Cuma, Aralık 31, 2010

MİLLİYETÇİLİĞE DEVAM...

İki bin on'un son gününe, sabahın 06.00'sında sanalağda paylaşılan bir belgeselle girdim. (http://www.facebook.com/video/video.php?v=486283669508&oid=110522195676969&comments) Fransa'da yapılmış!
Bozkurt işareti ile başlayan, mehter takımı ve; "Ordu Marşı" ile süslenen, Devlet Bahçeli'nin; "Aşımı, ekmeğimi, işimi herkesle paylaşırım. Ama devletimi, milletimi, toprağımı kimseyle paylaşmam." haykırışı ile devam eden; bir Tesettürlü Türk kadınının AB hakkındaki düşünceleri, İstiklâl Marşı'mız, AKP'nin yasakladığı andımız; sonra Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarını ifâde eden teknolojik gelişmeleri, uydumuzu gösteren kareler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin teknolojik donanımı, uçakları-tankları-silahlarıyla devam eden, kitap alan bir Türk delikanlısının kısacık sözlerle dünyaya bakışı, asker sevkiyatında Türk Delikanlıların Bayrakla süslenerek davul-zurna ve İstiklâl Marşı eşliğinde askere gönderilişi v.s.
Hangi Fransız kuruluşu veya Fransa'daki hangi dernek çekmiş, hazırlamış bilmem ama keşke yaygın basın ve medyada tam zamanıyken milletle paylaşılsa...
Fransa da dahil Avrupa Birleşik Devletleri ve ABD'nin besleyerek şımarttığı bölücü alçakların yıpratmaya-yormaya çalıştığı Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa'dan görünen fotoğrafı bu! Keşke millî duygularını unutan veya millî duygularını Arap milliyetçiliğine kurban ettiğinin farkında olmadan ümmetçilik yaptığını sanan hafızalara da bu fotoğrafı gösterebilsek!
Milletini sevmek, milletini muassır medeniyetin üzerine çıkarmak arzusu olan milliyetçiliğin, aynı zamanda insan sevgisi olduğunu; bu insan sevgisi içinde fıtrâti bir sıralamanın sessizce yapılmış olduğunu anlatabilsek! Bir ortak lisan bularak; aileyi, akrabayı, hısımları, kabileyi, komşuları, hemşerileri ve milleti sevgi sıralamasına koyan bir düşüncenin, millî çıkar ve millî değerlere dokunmayan hiç kimseyi öldürmeyeceğini anlatabilsek!
İşgâl edilmiş, ordusu terhîs edilmiş, tersanelerine girilmiş, masa başında cetvelle çizilerek sınırları târ u mâr edilmiş, camilerine atların-katırların çekildiği, cami mihraplarında paryaların dansöz oynattığı, dünya devi bir imparatorluğun kalıntıları içinden, sadece millet olmak duygusuyla yeniden şahlanışı sağlayan milliyet duygusunu anlatabilsek!
Ümmetçilik adıyla teslîm oldukları Baas zihniyetiyle, İslâma ters davranışlarla Allah'ın dostluğu yasakladığı ehl-i kitap Haçlı'ya; islâmı da korumak adına direnen, yüzbinlerce ölerek dirilen bir milletin karakterini anlatabilsek! Haçlı işgâlindeki ülkede, minarelerden Ezan-ı Muhammedîyi yeniden "inletmenin" nelere mal olduğunu, hatırlatabilsek!
AB'nin, Vatikan'ın, ABD'nin Atatürk'lü Cumhuriyetli Türkiye'ye baktıkları yerden; bu gayr-ı millî, şuuraltları teslim olmuş korkaklarımızı da baktırabilsek!
Haçlı zihniyetin; işbirliği yapanlardan, BOP Eş Başkanlığı'nı övünerek ifâde edenlerden değil, Türk Milliyetçiliğinin dünyada da markası kabul edilen siyâseten MHP'den, sosyolojik olarak Türk Milliyetçiliğinden, Ülkücü Türk Gençliğinden bahsedişinin; bir gıpta olduğunu, bir korku, bir saygı nedeni olduğunu anlatabilsek!
Tarihte Mete'nin, millet savaşa hazır olmadığı için Çinlilerin atını, servetini ve sonunda çinli karısını istemelerine razı olup, çorak bir toprak parçası istendiğinde; "Diğerleri şahsî mallarımdı verirdim ama toprak milletindir, savaşırız!" demesiyle aynı rûhu yansıtan Devlet Bahçeli'nin; "Devletimi, milletimi toprağımı kimseyle paylaşmam!" tavrının, bir kişisel düşünce değil Türk Mİlleti'nin teamülleri-refleksi olduğunu herkese anlatabilsek!...
İki bin on bire selâm ile...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA, TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Aralık 30, 2010

PAZARLANAN MİLLİYETÇİLİK!...

Yine bir tezgâh var!
"Kardeşim Abdullah Gül", Cumhurbaşkanı olarak Diyarbakır'a gönderilirken bir şeyler hazırlanılıyor!
Bazı kavramlar vardır sıfatını söylerseniz kendisi, kendini söylerseniz sıfatı akla gelir. Nasıl ki Leyla deyince Mecnûn, Ferhat deyince Şirin akla gelirse; ülkücü denince MHP, MHP denince de ülkücü akla gelir. MHP ve Ülkücülük artık kaynaşmış bir kavram bütünüdür. Bunu değiştirmeye güç yetmez!
Ama aylarca yapılanlar sanki MHP'lileri ilgilendirmedi! Tezgâh, özellikle Referandum sürecinde çok insafsızca işletildi!
Gazetelerde çarşaf-çarşaf uyduruk haberler yapıldı! Hiç gerek yokken yandaş basında MHP ve Bahçeli aleyhinde birilerine bir şeyler söyletildi! Yine aylarca yandaş medyada Ülkücü diye birileri seyrettirildi! Bu zevât ekranlara taşınmadan önce, Bahçeli'ye muhaliflikleriyle tanıtıldı! Bu, siyasal kimliksizlere "Eski MHP"li adıyla, münakaşa ve muhabbetler ettirildi!
Evlerinde oturan ülkücüler, hak etmedikleri şekilde rencîde edildi! Çünkü birileri, "Eski Kimliği" ile ekranlarda ya yalan söyledi, ya da yalanlara karşı sessiz kaldı! Onlara yapılan hakaretlerle, evindeki Ülkücü, rencîde oldu! Ve MHP, müdahele etmedi!
Devlet Bahçeli; "Ülkücüleri sokağa çekmeye kimsenin gücü yetmeyecektir." derken, "Eski MHP'li" sıfatlı birileri, yandaş ekran ve gazetelerden farklı davrandırıldılar! İttifaklar varmış gibi yapay görüntüler sergilendi! Ve fotoğrafta görünenlerin hiç biri, MHP ve Ülkü Ocaklarından değildi! Aksine MHP'ye saldıran kişilerdi! Meselâ; kendisine ve teşkilata ihânet ettiği, Alparslan Türkeş tarafından defalarca söylenen M. Serdar Çelebi'nin MHP ve ülkücülükle ne alâkası vardı? Kervandan ayrılan, kendi yolunda değil midir? MHP'den kimse yoksa; kimin, kimle münakaşa veya sohbetinden MHP'ye ne? Kime ne alinin velinin, hasanla hüseyinle münakaşasından? Mesela; A. Latif Şener ve Erbakan'ın sözleri AKP'yi neden bağlamaz?
Şimdi de; siyasallaştırılmış PKK'lılar, AKP'yi "Türkçülük"le itham ediyor ve Recep Bey; "Kürtçülüğe ve Türkçülüğe karşı" olduğunu söyleyerek adsız bir milliyetçilik rolünde! Karen Fogg çocuklarının, Soros beslemelerinin, "Dolma Kalemler"in, PeKaKa'lıların ağız birliği ile saldırdıkları tek hedef MHP iken, millet nazârında milliyetçilik adına ne ve kim tarafından yapılırsa yapılsın kâr-zarârı MHP'ye yazılırken milletsiz-milliyetsiz kişiler, milliyetçilik yapıyorlar!
Ülkücüler; nerede, kimle, ne konuşacağını şaşırmış durumdalar!

Yazık-günah değil mi? Alparslan Türkeş, yok! Başbuğsuzluk elbette Ülkücüler için kabûlü zor bir gerçek te Başbuğ'un vârisleri nerede? Millete göre MHP'nin oyu % 25-30'larda telaffuz edilirken "Baraj sıkıntımız yok!" diye sevinenlerin verdiği zararı, kimse görmez mi?
MHP'nin Kıymetli Yöneticileri;
Dayanılmaz saldırılara ve tahrîklere karşılık vermeyen Ülkücüleri, bölücü-şerefsiz-PeKaKa'lı kuduz sokak itleriyle aynı göstermeye çalışan senarist-seneryo ve taşeronlar iş başında!
Âcilen müdâhil olun, olun ki görüldüklerinde MHP ve ülkücülüğü hatırlatan kişilere; "Bahçeli yasağı"söylentileri yüzünden, akıllar karışmasın! Ülkücüler birbirinden şüphelenirse bundan kim zarar görür? Bir arada olmayı özlemiş Ülkücüleri bir araya getirmenin zamanı gelmedi mi? Teşkilat kucaklayıcılığı daha beklenecek mi? Yoksa fısıltıyla kulak patlatan; "Kızgın-dargın Ülkücülerden vaz geçildi!" söylentileri, doğru mudur?
Doğruysa sebepleriyle açıklayarak akıllardan çıkmak, akıl gereği değil midir?
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA, TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Aralık 29, 2010

TÜRK'ÜZ, TÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ...

Hey! Haddi aşanlar!
Bu, bir Türk'ün ağzından Türk Milleti'nin; Cumhurbaşkanı'ndan tapu dairesi odacısına kadar; Genel Kurmay Başkanı'ndan Ordu evinde nöbet tutan Mehmetçiğe kadar; Başbakan'dan il-ilçe parti temsilcilerine kadar; Gâzi Meclis'te ettikleri yemine ihânet eden siyasallaşmışlardan D.Bakır'da "Devrimci demokratlar" adıyla toplanıp zırvalayanlara kadar her kese seslenişidir!
Türk'ün ekip biçtiğini afiyetle yiyen ve yediği kaba pisleyenlere uyarısıdır! Demirci Efe'ler mavzeri alarak dağlara yönelirse; sudan çıkmış balık gibi ya da suya düşmüş enik gibi boğulursunuz! "La havle.." ile sustuk, sükûtumuzu ikrar mı sandınız?
Yıllardır; "Türk'ü, Atatürk'ü, Türkiye'yi, Bayrağımı, Vatanımı, mukaddeslerimi sevenleri seviyor, sevmeyenleri otomatik hasım ilân ediyorum." deriz!
Galiba duymadılar, sabrımızı taşırdılar!
Türk'e, Türklüğe dil uzatanın soyundan-sopundan başlarız! Atatürk'e dil uzatanın, babasından başlar yedi sülâlesine; Şühedâya dil uzatanın, ceddinden cibilliyetinden; Vatanımıza dil uzatanın dilini keser, yan bakanın göz bebeğinden çıkarız! Mukaddeslerimize dil uzatanlar; dînimize dil uzattıysa dîninden, dilimize dil uzattıysa dilinden, camimize dil uzattıysa kilisesinden-havrasından, cem evimize dil uzattıysa tekkesinden-zaviyesinden başlarız! Kelime-i Şehâdet'le oynamaya cür'et eden diyalogcuların "Vahdette birlik"lerine başlarız! Medeniyetler Arası İttifak diyerek; dünyaya vurduğumuz mühürlerimize el uzatanların şatolarından, sütunlarından, roma kalıntısı mermerlerinden başlarız! Hilâlimize dil uzatanın haçına başlarız!
Kim veya kimler Türk'ten-Türklükten rahatsız oluyorsa onun-onların inâdına Türk'üz ve bizi Türk yaratan Allah'a şükrederiz!
Hayatım boyunca "Atatürkçüyüm" demedim! Atatürk'ü Türk yaratan ve bana O'nunla ülküdaşlığı nasip eden Tanrım'a hamd ederim! Başlıya baş eğdirip dizliye diz çöktüren, dört yandaki halkları toplayıp, "Türk Budun" eden, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyen egemen karakterli Muhteşem Türkleri yaratan Allah'a sonsuz şükrederim!
Ben Türk'üm; geçtiğim yerde iz bırakırım! Ben Türk'üm; sözün bittiği yere söz bırakırım!
Ben Türk'üm; fethederim, fethettiğim yere bakan ürkek göz bırakırım! Ben Türk'üm; Allah rızası için, dîn için şavaşıp gâzileşir; ölümü öldürerek şehîtleşir dirilirim! Ben Türk'üm; olduğum yerde düzen olur! Olduğum yerde zayıf güçlüden korkmaz! Olduğum yerde, gücü yeten yetene olamaz! "Mağrur olma Padişahım! Senden büyük Allah var!" diye önce uyarır, sonra gerekirse töremle kellesini alırım!
Ben Türk'üm; fethettiğim, kan-can pahasına vatanlaştırdığım yerde kalırım! Haddi aşanı yasalara uydurmak, baş kaldıranı cezalandırmak, ihânet edeni sallandırmak, mu'tâd işim! "Sürünün selâmeti için alaca dananın katli vâciptir." fetvâsıyla şer'en milletin bekası için kardaş canı alırım!
Hey! Sabrımızla oynayanlar!
Bu sözler, mecbûr ve tahrîk edilerek tarihte yaptığımız ve gerektiğinde yine yapacağımız işlerden ki bunu, okur-yazar herkes bilir! Bilenlerin bilmeyenlere, gâvurun dolduruşuyla unutanlara meselâ Yedi Düvel'i "Geldikleri gibi giderler!" inancıyla kovduktan sonra, ihânetleri tesbît edilerek idam edilenlerin torunları, mutlaka yakınlarına hatırlatmalı! Tevekkülle sabreden Türk Milleti'nin celâlini, gazabını unutanlara hatırlatmak vallahi insani görevdir! Ürümesini bilmeyen it, yürümesine kurt çağırır!
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in Miraç'ta Cebrail'den aldığı tarifiyle "Allah'ın askerleri Türk"; Haçlı'nın, Avrupalı'nın tarifiyle "Tanrı'nın Kırbacı Türk"ün gazabına bu kadar heves ancak aptallıkla tarif edilir!... Patlasalar da, çatlasalar da herkesin inadına, hepsinin inadına;
"Yegâne fahrim ve servetim, Türklükten başka bir şey değildir." dedik, diyoruz, diyeceğiz!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Aralık 27, 2010

KAHRAMANIN MUKADDER YALNIZLIĞI!...

Yıllardır; "Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen toplumlar, millet olamazlar." diye yırtınır dururum! Kahramanların; yoldaşının, arkadaşının hayatını korumak adına, "ölümü öldürmek" heyecan ve cesâretiyle bin kişilik savaştığını ama ölümü tek yaşadığını da anlatmaya, tarif etmeye gayret ederim!
Demek ki bütün şahsî özellik ve duygular gibi kahramanlık ta anlatılamazlardanmış! Kahraman, kahramanlığını yaşarmış sadece ve kendisi anlatmadığı için başkalarının kahramanlık hakkındaki söyleyecekleri de ancak benimki gibi hariçten gazel okumak olarak kalırmış!
Tanıştığınız, konuşup kaynaştığınız biri ile yeni adıyla konjonktürel olarak yani şartlar gereği yollar ayrılabilir! İnsan kardeşiyle de yollarını ayırabilir ama bu yol ayrılığı, geçmişin inkârını gerektirmez! Böyle insafsız bir yaklaşımın en kibar söylemle adı dünü inkârdır, düne ihânettir!
Dünün emsâlsiz güzelinin bir günde çirkinleşmesi nasıl mümkün değilse; bir gün önce dünya güzeli tarifi yapan birinin ertesi gün aynı kişi hakkında çirkin tarifleri olursa ehl-i vicdânda sadece tarif sahibinin tutarsızlığı, dönekliği, inkârcılığı, mürâiliği, hâinliği tesbît olunur!
Ökkeş Şendiller'den bahsetmek istiyorum!
Kahraman Maraş Olayları'nın gûya yıldönümü hatırlanırken; sağcı-solcu, liberal-faşist, ümmetçi-milletçi, siyonist-hümanist, laik-antilaik, topyekûn gayr-ı millî bütün gruplarca, ağız birliği ile linç edilmek istenen Ökkeş Şendiller'den bahsetmek istiyorum!
Kahraman Maraş Olayları'nın bir numaralı sanığı olarak berât ettiğini, berâtının onaylandığını defalarca hatta sayısız kere söylemiş olmasına, şahsına yapılan iftiralardan dolayı mahkemelerce sayısız tazminat kazanmış olmasına rağmen, yine bir daha Ökkeş Şendiller'e saldırılıyor!
Kimler, niye, ne yapar ve ne der umurumda olmaz ama BBP'nin Genel Başkan ve Kurmaylarının bu konudaki suskunluğunu anlayamadığımı, soranlara cevap veremediğimi çünkü buna verilecek cevâbın tek olduğunu ve bunu demeğe vicdânımın izin vermediğini söyleyemiyorum!
Ökkeş Şendiller'in Türk Milleti ve Devleti'nin bekası uğruna verdiği mücâdele, ödediği bedeller artık körlece görülüp, sağırlarca duyulmuşken;
Ökkeş Şendiller'in dostluğu ve dostluğa sadâkati, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile çıktığı siyâset yolculuğunda defâlarca ve destansı mahiyette belgelenmişken;
Ökkeş Şendiller'in asla yalaka taraftar olmadan sevdiğini kötü ve kötülüklerden korumak gayretiyle bütün doğruları can acıtıcı çıplaklığı ile söylediğine defalarca, sayısız kişiyle birlikte fakîrin de tanıklığı varken;
Kahramanların yalnızlığına terk edilişini hazmedemeyenlerdenim!...
BBP hakkında, Rahmetli Dostum Muhsin Yazıcıoğlu'nun azîz hatırasına saygımdan dolayı hiç bir şey yazmadım, yazmıyorum, yazmayacağım! Bu konuda şahsıma yapılan tazyîkleri de kendimle birlikte ahrete taşıyacağım ama Ökkeş Şendiller'in bütün şer güçlere karşı yalnız bırakılışındaki tavırlarını, asla anlayamadığım gibi hazmedemediğimi açıklamak durumundayım!
BBP'nin sayılı temel köşe taşlarından biri olan Ökkeş Şendiller'e bugün destek vermeyen BBP'nin, bütün Alperen yüreklerde, bütün samimi Türk Milliyetçisi yüreklerde, bütün delikanlı-erkek-Türk yüreklerde, bütün ülkücü yüreklerde sorgulandığını, bu sorgulamanın neticesini de mutlaka göreceklerini bildiğimi de söylemek isterim!
Ve Ökkeş Şendiller Bey'e; fakîri neresinde, nasıl görmek istiyor veya düşünüyorsa orasında, o şekilde olduğumu hatırlatmaktan da onur duyarım vesselam...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

BU HESAPTA YANLIŞLIK OLMALI!...

Fosforlu bomba misali gürültülü gündem sağanağı arasında, çok önemsememe rağmen ilgililerin dikkatine sunmakta geç kaldığım bir konu var!
Duyarlı ve dikkatli okurlarımızdan Sayın E. Ayata, örnekleyerek ve kıyaslayarak bazı illerin seçmen sayılarına ve milletvekili sayılarına dikkatimizi çekmişlerdi. Aynen Ayata'nın mantığıyla hareket ederek Balıkesir, Manisa ve Denizli milletvekilleri başta olmak kaydıyla bütün etkili-yetkililerin dikkatlerini çekmeye çalışacağım!
2007 Genel Seçimleri sonuçlarına göre; AKP 16.327.291 oyla % 46.58; CHP 7.317.808 oyla % 20.88; MHP 5.001.869 oyla % 14.27; 26 Bağımsızlar ise 1.864.971 oyla % 5.32 almıştı! Hatırlarsak BDP'nin bağımsız seçtirdiği vekil sayısı 19 du. Yâni % 5.32'nin tamamı, BDP'nin değil! Bu aklımızda bulunsun. Asıl dikkat çekilen çelişkili bir hesaplama var!
2007 Genel Seçimleri'nde, Diyarbakır'da; 460.827 geçerli oyla 10 milletvekili çıkarken Balıkesir'de; 688.636 geçerli oyla 8 milletvekili çıkmış!
Şanlı Urfa'da; 443.937 geçerli oyla 11 milletvekili çıkarken, Manisa'da; 770.642 geçerli oyla 10 milletvekili çıkmış! Denizli'de; 513.618 geçerli oyla 7 milletvekili çıkmış! Tek tek iller ve toplam oylarıyla geçerli oyları ve milletvekili sayısı mukayese edildiğinde aklın kabûl etmeyeceği bir uygulama var! Güneydoğu Anadolu illerimizdeki seçmen ve milletvekili sayısı ile diğer bölge illerimizdeki seçmenle milletvekili sayısı arasındaki akıl almaz farklı uygulamanın izâha ihtiyâcı yok mu?
İllere göre oy dağılım yüzdesinde de uçurum gibi farklılık var! Mesela: Diyarbakır'da; AKP 6 milletvekilini, oyların % 40.9'u ile; Bağımsızlar ise 4 milletvekilini, oyların % 47.01'iyle almış!
Bitlis'te; 3 milletvekili çıkaran AKP oyların % 58'ini; 1 Bağımsız milletvekili ise % 21.77'sini almış!
Hakkâri'de; AKP 2 milletvekilini oyların % 33.49'u ile alırken, % 56.24'lük oyla 1 Bağımsız milletvekili çıkmış!
Muş'ta; AKP 2 milletvekilini % 38.6 oyla almış, % 45.81'lik oyla da 2 Bağımsız milletvekili çıkmış!
Siirt'te; oyların % 47.78'i ile AKP 2 milletvekili çıkarırken % 39.51'lik oyla 1 Bağımsız milletvekili çıkmış!
Bu insafsız uygulama ve seçim sistemi ile bir seçime daha gideceğiz! Millet; söylenerek sesli-sessiz bazı meraklarına cevap arıyor!
Seçim gereği seçmene hitap etmekten ziyâde toplumu gerecek, kutuplaştıracak ve tahrîk edecek söylemlerde ısrar eden BDP adındaki siyasallaş/tırıl/mış PKK'lılar yine seçimlere bağımsız mı girecekler? Barajı aşmaları mümkün değilken neden seçim barajı ile ilgili itirazlarını unutturmaya müsait şekilde ama tahrîkkâr tavırlarını, ısrarla yaparlar?
Gündemi yönlendirmesine izin verilen İmralı'daki bebek katili câninin; hem Pensilvanya'daki Dinler Arası Diyalogcu-Ilımlı İslâmcı ile barış çubuğu içerken bir yandan da AKP ve CHP içine monte ettiği söylenen bölücü isimlerle, neyin peşinde olduğunu, birileri Türk Milleti'ne anlatmayacak mı?
Eğer BDP seçimlere bağımsız girecekse AKP ve CHP'deki bölücü zihniyetliler ne olacak? Parti olarak seçime gireceklerse barajı aşmaları mümkün olmadığına göre illere göre uygulayacakları farklı propoganda ve baskılarla AKP ve CHP listelerine mi çalışacaklar?
Özellikle MHP ve İç Anadolu, Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Marmara Bölgesi illeri Milletvekillerinin bu konulara ve orantısız hesaplara acîlen el atmaları gerekmez mi?
Türk Milleti; "Dere ıs'sız, tilki bey!" tekerlemesine daha ne kadar ve niye mecbûr?
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Aralık 26, 2010

NASIRIMIZA BASMAYIN!

"Ooofff !... Heeeeeyyyt Ulaaaan!...
Sabrımızla oynarken nasırımıza bastılar!
Düşman nasırımıza basacak kadar yakınımıza gelemez! O kadar yakınlaşabilmek için ya bizim itlâf ettiğimiz düşmanın başına gitmemiz, ya da bizi öldüren düşmanın cesedimizin başına gelmesi lâzım! Bu iki halde de nasıra basılmaz! Basılsa da can yanmaz!
Nasırımıza kardeş bildiğimiz değil kardeşlerimiz bastı!
Yunanlıya, Ermenistanlıya, Gürcistanlıya, Iraklıya ve Iraklı Kürde kardeşim demem! Çünkü değiller! Onlar komşumuzdur! Dün, bizim bahçemizde yakın komşuyduk, şimdi birilerinin aklına uyarak bahçemizi bir duvarla ayırarak başkalarıyla komşuluk kurdular! Artık komşuluk hukukuna ne kadar ve hangi inanca göre uyduğumuza bağlı ilişkilerimiz!
Amaaaa! Daha dün evdeyken bugün geçirdiği fikrî travmalarla değişip gelişen ve bebek katili bir psikopata "Paşa"lık önerecek kadar kapı kulluğuna hevesli Prof. ünvanlı, Türköne soyadlı kardeşimiz ve gûya ona cevap veriyorken veya soruyorken bebek katili psikopata "akıllı" ünvanı vererek ironi yapan; çok kıymetlimiz, Doktor ünvanlı Şehsuvaroğlu soyadlı kardeşlerimiz bastı nasırımıza! Canımız yandı!
Can havliyle her nâsırına basılanın yaptığı gibi canımızı acıtana vurmak gerek! Biz Türk Milleti olarak ne paşalar hal'etmiş, sarayda boğmuşuz bilirsiniz değil mi Türköne Paşamız?!
Biz kaç kere; "Akıllı düşünürken deli vurup geçer!"i ispatlamışız değil mi Şehsuvaroğlu akıllımız?!
Türk Milleti, ne akıllıların akıllarını almış biliyorsunuz değil mi Akıllı Paşamız?
Başa dönerek;
Her zaman komşuluk hukûkuna uyarız! Ola ki bir süre haksızlık eden komşuya gücümüz yetmezse, güç yetireceğimiz güne kadar hânemize çekilir, günü geldiğinde komşuluk hukukunu hayata geçirmek için onun zûlme karargâh ettiği hânesini başına geçiririz!
Tarihte komşuluk hukûkuna riâyet etmeyen hiç bir komşuya, gereken cevabı vermediğimiz olmamıştır! Bu yüzden tarihe göre, sık sık; bize göre, yüz yılda bir, arada-sırada komşularımızı değişiriz!
Yine birileri tarafından doldurularak şımartılmış kuduruk komşularımız var! Başlarına geleceği bilmiyorlar! Türk Milleti'nin bu kadar suskunluğunun hayra alâmet olmadığını tarih yazıyor! Okuyan biliyor ve emîn olarak biliyorum ki nasırımıza basan bu kardeşlerimiz de biliyorlar!
Prof. ünvanlı, Türköne soyadlı Kardeşimiz'e, o ve benzerlerinin aklıyla rektörlük yaparak demokratik hakkını kullanmak isteyen üniversiteli gençleri fakülteden atmakla tehdît eden, demokrat-açılımcı-saçılımcı akıldânelerden öğrendiklerimizi teâmülleştirerek kangal köpekleri eşliğinde çobanlık yaptırmak ahdîmiz olsun!
Nasırımıza basarak acıdan aklımızı alan akıllı kardeşimize de bir daha yabanın akıllılarıyla ünsîyeti, ne yapıp edip yolunu bularak bıraktırmalıyız!
Kürt komşularımıza zûlmeden; kadın-erkek, çoluk-çocuk, yaşlı-genç demeden katleden, gencecik ana-baba evlâdı Kürt kızlarını dağa çıkararak istediği gibi kullanan psikopatlardan, anlayacakları dille hesap sormak ta, yasalarda değişiklik yapıp asmak ta ahdîmiz olsun!
Doktor ünvanlı, Şehsuvar soyadlı Kardeşimiz'in; "Diyarbakır'da yargılar, Habur'da asarım! Varlığım Türk varlığına armağan olsun." diye haykıran Kardeşimizi ve O'nun hâtıralarını unutabilmesine ihtimâl bile veremem!
Allah aşkına biraz dikkat!
Zor günlerdeyiz ve zor işlere, uğraşlara hazırlanmaktayız! Bu ara nasırımıza basmayın Tanrı aşkına!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Aralık 25, 2010

VALLAHİ DURMANIN ZAMANI DEĞİL!...

(16 Aralık 2005 tarihli bir yazım.)
Tekrar tekrar ikrârdan şeref duyarım: Aklım kesti keseli Ülkücüyüm. 1967-1968 yıllarında "Türkeşçi" olarak çıktığım fikrî yolculuğumda; Başbuğ Türkeş tarafından Ülkücü edilenlerdenim. Ülkücülüğümden hayatım boyunca hiç tavizim olmadı. Ülkücülükte kararlıyım!...
Son nefesime kadar da; "İnadına MHP" diye haykıracağım! Bütün Ülküdaşlarımı da "Durmanın zamanı değil !" diye tahrîk ederek "İnadına MHP" demeğe davet edeceğim!
Tabi soru cevaplarla bu sloganı hâfızâlara kazımaya gayret ederek...
Kimlerin inadına? MHP'li olmayanların! MHP'yi sudan bahânelerle terk edenlerin! Ülkücülüğün bânisi, siyaset sahnesine sokan tek ismi olan Başbuğ'un; "Ülkücü otomatikman MHP'lidir." tarifini, vasîyetini inkâr edenlerin inadına! MHP'yi niye terk ettiğini kendileri de bilmeyen ve derme-çatma "deprem çadırları"na niye gittiklerinin de farkında olamadan "Ülkücülükten geçinenler"in inadına!...
Herkes; Miliyetçi, Türkçü, Kürtçü, bilmem neci olabilir! Herkes; sağcı, solcu, ümmetçi, liberal, kapitalist, faşist olabilir! Herkes; sosyal demokrat, demokratik solcu, komünist, renksiz, ateist olabilir! Herkes; değişip gelişenlerden, dünü inkâr edenlerden, terk edenlerden olabilir! Herkes, her istediği ortama girebilir ve girdiği ortamın siyâsi şeklini alarak istediği siyasi kimliğe bürünebilir... Ama MHP'li olmayan birinin "Ülkücüyüm." demeye hakkı olamaz! Ülkücülük, MHP'liliği şart koşar. Bu olmazsa olmazdır! "Eski Ülkücü!" uydurmasına da karşı çıkarız! Ülkücü ve Ülkücülük eskimeyen, eskitilemeyen bir Türkçe direncin adıdır!
AKP içindeki MHP kökenlilere Devlet Bahçeli'nin; "...onlar da orada kalıp milletle hesaplaşsa daha iyi olur!" yorum tavsiyesini, sağcı-milliyetçi-ümmetçi-ulusalcı partilerde olan ve "Eski" kimliği ile gezenler için de Ülkücü camia söylemektedir. MHP'de olmayan eskimişler de oldukları yerde kalarak hem milletle, hem de ülküdaşlarıyla yüzleşmek zorundadır! Tercîh hakları yarı yarıya; ya sessiz sedâsız terk ettikleri safa dönerler, ya da gittikleri yerde milletle ve ülküdaşlarıyla yüzleşirler!
Son zamanlardaki "İnadına MHP." sloganım ve ısrarım yüzünden sitemlere ve sözlü saldırılara muhatabım! Bir daha ve ısrarla diyorum: Terk ettiğiniz safa dönmek hakkınız var! Ama Osman Yüksel Serdengeçti edep ve adabıyla! Nedir o? Bir daha hatırlayarak rahmetle yâd edelim...
Serdengeçti, Başbuğ'a kızar ve MHP'yi terk eder. Milli Selamet Partisi'ne gider. MSP'de rahatsız olur ve tekrar MHP'ye döner. Gidişi ile dönüşü, sadece kırk gündür.
O tarihlerde İstanbul'da öğrenciydim. Bir iş dolayısıyla Ankara'ya gelmiştim. Bahçeli'deki MHP Genel Merkezine de uğradım. Serdengeçtiyi' "Mabetsiz Şehir" adlı risâlesinden biliyor ama tanımıyordum. Genel Merkez'in bahçe kapısı önündeki ağaca yaslanarak bekleyen rind birine, Teşkilattan biri; "Serdengeçti! Niye bekliyorsun içeri girsene!" dedi. Serdengeçti adını duyunca dikkat kesildim. Demek ki o dev adam, buydu! "Ne kolay! Buradan uzak kırk günün kefâretini ödemeden girmek ne kolay!" cevâbıyla Serdengeçti, hafızama silinmeyecek şekilde kazınmıştı!...
Şimdi, herkes gelmeli. Gelen her Ülküdaşımıza yüreğimizde yer var! Hatta gitmelerine rağmen yuvalarını soğutmadık bile! Ama edeple gelmeliler! Gelip sadece safa girmeli ve işlerine bıraktıkları yerden devam etmeliler. Kendilerinden, uzakta geçirdikleri zamanın kefâretini de istemeyiz! Herkese dediğimiz gibi onlara da; "Vallahi durmanın zamanı değil!" deriz... Çünkü; AKP tasfiye edilmezse, korkarız Türkiye tasfiye edilir, endişesini taşıyoruz!
"VE TEVEKKEL A'LALLAH."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Aralık 24, 2010

BU SEÇİM, KAZANILMALI!...

Seçim sath-ı mâiline girildi! Ehîl-acemi, her kesten yorumlar, tavsiyeler, her geçen gün artarak gelecek! Her kes tavsiyelerini ilgililere sunacak sunmasına da işin asıl sahipleri ne kadar kaale alacak belli değil!
Bizim BOP Eş Başkanı'mız Gandi Kemal'e saldırıyor! İmralı'daki bebek katilinin PKK silahları sâyesinde bağımsız kazanarak Gâzi Meclis'e taşınmış siyasallaşmış fedaileri gûya BOP Eş Başkanı'na saldırıyor!
Gandi Kemal; "Benim adım Kemal!" dedi ve sustu!
Siyasallaşmış PKK'lılar tahrîki dayanılmaz boyutlara taşıyorlar! Devlet-Millet-Dil-Vatan bütünlüğü konularında Milletvekili yemînlerini ihlâl eden ve Türk Milletini tahrik-tahkîr eden kişilere, hükümet olan AKP adlı BOP işbirlikçisi partiden cevap verilmiyor! Meclis Başkanı önce bir şey söyleyip sonra makamda kapalı kapılar ardına çekiliyorlar!
İmralı'da bebek katili cani bu aralar suskun! Gandi Kemal suskun! AKP'liler kapı-kapı ziyâretlere başladılar! AKP yancısı particiklerle, bir blok oluşturmak için görüşüldüğü söyleniyor!
Biz de bütün dikkatimizle neler yapılıp, neler yapılacağını takip ediyoruz!
Milletten duyduklarımızı, MHP'ye iletmek gibi de bir görevimiz var:
* MHP; ilk defa bu seçimde oy kullanacak olan 18-23 yaş arası gençleri tek tek tesbît ederek onlara yoğunlaşmalı! Onları onore ederek ziyâretlerle gönüllerini kazanmalı...
* MHP; önce kendi ile sonra MHP'lilerle, sonra yanından geçeni MHP'lileştirebilen ehîl ülkücülerle barışmalı..
* MHP; dîn için savaşmış kişi anlamına gelen "Gâzi" ünvanını milletten almış "Gâzi Paşa"ya ve O'na sâdık vatandaşlara açıkça sahip çıkmalı...
* MHP; dîn adıyla konuşarak dîni paramparça edenlere destek verenlerden, hatta Diyânet İşleri Başkanlığı'nın tutarsız uygulamaları yüzünden cemaatlere kaçan mütedeyyin müslümanların çâresi olduğunu açık ifâdelerle belli etmeli...
* MHP; samîmi "Gâzi Paşacılar"a, Baykal'a ve Gandi'ye kızgın ulusalcı CHP'li seçmenlere, ilgi çekecek sıcaklıkta sunumlar yapmalı...
* MHP; çâresizlikten ve adressizlikten bile bile oylarını yok etmeğe hazırlanan, küçük partilerde odaklanmış duyarlı insanları sür'atle tesbît ederek ziyaretler ve davetler yapmalı...
* MHP; gidenlerin ne götürdüğünü, gelenlerin ne getirdiğini, gelirken bulaşıcı-zararlı bir illet getirip getirmediklerini çok ciddiyetle incelemeli...
* MHP; Türk ve Türklük düşmanlarının yani sahte halkçıların, daha fazla demokrasicilerin, Dinler Arası Diyalogcuların, Medeniyetler Arası İttifakçıların, BOP Eş Başkanları'nın, Allah İle Aldatanlar'ın, mürâilerin, CHP'yi SODEP'leştirmek isteyenlerin, "eski" sıfatıyla stepne partilere stepnelik edenlerin, bağımlı-bağımsız-bakımsız-tasmalı-tasmasız renksizlerin, PKK-KCK-BDP'lilerin, diğer bölücü Kürtçülerin tamamının tek düşmanı olan ülkücülerin farkında olmalı!...
* MHP; Türkiye'nin heryerinde gönüllü kurulan köprülerden geçerek gelenlerin teşrifatçılığını, gidenleri kızdıranlara bırakmamalı!...
* MHP; 'MHP'siz Meclis'in Türkiye'ye vereceği zararın bilincinde olan kişilerin MHP'de olmamasının siyâsete ve ülkeye vereceği zarârı herkesten çok bilmeli...
* MHP; Türk Milliyetçiliği adına gönüllü olarak yıllarca köy-köy, mezra-mezra dolaşarak milleti aydınlatan Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın teşkilat yetkisiyle Türkiye'yi dolaşmasını sağlamalı...
Özetle MHP; bu seçimlerde mevcût hâlinin en az iki katı güçle Meclis'e girmeli. Okyanus ötesi ve bizim BOP Eş Başkanımızın hesaplarını kesinlikle bozmalı. Bu şer hesap bozulursa Türkiye düzelir vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Aralık 22, 2010

ALLAH AŞKINA DUYUN! DUYURUN!...

Birinin söylemesi lâzım!
Allah rızası için de duyan birinin bunları, muhatabına iletmesi lâzım! Bu millet, bu kadar çâresizliğe tahammül edemez! Bu millet, çâre üretsin diye "Bey" makamına oturttuklarından çâre çıkmadığını görürse çıldırır!
Bu millet, teamülleriyle, töresi-türesiyle, on binlerce yıldır devletli olmayı-devletli kalmayı başarmış bir millettir! Bu millet; anarşinin kol gezdiği, eşkiyânın hakim olduğu, engizisyon terörünün hristiyanları canından bezdirdiği yerlerde yüzlerce yıl süren kalıcı huzûr sağlamış bir millettir!
Türk Milleti; yaratılışı gereği doğuştan organizedir! Bu ulu millet; törelidir, türelidir, devletlidir! "Devlet-i Ebed-Müddet" değişmez idealidir! Türk Milleti, her türlü zararlı fikir mikrobuna karşı Allah inancıyla şerbetlidir, aşılıdır! Türk'ün komunisti de, sosyalisti de, liberali de, kapitalisti de, ümmetçisi de, tarikatçisi de Vatanına sâdıktır! Vatana sadâkatle nâmûs, Türk'te eşdeğerdir! Türk'e göre vatanı olmayanın nâmûsu da yoktur! İslâm'a göre de vatan sevgisi îmandandır!
Birilerinin söylemesi ve birilerinin de söylenenleri muhatabına iletmesi, vicdân borcudur!
Bu milleti-devleti-vatanı karşılıksız sevenler; hiç kimseye taraftarlık etmedikleri için evlerinde inzivâya çekilenler; Milletin-Devletin bekâsı için yeniden gerekirse ölüp-öldürmek, kendilerinden sonraki kuşağa hür bir Türkiye emânet edebilmek için ne lâzımsa yapmak üzere evlerinden çıktılar! Hepsinin gözü, Üç Hilalli sancakta! Hepsinin kulağı, MHP Genel Başkanı'nda!
Birkaç gün önce, Ülkücü Hareket'in eskimeyen ve eskitilemeyen bir "Aksakalı"nı, âcilen İzmir'e davet ettik! Türkiye'nin sayılı kanaat önderlerinden, bizzat Başbakan'ın ısrarlı davet ve tekliflerini üç kere reddeden birinin gönüllü köprüden geçerek MHP'ye destek vermeye hazır olduğunu ilettik!
Eskimeyen ve asla eskitilemeyen Ülkü Devi'mizin, mes'eleye verdiği önemi gördük! Tevâfûken, MHP İl Teşkilatının muhalefetine rağmen kurulmuş lokallerden birine de davet edildik! Oradaki, Millî Tabandaki heyecânı da gözlemledi Aksakalımız ve acîlen MHP Genel Merkezi'ne ilettiğini de gördük!
Karşılığında ne mi oldu? Hiç! Parmaklarını oynatmadılar!
Devlet Bahçeli Bey!
Allah'a yemîn ederek söylüyorum ki şahsen siyâsetin hiç bir yerinde olmak istemiyorum! Siyâsetten uzak durmama rağmen, siyâsete ilgisiz kalamam! MHP'siz Meclis için yapılan bütün hesaplardan milletle berâber haberdârız! Mevcût yanlışlar siyâsetle düzeltilmeyecek mi? Suçlulardan hesap sorabilmek için seçim kazanmak şart değil mi? Seçimler de oyla kazanılmıyor mu?
Milletvekilliği için birbirleriyle insafsız bir yarışa girmişlerdense; sadece iâde-i itibâr beklentisiyle, MHP'yi çok daha güçlü bir şekilde Mecis'e taşımak hevesinde olanlarla, siz de ilgilenmiyor musunuz?
Eğer bu gayretler size iletilmiyorsa, iletmeyenler korkunç vebâldeler! İletiyorlar ve sizi yanlış bilgilendiriyorlarsa Vallahi sizi de vebâllerine ortak ediyorlar! Önümüzdeki Seçimde; hiç bir ülkücünün kim, nereden, kaçıncı sıradan aday olacağı umurunda değil! Devletli-töreli-türeli milletin mensupları olarak; devletin zorda-milletin darda olduğunun farkındalığıyla Millî Göreve ve MHP için ne lazımsa yapmaya hazırlar!
Bu sefer seslenişimiz size Sayın Bahçeli!
Şahsen artık çağırsanız da gelmeyeceğim! Deli İbrahim'e sekiz yıl Padişah olarak tahammül etmiş bir millet ahfâdı olarak; Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a rağmen Cumhuriyeti korumaya gayret ederken, MHP'yi de göz bebeğimiz gibi koruyup kollamaya devâm edeceğiz vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Aralık 21, 2010

ÜÇ HİLÂL UĞRUNA...

Alıcı kuşun süzülmesiyle, karganın celâllenmesi başka! Kurdun, aslanın kükremesiyle çakalın, tilkinin celâllenmesi başka!
Havada alıcı kuşun, karada kurdun celâllenmesi; Allah'ın hikmetlerinden olup ekolojik denge gereğidir! Gerçekten güçlü olan, saldırır ve saldırdığı cinsin en güçlülerini avlar! Bu şaşmaz ve gerçek düzen, âlemlerin yaratıldığı günden beri böyle ve kıyâmete kadar da böyle sürecek!
Karada tilkinin, çakalın celallenmesi bir şey ifade etmez ama bir aslan kükremesi, bir kurt uluması, duyulduğu her yerde, gereksiz celallenenlerin toplanmalarına ve korunmak için bir araya gelmelerine yeter! Bu da avlanılmalarını kolaylaştırır!
Havada alıcı kuşun, kartalın yere akseden gölgesi, bütün gereksiz celâllenenlerin kaçmalarına, dağılmalarına yeter sebeptir! Ve tek kalan en güçlü kartalın avıdır!
Bu aksamaz düzenin Sahibi, "Ol" deyince Olduran'ın, "Öl" deyince Öldüren'in kesin hakimiyetine kafa tutmaya ise sadece insanlardan cüz'i irâdelerini şeytâni kullananlar niyetlenir!
Yaşadığımız bu! Yaşanan çirkin hadiseler; cüz'i irâdeleriyle Küll'i İrâde'ye kafa tutabileceğini zanneden mürâilerin, iki yüzlülerin, Allah ile aldatanların, Haçlı Müslümanlar'ın yaptıkları, yapılmasına zemîn hazırladıkları işlerdir!
Komşu hakkını, toplumsal ahlâkın birinci sırasına koyan, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diyen, "Komşu hakkı yedi yerde sorulur." uyarısını yapan bir dînin mensûpları; dîn adına, alınları secdeli tarifiyle Okyanus Ötesi'ndeki BOP Eş Başkanı'nın "Haçlı Seferi" dediği Irak'ın işgaline alkış vurup dua ettiler! Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir Haçlı-Siyonist ittifakı olduğunu, dünya müslümanlarını yok etme, 3. bin yılda Asya'nın hristiyanlaştırılması projesinin ilk adımı olduğunu, bilmeyen câhil değilse hâindir! Bu projenin ilk adımının Anadolu'ya bin yıldan fazladır yerleşen, eski Roma-Haçlı kalıntısı kültürleri ve halkları karıştırıp kaynaştırarak milletleştiren Türk unsurunun yok edilmesidir!
Bu işi de göğsünü gere gere; "BOP Eş Başkanı'yız. Bize bu projede görevler verildi." diyen, alnı secdeli tarifli; "Medeniyetler İttifakı" hayâlli, "Dinler Arası Diyalog" yemli, yerli işbirlikçilere uygulatıyorlar!
Gözleri önünde yapılanları tevekkülle, sonra hayret ve öfkeyle seyreden Türk Milleti'nin söylenmeleri homurdanmaya dönünce, panikteler! Alıcı kuşun gökyüzünden dikkatle av seçtiğini gölgesinden anlayan yerdeki gereksiz celallenenlerin kaçmak-saklanmak paniğini izliyoruz!
İş, siyâseten MHP'ye kaldı! Türk Milleti'nin refleksi kabul edilen Ülkücüleri; bir çatı altında, bir sancak altında, bir safta toplayarak harekete geçirebilecek tek yer Milliyetçi Hareket Partisi... Yasal-meşrû parti olmanın yanında, kamu vicdanında Türk Milliyetçiliğinin markalaşmış ve bilinen tek adresi MHP'nin yönetim kadrosunun; onlardan habersiz başlatılan millî dip dalgalanmasını doğru okuması, doğru görmesi şart!
Dört aydır; davet edilmeyi, yeniden teşkilatına kaydının yapılmasını, yeniden MHP propogandası yapmayı hevesle bekleyen Eskimeyen Ülkücüleri görevlendirmek MHP Genel Başkanı'nın işi! Bu işin ertelenme lüksü yok!
Bu erteleme; kurulan gönül köprüsünden geçerek Kale Kapısında bekleyenlerin yeniden dağılmalarına neden olur! Bu bir panik yaratır! Bu paniğin sonundan korkarız! Kendimizi parçalamamız, yırtınmamız bu yüzden! Yoksa kimin, nereden, kaçıncı sıradan aday olacağı Vallahi-Billahi-Tallahi umurumuzda değil! Hilâli üçleştiren milletin işini güçleştiremezsiniz!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

BENİ DUYAN OLMAZ MI?

Yumruğum çekiç edip demir dövdüm sînemde
Alın terimle verdim çeliğe su! Yetmez mi?
Akınlardan akına akarken her dönemde
Seferden vazgeçersem Türk yüreğim bitmez mi,
Safı terkettim diye şevk'im firâr etmez mi?

Yaratan Türk yaratıp dağ erittirmiş bana
Bu erke baş eğdirmiş nice hana, sultana
Şimşek hızlı atlarla yetişmişken dört yana
Şimdi Anadolu'ya sığsak ayıp olmaz mı,
Uzakta yol gözleyen Türkler gönül koymaz mı?

Arkadan ilk defa mı vurulduk savaşırken
Duâya yakalandık ecelle yarışırken
Ölümü öldürenler Kırklar'a karışırken
Biz ot gibi solarsak Dâvâmız utanmaz mı,
Güle diken olmazsak bülbül hesap sormaz mı?

Memnûn eder şehîdi, kahramanın ölümü
Ölümü öldürenler diriltirler Gül'ümü
İki dilli ederek Türk adlı bülbülümü
Bülbül ve gül edersek aşka yazık olmaz mı,
Daldan kopan tomurcuk açılmadan solmaz mı?

Kurulmuş köprülerden geçilmese de olur
Elbet bir gün bir yitik, köprüyle yolun bulur
Gelen-giden geçerler köprü yerinde kalır
Uçuruma varınca yolun sonu olmaz mı,
Eğer köprü olmasa yolcu yolda kalmaz mı?

Can vererek şân alıp dile destân olalım
Düşsün beden toprağa ölüp Vatan olalım
Ülkücüyüz dedik ki Türklüğe şân olalım
Ülkücü bu uğurda heves ile solmaz mı,
Ölümü öldürenin hemen yeri dolmaz mı?

Tarih! Çok sustun yeter! Bize dünden haber ver
Meydanda belli olur korkak ile cengâver
Allah'ın Askerleri dedi Türk'e Peygamber.
Türk'e hakâret etmek O'na bühtân olmaz mı,
Müfterîye vurmayan şerre mihmân olmaz mı?

21 Aralık 2010/ İzmir
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

KÜRT BAŞKA, PKK- "B.O.P." BAŞKA!...

Yıllarca çoluk-çocuk-bebek demeden, kadın-erkek, sivil-resmî demeden Kürt'ü katledecekler; gencecik Kürt kızları dağa çıkarıp harem kuracaklar, trilyonlarca kayıtdışı karaparayı yönetecekler; Boğaz'ın, sahillerin en seçkin bölgelerinde yaşayacaklar; milyon dolar-eurolarla yaygın basında transferler yaşayacaklar, Meclis'te dokunulmazlık zırhını yemine ihanet ederek kullanacaklar, saltanat sürecek ve Kürtler'in hakkını savunduklarını söyleyecekler ve çoğu Kürtçe bilmeyecek ve çoğu Kürt olmayacak! Biz de seyredeceğiz öyle mi?!...
Aylardır medyatik gürültülerle gûya Kürt korumacılığı yapıyorlar! İlginç bir sanal-ağ paylaşımını aktaracağım. Bir vatandaş; "Baba tarafım Berberi, anne tarafım Kürt. Anemin anne tarafı Arap, baba tarafı Çerkez peki ben neyim ve kendimi hangi katagoriye koyayım?" diye soruyor, peşine de; "21 yıl bu ülkede polislik yaptım Ülkemi de herkesten daha çok sevdiğime inancım tam ama bırakın ben hem Ülkem için çalışayım hem de Özgür irademle ne olduğumu da haykırabileyim." diyor! Ya birşeyleri savunduğunu zannediyor ya da ne olduğunu bilmeden, ne olmaya karar vermeden, ne olduğunu özgür irâde(!)siyle haykırmak istiyormuş! Soyu belli olmayana ne denir bil/em/iyorum ama bir insanın kendini ne hissederse o olduğunu kesin biliyorum.
Bu yüzden Türk Milliyetçileri olarak; "Kendini Türk hisseden herkes Türk'tür." deriz. Bununla yetinmez Anayasa'mıza; "Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." yazarız. Bununla da yetinmez Atatürk'ün ağzından; "Ne mutlu Türk'üm diyene." diye bir tarif yaparız! Dikkat; "Ne mutlu Türk olana." değil!...
Yüz yıllardır; kız alıp-verdiğimiz, Kürt hısımlarımız, dünürlerimiz, kirvelerimiz, dayılarımız, yeğenlerimiz, komşularımız var. Hepsi Türk kimliğini onurla taşır ve yurtdışında göğüslerini gere gere "Türk'üm." derler! Oysa onların Kürt olduğunu kendileri de, biz de biliriz! Ne bizim Türklüğümüzden, ne de onların Kürtlüğünden zerre kadar rahatsız olmadık, olmayız!
Seçim sath-ı mailinde sık-sık Türk kelimesini terennüm etmeğe başlayan BOP Eş Başkanı, Şükrî Bitlisî'nin; "
Türk ile Türk, Kürt ile Kürt/ Evde koyun, yabanda kurt." dizeleriyle anlattığı bin yıldan da eski komşuluk hakkını da, dîn gibi siyâsete kurban etmeğe heveslendi!
Değil mi ki Türkler, Ziya Gökalp'in ağzından; "Türkü sevmeyen Kürt, Kürt değildir ; Kürdü sevmeyen Türk Türk değildir!" demiş!...Ve yine değilmi ki Ülkücüler, Başbuğ Alparslan Türkeş'in ağzından; "Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm; ben ne kadar Türk'sem onlar da o kadar Türk'tür." derler!
Ama Kürt olmayan, Kürtçe bilmeyen ve mazlûm Kürt kanıyla beslenen zâlim işbirlikçilerin, 1983'te ABD'nin "Bizim Çocukları"nın başı Netekim Paşa'ya -sadece tahrik amaçlı koydurulan- Kürtçe konuşma yasağının arkasına saklanarak yaptıkları bölücülükler yüzünden bunlar nedense unutulur!
Ve Kürt'lerin hakkını aramaya, hiç görevleri değilken bir başka ABD yandaşı, BOP Eş Başkanı'nın Genel Başkanlığındaki AKP döneminde başlanır! Bunların işi; "YÖK Başkanı'ndan İmam Hatipliye esas duruş almak" değil miydi? Bunların işi; tesettürü hayatın her alanına sokmak değil miydi? Bunların işi; "NATO Generallerinden cami imamlarına selam almak" değil miydi? Kürt hakları, şövenist-ırkçı-faşist-bölücü halkçılık ne zaman ve niye bunların işi oldu?
Türk Milleti tarihte; Romalılar'a, Bizans'a, Persler'e, Farslar'a, Haçlılar'a, daha dün Baasçı Saddam'a karşı yalnız bırakmadığı Kürtlerini; bu "Haçlı-BOP Eş Başkanı İşbirliği"ne terk eder mi?
Ne bir Kürdümüzün saçının telinden, ne de bir tek çakıl taşımızdan vazgeçmeyiz! Gerekirse bu uğurda ölürüz ama epeyce haini de itlâf ederek vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Aralık 20, 2010

KOMŞU HAKKI GÖZETİYORUZ!...

Kürt komşular, Kürt hısımlar, Kirveler! Size sesleniyoruz!
Bu seslendiklerimiz içinde Kürt Ülkücüler yok! Çünkü onların neresi ağrıyorsa Türk'ün de aynı yerleri fazlasıyla ağrıyor! Art niyetli alçaklar, bin yıldır Türk'ün kurduğu devletler içinde birlikte olduğumuz ve olacağımız Kürt komşularımızı; tahkîr ederek, tahrîk ederek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek demeden öldürüp korkutarak Türk'ten koparmaya çalışıyorlar!
O devlet-millet hainlerinden, yedikleri kaba pisleyen nankörlerden, ekmeği dizindeki hatırsızlardan, yaptıklarının hesâbını hukuk yoluyla sormak şeref borcumuzdur! Yine idam edilmesi gereken edilir, yaptıkları burunlarından getirilir! Çıkarılacakları mahkemede ağlayıp yalvararak; "Benim de anam Türk! Türkiye'nin emrindeyim!" diyeceklerini biliyoruz!
Bizim işimiz; bin yıllık komşularımız, hısımlarımız, dünürlerimiz, kirvelerimizle! Onlara sesleniyoruz:
Kürt'ler, Kadîm Komşular!
Haçlı, ABD ve AB dünyanın neresinde bir müslüman varsa düşman değil mi? Afganistan'a müslüman olduğu için zulmetmiyorlar mı? Müslüman Çeçenlere katliam yapmıyorlar mı? Türkistan'a ve Uygurlara müslüman olduğu için soykırım uygulanmıyor mu? Karabağ'a müslüman olduğu için zulmedilmiyor mu? BOP Eş Başkanı Bush; "Haçlı Seferi" deyip; Irak'â, müslüman olduğu için bu kadar katliam, bu kadar tecâvüz yapmadı mı? İran'a müslüman olduğu için düşman değiller mi? Balkanlar'da neler ettiklerini unuttunuz mu? Haçlı desteği ile kudurtulan Sırpların müslümanlara yaptıklarını, yurtlarından sürülen kardeşlerimizin gözyaşlarını unuttunuz mu? Daha dün Saddam'ın yaptığı toplu Kürt katliamını unuttunuz mu? Haçlı destekli Saddam katliamından bize sığınmadı mı Peşmergeler? Bütün müslümanlara düşman olan Haçlı'nın, ABD'nin, Müslüman Kürde dost olması mümkün mü?
Yapılmak isteneni farketmiyor musunuz? Geçmişte de tahrîk ettikleri bütün Kürt İsyanlarında sizi ecelle, ölümle, yasla başbaşa bırakıp gitmediler mi?
ABD Irak'tan çekildiğinde; Arapların, Şiilerin yapacaklarını siz de tahmin etmiyor musunuz? ABD'nin verdiği silahla-dolarla şımaran Peşmergenin yaptıkları yanlarına mı kalacak? Yarın Türkiye'den başka sığınabilecekleri yer var mı?
Kürt Komşular! Aramızı açmak için Haçlı ile işbirliği yapmış şerefsizlere yüz vermeyin! Onlardan hiç biri villalarını, dolarlarını, denizi-boğazları bırakıp sizinle komlara, yaylalara, dağlara gelmezler! Gelenler de ağalığından vazgeçmez! Onların rahatı için Kürt'ün kanının akıtılması lazım! Kürt'ün kanını da PeKaKa'lı şerefsizlere akıttırıyorlar, kör müsün?
Kürtleri savunduğunu söyleyen şerefsiz PeKaKa'lıların vurdukları kadınları, çocukları, ihtiyarları Devlet helikopterle hastaneye taşımıyor mu? Gündüz evde, gece PeKaKa içinde olanları; Devlet-Ordu-Polis bilmiyor mu?
Artık sona yaklaşıldı görmüyor musunuz?
Kürtçe bilmediği için Türk sanatçı kurşunlanırsa, asker-polis böyle taşlanır-molotoflanırsa, sokaklar-arabalar yakılırsa; otobüslerde kızlarımız yakılmaya, İmralı'daki bebek katilinin talimatıyla siyasi PKK'lı BDP'liler bu tahrîklere devam ederlerse; biliniz ki sabrın da bir sonu var!
Bu adileri felekten gayrısı elimizden alamaz! Arada size de yazık olmayacak mı? Neden bu işbirlikçi adileri yüzlerine tükürerek içinizden kovmuyorsunuz?
Elhamdülillah Müslümanız. Komşu hakkının yedi yerde sorulacağını unuttunuz mu? Türk Milleti olarak biz bin yıllık komşuluğumuza üzülüyoruz! Siz bunları hak etmiyorsunuz! Biz devleti sokakta bulmadık, sokağa da teslîm etmeyiz ve kendi düşen de ağlamaz vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Aralık 18, 2010

MHP GENEL BAŞKAN ADAYI...

Eğer bugün de sözümü yerine getiremezsem ilk karşılaşmamızda Kağan Birgüvi Başkan'ın cezalandırmasına muhatap olacağımı biliyorum.
Kağan Birgüvi; yaşları 25 ile 70 arasında değişen, en az 300 kişilik bir ülkücü grubun, tek MHP Genel Başkan Adayı!
Kağan Birgüvi; sanki hemen yarınmış gibi 25 sene sonranın MHP Genel Başkan adayı olduğunu, göğsünü gererek ve büyük bir inançla açıklıyor!
Kağan Başkan, her çocuk gibi yaşını büyük göstererek çabuk büyüneceğine inanıyor ve 10 yaşında olmasına rağmen sorulduğunda, başını iyice dikerek ve becerebildiğince dik durup daha iri görünmeğe çalışarak; "11 yaşındayım!" diyor.
Kağan Başkan 11 diyorsa 11'dir!...
Kağan; İzmir'de köklü bir Türk ailesinin, MHP'de uzun yıllar yöneticilik yapmış bir ailenin çocuğu, ülkücü bir babanın oğlu.
Dünya ve ülke meselelerini sohbet eden kocaman adamların arasında, saatlerce pür-dikkat çevreyi ve konuşulanları takip eder! Bu işi mecbûren mi yaptığını yoksa onun da dikkatle dinlediği konuşmalarla gerçekten ilgilenip ilgilenmediğini merak ettim! Konuşulanları öyle dikkatle takip ediyordu ki!...
Öğretmenliğimin de verdiği alışkanlıkla, gayr-ı resmî bir sınava niyetlendim!
- Kağan Başkan!
- Efendim Amca?
- Milliyetçilik nedir? Soruyu sordum ama acaba yaşına göre ağır bir soru olmadı mı diye de kendimi sorgulayıp pişman olacaktım ki:
- Milliyetçilik; milletini sevmek ve bütün milletlerden daha rahat yaşamasını sağlamak için çalışmaktır! Dedi...
Çoğu kocaman kocaman insanın cevaplayamayacağı bir soruyu hemde çok doğru cevaplamıştı Kağan Başkan!
- Kağan Başkan; ülkücülük nedir peki?
Yine hiç düşünmeden başladı söze:
- Bütün milliyetçileri bir araya toplayarak milletin rahatı için çalıştırmaktır.
Ve devâm etti Kağan Başkan;
- Her ülkücü milliyetçidir ama her milliyetçi ülkücü olmaz! Mesela .... Amca milliyetçi ama ülkücü değil çünkü o Doğru Yol Partili!...
Kendisine çocuk muamelesi yapmamdan rencîde olur endişemle, büyük bir adamı tebrîk ediyormuşçasına tokalaştım Kağan'la...
Her çocuğa niye sorulur bilmem ama ben de yaptım ve sordum büyüdüğünde ne olacağını, cevabı hazırdı:
- MHP Genel Başkanı olacağım. Bütün ülkücüleri birleştirip seçimleri kazanarak Başbakan olacağım ve Türk Milleti'ni Atatürk'ün zamanındaki gibi rahat ettireceğim!...
10 yaşında olmasına rağmen 25 ile 70 yaş arasındaki en az 300 kişinin Genel Başkan Adayı, bu Kağan Birgüvi işte!...
O kadar inanarak söyleyip beni de o kadar inandırdı ki Allah'tan Kağan Başkan'ın Genel Başkanlığını görebilmek için ömür niyaz etmeğe başladım!
Kağan Başkan kazasız-belâsız büyüsün, O'na teslim etmekten utanmayacağımız bir Türkiye'de MHP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk Milliyetçisi Başbakanı olsun inşallah!
Dostlar, sizler de Kağan Başkan'a dua edin lütfen...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA, TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

"DOLMA KALEM" KURNAZLIĞI!...

Akıl sadece; bu mürâilerde, takîyyecilerde, dönen-değişen-gelişenlerde, BOP Eş Başkanı Baba Bush'un Haçlı Seferi diye açıkladığı Irak zûlmünü yapan ABD'li askerlere dua eden ve alkışlayan bizim BOP Eş Başkanı ve şürekasını doğrulamayı millîcilik sayan Haçlı Müslümanlar'da var ya!...
Kaç gündür öfkeyle sakladığım, 13 Aralık 2010 günü, "habervaktimeditor@gmail.com" adresinden özel adresime gönderilen bir iletiyi aynen kopyalayarak paylaşıyorum:
"
Mustafa Bey, Bu konuya da değinmeniz dileğiyle Saygılar." Bir de sitelerinden bir yazının linkini vermiş, reklam olmasın diye aktarmadım!
AKP ve BOP Eş Başkanı'na vuvuzelalık eden bir kesimin editörünün nedense bize kanı kaynamış! Ben ve ülkücülerin şühedâya gösterdiğimiz ihtirâmı bildikleri için Rahmet-i Rahman'a ulaşmış bir şehîdimizin, katilini sorgulamamızı tavsiye etmiş!
Gandi Kemal'in, bir röportajda; "Ankara'da her eyleme katılırdım." dediğinden bahisle, Ülkücü Şehit Dursun Önkuzu'nun katlinde bulunup bulunmadığını sormamızı önermiş!
Ben de; Filistin kamplarında eğitim görerek sayısız silahlı-bombalı eylemlere katıldıklarını kendileri anlatan ama dönüp-değişip-gelişip AKP'lileşen Haçlı Müslümanlarla AKP Vuvuzelalığında ortak olan, eski militan-yeni cevval-Kandil kuryesi gazetecileri sorgulamalarını şiddetle tavsiye ederim! "Mücahitlikten müşahitliğe, müşahitlikten müteahitliğe, müteahhitlikten AKP'li"liğe terfi eden; dönen-değişen-gelişen'leri sorgulamalarını da!
Öyle samîmi, öyle sâdık millîciler ki Gandi Kemal'i de hal'etmeye Okyanus Ötesi'nin izni olmadığı için; CHP-MHP çekişmesiyle; "Küçültülmüş CHP, MHP'siz Meclis" senaryosunda bizi konu mankeni edebileceklerini zannetmişler! Sizi gidi kadayıfçılar, mürâiler sizi!
Bir gazeteci kurnazlığı da biz yapalım, hak ettiler!
Eğer MHP Genel Başkanı, sesimizi duyar ve gönüllü kurduğumuz Köprümüzden geçmeye ikna ederek MHP'ye yönelttiğimiz Dev Kanaat Önderlerinin katılım törenini yaparlarsa bu kurnazların, diğer dolma kalemlerin, diğer AKP Vuvuzelalarının, yandaş-candaş-yoldaş gazetecilerin -ne diyeceklerini az-çok tahmîn ediyorum da-, suratlarının ne renk olacağını merak ediyorum!
Tam zamanıyken hem MHP'lilere, hem de CHP'lilere sesleneyim: "Küçültülmüş CHP, MHP'siz Meclis" şer senaryosunu bozmanın tek yolu; herkesin inadına, her şeye rağmen, partisine sahip çıkmasıdır! Gandi Kemal'in CHP'yi yine SHP'leştirmesine, SODEP'leştirmesine kızan Ulusalcılarında; vatanperverlikte, Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarına sadâkatte müşterekleri olan MHP'ye emaneten de olsa oylarını vermeleri ulusal akıl gereğidir!
Yerli İşbirlikçilerin, Haçlı Müslümanların, Okyanus Ötesindeki ve bizdeki BOP Eş Başkanları'nın senaryoları ve oyunları ancak bir sandık güçbirliği ile bozulur! Gerçek manada millî, Atatürk'e-Cumhuriyete ve kazanımlarına sâdık, dîni siyâset malzemesi etmeye râzı olmayan ve ahlâki bulmayan bir hükümet; sekiz yıllık tahribatı en fazla iki senede tamir eder, sonra da millî kalkınmayı sağlar diye düşünüyoruz...
"Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir
Davransana! Eller de senin baş ta senindir.
His yok, hareket yok, acı yok! Leş mi kesildin
Hayret veriyorsun bana! Sen böyle değildin!" (M. Akif ERSOY)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN



ÜLKÜCÜNÜN SEVDÂSI ÖFKESİNE YENİLMEZ!

Öfkeli tavrıma üzülüp fakîre muhabbetleri yüzünden duygu ve üzüntülerini belirten-belitmeyen bütün Dostlarımdan özür diliyorum!...
Şahsen mevcût MHP Genel Başkanı'nı takdirimle MHP'li olmadığım gibi O'na olan kırgınlığım-kızgınlığım yüzünden de Ülkücülüğümde bir değişiklik Allah'ın izniyle olmaz!
Durumdan vazife çıkarıp ve ola ki herhangi bir göreve tâlib olduğumuz düşünülerek birileri rahatsız olurlar diye gönüllü olarak köprülüğe soyunmuştuk! Gelen de, giden de geçsin diye düşünmüştük!
Milli Seferberlik dip dalgalanmasının fişeğini 17 Ağustos'ta köşemden ateşlediğimde, en fazla MHP Genel Merkezi şaşırdı biliyorum! Çünkü orada yıllardır taraftarlıkla ülküdaşlık arasındaki farkın farkında olamayanlar yoğunluktaydı! Onlara göre sadece Genel Başkan'a sadâkat, ülkücülüğü ispâta yeterdi! Külliyen yanlış değil! Elbette teşkilat ve Genel Başkan'a sadâkat çok şeydir ama 1965'ten 4 Nisan 1997'ye kadar güne Başbuğ'la başlayıp günü Başbuğ'la bitiren, Türkeşçilikle başlayıp ne zaman ülkücüleştirildiklerini bilmeyen Başbuğ'a sâdıkların mâtemleri, her geçen gün artan Başbuğ özlemleri görmezden gelindi! Sadece görmezden gelinseydi yine bir şey olmazdı! Başbuğ'a sadâkat, yeni Genel Başkan'a sadâkatsizlik gibi tarif edildi!
MHP Delegesine; "Ülkücü İrâde" sıfatını ilk defa biz kullandık! Devlet Bey'in o meşhûr olaylı kongre sonrası Genel Başkan olmasıyla; "Ülkücü İrâde tecellî etmiştir. Genel başkan ve Teşkilâtlarımın emrindeyim." diye ilk yazanlardanız!
Niyesini bilemem, bizim samimiyetlerini hiç sorgulamadığımız kişiler tarafından samimiyetimize hiç inanılmadı! Şu an bir sayım yapılsa Genel Merkezcilere göre hain sayısı, MHP üyelerinden fazladır! Mecbûren ortam durulsun, gereksiz şahsî çekişmeler yüzünden güç kaybı olmasın diye inzivâya çekildik! Meşrû zaman ve zemînlerde düşüncelerimizi söyledik elbette ve hiç Devlet Bahçeli taraftarı olmadık!
Bu fikrimde hâlâ bir değişiklik yok ama 17 Ağustos günü AKP'li Ahmet İyimaya'ya tepki koymasaydım kendi karakterimi insafsızca sorgulardım! Allah şahidimdir ki gece saat 02.00 dolaylarında Rabbim'le başbaşa bir anımda tepki verdim AKP'nin; "MHP'de tsunami olacak!" kararına! Kızgın, öfkeli sayısız Ülküdaşımdan sitemler aldım bu davranışım yüzünden!
Ama iki yıl önce Okyanus ötesinden bir AKP'li Bakan tarafından; "Küreselcilerle milliyetçiler mücâdelesi" diye açıklanan mücâdelede safımı tutup tavrımı belli etmek zorundaydım!
Çünkü ben, şahısların değil Türk Milleti'nin aşığıyım! Çünkü ben, şahısların fâni, devletin Ebed-Müddet olduğuna îman etmiş bir Türk Milliyetçisiyim! Çünkü ben; milletperverlik-vatanperverlik-mütevekkil müslümanlık-Allah rızâsı için Cihâd-ı Ekber'de mücâhidliğin Ülkücünün şahsında cem olduğuna inanan bir Müslüman Türk'üm! Ülkücünün, Türk Milleti'nin refleksi olduğuna inanmış îman etmişim!
Bütün bu duygularımla; "Küçültülmüş CHP, MHP'siz Meclis" oyununu bozmak için Genel Merkez'e rağmen, yerlerinden korkan menfaatperestlere rağmen, kraldan fazla kralcılığa soyunmuş milletvekili adaylığı hayalleriyle olmadık taklalar atan yalakalara rağmen; MHP'nin daha fazla güçle Meclis'e girmesinin Millet ve Devlet'in bekası için şart olduğunu biliyor ve bu uğurda gayret ediyorum. Gayretimiz birileri tarafından bilinse de olur, bilinmese de! Ülkücünün sevdâsı her zaman öfkesini yener!
Bütün Ülkücülerin de aynı duygularla kara sevdâlı olduğu Türk Milleti'nin bekası ve MHP'yi Meclis'e daha güçlü taşımak için uğraşacağından asla şüphemiz olmaz. Çünkü biliyoruz ki;
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...

Mustafa ASLAN

Cuma, Aralık 17, 2010

"ÜLKÜCÜSÜN!" DEDİLER!

17 Ağustos 2010'da, ".... Hey! Ufacık bir çalkantıda şıratlaşan ayran fikirliler! Bre mayasızlar! Türk Milliyetçiliğini yaşama biçimi olarak benimsemiş ülkücüler, Bozkurt karakterlidir! .... sizin temelsiz yapınızın köşe taşlarını oluşturan dönüp değişenlere benzemezler! ....
Bu "Ülkü Devleri"nin, .... Parti'nin mevcût Genel Başkanını sizin karşınızda yalnız bırakacaklarını mı zannedersiniz? Bininizi, Devlet Bahçeli'nin kestirip attığı, traş artığı saçının teline kurban etmez mi en kızgın Ülkücü? Yanında olmasak da, yakının da görünmesek de bu gibi hallerde Teşkilat söyler, biz Bozkurtça kükreriz ....!" diye seslenmiştik! ( http://maslan.blogspot.com/search?q=tsunami )
İkinci 12 Eylül'den de bir ay önceydi! Şimdi Aralık'ın 17' sindeyiz. Yani Bahçeli'ye muhalif olmamıza rağmen, "küreselciler" ve AKP karşısında desteğimizi açıkladığımızın üzerinden tam dört ay yani 120 gün geçmiş!
Bu geçen süre içinde Devlet Bahçeli, referandumla ilgili sayılı açık hava toplantıları yaptılar. Anı'da milleti heyecanlandıran tarîhî Cuma Namazı'nı kıldılar. Televizyon programları ve 31 Ekim'de İstanbul'dan " "Devlet ve Milletin Bekası İçin Güçbirliği" dâvetini yaptılar! Hepsi heyecan uyandırıcı müthîş siyâsi ataklardı!
17 Ağustos'ta münferîden fişeklenen Ülkücü Dip Dalgalanması, bu ataklarla fırtınaya dönüştü! Küreselciler şaşırdılar! AKP ve BOP Eş Başkanı paniklediler! Bu müthîş birliktelik ve millî seferberlik heves ve heyecânı, ülke sınırlarını aştı. Okyanus ötesinde ikâmet eden ve "küreselciler"i bizzat gözlemleyen Türk Milliyetçisi kardeşlerimiz de teknoloji sâyesinde bu atağa dahil oldular!
Birileri tarafından kabûl görür veya görmez, itibar sayılır veya sayılmaz fakîr 30 yıldır elinde kalemiyle Türk Milliyetçiliği yapan bir savaşçıdır. Kaç kişinin okuduğu, fakîre kaç vefâkâr insanın iltifat ettiği, önemsenmemiş hatta küçümsenmiş olabilir! Lâkin Türkiye'de istediği herkese ama herkese en fazla iki saat içinde ulaşır.
31 Ekim 2010' dan bugüne kadar; gönüllü olarak ateşlediğim ve katıldığım millî seferberlik rüzgârından da hareketle Sayın Devlet Bahçeli'ye; gözlemlediğim siyâsi atraksiyonlar ve yapılabilir gördüğüm tesbîtlerimi arz etmek için ulaşmaya çalıştım! İki kere Özel Kalem vasıtasıyla randevu talep ettim!
Bu randevudan amacımda; yağan yağmurların, benim cenâhımda yarıkları kapattığını gösterebilmek, teşkilat adap ve edebi içinde birikimlerimi, bu heyecanlı süreçte yakın markaja alarak MHP'ye destek vermeyi kabul ettirdiğim -bana göre çok önemli, zannederim duyulduğunda herkesin "Aaaa!" diye hayret edeceği- isimleri, Sayın Genel Başkan'ın da tasvîplerine arz etmekti! Yâni kraldan fazla kralcılığa soyunmuştum kendi kendime!
Herkese açıldığı bildirilen MHP kapıları; bir ABD Büyük Elçisi'ne bir de bana açılmadı! ABD Büyük Elçisi'ne randevu verilmeyeceği açıkça söylendi ama bendenize randevu verilmeyeceği de söylenmedi! Bekledim, bekledim, bekledim!...
Bu bekleme sürecinde durumdan vazife çıkararak köprülüğe soyundum ki kimse benden rahatsız olmasın! O da olmadı, bütün samîmi gayretlerim yok sayıldı ve kendime verdiğim köprülük görevimi sonlandırarak vaz geçtim!
Demek ki siyâseten başarı; milletine-devletine-bayrağına-vatanına-teşkilatlarına-ülküdaşlarına ölesiye sâdık insanlara randevû vermemekle ve vereceği desteğin karşılığında hiç bir talebi olmayan siyâset aptalı idealistlere kapıları kapatmakla oluyormuş! Bilmiyordum, bir eğitimci olan Sn. Genel Başkan sâyesinde öğrendim!
Bedava, karşılıksız verdiğim desteğimi askıya aldığım için şimdi isteyen ülküdaşım bana istediği kadar kızabilir!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Aralık 16, 2010

ÜLKÜCÜYÜM, FİRÂRDAYIM, SEFERDEYİM!...

Dostlarım, Gönüldaşlarım, Ülküdaşlarım;;
Bir günde bu kadar fazla sayıda tazyîke muhatap olduysam; bilmeden, istemeyerek sizleri üzdüysem binbir özürle!...
Türkeşçi olarak başlayıp ne zaman ülkücüleştiğimi bilmeden-bilemeden bir ömür yaşadım. Herhangi birinin ikna odasında ülkücü olmadığım gibi, herhangi birine öfkemden dolayı da Ülkücülüğümden vazgeçmek gibi tarifsiz bir hareket asla yapmam, yapamam!
Ana rahmine, baba sülbünden düştüğü andan itibâren ülkücülük yolculuğu başlamış, hayatının hemen her anını ülkücü yaşamış, bütün rüyalarında ülkü savaşçılığının zirvelerini zorlamış, bütün hayâllerinde Tûran Seferi'nde atlar çatlatmış bir mefkûreci-idealist-ülkücü olarak son nefesime kadar Ülkücü yaşamaya devâm edeceğim!
Türk Milleti'ne sevdâm, özelimdir! Semeresi yani meyvesi Türk Sevgisi olduğu için asla sakınmadan paylaşmaya devâm edeceğim. Bilirimki sevgi paylaşıldıkça çoğalır!
Yüreğimi yıllardır; "Ülkücüyüm" diyenlerin ayakları altına turâb etmişim! Ezip geçen olursa "Of!" demeyeceğimi, yerden alıp yüreğine katan olursa keyifle "Ooooh!" diyeceğimi tekrarlar dururum! Bu ezber ve tekrârımda son nefesime kadar ısrarlıyım...
Siyâsete karşı tavır aldım sâdece!
Çünkü ben ve benim gibi idealistlerle siyâsilerin; aynı ağaca bakmamıza rağmen aynı yaprağı görmemiz bir türlü mümkün olmadı! Ne yaptıysam, ne kadar uğraştıysam; aynı ağaçtaki yeşiliyle beni cezbeden yaprağı siyâset yapan ülkücüye gösteremedim!
Çağımız gereği siyâsetin, iki sebepten yapıldığını biliyoruz. Bunlardan biri idealistçe, ülkücüce millî menfaatler hesap edilerek yapılan mefkûrecilik, diğeri şahsî hesaplarla yapılan ikbâl siyâseti. Bunların ikisinin de doğru olduğunu ve mefkûrecilerle şahsi siyâset yapanların aralarında bitmez bir çekişmenin olduğunu, olacağını da biliyoruz! İnsanlık tarihiyle başlayan bu çekişme, kıyâmete kadar da sürecek! Mefkûreciler-ülkücüler şahsî siyâset yapanlara çıkarcı-bencil-egoist diyecek; onlar da mefkûrecilere-ülkücülere aptal diyecek, aptal tavrı takınacaklar! Bu gerçek, dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak!
Ülkücülerle şahsi siyâset yapanları, MHP'de buluşturabilir miyim diye düşünerek "Köprülük yap!" demişti ülkücü gönlüm! Gönüllü köprülüğüm görülmediği gibi, köprüden geçmeğe niyetlenenlere de "Gelme! Geçme!" tavrıyla karşı çıkılınca köprülük işime son verdim! Durumdan vazife çıkararak bu görevi ben vermiştim kendime ve kendi işime de son verdim kendim!
Tenezzül buyurup;"Hocam, ne yapacağız?" sorusunu yöneltenlere, doğruluğuna kesin emîn olduğum; "Vallahi bilmiyorum!" cevâbımı vereceğim ve nâmusumla eşdeğer tuttuğum oy mührümü de bütün öfkeme, kızgınlığıma veya yorumlayamadığım ilm-i siyâset adı verilen kurnazlıklara rağmen markalaşmış, sembolleşmiş Üç Hilal'e vuracağım!
Sadece "Köprülük"ten vazgeçtim! Yolumdayım, kendi atımın belinde Tûran Seferimdeyim. Yolum belli, yeterince yol azığım da var şükr'olsun! Yollar bitmeyeceğine göre ömrüm bitinceye kadar dönmeyeceğim. Tûran'ı görmeğe ömrüm yetmezse, oğullarıma-torunlarıma "TÛRAN SEFERİ"mi miras bırakacağım!...
Ve tekrâren savaşçı gönlümün, aptallığa gönüllü gönlüme verdiği ceza gereği; beni atının terkine almayan hiç kimseyi itimin terkine almayacağım!
Sadece bakışlarına râzı olmama rağmen bana bakmaya tenezzül etmeyeni ve ekibini, gözümün içine girseler de görmeyeceğim!
Çeşme içmek, köprü geçmek, düşman dövüşmek içindir vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

AKLIM, KÖPRÜMÜ KALDIRDI!...

Kapıdan almadılar, bacadan gireyim dedim! Bacayı tıkadılar; havasız kalmasınlar diye çekildim! Pencereyi denedim, demir kapladılar, giremedim!
Kalemizin surları etrafında dolaştım durdum senelerce! Yağmur yağdı ıslandım, yel esti üşüdüm! Kar yağdı, fırtına çıktı, donmamak için fır döndüm etraflarında! Kışın kurt korkusuyla ne dışarı çıkan oldu, ne de kimse gelmedi ki Balgat Kalesi'ne girerken etrafta çılgınca koşturan beni görsün!..
Baharlar geldi! Yağmurlar yağdı, seller oydu gitti surların önündeki yumuşak dolgu toprağı ve uzaktakileri kaleye getiren yol, surların önünde bitiverdi bir bahar! Sur ile yol arasında kalıverdim!
Selin oyduğu uçurumun dışındakilere göre kaleye yakındım, kaledekilere göre çok uzak!
Köprü olayım dedim karşıda kalanlara acıyarak! Gelen de, giden de geçsin dedim! Şükür gelenler geçti! Henüz giden olmadı! Ama gitmek üzere, köprüden sonraki çamurlu yolda kirlenmesin diye paçalarını toplayanları görünce köprülükten de vazgeçtim!...
Bu kadar yıl; bana, teşkilatıma özlemime, ülkücülüğüme ve karakterime inanmayanlara asla inanmamak üzere bütün kapılarımı ben kapattım bu kerre!
Firârdayım ve Kuva-y-ı Seyyârece avdayım yine! Bana inanmayana, ben hiç inanmıyorum! Beni atının terkine almayanları yemin ederim itimin terkine almam! Bana ne köprüden, köprülükten!
Siyâset düşünmem! Her hangi bir il-ilçe-belde yöneticiliği istemem! Kimsenin ne yerinde, ne makamında gözüm olmaz ve kimin nerede olduğunu bilmem, merâk ta etmem! Yani bal almam, pekmez satmam! Ne işim var tatlı pazarında?
Artık; MHP, Devlet Bahçeli, eski-yeni ülkücü, giden-gelen umûrumda değil! Sorana; "Vallahi bilmiyorum!" diye en bildiğim doğru cevâbı veririm! Köprü olmuştum, ilk gideni merakla Kafka'nın Köprüsü oldum! Artık işime de son verdim!
Kızdım! Öfkelendim! Uğraştım, didindim ve kimsenin beceremediğini ben becerdim ve aptallığa gönüllü Ülkücü gönlüme küstüm! Kendime firardayım bir daha!
DUYANLARA!
Bir bıçak saplanmış tam yüreğime
Çıksa kanayacak kalsa sancıyor!
Bir ülkü hapsolmuş tüm benliğime
Çıksa utanacak, kalsa acıyor!...

Acep cüce miyim, Ülkü Devi mi?
Zindânım etmişim kendi evimi
Gözümün bakışı kin mi, sevi mi?
Baksam bulanacak, yumsam sancıyor!

Hani bizden idi güzel kusursuz
"Ülkücüyüm" diyor hırsız uğursuz
Dünyayı kapladı arsızla nûrsuz
Gönlüm patlayacak, kalbim sancıyor!

Yüreklerde sızı, meydanda canlar
Evlerde kalanlar, cephede kanlar
Hani atlananlar, pusatlananlar?
İçimde savaş var, kanım sancıyor!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Aralık 13, 2010

NELERE KADİRSİN EY DEMOKRASİ!

Mardin'de Artuklu Üniversitesi'nde 'Nesiller Buluşuyor' toplantısında; "Kurşunların konuştuğu yerde, hepiniz biliyorsunuz ki, fikirler susar. Şiddetin egemen olduğu yerde, diyalog, hoşgörü, aklı selim barınamaz. Barut konuşursa mürekkep kenara çekilir ve kurur." buyurdular BOP Eş Başkanı Başbakanımız!
Bir dünya lideri(!)ne yakışan ve beklenen sözler!
Diğer BOP Eş Başkanı Bush'un 'Haçlı Ordusu'da; sadece fikirler susmasın, sadece diyalog-hoşgörü-aklı selîm sürsün, mürekkepler kurumasın barut sussun diye Müslüman Irak'a kurşun değil bomba yağdırmıştı! Viyetnam'a da, Afganistan'a da aynı insânî fedakârlıklarla gitmişlerdi zaten! Ve "Haçlı Seferi" olduğu BOP Eş Başkanı Bush tarafından açıklanan bu insâni seferlere bizim BOP Eş Başkanımız ve "Kardeşim Abdullah Gül" iyi dilekler sunmuş, dualar etmişlerdi!
BOP Eş Başkanı Bush'un emriyle Irak'a demokrasi getiren Haçlı Ordusu; barut sussun, mürekkep kurumasın diye bir milyondan fazla Müslüman sivilin kanını akıttılar yeşil mürekkebin üstüne! Muhabbet, sevgi, aşk hayatta kalsın diye yüzbinlerce Müslüman kadının-kızın ırzına tecâvüz ettiler!
Sırf bu insânî davranışı onaylamak için o zamanki Dışişleri Bakanımız A. Gül; "Dünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir." dediler. (http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html)
Bu insânî-barışçıl hareketi alkışlamak için bizim BOP Eş Başkanı'mız; "Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz." diye dualar ettiler!
Abdullah Gül'ün bu insânî-barışçıl harekete; "(BOP) Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek."(http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295) kararlılığı ile verdiği destek te bu ileri demokrasi fedâiliğindendi!
Dş Politikada bu kadar kimlikli-kişilikli-insânî tavırlarla var olan diplomat siyâsilerimiz; iç politikada da mürekkep kurumasın diye üzerine "Demokrat PeKaKa'lılar"ın kan akıtmalarını, "daha fazla demokratik hak talebi", ileri demokrasi gereği, normal ve insânî saydılar!
İmralı'daki ağırlaştırılmış ömürboyu hapse mahkûm "bebek katili" caninin; "Haziran'a kadar kürt sorunu çözülmezse... Dağlarda bir günde yüzlerce asker ve PKK'lı ölecek!" vaadiyle, bu "daha fazla demokrasi" açılımına destek verdi!
Bir yanda
Mardin Artuklu Üniversitesi'nde düzenlenen ''Nesiller Buluşuyor'' toplantısında, mürekkebin kurumaması için hayâtî projelerini tekrarlayan bizim BOP Eş Başkanı; diğer yanda "Wik ile ak"lanan seneryolarla işbaşına getirilen Gandi Kemal'in "Genel af"vaadi!...
Diğer BOP Eş Başkanı Baba Bush'un "Haçlı Seferi" adını verdiği, bizim BOP Eş Başkanı ve "Kardeşim" diye sıfatlandırdığı Abdullah Gül'ün alkış ve dualarla desteklediği, dünya müslümanlarına karşı uygulanan "daha fazla demokrasi" hareketlerinin iç yansımalarını da sekiz yıldır iftihâr ederek, alkışlayarak, iki kere tek başına hükümet ederek ödüllendirdik!
Bu ödüllendirmeyi fazlasıyla hak eden bizim BOP Eş Başkanımız da mürekkep kurumasın, diyalog-hoşgörü-aklı selim kesinlikle hâkim olsun diye; molotofsuz, taşsız-sopasız, kalaşnikofsuz öğrencilere biber gazı, cop, tekme, gözyaşartıcı bombalarla gereken dersi, anlaşılacak bir dille verdiriyor şükr'olsun!
Nelere kadirsin eyyy demokrasi! "Demokrasi amaç değil araçtır." diyenlere bile ne kadar bonkörsün!
"Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet/ Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten." (N.Kemâl)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

WİK İLE AK" LAŞMIŞ YUMURTADAN ÇIKAN AKP!...

Başbakan kızıyor ama bir türlü AK-Parti diyemedim şu AKP'ye! Bazân niyetleniyorum ama bir türlü nisyân ile mâlülleşemeyen hâfızam, itirâz ediyor!
Öğrenciliğimizde, "yürümekle aşınmasın" diye kapatıldığımız cezaevlerinde, gurbetlerde, 8-10 kişi paylaştığımız öğrenci evlerinde soframızın sabah başka, öğlen başka, akşam başka taamı olan yumurtanın nelere kadir olduğunu görünce de hafızam bağırarak AK-Parti'ye AKP dedirtti bir daha bana!
Hâfızam ciddî ciddî sordu; "AKP mi yumurtadan çıkar, yumurta mı AKP'den?" Aklım, bu uçuk soru karşısında küplere bindi; "Akıllı ol be hâfızam! Böyle soru mu olur? Eğer olursa bu sorunun cevabı mı olur?"
Aklımın köpürmesine bıyıkaltı gülümseyen hafızam, makarayı biraz geri sardı ve iki-üç yıl geri dönüverdik!
Müthîş ticâri başarılara imza atan "AB Gıda" ve sahibi Abdullah Unakıtan'ı hatırlattı! Maliye Bakanı Kemal Abi (Unakıtan)'nin oğlu Abdullah Unakıtan; çiftliğindeki tavuklarına yedirmek için 4.000 (dört bin) ton mısır ithâl etmiş! 4.000 ton mısırla beslenen bilmem kaç milyon tavuğun yumurtlamasıyla ve likit yumurta KDV'sinin %18'den %8'e indirilmesiyle, memlekette bir yumurta bolluğu, bir yumurta bereketi ki sorma gitsin!
Mısırla beslenen tavuklardan elde edilen likit yumurtayla kazandıkça büyüyen, büyüdükçe kabına sığmayan "AB Gıda"; Mısır ticâreti, pastörize yumurta ticareti ve fosforik asit yatırımı gibi alanlarda büyüdükçe büyüyerek AVEK Otomotiv adıyla ve 15 milyon dolarlık bir yatırım ile de otomotiv sektörüne girmiş! Ne diyelim? Gözü olanın gözü çıksın! Bülent Arınç ta bugün; "Rızkın onda dokuzu ticârette" diye hatırlatmadı mı? Gözü olanın gözü yine çıkmasına çıksın da AKP'den çıkan yumurtaların, bugün kullanıldığı yere bakar mısınız Allah aşkına!
4.000 ton mısırla beslenen milyonlarca tavuğun yumurtladığı yumurtaları, pastörize olmadığı için almayan AKP'liler, başkalarının eline geçmesini önemsememişler!
Kaleşnikofsuz, bombasız, molotofsuz, taşsız-sopasız aç öğrenciler almışlar bu yumurtaları ve yemiyorlar ki akılları çalışsın! Un-akıtan Kemal Abi'nin mahdûmlarının pastörize imalatı artığı yumurtaları, Kuzu gibi Burhan Hoca'nın başına atıvermişler! Şükür ki pek kötü olmamışmış! Burhan Hoca'nın dediğine göre yumurtanın kırıldığı yerde, yeni saçlar çıkasıymış! Allah(c.c.) bir kere; "Yürü ya kulum!" demiş ya! Un-akıtan Kemal Abi'nin ve mahdûmlarının, adlarında kerâmet var! Adlarının karıştığı her alanda hareket var, bereket var!
AKP'den çıkan yumurtalardan şimdi de milyon-milyon AKP'li seçmen çıkasıymış! Hikmetine sual mi olur? Yıllarca bekletip kokuttuktan sonra yumurta yiyen Çin'den getirilen çakma kuluçka makineleriyle seri üretim yapılasıymış!
Biz de; 9 ay ana rahminde, 2-3 yıl ana kucağında, 9-10 yıl ana-baba kontrolünde, 17-18 sene ebeveyn yönlendirmesinde, 20-30 sene de herhangi bir fikir akımının kucağında büyümesini beklediğimiz Vatan-Millet Evlâtlarının olmasını-oluşmasını-olgunlaşmasını bekleyeceğiz ki bizi kurtara!
4.000 ton mısırla beslenen, tavukların yumurtalarından çıkacak yeni AKP'liler üç haftada etlik hale geleceklerine göre, bir dönem daha AKP yönetimi varolasıymış!
Bir Bakan mahdûmunun bu kadar sür'atle geliştiği, uluslararası krizin teyet geçtiği ekonomik modelde, Başbakan ve Cumhurbaşkanı mahdûmlarının süper hızla gelişmelerinden doğal ne olabilir ki? Yatlar gemicik, gemicikler katamaran olmazsa, mısırlı-tavuklu-yumurtalı ekonomik modelden endişe duyulmaz mı?
Haçlı sırdaşlarının "Wik ile ak"ladığı bilgilere göre Emine Hanfendi'nin tarifi ile; "Allah'a inanıp güvenmeyen" ağızları dualı, alınları secdeli bu ekâbiri, bu kıymet bilmez milletten, Haziran-2010'da kurtar Ya Rabbi!...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Aralık 11, 2010

BÖYLE GÖZ ÇIKARMAYA İHTİYÂÇ YOK!...

"Türkiye'nin bugünlerde bu tür tokalaşmalara çok ihtiyâcı var!" mış! TÜSİAD'daki hazırlanıldığından şüphelendiğimiz karşılaşmada PKK'nın siyasallaşmışlarıyla tokalaşmayı soranlara böyle açıklamış Bahçeli!
Bu tavra ve savunmaya sesli itirazlar var!
Bu tokalaşılanların, seçim sistemimizi delerek, İmralıdaki bebek katili caninin onayı ile bağımsız girip PKK'nın silahları gölgesinde Meclis'e taşındıktan sonra partileştikleri, unutuldu mu?
Abdulhak Hamit; "Türk Milleti söylemez, söylenir." demişti. Biz de yıllardır milletin söylentilerini seslendirerek söylemeğe uğraşırız! Ortadoğuda, doğuda, uzakdoğuda, Orta Asyada dîne direnen töreden olan "Kan davası"; beğensek te-beğenmesek te, tenkît etsek te-etmesek te var! Kan davası sonlandırılmadan, barışılmadan davalıyla tokalaşılırsa peşînen yenilgiyi kabullenmek diye yorumlanır!
Son günlerdeki öğrenci olaylarında uygulanan faşizan baskı ile orantısız, zalimce güç kullanımı ile bölücülerin şehir yapılanması olduğu artık saklanmayan KCK'lıların taşlı-sopalı, molotoflu, bombalı saldırılarına karşı "İleri Demokrasi" uygulamalarını, millet kıyaslamıyor mu?
Silahsız, molotofsuz öğrencilere acımasızca saldırırken; PKK'nın şehir yapılanması olduğu kesin bilinen KCK'lıların polise, askere yaptıkları işaret fişekli, molotoflu, taşlı-sopalı, silahlı saldırılarına karşı, "İleri Demokrasi" adıyla teslîm olunmasıyla bir farkı var mıdır bu tokalaşmanın?
Tesâdüfen karşılaşmada nezâket gereği tokalaşılıp sorulduğunda da; "Mecbûren, nezâket gereği!" denilseydi, bu tokalaşma dikkat bile çekmezdi!
Söylenenlere göre bu tokalaşmaya ihtiyaç yok!
Dahası nezâketen tokalaşmaya mecbûriyet oluşturulan; bu, Meclis'teki yeminlerine ihânet eden yalancıların, ilk seçimlerde sandıktan çıkmamaları için ne lazımsa onu yapmak ihtiyâç! PKK'nın siyasallaşmışlarını sistem alt edemediyse, sandıkta alt etmek ihtiyâç!
BDP'nin hiçbir ankette veya hiçbir tahminde barajı aşabilmesi mümkün görünmüyor! Seçim Barajı ayıbına bir daha sığınarak meseleye bakarsak bu yemînlerini inkâr eden yalancıların parti olarak seçime girecekleri mi zannediliyor? Bunlar bir daha, İmralı'dan onay alabilirlerse bağımsız olarak seçimlere girmeyecekler mi?
Asıl ihtiyâç bu yemîn kaçkınlarının, seçimlere katılmalarını yasal yollardan engellemek, engellenemiyorsa seçimde altetmek değil midir?
Kolay işleri bu kadar zorlaştırmaya neden bu kadar hevesli olunur?
AKP'nin ABD ve AB zorlamalarıyla "açılım" adıyla dayattığı bölücülükle mücâdele, bölücülerin şehir yapılanmaları olduklarını artık saklamayan bölücü siyasallarla tokalaşmak mıdır? Bunlarla tokalaşarak kimle barışılacak? Bunlar bir daha seçilirlerse, dokunulmazlık zırhıyla korunarak bütün millî değerlere saldırmayacaklar mı?
Halkları birleştirerek milletleştiren millî teâmülün adı olan Türk Milliyetçiliğinin, millet-devlet-vatan düşmanlarına yaklaşımı bu mudur?
ABD Büyük Elçisine randevu vermeyen, Pensilvanya'da oturup Dînimizi "Ilımlı" adıyla başka şekle sokmaya çalışanlara açıkça meydan okuyan, "Ordu millet" sıfatlı Türk Milleti'nin tavrını temsîlen asimetrik saldırıya muhatap Paşalara sahip çıkan, "Gerekirse Anadolu'yu yeniden fethederiz!" diye kükreyen, misyonerlik çalışmalarını ödüllendirmek diye algılanan kilise açılışlarına-tamiratlarına karşı Anı'da Cuma Namazı kılarak Türk yürekleri fetheden olumludan da olumlu millî davranışlardan sonra; "Bu tokalaşmalara ihtiyâç" neden olsun ki?
Kaş alalım derken göz çıkarmak bu değil mi?
CHP'nin yeniden SODEP veya SHP'leştirildiği bugünlerde, MHP'den başka millî duruş yokken bu tokalaşmaya neden ihtiyâç duyulsun ki?
Bu tavırdan nasıl dönülür bilemem ama sür'atle dönülmesi gerek diye Devletin Milletin Bekası için Birlik dâvetine koşmaya hazırlanan herkesin söylenmelerini kendimiz de söylenerek iletmek durumundayız vesselam!...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

SESSİZ SÜVÂRİ'DEN...

Selâm ile! Pür-dikkat sefer emri bekleyen Kuva-y-ı Seyyâreleri, tahrîkle âsîleştirenlere!...
Biz'in ben'lerden oluştuğunu, karakterli ben'lerin biz'in içine sızmış karaktersiz kim'leri her zaman hizâya soktuğunu unutturanlara, unutanlara!...
Anladıklarıma, anlattıklarıma; dinlediklerime, dinlettiklerime selâm ile!...
Ülküdaşıma, yoldaşıma; hasmıma, hısmıma, dostuma; kızdığıma, kızdırdığıma; Yüce Dileğe doğru tek başıma at sürüyorken, aralarına girip girmemekte kendimle uğraş verdiğim saftakilere selâm ile!...
Sözün tamamının kime söylendiği mâlum! Söz ortanın! Sözden nasîbim kadarı bende ama benim sözüm de ortaya!... Ve tam gününde, tam sırasında, tam Kuva-y-ı Seyyârece bir sahne:
"...............
- Okçulaaaar!
- .....?
- Hazııııır!
- ......!
- Okla!....
Ok vınıltıları, yay tınlamaları! Vurulan düşman feryâdı, vuranın isâbet nârası... Bir, on, yüz, bin, on binlerce ses!... Sonra anlarca-ömürlerce sessizlik! Ve sonra biraz daha sessizlik!...
Sessizlikten sonra, sessizce sessizliğe çeki-düzen!
Bir ayaklar üzengide, bir eller dizginde, kulaklar yeni buyrukta...
Ve göğü patlatan, beklenen ses:
- Süvarileeer!
Sese dönen binlerce sessiz-dikkatli kartal bakış:
- ....?
- At biiiin!
- ....
Haşırtılar-hoşurtular, at homurtuları, yeri eşen toynaklar, bu gürültülerle yarışan yürek gümbürtüleri... Sessizliği duaya dönüştüren gönül zikirlerinin sessiz nârâları...
Ve yine semâyı patlatan buyruk:
- Hücuuuum!
Yerde deprem, gökte bulutlara kafa tutan toz; rüzgârla yarışan hız, Allah için atan nabız... Ve tek başına çıktığı seferde, ne zaman safa girdiğini fark edemeyen tek savaşçının bir kişilik ordu gayretiyle, ölümü öldürmeğe hücûmu! ..." (M.Aslan-Sessiz Süvâri'den)
Falan şöyle söylemiş! Filan da söyleyene şöyle demişmiş! ...mış, ...miş, ...muş, ...müş! Ne duyana, nede arkadan konuşulanı yerine yetiştirdiğini zanneden laf taşıyıcısına hiç bir hayrı olmayan ...mışlı, ...mişli rivâyetler üzerine; bir türlü bitirmek için başına oturamadığım romanımdan bir sahneyi anlatarak halimi ifâdeyi denemiştim!
Aklıma Başbuğumuz'un; "Türk Milletine Bizans'tan geçen bir hastalık vardır; gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne-fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rast gele laf söylemek! Bu hastalık sizde de var! Bu hastalığı tedâvi etmeniz lâzımdır. Tedâvi etmezseniz kendinize yol seçiniz! Milliyetçi Harekette bir saniye daha kalmayınız! Benimle Dâvâ Arkadaşlığı edecekseniz, herşeyden önce vasıflı Türk olmayamecbûrsunuz!" uyarı öğüdü gelince kendimi gereksiz yorduğumu anladım ve ilgililere bu Bilge Öğüdü'nü hatırlatayım istedim! Sefer başlamışken hiçbir ülkücünün, hiçbir dedikoducuya ayırarak isrâf edeceği zamanı olmamalı! Şahsen benim yok vesselâm!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Aralık 09, 2010

KÖPRÜDEN GEÇTİ GELEN!...

Türk Milliyetçileri özellikle de Ülkücüler adına bazı kavramları net ifâde etmek gerek. Özellikle ülkücüler adına çünkü Ülkücülük, Türk Milleti'nin millî refleksinin adıdır!
Ülkücülüğün kime göre, ne olduğunu bilip kendimize göre ne olduğuna karar verdikten sonra "Ülkücüyüm." demek; canını, malını, istikbâlini, ikbâlini millî menfaatler uğruna fedâya hazırım demektir!
Ülkücülük; "Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihini lüzûmu kadar bilerek mâzînin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatidir." şeklinde Atatürk'ün dilinden;
Ülkücülük, 1920'li yıllarda; "Mefkûreler (ülküler), millî felâketlerin kalpleri birleştirerek umûmi bir kalp yaptığı zamanlarda, bir birleşmiş kaplten doğar. Sonra şekillenme devresinde yavaş yavaş dalbudak atarak filizlenir ve yeni müesseseler meydâna getirir." diye Ziya Gökalp'in kaleminden;
Ülkücülük, 1959 yılında; "Ülkücüler, yüreği daha fazla yanıp tutuşan, gördüklerinden gözleri daha fazla yaşaran insanlardır. Böylesi de az bulunur. Az bulunur ama bulunur. Bunlar toplum arabasını götüren ön tekerler gibidir. Ön tekerler nereye giderse, arka tekerler de oraya gider." diye Fakir Baykurt'un kaleminden;
Ülkücülük, 1960'lı yılların sonlarında; "Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir." şeklinde Atsız'ın kaleminden;
Ülkücülük, 1970'li yıllarda "9 Işık Doktrini"nin ikinci ilkesi olarak; "Türk Milleti'ni en ileri, en medenî, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür." şeklinde Türk Dünyası'nın Son Başbuğu Türkeş'in dilinden kaleminden anlatılan bir millî kavramdır.
Bu tariflerin hiç birinde "ben" yoktur, "benlik-bencillik" yoktur. Ülkücülük millî bir tavırdır ve bütün bu tarifleri bilerek "Ülkücüyüm." diyen kişi bir "Millî Fedâi"dir! Millî Fedâi'nin ödülü; bir öğretmenin geçer notu, bir komutanın aferini, bir patronun parası, bir genel başkanın teşekkürü veya takdîri-taltîfi değildir. Ülkücünün ödülü; Allah rızâsıdır, milletin râzılığıdır. Kahramanların mukadder akîbeti isimsizlik, tanınmazlık ama maşerî-millî vicdanda bilinmek ülkücünün tek rütbesidir.
Ülkücü; ne yoldur, ne de yolcudur! Ülkücü, yolun bittiği uçurumun bu yakasında yolun bitmesine izin vermeyen, diğer yakasında yolu başlatan; biten yolla, başlayan yolu buluşturan köprüdür! Bu köprüden herkes geçer! Gelen de, giden de bu köprüden geçmek zorundadır çünkü köprü olmazsa yol bitmiştir!
2008 yılında Okyanus ötesinde AKP'li bir Bakan tarafından; "Küreselcilerle milliyetçiler mücâdelesi" diye başlatılan Türk Milliyetçiliğine saldırıya karşı-çıkış olarak içgüdüsel ve münferîden başlayan tavrımızın; Devlet Bahçeli'nin "Devlet ve Milletin Bekası İçin Güçbirliği" davetiyle "Köprü"lüğe dönüşmesi, çok bilinerek verilmiş bir karar, idealist duygularla sergilenen Ülkücü bir tavırdır!
Mâdem ki "Millî Fedâi" tavrımızla köprülüğe râzı olduk; bizden geçenlere asla kızma hakkımız yoktur! Hele Başbuğumuz'un; "Ülkücü, kimseyi küstürmemeli ve küstüm otu da olmamalı!" öğüdünü vasiyet kabûl ederek küsmek kavramını sözlüğümüzden sildik! Küsmeğe tenezzül edeceğimiz bir beşer, şükr'olsun yok! Biz Türk Milleti'nin bekası için köprüyüz. Köprüden geçen kurnazlara, mürâilere, kaçanlara, dönenlere kim kızarsa kızsın ama biz, köprü olarak kızma hakkımızı, milletimize hîbe ettik!... Çeşmeler içmek, köprüler geçmek, düşman dövüşmek içindir vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN


Çarşamba, Aralık 08, 2010

BEY'E NÂME

Her seher gül diye öten bülbülüm
Bülbülle zikr'eden dikenli gülüm
Ne yaparmış ateş, n'edermiş ölüm
Korkarak yanmayan pişemez Beyim!...

Sıkıntı olmaz mı yiğit yolunda
Önemli mi yoldaş varsa kolunda
Karlı fırtınalı ömür yolunda
Donmaktan korkmayan üşümez Beyim!...

Öğrenecek çok şey var imiş meğer
Sarrafa kalpazan biçiyor değer
Er kişi zirveye ermişse eğer
İnmekten korkmayan düşemez Beyim!...

Yalan dünyasında riya bol olur
Dolular boşalır, boşlar dol'olur
Yol birden fazlaysa rehber kaybolur
Garibe yol soran coşamaz Beyim!

Güvenilen dağa kar yağar yine
Sevilen güvenir sevildiğine
Firârın gurbette yol bildiğine
İnanan bir engel aşamaz Beyim!...

Ömür soluklanır her bir nefeste
Başlar her nefesle yeni heves te
Kurt tasmalı iken kartal kafeste
Tutulur sananlar yaşamaz Beyim!

Yaralı kurt vazgeçerse hayattan
Tutsak kartal yaralıysa kanattan
Süvâri yorulup inerse attan
Şımarık tavşanlar koşamaz Beyim!

Sesimi Bey duysun diye söylerim
"Bey'im yalancı çok! Bilmem neylerim!"
Şu şöleni kurun coşsun beylerim
Yoldaşsız yolculuk başlamaz Beyim!..

8 Aralık 2010/ İzmir

Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Aralık 07, 2010

BU GÖSTERİYİ ANCAK MHP BİTİRİR!...

Plan-Bütçe Komisyonu'ndaki tasarıya göre; Anayasa Mahkemesi'nin parti harcamaları nedeniyle CHP'yi mahkûm ettiği nedenler ortadan kaldırılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin siyasi parti hesaplarına ilişkin denetimleri, parti amaçlarına dönük faaliyetleri daraltacak veya bu faaliyetlerin yerindeliğini önleyecek şekilde yapılamayacak. Partiler, amaçlarına ulaşmak için gerekli gördükleri her faaliyet için harcama yapabilecekler. Partiler, mal ve hizmet alımında, yapım işlerinde istediği ihale yöntemini kullanabilecek. Partiler, fatura dışında harcamayı gösteren diğer belgeler de kullanabilecek. Kaybolan, yırtılan, yanma gibi durumlarda tasdikli örnek de kabul edilecek. Partilerin çalıştırdıkları kişilere ödedikleri sağlık ve sosyal yardım giderleri ile yurtiçi ve yurtdışı seyahatlere ilişkin konaklama, yol masrafları ve diğer zorunlu harcamaları da gider kaydedilebilecek. ( http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16466281.asp?mnID=16466281 )
" El eli yıkar, el de yüzü yıkar!" bu olsa gerek! Toplum önünde dövüşüyormuş gibi yaparak, ilm-i siyâsetle birbirini aklama, ancak bu kadar ustaca yapılır! Bu maçta şike hissediyorum!
ABD'yi temsîlen BOP Eş Başkanı, AKP formalı Recep Tayyip Erdoğan; AB'yi temsîlen CHP formalı Deniz Baykal ve ikinci bölümde Gandi Kemal, gösteri maçındalar! Vurdukları yumrukla gardını düşürdükten sonra nakavt yumruğunu, sekiz raunddur/yıldır vurmuyorlar!
"Muhtar bile olamaz!" hale düşürülen Tayyip Erdoğan'ın yasaklarını kaldırarak Başbakan eden Baykal, bunun açıklamasını hâlâ yapabilmiş değil! Baykal'la başlatılan ulusalcılık-milliyetçilik, Gandi Kemal'le dondurularak yeniden SODEP-SHP yıllarına dönülen bölücülüğe pirim veren davranışlarla gardı düşük Gandi Kemal'e nakavt yumruğunu Recep Tayyip niye vurmadı acaba?
Bu şikeli maçın hakemliği de Anayasa Mahkemesi'nde!
Biri, "Laikliğe karşı odak olmak"tan mahkûm AKP; diğeri "Usulsüz Parti Harcamaları" suçundan mahkûm CHP! İki sabıkalının gösteri maçında hakem de Anayasa Mahkemesi!...
Demokrasiyi araç ettiğini hiç saklamayan Recep Tayyip'i "Kudretli Başbakan" eden CHP'nin dövüşüyormuş rolüyle verdiği destekle, Referandum'dan da beklenenin üzerinde başarı sağlayan AKP; şimdi diğer mahkûm CHP'yi aklama operasyonunda! Bir suçlu ittifakı! Bir başkadır benim -demokratik- memleketim!
Ringde gösteri var! Vuruyormuş gibi yaparak seyirci oyalanıyor! Ne AKP'nin, ne de CHP'nin millîlik-milliyetçilik-bağımsızlık gibi bir gayeleri yok! Hiç birinin bağımsızlık umurunda değil! Biri ABD'ye, diğeri AB'ye dublörlük yapıyorlar ve hiçbiri bu görevi saklamaya tenezzül bile etmiyor! İkisinin de malzemeci taktisyeni, Pesilvanya'da mûkim!...
Artık görev seyircide! Yapılacak birinci iş, etrafı dağıtmadan salonu boşaltmak! İkinci iş; bu iki gösteri dublörünü, ilk raundda nakavt edecek olan Milli Boksöre eldiven giydirmek! Bu iki işi, seyirci yani millet yapacak!
Wikileaks belge-bilgi sağanağında tek Millî duruşlu MHP'ye; şikeci dublörleri bayıltma yetkisini ancak millet verebilir! Milletten bu yetkiyi de ancak yeniden milletle bütünleşecek olan Ülkücüler alabilir! Bu yetkiyi Türk Milletinin millî refleksi Ülkücüler; milliyetçi-ülkücü-ahlâkçı-ilimci-toplumcu-köycü-hürriyetçi/şahsiyetçi-gelişmeci/halkçı-endüstrici/teknikçi, özetle "9 Işıkçı" millî fedai tavrıyla alabilir.
ABD ve AB dublörleri gösteri yaparlarken MHP ve Ülkücüler seçim seferine başlarsa, erken çıkan yol alır! Yatan şımarık tavşanı, yürüyen kaplumbağa her zaman geçer!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

MİLLÎ FARK AÇIKÇA ORTADA !...

Wikileaks kirli-belge sağanağına sığınarak akıllarınca AKP'den intikama hazırlananlar varken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin; "Türkiye'nin siyasal yapısını yeniden düzenleyecek uygulamalara fırsat ve zemin hazırlayacak bir yaklaşım, internetle Türkiye'ye zehir saçıyorsa; interneti, ABD'nin dışişleri mensuplarını değil, milletin irâdesiyle kurulmuş AKP'yi tutmak vatan görevi olur. İşte milliyetçilik budur!" sözlerini, millî duygularımla alkışladım!
2007 Genel Seçimleri sırasında yaşadığım bir olayı hatırladım. 26 Mart. 2008 tarihli, bir yazımdan bir bölümü tekrarlamak ihtiyacı duydum. Milliyetçiliğin nasıl bir içdürtü olduğunun, fıtratî bir özellik olduğunu göstermesi açısından önemseyerek paylaşmak istedim.
"YAZACAK ÇOK ŞEY VAR DA!...
Son seçimlerden hemen evveldi. Çok sağlam bir kaynaktan, ABD'nin Recep Tayyip Erdoğan'dan vaz geçtiğini, yerine monte edilecek ismin bile tesbit edildiğini duydum. Haber kaynağım, .... herkesten önce benim yazmamı istediğini söyledi! Öfkelendim ve düşündüm! Düşündüm ve öfkelendim!
Ben hür bir ülkenin, bağımsız bir devletin, dünya dengesi ve nizâmından sorumlu bir milletin mensûbu bir Türk olarak, hür akıllı bir Türk Milliyetçisi olarak siyâsetimizi müttefik(!)imiz dahi olsa bir başka devletin yönlendirmesinden veya buna tevessül etmesinden, çok rahatsız oldum!
Haber kaynağıma söz verdiğim gibi davrandım. Haberi ilk olarak ben yazdım. Ama bir farkla ve büyük bir öfke ile! "Eğer Başbakanımı seçmeme bile müdahele edebileceğini zannediyorsa, ABD'nin inâdına günahım kadar sevmediğim Recep Tayyip Erdoğan'a bile sahip çıkarım! Çünkü ben Türk Milletiyim!" diye nâra attım! Bu yazımdan dolayı da bir kaç samimi görüştüğüm AKP'liden tebrikler almıştım. ... Millîlik, millîcilik, milliyetçilik öyle sadece söylemekle veya söylenmekle olmaz Beğler! ... Şer güçlerinin, yerli işbirlikçilerin, uzaktan kumandalı siyâset rüzgâr güllerinin, ipi acemiler elinde olan kırık siyâset topaçlarının ve "Dolma Kalemler"in söylediği kadar kolay bir iş değildir milliyetçilik! Kolay tarifli olmadığı gibi de teslîm alınması da öyle kolay değildir!" Demiştim!... (http://maslan.blogspot.com/2008/03/yazacak-ok-ey-var.html)
Aslında; "Ben demiştim!" edâlarını hiç sevmem! Ama milliyetçiliğin nasıl bir duygu olduğunu, milliyetçilerin olaylar karşısında birbirinden habersiz nasıl benzer tavır koyduğunu göstermesi açısından, özellikle Yandaş-yoldaş-candaş Dolma Kalemler'e ve Türk Milliyetçileri ile onları mukayese insafsızlığına düşenlere ibret olması bakımından hatırlatmak istedim.
Parti içi yarışlarda hiç Devlet Bahçeli Bey'den yana olmamış biri olmama rağmen, şu an sergilediği millî tavırla tavrımızın benzeşmesinden müthîş onurlandım!
Devlet Bahçeli'nin; "Önce ülkem ve milletim, sonra partim, sonra ben!" sözünün samîmiyetini göstermesi bakımından da çok önemsedim!
Millî duruşlu, millî ve bağımsız karakterli siyâsetin bu olması ve bu siyâsetin komuta kademesinin de böyle net tavırlı olmasından dolayı da tarifsiz rahatladım.
Bir yanda; "Bağımsızlık karakterimdir." diyen Atatürk'ün kurduğu parti olarak, emperyalizmin iç siyâsetimizi yeniden tanzîmini algılayamayarak, kerhen işbirliğinden gocunmayan CHP, diğer yanda tamâmen millî bir kucaklayışla siyasi rakibine sahiplenen Türk duruşlu MHP!...
Fark o kadar net ve o kadar rahatlatıcı ki!...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Aralık 05, 2010

KÖPRÜNÜN İNİLTİSİNİ, RÜZGÂRI DİNLER!...

Kuva-y-ı Seyyâreyiz amma Türk Milletine ölümüne sâdıkız! Kırk yıldan fazladır Türk siyâsetinde milliyetçiliğin markası olmuş, milliyetçi oyların açık adresi, kurumsallaşmış Teşkilâtın Başı, istediği zaman sadâkatimizi test edebilir diye ısrarla, layihâlarla seslendik!
Süvâriyiz dedik, neferiz dedik, aşçıyız, savaşçıyız, köprüyüz dedik!... Dedik, dedik!... Ya duyulmadık, ya da duyulmadık! Duyulmayınca, duyurulmayınca vazgeçmedik, dönmedik!...
Köprülüğümüzle ilgilenenler oldu! Bunlar, uçurumun iki yakasındaki hasretler olmayınca; yüzer-gezer, kaçar-göçerlere bile; "Geçen geçsin, kaçan kaçsın!" dedik köprü sessizliğimizle!
Sütten yanmış ağzımızla yoğurda üfleyerek dedi-kodusu bol orduya dahil olmaktansa milis olarak gücümüz kadar dışardan destek vermeyi tercîh ettik! Seslendik; yolda kalanlara, yolunu kaybedenlere, uçurumun iki yakasından birbirine hasretle el sallayanlara; "Buradayız! Biz de sizdeniz! Yolu bilen rehberleriz, korkmayın! Ne sizin, ne de size ulaşmak isteyenlerin kaybolmasına izin vermeyiz! Sizi köprüye götürürüz! Köprüye kadar gücünüz kalmamışsa bulunduğumuz yerde çöker, size köprülük yaparız! Biz de sizdeniiiiizz!" diye bağırıp durduk!
Ya duyulmadık, ya duyulmadık ya da duyulduk ...!
Gönüllü köprü olduğumuz, hiçbir haritada kayıtlı bir köprü olmadığımız için kaçaklardan, firârîlerden başka kimse tarafından bilinmedik!...
Aşçıyız dedik! Millî Şölenimizde Bey tarafından millete ikrâm edilsin diye kocaman gönül kazanımızda döşürdük, pişirdik, yemek yaptık. Demlensin diye ağzını yüreğimizle kapatıp Gönül Kazanımız'ı Bey'e teslîm ettik! Sadece bir işâretle toplanan kalabalığı görünce Bey, yemeğin demlenip demlenmediğine bakmak için Gönül Kazanımızın ağzını açtı! Türkçe sevgimizle tatlandırılmış yemeğin kokusunu alan bütün açlar, ceplerindeki kaşıkları çıkararak yemeğe hücûm ettiler! Vakitsiz saldıran açlar doymadı, şölene yemek kalmadı! Ne kadar çok açımız varmış?!!
Şölene yemek kalmayınca kaşıkçılar tarafından aşırılmış içimize acımadan yeniden Gönül Kazanlarımızı alarak döşürmeğe koyulduk! Yeniden pişirip ağzımızı yüreğimizle kapatarak Bey'e yemek yetiştirmek zorundayız! Bir dahaki sefere açlarımızın sayısında azalma veya Bey'in açlar içinde kapağımızı açmayacağı şeklinde bir umudumuz var hâlâ!...
Aşçılığımıza, neferliğimize, süvâriliğimize ve köprülüğümüze inadına devam kararlılığındayız! Aş olup şölene kadar saklanamasak ta, nefer olup orduya dahil edilmesek te, süvâri olup sefere çağrılmasak ta, köprü olup kaçaklardan başkasının geçmesine yaramasak ta; daveti duyduk, aşçılık mahâretimizle Gönül Kazanımızı döşürdüklerimizle doldurmaya, nefer fedakârlığımızla yanımızdan geçerken orduya sızarak dahil olmaya, süvâri donanımımızla yetişerek sefere katılmaya, köprülüğümüzle Teşkilata doğru gidenlerin uçurumlarında geçit olmaya kararlıyız!
Kırık gönüller yüzünden oluşmuş aradaki uçurumu yok etmeğe, uçurumun iki yakasındakileri buluşturmaya, kardeşler arasında köprülüğe, bizden başkası tahammül edemez biliyoruz!
Çünkü biz milletine sevdâlı Türkleriz! Çünkü biz milletinin refleksi olmayı başarmış Türk Milliyetçileri, Ülkü Ocakları'ndan tedrîsli Ülkücüleriz! Yolbaşçı, köprünün iki başına da kimleri dikerse diksin umurumuzda değil, olmayacak ta! Çünkü biz; Kafka'nın yıllarca birini bekleyen ve ilk gelenin kim olduğunu merak ederek kopan, dağılan, yıkılan ve gelen ilk yolcusunu uçuruma atan îmansız köprüler değiliz!
Yıllardır ülküdaşlarımızın ayakları altına, yollarına tûraplığı tercîh etmiş mütevâzı gönlümüzle yolda kalmalarına râzı olmadığımız Ülküdaşlarımız geçsin diye köprülüğe gönüllü râzı olmuş isimsiz kalmayı çok seven Ülkücüleriz!
Geçen de, kaçan da bizimdir! Biz onlardanız, onlar da bizden diye tek dinleyenimiz gönül rüzgârımızla muhabbete kaçtık! İnşallah görüşürüz olursa bir başka seferde vesselâm...
Selâmım, uzaklardan dertleşenler'e...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN