Cumartesi, Nisan 30, 2011

DAĞIN ARDI, ŞİRİN!...

Coşkun sular bir yerlerde durulur
Sonunda vardığı yeri düz olsun.
Gün gelir herkesten hesap sorulur
Yeterki yerinde duran söz olsun...

Bilmeyene dardır oynarken yerler
Elbette hamama girenler terler
Yağmurun adına bereket derler
İster bahar yağsın, ister güz olsun...

Suçlu vır-vır öter, şirret bağırır
Dost dilinin değdiği yer ağırır
Millet yiğidini zorda çağırır
Yeterki yürekte Türkçe öz olsun... (M.A.)

İnançsız-itîkatsız, güvenilmeyen-güvensiz, doyumsuz-huzûrsuz bir gürûh olduk! Ne kimseye güveniyoruz, ne de güvenen var! Aldatan aldatana, soyan soyana, söğen söğene, kıran kırana günlerdeyiz! Tahtaravalli dünyayla inip-çıkıyoruz! Çıkarken hafif biz, inerken ağır biziz!
Oyalayan da biz, oyalanan da! Ağlayan da biz, ağlatan da! Aldanan da biz, aldatan da! Yoldan geçene küfreden de biz, küfredilen de!
Suskunluğumuz, sessizliğimiz bu yüzden!
Ne seçilenden memnûnuz, ne seçilemeyenden vaz geçeriz!
Adına demokrasi denilen bu ithâl "izm"le tanıştık tanışalı böyleyiz! Batılılaşma adıyla taklitçiliğe soyunduğumuz yıllarda Namık Kemâl, bu yüzden;
"Kimi görsek etekleriz/ Ne utanmaz köpekleriz!" diye feryâd etmiş!
Muhteşem Türk Atatürk; binbir emekle Cumhuriyeti kurup yönetimi, millete teslîm ettikten sonra, 1948'de Neyzen Tevfik;
"Sen şifâbahş sanma bu teşkilâtı/ İlmi biz, halkı uyuşturmak için kullanırız." diye bu yüzden şikâyetlenmiş!
Eğer unutmasaydık, gerekenden gereken dersi alsaydık; sığamadığımız, üzerinde güneş batmayan bir coğrafyadan Anadolu'ya sığınır mıydık? Kimseden yana olmadan, eyyâmcılıkla her kesin bizden yana olmasını beklemek gafletine düşer miydik?
Kimi yalnız bıraktıysak, onun tarafından yalnız bırakıldık! Kimi terk ettiysek, onun tarafından terk edildik! Terk ederek terkettiren de, kendimizi yalnızlığa mahkûm ettiren de biziz!
Millet olarak tedâvisiz bir derde düştük! Vatanlaştırmak için yüzlerce yıl, milyonlarca can verip ırmaklarca kan akıttıktan sonra vatanı yeniden toprak edecek hainler icat ettik! Kanla-canla vatanlaştırdığımız yerleri dolarla-euroyla satıp hem ceddimize ihânet ettik, hem de vatanı toprak ettik bir daha!
"Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdâdımızın Tükürür çehremize zannederim tarihi!" diyen Neyzen'e güldük!
Vatanı böyle ucuzlatmak, milleti böyle hafifsemek, milliyetçilik adıyla halkçılık yapmak, demokrasi diye bölücüleşmek, diplomasi diye korku zirvesi yapmak var mıydı?
Bu kadar açık alçalmaya, bu kadar sessizlik var mıydı? Sıra beklemek aymazlığı var mıydı?
Aklı başa toplamak zamanı!
"Taş bitti inşaat paydos!" diyemeyiz. Vatanlaştırdığımız topraktan kerpiç yapıp inşaata devam zorundayız. Hiç kimsenin ne kara kaşına, ne de taşına muhtâç değiliz!
Ya Haçlı'dan öğrendiğimiz Polyanna rolüyle zorla gülümseyip suratımızı buruşturacak, ya da Ferhat'ça dağ delme zorunu seçeceğiz! Zorun sonu mutluluk. Ödülü, Şirin; varlığı huzûr olan şirin Hürriyet...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

SEVGİ NEFRETE DÖNERSE...

"Kötü dost, gölge gibidir. Güneşli günde kaçarsın senden vazgeçmez; bulutlu günde çok arasan da bulamazsın." (Abbasgulu Ağa Bakıxanov)
Ülkücü Hareket, Ülkücü Hareketi siyâseten temsil eden MHP ve MHP'yi temsîlen Genel Başkan Devlet Bahçeli; iki-üç gündür bu "kötü dost" tarifli kişilerin sıkıntısını yaşıyor! "Kötü dost"lar, irâde zayıflığı gösteren ve zaaflarının bedelini anında ödeyen kişiler değil elbette! Onlar; vicdânları, maddî-mânevî ziyânları ve vicdânlarıyla başbaşa, kendileriyle hesaplaşıyorlar!
Mal bulmuş Mağribî misâli bu alçakça komplodan faydalanmak isteyen fırsatçılardan bahsediyorum!
"Beşer, şaşar." İslâmi bir öğretidir ve bütün insanları kapsar. Tarihte güvenerek görev verdikleri tarafından aldatılmayan, yanıltılmayan kimse var mıdır? İnsanın insana güvenmesinden daha insânî bir davranmış olabilir mi? Güvenin istismâr edilmesi halinde; güvenen mi, güvenilerek görev teslîm edilen mi sorgulanmalı, yargılanmalıdır? Hangi âmir, güvenerek görevlendirdiği birinin başarısız olmasına ve kendini de başarısız göstermesine razı olabilir?
Mesela bu mantıkla; "F-Tipi Örgüt"ün sırlarını ilk ifşâ edenlerden Nurettin Veren mi, yoksa ona önce güvenip sonra yalnızlığa terk eden Fetullah Gülen mi sorgulanmalıdır?
Erzurum ve Ankara'yı çok yakînen ve derininden tanıyan bir Türk Milliyetçisi olarak "F-Tipi Örgüt"e sesleneceğim!
Teknolojinin baş döndüren bir hızla gelişmesi ile 21.yy.'da Hasan Sabbah gibi teknolojiyi haşhaşvâri kullanarak ahlakî olmayan işler yapıyorsunuz! Hangi dinde, hangi ahlakta, hangi toplumda röntgencilik bu kadar itibâr görmüştür? Bu ahlâksız ve organize tuzaklar Ülkücü hareket ve MHP'ye zarar veremez!
Kötüden örnek olmaz. Hatayı, hatalıyı savunmak hataya ortaklıktır! Böyle bir şey de yok!
Bilesiniz ki; Türkiye'nin en ücrâ köşesindeki ülkücü, bölgesindeki Fetullahçı'yı kesinlikle tanır, bilir! Bu ahlaksız saldırılara devam eder veya engellemezseniz her ülkücü bölgesindeki Fetullaçı'yı ahlak dışı davranışıyla anında görüntüler, belgeler ve ilgili yerlere iletir!
Yirmi iki yıl yaşadığım Ankara'da; hangi önemli ve "Çok Ünlü Kişiler "denilen VIP muamalesi gören zevâttan Fetullahçı'ların, nerelerde garsoniyerleri olduğunu; hangi dinci siyasetçinin, hangi imama dini nikah kıydırarak zinâsını meşrûlaştırdığını, ülkücüler bilmiyor mu zannediyorsunuz? Ülkücü Hareket'e bu şekilde saldırılar devâm ederse; "F-Tipi Örgüt"ün ileri elemanlarının, herkesin bildiği günah adreslerini; onlara dîni nikâh kıyarak zinâlarını meşrûlaştıran imamlarını, bilen ülkücüler de açıklamazlar mı?
Belki birileri; "Kasetle gelen kasetle mi gidecek bilemem." tehdîdinden, yandaş basından yapılan "Zaten teknik takiptesiniz. Siz söylemeseniz de biz öğreniriz." tehditlerinden korkabilirler ama Türk Milliyetçilerinin; en iyi müdafaanın taarruz olduğunu bilen savaşçılardan oluştuğunu bilmiyor musunuz? Duyduklarını, gördüklerini, bildiklerini vicdânî namusları gereği sakladıklarını bilmiyor musunuz? Yapılanlar, hukûken suç sayılmasa da vicdanlarda çok ağır cezâlandırılmaz mı?
Birinci 12 Eylül Kıyameti'nin "Bizim çocuklar"ın başı "Netekim" ve avânesinin güç yetiremediği bu savaşçıları siz mi yıldıracaksınız? Yanlışa yanlışla mukabele edilmez doğrudur ama silahın üzerine de sopayla gidilmez! Ülkücü Hareketi daha fazla tahrik ederseniz, onlar da sizin mürâiliği meslek edinmiş günahkârlarınızı açıklarlar! Kimse yapmazsa ben bildiklerimi açıklarım! Bu uyarım dolayısıyla ilk saldıranı; pusu atmaya hevesli muhabirlere hemen fısıldayacağımı da peşînen söylüyorum! Nefret, sevilenin ihânetiyle oluşur, öfkeye dönüşürse çok tehlikelidir!
Hür aklımız ve âsi fıtratımızla "Kuva-y-ı Seyyâre" olarak Yüce Dileğe doğru tek başımıza at sürmemiz; mürâiler karşısında Teşkilat ve Teşkilat Başkanının yanında yer almamıza mani olmaz! Ülkücü; kendine vurana da, ülküdaşına küfredene de misliyle mukabele eder! Ülkücü, şirret kadın misâli; "Dedi-dedim!" dil dalaşını beceremez vesselâm...
ÜLKÜCÜ; ŞEYTÂNÎ KİBİRLE DEĞİL RAHMÂNÎ TEVÂZUYLA DİK DURUR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Nisan 28, 2011

ORDUYU PANİK BOZAR!...

Ülkücülere onların şahsında MHP'lilere seslenmek istiyorum.
Savaşta yenilgi, düşmanın silah ve sayı gücünden, verilen zayiattan, açlıktan, yokluktan olmaz! Mağlûbiyet, oluşan veya oluşturulan panikten kaynaklanır!
'Birinci 12 Eylül Kıyâmeti' gibi bir bâdireden güçlenerek çıkan Ülkücü Hareket; beşerî zaaf gösteren 4-5 zavallının yokluğuyla, batmaz da bitmez de!
Devlet Bahçeli ve yönetimine muhalifliğimi hiç saklamamış ve sakınmamış bir Türk Milliyetçisi ve MHP'liyim! Ama meşrû-mevcût Genel Başkan olması hasebiyle hiçbir menfî hesap yapmadan bütün gücümle, ahlâksızca ve bir kaç zavallıyı kurban seçerek hazırlanan bu alçak komplo karşısında, Milliyetçi Hareket'in bekası için Devlet Bahçeli'ye destek vereceğim!
Kasete konu iki Genel Başkan Yardımcısı'nın istifası ile yetinilmeyeceğini düşünüyorum. Servis edilen telefon görüşmesine konu şahısların da -ses kaydı montaj olsa bile- atlanılmayacağını zannediyorum.
Bir konuyu da, dışardan bir gözlemci olarak hatırlatmak isterim: şu andan itibâren, Genel Merkez ve teşkilatlarda bu komplodan korkanların da benzer zaaflarının olduğu düşünülmeli! "F-Tipi Örgüt"ün 21.yy. Hasan Sabbah haşhaşînlerinden korkanlara, şüpheyle bakılmalı!
Beşerî ve basitçe zaaf göstermiş zavallılara ise, içindeki halleri gözönüne alınarak bütün savunma melekelerini kaybetmişlerken, yapılacak saldırılar da engellenmeli!
Allahçı-Dinci mürâiler "Yürüyen Îman" dedikleri 70 yaşından büyük sapıklarına nasıl sahip çıktılar, hep gördük! "Biz parçalarız ama başkalarına ısırtmayız!" demişlerdi hatırladık mı? Genel Başkan'dan ve Teşkilat Yetkililerinden; bu utanca sebep zavallıların, özellikle bu sûni fırtına dininceye kadar korunup kollamalarını beklerim!
Bütün ülkücü ve MHP'lilere de; bir arı soktu diye kovan söndürmeye niyetlenenleri art niyetle suçlamazsam aptallıkla suçlayacağımı ve Ülkücüye en yakışmayacak sıfatın da aptallık ve aptalca panik olacağını, söylemek isterim!
Otuz yıldan fazladır; kimin atına binerse onun düdüğünü çalarak, mürâice, sapıkça, korkakça, sinsice saklanarak "Devletin bütün kılcal damarlarına sirâyet edinceye kadar" her yolu meşrû sayan 21.yy. Hasan Sabbah'ı ve haşhaşînlerinden korkanları ayıplarım!
Gün birlik günüdür.
Devlet Bahçeli'nin, o buz adam soğukkanlılığı ve tavrıyla bu mes'eleyi kısa sürede çözeceğine inanıyorum. Listede yer alamadıkları, teşkilatlara sokulmadıkları için -çok haklı olmalarına rağmen-, mal bulmuş mağrîbi gibi bu çirkin ve kahpece olayı fırsat bilip saldıranlara da acımasızca saldıracağımı açıklamak isterim.
Tekrâren; Genel Başkan hakkındaki düşüncelerim, inkâr kabûl etmez şekilde yazılı olarak mevcûttur. Düşüncelerimde değişiklik olmadan, Teşkilat ve Genel Başkandan hiçbir şey talep etmeden "TEŞKİLATIMIN EMRİNDEYİM" diye haykırıyorum!
Sarmısak yememiş insan, kokmasından korkarak ağzını kapatmaz! Haşıl yememiş insan sancılanmaz! Benzer zaaf ve kabahati olmayan hiç kimse bu alçakça saldırıdan ürkmez ve etkilenmez.
Bir sepet te değil, bir kamyon yumurta içinde 5-10 tane cılk çıkarsa yumurtacılık ve tavukçuluktan vaz mı geçilir?
Allah aşkına herkes işine baksın!
Her bir oyun Çanakkale'de sıkılan mermiden daha kudretli olacağı '12 Haziran İstiklal Savaşı'nda safları iyice sıklaştırarak karşıdaki hasımlara kenetlenelim. Türk Milliyetçileri olarak bu savaşı, ya kazanalım, ya da kazanalım vesselâm...
MEYDAN SAVAŞLA, SAVAŞ TÜRKLE GÜZELLEŞİR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 27, 2011

YENİDEN İSTİKLÂL HARBİ BAŞLADI!...

İş yine başa düştü!
İt leşini gebertene taşıtırlar. Birinci 12 Eylül Kıyâmeti'nden kayıpsız hatta çoğalarak, güçlenerek, büyüyerek çıkmayı başaran Ülkücü hareket, bu sanal-puşt-kahpe saldırıları gülümseyerek bertaraf etmeli ve edecektir!
"Savaşta ve kavgada mühim olan kuvvetli vurmak değil, kuvvetli darbeye dayanmaktır." Ülkücü hareket, çenesine aldığı bir haşhaşîn yumruğuyla nakavt olmaz! Bu raund tamamlanmalı ve bir sonraki raundda nakavt yumruğu mutlaka vurulmalı!
En iyi müdafaanın taarruz olduğunu, dünya savaş tarihine yazdıran bir ırkın ahfâdı olarak '21. yy. haşhaşînleri'nin sanal saldırıları karşısında panikleyenlerin, korkanların, ürkenlerin; kesinlikle benzer beşerî zaaf ve açıkları vardır düşüncesi ile işi hiç şansa bırakmadan tedbîr almak gerek! Ürkeni, korkanı ve yüksek sesle gösteri yaparak tenkît edenleri, karargâhtan sür'atle atmak gerek!
Mesele; bembeyaz bir kâğıda düşen mürekkep damlası kadar göze batıcıdır! Ya leke silinmeli, ya leke aynı rengin tonlarıyla süslenerek kamuflaj kurnazlığına gidilmeli, ya da en kestirmeden o sayfayı büküp çöpe atarak yeni bir sayfa açılmalı!
Bu puşt oyunu teryüz etmek zor olmamalı! Tepelerinden tırnaklarına kadar riyâ makyajlı Haçlı Müslümanlar'ın; rüşveti, irtikâbı, yasallaştırılmış zinâyı, şühedâ emâneti Devlet'e dâr-ül-harp diyerek vergi kaçırmayı, popülist kadrolaşma için elemanlarını savunmayı, "Kılcal damarlara sirâyet edinceye kadar" bütün gayr-ı meşrû yolları, ilm-i siyâsetten saymalarını bilerek ve görerek bu mürâilerden korkmak, ancak suçluluk psikolojisi ile olur!
Beşer, şaşar biliriz! Zaafları önceden tesbît edilerek kalleşçe, kahpece zayıf karakterlilere kurulduğu zannedilen bu tuzak; ancak kortukları için ürüyerek saldıran itleri, aç kurtlara yem eder! Bu kahpe oyun, mutlaka taarruzla bertaraf edilmeli, bozulmalı!
Ailenin rızkı ciğeri yiyerek, kediyi suçlayan analığın; akıl sahibi ev reisinin kediyi tartacağını düşünmemesi gibi acemice bir alçaklık bu! O gizli çekimin yapıldığı ev veya daire kiminse, o kimseyle yakın ilişkide olanlar kimlerse kesinlikle "F-Tipi Örgüt"tendir veya örgüt haşhaşînleri'nin şantajına muhataptır! Bunu da gizli çekimleri yapılanlar, video ve ses kayıtlarıyla bahse konu olanlar bilmeli! Bilmiyor, bilemiyorlarsa aptallıkları tescilli zavallılardır! Sür'atle ve sessizce yerlerinin boşaltılması gerek! En kısa zamanda onların da kasetlerinin servis edileceğini bilmek için medyûmluk gerekmez!
"Önce Ülkem, sonra Partim, sonra ben!" ilkesini, bir siyâset ahlâkı olarak literatüre sokan Genel Başkan'ın, şu anda bütün haşhaşînlerin gözhapsinde olduğunu, mutlaka bilmesi gerek! "Sürünün selâmeti için alaca dananın katli vâciptir." fetvâsını hatırlayarak devletin-milletin bekâsı için zarar vereceği hissedilenleri, sür'atle tasfiye edip görevlerini tamamlamış veya tamamlayamamış bu jokeylerin yerine süvârileri getirerek bu oyunu bozması gerek!
Ülkücü Hareketin yuvasına bırakılmış "guguk kuşu yumurtaları"nın âcilen yuvadan atılmaları gerek! Bunlar yumurtadan çıkarlarsa yanlarında yuvanın gerçek yavrularına hayat hakkı tanımayacaklardır ve onları doyurmak ta bilinir ki kolay değildir!
Bu insafsız, merhâmetsiz, îmansız, mürâi, korkak, psikopat '21.yy. Hasan Sabbah haşhaşînleri'nin üzerine Bozkurtça taaaruz gerek! Bu Haçlı haşhaşînlerin, sarhoş oldukları için tek hamlelik güçleri vardır. Acemi çeriler, bu tek hamlelerden korunamazlarsa telef olurlar ama usta savaşçılar bu tek hamleyi savuşturup vuracakları bir yumrukla bu sarhoş zavallıları kustururlar!
Bu alçakça saldırıda korkan, kesinlikle benzer zaafı ve açığı olanlardır! Paniğe neden olurlar! Kim olduklarını da en iyi kendileri bilirler. Vicdânları ve akılları varsa hemen yerlerini boşaltmaları, boşaltmazlarsa Teşkilatça görevden alınmaları millî akıl gereğidir.
12 Haziran'da seçim değil "Yeniden İstiklâl Savaşı" yapılacağı, biliniyor! Bu ve benzer puşt saldırılara hazırlıklı olduğunu göstermek, "Dünyanın En Güçlü Sivil Teşkilatı" ünvanlı- Ülkücü Hareket'in zorlanmayacağı bir davranış olmalıdır...
Ülkücü hareket'in karargâhında çalınan "Hücûm Marşı" köslerini duyar gibiyim vesselâm...
MEYDANI SAVAŞ, SAVAŞI TÜRK GÜZELLEŞTİRİR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

"F-TİPİ wİKİLE AK" SAĞANAĞI...

Gözümüz aydın! Bir oğlumuz oldu!...
"F-Tipi (w)İkile Ak Belgeleri" servis edilmeğe başladı!
07 Nisan'da Bülent Arınç'ın; "Kasetle gelen kasetle mi gidecek bilmem!" demesi üzerine "Arınç'tan Kaset Tehditi mi?" diye işkillenmiştik! Yetmemişti, Yeni Akit'ten Ersoy Dede, konuyla ilgili yazısında; "... tarafınızdan arandığı iddia edilen telefonu teknik takipte. Siz yanıt vermeseniz bile, biz cevabımızı kısa bir süre sonra alacağız."tehdîdini yapmıştı! Biz de; "Geliyor! Geliyor! Yeni Kaset geliyor!" diye tempo tutmuştuk! Bu tür ahkâm kesmeyi hiç sevmedim ve beceremedim ki zaten yine beceremedim!
"F-Tipi Örgütlenme"nin Kocakulaklu Telekulakçılarının; Haçlı ile, AB ile, ABD ile, BOP ile kavgası olmayan siyasî figüranlarla uğraşmaya tenezzül etmeyeceklerini düşünememişim!
Ahmet ŞIK'ın basılmadan yasaklanan kitabına ad koyduğu ve gözaltına alınırken haykırdığı; "Dokunan Yanar!" uyarısının, boş olmadığını görüyoruz! Pensilvanya'daki "Haçlı Müslüman Vaiz"e ve cemaatine birşey demeyen, hatta el altından biat ettikleri söylenen Y-CHP'nin hedef sıralamasında, ilk olmayacağını düşünememişim!
İnternet sitelerine bugece, MHP ile ilgili kasetler servis edildi! Şaşırmadım! 21.yy. Haşhaşînleri, Haçlı lejyonerleri, "Ilımlı İslâm" adlı yeni dinin mensuplarının, saldırısını bekliyordum! Şaşırtarak CeHaPe'ye değil MeHaPe'ye saldırdılar! Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar"ında ve daha bir çok kitapta; "F-Tipi Örgütlenme"nin, hemen hemen herkesin ses kaydını ve video çekimlerini elde ederek sakladıklarının, eğer yoksa telemontajla yayınlanabileceğinin yazılması ve güya alay edercesine televizyonlardan söylenmesi de ayrı bir tehdît şekliymiş!
Yakın geçmişte de, siyâset adamlarının ve göz önündeki kanaat önderlerinin haklarında çok sözler duyduk! Yıllarca bakanlık yapmış kişilerin garsoniyerlerinin adreslerini, o garsoniyerlerde bu önemli kişilere özel hizmet verenleri duyduk ama ne muhalif siyasetçiler, ne de köşe yazarları bunları kullanmaya tenezzül etmediler! Gariptir o gazeteci ve siyâsetçilere şu anki dinci siyâsiler ve "dolma kalemler" dinsiz-imansız derlerdi!
Bu Dinci-Allahçı ve ahlâkçı "F-Tipi Örgütlenme"nin, ne zamandan beri ellerinde tuttukları bilinmeyen kasetleri servis etmeleriyle; o eski dinsiz-imansız(!) köşe yazarlarını ve siyâsileri, öyle özledim ki! Burnumun kemikleri sızladı!
Peki, hırsızın hiç mi suçu yok?
Adımızdan önce gelen fikrî sıfatımızdan dolayı, yıllardır kendimizi yaşamayı kendimize yasak etmişiz! Yapacağımız yanlış bir davranış veya şahsî bir zaafiyet, bütün fikirdaşlarımıza leke gibi sunulacağını bildiğimiz için kendimize yıllardır ev hapsi uygulamışız! Ki hiçbir siyâsi ünvan ve makamımız yok!
Bir parti Genel Başkan Yardımcısının, kendini yaşama lüksü olabilir mi? Fedakârlık nerde? Fikri ile zikri uyuşmayan, sözü ile özü ters düşen bir Genel Başkan Yardımcısı, ülkücü olabilir mi? Kul beşerdir, şaşar! Beşerî zaaf gösterebilir! Düşene vurmak elbette zâlimliktir, yapmayız ve bu alçakça tezvirat karşısında yalnızlığa da terk etmeyiz!
Bu servis edilen kasetlere konu zevât; "Önce Ülkem, sonra Partim, sonra ben!" düstûruna uyamadıkları için veya hemen uymak için hiç beklemeden istifa etmeliler! İstifa etmezlerse sür'atle ihrâç edilmeliler!
Bu belden aşağı kahpe saldırılar, Ülkücü harekete birşey yapamaz! Aksine "F-Tipi" Örgütlenme ve destekledikleri siyasetçileri korkuttuğunu, fincancı katırlarını ürküttüğünü görerek daha sıkıca kenetlenmeyi sağlar! Boşaltılan yerlere meselenin asıl sahibi ülkücüler koyularak, sefere devâm edilir!
Ülkücü Hareket, deniz misâli pislik tutmaz! İçindeki pislik, kimseyi rahatsız etmesin diye de deniz misali en derinlerdeki midyeler vasıtasıyla saklanarak, işlenerek incileştirilir! Allah(c.c.)'tan korkmayan, kuldan mı utanır?
İt ürüyecek, kervan gidecek! İt, korktuğu yeri, ürüyerek belli edecek! Ülkücü Devleri de Bozkurt duruşu ile itleri korkutmaya ve peşinden ürütmeye devam edecek vesselam...
ECELİ GELEN İT, ÇOBAN DEĞNEĞİNE SİĞERMİŞ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Nisan 26, 2011

NE YAPSA YERİDİR!...

Bu da 21. yy. da, Mütedeyyin Müslüman Türk Milleti adına benim "Şikâyetnâme"m! Eşref-i mahlûkata selâm verip sünnete uydum, oy değil diye almak farzına uymadılar!
Çarşı kızıştı! Gündemde seçim var! Yeni icât hitâbet tarzıyla küfrün bini bir para! Sandığın milleti, milletin sandığı beklediğini biliyoruz. Sanki vuslatı bayramlaştırma arefesi!
Arzûları, hevesleri, hayâlleri ortak olanlar, eşref-i mahlûkattan benzeşenler; Bozkurtlar-Aslanlar birarada, "Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.(Lokman-19)" tarifli esfel-i safîlin bir arada sandığı bekliyorlar, sandık ta onları...
Heryer güllük gülistanlıkken keyfî(!) göç veren, milletvekili sayısını düşürülen illerdeki olumsuzlukların sebebi sanki benmişim gibi Eşbaşkan R.T.E. Bayburt'ta; "İkinci vekiliniz benim!" diye kükrüyor! Anadolu'da; "Ne yapsa yeridir." derler. Delilikle velîliğin sırt sırta yapışık olduğunu söylemeye niyetleniyorum, olmuyor! Bir insan bu kadar güzel ve çirkin sıfatı birarada taşıyabilir mi? Aklım almıyor!
Besmele ile kilise açılışı yapan da, tarihî Kur'an kursunu yıkan da o! Irak'ta bir milyondan fazla müslümanı katleden, yüzbinlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı askerlerine dua eden müslüman da, o!
Haçlı Birliği'nin, AB'nin ve Haçlı'nın şövalyeliğine soyunan ABD'nin, Siyonistlerle birlikte hazırladığı "BOP Eşbaşkanı" o! İtalyan işgâlinden 1951 de kurtulan Libyâ'yı, Libyalılara verip petrolünü almak için saldıran Haçlı ile birlikte Libya'ya sadece Haçlı'dan "aferin" kazanmak için asker gönderen lejyonerliğe hevesli Müslüman Başbakan da o!
Her Cuma cami mitingleri yapan, Camilerde devletten maaşlı imamlara mitigini haber verdiren, Camilerde şehit cenâze namazlarından korkarak şikâyetlenen, o! Camileri Haçlı işgâlinden kurtaran, Ezân'ın yeniden inlemesini sağlayan, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in Kabrini yıkmaya niyetlenen Suûdîleri çektiği tehdit telgrafı ile durduran Gâzi Mustafa Kemâl Paşa ve arkadaşlarının emeklerini, zahmetlerini inkâr ederek "Eşref-i mahlûkatla dolaşıyorum." diye kükreyen de o! Kükreyen mecazını, Bozkurt'a yakıştırdığı anlamın aynısıyla kullanıyorum!
Sözün gücü ile oynayarak, kelâmın kudretiyle alay ederek, fransızdan daha fazla Türkçeye fransız kalarak kırdığı potlarla, sergilediği despotlukla, araç ettiğini saklamadığı demokrasi maskesiyle demokratlık taslayan o!
Meydanlarda şikâyetlendiği bölücü terör örgütünün en ateşli avukatlarını ve teorisyenlerini listesinden sandığa sokan o!
Haçlı AB'nin; "Asrın dolandırıcılığı" adıyla yargılayıp cezalandırdığı "Deniz Feneri e.V."cilerden birine "Temiz kardeşimiz" diye sahiplenen; "YGS'deki şifreli kitapçık skandalının dumanı tüterken önce intihâl suçlaması, ardından da ALES'teki hatalı soru kitapçığı sakandalı" ile beceriksizlikle kamufle edilerek "F-Tipi" kadrolaşmaya hazırlık yaptığı söylenen Ali Demir'e ısrarla sahip çıkan o!
Linç edilen polisi, terör örgütünün demokratik psikopatlığına, tokat yiyen polisi donulmaz teröristin demokratlığına terk edip sonra; "Polisimiz yaralanırken MeHaPe, CeHaPe, BDP ellerini ovuşturdu." diye Bayburt'tan şikâyetlenen de o!
Veee "Türk milletinin millî refleksi" tarifini; canlarını, kanlarını, ikbâl ve istikballerini fedâ ederek kazanmış Bozkurt sıfatlı Ülkücülere hakâret eden, bir gün sonra; "MeHaPe'ye gönül veren Ülkücü kardeşlerimi tenzîh ederim!" diyen de o! Özetle Anadolu deyimiyle; "Yellenen de rüzgâra karşı duran da" o!
Türk Milleti!
Yalancıların, mürâilerin, îman bezirgânlarının, Haçlı'nın, "Haçlı Müslümanlar"ın dört yandan saldırdığı Türk Milleti! Vatanın, Bayrağın, Ezânın, Dînin, îmanın, şühedâmız ve emâneti Cumhuriyetin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun farkında mısın? Bu insafsız, merhâmetsiz, kimliksiz eşref-i mahlûkatı sana şikâyet ediyorum! Bunlara 12 Haziran'da haddini bildirmezsen seni kime şikâyet edeyim? Vallahi bu seçim değil, Yeniden İstiklâl Savaşı! Her oy bir mermi, her sandık bir kalkan ve her Müslüman Türk bir mücâhit vesselâm!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 23, 2011

12 HAZİRAN'A KADAR GEZ-DOLAŞ!

"Tendürek'te, Kop'ta, Palandöken'de/ Kurtların payı var gelip geçende./ Ki alırlar vermek istemesen de!" A. Nihat ASYA
'Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eş Başkanı', Dinlerarası Diyalogcu, Medeniyetler arası İttifakçı, Değişen-gelişen, takîyyeci, Rizede Gürcü, Siirtte Arap, Demokrasiyi araç kullanan Demokrat, yolundan dikeni kaldırmayanın gözünü oyacak kadar kindâr, teröristbaşıyla görüşmeleri ispatlayamayana şerefsiz deyip sonra kendi açıklayacak kadar şerefli ve daha sayılamayacak kadar özel özelliklere sahip eşref-i mahlûkat eşbaşkan, Bozkurtlarla dolaşmıyormuş! El hâk doğrudur!
Bozuk saatin günde iki kere zamanı doğru göstermesi gibi ve çok doğru! İnsanlar da, hayvanlar da, bitkiler de benzerleriyle bir arada olurlar! Camide meyhâneci görmek mümkündür ama meyhânede imam görülmez. Koyun sürüsünde kurt, kurt sürüsünde koyun yaşayamaz ve insan, arkadaşıyla tarif edilir.
Doğruyu, mü'mini destekleyen; "Ya eyyühellezine âmenû- Ey îman edenler"lerden; zâlimi destekleyen ise "minezzâlimîn-kendime zulmedenlerdenim" diye tarif edilenlerden olur! Bunların hepsi de eşref-i mahlûkattır! Biliriz ki Neron da, Nemrût ta, Firavun da, Yezîd de, Hind de, Vahşî de, Hitler de, Stalin de, Bush ta, Berlusconi de, Sarkozy de, Kral Faysal da, Beşşar Esad da, Hüseyin Üzmez de, Ertuğrul Günay da, Abdullah Öcalan da, PeKaKa'lılar da, AKP'liler de, Recep Tayyip Erdoğan da ve Bozkurtlar da insandır. Eşref-i mahlûkattır!
Benzerler bir arada olacağına göre; birarada olanları izliyoruz! "Haçlı" denen benzer milletlerin bir arada olmaları gibi insanında benzerleri elbette bir arada olacak! Kimin, kimleri "Temiz Kardeşimiz" diye koruduğunu unuttuk mu? Müslümanları, Allah adıyla kandırarak soyanlar da, Deniz Feneri e.V'ciler de, Hac'ca götüreceğiz diye dolandıranlar da, aç müslümanlara yardım edeceğiz diye soyanlar da, kendilerinden olmayanlara "Patates dinliler" diyenler de, müridine dışkısını yedirip sidiğini içiren şeyhler de, eşref-i mahlûkattan!
Demek ki neymiş? Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyormuş? Eşref-i mahlûkattan benzerleriyle dolaşıyormuş! Hakkıdır! Haklıdır! Kimin, kime, arkadaş seçme yetkisi var ki? İnsan, insanı ancak tanıştırır gerisi onlara kalır ya beraber olur, ya da ayrılırlar.
Allah'ın Aslanları' da, Bedr'in Aslanları' da, Çanakkale'nin Aslan Şühedâsı' da, Evlâd-ı Fâtihan da benzer oldukları için birarada idiler. Bozkurtlar sıfatlı Müslüman Türk Milliyetçileri de elbette bir arada olacaklar ve benzedikleri kişiyle dolaşacaklar!
R. T. Erdoğan'ın, sahne gözyaşlarıyla son mektubunun bir kısmını okuduğu, Bozkurt Mustafa Pehlivaoğlu'nun ülküdaşlarıyla bir arada olması mümkün mü? Ne zaman mü'minle mürâi, hâinle sâdık birarada olmuş ki? Harâmla helâl, günâhla sevâp komşudur ama asla birlikte olmaz!
Bu bir tercîhtir. Hayvanın, bitkinin ve insanın aynı cinsten olanları, birarada olurlar. Elbette şeytâni düşünen eşref-i mahlûkat ve Rahmânî düşünen eşref-i mahlûkat birlikte olacaklar ve bu iki eşref-i mahlûkat arasında, yaratıldığı gün başlayan mücâdele de kıyâmete kadar sürecek. Bugün yaşadığımız da bu!
Kur'an diliyle; "Ey zâlimler" diye seslenilen eşref-i mahlûkatla mazlûm diye adlandırılan eşref-i mahlûkatın mücâdelesini yaşıyoruz! Okyanus Ötesi'nden; "Küreselcilerle milliyetçiler mücâdelesi" diye adını zâlimlerin koyduğu mücâdelede Bozkurtların mazlûmdan yana duruşundan korkan bir eşref-i mahlûkatın şirretliğini izliyoruz!
Kuran'da; "Ya eyyühennâs" diye seslenilen insanın benzerlerinin bir arada olacağı gerçeğinden hareketle; hangi eşref-i mahlûkatın, hangi eşref-i mahlûkatla birlikte olacağını Türk Milletinin bilmediğini mi zannediyorlar?
12 Haziran'da eşref-i mahlûkattan olan mazlûmla zâlimin mücâdelesinin sonucunu hep berâber göreceğiz. Milletin işi zor biliyoruz ama bu zorun; "insan-ı kâmil"den eşref-i mahlûkat Bozkurtların sâyesinde kolaylaşacağına inancımız da tamdır vesselâm...
YOLCU YOLUYLA, YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 22, 2011

BOZKURT DERKEN İKİ KERE DÜŞÜNÜN...

Her insan, anadiliyle düşünür, anadiliyle konuşur biliyoruz. Aynadan da herkes kendini görür.
Bayburt'ta aynada gördüğünün anadiliyle düşünen ve seslenen Eşbaşkan; "Sen bozkurtla mı dolaşıyorsun? Ben bozkurtla dolaşmıyorum. Ben insanlarla dolaşıyorum." diye bağırdı!
Peh! Peh! Peh! Hitâbetini, nezâketini sevsinler senin!
Şahsen bu lisanı bilmiyorum! İnsanlara hayvan menşe'li sıfatlar hep kullanılır. Aslan gibi, kaplan gibi, kurt gibi, tilki gibi, kartal gibi, serçe gibi, akbaba gibi, yılan gibi, kedi gibi, ayı gibi, eşek gibi, v.s. sıfatlar kullanıldı, kullanılıyor, kullanılacak.
Aynı üslûp ve kelimeye yüklenen aynı anlam gücüyle cevap vermezsem, çatlarım!
Bre ifâde özürlü Kasımpaşa topçusu! "Allah'ın Arslanı" sıfatlı Hz. Ali(r.a.) ve Hz. Hamza(r.a.)'ya atfedilen arslan sıfatından hareketle Hz. Peygamber(s.a.v)'imiz -hâşa- hayvanla mı dolaştı bu Arslanlarla dolaşırken?
Bre Haçlı'nın "Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi"nin Eş Başkanı pıtpıt yürekli Haçlı Müslüman! Avrupa'da; yüzkarası olaylara, toplu katliam ve tecâvüzlere sahne edilmiş, Ermeni komitacıların karargâhı kiliseleri nasıl tamir ettirip açtırdığını, kendi ifadenle; "...
Sensinot Meclisi, Lozan Anlaşması'na göre TC vatandaşı olmak durumundadır. TC vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks Patriğinin seçimine biz göz yumduk." diyerek yasaları yok saymayı bile yağcılık olsun diye meşrûlaştırdığını, Müslüman Türk Milleti'ne anlatmayalım mı?
Etrafına bakar mısın? Özellikle yakın çevrene bakar mısın? Kitabına uydurulmuş, geceyarısı yasalarla yaptığı hırsızlıkları meşrûlaştırılmış kaç tane kurnaz tilki var, sayabilir misin?
Her Cuma sonrası, cami cemaatine siyâset yapan siz! Yılda bir-kaç kere giderek ibrâ istediğiniz Okyanus Ötesi ve en az iki kere gidip günah çıkardığınız AB'ye, sanki onlar sağır ve duymuyorlarmış gibi yüksek sesle; "Ellerinizden öperiiiiz! Bizi niye dışlıyorsunuuuuz? Ne kadar kilise açtığımızı, Sensinot'un vatandaş olmayanlardan oluşmasına göz yumduğumuzu görmüyor musunuuuuz?" diye bağırarak aslanlık taslayan siz!
Bre elektriği kesilince hiçbirşeye yaramayacak ampül! Bre düğmesine dokunulduğunda sönecek ampül! Bre ampül amblemli, ampül kafalı, elektronik yan ürün! Bre Türk olmadığı için yabancı dili Türkçe olan Vatandaş! Türkçe bilmiyorsan, yanında tercüman taşı!
Tarih yapan Mehmetçiği tarif ederken; "Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi" diyen Mehmet Akif; hem Bedr'in, hem de Çanakkale kahraman ve şühedasına "arslan" derken, senin lisanını mı kullanmıştı? Allah lâyıkınızı versin!
Gidinin duygu sömürücüsü, din istismarcıları sizi!
Gidinin her yere ve zamana göre renk değiştiren mürâileri, renksiz bukalemunları!
Kimse adına konuşup, kimseyi savunmayacağım! R.T.E. adlı Türk olmadığı için Türkçe bilmeyen, alt kimliği belirsiz vatandaş; fikrî sembol olarak Atamızdan miras kalan Bozkurt'tan hareketle bana hakâret etmiş! Aynen, hatta misliyle iâde ediyorum!
O bana Bozkurt diye ne anlamlı sıfat addetmişse ben de ona arslan sıfatını veriyorum! İltifatsa da, hakâretse de misliyle iâde ediyorum! Ben aynaya baktığımda Bozkurtça, Türkçe, korkan yürekleri delercesine bakan bir Bozkurt görüyorum ama yazık ki o aynaya baktığında aslan göremez! Görse Bozkurttan böyle korkmaz! Aynada ne görüyorsa herkesi, gördüğüne benzeterek konuşmuş!
Nezâketini bildiği Devlet Bahçeli'ye Tophane berduşu argo ağzıyla hitap ederek tahrîke çalışıyor! "Biz de beş-on bin genç çıkarırız!" derken, bütün toplantı ve mitinglerinin "bindirilmiş kıtalar"dan oluştuğunu da itiraf ediyor! Fakında olunca da aynada gördüğünün anadiliyle, anlaşılmaz seslerle bağırıyor!
Haçlı'nın Irak'taki tecâvüzcü-katliamcı askerine dua eden, Haçlı ile berâber Libya'ya giren BOP Eş Başkanı İşbirlikçi; Millî hasletlerle donanmış Arslan Şühedâ ahfâdı, Allah'ın Süvârileri Bozkurtlar Ordusu'nun evlâdı Türk Milliyetçilerine güya ironik hakâret ediyor!
Sizi Allah'a, Allah'ın Arslanları'nın rûhaniyetlerine havâle ediyorum! Sadece bununla yetinemem! 12 Haziran'da okun yetişemeyeceği tavşan hızıyla kaçışınızı görmek için de ne lazımsa Türkçe, Bozkurtça, Kartalca yapacağım vesselâm...
YOLCU YOLUYLA, YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Nisan 21, 2011

POLİSİMİZİ ÖZLEDİK!...

Duyana-duymayana, ümmetçiye-laike, Cumhuriyetçiye-Şeriatçıya, milliyetçiye-halkçıya, âlime-câhile, kadına-erkeğe, ahâliye-halka-millete sesleneceğim! İşitin beni!
Gördüğümüz devlet memuru ile maaşlı partizan arasındaki farkı haykıracağım! Kimseyi tahkîr etmeden, Türk Polisi'ni tahrîk edeceğim! Duyun beni!
Ben milletçe tahrîk olup Bayrağıma uzanan ele millî içgüdümle müdâhele ettiğimde ceberrutlaşan, merhâmetsizleşen Polisimizi tahrîk edeceğim!
Kahraman Türk Polisi! Dinleyin, duyun beni!
Kutsal görevinizde, her şehît oluşunuzda; resmî törenden hemen sonra sizi unutan polislere rağmen; sizin korumanızda siyâset yaparak sizi terörist karşısında "demokratik kelepçeler"le sahipsiz bırakan siyâsilere rağmen, gördüğümüz her poliste Şehît Polis evlâtlarımızı hatırlayarak içimize-içimize ağlayan Türk Milletindenim ben! Dinleyin, duyun beni!
Eşleriniz, çocuklarınızın çamaşır asmak için balkonlara çıkamadığı yerlerde nerdesiniz?
Meslektaşlarınızın elinden suçluyu alıp bir meslektaşınızı linç ederlerken, yasaların bağlayıcılığı yüzünden meslektaşınızı terk edip kaçtığınızda nerdeydiniz?
Komikleşen yasalardan faydalanarak dokunulmazlık zırhına bürünen terörist yandaşı, bir âmirinizi tokatladığında neredeydiniz?
Otobüste diri yakılan kızımızın feryâdını gülerek seyreden psikopat teröriste karşı neredeydiniz?
Sabahlara kadar; her türlü teknik donanıma hâiz araçlarla devriye geziyorken, sokaklarımızda arabalarımız yakılırken neredeydiniz? Meslektaşlarınıza; taşlarla, sopalarla, satırlarla, havai fişeklerle, molotoflarla saldırılırken neredeydiniz?
Asayişin temîni, can ve mal güvenliğimizi sağlamak için lâzım olduğunuzda neredeydiniz?
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin devlet erkliğini temsîlen Bekçi Baba'nın bir düdüğünün yaptırım gücünü, sağladığı asayişi, siz de özlemediniz mi? Elli-altmış yıl dünyanın en rahat mesleğinden emekli olduğunuz, kıskanıldığınız günleri siz de özlemiyor musunuz?
Artık hepiniz tahsilli, en son teknolojik techîzatla donanımlı olmanıza rağmen, Cibali Karakolu'nun Başkomserini özlemiyor musunuz?
Size "ileri demokrasi" adına, "halklara özgürlük" adına, "açılım" adına revâ görülen tahkîr edici hakaretlerin farkında değil misiniz?
Meslektaşını linçe terk edip kaçanlar, terörist yandaşından tokat yiyenler teşekkürlerle taltif edilirken; bir sonraki hakâret ve tokat sırasının, bir sonraki şehâdet sırasının sizde olduğunun farkında değil misiniz?
Asayişi, can ve mal güvenliğini sağlamak uğruna Millet-Devlet kahramanları mı, yoksa sizi partizanca seçip atayanlara borçlu, kapı kulluğuna râzı olmuş taraftarlar mısınız? Her geçen gün size olan güvenimizin azaltıldığının farkında değil misiniz?
Terörist yandaşlarının gayr-ı nizami, ahlaksız, yakıcı-yıkıcı meydan ve sokak işgallerinde onlara korumalık yaparken; bunlardan tahrik olup Türk bayrağı çeken ve kafasına silahını dayayan bir genci, kendisi teslim olmasına rağmen ezerek-büzerek götütürürken vicdanınız hiç mi sızlamaz?
Bölücü-hain Ermenilerin davranışlarını protesto etmek için kendini yakan Ermeni asıllı Türk Artin Penik'le, bu Türk Gencinin farkı ne?
Polis edildiniz diye vicdanınızı terk mi ettiniz?
Allahınızı severseniz dinleyin-duyun beni! Artık can acıtıyorsunuz! Terör ve terörist karşısında düşürüldüğünüz aczin intikamını yasalara-devlete bağlı Türk'ten çıkarışınızı, anlamakta sıkıntı başladı! Bu hal; ne Devlet için, ne millet için, ne de asayiş için iyi işlerin habercisi değil!
Sizi görünce çoluk-çocuk alkışlanmak mı, yoksa arka dönülerek perdelerin kapatılmasını mı istersiniz? Polisimizi özledik! Dinleyin duyun beni!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

"TANRINIZ TÜRK'E TORPİL Mİ YAPMIŞ?"

Yıllardır Allah adıyla aldatılanların tekrar aldatılması için hücûma geçen 'Haçlı Müslümanlar', kantarın topuzunu kaçırdılar!
Ahmet Eleşkirti adıyla yazan biri; "Mustafa Bey, ... Bırakalım partiyi, siyaseti de asıl meseleye gelelim. Türk'ün Türk'ü korumaması durumunda Türk'ü korumayacağını söylediğiniz Tanrınız kim? Sizin Tanrınız adil mi? Öyle ya Tanrı ise adil olması gerekir, kayırmacı değil. Yoksa kayırmacı birine kim tapar? İnandığınız Tanrınız Türk'e torpil mi yapmıştır?..." demiş, güya; "Türk Türk'ü Korumazsa, Tanrı Türk'ü Korumaz" sloganıma, özellikle de "Tanrı" zikrime itiraz etmiş!
Bre Haçlı Müslümalar'dan değilse câhil mübârek!
Yanlış soruya doğru cevap mümkün mü? "Sormazki bilsin, sorsa bilir; bilmezki sorsun, bilse sorar." diye bir söz duydun mu? Benden komşumu mu, arkadaşımı mı, Yoksa; "Ol deyince olduran, Öl deyince öldüren, Görklü Tanrım, Hakk Çalabım." diye Türkçe zikredilen Tanrı'mı mı soruyorsun? Sualini gözden geçirir misin? Sorunun; îmanla, edeple, âdapla alâkası var mı?
Fars'ın "Hüda", Kürdün "Xude", İngilizin "Good", başka milletlerin kendi dilleriyle andığını bildiğimiz Yaratıcı'ya; Yunus Emre'nin, Hace Ahmet Yesevi'nin ve nice Türk velinin andığı gibi Türkçe, Tanrı zikrimden niye rahatsızsın?
"O'nun delîllerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) âyetinden bildiğim ve şükrettiğim Türklüğümü ifâdemden niye rahatsızsın? "... Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvâda en ileri olanınızdır." (Hucûrat-13) âyetinden öğrendiğimiz takvâ, sadece Tanrı ile kul arasında değil midir? Takvânın tanığı varmıdır ki takvâ ölçersiniz?
İnsanlığın ayrı milletlerden yaratıldığını öğrendikten sonra, beni Türk yaratan Tanrım'a şükrüm, adını Tanrım'ın İslâm koyduğu dînimle övündüğüm kadar Türklüğümle de övünmem sizi niye rahatsız eder?
"De ki; ister Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." (İsrâ-110) âyetinden aynı şeyi anlamıyorsak, demek ki lisanımız farklıdır ve bu da O'nun delillerindendir! Yoksa, insanlığı ayrı milletlerden, ayrı renk ve lisanlarla yaratan Tanrı, Hüda, Xude, Allah(c.c.), -hâşa-Türkçe bilmiyor mu?
Gidin işinize Kardeşim! Güya sorgular ve yargılarken îmani haddi aşarak kendinize zarar vermeyin!
"Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı yeryüzü altüst olurdu." (Bakara-251) ve "Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Allah kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder." (Hac-40)'e göre bir kısım insanları diğer insanlara defettiren Allah, insanın korunmasını insana yaptırmaz mı? Bu düşünceyle Türk Türk'ü korusun ki Tanrı da Türk'ü korusun diyorum! Allah(c.c.) açıkça "... kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder." buyurmuyor mu?
Bir başka cevap istenen yanlış ta; "İnandığınız Tanrınız Türke torpil mi yapmıştır?" sorusu! Bu yanlış ve şeytânî mantığınızdan hareketle; "Bu (Kur'an), Ümmü'l-kura (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübârek bir kitaptır." (En'âm-92) âyetinden Allah(c.c.)'ın Ümmü'l-kura çevresindekilere torpil yaptığını mı anlayayım?
Bak Kardeşim! İnsanlığı ayrı milletler, ayrı lisan ve renklerde Yaratan'ın beni Türk yaratmasına şükrederek lisanım olarak lâyık gördüğü Türkçemle; Çalab'ım, Tanrı'm diyorum ve bu güzel adların da Allah'a ait olduğunu biliyorum. Siz de Tanrı'mızı, Çalab'ımızı, Allah'ımızı, Rabb'imizi, Hüdâ'mızı, Xude'mizi istediğiniz güzel adla zikredin vesselâm... Tekrâr ve altını çizerek:
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ ...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 18, 2011

12 HAZİRAN SANDIK MUHAREBESİ!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 100. yaşına 12 yıl kala, 12 Haziran'da Yeniden İstiklâl Harbi yapacağız! Yeniden "Yedi Düvel"e, Haçlı'ya karşı meydan savaşı yaşayacağız!
Fertlerin olduğu gibi milletlerin gücü de hasımlarıyla ölçülür, biliriz! Yine, 'Yedi Düvel'in değişmiş adıyla ABD ve Avrupa'nın yaptığı son Haçlı Seferi'ne, îman gücümüzle karşı çıkacağız!
Bu İstiklâl Harbimizde; Başbuğlarımız Atatürk yok, Türkeş yok! Yokluklarını hissettirmeden ve "bağımsızlık karakterimdir!", "Gerekirse kan dökeriz! Ne mozaiği ulan!" diye kükreyişlerini, her birimiz ayrı ayrı nârâlayarak saldıramalıyız çünkü Başbuğların vekâleti bizde!
Birinci 12 Eylül Kıyameti öncesi taşeron kiralık katillerle verilen mücâdelede ve 12 Eylül "netekim"cilerinin yasalara işlettikleri cinâyetlerle "Ölümü öldürerek ölümsüzleşen" beş bini aşkın Şehit Ülküdaşımızın vekâletleri de bizde!
Bu yüzden herbirimiz; iki kişilik, üç kişilik, beş kişilik, beş bin kişilik saldıracağız vargücümüzle!
Yakın zamanda ahrete yolculadığımız; İstanbul'dan Refet Körüklü Ağabeyimiz, Mehmet Gül, Sivas'tan Muhsin Yazıcıoğlu, Kayseri'den Paşa Tombay, Erzurum'dan Selâmi Türkmen, Yozgat'tan Ünsal Erciyes, Ardahan'dan Mustafa Aydın, Erzincan'dan Mihrali Aksu, Bayburt'tan Durmuş Hocaoğlu ve daha nice yerlerini ve millî görevlerini kandaşlarına, yoldaşlarına, ülküdaşlarına emânet ederek hak dünyaya göçen Ülküdaşlarımızın vekâletleri de bizde!
Bir devri temsîlen şer güçlerin öfkesine muhatap ve otuz yıldır cezaevinde olan Ülküdaşlarımızın, otuz yıldır firarda olanlarımızın vekâletleri de bizde! Yükümüz ağır, işimiz kolay değil! Vallâhi, Billâhi, Tallâhi imkânsız da değil!
Vekilin de asıl kadar yetkili olduğunun, emânete sadâkatin bilincinde olarak bütün cihânın, eski "yedi düvel"in, yeni Haçlı'nın suratlarına; "Çanakkale geçilmez!" gerçeğini bir daha patlatmak zorundayız!
Bu meydan muharebesinde mermi yok! Bu meydan muharebesinde tank yok, top yok, tüfek yok! Topsuz-tüfeksiz-mermisiz, sadece yeşil dolar ve euro ile yeşilimtrak vicdanlara hükmeden, satılık vicdanlardan oluşturulmuş Yeşilli Haçlı Müslümanlar başta olmak kaydıyla "Eş Başkanlık"la övünen işbirlikçilere karşı, sadece namusumuz kadar kıymetli, şerefimiz kadar güçlü oylarımızla savaşacağız! Bu, savaşların en insafsızı! Bu savaşta karakterler, vicdanlar çarpışacak! Bu savaşta Haçlı ve Haçlı Müslümanlarla Millî Vicdân vuruşacak!
Bu uğraşta; daha dün "Görüştüğümüzü ispatlayamayan şerefsizdir!" diye kükreyip bugün görüştüğünü kendisi açıklayan ve bunu Devlet Politikası diye maskelemeye çalışan; dünüyle bugünü, özüyle sözü, abdestiyle namazı, arzusuyla niyâzı uyuşmayan, kendileriyle zıtlaştıklarının farkında olmayanlarla mücâdele edeceğiz!
Bu savaşta, bizden zannettiğimiz için ta yakınımıza sokulup nasırımıza basarak canımızı acıtanlarla uğraşacağız! Bu savaşta; eskilerle, eskicilerle, eskiyenlerle ve aynaya baktığında eski-püskü pörşümüşler gören renk körü, bakar-körlerle de uğraşacağız! Bunlar hasmın en kolayları çünkü görmedikleri, göremedikleri için bu eski eskiciler havayla boğuşur, gölgelerine yumruk atarak kendilerini superman zannederler!
Türk Milleti! Türk Milliyetçileri! Bağımsızlık karakterliler! Statikoya baş kaldıran İdealistler-Ümmetçiler-Panislamistler-Pantürkistler-Turancılar-Ülkücüler-Devrimciler; 12 Haziran'da yaşayacağımız yemîn olsun seçim değil, Yeniden İstiklâl Savaşı! Bu savaşın kahramanı olmak hepimizin hakkımız ve şansımız!
Çocuklarımızın torunlarımıza gururla anlatabilecekleri birşeyler bırakmalıyız! Şühedâ-Gâzi-Kahraman Dedelerimizden; yargılanmış-îdam edilmiş hâin dedelerinin intikamına niyetli dolar-euro doygunu hâinlere; Haçlı ile işbirliğini akıllılık zanneden kurnaz diyalogcu-ittifakçı-tevhîdde birlikçi Haçlı Müslümanlara karşı kesin bir seçim zâferi kazanarak utanç kuyularından Türk Yusufları çıkarmaya mecbûruz! Dîn de, Millî vicdan da, Millî akıl da böyle emreder!
Bu mücâdeleye katılmayan kaçaktır! Kaçan alçaktır! Kaçağın, alçağın, hâinin göreceği tavır da yazısız töre ve türede kayıtlıdır vesselam!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...

Cumartesi, Nisan 16, 2011

SEÇİM DEĞİL, İSTİKLÂL SAVAŞI...

Seçime sayılı gün ve oy pusulasında 18 parti var. Kimin, nereye oy vereceği belli mi? Hayır! Kimin, nereye oy verdiği bilinecek mi? O da hayır!
% 20 kararsız seçmenin olduğu biliniyor! Bu korkunç bir rakam! Seçim Yasası'na, Siyasi Partiler Yasası'na itiraz eder görünüp seçimi aldıktan sonra savunan yalancılardan bıkan, güvenmeyen ve oy kullanmayacağını söyleyenlerin sayısı, gün geçtikçe artıyor!
İster ülkücü, ister devrimci, ister liberal, ister ümmetçi; ideali, fikri olan ve kendini sorumlu hisseden herkese hatırlatalım ki; "Domino Etkisi" adıyla devam eden ve aymazca seyrettiğimiz Kuzey Afrika Ülkeleri'nin tamamında da kırk yıldır seçimler vardı! Vallahi aynen bizimkine benzer seçimler!
Bombalarla yağdırılan demokrasi öncesi ABD'nin ve haçlı AB'nin petrol ve karapara kumbaraları, şimdi diktatör denilen tek adamlar da seçim yaptırırlardı!
İzin verdikleri parti kurar, izin verdikleri insanlar izin verdikleri partilerden aday olurlardı! Hatta, bir milyondan fazla sivilin öldürülerek, yüzbinlerce kadının-kızın ırzına tecâvüz edilerek Irak'a getirilen Haçlı Demokrasi'sinde de seçimler, referandumlar yapıldı, yapılacak ama biliyoruz ki bizim yüz yıl önceki Mağrip ve Maşrıkımız'da yapılanlar seçim değil! Dünya kamuoyunu, ikinci derecede de orada yaşayanları oyalama, meşgûl etme oyunu!
ABD'nin "Bizim Çocuklar"ı eliyle kopartılan "Birinci 12 Eylül Kıyâmeti"nden beri, bizde de aynı şey söz konusu! Hâkim güçün vetosunu aşan, onayını alan particikler seçime giriyor! Hâkim güçün vetosunu aşan parti Genel Başkanlarının vetosundan geçenler, aday listelerine giriyor ve vatandaş diye kandırılanlara, gününden önce seçilmiş bu kişiler, onaylattırılıyor! 12 Haziran'da da yapacağımız da bu!
ABD'nin açık işbirlikçisi, "Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eş Başkanı" R.Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkanlığındaki AKP; "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer." sancağını ANAP'tan alıp teslim ettiği AB'nin "Gandi Kemal"i Genel Başkanlığındaki CHP, işbirlikçi partilere eşit şekilde paylaştırılmış "F-Tipi" cemaat desteği ile "Küreselciler"le bir seçim oyunu yaşayacağız! Ama sonucu hayâtî derecede önemli ve çok tehlikeli bir oyun!
Küreselcilere karşı çıkan, Pensilvanya'daki cemaat adlı dev holdingin başını, diplomatik bir üslupla uyaran sadece MHP var! Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler; bu üçlü ve gayr-ı millî oluşuma karşı bir ölüm-kalım mücâdelesi verecek!
MHP ve Genel Başkanı da aday tesbîtinde aynı dikte yasalara tabi idi! Dolayısıyla itiraz edilen adaylar ve sıralamalar mevcût! Bu dikte-dayatma yasalar değişmeden, değiştirilmeden başka türlü davranmak mümkün müydü? Hayır! Öyleyse ne yapmak lazım?
Yüz binlerce şehîdin kanı-canı pahasına mîras bırakılan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ya oylarımızla sahip çıkacak, ya da seçimden hemen sonra başlatılacak olan demokratik-bölücü-sivil başkaldırı olaylarıyla bir sıcak içsavaşın kucağına uyanacağız!
Çünkü bizde de dokuz yıldır; ABD'nin bölgede lojistik stepnesi, AB'nin "geceyarısı dikte"lerini uygulayan siyâsi payandası; Avrupa Parlamentosu'nda Hristiyan azınlıklara verdiği tavizleri tek tek sayarak savunma verirken izlediğimiz, "BOP Eş Başkanı Tek Adam" var! Ve bu Tek Adam'dan tehditle istediği herşeyi alan ve istekleri hiç bitmeyen, taşeron bir bölücü örgüt var!
Bu bölücü örgütün teorisyenleri AKP ve CHP listelerinde, diğer militanları ise bağımsız olarak meydanlarda!
Özetle; bir yanda İşbirlikçi gayr-ı millî küreselci güçler, bir yanda MHP ve listesinden güneş gibi parlayan; saç tellerinden tırnak uçlarına kadar Türk Milliyetçiliği fışkıran müthîş kanaat önderleri! Seçmencilik oynasak ta bu müthîş kanaat önderlerini Meclis'e taşıyıp mücadelelerine fırsat vermek gerek! Tek yol bu, tek çâre MHP... Bu bir seçim değil Yeniden İstiklâl Savaşı! Kolay gelsin vesselâm!...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 15, 2011

SIRDAŞLIĞI BECEREMEYENLER!...

Tevâtürle târih arasındaki yakın ilişki ve müthîş farkı, biliriz inşallah. Bildiğini zannedenlere de gönül koymadan edeple hatırlatmaya çalışırız. Hatırlarsa sevinir, bize inanmayıp yeniden araştırarak ikna olduktan sonra "Hatırladıım!" derlerse fazlasıyla seviniriz.
Mektepte okumak, herhangi bir bilim veya ilim dalında tahsîl görmek elbette önerilen, doğruya yakın bir yoldur. "Bu kadar cehâlet ancak tahsîl ile mümkündür." diye nerdeyse darb-ı meselleşecek tesbît te ehl-i dîl ferâsetidir!
Meslek hayatımda çarpım cetvelini bilmeyen matematik öğretmenleri gördüm! Edebiyat'ın, ilm-i edeb'in ne olduğunu bilmeyen hatta ilk kez duyan edebiyat öğretmenleri gördüm! Tevâtürle tarih arasındaki mesâfenin farkında olmayan tarih öğretmenleri de gördüm. Böyle bir tarih tahsîllisiyle muhatapsam, -Vallahi- çok üzülürüm!
Karı-koca diye avâmın ta'bîr ettiği, er ile ayâl arasındaki mahremîyetin sadece halvethâne ile sınırlandırılmasını; bilgisizlik diye adlandırsam haksızlık olur, kendini ve yanlışını savunarak enâniyyet yapmak desem galiba daha insânî ve insaflı olacak...
Çok bilinen ama nedense açıkça ihmâl edilen ve ihmâl edildikleri için isyân etmeden sessizce yerlerini terk eden ve yerlerine benzerini bulmanın kolay olduğu zannedilen rütbesiz erlerden bahsetmenin tam sırası.
Sayısız alaylı-tahsîlsiz kahramanlar, komutanlar biliriz. Sayısız tahsilsiz müteahhit tanırız. Alaylı oldukları için teknik bilgilerin, formüllerin belki adlarını ve yazılışlarını hatta telaffuz edilişini bilmezler ama onların uyguladıkları statik, genellikle diplomalı mühendislerin hesaplarına galip gelir!
Usta-çırak ilişkisinden ve tatbikattan uzak olarak nazarî bilgileri ezberleyip geçer numarayı aldıktan sonra unutan öğrenci ile inşaatta köşe taşını sabitleyecek dolgu taşını yanlış veya yetersiz seçtiği için ensesine tokat yiyen çırak arasındaki öğrenme ve bilme farkı, her zaman vardı. Yine var! Hep olacak!
Ülkü Ocakları tedrîsli Ülkücüden kastımız; usta-kalfa-çırak silsilesi ile oluşmuş alaylılardır. Onlar rütbesizdir. Ordu onlardan oluşur. Nazâriyat ile tatbîkat arasındaki yakın ilişki ile fersahlarca mesâfeyi bilerek öğrendiklerini, sessizce uygulayanlardır onlar.
Savaşlarda, olağanüstü hallerde kahramanlar; bu isimsiz, sessizlerden çıkar. Çünkü onlar, kovanın bal yapan işçi arılarıdır. Onlar olmasa bal olmaz, bal olmasa kovan sönüktür, kovan sönükse arıcı-balcı ziyândadır!
Defâlarca arzettik! Bir arı soktu diye kovan söndürmenin akılla alâkası yoktur! Arı sokmasından korkan kişiden arıcı-balcı olmaz! Balcılıktan anlamayanın damak zevkinde ise tatlı, reçelle sınırlıdır!
Tevâtürle tarih arasındaki ilişkiden bal ile reçele vardık! Benzer bir ilişki vardır bal ile reçel arasında. Reçelin ustası vardır ama balın ustası olmaz olamaz! Tarihçi, bilinir ama tevâtürün söyleyeni meçhûldür! Tarihi, isimsiz erler yapar, tarihçi yazar; balı, ehîl balcının ürettiği arılar yapar, balcı satar! Balcı-arıcı olmazsa arı, arı olmazsa bal olmaz! Sadece vızıltı benzerliğinden eşekarısı ile balarısı arasındaki farkı bilmeyen ve arıdan korkan nazâriyeciden tatlı sipariş etmek şekerlemiş reçele râzı olmaktır!
"(Ey Muhammed!) De ki: Küfrünle biraz eğlenedur... (Zümer-8)
"(Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür... (Zümer-9)"
İlahî uyarı ve ikazları da hatırlattıktan sonra; ev ile hâne arasındaki, er-ayâl arasındaki ilişki ile hâne reisi ile aile fertleri arasındaki ilişkinin farkına bir daha vurgu yaptıktan sonra; "Sırdaşlığı beceremeyenin sırdaşı olmaz." diye şahsî kanaatimizi arz edelim. Elbette sözümüz yine ortaya kim alır veya alınırsa onun olsun...
"VE TEVEKKEL A'LALLAH" (Vekîl olarak Allah yeter.-Ahzâp-3)"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 13, 2011

NE SIRDAŞLAR VARMIŞ! YUH OLSUN!

Bu hallerde sözüm, hep ortaya olur! Öfkemin muhatabının adını vermem! Bunda, nefsime yenik düşerek haksızlık yapmak korkum, birinci etkendir. Bazen de saldırdığımın reklamı olmasın diye adını anmam! Çünkü bilirim ki insanın tarifi, hasmının gücüyle düz orantılı yapılır! Adını zikrederek tenkît ettiğim şahısla, -ister istemez- aynı düzeye ineceğimi bilirim! Bağışlayın! Kastım beni anlatmak değil!
Kırk dört yıldır Ülkücü olmaya gayret eden bir Türkeşçi'yim! "Leşker-i komando, nefer-i Türkeş est!" diye Garipkafkaslı Ahmetali Ağabeyimden öğrendiğim farsça sloganla sevdim Türkeş'i. O, Türk Dünyasının Kudretli Albayı idi! O, kimsenin kolay ulaşamayacağı bir rütbeye, Türk Milleti'nin gönlünde ermiş, Türk Dünyasının Başbuğu olmuştu.
1971 yılında; yaşımız gereği çoğumuzun anlamını bilmediği "Ecmâinler"le "Türkçüler"in yurt hakimiyeti kavgasını, içinde olarak yaşamış ve bu yüzden İstanbul'a gelen Başbuğ'un mübârek elini, bu kötü olay vesilesiyle öpmüştüm ilk defa... Sonra Malazgirt Zaferi'nin 900. Yıl dönümünde, Malazgirt dağlarında öpmek nasip olmuştu mübârek elini...
Başbuğa yakın olanları kıskanarak geçti bütün ömrüm! Türk dünyasının Başbuğu'nun evine girecek kadar güvenini kazanmak için ne yapmak lâzım diye, dünyasını değişinceye kadar kafa patlattım... Konu, bunlar da değil!
Nasılsa Alparslan Türkeş hak dünyada, mezardan kalkıp "Yalan!" diyemez diye, herkesin yalan olduğunu bilerek dinlediği palavracıların Türkeş yakınlıklarından da bahsetmeyeceğim!
Hayatımda ilk defa ülkücülüğümden utandım!
Sır saklayamayandan; teşkilat, teşkilatçı, yoldaş, ülküdaş mı olurmuş? Başbuğ'un evine girecek kadar güvenini kazanmış birinin, ölümünden 14 yıl sonra eşi ile yaşadığı hâne içi bir münakaşayı anlatarak farş etmenin, hangi vicdânla-ahlâkla alâkası olabilir?
Kardeşiiiim! (sevdiklerime kardeşim demeyeceğimi ve nedenini dostlarım bilirler) Hangimizin anamız, babamıza diklenmemiş? Hangimizin eşimiz, dostlarımızın yanında bize diklenmemiş? Hz. Ayşe Validemiz, Resulullah(s.a.v.)'a diklenmemiş mi? Peygamber(s.a.v.)'imizin bizzat kendileri, müslüman erkeğin eşine nasıl davranması gerektiğini öğretmek için anlatmamışlar mı? Ehl-i Beyt'ten ve Peygamber hânesine girebilen sahâbeden herhangi birinin, hâne içinde gördükleri, karı-koca arasındaki bir olayı naklettiklerini bilen-duyan var mı? Kendisine kılıç çekmesine rağmen Hz. Ali(r.a.)'nin Hz. Ayşe hakkında aleyhte tek kelimesini duyan var mı?
Var mı böyle sırdaşlık? Var mı böyle teşkilatçılık? Var mı böyle Ülkücülük?
Yuh olsun! Gördüğü o ev hâlini sır olarak saklayamayan, Başbuğ'un evine alacak kadar güvendiği kişiye? Yazık olsun bu sırrı, Türkeşçilik-Ülkücülük yapıyorum düşüncesiyle farş edene!
Yuh olsun bize!
Bana yuh olsun! Yuhlar olsun ki, böyle hâne sırrını farş edecek kadar ağızdan gevşeklerle Ülküdaşlık yaptığımı zannetme ferâsetsizliği götermişim!
Başbuğum! Hakkını helal et bize! Seni öldürdük ama hâlâ öldüremedik! Artık iş, aile sırlarını anlatarak seni tahrip etmeye kaldı!
Yuh olsun! Yuhlar olsun! Yazıklar olsun!
Rahşan Ecevit'le merhûm Karaoğlan'ın hiç mi münakaşaları görülmemiş? Semra Özal'la merhûm Özal'ın münakaşalarını hiç gören yok mu? Nazmiye Demirel'le Süleyman Demirel'in, altmış yıldır yakınında olanlardan hiçkimse, hiç mi münakaşalarını görmemiş? Görüp anlatanı duyan var mı?
Yuh olsun! Yuhlar olsun! Yazıklar olsun Başbuğ'a sırdaşlığı beceremeyen gevşek ağızlılara... Erkekliği, mertliği, sırdaşlığı bilmiyorsanız susun bari Kardeşiiiim! Ya susun, ya da susun Allah aşkına! Ne böyle Türkeşçilik, ne de böyle Türkeş sevmek olmaz!...
MHP Genel merkezi'nin bu konuda koyduğu konuşma ve yorum yasağını, Türk yüreğimle ayakta alkışlıyorum.
"BİZE BİZANS'TAN BULAŞAN BİR HASTALIK VAR!..."mış vesselâm!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

VERÂSET!...

Seçim sürecindeyiz. Yarın şeffaf sandık önümüzde. Düne kadar aday-adaylığında; dünyanın en iyi liderinin safında yer tutmak için müracaat ettiklerini, pazara kadar değil mezara kadar liderin yanında olacaklarını söyleyenler; listede yer bulamayınca veya listedeki yerlerini beğenmeyince, dünyanın en iyi lideri bir anda; başarısız, siyâsetten anlamayan genel başkan oluverdi!
Buna hazırdık! Bu yüzden günlerdir 11 Nisan'ı bekliyoruz dediydik! Bu tür söylenmeleri, dedikoduları kırk yıldır defalarca yaşadık! Listeler açıklandıktan sonra yapılan istifaların, tenkît ve tehdîtlerin; kayadan birşey götüremeyen yel mesâbesinde olduğunu bilir ve kaale almayız!
Lâkin; Başbuğ Türkeş'in küçük Oğlu'nun AKP'den adaylığı konuşulmaya başlandı! Keşke hiç konuşulmasaydı! Madem konuşuldu, bir defaya mahsus, ben de sözümü söylemeliyim.
Armudun dibine düştüğünü ama düşer düşmez dağıldığını çünkü çürümeye yüz tutacak kadar sulandığını biliriz! Âlimden zâlim, zâlimden âlim törediğini de duymuşuz. Oğulun babaya benzemediği de çok açık.
Ayrıca; tarlaya ne ekilirse o biçilir biliriz de Hasankale patatesi ile Ödemiş patatesi arasındaki fark, tarladan kaynaklıdır. Birinden çok iyi püre, diğerinden çıtır kızartma olur! Tercîh, damak zevkine bağlı!
Beş parmağın biri diğerine, kardeş kardeşe benzemez! Aynı okuldan aynı dereceyle aynı gün mezun olmuş iki mühendisin farklılığının doğallığı gibi insani bir özellikle karşı karşıyayız.
Bu konuda ne kafa yormaya, ne üzülmeye, ne de zaman harcamaya gerek yok! Tarihten, babasına baş kaldıran sayısız veliaht-prens biliriz. "Sürünün selâmeti için alaca dananın katli vâciptir." fetvâsı ve yaptırımı da bizim gerçeğimizdir.
Bahse konu delikanlımıza, babası Merhûm Başbuğ'un hatırına sadece "Canın sağ olsun!" der geçerim. Göreceklerimi millî vicdanın hâfızasına kaydederek, çok dikkatle izleyeceğimi söyleyip "Hepimiz Türkeşiz!" diyen bütün Ülkücülerden bu konuya takılmamalarını rica edeceğim. Günü geldiğinde; "Isır diye tepinir gözlerimin bebeği" tarifine uygun davranacağına inanmaktan başka bir şey yapamam!...
Ülkücülere, bahse konu delikanlının yokluğunu ne kadar hissettiklerini sorgulamalarını önereceğim. Yokluğunun hissedildiğini, hiç duymadım! Demek ki varlığını hissetirememiş! Varlığını hissettiremeyenin, yokluğunu hissetmek için gayretin mantığı var mıdır?
Aslında varlığını hissettiremeden sessizce gidenlerden umut bekleyenlerin aczini sorgulamak ve moral yükseltmek gerekmez mi?
Savaşları komutanlar kazanır. Komutanların eşleri ve çocukları; savaş sonrası zafer sevincini, ev içinde sessizce paylaşırlar. Zafer kutlamasını bayramlaştıranlar, komutanlarıyla meydanda destan yazanlar olur. Son söz olarak atalarımız; "Alışkın dert, adam öldürmez." demişler! Hafızamızı yokladığımızda, ülkücülerin bu konuda deneyimlerini görürüz!
VERÂSET
Ninem beş yüz altına satılmış bir esirdi,
Dedem beş yüz altını sayan bir derebeyi;
Köpek kanı, kurt kanı biri birine girdi,
İkisinden meydana çıktı bir kurt köpeği.

İki zıt cevheri var nabzımda vuran kanın,
Biri elpençe duran, öteki durduranın!
..............
Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım!
Çini bir kâse kadar başkadır içim, dışım.
Elini öpmek için yalvarsa da bakışım,
Isır diye tepinir gözlerimin bebeği! (Faruk Nafiz Çamlıbel)
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Nisan 12, 2011

MİLLÎ YUVA, MHP...

Av mevsimine girilmiş sezon açılmamıştı! Av yasağı vardı, o da kalktı ve av başladı!
Hadi millî avcılar! Sürek avı başlasın!
Aylarca talimlediğiniz alıcı kuşlarınızı; kartallarınızı, doğanlarınızı, şahinlerinizi avların üzerine salmanın tam zamanı! Bu avlar da kolay avlar çünkü daha palazlanmamış, daha kanatlanmamışlar!
Niye mi av, niye mi avcılık, niye mi alıcı kuşlar? Açalım:
Guguk kuşu diye çok bildik bir kuş var. Dişisi yuva yapmayan tek kuş... Dişi guguk kuşu, her yıl 12 yumurta yapar ve her yumurtasını, bir başka kuşun yuvasına bırakır. Guguk kuşu yumurtaları, diğer yumurtalardan iki-üç gün önce açılır. Yumurtadan erken çıkan guguk kuşu yavrusu, yuvanın asıl sahibinin yumurta ve yavrularını yuvadan atar. Yuvanın sahibi kuşlar, farkında olmadan bu yabancı yavruyu besleyerek büyütür. Belgesellerde; kendinin birkaç misli büyüklükteki dev bir yavrunun ağzına yem taşımaktan bîtab düşen kuşları sık sık izleriz!
AKP ve CHP yuvalarında Bölücü guguk kuşu yumurtaları var! Erken açılan guguk kuşu yavruları, AKP ve CHP'nin kendi yumurtalarını ve yumurtadan çıkmışlarını yuvadan attılar! Şimdi her iki yuva sahibi de yani AKP'de, CHP'de yarın başa bela olacak bu guguk kuşu yavrularını besliyorlar!
İş; millî avcılara, avcıların millî alıcı kuşlarına düştü! Erken çıkıp asıl yavruları yuvadan atan bu guguk kuşu yavrularını, alıcı kuşlarınızla kanatlanmalarına izin vermeden almaya mecbûrsunuz! Bunlar siyasal guguk kuşları olduğu için kanatlandıklarında bütün çevreye tehlikeli olacaklar!
İki dönem yuvasındaki yabancı yumurtaları farkedemeyerek çıkaran ve palazlatan AKP, bu sefer biraz tedbirli gibiydi hatta sanki avcılığa bile niyetlenmişti! Anadolu'nun meşhûr sepetle keklik avında kullanılan "celep" ve "robat" denilen evcil keklikleriyle işe başlamıştı! Kısaca hatırlatırsak; evcil "celep" ötüşüyle keklikleri çağırır, evcil "robat" ise gelen kekliklerin erkekleriyle kavgaya tutuşup diğerlerinin dikkatini dağıtır ve avcı ipini çektiği sepeti üzerlerine kapatarak keklikleri avlar!
"Geniş Ortadoğu ve Afrika'nın Kuzeyi Projesi Eş Başkanı" R.Tayyip Erdoğan; adlarının önünde "eski-bağımsız-dönen-değişen" sıfatlarını taşıyan "celep" ve "robat"ları kullandı! Av sezonu olmadığı için erken öten "celep"ler de, kendi kendine dövüşen "robat"larda aç etoburlara yem oldular! Artık siyâsi mevtâlar! Geçmiş olsun!...
Şimdi yabancı yuvalarda yumurtadan çıkmaya başlayan "guguk kuşu yavruları"nın, palazlanmadan avlanması sezonu!
Birkaç gün önce; "Seçim sanki, hükümetle muhalefet arasında değil de MHP ile 'F-Tipi' Pensilvanyalı Cemaat arasında!..." demiştik!
Referandumdan iki yıl önce Okyanus Ötesi'nden açıklanan; "Küreselcilerle Milliyetçiler arasındaki mücâdele" tarifinden hareketle bu mücâdelede Türk Milletinden yana tavrımızı açıklamıştık!
Farkındaysanız, "Tavrımız, ...mıştık" şeklinde ifadeler kullandım! Bu çoğul ifâdeden kastım; Türk Milliyetçileri, Türk-İslâm Dâvâsı'nın serdengeçti Ülkücüleri, Ülkü Devleri, Dâvânın Aysbergleri! Havada kartalca, karada kurtça, siyâsal anlamda Türkçe; vatanına, yuvasına ve bölgesine sahiplenme içgüdüsüne sahip Bozkurtlar!
Referandum sürecinde; armudun sapı, üzümün çöpüyle zaman kaybetmemiş, fedâkâr Türk Milliyetçisi tavırlarını sergilemişlerdi! Aday adaylığı sürecinde de bu vakarları devam etti!
Artık seçimden başka işleri, kazanmaktan başka düşünceleri olmamalı! Her biri ehîl avcı ve her birinin yanında ehîl kartallar, doğanlar, şahinler, Bozkurtlar var!
Bu seçim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekası seçimi! Bu seçim; Türk Milliyetçileri ile Küreselcileri temsilen "BOP Eş Başkanı"nın şahsında "F-Tipi" gayr-ı millî kuvvetler arasında...
Bozkurtlar Ordusu seferde vesselâm...
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Nisan 10, 2011

GÜÇ HASIMLA DÜZ ORANTILIDIR.

Yıllarca solcu ağızlarda gevelenen; halklar, hakların eşitliği, halklara özgürlük terânesini, "Aptal İvanlar"ımızdan gaspeden Milli Görüş'ün değişen-gelişenleri; "PKK-Kürt Açılımı" adıyla "Daha Fazla Demokratik Anarşi"yi seyrettiriyorlar!
"Dikte yasalar"la sağlanan PKK dokunulmazlığı'na kadar; ABD güdümlü NATO emirleriyle AKP ile güçbirliği yapan Generaller sâyesinde, Devletin ve Genelkurmay'ın mahremine girildi, kozmik odada fink atıldı! Olanları, demokrat sessizlikle seyreden NATO'cu Generaller, neden sonra; "... tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir." diye tam da seçim arifesinde mağdurluk rolünde Nobel ödüllü AKP'ye, müthiş bir pas daha attı!
163 personelin neden tutuklu olduklarını anlayamıyorlarmış!
Neden olacak? "Hırsız içerden olunca öküz bacadan çıkar" gerçeğini, milletin anladığını da anlayamadıklarından!
Demokratlıkta AKP'yle, diplomatlıkta CHP'yle, ağlamakta Gülen'le yarışan; ABD- NATO ve AB'nin vesâyetine girişimizi seyredip anlayamayanlar, bunu anlayabilirler mi?
İç siyâsetimiz, hariciyemiz, ticâretimiz, ABD-NATO ve AB vesâyetinden kurtulmadan, yeniden istiklâl sağlanmadan millî kurumların AKP vesâyetine direnebilmesi mümkün mü?
"Kılcal damarlara sirâyet edinceye kadar" formülüyle sızılması en zor kuruma bile sirâyet ettiği görünen "F-Tipi" vesâyetten; PKK'lılara servis edilen "Seyyar mahkemeler"i, Yeni HSYK'yı, hukuku kurtarmadan adâlet mümkün mü?
Yıllarca fısıltıyla ve iftiralarla Ordu'nun dinsiz-laik vesâyetinden şikâyet eden 'Millî Görüşçü Mücâhit Akıncı İslâmcılar, Pensilvanya'dan ağlayan Diyalogcu Vaiz'in şahsında Okyanus Ötesi desteğini de almış görünüyorlar! Bu destekle de Haçlı ile berâber Libya'dalar!
Hayatını av köğeği misali tüfeklinin yanında durarak geçirmiş 'dolma kalemler'in yardımcı vatmanlığında, istenen durakta durdurulan "demokrasi tramvayı"nda koltuklar, rezervli!
Kombine biletli 'dolma kalemler'den Nazlı Ilıcak'ın, eski eşlerinden Emin Şirin'in -ısrarla unutturulan- bir basın açıklamasını hatırlatacağım.
1999'un son aylarında Pensilvanya'ya bir seyahat düzenlenir. Kafilede Abdullah Gül de var. Pensilvanya'da Gül, Gülen'le tek ve özel görüşür! Şirinler'in görüşmesinde Şirin-Ilıcak Nazlı, Gülen Vaiz'e; "Hocam! Bu askerlerin sivillere vesâyeti ne zaman bitecek?" diye sorar. Gülen; "Vallahi! Hilmi Özkök Genelkurmay başkanı olursa o zaman rahat ederiz." der! Şirin-Ilıcak Nazlı; "Siz nereden biliyorsunuz? Nasıl bu kadar eminsiniz?" diye hayretle sorunca, Ilımlı İslam-Haçlı Müslüman-Diyalogcu Vaiz'in; "Biz, Özkök'ün albay olmasına bile şaşırmıştık!" cevâbı, tarihe düşer!... Düşmesine düşer de soran-sorgulayandan vazgeçtim hatırlayana, hatırlatana aşk olsun!
Düşünürsek; Hilmi Özkök ve sonrasında, BOP Eş Başkanı ve AKP'sinin her sıkıştığında, NATO Generalleri'nin sert açıklamalarla nasıl imdâda yetiştiğini görürüz! Karargâhın her siyâsi açıklamasıyla Atatürk ve kazanımlarının nasıl merhâmetsizce tahrîp edildiğini hatırlarız!...
368 vekille Meclise giren AKP'nin; siyasî malzemesi olan başörtüsü, Kuran kursları, cemaatler ve laiklik ile "Anayasa engel!" diye nasıl dalga geçtiğini hatırlarız!
Ve açıkça alıştıra-hazmettire, YÖK'ten -türbana değil- kendilerine esas duruş alınarak gelinen durum ortada! Pensilvanyalı-Haçlı- Diyalogcu, "Tevhid'de birliğimiz var Muhammedün Resûlullah denmese de olur"cu Vaiz'e, partilerarası bîat yarışı var!...
Meclis'te bile vesâyeti hissedilen, ağlarken Gülen Vaiz'i, millî tavırla sorgulayan tek oluşum MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli...
Sahnede görülen ise sanki seçim; iktidar ve muhalefet arasında değil, MHP ile Pensilvanyalı Vaiz bîatçıları arasında! Kolay gelsin!
Güç, hasımla düz orantılıdır dersem kime iltifat olur?
KAVGADA GÜÇLÜ VURAN DEĞİL, GÜÇLÜ DARBEYE DAYANAN KAZANIR!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Nisan 09, 2011

EVLÂD-I ŞÜHEDÂ'YA...

Bugün, Yedi Düvel'e karşı, destansı mücâdele erlerinin torunlarına sesleneceğim. Çünkü duruşumdan, yazılarımdan dolayı onlara yönelik tazyikler bana geliyor!
Söylemeyip söylenen millet diyor ki; "Mâdem aslında olan tırnağında gösterir; mâdem Türk'ten Türk, itten it, kurttan kurt doğar; mâdem asâlet terbiyeyi yener; mâdem bu memlekette iyi kötüden, mert nâmertten, sâdık hâinden, dürüst sahtekârdan fazladır;
Mâdem bu ülkede "Aslını inkâr eden haramzâdedir." diye övünen şühedâ evlâdı, gâzi çocukları, Demirci Efe'nin, Çakıcı Efe'nin, Sütçü İmam'ın, Şahin Bey'in, Karayılan'ın, Diyap Ağa'nın, Nene Hatun'un, Kara Fatma'nın, Galip Hoca'nın, Mehmed Akif'in, Akhisarlı Murat Bey'in, Tirelizâde İsmail Bahri Bey'in, Pire Mehmed'in, Laz Tahsin'in, Topal Osman'ın, Süleyman Askeri Bey'in, Kuşçubaşı Eşref Sencer Bey'in, her bölgeden, hatta her ilçeden sayılamayacak kadar toprağı vatanlaştıran sayısız ve isimsiz kahramanın torunları; idam edilen hâinlerin, firârîlerin, işbirlikçi eşkiyaların torunlarından fazladır; sözümüz onlara! Evlâd-ı Şühedâya, Gazi torunlarına iletin." diyorlar!...
"Ey Şehitlerin, Gâzilerin, Kahramanların evlâtları! Toprağı Vatanlaştıran, Peygamber Agûşu ödüllü Mücâhitlerin torunları! Artık hepinizin yerine utandığımızı, hepinizin aymazlığından canımızın ağrımayan yerinin kalmadığını, hepiniz yüzünden uyku uyuyamadığımızı söyleyin." diyorlar!
"Dedelerimiz-ninelerimiz boşa mı can verdiler? Dedelerimizin madalyaları; günü geldiğinde varisin gidip -kaç paraysa- maaş alması ve duvarda asılı kalması için miydi? Hangimiz, tapulu arazimize gecekondu yapılmasına ses çıkarmayız? Hangimiz baba malımıza başkasının el uzatmasına seyirci kalırız? Hangimiz, sülâlemize küfredilirse sessiz kalırız? Ne oldu bize? Sütümüzde mi, kökümüzde mi bir bozukluk var?" diye sorguluyorlar!
"Dedemizin canları-kanları pahasına vatanlaştırdığı toprağı, paylaşmak üzere çekiştiriyorlar görmüyor musunuz? Vatan parçalanırsa, parçalanmaz mıyız? Parçalanmış Vatanı yeniden bütünleştirmek için biz ölmeyecek miyiz?" diye haykırıyorlar!
Duymuyor musunuz? İmralı'dan bebek katili cani, Devleti tehdît ediyor! Seçimlerden sonra; "Demokratik anayasal çözüm gelişmezse kendiliğinden topyekün savaş dönemi başlar. Kızılca kıyamet kopar." mış! tehdidine Millet, Diyarbakır'ın demokratik üslûbuyla;"Has..tirin!" "Has..tir be!" diyorlar!...
Hey! Belediyenin küpeleyip sokağa saldığı, kısırlaştırılmış pire torbaları bakın! Fazla ürüdünüz! Ses kirliliği yapıyorsunuz! Cami duvarına siğdiniz! Bu millet, bu Devleti sokakta bulmadı! Bu millet, bu Devleti sokakta kurmadı! Bu Devlet, sizin gibi nankör, ekmeği dizinde, yediği kaba pisleyen nâmertler saldırsın, biz de seyredelim diye kurulmadı!
Artık biliniyor ki; sizi şımartan dikte yasalar, 'geceyerısı yasalar'ı yüzünden Devlet kurumları size birşey yapamıyor! Siz de bilin ki bu yasalar, size ne hak tanıyorsa Türk Milletine de aynı hakları tanıyor! Tanımazsa, yasa olmaz! Anlatabildik mi?
Ey Şehit Torunları! Gâzi evlâtları! Hadi artık! Hepimiz, bulunduğumuz yerden seslenelim. Haçlı müttefikleri, Haçlı Müslümanları; "Ya itinizi toplayın, ya da biz sizi toplarız!" diye uyaralım! Testi kırılmadan tokat vurup torunlarımıza yüzakıyla bize kalan mirası devredelim!
Aksi halde hepimiz, utançtan ölürüz! Buna râzı olamayız! Gerekirse hepimiz ölmeğe de, kuduz itleri itlâfa da hazırız! Devletimizi tanımayanı, niye tanıyacak mışız? Devleti-Milleti-Vatanı tehdît eden dili, niye çekip kökünden koparmazlar?
Biliyoruz ki susana sıra gelecek! Türk Milleti sıra bekleyemez! Biz, en iyi müdafaanın taarruz olduğunu öğrendik Atamız'dan...
Bendeniz de bilirim ki; kafesten ürütülen it, biletli seyirci toplamak içindir ve o seyirci, paniğe çok müsaittir vesselam!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Nisan 08, 2011

BU KADAR İSTİKRÂR FAZLA!...

Sekiz yıllık AKP istikrarıyla sokaklar yangın yeri! Balkona çıkmak ölüm riski taşıyor! Hırsızı çelik kapılar durduramıyor! Polis ve güvenlik güçlerinin can emniyeti yok! Otobüslerde diri diri genç kızlar yakılıyor! Parklarda bombalar işâret fişeği gibi patlıyor! Çocukların ellerinde kalem yerine molotof, taş, sapan var! Pazar yerlerinde atık kapma kavgaları var! Kurban Bayramı'nda bile et yok artık! Et fiyatı altınla yarışıyor! Yastık altı tarih!...
Maaşla geçinemediği için şirketleri olan Başbakan'ın türbanlı kızının ABD'deki okul masraflarını bir dostu karşılıyor! Oğlunun düğün takılarıyla Başbakan servet sahibi olabiliyor! Bir yıl sonra oğluna gemicik alabiliyor! Bir dönem vekillik yapan "çıplak" lakaplı birinin oğlu, beş yılda yüzlerce daire kazanabiliyor! "Kemal Abi"nin mısır ve tavuktan çıkmayan yumurtadan kazancının hesabını bilen yok! Bu canım istikrarın sloganı; "Durmak yok! Yola devâm!"
Güneydoğu'da PKK sıkıyönetimi var! Sivil İtaatsizlik adıyla komser tokatlanıyor, polis vekillerce taşlanıyor! Bölgeye giriş-çıkış yasak! PKK, kürt AKP'li vekilleri tevkif etmekle tehdît ediyor! Bütün bu istikrar ve huzurun üstüne ekonomik büyüme rekorları kırılan bir ülkede, vatandaşın ölüsü de, dirisi de inadına mağdur!
Göze batan iki istikrar manzarası: "Burdur'un Ağlasun ilçesinde, banka kredisi borcunu ödeyemeyen çiftçinin haczedilen eşeğini kefili satın aldı." (28 Temmuz 2009-Turk Tıme)
"Ankara 18. İcra Müdürlüğü tarafından 10 adet kurulu mezar 10 bin lira muhammen bedelle satışa çıkarıldı. Borçtan dolayı hacizli mezarlar için ilk ihâle Adliye Mezat Salonunda 21 Nisan’da yapılacak ..." (07 Nisan 2011-Posta) İstikrar sâyesinde iki yılda icra yoluyla satışlar, rençber eşeğinden "kurulu mezar"a yükselmiş! İstikrâra maşallah!...
Sokakta postacı görüp korkmayan, polis görünce endişeyle birbirinin yüzüne bakmayan, telefonla konuşan arkadaşını "dinlerler!" diye uyarmayan, elinde kitap-kalem olanlara potansiyel Silivri'li gözüyle bakmayan yok! Alkışlar, ıslıklar istikrâra!...
"F-Tipi" Dershanelere öğrenci kaydı için "F-Tipi" torpiller aranıyor! 1.700.000 gencin emek ve hayâlleri "F-Tipi"leştirildi! Nasıl olsa soru-cevaplar veya şifre "F-Tipi" dersanelere veriliyor, mezun olduklarında işleri de hazır! Biraz pahalı ama olsun, kaz gelecek yerden tavuk mu esirgenir? Helal olsun bu istikrâr gemisini yürütenlere!...
Ahlâk yok! Yalan, riya, mürâilik, kurnazlık, takıyye, ilm-i siyâsetten!
Dekolte giyinen kadın, îmanlı erkekleri tahrîk ettiği için tecâvüzde suçlu! Vücutlarının bütün kıvrımlarını sergileyen daracık giysili, başları pahalı kumaşlarla türbanlı, imam nikâhlı erkeklerinin hediyesi ciplerle lüks yerlerde arz-ı endâm eden şuh "F-Tipi" kadınlar, laikçi sosyeteyi çatlatıyor!
Kitap yazmayı düşünen gazeteci tutuklu; kaç kişiyi domuzbağı ve satırla öldürdüğü-öldürttüğü sayılamayan îmanlı(!) hizbullahçı katiller serbest! PKK'lılara, seyyar mahkeme götürmecesine resmî törenler yapılıyor!...
Allah, Peygamber, Dîn, Mezhep ve cemaat adıyla yalan söylemek mübah; yasalara ve hukuka uygun doğruyu söylemek ihsas-ı rey!...
İmralı sakini bebek katilinin onadığı örgüt mensuplarının, AKP ve CHP listelerinden seçime gireceği söyleniyor! Daha fazla demokrasi istikrârı!
Anlı şanlı NATO Generalleri de dahil AKP ve "F-Tipi" istihbarattan korkmayan yok! Herkesin, her an, her yerden bir kaseti çıkabilir!
AKP'liler! Huzûrumuzu bozdunuz! Bekçi babanın asayişini binlerce otomotik silahlı polis ve korumayla sağlayamıyorsunuz!
İstikrârınızı da, büyüyen ekonominizi de, ananızı da alın, gidin artık! Bu kadar istikrar fazla!...
YOL YOLCUSUNDAN, YOLCU YOLUNDAN BELLİDİR.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN


Perşembe, Nisan 07, 2011

ENDİŞELİYİZ AMA KORKUMUZ YOK!

Bursa'da Sivil İtaatsizlik isyânına HEPAR'lı kalabalık bir grup tepki verdi! PKK'lıları öfkeli kalabalıktan kurşunlanan, molotoflanan, taşlanan polis korudu!
Endişelendik mi? Evet, çok! Korktuk mu? Vallahi de, Billahi de yok! Senaryo ve dominonun dizilişi gereği Mağrip'ten başlatılan 'Bombalı Demokratik Yıkım'; petrol açlığıyla, yüz yıl sonra tekrar başlayan Haçlı Seferi'dir dedik! Sayısız Haçlı Seferi'ni İslâm adına göğüsleyen, çelik irâdesiyle püskürten, Allah'ın Süvârileri Türkler sessiz kaldığı için böyle pervâsızlar dedik!
Yüz yıl önce de aynı taktiklerle; batıcılık, halkçılık, halklara özgürlük, geri kalmış ülkelere yardım adıyla; hükümetleri borçlandırıp; "Ya yap, ya paramı ver!" şantajını kullanmışlardı! Haçlı'nın silahlandırdığı gayr-ı müslîm çetelere yaptırılan iğrenç müslüman katliamları neticesinde İmparatorluk parçalanmıştı! Sonunda devletin asıl sahibi Türkün muhteşem direnişiyle hayalleri yarım kalan Haçlı, o öfke ve kinle yeniden saldırıyor dedik!
Bu sefer 'Haçlı Müslümanlar' da onlarla! Özel seçilerek emrine trilyonlarca kara paranın kontrolü verilen, "Kelime-i Tevhîd'de birliğimiz var, Muhammedün Resûlullah denmese de olur!" fetvasıyla ikrârımızı bozmak isteyen, "Onlarla dost olan onlardandır, Acze düşüp elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşın" Allah emirlerine muhalefet ederek "Dinler Arası Diyalog" başlatan, "Allah nezdinde tek din İslam'dır." tarifine baş kaldırarak Haçlı ile "Ilımlı İslâm" diye yeni bir din icadına soyunan Pensilvanyalı Vaiz ve cemaatinin de desteği ile hem içerden, hem dışardan saldırıyorlar!
Osmanlı'yı hristiyanlık adıyla Balkanlar'da Sırpları, Bulgarları, Rumları; Kafkaslarda Ermenileri, Gürcüleri kullanarak parçalamış, güneyde dinlerini paraya satan Filistinliler ve Suûdları kullanmışlardı!
Bugün, aynı metodla yüz yıl önceki İngiliz ajanlarının torunlarını besleyerek; Cumhûriyet yasalarınca idam edilen vatan hainlerinin torunlarını tahrîk ederek; yıllarca "halklar, halkların eşitliği, halklara özgürlük" terâneleriyle ferâset yoksunu en-tellek-tüeller ve dolma kalemlerin de destekleriyle Kürt Kardeşlerimizi kullanmaya çalışıyorlar!
"Olmaz, mümkün değil" dediklerimiz olmaya başladı! Allah, Peygamber, Dîn adıyla mütedeyyin müslümanları kandırıp önce samîmi ilâhiyatçıları tecrît ettirdiler! "Mü'mîn, mü'mînin kardeşidir." öğüdünü yok sayıp Haçlı ile birlikte ûlemaya, 21.yy.'ın mürâi Hasan Sabbahları ile saldırdılar!
'Peygamber Ocağı' sıfatlı Ordumuz'u, NATO'cu Generalleri bahâne ederek linç ettiler! Yargıya saldırdılar, Cumhuriyeti sorguladılar! Türk kimliğine, Atatürk'e, şühedâya saldırdılar! Yıllardır süren hadsizliğin, densizliğin, isyânın adını "Demokratik Kürt Açılımı" koydular!
Veee! Bursa'da milletin öfkesinden; kurşunladıkları, bombaladıkları, molotofladıkları, taşladıkları Polis sâyesinde kurtuldular!
Endişeli miyiz? Evet, çok! Korkuyor muyuz? Vallahi de Billahi de hayır, yok!
Bizden kan, hâinden su mu akacak? Biz ölürken onlar bayılacaklar mı? Ordu ve Güvenlik Güçlerinin, 'geceyerısı yasaları'yla ellerini-kollarını bağlayan işbirlikçilere karşı, Haçlı Müslümanlara karşı Devleti, Vatanı, Bayrağı, Ordu'yu, Dinimizi, Dilimizi sahipsiz mi bırakacağız?
Demokrat maskeli dolma kalemler şimdi beni tahrikçilikle suçlayacaklar! AKP'ye şikâyet edecekler! Etsinler! Onlarla 12 Haziran'da sandıkta hesaplaşırız!
Kürtler! Kardeşlerim, Hısımlarım, Kirvelerim, Komşularım! Sözüm size! Olan size olacak, size yazık olacak! Sizi, tahrîk ettikleri Türk Öfkesi karşısında bırakıp kaçacaklar! İçinizden hainleri, atın! Yoksa Vallahi hayâl edemediğiniz işler olacak!
Millî birliğe, Devlete, Cumhuriyete sadakatinizi göstermenin tam sırası! Malatya'daki terörist cenâzesinde yapılan doğru hareketi, yaygınlaştırın! Söz konusu tehlikedeki can sizin!
Tarihten biliyoruz ki Türk Milleti bir daha başlıya baş eğdirecek, dizliye diz çöktürecek! Haçlı geldiği gibi gidecek ama müthiş Türk öfkesine terk edilen siz olacaksınız!
"TÜRK'E KEFEN BİÇENİN ÖLÜMÜ KORKUNÇ OLUR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

GELİYOR! YENİ KASET GELİYOR!

Bülent Arınç; "Bir genel başkan kasetle gitti. Kasetle gelenin de başında şimdi başka işler var. ... Kasetle gelen kasetle mi gidecek bilmem." demişti biz de; "Arınç'tan Kaset Tehditi mi?" diye işkillenmiştik! Şüphelenmekte haksız değilmişiz!
Yeni Akit'ten Ersoy Dede, "Benim adım Kemal"in İklim sorusunu geçiştirmesi üzerine öfkelenip; "
Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin en önemli meselesinin İklim meselesi olduğunu biliyor musunuz? Değil Türkiye’nin, dünyanın neresine giderseniz gidin, seçimler öncesi ana muhalefet partisi başkanının ismi bir komplo ya da komplocuyla aynı cümlede anılırsa, bu o ülkenin en önemli meselesi haline gelir. " diye müjdeyi vermiş!
Hızını alamamış, devâm etmiş; "
Yenişafak’tan Abdülkadir Selvi’nin iddiası. 14 Şubat gecesi 23:30’da İklim Bayraktar’a bir telefon gelir. İddiaya göre, arayan ne sevgililer gününü kutlayacaktır, ne de kandilini.. Çünkü arayan Kemal Kılıçdaroğlu’dur..."
Sağlam haber kaynağı Demokrat F-Tipi Telekulaklar'dan oluştuğu anlaşılan Dede; "
Ama sanıyorum İklim Bayraktar’ın, tarafınızdan arandığı iddia edilen telefonu teknik takipte. Siz yanıt vermeseniz bile, biz cevabımızı kısa bir süre sonra alacağız." muştusuyla da bizi zahmetten kurtarmış! Arkadaş, Özel Yetkili Savcı Z-Öz'ün özel kalemi ya! Kimin teknik takipte olduğunu çok emîn olarak biliyorlar ya!
Biz de Türkçe saflığımızla; "Sorgu gizlidir! 21.yy. Mata Harisi'ni dinlerler de Kılıçdaroğlu'nu dinleyebilirler mi?" diye şüphelerdeydik!
Geliyor, geliyor, yeni kaset geliyor! İklim gereği, ilkbaharda hava bulutlu olur! İklim gereği ilkbaharda sağanak yağmur olur!
Geliyor, geliyor, yeni ses-kaset-video sağanağı geliyor! Sanal-ağda şenlik var!
Tövbe, hâşâ! Ne İklim'e, ne iklim gereği seçim üstü gelmesi muhtemel "sızıntı kaset" yağmuruna, ne İklim'i kullandıklarını düşündüğüm kiralık dolma kalemlere, ne onların hedef aldıkları basiretsiz siyâsilere kızmıyorum!
Canımı Sen sıkıyorsun Aziz Milletim! Sevdâmdan dolayı kızamıyorum da sana!
Türk Milleti!
Sahtekârlıklar, din maskeli dolandırıcılıklar, Hac kafilelerini dolandırmalar, dardaki dünya Müslümanlarına iletilmek üzere Allah rızasına toplanıp iç edilen milyarlar-trilyonlar, Avrupa'nın Asrın Dolandırıcılığı adını verdiği çete mensubu olduğu söylenen kişiye; "Temiz Kardeşimiz!" diye sahip çıkmalar, Kayserili ve AKP'li Belediye Başkanı'na kanuna aksetmiş işlerinde bile Köşk'ten sahiplenmeler, 1.700.000 gencin hayâlini gasp edenlere Milli Eğitim Eski Bakanı'nın sahiplenişi, NATO adıyla Haçlı ile birlikte Libya'ya yapılanlar, daha önce Irak katliamcılarına ve tecâvüzcülerine dualar da sana bir şey söylemiyorsa; "Ne yapabilirim?"deyim!
Yakın akrabasının "F-Tipi" olduğunu söylediği Savcı Z-Öz'ün giderayak yaptığı; "
Bu işin arkasında (Operasyonların) emniyet güçlerinin de emekleri var. Askeri makamların da, merkez komutanlığının da. Bu kadar iş yapılıyor, askerler de kanunlara saygı duyarak bu işlerin yapılmasına müsaade ettiler..." açıklaması da sana birşey söylemiyorsa; "Ne diyebilirim?"deyim!
Türk Milleti!
Okyanus Ötesi'nden, Okyanus berisi AB'den, Pensilvanyalı Diyalog Vaizi'nden destek-dua ve icâzetli Haçlı Müslümanlar, gırtlağına yapıştı! Nefesin sıkışıyorsa ondandır! Türklüğünden dolayı yüzlerce yıllık Haçlı kînine muhatapsın ve bu kîni, dîninle kamufle ederek yapıştılar gırtlağına! Allah aşkına "Yeter!" Silkiniver!
Binlerce yıllık hasımlarının, yüzlerce yıllık Haçlı düşmanının güç yetiremediği Türk Milleti'ne birkaç mürâinin Hasan Sabbah'ça dîn ve afyonla uyuşturarak güç yetirmesine, izin verme!
Seni Allah'a şikâyet edemem kıyamam! Seni, senden başka kime şikâyet edeyim Türk Milleti?
Tanrı aşkına bizi, beni duy!
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Nisan 06, 2011

ARINÇ'TAN KASET TEHDÎTİ Mİ?

Türk Milleti!
Allahını seversen "Yeter" de artık! Duy bizi!
1.700.000 gencin ve yaklaşık sekiz milyon nüfûsun sınav haklarını, heyecanlarını, heveslerini, ideallerini; sınav kitapçıklarında yaptıkları şifreleme ile çalarlar, gasp ederler, görmezden gelirsin!
Tekrarlanarak yapılan bu sahtekârlıklarla dersanelerinin reklâmını yaparak seni ve çocuklarını da bu harâm kolaycılığa ortak olmaya dâvet ederler, anlamazdan gelirsin!
Müstevlîlerin işgâlinden pay-i tahtı ve vatanı kurtaran; at çektirilen, paryalara dansöz oynattırılan camileri ibâdete açan, hür Al-Bayrağ'ın gölgesinde Ezân-ı Muhammedi'yi yeniden minarelerden inleten Millî Kahramanlarının ve gerçek Mücahitlerinin, şühedânın emeği, emânetleri inkâr edilir, duymazdan gelirsin!
Bugün Cumhurbaşkanlığı Makamı'nda oturan ve O'nu o makama oturtan "Dinci Siyâsetçiler"in; Irak'ta bir milyon Müslümanı katleden, yüz binlerce Müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı askerlerine dua edenler, takdîr edenler olduğu gibi; dün de müstevlîlere dua eden, Haçlı işgalcilerle çarpışan Kuva-y-ı Millîye hakkında kâfir fetvâları veren Şeyh-ül İslâm vardı! Aptallıklar tekrarlanıyor söyleriz, hatırlatırız, anlamazdan gelirsin!
Milyonlarca kişinin telefonları dinlenir, gizli çekimler yapılır yapılamazsa montajla kasetler hazırlanır, iftirânın bini bir para, yalandan-riyadan göz gözü görmez, asrın dolandırıcılığı diye Avrupa'nın yargılayıp cezalandırdığı kişilere; "Temiz Kardeşimiz" diye sahip çıkılır, görmezden gelirsin!
28 Şubat'ın 'Bir' numarası NATO Generali'ne danışmanlık verilir, millet evlâdı madalyalı kahramanlar, Paşalar süresiz tutuklanır, görmezden gelirsin!
Dindâr Gazeteci Mehmet Şevket Eygi; buğz eder, lanetler okur, dünyalık için yaptıklarını anlatarak ilenir, duymazdan gelirsin!
Senin Türk kimliğine, çiftçiye, memura, işçiye, hamile kadına, Şehit Aileleri'ne, emeklilere hakaret ederler, kış günü tazyikli suyla yerlerde sürükler, coplarlar, tekmelerler, biber gazı ve sis bombalarıyla zehirlerler; polis tokatlayanları, kendilerine "Has...rin!" çekenleri, askeri-polisi taşlayanları, dağdan inen eşkiya şerefsizleri, şehirlerde sokakları yangın yerine çevirenleri görmezden gelirler; sen de onları görmezden gelirsin!
Ağlamada Pensilvanya'da Haçlı himayesindeki Diyalogcu'yla yarışan Arınç; "Bir genel başkan kasetle gitti. Kasetle gelenin de başında şimdi başka işler var. Hani, 'haydan gelen huya gider' diye bir söz vardır. Kasetle gelen kasetle mi gidecek bilmem." diyerek tehdit ve itiraf içeren sözler söyler, duymazdan gelirsin!
Bre Müslüman Türk Milleti! "Hay'dan gelen, Hû'ya gider." derken Esma ül Hüsnâ'dan sıfatlarıyla; "Allah'tan gelen Allah'a gider." demiyor musun? Bu Siyâsal İslâmcı, kendilerinden başkasına îman bırakmayan zât; "Hay ve Hû" sıfatlarını bile komedi malzemesi eder, yeni kasetlere işâret eder, görmezden gelirsin!
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in Kabrini yıkmak isteyen Suûdilere; "Bir taşına el sürerseniz orduyu güneye gönderirim!" telgrafıyla mani olan, ölü bir imparatorluk molozlarından devlet çıkarıp Cumhuriyet eden Atatürk'ün emek ve emânetlerini sen de mi inkâr edersin?
Türk Milleti! Bu aymaz sen misin? Bu kadar haksızlığa ses çıkarmayan sen misin?
"Dikkat edin o kandırıcı sizi Allah ile aldatmasın." İlâhî ikâzına rağmen seni Allah'la, Peygamber'le, Din'le, mezheple, cemaatle kandıranlara dur demeyecek misin?
Uğrunda ölüme râzı sevdâlılarını, emânete sâdıkları; Allah rızası için, Vatan bütünlüğü, Üniter Devlet, Millet birliği, Bayrak ve Ezan-ı Muhammedi uğruna ölesiye mücâdeleyi göze almış ülkücüleri, hâlâ görmeyecek misin?
Türk Milleti! Allah aşkına yeter! Duy bizi! Ve duyduğunu hissettir ki buna çok ihtiyâç var!
TÜRK; DEVLETLİ MİLLETTİR, MİLLETLİ DEVLET DEĞİL.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Nisan 05, 2011

TÜRK MİLLETİ, DUY ARTIK SESİMİZİ!...

Allah aşkına sesimiz geliyor muuuu?
Bu haykırışımızı, bu can yakan feryâdımızı duyan yok mu?
Haykırışımız, partilere ve genel başkanlarına değil!
Zaten onlar için bağırmaya gerek yok! Duyduğunu doğru taşımayı bile beceremeyen laf taşıyıcı, dedikoduculardan birinin yanındaki fısıltıyı, sanki yanlarında megafonla bağırılmışçasına duyarlar! Ama doğru duyamazlar! Çok hassas ve canlı antenleri sayesinde üç adımlık mesâfede üçyüz kere yankılattırılan fısıltı, sadece duyulur! Sesin oluşturduğu söz, fısıltıya sebep olan öz yankılanmalarda dökülür, kaybolur!
Siz; "İşbirlikçilere karşı güçbirliği" dersiniz, onlar gider PKK'lıların, hatta bölücübaşı bebek katilinin bölücü avukatını, genel başkan yardımcılığına getirirler!
Siz; ABD ve Haçlı'nın siyâsal desteğindeki "Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eşbaşkanı"nın şımarttığı bölücü taşeron oluşumların oyununu bozmak için Ulusal Birlik dersiniz; onlar gider BDP-PKK'nın projesinden daha bölücü "Kürt Dosyası"nı arşivlerinden çıkarır, piyasaya sürerler! Yeni Genel başkan bu hızla gider genel af vaadinde bulunur!
Siz; bölünmez vatan için, üniter devlet için, hür dalgalanan bayrak için, Dîn-i Mübîn için, Allah rızâsı için Millî Birlik dersiniz; onlar gider Vatikan işbirlikçisi Diyalogculara, Haçlı Müslümanlar'a biyat ederler!
Siz Türklük için, Türk Milliyetçiliği için, Devlet-i Ebed-Müddetin olmazsa olmazı milletliği korumak için, Yeniden Türk Milliyetçiliği, Yeniden milli birlik, yeniden Kuva-y-ı Millîye dersiniz; onlar, yıllardır kavlamasına izin vermedikleri şahsî yaralarını kaşır-kanatır, bitmez kinlerini depreştirir, kendi icat ettikleri hain listesine yenilerini ilâve ederler!
Benzer daha bir sürü sebepten dolayı seslenişimiz, onlara deği!
Seslenişimiz, haykırışımız, feryâdımız sana Türk Milleti!
Ya sesimizi duyup tedbîr alacak, ya da aymazlığın yüzünden ölmekten başka çâre bırakmadığın fedâilerine ağlayacaksın!
Biz ölünce, ordun bozulmaz biliriz!
Bizim ölüşümüzle neferin eksilmez biliriz ama bizden sonra, bizimle berâber millî heyecanını kaybedersin diye korkarız!
Kendini dünya nizamından sorumlu tutmayan, i'lâ-y-ı Kelimetullah'a fedai hissedemeyen, kendini Haçlı Seferleri karşısında Geçilmez Çanakkale hissetmeyen bir kalabalığa, Türk Milleti denilir mi? İstiklâl Harbimizde Demirci Efe'nin martinisine, mermisine denk kudretteki oyunu 12 Haziran'da bağımsızlığı için kullanamayan halklar(!)a Türk Milleti denir mi?
Yoksa sen, yüz yıl önce:
"Ey dipdiri meyyit! İki ele bir baş içindir,
Davransana... Eller de senin, baş ta senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin!...
Karşında ziyâ yoksa sağından ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa halk'etmelisin, halk,
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam kalk!
Sahipsiz memleketin batması haktır;
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır." diye feryâd eden Âkif'i de mi duymamıştın yoksa? Akan kan senin, verilen can senin, bölünmek istenen vatan senin, indirilmek istenen bayrak senin, dört yandan saldırılan bütün değerler senin!... 12 Haziran; varoluş veya yokoluşunun kendi ellerinle oylanması olacak!
Allah aşkına duy artık sesimizi Türk Milleti! Duy bizi!...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Nisan 04, 2011

"F TİPİ" HOLDİNG Mİ, CEMAAT Mİ?...

Seçime günler kaldı! AKP, giderayak kendini garantiye alacak işleri düzenlemek için -içerde ve dışarda- devlet imkânlarını, insafsızca kullanıyor! "Postal Yalayıcı" Barzani'nin arabuluculuğu ile bölücülerle seçim ittifakı anlaşmasının yapıldığı söyleniyor!
İmralı referanslı PKK'lıların AKP ve CHP listelerinden aday edileceği, pilot bir-kaç bölgede de tahrik ve anarşi amaçlı göstermelik bağımsız adaylarla listelerin perdeleneceği dillendirilyor!
Seçim arifesi, basılmamış bir kitabın izi sürülürken misyonerliğe karşı mücâdeleleriyle tanınan ilâhiyatçı hocaların evleri basılıyor! Kaset ve cd'lerle şantaj ve tehdît dedikoduları ayyuka çıkmış! Bu yasadışı ses ve görüntü kayıtlarının; emniyette kadrolaşan "F Tipi" unsurlar vasıtasıyla yapıldığı haykırılıyor!
Bütün bunlar olurken Pensilvanya'lı Gülen; korsan İsrail, Türk Gemisine saldırıp silahsız sivilleri katlettiğinde; "İsrail haklıdır!" diyebiliyor!
Bölünmeyi hızlandıracak bütün oluşumları destekleyen Referandum'da; "Mezardakileri bile kaldırın!" diye açıkça taraf olup siyasi beyanda bulunabiliyor! Referandum sürecinde ve öncesinde, Rahmetli Türkeş ve ülkücüler hakkında olmadık sözler, bühtânlar edebiliyor! Hukuk dışı her meselenin altından "F Tipi" örgütlenme çıkıyor! Hükümet, Anamuhalefet ve diğer particilik oynayan şahısların tamamı Pensilvanya'ya biyat ve yağcılık açıklamaları yarışındayken Devlet Bahçeli'nin diplomatik bir üslupla kaleme alınan açıklaması yapılıyor ve olağanüstü bir infial koparılıyor!
Yazılı açıklamalarında Sayın Bahçeli; cemaat ve mensuplarına atfedilen suçlamalara, bunların cemaat liderine vereceği zararlara dolayısıyla devlet ve devlet kurumlarının uğrayacağı tahribata dikkat çektikten sonra; "bu tespitlere ve görüşlere katılıyorlarsa durum bütün unsurlarıyla aydınlanana kadar Hocaefendi'nin, Gülen cemaati mensuplarının bu konularla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını göstermek bakımından cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklamasının yerinde ve yararlı olabileceği akla gelmektedir. ... Takdir kendilerinindir." diyorlar ve cemaat yayın organlarında kıyametler koparılıyor! AKP'nin bütün silahşörleri cemaat şövalyeliğine soyunuyorlar! Anamuhalefet diğer parti hatiplerinin taassupları depreşiyor!
Bahçeli'nin açıklamasında enfes ve müthiş bir diplomatik üslûp var.
Mesela; "... durum bütün unsurlarıyla aydınlanana kadar" tanımındaki unsurlara dikkat çekelim; söz könusu durum bütün yönleriyle değil "bütün unsurlarıyla" yani elemanlarıyla denilerek söz konusu şaibelerin muhatabı cemaat mensubu kişilere vurgu yapılıyor!
Yine aynı akılcı ve diplomatik üslupla; "cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklaması" ifâdesinde de dîni bir cemaatin yapmaması gereken ticâri, siyâsi, istihbâri faaliyetlere müthiş bir vurgu yapılıyor! Dikkat edilirse yayın organlarında cemaat şövalyeleri ve Gülen'in avukatları, bu işâretten çok rahatsızlar!
Devlet Bahçeli bu açıklama ile cemaat maskesiyle nasıl bir ticâri dev holdingin, nasıl siyasallaşmış bir örgütün, nasıl gayr-ı meşru bir istihbarat ve şantaj ekibinin oluşturulduğunu bildiğini ve bütün ülkücülerin de bu gerçeği bildiklerine işâret ediyorlar!
Cemaat ve mensuplarının panikleri de bu deşifre edilişten kaynaklanıyor!
"Paranın dini olmaz" diyecekler, "Gerekirse hakimler, savcılar satın alın. On bin lira harcayın bir lira kazanın!" diyecekler, "kılcal damarlara sirâyet edinceye kadar" rüşveti meşrûlaştıracaklar, gıybeti yasaklayan dine rağmen şantajı meşrûlaştıracaklar, katrilyonlarla ifade edilen dev bir kayıt dışı kara sermayeyi kontrol edecekler ve piyasada dindâr diye, dîni cemaat diye dolaşacaklar! Hiçbir Müslüman Türk siyâsetçi de bunu açıklamayacak öyle mi?
Hay ceminizin aklına turp suyu!
Bilseniz ki sizin korkarak teslîm olduğunuz Haçlı'nın tek korkusu Türk Milleti'dir, milletin millî refleksi ülkücülerden iki kere korkarsınız! Korkunuzla düz orantılı baş eğer ve Müslüman Türk Milleti'nin gazâbından korkmanın, akıl gereği olduğunu bilirsiniz vesselâm...
"BİR TÜRK, BAŞLI BAŞINA BİR MİLLETTİR." (El Câhiz)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Nisan 03, 2011

BAŞBUĞUM'A...

Başbuğum! Yokluğunu; "İnna lillâhi ve inna ileyhi raciûn." emriyle kabullenmeme rağmen ya aczimden, ya da söz dinletemediğim hissiyâtımla yarışan nefsim yüzünden, sensizliğe alışamıyorum! Alışamayacağım!
Bir kara 4 Nisan'da bizi, Başbuğsuz bırakıp Hak dünyaya terfî ettiğinde; "Alparslan Türkeş öldü!" haberini, haberciler hayretler içinde verdiğinde, gök kubbe üstümüze çöktüğünde, acımızla feryâd ü figân ettik! Çünkü artık hem Başbuğsuz, hem de başsızdık!
Milyonlarca Ülkücü, son dîni görev için karla abdest alırken, "Türkeş'siz MHP"cilerin, -hemen orada- mîras ve görev paylaşımına başladıklarını fark edemedik!
İmamın; "Hakkınızı helâl ediyor musunuz?" sorusuna milyonların "Helâl olsun!" nidalarıyla da iyice alevlendi yürek yangınım! Kim, kime hakkını helâl edecekti? Anlayamamıştım! Anlayamıyorum! Anlayamayacağım!
Ömrünü hasr'ettiğin milletinin hiçbir ferdiyle bir mes'elen olmamıştı ki! Ama yakınında durup uzaklarla cilveleşenlere, sana ülkücüyüm deyip başkalarına başka şeyler söyleyenlere hakkını helâl eder miydin Başbuğum?
Aynı anda, milyonların arasında biz, içimize ağlayarak; Sen'siz boş, loş, laşkalaşmış, yabanlaşmış Ankara'yı, tavsiyelerinle güzelleştirebilmek için ne yapabiliriz arayışındaydık!
Sensizliğin başladığı yıllarda, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Harun Öztürk'ün Ülkü Devleri'nden Emin Alper Hoca'ya; "Sizce Türkeş'in yaptığı en önemli iş nedir?" sorusuna; "Başıboşluğa, sergerdeliğe terk edilmiş gençliği sokaktan topladı ve ülkücüleştirdi!" cevâbı, bizi sana iyice bağlıyordu Başbuğum!...
Yola çıktığın ilk yılların, çocuk irisi bizi, ülkücüleştirerek içimizden bürokrat, sanatkâr, teknokrat, millet vekili, bakanlar çıkarmayı başaran size, kimin helâl edecek ne hakkı olabilirdi? Gizli gizli sevinenler de; "Helâl olsuuun!" diye bağırdılar utanmadan! İtirâzımızı yüreğimize hapsedip içimize-içimize ağlamıştık! İçimize ağlayışımız sürüyor Başbuğum!
Hâlâ sensizliğin oluşturduğu dağılmışlığımıza son vermedik! Verdirmiyorlar! Hâlâ sensiz yapılan insafsız ikbâl yarışları yüzünden toparlanamadık! İzin vermiyorlar!
Oysa sen, klasik İsmet Paşacı CHP'li kimleri kendine râm ederek nerelere çıkarmıştın! İtirâz, aklımıza bile gelmemişti! Elbette her ülkücü, herkes MHP'li olsun ister! Başka türlü seçim kazanılır mı? Türk Milleti'nin CHP'li, SP'li, AKP'li mensubundan, devrimcisinden vaz geçen biri, Türk Milletini seviyor olabilir mi?
Başbuğum!
Sizinle de sizden sonra da MHP'ye her katılımda keyiflendik. Asla katılımlardan rahatsız olmadık! Hatta; "Ülkücüler elde bir. Ülkücü olmayanları ikna ederek safa katmak gerek." dedik. Teşkilat sorumlularından; "Herkesi hatta diğer parti genel başkanlarını bile MHP'li edelim ama transferleri, teşkilatın başına koymayın! Türk Milletinin millî refleksi ülkücüleri, ülkücüden başkasının emrine girmeğe zorlamayın, girmezler!" diye yalvardık! Bizi duymadılar! Birbirimize incindik, birbirimizi incittik Başbuğum!
Her MHP'li, ülkücü olmayabilir ama "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir." öğüdünü, "Ülkü-metre" olarak kullandık! Şimdi ettiklerimiz yüzünden târ ü mârız Başbuğum! Kimle dertleşsek öküz altında buzağı arıyor! Ülkücü, ülküdaşına hâin diyor!
Muhaliflerin, oy verdiğine inanmadılar! "Biz de sizdeniz!" naralarını, duymadılar! Üç göbek ülkücüleri teşkilattan uzaklaştırdılar! Ve Türkiye Cumhuriyeti, seksen yıllık kinle intikama soyunanlarla zor günler yaşıyor! Siyâsiler seyrediyor! Biz de onları seyrediyoruz! Biz de seyrediyoruz Başbuğum!
Artık her 4 Nisan'da mu'tâd kabîr ziyâretleriyle, gönlümüzün Türkeşçi tarafını avutuyorlar! Bütün şer güçlerin inadına, bizi dışladıklarını zannedenlerin inadına, mânevî huzûrunda bir daha haykırıyorum: Türk'üm! Türk milliyetçisiyim! Ben de sizdenim! İnâdına MHP'yim, MHP'liyim! Ben, Başbuğ'un ülkücüleştirdiği Türkeşçilerdenim. Küsenlere küsmeğe tenezzül etmeyecek kadar Türk gönüllüyüm. Duyun beni!
Hakkını helâl et Başbuğum bize!
"BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN