayınlanmaya başlandı!
Ortada seçim yok! Daha seçime zaman var ve bütün partilerin Genel Başkanlarının seçimlere odaklandığını biliyoruz. Yeni yaşadığımız Referandum ile seçimler arasındaki benzerlik seçimleri hatırlatıyor galiba! Seçimlerde; bugüne kadar 17 kere değiştirilerek kevgire döndürülmüş ama hâla olduğu gibi duran, mesela seçim yasalarına, millet vekili dokunulmazlıklarına, yüzde 10 barajına, YÖK'e, RTÜK'e asla dokunulmayan, her kesin şikâyet ettiği bir Anayasa denetiminde millet vekili seçeriz gûya!
Her kesin şikâyet ettiği Anayasa'nın müthîş korumasındaki "Sultan Genel Başkanlar"ın atadığı isimleri millet, sandıkta onaylar! İki dönemdir seçim kazanan AKP'nin hâlâ seçildiği bölgesinde tanınmayan millet vekilleri vardır meselâ!
"Sultan Genel Başkanlar"ın boylarına-soylarına, iltifatlarına-hakaretlerine, duruşlarına-salınışlarına, mezheplerine-cemaatlerine-şeyhlerine, AB ve ABD yandaşlıklarına-karşıtlıklarına, dindarlıklarına-laikliklerine, kabadayılıklarına-külhanlıklarına bakarak atadıklarına hiç bakmadan, bakılsa da etki edilemeden sandıklara gideriz; ya "inadına", ya öfkeyle, ya da intikam duygularıyla millî noterlik yaparız!
Seçimlerde "Sultan Genel Başkanlar"la ambalajlanmış, bol keseden vaatlere kanarak oy kullandığımız gibi son referandumda da; "Sultan Genel Başkanlar"ın servis hizmetleriyle gramı tamamlansın diye "950 gram yağsız dana kıymamıza, 50 gram domuz eti katılarak" bir kiloya tamamlanmış ama murdarlaştırılmış bir kilo kıymayı oyladık! Seçimlerle referandum arasındaki benzerlik bu; ikisinde de ambalajın içini bilmedik, bilemedik, bilmemize izin yok!
Neyse... Yaşadığımız bir halk oylamasıydı ama ortaya seçim sonuçları çıktı! Ama nasıl bir seçimse ne kaybeden var, ne de kazanan! "Evet" diye sayılan % 58'in sahipleri, BBP-SP ve "Bak/ğ/ımsız Ülkücüler, "Bir çift kadın memesine vatan değiştiren"ler, "Hepimiz Ermeniyiz!"ciler, bizim kapımızda doyup el folluklarına yumurtlayan gayr-ı millî halkçılar; "Hayır" diye sayılan % 42'nin sahipleri ise MHP'den başka, "evet"çiler de dahil her kes!
Yapılan referandum olmasına rağmen kale düşüren düşürene, kale kaybeden kaybedene! Ortaçağ ve gerisinin dünyaya mîrası olan ve kaçıp saklanmaya yarayan kal'aların artık surları falan da yok! Ve aklımızda kaldığı kadarıyla okuduğumuz tarihi romanlarda kal'aların düşmesi için ya içerden birilerinin kal'a kapısını açması ya da açılan tünellerden girilerek kal'a kapısının açılması gerekti hep!
Türk Tarihi'nde ve yaşadığı coğrafyada kal'a yoktur. Türk'ün tarihinde akın vardır, savaş meydanı vardır, "Hattı müdafaa değil sath-ı müdafaa" vardır. Kal'a yani kaleler Ortaçağın korkak dolayısıyla psikopat-sadist Avrupalılarının saklanmak için inşa ettikleri şatoların büyükleri... Ama nasıl olduysa, ne zaman olduysa ortaçağın korkak-sadist-kaçak Haçlı Avrupalısının kaleleri yok artık ama bizim sınırlarımız içinde siyâsal kaleler var!
Millî şuuraltımıza yapılan tazyikler sonucu; biz Türk Milliyetçileri bütün dünyanın inadına; "Ne bir Kürdümüzün kesip attığı tırnağından, ne de bir tek çakıl taşımızdan vaz geçmeyiz!" diye Türkçe nârâlar atarken, Diyarbakır'da, Hakkari'de, Batman'da, Şırnak'ta seçim kazanma hesap ve planları kurarken BOP Eş Başkanı ve şürekası tarafından kale tarifli illerden bahsediliyor, aklı kesmeyen jokey yapılı siyasetten geçinenlerin bazıları da bu tuzağa hemen düşüyorlar!
Türk Milleti'nin ve Türk Milliyetçilerinin varsa kalesi bütün Türkiye'dir. Türk Milliyetçileri'nin gönüllerinde ve akıllarında "Sath-ı müdafaa" vardır, satıh ta bölünmez bütün bir Vatandır!...
Türk Milliyetçilerine kaleler; sadece tarihi hatırlatsın diye, korkak dolayısıyla psikopat-sadist Haçlıları, Kazıklı Voyvoda'ları v.s. hatırlatsın diye kartpostallarda lâzımdır!
Türk İslâmla teşerrüften sonra da Cihatlaştırdığı akınlarının hayalleri ile yanar tutuşur! Türk kalede kendini mahpus zanneder. Türk'e meydan gerekir, meydan da atının gidebildiği her yer yani bütün dünyâdır vesselam...
"Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik/ Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" diye mırıldanarak dolaşır bütün dünyayı Türk...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Eylül 16, 2010

ÜLKÜCÜLER, BU OYUNU BOZAR...

"Laikliğe karşı odak olmak"tan suçlu bulunup Anayasa Mahkemesi'nde oy çokluğu ile korunmaya alınarak para cezası ile ödüllendirilen AKP; mevziye çekilip hazmede-hazmettire hazırlıklarını yaptı ve referandum adıyla 2011'de yapmayı planladığı anayasasının önündeki engelleri, birer birer kaldırmağa, yok etmeğe başladı-başlayacak...
Referandum hazırlığındayken "F Tipi" olduğu söylenen illegal istihbarat malzemeleri ile Deniz Baykal'ı hall'ettiler! Hemen o günlerde "dolma kalemler"e sıranın MHP'de olduğunu yazdırmaya başlamışlardı!
Referanduma bir ay kala Ağustos ayının ortalarında AKP kurmaylarından Ahmet İyimaya; "Bu referandum olmasa bile zaten MHP tabanında siyasal tsunami olacak." diyerek kehânet maskeli planlarını dillendirmiş bendeniz de; "Ülkü Devleri"nin, parti içi politikasını beğenmeseler bile Parti'nin mevcût Genel Başkanını sizin karşınızda yalnız bırakacaklarını mı zannedersiniz? Bininizi, Devlet Bahçeli'nin kestirip attığı, traş artığı saçının teline kurban etmez mi en kızgın Ülkücü? ... Ülkü Devleri, bilinen tek suçu dürüstlüğü olan Devlet Bahçeli'yi size yem eder mi yamyamlar?" diyerek tepkimi ortaya komuştum...
AKP adlı BOP Eş Başkanı genel Başkanlığındaki gayr-ı millî siyâsi oluşum; makyaj değiştirilen sistemi ve Okyanus ötesindeki sistem sahibini temsîlen operasyonlara başladı!
Müsabakaya çıkmadan önce çok ciddi antrenmanlar yapan Türk Milliyetçilerinin bu ataklara karşı hazırlıklı olduğunu ümit ediyorum! Yanılıyorsam gücüm kadar uyarmaya gayretteyim!... Referandum sonrası; "Gardımızın düşüklüğünden çenemize yediğimiz bir kontra yumruk yüzünden, antrenörümüze kızamayız! Yumruğu yiyip yıkılmayan biz olduğumuza göre düşürücü yumruğu vurmak ta ringde olan bize düşer!" diye âcilen seslenmiştim!
Şimdi karargâha çekilip tekrarlamamak için hatalarımızı tesbît etme zamanımız. Maç esnasında ne zaman-niye gardımızı düşürdüğümüzü ve yumruk yediğimizi tesbît edip sonraki raundda hamlemizi yapmak zorundayız!
Okyanus ötesinden sistem sahibi, burada BOP Eş Başkanı ve şürekâsı, internet sayfalarına yeni düşen İran'ın referandumda harcanması için İHH vasıtasıyla R.T. Erdoğan'a ilettiği iddia edilen 25 milyon dolar; bir yandan sistem değirmenine su taşıttırılan "Eskiden ülkücü"lerden oluştuğunu söyleyen marjinal maskeli sakalar el birliği ile MHP'ye saldırırken; "Biz ne yaptık?" diye hafızalara, mevcût yasal kayıtlara göz atması gerek!
Mesela onlar; ağız birliği ile MHP'ye saldırırken aynı zamanda yandaş-candaş-yoldaş pravdalarında "eskiden ülkücü"lerden ağa düşürdüklerini çarşaf çarşaf manşet-haber ettiler! Türk Milliyetçileri ise asıl işini bırakıp sistemle, okyanus ötesindeki sistem sahibiyle, içimizdeki BOP Eş Başkanı ve şürekası ile uğraşacağına, bu "eskiden ülkücü"lerle uğraşarak mesai ve güç kaybetti!
Bu yüzden de gardda düşüklük oldu ve bir yumruk yediler!
Bilinmeli ki raund bitti ama henüz maç bitmedi! Önümüzde seçimler var. Bütün karşı grup bu seçimlerde MHP'siz bir meclis plan ve hayalindeler! Türk Milliyetçiliğini kesin olarak siyâset dışı bırakmak kararındalar!
Türk Milliyetçileri ne yapmalı? Arz edeyim:
1- Armudun sapı-üzümün çöpü titizliğinden hemen ve kesinlikle vazgeçip teşkilatlarına bütün güç ve samimiyetleriyle sahip çıkmalılar.
2- Devlet Hoca'nın; "Mâdem eskidiler, gittikleri yerin yenisi olsunlar." diye olgun bir lisanla tarif ettiği, kendilerini eskitenlerle oyalanıp hiç zaman ve güç kaybetmemeliler.
3- Türk Milliyetçiliğinin fikrî karargâhı olan Ülkü Ocağı Genel Başkanlığı; kırk yıllık tecrübe, bilgi ve kayıtlarından hareketle Türkiye'nin neresindeyse ve hangi nedenle olursa olsun kızmış, küsmüş "Ülkü Devleri"ni, hiç değilse telefonla arayarak gönüllerini almalı, millî sefere davet etmeli.
İnanıyor ve biliyorum ki bu tehlikeli oyunu da sadece ve sadece Türk Milletinin millî refleksi olan Ülkücüler bozacaktır! Ülkücülerin bu oyunu bozmak gibi aslî ve şerefli bir görevleri vardır! Bu uğurda bedel olmuş Ülkücü Şühedâya karşı borçlarını ödeyerek onlardan sonra boşuboşuna yaşamadıklarını ispat mecbûriyetleri vardır.
BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 15, 2010

REFERANDUM SONRASI ÜLKÜCÜLER VE MHP...

Ülkücüler, Türk Milliyetçileri;
Referandum bitti! Her türlü baskıya rağmen Türk Milleti % 42 olarak varlığını ispat etti ama CHP ve MHP'de siyâseten mağlûp oldular! Acı ama gerçek bu! İki kutuplu bir Türkiye planlayan sistem sahibi, MHP'ye saldırmaya başladı! Ki bunu yapacaklarını zâten referandum sürecinde haber de vermişlerdi!
Fakîr; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi hiç beğenmedim hep tenkîd ettim ama Birinci 12 Eylül Kıyâmeti öncesinin Devlet Ağabey'ini, Devlet Hoca'sını da ölesiye özlediğimi hep söyledim.
Şimdi Genel Başkan değil de Devlet Hocamız konumunda olsaydı, sabahlara kadar gene uyutmayacak; "Ağabey, ne yapmalıyız? Ne olacak?" diye kapısını aşındıracak, telefonla uyutmayacaktık!
Artık mesele şahsîleştirmekten çıktı, çıkmalı! Aklın yolu bir! Bütün hür akıllı, vicdânlı, Ülkücülüklerinden kaynaklı delikanlı fıtratlı Ülkü Devleri bir araya gelmeli, teşkilâtlarına sahip çıkmalı! Gemi su almaya başlayınca önce fareler terk eder!
Okyanus ötesinin, elli yıldır tehlike ve hedef îlan ettiği Türk Milliyetçiliği'ni, kırk yıl tek başına müdafaa ve muhafaza eden Başbuğ Türkeş'ten sonra Türk Milliyetçiliği, sebepleri teşkilat içinde sorgulanması gereken belli bir süre sahipsiz bırakıldı, doğrudur!
Okyanus ötesindeki sistem sahibi; CHP ve MHP'ye monte ettiği liberaller sayesinde, CHP'de altı okun biri olan milliyetçiliği canlandıran Deniz Baykal'ı yok ettirdi! Türk Milliyetçiliğinin siyâseten tek adresi ve markası MHP'ye de monte ettiği liberaller vasıtasıyla çok cılız millet tarifleri yaptırdı! Yine o liberaller sayesinde Türk Milliyetçiliğinin markası MHP'ye; "Farklılıkların farkında"lık gibi "Türkiyeli" tanımını andıran söylemler yaptırdı!
Sistemle barışık olmayan ve bu yüzden defalarca dayanılmaz baskılara, tazyiklere muhatap olan MHP, Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler sistemin bir parçası gibi gösterildi! Bir kısım ürkek-korkak-kurnaz Ülkücülükten geçinen lümpenler ve "eskiden ülkücü" olan şimdi ne olduklarını kendileri de bilemeyen BOP Eş Başkanı'nın teşekkürü ile taltîf edilen zevâtın düştüğü acınası hâle hiç bir ülkücü, hiç bir Türk Milliyetçisi düşmemeli diye yalvarıyorum!
Biliriz ki; her ülkücü mutlaka Türk milliyetçisidir ama her Türk Milliyetçisi Ülkücü değildir! Ülkücülük Türk Milleti'nin millî refleksidir. Ülkücülük, Türk Milleti'nin ferâsetidir. Ülkücü de Türk Milleti'nin istikbâli, Devlet-i Ebed-müddet idealinin serdengeçtisidir. Savaş meydânında arkadaşını şehît veren Yiğit bir Türk, savaştan sağ çıktığı için Gâziliğine sevinmekten utanır!
On yıldır; dünyâda siyâsetin dîn eksenli olacağını söyleyen ve kendi siyâsetini dîn ağırlıklı yapan ABD; Afganistan ve Irak'a "Haçlı Seferi" diye açıklayarak saldırdı! Bizim dînden geçinen siyâsilerimiz de bu Haçlı askerlere alkışla yetinmeyip dualar ettiler! Dünya siyâsetini din eksenli etmeye kararlı Okyanus Ötesi, Türkiye'deki siyâseti de "Ilımlı İslam" adını koydukları yeni bir din üzerine inşa etmeye, bu siyâseti de "Dinler Arası Diyalog-Medeniyetler Arası ittifak" maskelemeleriyle BOP Eş Başkanı başkanlığındaki AKP'ye görev olarak verdiler!
Son beş yıla dikkat lütfen! Bu kan-can bedeliyle Vatanlaştırılmış Cennet coğrafyada; PeKaKa'lı alçak cânilerin katliamları, bombalı psikopatlıkları ve ayrışma isteyen Kürt ırkçılığı, demokratik hak! Ermenilerin Ermeniciliği, demokratik hak! Zorla adlandırılarak ayrıştırılmak istenen bütün etnik grupların ırkçılıkları demokratik hak ama Türk Milliyetçiliği darbecilik, antidemokratlık, ırkçılık, faşistlik! Devletin itlâf ettiği PeKaKa'lı leşlerin elli bin kişi ile gövde gösterisi yapılarak, devlete tehditler savrularak törenle defnedilmesi demokratik hak ama şehit cenâzelerinde Türk Milleti'nin; "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez!" sloganı cuntacılık-darbecilik-tahrîk sebebi!
Bu olanları hatırlayarak bütün Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler en azından 15 gün- bir ay karargâha çekilip dikkatle çevre ve olanları izlemeli! Her kes; "AKP nereden saldırıyor? Önder Sav kontrolünde sistem değirmenine su taşıyan CHP nereden saldırıyor? Ilımlı İslâm'ın temsilcisi ve cemaati nereden saldırıyor? ABD-AB ve siyonistler nereden saldırıyorlar?" diye dikkat etmeli, başta Devlet Hoca olmak kaydıyla MHP'nin ve teşkilatların yumuşak karınları tesbît edilip karşı taarruza geçilmelidir...
Ülkücüler, referandumdan sonra asıl işin başladığını bilerek; makyaj değiştiren sisteme ve Okyanus ötesinden bize müdaheleyi kendinde hak olarak görmeğe başlayan emperyalist ABD'ye ve içerdeki temsilcisi BOP Eş Başkanı'na teşkilatlarını yem etmemeli! Birileri ola ki; "Sana ne?" diyecek olursa, Diyarbakır'dan Osman Baydemir'in seslenme cür'eti gösterdiği Ülkücülere, ömrünün 35 yılını MHP propogandisti olarak geçirmiş biri olarak; "Bana çok şey!" cevâbımı peşînen verdim vesselâm!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 13, 2010

MİLLÎ DURUŞUN FOTOĞRAFI: % 42

Türk Milliyetçileri;
Okyanus ötesindeki sistem sahibinin Türkiye'deki sesi, BOP Eş Başkanı başkanlığındaki AKP'nin Güvenoylaması sonuçlandı!Elli milyon seçmenin % 25'i yani en az on milyonu sandığa gitmedi! Geri kalan kırk milyon seçmenin, yüzde elli sekizi "evet", yüzde kırkikisi "hayır" dedi...
İki gündür telefonlarla kulaklarım tutuldu! AKP'nin kesin başarısı olan bu referandum sonrası neden bana bu kadar müracaat ve tazyik var? Bir parti genel başkanı falan değilim! Ben seçimlere kendini endekslemiş bir siyâset adamı da değilim! Siyaset ve seçimden ikbâl bekleyen bir politikacı da değilim ama tâvizsiz, te'vîlsiz bir Türk Milliyetçisiyim. Türk Milliyetçisi edamla, tavrımla, Ülkücü duruşumla gerektiği zamanda gerektiğim yerde durmaya çalışan bir fikir savaşçısıyım!
Bunları söylerken Allah(c.c.)'ımı şahit tutarak derim ki enâniyet yapmıyorum! Nefsimin dizginlerini çeke çeke ağzını yırtıyorum! İşin kolayını tercih ederek suçlu arayanlara katılmıyorum aksine kendimi, niye daha fazla çalışmadım, daha fazla çalışamadım diye eksik hatta suçlu ilan ediyorum!
Bir yanda Haçlı silahşörü ABD, bir yanda Haçlı AB, bir yanda NATO'ya girdiğimizden beri içimize yerleşmiş Sistem temsilcileri, bir yanda 53 yıllık arkadaşını gözünü kırpmadan yok edebilen Önder Sav kontrolündeki CHP'nin vitrinine çıkarılan Gandi Kemal, bir yanda artık hastalığı saklanamayan ve bu yüzden yeterince aktivite gösteremeyen Devlet Bahçeli, bir yanda Recep Tayyip Erdoğan'ın gözlerimizin içine baka baka teşekkür ettiği -ne demekse- "Bağımsız Ülkücü" sıfatlı fikir fahişeleri, bir yanda valilerin-kaymakamların, emniyet güçlerinin tehdît ve vaatleri, diğer yanda PeKaKa'nın ölüm tehdîtleri ve üstüne tuz-biber bâbından Gandi Kemal'in "Genel af- rahibe" gaf veya işlevi... Ve yüzde kırk iki HAYIR!...
Bu asîl Türk Milleti daha ne yapsın?
Bu yüzde kırk iki; ABD'nin, sistemin aklını almadı mı? BOP Eş Başkanı'nın vücut kimyasını bozmadı mı? Bu kadar etkin ve baskın tazyike rağmen yenilmemiş % 42 HAYIR deme ferâsetini yürekliliğini göstermiş Türk Milleti'nin tavrını temsilciliğe, Türk Milliyetçilerinden-Ülkücülerden başka kimin hakkı olabilir?
Türk Milliyetçileri, Muhteşem Ülküdaşlarım;
Asıl işimiz, asıl mücâdelemiz şimdi başladı! ABD'nin, sistemin, Haçlı Müslümanlar'ın bütün hesaplarını bozmak için asıl şimdi diklenmek, şimdi bir ve iri olmak zorundayız! Sistemin vaz geçtiğini belli ettiği Devlet Bahçeli'ye; aynen birinci 12 Eylül Kıyâmeti öncesinde olduğu gibi "Devlet Hoca- Devlet Ağabeyi" sıfatıyla sahip çıkma zamanımız!
Ne Devlet Hoca'yı, ne de O'nun şahsında teşkilatlarımızı sistem karşısında yalnız bırakamayız! Gardımızın düşüklüğünden çenemize yediğimiz bir kontra yumruk yüzünden, antrenörümüze kızamayız! Yumruğu yiyip yıkılmayan biz olduğumuza göre düşürücü yumruğu vurmak ta ringde olan bize düşer!
Biz Türk Milliyetçileri olarak, Millet-Devlet-Vatan-Bayrak-Ezan-ı Muhammedî sevdâlısı Ülkücüler olarak suçlu aramak kolaycılığına düşemeyiz!
Böyle yaparsak kaybeden Devlet Hoca olmaz! Kaybeden Türk Milliyetçiliği olur! Kaybeden Türk Milleti olur! Bu kayba tahammülümüzün kaldığını zannetmiyorum! Aynı şevk ve heyecanla, birbirimize biraz daha zaman ayırarak, saflarımızı aramızdan değil su hava sızmayacak şekilde sıklaştırarak mes'elemize sahip çıkmak zorundayız...
Şimdiden sonra her kes, yerine yeni bir Türk Milliyetçisi genç yetiştirmek zorundadır. Saf böyle kurulur, saf böyle tutulur. Lokal kaybedilmiş gibi görünen mücâdelede nihai sonuca cephede varılır!
Hedef Türk Milliyetçiliği, hedef Türk Milleti'nin bölünmez bütünlüğüdür. Türk Milliyetçilerinden başka bu savaşın tarafı da yok!
Ülkücüler bir daha gusl abdestlerini tazeleyip, yeniden îman ikrarı ile teşkilatlarına yoğunlaşmalı, tek adreste tek duruşla buluşmalı vesselam...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 11, 2010

SON SÖZLER...

Referandum sandığına gitmeden önce son sözümüz...
Türk Milliyetçiliğinin, Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından siyasallaştırılarak, fikrîleştirilerek, fomüle edilmiş şekli olan Ülkücülük mensupları olarak son kararımız...
Biz, muhalefet partileri "hayır" dediği için veya AKP ve yandaşı partilerin "evet" demeleri yüzünden HAYIR demiyoruz! Aksine Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin aslî unsuru Türk Milleti'nin; bölünmez millet-devlet-vatan bütünlüğüne inanmış, uğruna can bedelleri vermiş, yeni bedellere hazır Türk Milliyetçileri olarak, Türk Milletine zorla dayatılan Tayyip Erdoğan ve yandaş-yoldaş-candaşlarının KORUNMAYASASI'na biz HAYIR dediğimiz için siyâsi partiler HAYIR diyorlar!
Türk Milleti ve sevdâlıları olarak bizim "evet"çilerden en belirgin farkımız bu!
Onlar, Recep Tayyip Erdoğan istediği için " evet" diyecekler! Çünkü millî irâdeyle sandıktan "HAYIR" çıktığında, "Tayyiban Saltanatı"nın yok oluş süreci başlayacak! Tayyiban Saltanatı'nın yok oluşu demek, yandaş-yoldaş-candaş ekibin de yok oluşu demek! Onlar, birinci derecede kendilerini, sonra kendilerine dünyalık sağlayan Tayyiban Saltanatı'nı korumayı akıllılık sayan kurnazlar!
"HAYIR" diyen Türk Milleti sevdalıları ise referandum sonrası gidilecek olan seçimden çıkacak yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, geniş bir mutabakatla hazırlayacağı Millî Anayasa değişikliğini hayâl ediyorlar!
Türk Milleti'nin milletliğini hedef almış olan ABD'nin emireri, AB'nin sekreteri görünümündeki BOP Eş Başkanlığı'nı saklamadan, övünerek üstlenen Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'den milleti kurtarmanın en önemli iş olduğunun her Türk Milliyetçisi farkında!
Bu farkındalığın AKP de farkında ve öfkelenmeler bu yüzden!
Renkli mermerin farklı renkleri olmuş, kaynamış-birleşmiş Türk Milleti'ni otuz altı etnik parçaya ayırarak buna halklara özgürlük diyebilecek kadar "gaflet, dalâlet ve hatta hıyânet" içinde olabilen işbirlikçilerden, BOP Eş Başkanı'nın Başbakanlığından, Haçlı Müslümanlardan milleti kurtarmak, Türk Milleti'nin mecbûriyeti!
Dünyânın en ehîl insanları olan Türk Milliyetçileri'nin bu net ve tavizsiz duruşu yüzündendir ki Türk Milliyetçiliğinin siyâseten tek adresi olmuş, kırk yıldır markalaşmış MHP'ye ağır iftiralar ve tahrikler yapılmaktadır! Bu ağır iftira ve tahrikler karşısında Devlet Bahçeli'nin vakûr ve tavizsiz duruşunu alkışlamamak ta insafsızlık olur!
Hem; "PKK Açılımı" yapıp, hem kapalı kapılar ardında hatta İmralı'da bebek katili câni ile Devlet'in resmî yetkililerini görüştürüp, hem de MHP gibi Türk Milliyetçiliği'nin adresi ve markası olmuş bir partiyi, bölücülerle aynı safta diye tarif etmek; riyanın, iftiranın, mürâiliğin dik âlâsıdır!
13 Eylül'den itibâren AKP'nin canhıraş uygulamalarını, kendilerine muhalif olan her kese ve kuruma saldırılarını izleyeceğiz! Bu atmosferde de seçimlere gideceğiz!
Bu sefer milletin, sadece "inadına", sadece birilerini cezalandırmak için oy kullanmayacağı kesin!
İşli de, işsiz de; emekli de, memur da; köylü de, esnaf ta, sanayici de, işveren de, sendikalar da, şehit aileleri de, tutuklanarak cezalandırılan Madalyalı Kahraman millet evlatlarının yakınları ve sevenleri de, Atatürk ve Cumhûriyet kazanımlarına sadık Türk Milleti de topyekûn; "Bitaraf, bertaraf olur!" tehdîdiyle kendini RECEBANDUM oylamasına zorlayan Tayyiban Sultası'ndan hesap sormakta kararlı!...
Her şeyden önce Türk Milliyetçileri-Ülkücüler olarak, milletliğimizin hedef alındığını fark ederek HAYIR diyeceğimizi açıklayıp siyâsi partilerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının ve milletin HAYIR demesine gayret ettik! Köşe temel taşlarından birinin sökülmesinin, bir binanın çöküşüne sebep olacağının farkında olarak tadilâta çatıdan başlamak gereğini anlatmaya uğraştık. Sonucun HAYIR'lı olacağını da umuyoruz vesselam...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Eylül 09, 2010

"BOZ-YAP" OYUNUMUZ!...

"Ey köpecik, henüz "Havhav!" diyemiyecek/ Kadar ufaksın.../ Yoksa beni şu köşede "Hevhev!"inle mi/ Korkutacaksın?" Arif Nihat ASYA
Köşelerden "Hevhev!" eden, Haçlı yalıyla beslenen köpeciklerden korkan, hayvansever entellerimiz yüzünden çekiyoruz ne çekiyorsak!
Köpeciklerin "Hevhev!"inden korkan cesuuuuur demokratların; demokrat magazinsel serçelerin rehberliği ile binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyâmete!...
Hadi o köpeciklerin; hem enikliklerinden, hem de büyüse de köpekliğinden dolayı aklı yok; hadi o magazinsel serçelerin serçeliklerinden veya sahnelerin sahte ışıklarından ürken serçe yüreklerinden dolayı aklı yok; ya bu hayvansever ve köpekten korkan en-tellek-tüellerimizin akıllarına ne oldu? Bunlar hiç mi okumadılar?
Yoksa Sakallı Celal'in; "Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur." dediği, Anam'ın; "Okumuş cahiller." dediği ukalalara mı mahkûm ettik kendimizi? Böyle mantıksız mahkûmiyet mi olur?Ömürboyu ağırlaştırılmış hapse mahkûm bir câninin, cezaevinden yaptığı tehditlerinin köşede "Hevhev!"leyen enikden daha fazla etkisi olabilir mi? Köşebaşında "Hevhev!"leyen enikten korkan, ürkek ata bindiği için at belinde duramayan bir yaya süvarinin yönetiminde muasırlaşmak seferi mi yapılır?
Ne dediğini bilmeyen, dediği anlaşılmayan; arada bir anlaşılacak gibi olan dediğinden hemen dönen birinin kılavuzluğuyla, hedefe mi varılır?
"Yarım başağrısına tutulmuş milletimi
Tedâvi edecek bir hekim gelmeyecek mi?" sorusunun cevâbını, kırk yıldır bulamadıysak; ağrıyan başımız mı, başağrımızı gideremeyen acemi doktorlarımız mı, yoksa doktorculuk oynayan yakınımızdakilerle yetinip hekime müracaat etmeyen biz mi suçluyuz?
Elli yılda kaç referandum yani halk oylaması yaptığımızı unuttuk! Elli yıldır kendi seçtiklerimize küfretmekten bıkmadık! Ne elimizin altındaki doktorculuk oynayanla yetindik, ne de hekime gitmek için zahmete girdik!
Yapıp bozduk, bozduğumuzu bir daha bozduk, bozduğumuzu bir daha bozduk ve Sakallı Celal'in tarifindeki diplomalı demokrat cahillerin RECEPANDUM'una mecbûr olduk!
Dağdaki âsi bölücü teröristin, demokratik hakkı varmış!
Şehirlerde sokaklarımızı yangın yerine çeviren, kızlarımızı diri diri yakan psikopat alçakların demokratik hakları varmış!
Hazineden aldığı millî maaşla semirip havlamayı öğrenen, kendine demokratlık adına maaş vermekte ısrarcı, ata binemeyen süvâri'ye "Has..tirin!" çeken, köşebaşı eniğinin demokratik hakkı varmış!
Otuzbinden fazlası Kürt, kırkbin kişinin katili, bebek katili câninin, demokratik hakları varmış!Askerimi dağda, polisimi şehirde, sivil vatandaşımı park yerinde, imamlarımı cami sokağında kurşunlayan bölücü-Kürtçü alçakların demokratik hakları varmış!
Ve bu alçaklara, canilere, hainlere, daha fazla demokratik hak verilmesine mani olan yasaları değiştirirken; devletin-milletin-vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı Divan-ı Harp'lik suçlar işlediğini bilen ve kendini yasal olarak korumaya almak isyeten Potamyalı İrecep'in KORUNMAYASA'sını demokrat olabilmek için oylayacak mışız! RECEPANDUM'dan evet çıkarsa da çifte bayram edecekmişiz!
Demokrat maskelilerin, demokrat maskeli cânilere vermeğe çalıştığı demokratik haklardan bıkan Türk Milleti'nin gözü dağlara bakmaya başladı! Bayram diye bir daha hatırlatırız!
Hayırlı ve nice nice bayram gibi bayramlara...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 06, 2010

"SÖYLE BANA, NEDİR SENİN CEVÂBIN?"

"Evet mi ? Hayır mı?/ Söyle bana nedir senin cevâbın?"
Sabaha bu şarkıyı mırıldanarak uyandım! Gençliğimizin çok tutulan bu pop şarkısı, rüyamdan mı taşındı sabahıma anlayamadım! "Evet mi ? Hayır mı?"
Öyle önemli bir soru ki aslında! Kimin hayatında aldığı bir "evet" veya "hayır"la bayram yaşanmamış, kıyamet kopmamıştır ki?
Hayat sürdüğü, insan var olmaya devam ettiği sürece bu sorulacak. Alınacak cevâbın üzerine kurulu bayramlar veya kıyâmetler de devam edecek...
Kuşağımızın değişmez özelliği çıktı gene ortaya! "Evet mi? Hayır mı?" sorusuyla uyandığım sabahımda romantikleştim nerdeyse!
Keşke romantikleşme şansımız bir daha olsa! Sevmek-sevilmek üzerine inşa edilmiş günün-günlerin içine; "Evet mi? Hayır mı?" soru hayalleriyle bir daha girebilsek! Ama bu aklımızla, bu tecrübemizle ve o yaşın romantizmiyle...
"Birinci 12 Eylül Kıyâmeti" öncesinin ülkücüsü ve devrimcisi, bu soru-cevabı yaşayamadık! Emsallerimiz sever-sevilir-sevişirken biz ülkücü ve devrimciler; adı -entellerce- ideal veya ütopik hayâl koyulan düşüncelerle kıyasıya savaştık birbirimizle!
Ülkücü ve devrimcilerin bu kıyasıya savaşını trübünden seyreden; "Savaşma seviş!" diyen solcularla, "Sokaklar yürümekle aşınmaz!" diyen sağcılar, oy saymışlardı bakanlıklar pazarlayarak! Camilerin mahfillerine, Anadolu'nun ücrâ kasabalarına-köylerine, varoşların en gizli sokaklarına saklanmış îmandan geçinenlerin derleyip topladığı bir kısım gençlik ise top koşturarak tarikatten cemaate akıncılıkta idiler!
Siyâsi hakemlik kursunu NATO'da tamamlamış, ABD'nin "Bizim çocuklar"ının çaldığı Hâkem düdüğü ile sokaklarımızdaki kıyasıya maç tehîr edilince karşılaşmıştık ilk defa bu soruyla; "Evet mi? Hayır mı?"
Demokratik Filistin Askıları'na, domuz bağlarına, gittikçe artırılan elektrik manyetolarına, el-ayak bağlıyken göz önünde aile efrâdına uygulanan demokratik tacizlere, falakalara-coplara dayanamayan bazıları; "Evet!" demişlerdi ama akıllarından, hayatlarından, bir daha hatırlamamacasına silerek bu kelimeyi! Ya da "Evet!" diyerek boyunlarını yağlı urgana uzatırken mektup bırakmışlardı, günü geldiğinde topçular okuyup ağlasınlar diye!
ABD'nin "Bizim Çocuklar"ının hâkemliğinde millete dayatılan "Birinci 12 Eylül'e Evet mi? Hayır mı?" sorusuna, % 98 gibi ezici bir çoğunluk "Evet!" demişti... Oylanan-onaylatılan 12 Eylül ve 12 Eylül'cülerdi!
Otuz koca yıl geçti aradan...
"Evet-Hayır" cevabını, demokratik işkencehânelerde veren % 8'in içindeki ülkücüler ve devrimcilerle; cami mahfillerinde, ücrâ kasabalarda, gecekondu mahallelerinin gizli köşelerinde palazlanan îmanlılar ve sosyetenin gözbebeği yerlerde entelce "savaşmayıp sevişenler" saf değiştirdiler! Lügatlerinden "Evet" sözcüğünü silmiş savaşçılarla, "hayır"dan nefret eden sevişmeciler, bir daha karşı karşıya ama kaleler değişik, otuz yıl sonra (half time) haftaym yapılmış sanki!...
Evet'çilerle Hayır'cılar arasında, yeni bir kıyasıya demokratik savaş yapılırken otuz yıl önceki top koşturanların, savaşmayıp sevişenlerin yerinde "Havet"çi bir grup var! Ya av köpeği gibi Kandil'de tüfekli Haçlı'nın yanında durarak, ya da kapı köpeği gibi yal verenin yanında durup kuyruk sallıyorlar!
Sosyete-entellik gereği, hayvanseverlik gereği çoğunun evinde bir köpek olan bazıları ise av köpeğinden ve kapı köpeğinden acayip korkar bir haldeler!
Çaresi var mı bu açmazlaştırılan dramatik komedinin? Elbette!
Bütün milletperverlik-vatanperverlik-halkçılık-milliyetçilik romantizmimizle kapı kapı dolaşarak, yıllar öncesinin müzik ve ritmiyle tek soru sormak: "Evet mi? Hayır mı?" Dilin zekâtının HAYIR söylemek, elin zekâtının HAYIR işlemek olduğunu hatırlatarak...
Bezm-i Elest'te "Kalû belâ: Evet dediler" tariflilerden midir şeytana HAYIR diyemeyenler?
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 04, 2010

GİTMEM...

Konya'da yılları yoğurup an edebilen, çektiği ızdırabını inlemeden şân edebilen, kendine sandalye talebiyle teslim edilen kütüklerden Millet otursun diye TAHT yapabilen, Ülkü Devi Ahmet Ali GARİPKAFKASLI; Aydın'da Sütçü İmam karakteriyle Demirci Efe rûhunu tek bedende temsîl eden Gültekin ÖZTÜRK ve onların şahsında "Yeniden Türk Milliyetçiliği" erlerine...
GİTMEM
Kanla vatan ettim ben bu toprağı
Son damla kanımı dökmeden gitmem
Hainler başında kurup otağı
Onları hesaba çekmeden gitmem,
Aklını yerinden sökmeden gitmem!..

Rengi kanımdandır Bayrağım solmaz
Ölür çoğalırım eksiğim olmaz
Asla nöbet yerim mehmetsiz kalmaz
Nöbetime Tekbîr çekmeden gitmem
Haçlı'nın belini bükmeden gitmem!...

Dedemin kanından mîras bu Vatan
Tapusu her yerde isimsiz yatan
Demokratlık diye dününü satan
Entel bilekleri bükmeden gitmem,
Kökünü bağrımdan sökmeden gitmem!...

Ben çektim yukarı, indi aşağı
AB'nin köpeği Haçlı uşağı
Beline bir daha vurup kaşağı
Katırımı tımar etmeden gitmem,
Modullayıp dağa itmeden gitmem!...

Adımı Türk koyup özel yarattı
Kalkanım boyumdu, soyum pusattı
Kanım bazen Dicle, bazen Fırat'tı
Kendi denizime akmadan gitmem,
Yapılan engeli yıkmadan gitmem!...

Çok azîz bilirim hatırımı ben
Kurban'a saklarım satırımı ben
Dayısına göre katırımı ben
Top yükleyip dağa çekmeden gitmem,
Hâinin inleri çökmeden gitmem!...

Nöbeti Babam'dan devraldım şanla
Oğlum nöbet için sırada canla
Son günlerde başımdaki dumanla
Dağlarımda nârâ atmadan gitmem,
Zâferle mest olup yatmadan gitmem... Ağustos-2010/ İzmir

Herkes karakterine uyanı yapacak, herkes kimden aldıysa görevini yapacak; it itliğini, kurt kurtluğunu, puşt puştluğunu yapacak; binlerce yıllık töre ve türesiyle Türk te vakti geldiğinde gereğini yapacak... İşte o gün; bir daha başlı baş eğecek, dizli diz çökecek; asker şehît, millet gâzi olacak; Tanrı'nın koruduğu Türk, bir daha "Evimizin evi"ni koruyacak...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

AVCI, AV MI EDİLECEK?

Yılların avcısının "Allah ile aldatan" cemaate av olmasına nasıl mani olunur bilmiyorum ama Hanefi Avcı'ya hak ettiği desteği vermek, arkasında sağlam bir platform oluşturmak gerek diye düşünüyorum.
"Haliç'te Yaşayan Simonlar- Dün Devlet Bugün Cemaat" kitabını, çok zor buldum! Kitabın bulunamaması hakkında fısıltıyla söylenenler de mide bulandırıcı!
Kitabı, üç günde iki kere okudum. Birincisinde sadece okudum, not alarak, altını çizerek dikkatle bir daha okudum. Çok deneyimli bir istihbaratçının yazdıklarını okuyordum. Satır aralarında ince mesajlar olmalıydı ve var!...
Kitabın birinci bölümü yani "Dün Devlet" bölümü, bana pek orijinal gelmedi. Yaşayarak bildiğimiz ortamların, bir emniyet müdürü gözüyle görünümü sunulmuş... Bilmeyenler için ise müthiş bir bilgi bankası.
Birinci bölümü okurken, sık sık "Eşkiya dünyaya hükümran olmuş!" diye mırıldandım! Ve Hanefi Avcı gibi emniyet kökenli olup siyaset yapmış, bakanlığa kadar yükselmiş Mehmet Ağar, Necdet Menzir, Sadettin Tantan gibi isimler de bildiklerini yazarlarsa neler öğreniriz diye ölesiye meraklandım!...
Bir emekli generalin; "Faili meçhûller, devlet politikasıydı! Herşey emirlerle yapılıyordu!" sözlerini de hatırlayınca, o dönemin emir verenleri ve emirleri uygulayanları neden susarlar diye de meraklandım!...
Kitabın birinci bölümünü okurken; "Devlet kimdir, kimlerdir? Hâlâ devlet ve devlet adamları var mı? Millete rağmen devlet, olabilir mi? Millete rağmen devlet, eşkiya değil midir?" soruları sıralandı aklımda... Yeri geldikçe, fırsat buldukça sorarız inşallah.
İkinci "Bugün Cemaat" bölümünde ise gerçekten akıl uçuracak iddialar var!
Sondan başa doğru geleyim:
542. sahife; "Kozmik Oda'nın aranmasında kimliği belli olmayan bir ihbarcı vardı, burada ben açıkça ihbar ediyorum. Bulunacak yerleri de söylüyorum. ... İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi neden denetlenemez?" diye bir haykırış kitabı patlatıyor!
Daha kitabı görmeden basın ve medyadan hareketle; "Kimlikleri şüpheli, şaibeli “gizli tanık” adlı karanlık adamların ihbar ve ifâdeleriyle kıyâmetler koparıldı! ... Ay ışığı-gün karası, deve nalı, minare gölgesi-kubbe tozu, eldiven-çekiç-kerpeten-balyoz, nataşa hamamı-fin saunası, Türeyiş-Dokuz Oğuz On Uygur, Ergenekon v.s. kod adlarıyla, tarihi operasyonlar, bu ihbârlarla oluşturuldu! ... Adam, bir haftada bilmem kaçıncı baskısı yapılan ve hâlâ yok satan, bulunamayan bir kitap yazdı! Bir hafta-on gündür hâlâ inadına bir sükûnet var!" diye sorgulamıştım!...
Okuduktan sonra, Hanefi Avcı'nın kitabı yazmadan ısrarla dilekçe ile resmileştirerek yaptığı denetim isteklerinin Başbakan tarafından engellendiğinden şüphesini gördüm! Adalet Bakanı'na verilen dilekçesinin 80 gün sonra işleme koyulduğunu; mevcût kadrolarla sağlıklı bir denetimin yapılamayacağından çünkü Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı'nın da cemaat elemanı olması endişesini gördüm!
Başta emniyet olmak kaydıyla bütün devlet kurumlarının nasıl cemaatin kontrolüne girmiş olduğunu ve bu kurumları amirlerin değil kurum dışından "imam"ların yönettiği anlatılıyor!
Sahife 554;"Dolayısıyla ordu içerisinde cuntalar olduğu müddetçe mevcut veya gelecek başbakanlar ve hükümetler belgeleri temin eden cemaate muhtaçtırlar. ... Yani cemaati ordudaki cuntalar, cuntaları ise orduya sızmak isteyen cemaat varediyor." diye çarpıcı bir tesbit var.
Sahife 573; "Bilinenler haricinde açığa çıkmayan tehditle ve şantajla kimlere neler yaptırıldı? Dahası ilerde kullanılmak üzere ne kadar şantaj malzemesi, bant, kaset hazırlandı? Bu kadar kirli malzeme; taşıyanı, eli değeni de kirletir." deniliyor!
Hanefi Avcı, yıllardır kapatılmış ve hiç açılmamış bir logar kapağını araladı ve iğrenç kokular sardı etrafı!
Ne kadar çok simonlaşmışlar varmış!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 01, 2010

RECEBANDUM OYLAMASI...

Otuz yıldır ağzına almayan, alınca da; "Biz onların cemâzi-yel-evvellerini biliriiiiz!" şeklinde kullanan BOP Eş Başkanı; "RECEBANDUM" söz konusu olunca, oya ihtiyâcı olunca, mecliste ağladı! Ülkücü Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun darağacına giderken yazdığı son mektubundan okuması gereken yeri atlayarak bir paragraf okudu ve ağladı!
Yetmedi!
Yandaş-yoldaş-candaş basın ve medya "eskiden ülkücü" olan şimdi ne oldukları bilinmeyen kişileri ekrana taşıdı, çarşaf-çarşaf manşet etti!
Yetmedi!
Rahmetli Velican Oduncu'nun ailesine para teklif edildi!
Yetmedi!
Hayatında bir kere "Türk'üm." dememiş BOP Eş Başkanı, Türklükleriyle onurlu Ülkücülere; "Ülkücü kardeşlerim!" diye seslendi! Kahkaha ile güldüm!
Bana sesleniyorsa -ki fakîri tanıyanlar, adımdan önce ülkücülüğümü teslîm ederler- Potamyalı İrecep'le asla kardeşliğimiz yok, olamaz! Çünkü Türk değil! O'na göre zâten önemli de değil, önemli olan takvâ da Gandi Kemal'e seslenirken; "Önemli olan boy değil soy, sooooy!" diye kükremişti! Soyunu gene söylememişti ama...
Şahsen; "İrecep Bey yapmayın! Biz kardeş olamayız! Çünkü ben Elhamdülillah müslümânım ve yerle gök arası kadar da şükrederim ki Türk'üm." diyorum. İkinci 12 Eylül'den sonra, "Türk'üm" diyenlere yeniden saldıracağınızı bile bile haykırıyorum...
"RECEBANDUM" öncesi, başka söylemleri de dikkat çekiyor.
Bu memlekette; "takîyyeyi ilm-i siyâset eden, değişen-gelişen, gömlek değişen-dönen, karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşan, bugün söylediğini yarın inkâr eden, renksiz, milliyetsiz, sözünde durmayan" v.s. sıfatları, kim için kullanıldı yıllardır? İki gündür, kürsüde boyun damarlarını çatlatırcasına; "İnsanın ağzından söz bir kere çıkar." diye yırtınıyor!
Sanki; dokunulmazlıkları kaldıracağım deyip sonra ; "Dokunulmazlıkları kaldırarak milletvekillerini mahkemelerde süründüremem." diyen o değil!
Sanki; YÖK'ü kaldıracağım deyip şimdi YÖK'e sığınan o değil!
Sanki; "Velevki simge olsun." diyecek kadar sahiplendiği türban yasağını kaldıracağım va'diyle iki kere seçim kazanıp sonra; "Bu bir mutabakat meselesidir." diyen o değil!...
Sanki; yalan bile sadece kendine ve yoldaşlarına mûbah! Kendi iki kere söz verip halletmeyince bir şey yok ama Gandi Kemal "Ben hallederim." deyince yalan söylemiş oluyor! Velevki yalan olsun! İki kere seçim kazanmana rağmen neden kaldırmadın ve sen yalancı değilsin! Gandi Kemal, daha seçim kazanmadı! Kazandığında yapmazsa o da bir kere yalancı olsa kıyâmet mi kopar? Bu yalan da sadece size mi helâl müslüman?
Bir başka konu.
Dün 30 Ağustos Zafer Bayramı'mızdı. Bayram kutlamalarında Başbakan yoktu! Rize'ye geçmiş olsuna gitmişti! Rize'ye ve Rizelilere çok geçmiş olsun. Devlet elbette oradaki yaraları sarmakla, zararı kapatmakla mükellef... Bir gün sonra gitseydi, ne eksilir veya olmaz mıydı?
"Her 10 Kasım'da sap gibi durmaya ne gerek var?" diye sorguladıkları bilinir de Zafer Bayramımız'dan istedikleri ne? Bilmek isteriz...
Sayın Potamyalı İrecep Bey, Sayın BOP Eş Başkanı; bir yerde şanlısınız! Gandi Kemâl, sizin kadar tecrübeli bir yalancı değil! Siz sekiz yılda; yalanlarınızı ve yalanı tevil edecek elemanlarınızı geliştirdiniz! Biriniz yalan söylerken, aynı anda bir diğeriniz yalanı tevil edersiniz!
Siz; "İspatlamayan şerefsizdir! Alçaktır!" dersiniz, Cumhurbaşkanı ve danışmanınız görüşmeyi doğrular! Onlar da yetmez hem Kandil'deki itlâf edilecek alçak, hem de PeKaKa'nın siyasallaşmışları görüşmenin yapıldığını söylerler!
"Şerefsiz! Alçak!" dediğiniz kişiler, bu iltifatları iade ettiler mi?...
Şeytana HAYIR diyemeyen, Bezm-i Elest'te BELÎ diyenlerden midir? Vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN