Pazartesi, Ekim 31, 2011

YAVUZ'DAN BİR HABER GELDİ!...

Yine bir habere, habersiz yakalandım!
Her insanın olduğu gibi benim de hayatımda depremler, deprem gibi etkiler yapan sarsıntılar, oldu elbette! bu haber de o şahsî depremlerimden birinin adı! Kimine öfkelenerek, kimine ağlayarak, kimine inadına direnerek, kimine gülerek, kimine de sadece seyrederek dayandımdı!
Şimdi ne yapacağım, Çalabım'a duâdan gayrı?
Silivri'deki "Kahraman Millet Evlatları"ndan haberleri hep Yavuz'dan aldım!
Köşesinden; kocaman tarifli, alınıp satılabilmenin adını "transfer" koydurabilen, "dolma kalem" fıtratlı, ucuz fikir fâhişelerinin ağızlarına almaya korktukları gerçekleri hep Yavuz'dan öğrendim! Veya onları hasım ilan eden, kendini "Güç yetmez güç" vehmeden, BOP Eş Başkanlığı'yla övünen, Haçlı ile birlikte NATO adıyla Müslüman ülkeleri bombalatabilen Müslüman Başbakan'a yağcılık olsun diye üç yıldan fazladır gözaltında olmalarına rağmen olumsuz her işin müsebbipleri diye göstermekten çekinmeyen; Haçlı Müslümanların, dönmeyi meslek edinmiş döneklerin, ikindi güneşini arkalarına almış uzun gölgeli cücelerin korkularının aksine köşesinden fırlayan cesûr haberleri hep O'ndan öğrendim!
Şimdi, Yeniçağ Gazetesi'nin Yavuz Selim Demirağ Köşesi'nden okuduğum; "Yazarımız Yavuz Selim Demirağ geçirdiği ciddi bir ameliyat sebebiyle yazılarına ara vermiştir." haberine, habersiz yakalandım!
Adını fobi, hobi, bilmem ne zukkumun dibi koyarsanız koyun; bende Recep Tayyip Erdoğan takıntısı var artık! Bu memleketin, Cumhuriyet'in, Devletin, Milletin başına olumsuz ne gelirse ondan bilirim! Yakınlarımın, sevdiklerimin, kıymet verdiklerimin başına da ne gelirse ondan bilirim!
Bilirim; "Sebepler halk eder Hallâk, kerem bâbın kapatmaz ya!" teslîmiyetini! Bu teslîmiyetimle memleket-severlerin, millet-severlerin, Türk-severlerin, cumhuriyet-severlerin, Atatürk severlerin, vatan-severlerin başına ne gelirse gelsin ondan bilirim! Bilirim; "Her Musa'nın bir Firâvun'u var!"
Sevgili Yavuz Selim'in başına gelenin sebebini de Recep Tayyip Erdoğan bilirim! Bilirim ki o davûdi erkek sesiyle kendine has üslûp ve şivesiyle; "Ağabeiiyy! Ben de seni seven adam." diye gülerken içi hep kan ağlardı!
Bilirim ki yıllardır Annesi'nin, sonra Kızının geçirdiği ciddi rahatsızlıkların kendinde yaptığı tahrîbata tuz-biber olan 21.yy. Malta'sı-Silivri takipleri, rahatsız olan kalbine ağır geliyordu!
Bilirim ki 21.yy Malta'sı-Silivri'nin mûcidi, mimarı, mühendisi, müteahhidi, taşeronu Recep Tayyip Erdoğan!
Bilirim ki eskimeyen, eskitilemeyen Harbiyeli'liği ile Yavuz Selim; eşit kuvvetler arasında olmayan bu insafsız mücâdelede, gücünün, kalbinin direncinin çok üstünde bir gayretle hep aklına, vicdânına yüklenmişti! Bilirim ki hayati iki uzuv olan kalp ile beyin, birbirlerine verdikleri takviye desteklerle bütün bedeni taşır, taşıtırlar! Bilirim ki Harbiyeli'liğinin verdiği direnç ve idmanla Yavuz Selim; bir yandan 21.yy Maltası'nı takip ederken, bir yandan Türk Dünyası'nın Haçlı karşısında terk edildiği yalnızlığa kafa tutarken, bir yandan Türk Milliyetçiliğinin siyâseten sahipsizliğine bıkmadan çâre ararken, bir yandan da Annesi'ne, Kızına şifâ peşindeyken, rahatsız olan kalbine yükleniyordu!
Kalemini kendine iş, işini kendine kalem edinebilmiş tanıdığım olağanüstü Kalemler'den biri olan Yavuz Selim'e Allah'tan âcil şifâlar diliyorum! Gazetemiz'in "ciddi bir ameliyat" dediği rahatsızlığı, Yavuz Selim inşallah îman kaynaklı direnciyle yenecektir! Gitme-gelme özürlüyüm! Recep Tayyip Erdoğan sâyesinde de telefon özürlüyüm! Gecenin bir vakti Gazetemiz'den, Yavuz'un Köşesi'nden aldığım haberin deprem etkisi yapması biraz da bundan! Seçimlere on gün kala "MHP Diyarbakır Mitingi"nde olay çıkartma endişesi ile gözaltına alındığımda el koyulan telefonlarım hâlâ iâde edilmediği için, Dost Dünyam'la irtibâtım hâlâ kopuk! Telefonla Yavuz Selim'e ulaşamamamın da sebebi Recep Tayyip Erdoğan!
"Ol" deyince olduran Çalab'ım, Tanrı'm, Hallâk'ım, Hüdâ'm, Xude'm, Allah'ım! Yavuz Selimimiz'e şifâlar ver! Türk Milletini de "Muâzzez" Tayyip Erdoğan'dan Sen kurtar inşallah!...
Geçmiş olsun Yavuz'um! Geçmiş olsun Yiğidim!
Ben; seni, seven adam vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 28, 2011

BU BAYRAM, MİLLÎ BAYRAM...

"Gelme kış gelme/ Yağma kar yağma
Köylümü kentlimi/ Soğukta koyma!" Şarkıyı hatırladık mı?
Yağmur yağar, yarıkları kapatırmış!
Daha köylerden kesin sonuç alınamadı ama 600'e yakın can kaybımız var, başımız sağ olsun! 2.600'den fazla da yaralımız var, geçmiş olsun!...
Depremden bir gün önce bütün Türkiye; Meclis'teki yalancı yemincileri "asla dokunulamaz" ilan edilmiş, insanlıktan nasipsiz, alçak-hâin-nankör-puşt teröristlerce 30 kere yaralanmıştık! Yaralarımız ığıl ığıl kanarken Van'da deprem oldu! Hikmetine suâl olunmaz! Depremden dört gün sonra da yağmur yağdı Van'a, yarıkları kapatır! Belki kapatmıştır bile!...
Evlerinde çatlak olmayan aşiret ağaları, villa bahçesinde çifter çifter çadırlı; evleri başlarına yıkılanların evsiz yakınları yağmur altında çadırsız!
"Odunun var mı yakacak/ Evin var mı barınacak
Kış geldi kar yağacak/Yoksullar ne yapacak?" Hatırlayan oldu mu bu çocuk şarkısını?
Bir de 29 Ekim! Cumhuriyet Bayramı!
Papa'nın ölümüne yas ilan edip Bayrağı yarıya indiren duyarlı Müslüman Siyâsilerimiz; 600 can kaybı, 2.600 yaralı ve yakınlarıyla milyonlarca yaslı âfetzedeye rağmen yas ilan etmediler ama Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını iptâl ettiler helâl olsun!!
Zaten hazetmezlerdi oldum olası Cumhuriyet'ten! Oldum olası; "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir." sözüne itirazları vardı! Hâkimiyet kayıtsız şartsız, şeksiz şüphesiz Allah'ındı âmenna! Ol deyip deprem olduran Allah, ol deyip yağdırmayaydı siz göreydiniz depremle oluşan siyâsi fay yarıklarını! Yağmur yağdı, yarıklar kapandı şükür!
İleri demokrat KCK'lıların-BDP'lilerin, teröristlerin ve Haçlı Müslümanlar'ın dostları, müttefik ülkeler(!)den yayın yapan televizyondan; "T.C. Askeri, Polisi düşmandır! Aranıza sokmayın! Direnin!" çağrısı yapılıyor! 75 milyon "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen Türk'ün "Bin yıllık kardeşlik" hatırına yardımına koştuğu Van'lı depremzedelere gönderilen Türk Kızılay'ının 20'ye yakın TIR'ı, bu talimatlarla yağmalandı!
Milli Eğitim Bakanlığı armalı çorap ürettirecek kadar milli, Vanlı Eğitim Eski Bakanı, annesine bile çadır torpili yapmamış(!)ken depremde yerle bir olan, altında onlarca canın telef olduğu binanın "Ölmez" müteahhidinin bir ricasıyla elemanları iki çadırı getirip bahçesine kurabildi!
Yağmur yağdı, yarıklar kapandı şükür!
Sudan bahaneyle binlerce çocuğu molotofla, taşla, sopayla donatarak sokaklara salan; Türk Askerini, Polisini çocuklar karşısında merhâmetlerinden dolayı acze düşürebilen; Başbakan'a ve Kabineye "Has..tirin!" çekebilecek cevvaliyetteki Belediye Başkanı'nı sorgulayan KCK, emrindeki BDP ve silahlı eşkiyaları PeKaKa, ortada yoktu! Yok!
Yağmur yağdı, yarıklar kapandı şükür! Şükür kar da başladı! Yağmurun doldurduğu yarıkları, kardan sonraki ayaz dondurunca yaza kadar deprem bile birşey yapamaz artık!
Yangın, sel, deprem, her türlü âfet ve PKK baskınlarında, "Nerde Devlet?" feryâdının olduğu veya olmasına ramak kaldığı her yerde varolan; üstelik sınır kollayan, yetmez gibi kuduz terörist kovalayan; dost yüreklere ferâhlık, düşman yüreklere korku salan, Cumhuriyetin asıl kurucu gücü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, "Koruma ve kollamakla mükellef" olduğu Cumhuriyet'in 88. Yıldönümü ve Ordumuz'un dünyaya gövde gösterisi törenler, yas ilan edilmeden iptâl!
Yağmur yağdı, yarıklar kapandı nasılsa! Siz de şükr'ettiniz!
Bu bayram, Millî Bayram! Bu bayram, Türk'ün Cumhûriyet Bayramı! "Her sene sap gibi...?" diye sorgulayan "sap"lar kutlamasa da, bizim Bayramımız! Balkonlarımızı Bayrakla süsleyerek, kısa mesajlarla tebrîk ederek bayramlaşırız, Bayramımızı kutlarız!
Emekleri inkâr edilen Muhteşem Türk Atatürk; senin yerine hakkını bu nankörlere biz helâl etmiyoruz!
Kurduğun Cumhuriyet'te şimdiye kadar âfet yaralarını Devlet sararken, bu defa; Deprem, AKP'nin ve "bakanlık armalı çoraplı" görmemişlerin yaralarını sardı ma'lesef!
Türk Milleti! Cumhuriyet'in 88. Yılı KUTLU OLSUN! Bilmeyen, nankörlere de Cumhûriyet harâm olsun!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 27, 2011

BAKAN KÖRLERE, DUYAN SAĞIRLARA!...

Âfet var! Sanki kıyâmet kopmuş!
Binanın kaçıncı katındayken, enkâzın kaç kat altında olduğunu bilmeyen bilemeyen bir Ana! Zerre ışığın olmadığı zifiri bir karanlık ve anasının memesine ısrarla asılan, erken doğmuş, karanlıkla ışığın farkını bile bilmeyen bir Azra Bebek!
Ne karanlığın, ne âfetin, ne de can pazarının farkında bile olmadan; saatlerce, saatlerce, 48 saat, tamı tamına iki gün, geceli-gündüzlü Azrası'na aç bedeniyle süt veren Semiha Anne!
Artık aç bedenin süt üretmeye tâkatı kalmayınca Azra'sına kurumuş dudaklarından tükürüğünü emdiren Semiha Anne!
Îmanı ve analığın verdiği güçle; "Allah'ım! Bize bir şans daha ver! Sana lâyık kullar olalım! Bir şans daha ...!" yalvarışı-yakarışı, kaç kişiye; "Yerküre, o sarsıntıyla sarsıldığı zaman, Ve insan: "Ne oluyor buna?" dediği zaman, İşte o gün yerküre, tüm haberlerini söyler/anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, yapıp ettikleri kendilerine gösterilsin diye kümeler halinde ortaya fırlayacaklardır. Artık, kim bir zerre miktarı hayır üretmişse onu görür. Ve kim bir zerre miktarı şer üretmişse onu görür." (Zilzâl-1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8) tarifini hatırlatmıştır?
Can pazarı!
Ya tamam, ya da yeniden tanınacak İlâhi bir şansla devâm!
Güçlü, zengin, muktedîr tarifli, 43 yıllık hâkimiyet sahibi kişilerin, can söz konusu olunca, aman diledikleri, psikopat-kindâr-zavallıların linç saldırısı karşısında düştüğü acz ile; Azra Bebeği'ni Azrail'e teslîm etmemek için güç yetirilmesi mümkün olmayan Kudrete teslîm olarak "Bir şasn daha!" dileği arasındaki ibretlik farkı görmek için daha kaç âfet lâzım?
Arapların az sayıdaki Millî Kahramanlarından Kaddafi'nin, 43 yıllık saltanattan sonra, 43 yıl besleyip semirttiği, Kur'an'da "zayıf-zâlim-nankör" târifli zavallı insanların psikopatlıkları karşısında düştüğü acz ile Semiha Anne'nin, Azra'sını Azrail'e teslîm etmemek için tükürüğünü emdirerek, canından kopan cana, can olmaya ısrarla devâmı ve "Bir şans daha!" duâsının aynı günlere denk gelmesinden bir ibret çıkarmayalım mı?
Kur'an indirildiği için adı Kadir Gecesi koyulan; "O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar." (Kadr-5-) tarifli Gece ile Azra Bebek ve Semiha Anne'nin yeniden doğuruldukları gece arasında bir benzerlik aramak, abartı mıdır?
Allah(c.c.)'ın merhâmetinin; "Bir ananın bebeğine duyduğu sevgisinden daha çok" tarifindeki örneğin Anne sevgisi olmasının hikmetini, -inşallah- anladık mı?
Azra Bebeğin, -inşallah- uzun ve huzûrlu bir ömürden sonra talep edeceği Cennet'in anahtarının neden Semiha Anne'nin ayakları altında olduğunu, anladık mı? Semiha Anne ile aynı benzer duyguların sahibi analarımızı sağ iseler ayaklarının altından öperek, değillerse özleyerek, Fâtihâlar göndererek sevip sevindirmeyelim mi?
Erken doğum olduğu için, Doktor Dedesi'nin daha kontrollü ve sağlıklı bakabilmek iddia ve düşüncesiyle Sivas'tan çağırdığı Semiha Anne ve Azra Bebeğin; beşerî bütün çârelerin bittiği bir anda, "zilzal" anında, sığındıkları; "Bir şans daha!" dilendikleri Kudret'in bahş'ettiği mûcizeyi hâlâ görmeyelim mi?
Maşallah Semiha Anne! Maşallah Azra Bebek!
Bakıp görenlere, işitip duyanlara; bakan körlere, işiten sağırlara öyle muhteşem bir örneksiniz ki!
Allah rızası için, lütfen, o duası makbûl ve kabûl olunan muhterem ağızlarınızla; doğru yere, doğru teslîmiyetin zirvesi olan yüreklerinizle bize de duâ eder misiniz?
Karşısında çâresiz kalınan âfet günü, herşeylerini unutarak insanlaşabilen karakterden hepimize nasip olsun diye, bize de duâ edin Allah aşkına!
Böyle makbûl Ana-Bala ağızlarının makbûl duâlarına öyle muhtâcız ki...
"Ve minhüm menyegûlü; Rabbenâ! Âtina fid-dünyâ haseneten ve fil-âhiret-i haseneten ve ginâ azâben'nâr." (Onlardan bir kısmı, Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver! Bizi Cehennem azâbından koru, derler. -Bakara-201-)
"VE TEVEKKEL A'LALLAH" (Vekîl olaral Allah yeter.- Ahzâb-3)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

"OHAL" DEĞİL, BU HAL!...

Olaylar karşısında verilen tepkiler, kişilerin karakterleridir! Toplumlar, fertlerden oluştuğuna göre, toplumsal tepkiler de haklardan oluşan milletin karakter göstergesidir!
Doğal Âfetler yâni insanın yapmaya veya engellemeye gücünün yetmediği olağanüstü olaylar karşısında verilen tepkiler; ferdin, fertlerden oluşan ahâlinin, halkın ve nihâyetinde halklardan oluşan milletin karakterini gösterir.
İki günde, otuz kere; kalleşler, kahpeler, puştlar, hâinler, nankörlerce yaralanmış Türk Milleti'nin daha yaraları ığıl ığıl kanarken; Türkiye'nin dört bir yanı "vatanlaşsın diye" toprakla kucaklaşan Yiğitlerini, Peygamber aguşu'na uğurlamakla meşgûlken; "Şehîtler ölmez" İlâhi hükmü ile desteklenen; "Vatan bölünmez" nârâlarıyla semâyı patlatırken Van'da kıyâmet koptu!
Öldüremeyen yaranın güçlendirdiği Türk Milleti'nin; semâ patlatan nârâları, yüreği yaralı Türk Ana-Babaların; "Vatan sağ olsun." iniltileri, ânında kesildi! Âfet vardı!
Âfete, insanoğlunun gücü yetmezdi! Karşıda kat-kat fazla da olsa savaşılacak, "Geldikleri gibi giderler" denilecek Haçlı orduları yoktu! Âfete uğrayanlar insandı ve insana insanca el atılırdı!
Kur'ân tasnîfiyle; "Ya eyyühennâs - Ey insanlar!", veya; "Ya eyyühellezîne âmenû - Ey îman edenler!", veya; "Ya eyyühellezîne kâfirûn - Ey inkâr edenler!" sıra ve tefrîkine uygun olarak; milletlikten halklığa, halklıktan sülâleye, sülâlelikten âileye, âilelikten fertliğe ve insanlığa anında döndü Türk Milleti ve insanlıkta tekleşti!
Kendilerini Kürt hakları savunucusu ve Kürtlerin temsilcisi diye dayatann "otuz bin Kürdün katili" PKK'lıların, KCK'lıların, BDP'lilerin inâdına Van'a, Vanlı'ya, Van'daki insanlara insanca el uzatmak için tekleşti! Tek yürek oldu! Tek beden oldu! Âfetzede âcizlere el uzatmak için insanlaştı bir anda!
Şehîde saygı ve teröre lânet için sokaklardaki milyonlar, âfetzede âcizlere yardım yarışına girdiler! Trakya'sı-Kafkasya'sı, doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi, sağcısı-solcusu, sünnîsi-âlevisi, ülkücüsü-devrimcisi birleşti, tekleşti, devleşti insân olarak ve merhâmet olup yağdı yağmurdan-kardan önce Van'a!
İstanbul'da çöp ayıklayan çocuk, satmak için topladığı kâğıtları gönderiyordu Vanlı'ya! İzmir'deki çocuk, kumbarasını gönderiyordu Van'lı Kardeşine! Van'da yağan karla Antalya'da üşüyen insan yürekli Türkmen, bütün kışlık giysi ve eşyalarını gönderiyordu Van'a, insanın Kürdüne...
Türkiye'nin heryerinde; muhtarlıklarda, belediyelerde, PTT'lerde, kargo şirketlerinde yardım kuyrukları oluşmuşken Türk Kızılay'ı, Hızır gibi yetişiyordu âfet bölgesine! Bu, Türk Milleti'nin âfet karşısında; etnik kimliğini, fikri ayrılığını, hatta kan davasını erteleyerek insanlaşma büyüklüğünün göstergesiydi!
Bu hâli izleyip; Beni Türk yaratan Tanrım'a, yerlerle gökler arası kadar bir daha şükr'etmem mi? "Evlerimiz evinizdir Vanlılar!" diye kapılarını açıp seslenen, âfetzedeleri dâvet eden bir milletin mensûbiyetiyle iftihâr etmem mi?
Türkiye ile yarışırca âfet bölgesinde yardım malzemesi dolu iki kargo uçağı ile anında yer alan Azerbaycanlı Kandaşlarımızla gururlanmam mı?
Daha dün; Haçlı organizesi, milyonlarca masumun kanı pahasına, ABD planlı ve finanslı "Adâlet ve Kalkınma Harekâtı" adlı muhaliflerce getirilen, petrol temelli demokratik "Arap Baharı"nı teftişe giden "Laik olmadan laik bir ülkenin Başbakanı, Dokunmanın ibâdetten sayıldığı, Dünya Lideri, BOP Eş Başkanı" Başbakanı alkışlayan Araplardan hâlâ yardım teklifinin bile olmadığını atlar mıyım?
Türk Milleti, insanlığa terfi ederek sırtındaki kışlığını soyunup gönderirken, âfet bölgesinde çeteleşerek Türk Kızılayı'nın 20'ye yakın çadır yüklü TIR'ını yağmalayan-yağmalatan çukurları, yaptığı apartmanın enkazı altında onlarca masumun can verdiğini bile bile villasının bahçesine yağmadan veya yağmacı alçaktan satın aldığı iki çadırı kuran alçak Kürtçü müteahhidi atlar mıyım?
Bu kadîm Türk Milletini; emeklerini, sevgisini, tahammül ve sabrını onlarca yıldır tahrîk eden aptal-hâin-nankör işbirlikçilerle mukayesenin bile insafsızlık olduğunu, söylemez miyim? Bir daha, hançeremi yırtarcasına, Diyarbakırlı Ziya Gökalp'in ağzından; "Türk'üm. Bu ad, her ünvandan üstündür." diye nâra atmaz mıyım? Vesselâm
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Ekim 25, 2011

MHP'DE FAY KIRILMAK ÜZERE!...

"Ol" deyince olduran Çalab'ım! Tanrı'm! Hüdâ'm! Allah'ım, yardım et! Devlet olarak zorda, millet olarak dardayız!

Ciğerimizi otuz kere yakan, 75 milyonu -iki günde- otuz kere yaralayan hâin saldırının yaraları kanıyorken Pazar günü Van'da kıyâmet koptu! 300'e yakın can kaybımız var! Her geçen an can kaybı artıyor ve binlerce yaralı, yüzlerce yıkık yuva!...

Depremden iki gün önce, 21 Ekim'de İzmir-Bornova'da "terörü lânet yürüyüşü" sonrası, üniversiteli ülkücü gençlikle buluştuk. Konu; Birlik-Berâberlik ve Millî Yas'tı. Yürüyüşte; "Şehitler için herkes ayağa!" seslenişine kafelerde bigâne kalan olmamıştı! Hele, bir askeri bölge yakınından geçerken Mehmetçiklerin telörgülere yapışıp milletle marş söylemesi, slogan atması, görülmeye değerdi! Ordu-Millet resm'olmuştu! Türk Milleti, yaralı-öfkeliydi!

Ülkücüler, milletin refleksi olduklarını bir daha göstermişlerdi! Uzun, uzun konuştuk. Sohbette bir -gizli- konu daha vardı; Ülkü Ocakları Genel Başkanı'nın bir gün sonraki düğünü! Millî Yas ve düğün! Akıllar karışmaya çok müsaitti!

Harun Öztürk'ün, düğünü iptal edip Kur'ân okuttuğunu ve Şehitlere ikrâm ettiğini öğrenerek Ülkücülerin Başkomutanı'nın düğününe, buruk sevindik! Düğün ve eğlence iptâlinin, düğünde Şehitlere Kur'an ikrâmının çok Türkçe, çok Ülkücüce ve ahlâkîliğini sindirerek iftihâr ettik! Allah hayırlı etsin! Ömür boyu mutluluklar!

Hikmetine suâl olmaz; hayırlı, vakûr Türk düğününden bir gün sonra da Van'da kıyâmet, can pazarı! Daha önceki âfetlerde, 1980 öncesi Muş-Van-Pasinler depremlerinde ve Gölcük Depremi'nde herkesten önce, Mehmetçik'le birlikte Ülkü Ocaklı gençler, âfet bölgesinde olmuştuk, olurduk!

Bugünse, depremden üç gün sonra, twitter'dan Ülkü Ocağı Genel Başkanı'nın yardım kampanyası duyurulmaya başlandı! Bu bir geç kalma değil mi? Türk Milleti'nin refleksi olan Ülkücülerin, herkesten önce Van'lıya can olmak için Van'da olması beklenmedi mi? Bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak için böyle âfet hallerinde ayrıştırıcı bütün tavırlar ertelenerek insanlığa terfî etmek gerekmez mi? Bunu, Ülkücüden başkası becerebilir mi? Kolay gelsin.

Görmeye, sorgulamaya devam!

Seçimlerden sonra, şu ana kadar MHP ve Genel Başkanı hakkında lehte veya aleyhte konuşmadık, yazmadık! Tahrîkçilere de; "Yüreğiniz varsa gelin hep berâber BOP Eş Başkanı ve ekibiyle kavga edelim! MHP Genel Başkanı ile kavganın kime, ne yarârı olur?" diye itiraz ettik hep! Bazı hallerde ise susmak için elimize-dilimize kendimiz pranga vurduk! Bu kendimizi susturduğumuz süreçte çok şeyler oldu!

Bölücülerin şımarık-pervâsız saldırıları sürdü, yetmez gibi PKK'nın "dokunulamaz" laştırılmış yeminli yalancılarıyla anayasa yapma çalışmaları başlatıldı!

"General Netekim" Anayasası'ndan 26 maddenin değiştirilmesine neden "Hayır" dediğini, izahta sıkıntı çeken MHP yönetimi; "21.yy.'a yakışır bir Anayasa olmalı" diyerek bu kere destek vereceği sinyalini verdi! Kabûl edilir veya edilmez, bunlara siyâsi akılla verilecek cevaplar mutlaka vardır! Şimdilik konu, bu değil...

Akıllarda, zihin zorlayan, unutulmaz olaylar var! Ankara'nın kalbinde, Devlet Mahallesi'nde bomba patlatıldı! Onlarca sivil şehit, yüzden fazla yaralı, sayısız işyeri darmadağın! Bütün siyâsiler, olay yerinde ama "Yazılı Çok Sert Açıklama"sı duyurulan MHP Genel Başkanı yok!

Yine, yeni, daha dün Van'da kıyâmet koptu! Herkesin Van'da olmaya yarıştığı bu âfet anında, MHP Genel Başkanı Mersin'deymiş. Ne güzel! Yâni Van'a Ankara'dan daha yakınmış! Deprem gecesi anında Erdoğan Van'da-Erciş'te! Sabahı Kılıçdaroğlu Van'da! Ankara'dan gelen MHP'li heyet Van'da! MHP Genel Başkanı, bugüne kadar hâlâ Van'da yok! Aksine uzaklaşmış, Ankara'da Grup Toplantısı'nda!

MHP Genel Başkanı'nın başka işlerinin olduğunu, basından öğreniyoruz! Muhaliflerini, "Disiplin"e etmekle meşgûllermiş! "O, zannediyorum MHP'ye yerleştirilmiş bir siyasi mayın!" dediği Yusuf Ziya İrbeç'i, emsallerini ikaz edercesine hizaya sokmakla meşgûllermiş! "Provokatörler her zaman ortada görünür yanda dururlar..." diye de izâh etmişler!

Birkaç gün önce, Sivil Toplum Örgütleri'nin "Teröre Karşı Büyük Yürüyüş"e davetine; "Ben orada bulunmadan gerekli desteği verebileceğimizi söyledim. Şahsen bulunmak istemiyorum, dedim." Demişler Selcan Taşçı'ya!...

Aklıma çiviyle yazılan sözler, hafızamdaki kısık sesleriyle kulağımda çınlıyor; "Provokatörler her zaman ortada görünür yanda dururlar!" Lâ havle velâ kuvvete ...

Selâm, sevgi, dua...

Mustafa ASLAN

SANAL SARHOŞLAR!...

Tecrübeyle sâbittir; deli, sarhoştan korkar! Hatta sarhoştan en saldırgan köpek te korkar!
Kesinlikle bilinir ki deli ve sarhoş, rol yapamaz! İkisi de aklın kontrolünde olmayan gizli ve öz kişilikleriyle davranırlar. Bu yüzden; "Sarhoşun defteri okunmaz." ve "Deli zırvası tevil götürmez." sözleri, yazısız kuraldır!
Teknolojinin müthîş icatlarından sanalağ mensuplarının çoğuna "sanal sarhoş" tavrı takınmak gereğini, arkadaşlarıma ve kısa ömürlü sanal dünyam'a anlatmaya çalışırken kendini güç yetmez zanneden bir "sanal sarhoş" veya grup, facebook şifremi kırmış ve sayfamı işgâl etmişmiş! Anlamadığım, teknik özürlü olduğum için yardım istediğim bilenlerin söylediği bu! Tesâdüf veya isâbet oldu, çünkü "sanal sarhoş"lardan usanmış ve facebook'dan ayrılma kararı vermiştim zâten!
Galiba alışkanlık yapmış olmalı ki facebook'ta işgal olunca; Cumhurbaşkanı'nın, Bakanların, büyük bürotratların, Türk Milliyetçiliğinin siyâsi markası ve adresi MHP'nin Genel Başkanı'nın ve bütün medyâtik "ÇÜK" (Çok Ünlü Kişi)lerin de kullandığını bildiğim, medyatik magazinsel bütün meşhûrların da kullandığı, paylaşımlarının haber edildiğini duyduğumuz twitter' a takıldım iki günde 30 şehit ve Van Depremi âfeti sonrası...
facebook'taki evlerinde, klavyeleri başında, kendilerini şah/sultan/kral/He-man sanan "sanal sarhoşlar"ın, twitter' dakilere göre feylesof olduklarını, hayretle gördüm!
Canlı yayın iş kazalarından olduğuna inanmak istediğim, sürç-i lisan veya kastı aşan ifâdeler olduğunu zannettiğim bir haber sunucusunun; "Tüm Türkiye, her ne kadar Van'dan da gelse haber, üzüldü!..." çam devirmesini; bir başka reytingi yüksek Kızımız'ın; "Her fırsatta küçücük çocuklar tarafından taşlattırılan polisler, olay yerine gelip ilk müdahele edenlerdi. ... Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda vuruyoruz. Sonra birşey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz! Dengeleri kuralım! Zor günlerde canım, cicim! Kuş avlar gibi avlamayalım bunları! O kadar kolay değil! Herkes haddini bilecek!" feverânını, bir gün önce yüreklerimizi dağlayan otuz Şehîdin can yakan acısıyla söylenmiş, kastı aşan bir ifâde saymak istiyorum! Herkesin acıya, işkenceye, ıstırâba tahammülü elbette bir değildir!
Türk yüreğimi inciten, olayın başka yanı! Dünyanın en şânlı mazisine sahip Türk Ordusu mensuplarını, yedi yıl önce terörü sıfıra indirgemiş Kahraman Polisimizi "avlanacak kuş" gibi kabullenen mantığa itirazım var! İşbirlikçi Medyanın hemen hergün içinde olan birinin; İleri Demokratlar, Dolma Kalemler, Karen Fogg Çocukları, İnsan hakları olan terörist(!) savunucusu alçakların arasında, şuuraltının teslim alınmasından doğal birşey olmaz elbette! Heyecanını kontrol edemeyen bu Medyatik Kızımız; "Türkiye sadece Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir" diyen "Karen Fogg Çocukları"nın, "Vatanı, bir kiraz ağacı ve kadın memesine satarım." diyen en-tellek-tüel "Dolma Kalemler"in işgalindeki, patronluğundaki bir dünyada ekmek kazanıyor! Ancak böyle istisnai davranışlarla içlerini boşaltabiliyorlar! Kastı aşmıştır ama bence ma'zurdur ama oda seyircilerin şuuraltını teslîm ettiriyor diye uyarmak istiyorum!
Benim asıl işim; twitter adlı paylaşım ağından kendilerine ulaşılabilen ve iletişimlerini bu sanalağ vasıtasıyla yapan, kocaman "sanal adamlar"la! Benim işim; ısrarla çağrılmasına rağmen ekranda görülmeyen ve gündem dışı kalışının suçunu da televizyonculara yıkan "sanallar"la!
Kullanmayanlara, görmeleri ve -ben yanlış algılamışsam düzeltsinler diye- kanaat oluşturmaları için bir-iki gün twitter'a girmelerini öneriyorum! twitter'da anlı-şanlı vekillerin, BDP'lilerin pervâsızlıklarını, sanal dünyaya şikâyet eden "sanal sarhoş"lukları görmelerini çok istiyorum!
Popülerite zirvesi yapmış, uzaktan kumandalı "Dolma Kalemler"in, ballicileri bile utandıracak edebî üslûplarını, görmelerini çok istiyorum! "Sanal sarhoşlar"ın da rol yapamadıklarını ve saklı kişilikleriyle nasıl mide bulandırdıklarını, mutlaka görmelerini çok istiyorum!
Haaa! Bu arada, twitter'ı hakkıyla kullananlar sayesinde; enkaz altındaki birkaç kişinin yeri belirtilerek kurtarılmalarının çabuklaştırıldığını gördüğümü de teslîm etmeliyim!
Elektronik paylaşım ağları; kasabın elinde faydalı, sarhoşun elinde çok tehlikeli bıçak gibi birşey!
Aslında sanalağ'da görüp tavrından incindiğim ve mutlaka incitmek istediğim birileri var ama şimdilik yutkundum! Yutkunuyorum!...
Kaybetmekten, birşeyleri olduğunu zannedenler korkarlar. Vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ekim 24, 2011

ANLAYANA MEKTUP VAR DÜNDEN...

"Adımız andımızdır, yoluna can koyarız
Türk olmayı, en büyük şeref ve şân sayarız.
Türküz Türküz dedikçe kalbimiz almakta hız,
Türk olmayı, en büyük şeref ve şân sayarız."
Ortaokul ve lisede coşkuyla okuyarak büyüdüğümüz bir marş hatırladım!
İlkokulda; "Yerli Malı Haftası"nda herkesin evden getirdiği haşlanmış yumurta, kete, pasta, civil peynir, kaşar, ev ekmeği, kısır v.b. yöresel yemeklerle yaşanarak öğrenilen-öğretilen; "Yerli malı, Türk'ün malı; her Türk onu kullanmalı" toplumculuk zihniyeti ve sonrasında; "Türk olmayı en büyük şeref ve şân sayarız" özgüveniyle yetişen-yetiştirilen "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen insanlarla;
İşbirlikçi basın-medya sayesinde her ev işgal edilerek beyinlerin, "Kökler, Zengin-Yoksul, Dallas, Bonanza, Köle İzaura" adlı amerikan dizileriyle yıkandığı, aile içi ahlâksız ilişkilerin sosyetelik diye öğretildiği insanlar arasındaki korkunç farkın farkını yaşıyoruz!
Adamlar; "Basın Mensuplarıyla Basına Kapalı Toplantı"lar yapıyorlar, aklımızla-ferâsetimizle-zekâmızla alay edildiğini anlamıyoruz bile! PKK'nın siyasallaşmış ve "asla dokunulamaz"laştırılmış temsilcileri BDP'lilerin de olduğu bir Meclis'te PKK'dan "Gizli Oturum" yapıyorlar, milletle alay edişlerini görmüyoruz bile!
"İstiklâl Harbimiz" de kanlarının son damlasına kadar bizimle berâber olan, "Yedi Düvel" adlı Haçlı ile mücâdele eden Libyalılar'ı, Bingazi'lileri, Sirte'lileri Haçlı ile berâber bombalayanları "Dünya Lideri-Dokunmanın ibâdetten sayıldığı" kurtarıcı olarak sunuyorlar, itiraz etmiyoruz! Libya'da, göysünde bağımsızlık kahramanı Çöl Arslanı Ömer Muhtar'ın resmiyle Haçlı Emperyalizme kafa tutan, Kıbrıs Çıkartmamız'da bütün gücüyle yanımızda olan, bu tavrından dolayı Haçlı tarafından yıllarca ambargo uygulanan Kaddafi'nin, ABD'nin kurdurduğu "Adâlet ve Kalkınma Harekâtı" adlı muhalif Haçlı Müslümanlar'ca linçine sessizce seyirci kalabiliyoruz!
Van'da meydana gelen deprem âfeti dolayısıyla Yunanlıların, Ermenilerin, İsrail'in bile yardım talebinde bulunduğu günümüzde, hiçbir Arap Devleti'nden yardım teklifi yapılmadığını atlıyoruz!
Yüz yıl önceden bugüne yazılmış bir mektubu, güncelleyerek paylaşmak ve inkâr edilen muhteşem emekleri hatırlatmak istiyorum.
29 Ekim 1909
'da Hanya'da çıkan İstikbâl adlı gazetede yayınlanmış, İstanbul'daki işbirlikçi gazetecilere hitâben yazılan, mürekkebi kurumamış bir mektup!...

Önce ufak bir önbilgi: muazzez; birileri tarafından izzetlendirilmiş, mevki makam verilerek yüceltilmiş. Bugün ki 'Hareketi berâber başlattığımız Kardeşim' gibi, 'Temiz kardeşimizdir.' desteğii ile üç ayda 'Tutukluluk süresinin uzunluğu' yüzünden tahliye edilen, Deniz Feneri Davası zanlılarından RTÜK Eski Başkanı ve diğerleri gibi ve 'BOP Eş Başkanı' olarak görevlendirildiğini söyleyen izzetlendirici gibi! Ve mektup:

"Muazzez Vatandaş!

Bir müddettir Bingazi olayları, Bingazi'de görevli millî onurlu memurların bazısı hakkında gazetenizde yazmakta olduğunuz bilgilerin, dayanaksız ve pek yüzeysel bakışlı olduğundan şüphe edilemez. Gazetenizin, böyle kişisel öç alma duygularına dayandırılarak yapılan ihbarların yayınlanarak milletin aklına yerleştirilmesine vasıta olması, Bingazi'de birçok millî onur sahibinin birbirinden şüphelenmesine sebep olması, milletin kurtuluşu ve huzûru için şart olan genel kardeşliğe-millî bütünlüğe zarar verebilir.

Bölücülüğü değil birliği savununuz!

Millet fertleri arasında bölücülüğü-nifâkı değil, birlik ve berâberliği sağlamaya yönelik; birbirinden intikam almak duygularını oluşturmaya değil istibdâtı( zorbaca baskıları) ve zûlmeti (gerici-yobaz-karanlıkları) yok etmeye çalışan makaleler yayınlansa gazetenizin itibârı-şerefi artar, hizmeti anlamlı olur. Önceki hükümetin geliştirdiği, beslediği zûlüm bilinmektedir. Asılsız ihbarlardan hareketle bazı millî onur ve namus sahibi kişilerin de o istibdat savunucusu güruhla karıştırılması, pek büyük hatadır."

Sanki günümüz "Karen Fogg Çocukları"na, "Dolma Kalemler"ine yazılmış değil mi?

"SEN SAHİP OLURSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Selâm, sevgi, dua...

Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 22, 2011

DEMOKR/AKROBAT/İK

Tuhaf demokr/akrobat/ik hareketler yapıyorlar! Kime, kim dedirtiyorsa fısıltıyla "Cambaza baaaak!" diyorlar! Biz de bakıyoruz! "Cambaza bak!"tıranların mâhir elleri, sıraya koydukları ceplerde fink atıyor! Kalabalıktan soyulduğunu fark ederek bağıranlar duyulmuyor bile! Öyle hayret ve heyecanla cambaza kilitlenmişiz ki boşaltılan, cebimiz de olsa fark etmez zaten!
İki günde 75 milyon, 30 kere daha yaralandık!
30 x 30 Şehit Anası + 30 x 30 Şehit Babası + 30 x 30 Şehît Bacısı + 30 x 30 Şehit karısı + 30 x 30 Şehit Akrabası + 30 x 30 Şehit Hısımı + 30 x 30 Şehit Komşusu = 75 Milyon Yaralı Türk Milleti!
İlk Cumhurbaşkanı Gâzi Paşa'nın Halefi Sn. Gül; bir aşîret ağası, bir kabîle reisi, bir çete başı gibi; "İntikamı alınacak!" dediler; Devlet'te intikam duygusu olmayacağını, Devlet Erki'nin ancak cezalandırma veya ödüllendirme ile mükellefliğini bilmezcesine!...
BOP Eş Başkanı Başbakan; terörü tel'în mitinglerini haberleştirmenin, terör propogandası olduğunu; bu kadar şehîdin ve 75 milyon yaralının olduğu bir ülkede huzûr ve istikrârın olduğunu söylediler, ne demekse! Sadece demekle de kalmadılar!
Basın mensuplarıyla "Karen Fogg Çocuğu" sıfatlı "Dolma Kalemler"in de aralarında olduğu gazete ve medya patronlarıyla "Basına Kapalı" toplandılar! BOP Eş Başkanı'nın davetlileri içinde Yeniçağ, Sözcü ve Cumhuriyet'ten kimse yoktu; özel dâvetli kalemler içinde, hür irâdeli muhaliflerden kimse yoktu! Şahsen incinmedim! Aksine onur duydum! Çünkü daha birkaç ay önce, seçim sath-ı mailinde, MHP'nin Diyarbakır Mitingi öncesi, "Boyum uzun olduğu için" gözaltına alınmamı sağlayan "İleri Demokrat Güç"ün davetlileri arasında olsaydım, incinirdim!
En acemi senaryolu komedilerde bile izleyiciye böyle aptal muamelesi yapılmaz! "Basın Mensuplarıyla Basın'a Kapalı Toplantı", duyurulan adıyla bile soğuk bir şaka değil mi?
Başbakan'ın, CHP Genel Başkanı'nın, MHP Genel Başkanı'nın söz birliği ile PKK'nın siyasallaşmışı dedikleri BDP'lilerin de olduğu bir Meclis'te, "Gizli Oturum" yaptılar! Sonra bazı vekiller, twitter'da "İyi ki BDP'lilerin pervâsızlıklarını görmediniz!" diye tesellî verdiler!
Charlie Chaplin'in sessiz filimlerinde bile böyle çapsız şakalar hatırlayan var mı?
Sayısız sorgulayandan biri olarak; "Gizli Celse'de BDP'liler pervâsız idilerse siz niye pervâlı olmadınız?" diye sormam mı? Siz pervâsızlaşan siyasallaştırılmış PKK'lılara hadlerini bildirseydiniz, onlar yapılanı duyurmayacak mıydı? Millet dertlerine Meclis'te çâre bulun diye, şikâyetlerini size yapsın diye sizi seçmedi mi? BDP'yi twitter'dan millete şikâyet ederek Genel Başkan'ın; "Tahriklere kapılmayın! Sokaklara inmeyin!" uyarı talimatına ters düşmediniz mi?
Demokrasi denilen ithâl-ucûbe sistemde asla olmaması gereken, ne anlama geldiğini hiç bir hür aklın ve hür irâdenin anlaması mümkün olmayan "Grup Kararı"nı, grubunda uygulayamayan bir Genel Başkan ve grubuna kim inanır?
Biz böyle garip-komik uyutmalarla "Cambaza bak"maya devam ederken;
1- Libya'da Arap Milleti'nin bir kahramanı daha "İleri Demokrasi" İthalatçısı Haçlı ile işbirlikçi "Adâlet ve Kalkınma Hareketi" mensûbu, muhâlif Haçlı Müslümanlar'ca linç edildi!
2- AB'nin "Asrın dolandırıcılığı" diye yargılayıp cezalandırdığı "Deniz Feneri Davası"ndan tutuklu "Temiz Kardeşimiz" sıfatlı Zahid Akman ve 6 kişi; "Tutukluluk süresinin uzaması" gerekçesiyle tahliye edildi!
3- Rusya ile Doğalgaz anlaşması iptal edildi! Doğalgaz'da İran'a mahkûmuz, kışı doğal üşümelerle geçirmeye namzetiz ve elektriğe, motorine, mazota, benzine, sigara ve alkole acayip zamlar yapıldı!
4- Bir Mehmetçiğin baba evi'nin elektriği borcundan dolayı kesikmiş! Şehit olunca öğrendik! Zamdan elektrik kaçırırcasına Şehîdimiz Baba Ocağın'a gelmeden bağladılar! Sağolmayasıcalar!
Velhâsıl; "Şehitler ölmez!" diye bağırarak Şehîtlerimizi Vatan bağrına emânet edinceye kadar unutmuyoruz! "Vatan bölünmez!" diye bağırarak Başbakan'ın binlerce koruma olmadan fiilen bölünmüş illere gidemediğini görmezden geliyoruz!
Basın mensuplarıyla "Basına Kapalı" toplantılarla, siyasallaşmış ve "asla dokunulamaz" laştırılmış PKK'lılarla "Gizli Oturum" yaparak "Cambaza bak!" diyorlar; bakıyoruz, bakıyoruz!...
"Sahipsiz olan memleket'in batması haktır."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 21, 2011

"DEĞDİ Mİ?" DİYE SOR MEHMEDİM...

Mehmedim! Vur Mehmedim! Allah aşkıyla, Vatan-Millet-Bayrak aşkıyla, senden önce Vatanla kucaklaşıp Peygamber(s.a.v.) agûşuna koşan şühedâ aşkıyla vur!
Duâlarımız sizinle! Yüreklerimiz, rûhlarımız sizinle!
Son ağaç kurdunu, son ziyankârı, son haini, son alçağı itlâf etmeden durma, vur! 75 Milyon "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen Türk Milleti sizinle! Duâlar sizinle, öfkeler sizinle! Hem vur, hem de millet evlâdı karakterinle her nankör ziyânkâra sor:
- "Değdi mi böyle gebermenize?" De...
- "Değdi mi, çağ açıp çağ kapatan, Bizans'ı secde ettiren, Haçlı'yı defâlarda târ u mâr eden; "Hasta adam" haliyle "Yedi Düveli ", geldikleri gibi geldikleri yere gönderen; sizden önce Haçlı'ya kanarak 200 yılda yaklaşık kırk kere ayaklanan hâin ceddinizi, kırk kere hizâya sokan Türk Milleti'nin Devlet'çe uyarılarını duymazdan gelmenize değdi mi?" De...
- "Tarihin en kadîm Milleti, Büyük Türk Milleti size defâlarca "Akıllı olun!" demedi mi? Duymadığınıza, duymazdan geldiğinize değdi mi?" Diye sor...
- "Siz inlerde bitlerle-pirelerle kokarak ve Mehmetçik'ten korkarak sinerken turistik otellerde "asla dokunulamaz"lık pâyesiyle keyif çatan işbirlikçi vatan hâinlerinin dolduruşuna gelmenize değdi mi?" Diye vur kafalarına...
- "Kırk kere denenmiş, kırk kere omuz üstünde baş, taş üstünde taş kalmamış sonu belli senaryodan, başka bir sonuç beklemek "ahmaklık" lığına değdi mi?" Diye sor...
Vur Mehmedim! Vurmadan önce "Teslim ol!" çağrından sonra, muhakkak sor Mehmedim:
- "Düvel-i Muazzamâ adlı Haçlı'nın baş eğdiği, ancak sizin gibi aptalları yemleyerek arkadan saldırttığı, 10.000 yıllık tarihi bilinen bir Millet'ten zorla bir şey alınabileceğine inandığınıza değdi mi?" Diye sor...
- "Deli bile kendinden deliyi görünce çomağını saklarken, savaşı; savaş âdap ve edebini, aman dileyene vurmamayı, baş eğene misâfir hürmetinin gerektiğini; apo gibi alçaklığı, nankörlüğü, korkaklığı tescilli bebek katili bir çukura bile insan muamelesi yaparak dünyaya insanlık öğreten bir Milletin öfkesini görmeyen salaklığınıza değdi mi?" Diye sor...
- "Terör ağalığı-baronluğu yapan alçaklar bu işe kalkıştıklarında 20 yaşındaydım! 11 sene önce korkak-pısırık-sünepe alçağı deliğe tıkarken de 20 yaşındaydım! 30 yıl sonra sizi itlâf ederken de 20 yaşındayım! Alçakça, kahpe pusularla şehit ettiğiniz Mehmetçikler de, şimdi sizden hesap sormak için peşinizde olan Mehmet te 20 yaşında! Hep genç, hep dinç, savaşçı Mehmetçikleri olan, binlerce yıllık tecrübeli Türk Milleti'ni kızdırdığınıza değdi mi?" Diye sor...
- "Dünyadaki bütün Müslümanlara düşman Haçlı'nın, size dost olabileceğine inanan aptallığa değdi mi?" Diye sor Mehmedim...
Türk Milleti'ni temsîlen yazan Millî Kalemler olarak çok seslendik! Yapmayın, akıllı olun dedik! Haçlı'ya, Haçlı Müslümanlar'a, İşbirlikçilere; BOP Eş Başkanları'na dikte ettirilen "geceyarısı yasaları"na güvenmeyin dedik!
Öldüremeyen yara, güçlendirir! Öldürmeyen yara kinlendirir, öfkelendirir dedik! Yaralı, öfkeli Türk Milleti vurdumu iflâh olmazsınız dedik! Kaçacak delik bulamazsınız, sizi dağlara çıkaran kahpeler hanlarında, villalarında Devlet'ten aldıkları binlerce milyon maaşla keyif çatarken sizi Azrail'le yüzyüze bırakarak kaçarlar, dedik!
Tahrîk oluyoruz! Millet tahrîk olursa Devletini tahrîk eder! Devlet tahrîk olunca -yönetimde kim olursa olsun- kıyâmetiniz kopar dedik! Dedik ama ya duymadınız, ya da baronlarınız duyurmadılar! Şimdi hesap zamanı! Can vermek, itlâf edilmek zamanı!
Yandaş Medya ve Gazete Patronlarıyla "Basından Gizli!" toplantı yapanların; siyasallaşmış PKK'lıların da olduğu Gâzi Meclis'te "PKK'dan Gizli" oturum yapanların; İleri Demokrasi vaatlerine, açılım tuzaklarına, Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlıklarına, hadi güvenin, hadi inanın bakalım!
Zerrece aklınız varsa; sizden çok daha fazla hürmet duyduğumuz sizi doğan Kürt analara acıyarak aman dileyin! Teslim olun kellenizi kurtarın...
Siz teslim olmazsanız Azrail, Mehmetçik eliyle canlarınızı teslîm alacak zaten vesselâm...
"GALİP ET! ÇÜNKÜ BU SON ORDUSUDUR İSLÂMIN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 20, 2011

ÖLDÜRMEYEN YARA, ER'E GÜÇ VERİR!

"24 Saatte 29 Şehit" Gazetemiz Yeniçağ'ın manşeti böyle atıldı!
Manşetin altına imza atarken 75 milyon Türk'ün, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyenin yaralı olduğunu da biz ekleyelim! Öldürmeyen yaranın savaşçıyı güçlendirdiği bilinir! Bu kalleşçe açılan yara, 75 milyon "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyeni, tek beden-tek yürek etti!
Şehitlerimizin anaları, bacıları, yavukluları, yakınları ağlayacak, ağlamalarıyla yaralı yürekleri dağlayacaktır amma bilinmeli ki bu ağlamalar, bu yürek dağlamalar sabırlı, tecrübeli, mütevekkîl Türk Milletinin sabır deryâsını da dalgalandırmaya başlamıştır!
Bu bir ikazdır!
Bu, Türkçe-mertçe bir uyarıdır!
Türk'ün töre ve teâmüllerinde; kaldırmadığı avına ok atmak, mermi atmak yoktur! Türk'ün tarihinde kalleş baskınlar, pusular yoktur! Türk; meydanda mertçe, erkekçe, Türkçe savaşır!
"24 Saatte 29 Şehit" haberiyle yaralanan Türk Milleti, dün bütün Türkiye'de meydânındaydı! Teröre lanet, aptallara uyarı toplantıları yapıldı ülkenin dört bir yanında! Bu sesleniş, bu şahlanış, bu millî dalgalanış sürecektir.
En kısa zamanda, Başkent Ankara'da; sağcı-solcu, iktidar partilisi-muhalefet mensûbu, devlete-millete sâdık Türk-Kürt elele, kolkola, yürek yüreğe meydana inmeli, milyonlarca yürek tekleşmeli, bir daha halklar milletleşerek bütün dünyaya Türkçe seslenilmelidir!
Bu ses, şımaranların akıllarını başlarına toplamalarını sağlar! Bu ses, taşeron terör örgütü karşısında çâresiz ve sessiz kalmış Kürt Kardeşlerimize yürek verir! Bu ses, Türk Milleti'nin yetersiz yöneticilerine ikaz olur! Bu ses, Türk avcının avını kaldırması gibi belki kaçana kurtulma şansı, fırsatı tanır!
Dün akşam saat 19.00'da İzmir-Bornova'da da millet evlâtları maydandaydı. Evde kalamazdım! Balkondan alkışlayamazdım! O havayı teneffüs etmezsem aldığım her soluk bana haram olurdu! Koşarak katıldım kalabalık millet evlatlarının arasına. Sesimin gücü kadar bağırdım, sonuna kadar yürüdüm...
İzmir'in ve İzmirli'nin doğasına çok uygun olarak milliyetçilerle vatanseverler bir aradaydı. Mehmet Âkif'in tam yüz sene önce ki; "İki el bir baş içindir" öğüdünün farkındalıkla sağcı-solcu bir aradaydı! Sağcı da, solcu da yaralıydı! Yaranın öldürücü olmadığı, kalleşçe vurulduğu için tahrik sebebi olduğu o kadar açıktı ki!
Büyük kitleyi milliyetçi ve vatanperver Ülkü Ocaklılar'ın yönlendirdiğini fark ettim! Bornova Belediye Başkanı Oktay SINDIR'ın da aralarında olduğu bir kitle de aynı meydandaydı! Ama sanki sessiz bir ayrışma var gibiydi! Durumdan vazife çıkararak köprülüğe, katalizörlüğe soyunduk. Sayın Belediye Başkanı'na ve kitlenin önderliğini yapanlara; "Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir/ Davransana! Eller de senin, baş ta senindir." diye Mehmet Âkif'çe sesleniverdik! Sevindiricidir ki Âkif'çe sesleniş, anında karşılık gördü ve vatanseverlerle milliyetçiler tek grup, tek vücut oluverdik!
Hiç bir çöp bidonunun bile yeri değiştirilmeden, hiç bir çiçek ezilmeden, polisin gösterdiği güzergâha uyularak Bornova İlçesi'nde beş kilometrelik belki biraz daha fazla bir yürüyüş yapıldı! Bornova'dan İzmir'e; İzmir'den Türkiye'ye; Türkiye'den dünyaya seslenildi!
Gözüm, apartmanlarda, kulaklarım sloganlardaydı. Bayraklarla bezenmiş balkon ve pencerelerden yapılan alkışlarla katılım, milletin tek yürek olduğunun göstergesiydi. Hele bir askeri bölgeden geçerken kışladaki Mehmetçiklerin telörgülere dayanarak milletle bütünleşmesi, sloganları Mehmetçik hançereleriyle paylaşarak desteklemeleri, İstiklâl Marşı'na katkılarını görüp paylaşmak, sadece nasip işiydi! Bir şeyi daha gözlemledim, atılan; "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez!/ Vatan sana canım fedâ!/Mustafa Kemal'in askerleriyiz/ Hepimiz askeriz silah isteriz/ her Türk asker doğar!" sloganlarında gök kubbe patlayacak gibiydi ama parti ve siyâset kokan meselâ; "Türkiye laiktir, laik kalacak" sloganı, yok kadar cılız kalıyordu ve fark edilince de kullanılmadı...
"Hakk şerleri hayr'eyler" gerçeğini bir daha gördük! 24 Şehîdi ile yaralanan 75 milyon Türk; kalleşçe açılan yarasının verdiği öfke ve hınçla mes'elesinin sahibi! Türkiye'nin dört yanından atılan sloganlardan duyan kulakların, gören gözlerin ders almaları, kendilerine gereken çeki-düzeni vermeleri gerek vesselâm...
"GÖK ÇADIRIMIZ, GÜN BAYRAĞIMIZ!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

İÇTİKLERİ ÇANAĞA PİSLEDİLER!

Bu topraklar, kanlarla canlarla süslenerek-beslenerek vatan edildi! Çok pahalıya mal oldu bu Vatan çok! Kolay vatanlaşmadı, kolay da vazgeçilmez!
Bin yıldan fazladır kan-can bedelli vatanlaştırılan bu Türk Yurdu'nda gözü olanlar, sulanarak umanlar vardı, var, olacak ta! Defalarca geldikleri gibi gittiler! Yine gelirlerse, yine geldikleri gibi giderler!
Tapusunu kanla-canla mühürlediğimiz vatan'dan bedelin kat-kat fazlası alınmadan ve son Türk evlâdı can vermeden bir çakıl taşı dahi verilmez! Vazgeçilemez! Terk edilemez!
Bazı "Karen Fogg Çocukları"nın; "Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir." tevil götürmez zırvalarını, bazı dolma kalemlerin; "Bir kadın memesine satarım." şeklinde uzuvlarını karıştırarak ağızdan yellenmelerini, Türk Milleti iğrenerek hatırlar!
Yıllardır kalemimi, kâğıdımı ve zihinleri kirletmemek için adlarını anmadığım nankörlerden birinin adını ve bozuştuğu yandaşlarını paylaşacağım! Bizi; görüntüleriyle bile mide bulandıran bu nankörleri, yalancı yemincileri, ihânet taşeronlarını muhatap almaya mecbûr edenlere de Allah sorsun!
Karen Fogg Çocukları ve Dolma kalemler'ce "Kürt siyâsetinin güvercini" ilan edilen, "İleri Demokrasi-açılım-millî birlik projesi" figüranlarınca "asla dokunulamaz"laştırılmış Aysel Tuğluk, yandaş-yakındaş-amigo basının önde gideni bir gazetenin Özel İstihbârat Müdürü'nü;"Sana N...t'ın bir mesajı var. Haberin olsun, cezaevinden çıkar çıkmaz ilk işi senin kulağını kesmek olacakmış!" diye tehdît etmişmiş! Vay be! İşe bak! "N...t" mı kim? Söyleyelim; KCK'nın teorisyen kellelerinden ve gözaltında! Cezaevinden A. Tuğluk adına "Taraf'lı zamâne pravdası"na mektup kaleme alacak kadar etkin-yetkin bir terörist!
Canlılardan karada domuz, havada karga yediği yere pisler! İleri Demokrasi kılavuzluğuna görevli kargalar, yedikleri yere pisleyen pisliklerini yiyen domuzlar, yıllardır kendilerini alkışlayan Dolma kalemler'e saldırmışlarmış! Etme bulma dünyası denilen işte bu!
Anadolu'nun her yöresinde bilinen bir hisseli fıkra: Kancık eşeğe; "Gözün aydın erkek sıpan büyüdü" demişler. Eşeğin suratı asılmış; "Ne gözüm aydın olacakmış? Önce bana atlayacak!" demiş!
Bir gerçeği hatırlatayım; başkasının kurduğu sofraya üşüşen açlar, birbirlerini yerken yemeği başkaları yer! Emânet silah, mermi bitince kullananı öldürtür! Yürümesini bilmeyen it, ürümesiyle kurt çağırır!
Yedikleri kaba pisleyen nankörlerden, yıllardır kendilerini alkışlayanlara hırlamaktan başka ne beklenebilirdi ki? Yandaş-yakındaş-amigo basının yetkilileri, bu tehdît karşısında "buzzz" kesmişlermiş! Beslersen kargayı, böyle oyar gözünü! Şımartırsan erkek sıpayı, işte böyle ....!
Bu başlangıç! Daha neler olacak, neler! Terörü-teröristleri, alçağı-alçaklıkları, kahpeyi-kahpelikleri söyleyen; yedikleri kaba pisleyen bu nankörlere, özerklik ilanı için aylarca gelmedikleri sürede biriken milletvekili maaşlarını sorgulayan basın mensuplarına; "Bu terbiyesizlik!" diye kükreyen BOP Eş Başkanı ve arkadaşlarına neler yapacaklar, berâber göreceğiz!
Nüfusun % 6'sı olmayan ve çok azının bölücü hainlere destek olduğunu bildiğimiz Kürt kardeşlerimiz'i dinci söylemler ve Allah ile aldatarak ayırmaya çalışanlardan olan, şimdi "Yeni Anayasa" komisyonuna dahil edilen "bölücü asla dokunulamaz"lardan biriyle her devrin yandaşı bir dolma kalem kadının; "AKP'lilerin kasetleri başlarsa Hurrem Sultan dizisi olur!" ikazlarını, hiç unutmuyorum!
Yeni kasetli günlerin yaklaştığı söyleniyor! Şahsen asla sevinmeyeceğim! Hatta muhataplarına arka bile çıkacağım ama Allah(c.c.)'ın ibreti hiç ahirete bırakmadığını biliyorum!
Ne anlamda ve ne yüzle kullandıklarını bir türlü anlayamadığım "Huzûr ve istikrâr" adlı tezgâhlarının devâmı için alınan mazlûm ahlarının, yakında aheste aheste çıkarılacağından bahsediliyor!
Müslüman tevekkülü, Türk tecrübesi, kurt sabrıyla bekliyorum!
Tarihte benzer bir-çok bâdire atlatmış olan Türk Milleti, bu dalgalarla da sörfünü yapar! Başlıya bir daha baş eğdirir, dizliye bir daha diz çöktürür! Başka yolu ve oluru yok! Türk'ün sabrı öfkeye dönüştüğünde ne kaçan, ne de uçan kurtulamaz, bilinir vesselâm...
"BİZ BİLİRİZ BİZİM İŞLERİMİZİ!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ekim 19, 2011

"BU TERBİYESİZLİKTİR!"

Canımızı yaktınız, canınız-ciğeriniz yansın!
AKP Genel Başkanı, BOP Eş Başkanı ve Başbakan; "Bazı ürünlere zam yaptık, medya hemen başladı, milletvekilleri kendi maaşlarına baksın diye. Bu terbiyesizliktir." diye kükremişlerdi!
Haklı! Yerden göğe kadar haklı! Adamların dünyalıklarına zarar gelmesin, gelen; millet evlâtlarının canına gelsin!
Dün beş polis şehit olmuş, bir o kadarı yaralanmıştı! Kucağında iki yaşındaki bebesiyle birlikte bir baba teröre kurban verilmişti! Daha o acılarımıza yanamadan yüreğimize köz düştü! 26 şehit, 22 yaralı!
İki kişiden birinin oy ve yetki verdiği; huzûr ve istikrârı muhafaza için muaz-zam güncellemeler yapan bir hükümetimiz; bu muaz-zam inti-zam'ı görmeden milleti tahrîk eden, şehit haberi veren, vekil maaşı sorgulayan terbiyesiz bir basın var! Haklı! Yerden göğe kadar haklı!
Cumhurbaşkanlığı Makamı'nda oturtulan "Abdullah Gül Kardeşimiz"; "Bu saldırının intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle alınacaktır." buyurdular!
Bre mübârek; intikâmı aciz olan düşünür! Hâkim güç, hâkim erk Devlet, hesap sorar! Devlet asiyi, suçluyu, eşkiyâyı cezalandırır, cezalandıranları ödüllendirir! Devlet, haddi aşanı itlâf eder!
Meclis Başkanı AKP'li; "Acılarımız ne kadar büyük olursa olsun içimize gömecezzz, bağrımıza taş basacazzz, bu olaylar ne kadar yürek yakıcı olursa olsun, gelişen şartlar ne kadar bu çalışmamızı zorlaştırırsa zorlaştırsın girdiğimiz yoldan dönmeyecezz!" diyerek istikrâr için PKK'nın silahla darmadağın ettiği Anayasa yerine yenisini yapmaya devam edeceklerini açıklıyor! Hergün üçer-beşer şehide, sivil vatandaş katline alışmışken 26 Şehît, 22 yaralı "Gelişmelermiş, gelişen şartlar"mış! Allah lâyıkınızı versin!
Dünya Lideri, dokunmanın ibâdetten sayıldığı, yandaşlarını ihyâ eden bir Başbakan; emsâlleri askerde patır patır can verirken milyonlarca dolarlık gemicikler sahibi olan başarılı oğullar; havuzlu, helikopter pistli villacıklar ve bu sâyede dünyanın kıskandığı, hergün onar-yirmişer şehitli istikrârımız varken, millet vekilli maaşını sorgulamak, terbiyesizlik değilse ne?
Hele "asla dokunulamaz"laştırılmış, küfürbaz, komser tokatlayan, asker taşlayan, demokrat teröristlerin üzerine toz kondurmayan, "KCK teröristse biz de teröristiz." diyecek kadar pervâsız, özerklik için boykot ettikleri sürede biriken ve toptan ödenen onlarca milyon liraları sorgulamak, terbiyesizlik değilse ne?
Koca koca Generalleri derdest ettiren, kitapları "bombadan tehlikeli" kocaman yazarları tutuklulukla cezâlandıran, Üç Üstün Hizmet Madalyalı millî vicdân kahramanları Türk Subaylarını başarılı görevlerinden dolayı suçlayan-sorgulayan-tutuklulukla cezâlandıran, bakanlarını bile gerekirse "Kapının önüne" koyabilen bir güç, PKK'dan intikâma hazırlanıyor!
Tarihte ve dünyanın her yerinde Devlet Kuranların yaptığı Anayasa'yı yapabilecek kudretteki bir kutsanmış BOP Eş Başkanı'nın ekibini, bütün bu gelişen şartlar yollarından edebilir mi?
İki kişiden birine Allah'ın lütfû, MGK Kararının altında imzası olduğu söylenen "Hükümet aleyhinde" internet sitesi açanları yargılatan, kendine bir kişi yumurta attı diye onlarca üniversiteliyi gözaltına aldıran bir "İleri Demokrasi Mücâhidi" var!
Siyâsetin üzerindeki "asker vesâyeti"ni yok ettikten sonra; basının, medyânın, ticâretin, san'âtın, edebiyâtın hatta Genel Kurmay'ın üzerinde "Demokratik Vesâyet" kuracak kadar güçlü bir siyâsi erke, dil uzatacak kadar din-dışılık olabilir mi? Haklı! Yerden göğe kadar haklı!
Bizi, PeKaKa ve onların siyasallaştırılmış "bağımsızlar"ı hakkında, Devlet içinde devlet olduklarını saklamayan KCK hakkında yazmaya, bizi onları muhatap almaya mecbûr edecek kadar "İleri Demokrat" birine dil uzatacak kadar gayr-ı millî miyiz?
Biz kim miyiz? Allah'ın, lisanlarımız ve renklerimizin ayrı yaratılması hikmetini Kur'an'dan öğrenmiş, İslâm'la şereflenmiş Türkleriz! Yeniden başlı baş eğip, dizli diz çökene kadar, yeniden Devlet Düzeni kurulup Devlet erki hissedilinceye kadar cansa can, kansa kan gereken bedeli vermeye devam edecek olan Türk Milletiyiz! Vatan sağ olsun! Başımız sağ olsun!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Ekim 18, 2011

"BELKİ YÂRINDAN DA YAKIN..."

Ana dilleri Türkçe olan, Türk'çe düşünen, Türkçe konuşan bir dost grupla enfes bir sohbet yaşadık. Zamanı komaya sokmasaydık, sabah erkenden işe gidecekler olmasaydı; kulaklarımızın karnı yoktu doymazdı ve kimse bu sohbeti bitirmeye kıymazdı!...
Bu, tadı damağımda, izi dimağımda kalan sohbet; sanalağ'da bir kapalı gruptaydı! Sanalağ'daki sanal dünyayı terk ettimdi! Atılan taşın, ürküttüğü kurbağaya değmediğini görerek terk ettim ama yurtdışından ve uzak şehirlerden ve asla vazgeçmem mümkün olmayan Gönüldaşlarla sık olmasa da buluşuyoruz!
Yabancı dilleri Türkçe olmayan, dinleme ve dinletmeyi bilen, hür akıllı-hür irâdeli-vicdânlı Türklerle hemhâl olmak çok keyifli! Sohbette bulunanların kulaklarını çınlatmak lâzım.
Türkiye'nin son yıllarda nerdeyse artık üretmediği fütürist (geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanların duyumlarını bir arada gösteren) beyinlerden Alev Alatlı ile yaptığı söyleşi ve Alatlı'nın; "Ülkücüler bizim şehzâdelerimizdir." sözünü, Türkçe anlayamayan, öküz altında buzağı koyup aramayı mahâret belleyenlerin saldırılarına muhatap Müjdat ÖZTÜRK...
Sanalağ'da birkaç sitede yazıları yayımlanan, güncel konuları Türk Milliyetçisi ve Ülkücü ferâsetle yorumlayarak sunan, hemen her yazısında beyin jimnastiklerine zemin hazırlayan, istikbâlin kalemlerinden Şükrü ALNIAÇIK...
Sanatçı kimlik ve sıfatıyla; yandaş-taraftar-siyasi amigo medya ve basının karşıt tavırlı duvarlarını tek başına delip geçmeyi ve;
"Biz böyle görmedik. Harâmı bilmedik. Eğilmedik bükülmedik!
Bu şehirde olmaz, dağlara gitmeli! Yalnız Kurt, yenilmemeli!"
Türkçe kükreyişiyle, gönüllere, hâfızalara yerleşen Ahmet ŞAFAK...
Dillerindeki zikirleriyle, serdettikleri cesûr fikirleriyle, çoğu "dolma kalem"den esas duruş alabilecek kapasiteli kalemleriyle, varlıklarıyla tesellî bulduğum nice hür akıllı-hür vicdanlı ehl-i dîl...
Sohbeti istemeyerek sonlandırdıktan sonra, her birine ayrı ayrı ithâf ederek, bir Kerkük hoyratını mırıldandım için-için kaynayarak:
Ağam! Ağam! Öz Ağam,
Öz fikrinle gez ağam.
Muhabbet ölümdedir,
Deme senden uzağam!
Kesmedi! Yetmedi kulağımdaki bütün benliğime can veren seslerin yerini alamadı! Susadığım bir sohbet, ihtiyâcım olan bir muhabbet kaynağıydı. Hızımı alamadım:
Gönlü olmayana ne lâzım ki göz?
Maymunun eli de ağzını bulur!
Papağan ağzında hükümsüzdür söz,
Orda yalnız sestir, anlamsız olur!

"Aşk, dâvâdır; cefâ ise şâhidi"
Şâhitsiz kaç dâvâ düşürdü kadı,
Her zaman âşıktır mâşuk sayyâdı
Alıcı kuş, sevdiğini kaldırır!

Her bakan görseydi sır kalır mıydı?
Zâlime direnen azalır mıydı?
Hoş olmasa âşık tat alır mıydı?
Âşıkları hasret derdi öldürür,
Tabutunu, dost omuzlar götürür...(M.A.)
Israrla, tekrar tekrar söyleyeceğim; tarih kalburu eledi, zaman eleği durmadan elemeye devâm ediyor! Elenen elenecek, kalanların sayısı kadardır gücümüz! Elenenler umûrumda bile değil; nasılsa bir ehîl el onlardan hamur yoğuracak, ekmek pişirecek, herkes te biz de o ekmekten yiyeceğiz inşallah!
"HERŞEYE RAĞMEN, MUHAKKAK BİR NÛRA DOĞRU YÜRÜMEKTEYİZ." (Atatürk)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Ekim 16, 2011

AHMAKLIK, IRSÎ GALİBA!...

"100 şehit mi, yoksa Öcalan'ı ev hapsine almak mı daha iyi olur?" "Has..tirin! Has..tirin!" ahmaklar sizi!
Son günlerin modası twitter'dan, takipçilerinin kanaatini bu şekilde soran, hakâret anlamlı sıfat bulamadığım bu "dolma kalem"in kim olduğunu biliyorsunuz muhakkak!
Ben oldum olası, bu "dolma kalemler"in adlarını kalem-kâğıdımı ve sizin zihninizi murdâr etmemek için anmam! Zâten dikkatimi çekmeyi az başarmışlardır! Her sokak kalabalığını kaale almıyorum!
Bu "dolma kalem"in, Milli Kahraman Sn.Rauf Denktaş'la bir diyaloglarını hatırladım... Sayın Denktaş'ın bir basın toplantısından sonra bu "dolma kalem", Denktaş'a yaklaşarak; "Sayın Cumhurbaşkanım! Öyle bir Karen Fogg Çocuğu diyorsunuz ki, duyanlarca başka anlaşılıyor!" Diye siteme niyetlendiğinde Denktaş'ın; "Sen de öyle anlıyorsan, anlayışını tebrîk ederim!" deyip istihzâ ile gülümsediğini yazmıştı gazeteler!...
Bir iki gün önce de bir başka 'Karen Fogg Çocuğu Dolma kalem', bir kaç ay önce "paşalık" önerdiği bebek katili psikopat korkağın, Marmaris'te 20 dönümlük çiftlik arazisinde kalmasını önermişti 'Haçlı Müslümanlar'ın zamâne pravdasında!
Zaman geçiyor! Herşey değişiyor tabi ahlâk ölçüleri de!
Akıllarına estiği zaman, suçsuz-günahsız sadece ABD'nin "Bizim oğlanlar"ı olduklarını ispat ve güya denge için zalimce idam ettikleri bir Ülkü Şehidi'nin "Son mektubu"nu okuyarak gözyaşı döken BOP Eş Başkanı'na vuvuzelalık ederken alkışladıkları ama genel olarak;"faşist, ırkçı katiller" diye bahsettikleri ülkücülerin, unutturulan bir davranışlarını hatırlatacağım.
Uyarılara uymayarak ortamın huzûrunu bozan "komo" denilen "I. 12 Eylül" öncesinin "Kızıl halkçılar"ı, bugünün PKK yandaşı-dönek-liberallerine bile sebepsiz dayak atmaz, habersiz dövmezlerdi! Çelimsiz, sıska biri gönderilir bulaştırılırdı. Sataşanı ufak-tefek görüp vurmaya yeltenen "komo", bu davranışından dolayı, dayaklanırdı!
Sanki birileri, şimdi aynı taktikle "Karen Fogg çocuğu Dolma kalemler"i, Türk Milletine bulaştırıyorlar! Eğer bu şirretler cezalandırılırsa arkalarındaki "müttefik"(!)imiz Haçlı şövalyesi ABD ve BM, "Türk Baharı" için komut düğmesine basacaklar gibi veya benzer tezgâhlar peşindeler!
"Özerklik" ilan ettikleri bölgede; komser tokatladılar, asker taşladılar, ağız dolusu küfürler ettiler yetmedi! Gâzi Meclis Kürsüsü'nden isyan ettiklerini açıkça söylediler yetmedi! Baktılar ki ne yapar, ne söyler, ne kadar küfrederlerse o kadar kazanıyorlar; bu kere de bir 'Karen Fogg çocuğu'na; "100 şehit mi, yoksa bebek katili caniye ev hapsi mi?" sorusunu sordurarak Türk Milleti'ne bulaştırıyor, milleti tahrîk ediyorlar!
Kaç kere söyledim bilmiyorum ama tekrarlayacağım; Akıllı olun! İki yüz yılda, yaklaşık kırk kere ayaklandırılan ve her seferinde çok ağır bedeller ödettirilen zavallı Kürt Kardeşlerimize yazık etmeyin, ettirmeyin! Bin yıllık kardeşlerimize-komşularımıza bir zarar gelirse sizin kıyâmetiniz olur! Akıllı olun!
Ne kadar abartılı sayarsanız sayın % 6'yı bulmayan toplam Kürt nüfusunun ezici çoğunluğunun sizi desteklemediği biliniyor! PKK'nın katlettiği otuz bine yakın Kürdün yakınları; size, Devlet koruyor diye bir şey yapmıyorlar! Çok istediğiniz ve bir an önce gelsin diye heveslendiğiniz o kaos ortamında sizi Kürtlerin öfkesinden biz bile kurtaramayız! Akıllı olun!
Dersim'de Alişer'in başını kim kestiyse sizin başınızı da onlar kesecekler! Aklınızı başınıza alın!
Türk Milletinin binlerce yıllık devlet teamülünden kaynaklı sabrından şımararak daha fazla şirretleşmeyin! Katlettiğiniz otuz bin Kürdün yakınlarından, Türk'ün merhâmetini göremezsiniz akıllı olun!
Daha fazla "Karen Fogg çocukluğu"nun gereği yok!
Kış geldi! Elektrik zamları can yakıyor! "Komşularla Sıfır Sorun" sâyesinde doğal gaz sıkıntısı kapıda! Yıllardır kömürü, odunu, kalorifer kazanı ve sobayı kaldırmış insanlar, elektrik ve doğal gazla ısınamayınca; "Huzur ve istikrârın" da yalan olduğunu görerek AKP'den elini çekince, AKP'de sizden hamiliğini çekecek akıllı olun!
Aslında hiçbiriniz zerre kadar umûrumuzda değilsiniz ama "bebek katili psikopat"a bile insan muamelesi yapan Türk Devleti'nin yasaları, size birşey yapacak olanlardan hesap sorar! Onlara üzülüyoruz! Akıllı olun!
"Aynı deneyden, farklı sonuç beklemek ahmaklıktır!" vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 15, 2011

BEN, ÜLKÜMÜN YOLCUSUYUM...

Kırk bin; çoluk-çocuk, erkek-kadın, resmî-sivil, asker-polis, şehirli-köylü vatandaşın katili bir psikopat korkak alçak, "Açılımcı Demokrat Müslümanlar" sâyesinde, Devlet'le dalga geçiyor!
Dünyanın gözü önünde, süklüm-püklüm, pis canı için salya-sümük; "Zaten benim annem de Türk'tür. Devletin emrindeyim!" diye baş eğen, diz çöken korkak bir alçak, Devlet'le pazarlık yapar konuma getirildi!
Devlet bu korkağı mahkûm mu etti, yoksa bu sünepe Devleti rehin mi aldı? Böyle aciz bir Hükümet'e; yeni bir devlet kurmuşça Anayasa yapmak hakkını, kim verir? Ömür boyu hapse mahkûm bir zavallıya hükmedemeyen bir Hükümet'in, Anayasa yapmak hakkı olabilir mi? Üç-beş isyankârdan korkanların yapacağı anayasada "Devlet Kudreti" olur mu?
Haçlı'nın dikte geceyarısı yasalarıyla, asâyişi bitirilmiş bir ülkede; beş bin koruma olmadan bazı şehirlerine gidemeyen bir Başbakan'ın gücüne kim inanır?
Hâkim Devlet; dîni söylemle; "Ey îman edenler", Devlet diliyle; "Ey Müslüman Türk'ler, Ey Müslüman halklar, Ey Hristiyan Rumlar, Ermeniler, Süryâniler, Ey Ne mutlu Türk'üm diyene diyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; hepinizi eşit derecede sever ve gözetiriz, siz de aynı derecede Devlet'e saygı zo-run-da-sı-nız! Devleti saymayana saydırır, baş kaldıranın başını e-ze-riz!" diye kesin bir dille konuşmadan, konuştuğunu yapmadan Devlet mi olur? Bu gücü olmayan hükümetin Anayasa yapmaya hakkı mı olur?
Haçlı'nın "dikte geceyarısı yasaları"yla, "asla dokunulamaz"laştırılmış yeminli yalancılar; "KCK teröristse, biz de teröristiz! Bu isyanı bu şekilde bastıramazsınız!" diye isyân ettiklerini Gâzi Meclis'te açıkça söylüyorlar! % 6 Kürt nüfusun tamamının temsilcisiymiş gibi KCK-PKK denilen terör örgütüne ve idam artığı alçak başına, zorla hükmi şahsiyet alıyorlar!
Devlet yönetsin diye % 50 gibi bir çoğunlukla seçilen Hükümet, bunların; "Has..tirin! Meşenin dalları nerenize ...? Sana mı soracağız ulaan?" hakaretlerini duymazdan gelecek, acze düşecek ve nüfusun % 94'ünü, bu çapulculara ezdiren bir Anayasa yapacak ve ben, kabûl edeceğim öyle mi?
Bütün bu acziyeti ve teslîmiyeti İslâm'la maskeleyip "takva" arkasına saklanarak, tarihte hiç olmamış bir din birliği ile bu ayıpları örtecekler, ben de seyredeceğim öyle mi?
Eşlerine söz geçiremeyen yandaş "dolma kalemler", televizyonlarda toplum adına konuşacak; yenilmiş, İmralı mahkûmuna mahkûm bir tablo çizecek, doğruyu dinleme şansı olmayan milletin aklını karıştıracaklar, ben de itiraz etmeyeceğim öyle mi? Bu yazdıklarım Müslüman Türk Milliyetçisi benim sözlerimdir, bilerek tekil yazdım!
Tam da yeri gelmişken son günlerde yeniden kaynatılmaya başlanan ümmet mi, millet mi fitne kazanına da bir dalıverelim!
"Bir dağ ne kadar yüce olsa bir kenarı yol olur" diye bir gazelimiz var. Ne alâka mı? Buyurun: Haçlı Müslümanlar, son günlerde; "Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrı Dağı kadar Türk'üm." sözünü dile dolamışlar! Bu konuda ben de konuşayım! İki dağ bahse konu; Hira ve Tanrı Dağları. Her ikisinin de kenarında yollar var. Dağdır deyip geçmek mümkün ama patlarsa âfete neden olan barajları; yatağı değiştirilen derelerin kuvvetli yağışlarda eski yatağına dönerek orada oluşturulan yerleşim yerlerini yok ettiğini-edeceğini unutmazsak dağlar ile derelerin yatağı ile uğraşmayız!
Dîne atfen söylenen, Hira Dağı eteğinde; mezhepler, sayısız tarîkatler, cemaatler türetmişler! Şeytan kurnazlığı ile Arapça bilen, Allah ile aldatanlar, Kur'an'ca dedikleri bir dille cennet pazarlama tezgâhları açmışlar! Allah belâlarını versin!
Millete atfen kullanılan, Tanrı Dağı eteklerinde de; ırkçılık, halkçılık, sosyal demokratlık, demokratik solculuk, ulusçuluk, kemalistlik v.s. tezgâhlar türetmişler! Bunları da aydın edasıyla satan, kurnaz demokrat pazarlamacılar var! Allah onları da kahretsin!
Bütün bunlara rağmen -yine bilerek tekil- ben; "Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abd-i Hû ve Resûl-ü Hû" ikrârımla te'vilsiz bir Müslümanım ve; "O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır."(Rûm-22) Âyeti'nden anladığımla beni, Türk rengimle ve Türkçe lisânımla yaratan Allahım'a yerlerle gökler arası kadar şükreden bir Türk'üm.
Tanrı Dağı eteğindeki yollardan, Hira dağı eteğindeki "Sırat-el müstakîm" ile kesişen "Türk Milliyetçiliği" yolunda sefere çıkmış bir Türk Süvâriyim. Ya yol bitecek saipse, ya da bu kutlu yolda ömrüm!... Hür aklımla seçtiğim bu yolu; kim, ne derse desin çok seviyorum vesselâm...
"BEN BİR TÜRK'ÜM. DÎNİM CİNSİM ULUDUR"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Ekim 14, 2011

TBMM'DE ÖRNEK HA-TİP'LER!...

Sonunda BDP'lilerin, PeKaKa'lılara neden "terörist" demedikleri belli oldu çok şükür!
Bir kaç gün önce, "Özerk" ilan ettikleri "KCK Sıkıyönetimi"ndeki şehirlerde; "Has..tirin!", "Sana ne lan?", "Meşenin dalları nerenize ...?" vecîzelerini, literatüre kazandıranlardan bir hâtip, Gâzi Meclis'in Kürsüsü'nden; "Şerefsizler" dediği için özür dilemesi istendiğinde; "Bana terörist diyenlerinki hakaret değil mi?" diyor demokratça! Neymiş efendim? "Terörist" demek, hakâretmiş ve yıllarca bizimkiler, bunlardan PeKaKa'ya "terörist" demelerini, hakâret etmelerini isterlermiş! Vay be!
Adam olamasa bile kim; ikbalini veren, "dokunulamaz"lığını kaleşkofla sağlayan, istediğini iki belediye temizlik işçisine yargılatan-sorgulatan hâmisine hakâret eder ki?
Bunlar; KCK-PeKaKa-BDP propogandalarını bile Türkçe yapacak kadar Türkçe bilen Kürtçüler oldukları için, kendilerinin terörist değil, siyâsi militan olduklarını söylüyorlarmış, bizim İleri Demokrat, açılımcı, değişen-gelişenlerimiz farkında değillermiş galiba! Öğrendik!
Toprağın bol olsun Neyzen! "Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler" diye kızdığın ve kızgınlığını yazdığın kişi, bunların bizim canımızı sıktığı kadar canını sıkmış olabilir mi diye merak ediyoruz! Biz mi kimiz? Söyleyelim:
Dünyanın alkışladığı, "Laik değilim ama laik bir ülkenin Başbakanıyım" diye "Arap Baharı" yaşayan Araplara öğüt verebilen bir Başbakanı olan, İmparatorluk vârisi, dev bir Laik-Müslüman ülkeyiz Elhamdülillah!
Ülkesinde, yüzlerce korumasız sokağa çıkamazken, Avrupa'da 15-20 PeKaKa'lıdan yılmayıp konuşabilecek kadar cesûr; TBMM Açılışı'nda Gâzi Meclis Kürsüsü'nden; "Kendi sorunlarını kendi irâdeleriyle çözemeyen devletler, başkalarının istismârına açıktır" diyecek kadar hür karakterli bir Cumhurbaşkanımız var!
"Dünya Lideri", aynı zamanda "Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eş Başkanı" bir Başbakanımız var!
Elli yıldır kapılarında deynekçilik bile yapamadığımız AB'nin göbeğinde, "Asrın Dolandırıcılığı" diye yargılanıp cezalandırılmış bir örgütün, Ülkemizdeki suç ortakları oldukları bildirilenlere, yapılacak operasyonu haber verdiren "köstebek" olduğu iddia edilen bir İçişleri Bakanımız var!
İçişleri Bakanı Makamın'dan, partili bir belediye başkanıyla -makam telefonundan- yarım saat sohbet edebilecek yetkide, İçişleri Bakanı Koruma Müdürümüz var!
Yüzlerce korumayı atlatıp "Dünya Lideri" Başbakan'a yumurta atan bir öğrenci yüzünden onlarca genci, anında der-dest edebilecek yetenekte, Özel Koruma Güçleri'miz var!
ABD'nin bir milyondan fazla müslümanı katlederek, binlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz ederek "Demokrasi" getirdiği, "Sıfır Sorun"lu tek komşumuz Irak'taki Kandil'de baş tâcı teröristlerimiz var!
"Sıfır Sorun"lu komşumuzla sınırlarımızın berisinde, içimizde demokrat-teröristler var!
Binlerce yıllık doğal dokularını ve hayat tarzlarını bozduğumuz, adını "metropol" koyduğumuz büyük illerin "varoşlar"ında, teröristler var!
Başkent Ankara'nın kalbinde otuzdan fazla suçsuz-günahsız sivili katledip yüzden fazlasını ölümcül yaralayan, Evrensel İnsan Hakları'na sahip insancıl-teröristlerimiz var!
"Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" tarifi ve; "Ne mutlu Türk'üm diyene" formülüyle kurduğu Devleti cumhura teslim eden Gâzi Meclis'te; terörist sıfatını hakâret sayan, KCK Militanı, "asla dokunulamayan"lar var!
Hükümetten habersiz, teröristlerle hatta şeytanla bile görüşen bir Devletimiz var!
Ve bu "terörist" denilince üzülen, "Has..tirin!"ci kibar demokratların da katkılarıyla "21. yüz yıla yakışan" bir Anayasa yapılacakmış!
YÖK'ten türbana esas duruş alanlar, siyâsetin üstündeki Askeri Vesayeti kaldıranlar, cezaevlerini muvazzaf "Üstün Hizmet Madalyalı" subaylarla, "Bombadan tehlikeli kitap" yazarlarıyla, gazetecilerle, "seçilmiş dokunulanlar"la dolduranlar, "Demokrasi gereken durakta inilecek tramvaydır" diyen İleri Demokratlar, "Diz çök! Diz çök!" diye Meclis'te hoşgörülerini ispatlayan intikamcılar; bu kibar-demokrat-bölücü KCK'lılarla birlikte; "21. yüz yıla yakışan" bir Anayasa yapacaklarmış!
Biz de Anayasa yapma hakkını ne zaman hak ettiklerini, bir türlü algılayamadığımız ve oy vermediklerimize biat ederek, yapacaklarını yapmadan alkışlayacağız öyle mi?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Ekim 12, 2011

MÜSLÜMAN TÜRK'E, TÜRK'ÇE...

Onlar, vatanlaştırmak için toprağa düştüler! Onlar; "ölümü öldürüp dirildiler" büyüdüler! Biz ise yaşıyoruz diye aldığımız her nefesle küçülmüyor muyuz dersiniz?

MÜSLÜMAN TÜRK'E, TÜRK'ÇE...


Türk'ten Türk'e söz demeye milletime döneceğim,
Ya bu "son ocak" yanacak, ya da ben de söneceğim!...
............
Besmele'yle soyuyorlar müslümanın derisini,
Fetvâ, Haçlı papalardan duyan yok mazlûm sesini!
Çağ açıp çağ kapatanlar, izliyordur kahr'olarak
Aciz neslinin Haçlı'ya hürmetle baş eğmesini!
Haçlı cellat; "My Good!" derken, "Ya Xude!"yle seyredenler
Allah ile aldanarak besliyor çan nağmesini!
Camileşen kiliseler besmeleyle açılarak
Al-Bayrağın gölgesinde süslüyor haç maskesini!
Vatikan'da nikâh kıydı Haçlı Müslüman Haçlı'yla,
Bizi perişan ederler bozamazsak hüllesini...
"Kinim dînim!" der siyonist, savaş yasak İsevi'ye
Kin ile din birleşerek kırar cihâd hevesini!
Sağsın! Nefes alıyorsun! Alkışlarını duyduk hep
Sarhoş musun görmüyorsun müslümanın Kıble'sini?
"Sana şarap içirmişler, seni senden geçirmişler"
Koynuna girip Haçlı'nın köreltiyorsun nefsini!
Fetvân Haham'dan, Papa'dan; cellâdın Haçlı Müslüman
Sever oldun koyun gibi kasabın beslemesini!
Bir kerecik ayık yatsan, rüyana girse bir kere
Yorumlarken rüyan bile söyler haçlı öfkesini!
Sen kendinden vazgeçerek oruçtan say açlığını
Kime rehîn veriyorsun torununun ülkesini?
"Cizye verinceye kadar savaş" demedi mi Allah
Öldürülüp yenilmeden terk mi ettin sen neslini?
Ey Allah'ın Süvârisi, İslâmın en son askeri
Adı Türk koyulan millet, duyur artık mert sesini!;
Sönmemişse en son ocak, var demek ki savaşacak
N'olur bana destân destân çaldır Türklük bestesini...
Hadi silkin! Kendine dön! Allah ü Ekber de yine
Görelim; "Türkler geliyor!" diyen kâfir sinmesini!
Allahını seviyorsan, Allah da sevsin diyorsan
Allah'ın rızâsı için göster şehîd gülmesini.
Vatansız namus mu olur? Hürriyetsiz var mı Cuma?
Vatan satan şu kansıza göster Türk'ün hamlesini...
Ey Tanrı'nın Türk neferi, Çalabım'ın Türk Gâzisi
Sultan Alparslan torunu; boz şu kahpe hîlesini!
Kaçarlarsa kovalama! "Eman!" dileyene vurma
N'olur artık güldürmeyin mürâinin cümlesini.
Esrimişsen ayıl artık! Uykudaysan uyan n'olur
Kulak ver de dinle n'olur inleyen ezân sesini!
Ümitsizlik îmansızlık, biliyoruz sen de, ben de
Ve hepimiz bekliyoruz gâzilerin dönmesini.
Kalk n'olursun! Gel n'olursun! Vur şu meşhûr yumruğunu,
Çat bir daha kaşlarını, boz nâmertin gülmesini.
"Ya Çalabım!" diye ünle, ikrârını dinlet, dinle
Şahlanıp şanlı mâzinle göster Türk'ün hamlesini.
Kalan ölsün! kaçan gitsin! başlı baş eğsin bir daha
Korkuyla şaşan ahâli, yine bilsin Kıble'sini.
Âdem'le cennetten yere indin diye unuttun mu
"Gök çadırım, gün bayrağım" diyen Türk'ün Mete'sini?
Düşman kaçar, hâin siner, ortada nankörler kalı
Ele geçenden sor artık ihânetin cümlesini.
Millet yapar, tarih yazar ve elbet Türk destan eder
Son Başbuğlar Atatürk'le Türkeş'in Türk hamlesini...
...........
Türk'e Türkçe sözüm diye Milletim'e döneceğim,
Ya son ocağı yakacak, ya da ben de söneceğim!...
12 Ekim 2011/ İzmir
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ekim 10, 2011

"İHÂLE, ZATEN BİZİMDİR!"

"Komşularla sıfır sorun" fikrinin mûcîdi "Adâlet ve Kalkınma Partisi"nin diplomat Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Sayın Denktaş'ın deyimiyle "Karen Fogg Çocuğu"na verdiği mülâkatta; "İhâle bize kaldı demek doğru olmaz. Çünkü bölgenin ihâlesi zaten bizimdir." buyurdular!... İki gündür cümleyi evirip çevirip okuyorum. Defalarca sahibinin sesinden evirip çevirip dinledim. Cümlenin, öncesini sonrasını dinleyip okuyunca; "Kamuoyunda bazı provakatif yaklaşımlar var. Sanki Türkiye Batı Bloğu adına, Suriye'ye, bir gündemin parçasıymış gibi davranılıyor." Cümlesinden sonra; "İhâle zaten bizimdir." diyor!
Sözlükte; "ihâle: bir işi veya bir malı birçok istekli arasından en uygun şartlarla kabul edene bırakma, eksiltme veya artırma." diye tarifli...
Sözlük anlamından sonra; "İhâle zaten bizimdir." cümlesini, çözümleyelim; "Biz, zamanında çıkarılan ihâleye katıldık. En uygun görüldük ve ihâle bizim oldu. Yeniden ihâleye gerek yok." Şeklinde anlarsam, yanlış mı anlamış olurum?
İhâle almış yüklenici müteahhidin, "Komşularla sıfır sorun" uygulamalarına bakalım bir de; Önce komşularımızı hatırlayalım; Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Nahcivan, İran, Irak, Suriye... Hangi sınır komşularımızdan Irak'ın haricinde "İki devlet, bir millet" tarifli Azerbaycan da dahil olmak üzere sorunlu-kavgalı olmadığımız komşu var mı? Yok! ABD işgalindeki Irak'tan başka sıfır sorunlu olduğumuz komşu yok! Acaba sınır güvenliğimiz, sınır ötesinden mi -ki doğrusu bu- sağlanıyor? Hayor! İçerde güvenlik ve asâyiş yok ki dışarda sağlansın!
Sınırımızı ihlâl eden, silahlı tek terörist güç var, Haçlı Taşeronu PeKaKa.
Peki bu lânet teröristlerin konuşlandığı yer nere? Kandil. Kandil nerede? Irak'ta! Bizim Irak'la bir sorunumuz var mı? Yok!
Suriye ile olan sorunumuzu, PKK'nın Şam'da ikâmet eden bebek katili alçak 'sayın'ın kovulmasından sonra halletmiştik.
Şimdi; PKK Irak'ta! Bu alçak Haçlı Taşeronu örgüte destek veren "Siyasî Fahişe" Barzani Irak'ta! Barzani'nin ideal ortağı Talabani Irak'ın atanmış eyalet valisi ve biz, Irak'la "sıfır sorun"luyuz!
ABD ve AB'nin yani Haçlı'nın ortak "Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi"ni aklımızda tutarak, Başbakanımız'ın "BOP Eş Başkanlığı"nı unutmadan; Irak'ı bir buçuk milyon Müslüman katlederek, yüz binlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz ederek işgal eden ABD askerlerine yaptıkları duaları hatırlayarak, NATO Üyesi olmamız hasebiyle Haçlı Ordularıyla berâber "Arap Baharı"na verdiğimiz askeri katkıyı da atlamadan; "İhâle bize kaldı demek doğru olmaz!" cümlesini ve "Çünkü bölgenin ihâlesi zaten bizimdir!" diklenmeden dik duruş tavrını ister alkışlayalım, ister beraberce içimden yaptığımı yapalım!
Ve "İhâle zaten bizimdir." Gerçeğini atlamadan, dikte-Geceyarısı Yasalar'la zaten kevgire dönüştürülmüş Anayasa'yı "yeniden yapma yetkisi"ni, müteahhid-yüklenici Adâlet ve Kalkınma Partisi'ne bırakalım öyle mi?
Kuzey Afrika'daki "Arap Baharı"ndan nasiplenen bütün ülkelerdeki muhalif güçlerin ABD tarafından kurdurulduğunu ve hemen hepsinin adının da "Adâlet ve Kalkınma Hareketi" olduğunu, aradaki isim benzerliğini tesadüf sayalım, sonra da "21.yy.'la yakışan bir Anayasa olmalı." inancıyla bu Anayasa değişikliğine katkıya hazır olanları, vicdânımızda bir daha sorgulayalım! Madem top-yekûn lağvedilerek yeniden yapılmasına itiraz etmeyecektik, sadece bir kaç maddesine niye "Hayır" dedik?
Dünya demokrasi tarihine bakarak anayasaları devlet kuran, galip erkin yapma hakkına sahip olduğu gerçeğini bilerek; Yeni Anayasa'yı hak eden Yeni bir Devlet mi kuruldu? Kurulduysa adı ne? Kuranlar kim? Kuranlar, hangi savaşı kazanarak muzaffer edâsıyla Anayasa yapmaya hazırlanıyorlar? Sorularımızı, hiç te'vilsiz ve Türkçe olarak cevaplanıncaya kadar sormaya devam edelim...
"Çünkü bölgenin ihâlesi zaten bizim!" vesselâm...
"SAHİPSİZ OLAN MEMLEKETİN BATMASI HAKTIR!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Ekim 09, 2011

ANAYASA YAPMAK, BAŞKA İŞ!

45 yıl önce; "Ben sizi hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu çetin yolda dayanabilecekler gelsinler." diyen davûdi sesli bir Türk'ün dâvetine uyarak zoru seçmiştik!
Zoru seçelim diye kafamıza silah dayanmamıştı! Zoru, hür aklımız ve irâdemizle gönüllü seçmiştik! Seçtiğimiz zorun zorluğu, meşakkatinden değildi!
Milletlerin gücünün, düşmanlarıyla düz orantılı olduğunu tarih, Türk'e; Türk te dünyaya öğretmişti! Rüzgâr ne kadar sert vurursa vursun kayadan ne aparırsa işbirlikçiler, teslîmiyetçiler, hâinler de millet ve devlete siper ettiğimiz sînelerimize aynı etkiyi yapacaktı! İnanıyorduk!
Düşmanları yel mesâbesinde görürken, dostlarımızı dev azâmetinde, dağ cesâmetinde, Kürşat celâdetinde hayâl etmiştik! Dostlar değil "dost bildiklerimiz" bu tarife uysalardı; zoru halleder, imkânsızla biraz uğraşırdık? Yanıldık! Yanıltıldık!
Başbuğumuz'u da, bizi de, milleti de yanılttılar! Milletten gördüğü itibarla çığ gibi büyüyen Teşkilatlar ve sayımızla Türklük düşmanlarını korkuturken dost zannettiklerimizi paniklettik! Terk eden, değişen-gelişen, gömlek değiştirenler oldu! Oysa hep berâber zoru seçmiş, barış için gerekli olan en sert savaşa hazırlanıyorduk! "Yedi Düvel" adlı Haçlı'dan-Siyonistten alınacak öcümüz vardı!
20.yy.'ın Başbuğları Atatürk ve Türkeş'in, elden ele verdikleri Türk Milliyetçiliği Sancağı'nı; ileriye, daha ileriye taşıyacaktık! Sancaktar düşerse sancağı yere değmeden kapıp daha ileri koşacaktık! "Dönersem vurun! Dâvâ'ya katılıp dönen herkesi vurun!" emrini de duymuştuk...
Son Başbuğ, seksen yıllık ömrünü Türk Milletine hîbe ederek dünyasını değişene kadar, her ânımızı doldurduğu için gidenleri, terk edenleri saymadık bile!
Ve bir "Kara 4 Nisan"da başsız, Başbuğsuz kaldık! İpi koparılmış tesbih gibi darmadağın edildik! Boncuk severlerin eline düşenler yeni iplere dizilerek iffetli, iffetsiz boyunlarda gerdanlık oldular bazen! Toparlanmaya her niyetimizde, yeni sert tipilere tutulduk! Gevşetilen "Ülküdaşlık Bağı"mızın hedef alındığını anladığımızda ise!...
Türk Milleti'nin refleksi, seven-sevmeyen herkesten saygı gören Ülkücüler, başsızlık ve dağınıklık yüzünden savaşçılık tecrübeleriyle münferît başkaldırıları da yapamadılar!
Yeni Anayasa yapılacakmış! Yapılıyormuş! 21.yy.'a uygun olacakmış!
Allah Allah! La havle! Bu iş, bu kadar kolay mı ya? Bir veya birkaç madde değişmekle Anayasa yapmak aynı iş mi? Anayasa'yı Devlet kuran erk yapmaz mı? Fransa anayasasında 1789 Fransız İhtilâli'ni yapanların imzaları yok mu? ABD anayasası, Kuzey-Güney Savaşı'nın galipleri tarafından yapılmamış mı?
Bizim Devletimiz'e ne oldu? Yeni bir devlet kuruldu da Türk Milleti'nin haberi mi yok? Yeni Anayasa'yı yapacak kudretin adı ne? Her ferdin baş eğmediği, biat etmediği, hatta PKK'nın sürekli tehditleriyle habire tavizler veren bir Hükümet'in, Anayasa yapma hakkı mı olurmuş?
Türk Milleti, Atatürk'le berâber, şühedâ yatağı Vatanı emânet edenlerle berâber kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka bir erke, baş eğmez!
PKK'ya hükmedemeyen bir hükümetin yapacağı Anayasayı da; istiklâli uğruna yeniden canlar vermeden, toprağa düşmeden kabul etmez!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran erkin yazdığı Anayasa'nın sağladığı demokratik imkânlarla ülke yönetimine seçilen partilerin hemen hepsi, işlerine gelen yasaları çıkarmadılar mı? Çıkarılan yasalarla istediklerini yapmadılar mı? Hâla KHK'lerle istenen yapılmıyor mu? O halde Devlet'ten istenen ne? Türk Devleti Anayasası'ndan kim, niye rahatsız? "Değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddeler ile Türklüğü tarif eden maddeden kim, niye rahatsız?
Yüksek sesle ve Devlet Dili Türkçe ile bir daha soralım: Yeni bir devlet mi kuruldu? Adı ne? Türk Milleti'nin Devletine ne oldu? Anayasa yapacak kudretteki yeni devletin kurucuları kim? Türk Devleti'nin Anayasası; bir milyon kere şehît olmuş bir milletin Anayasası'dır! Çok pahalıdır!
Öyle üç-beş Haçlı destekli âsinin, paçalara dalmasıyla ne Devleti'nden, ne de Anayasa'sından vaz geçmez! On bin yıllık tecrübesiyle Türk Milleti; başlıya baş eğdirerek, dizliye diz çöktürerek halkları toplayıp milletleştiren ve; "Ne mutlu Türk'üm diyene. Türk Milleti, kendine dön!" diye tarihe taşlara kazıyarak bırakan bir millettin Anayasası ile böyle pervâsızca oynanamaz! Bu kadîm milleti, daha fazla tahrîk etmeyin! Uyuyan devi uyandırmayın vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Ekim 08, 2011

İLLA ÖLMEK Mİ GEREK?

Türk Milleti!
Türk Milleti'nin Refleksi olduğuna inandığım, îman ettiğim Ülkücüler!
"Vatan, büyük ve müebbed bir ülkedir Tûran" diyen Turancılar!
"Devlet ya olur, ya olmaz! Devletin derini olmaz! Olursa milletin derini olur, o da benim." diyebilen Türk Milliyetçileri!
"Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslümanız. Çağrımız İslâm'da dirilişedir." diyen Türk-İslâm Mefkûrecileri!
Canlı yayında, psikopatça, alçakça, kahpece şehâdeti seyrettirilen; "Ben Türk'üm! Türk, hürriyetsiz olmaz! Diyor musunuz? Diyecek misiniz?" sorusuna muhatap olan, "Diyarbakır'da yargılar, Habur'da asarım!" diyen tek Türk Siyâsetçisi'nin; "Bir dakika sonrasına hükmedemeyeceğimiz bir hayat için fırıldaklığa gerek yok!" diyerek şehâdete koşan Yiğidin fikir vârisleri Alperenler! Allah aşkına bana kulak verin!
Teröristlerle çatışmada şehit olan Mehmetçiğimize, Polisimize, Korucumuza, vatandaşımıza, Kürt Kardeşlerimize sahip çıkamıyoruz! Başbakan kızıyor!
Dolma Kalemler; "PKK ile de, BDP ile de müzâkere" öneriyorlar, cevap veremiyoruz! Tahrik sayarak BOP Eş Başkanı kızıyor, İleri Demokratlar tahrîk oluyor!
Türk'le, Atatürk'le, Türkeş'le, Yazıcıoğlu'yla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile hesaplaşmak düşüncesiyle hazırlanan ABD ve AB diktesi "Yeni Anayasa"ya itiraz edemiyoruz! Cemaatler kızıyor! Haçlı Müslümanlar kızıyor! BOP Eş Başkanı Başbakan ve kabinesi, yetmezmiş gibi, "Yetmez ama Evet"çi eyyâmcılar kızıyor!
Tarihî ve destansı mektûbu, Erdoğan tarafından suistimâl edilen Ülkü Şehîdi Mustafa Pehlivanoğlu rahmetliyi anmak adına toplanan 150 kişi(!) birbiriyle kavga ediyor!
İşbirlikçi, takîyyeci, mürâi, bugün söylediğini yarın inkâr eden; yaptıklarını inkârla yetinmeyip söyleyenleri "şerefsizlik"le ithâm ettikten sonra; "Devlet ve MİT herkesle hatta şeytanla da görüşür!" diyebilenlere karşı; kendilerine ve şahıslarında Devlet'e; "has..tirin!" çekenlere, "Sana ne ulan?" diye iltifat edenlere, Özerklik ilan eden, asker taşlayan, polis tokatlayanlara asla dokunmayan ama bizim gibi Allah rızası için doğruyu söyleyen Millet Fedâileri'ne karşı; "Her türlü milliyetçiliğe karşıyım!" diyerek olmadık baskı ve zûlüm yapanlara karşı, ne zamana kadar susacaksınız?
Her şehit te sizin de canınız yanmıyor mu? Bayrağa her hakâret te siz de tahrîk olmuyor musunuz? Her gün bir şehrimizde, suçsuz günahsız siviller bombalanarak katledilirken, belediye otobüslerinde diri diri genç kızlarımız yakılırken, sokaklar yangın yeriyken, güvenlik güçlerimiz sokak ortasında güpegündüz infâz edilirken, sıranın artık size-bize geldiğini görmüyor musunuz? Anlamak için illa ölmek mi gerek?
Bir ölüp bin dirilen biz değil miyiz? Bizim Şehit Ülküdaşlarımız değil mi?
Bize ne oldu? Efsunlandık mı? Hasan Sabbah haşhaşı mı yutturdular bize? Kanımız, vicdânımız mı değişti? Din mi değiştirdik? Vatan işgalde ve teslîm mi olduk? Ordumuz terhis mi edildi? Artık camilerde milletle buluşarak seslenen Mehmet Âkifler yok diye mi?
Demirci Efeler neredesiniz?
Türk Milleti! Vatan elden gidiyor!
Ey Muhammed Ümmeti! Din elden gidiyor!
Minârelerde yüksek volümlü hoparlörlerden inleyen Ezan-ı Muhammedi'nin iniltisini duymuyoır musunuz? Gönderde Ay-Yıldızlı Bayrağın kaşlarını çattığını görmüyor musunuz?
Atatürk ve silah arkadaşları alenen linç ediliyor! Zorunuza gitmiyor mu?
"Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,
Davransana! Eller de senin baş ta senindir!
His yok, hareket yok, acı yok! Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana! Sen böyle değildin!
Hüsrâna rıza verme, çalış, azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile evlâdını yakma!
Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan, batmayacaktır!" mısraları, size bir şey söylemiyor mu?
AKP Genel merkezini telgraf, ileti, maktup sağanağıyla uyarnmaktanda mı korkuyorsunuz?
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Ekim 06, 2011

DOLMA KALEM'İN BİRİ!...

Bazen bazı insanlar; flaş gibi parlar, zirveye paraşütle atılır, yüksekte başları döner, paldır-küldür aşağı yuvarlanırlar ve ne düşerken, ne de düştükten sonra kimsenin umurunda olmaz! Zirvede bir görüntüye ihtiyacı olanlar, çıkardıkları figüranın tepe-taklak yuvarlanmasıyla ilgilenmezler bile! Onlara lazım olan görüntü alınmış ve figüranın rolü de bitmiştir!
Paraşütle yükseltilenler, başbakan da olsalar, bakan da olsalar, emirlerinde yasal güçler de olsa, yuvarlanarak dibe indiklerinde, zirvedeki halleri hatırlanılmaz bile! Onlar sağken ölmüşlerdir! Zirvedeyken yok olmuşlardır! En şiddetli sevmeyenleri bile küfüre layık görmezler! Öyle yok olmuşlardır.
Bir de tam aksi olaylar, adam gibi adamlar vardır!
Karış karış, tırnaklarıyla toprağı yırta yırta, ilmek ilmek sevgi örerek, çıkılması en zor zirvelere çıkarlar! Sayısız gönüllerde Sevgi Tahtı'na taçlandırılarak otururlar! Bu sevgi yürekli adamların, taçlandıkları gönüllerin tahtları da mütevâzîdir! O mütevâzi zirveler, sevgidendir. Bu gönüller tahtına oturanlar; "Ölümü öldürerek ölümsüzleşen" sevgi şehitleridirler! Bu Sevgi Yiğitleri; kalleşçe, kahpece, zalimce, alçakça öldürülseler de ölmezler! Öldürülemezler!
Onları yüreklerinde sevgiyle yaşatanların duâları, ölümsüzlük sırlarıdır! Onlara uzanan kahpe ellere edilen bedduâlar ise sağken çürüyen leşlerin yüreklerine saplanan korku hançeridir!
Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı, BBP'nin merhûm Genel Başkanı, "Temiz Siyâsetçi" ödüllü, isteyen herkesin her zaman ulaşabildiği, lazım olduğu her yerde -dünyanın neresinde olursa olsun- çağırılmadan dostunun yanında olabilmek vefâsının sahibi; gül veremediklerine gülüvermesiyle bilinen güleç yüzlü; çileye tevekkülle kafa tutmuş, işkence örs-çekicinde çelikleşmiş bir irâde olan Muhsin Başkan'dan, Şehit Muhsin YAZICIOĞLU'ndan, birdenbire bahsedilmeğe başlandı! Elbette hakkında ne söylense, ne kadar söylense az ama artık öldürülmesi mümkün olmayan bu "Ölümü öldürerek ölümsüzleşen" Yiğido; mevkili-makamlı hiçlerin, mallı-mülklü-paralı cimri fukaraların sanki rüyalarına girdi! Sanki birilerinin başına saksı düştü!
"Tarlasını sürenler"i, kimseye söylemeden kendiyle götürdü gerçek divanda hesaplaşmak üzere! Yıllarca hücrelere, sadist işkencelere rağmen ülküdaşlarının morali bozulmasın diye onlardan önce tahliyeyi reddeden bir yiğide; sağ hiçler, çürük piçler "Gizli Tanık" iftirasına niyetleniyorlar!
İthal mürekkepli Dolma Kalemler'in en taraf'larından biri, güya methederken satır arasında; "O, derin yapıyı çok iyi biliyor ve kendisi dahil daha önceden kullanılan hiçbir milliyetçinin, yeniden kullanılmasını istemiyordu ve o, bütün bunlara engel oluyordu." diye ağzından yellenmiş!
Bu karışık uzuvlu; uzaktan kumandalı, belli! Okyanus ötesinden ithal mürekkeple dolu, belli! BOP Eş Başkanı'na herkesten fazla vuvuzelalık ettiği, belli! Taraf'tarlığı, amigoluğu, yalakalığı tescilli! Türk'ten, Türk Milleti'nden, Türk Milliyetçileri'nden, Ülkücülerden; korktuğu da belli ki bu korkuyla; "İt korktuğuna ürür!"ce, Bozkurtlara habire saldırır!
Daha dört ay önce, Devlet Bahçeli'nin Diyarbakır Mitingi öncesi, gözaltına aldırılan -aralarında benim de olduğum- 17 Ülkücü hakkında; "Bunlar son derece tehlikeli bir grup! Bunların içeride olmasıyla dışarıda hiçbir şey olmaz anlamı çıkartılmamalı..." dediğini, hızını alamayıp; "Bunların ülkücülükle uzaktan yakından alakaları yok. Bunlar türkücü! Hatta bunlar rahmetli Türkeş döneminde Türkeş'in de bunları dışlamış olduğu, çek-senet tahsilatı yapmak isteyen, iş adamlarına çöken insanlar ve bunların bence derinle de irtibatları var." diye ahkâm kestiğini unutup; "Üç Dev Adam: Muhsin Yazıcıoğlu- Yusuf Ziya Arpacık- Erdem Karakoç" diye methiye yazmış!
Biri ölümsüzleşmiş, diğer ikisi sağ olan bu üç Millet Evlâdının devlikleri doğru! Onlara "Ülkü Devi" sıfatını Türk Milliyetçileri vermiştir. Bütün Ülkü Şehitleri ve Gâzilerine "Ülkü Devi" sıfatını lâyık gören millî ferâsetli Ülkücüler, hangi ağıza hangi sözün yakışacağını bilirler!
Ülkücü ferâset; biri Hak Dünya'da olan bu üç efsâneden, sağ olan ikisininin, Rahmetli Yazıcıoğlu MHP'den koptuktan sonra, karşılaşırlarsa selamlaşmanın ötesinde siyâseten hiçbir ilgilerinin olmadığını da bilir! Biri, rahmetli olmadan yıllar önce MHP'den ayrılmış, diğer ikisi inadına ve hiç sapmadan MHP'li bu üç efsâneyi, birlikte anmanın altından ne çıkacağını da dikkatle bekler!
Ülkücü ferâset; bir zavağın, bir muhabbet tellâlının bir delikanlıdan niye övgüyle bahsettiğini ve onu böyle konuşturan sebebin ne olduğunu da bilir!
Böylesi bir fırıldağa, dolma kaleme, gınnabı başka ellerde olan böylesi bir topaça niye bu kadar zaman ayırdım diye bana kızılacak biliyorum! Ama bu topaçlara karşı galiba çok sustuk!
Aslında biz onları, kısırlaştırılıp sokağa terk edilen küpelilerden sayarak yok farzediyorduk ama onlar sustuğumuzu sanmışlar! Kurt yürümesiyle it ürümesiyle bilinir vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

YALANCININ YEMÎNİ...

Kısırlaştırılıp kulakları küpelendikten sonra üreyemeden geberinceye kadar sokağa salınan ve arabalara ürüyen itlerin ses kirliliğine benzeterek yok farz ettim düne kadar! İtin ürüyeceğini, kervanın yürüyeceğini, yelin kayadan bir şey aparamayacağını, tarihimizden biliyorum.
Sokaklardaki molotoflu, taşlı, sopalı gürültülerine devam etselerdi yine duymazdan gelmeye devam edecektim. Lakin polis tokatladı, asker taşladı, çoluk-çocuk demeden bombaladı, polis aracı tekmeledi, "has..tirin!" çekti, "sana ne lan?" diye böğürdüler, kendi yalanlarına kendileri de inanmayarak özerklik ilan ettiler, sonra da Gâzi Meclis'e gelip bir yemîn ettiler! Ben de bir Türk olarak -Gâzi Meclisim'in hatırına- bu küpelileri kaale aldım!
Bu gürültücülerden biri, Türk Milleti önünde "namus ve şerefi" üzerine ettiği yemine uymayan sözler sarf etti! Aslında yalancının yeminiydi ama "dolma kalemler"i inciten, Devletimin erki olarak algıladığım görüntü hoşuma gitmişti!
Ettiği yemine uymayarak yalancılığını ispatlayan bu yüzsüz, yalanla yetinmeyip bir de mü'minlikten dem vurdu! Hâdis'le yalanına kılıf ayarlamak mürâiliğine soyundu! Tezkere aleyhinde konuşurken Kürsü'den; "Resulullah aleyhi vesselam'a sormuşlar: Mü'min cinâyet işler mi? İşler demiş." Yani asker-polis, kimlik, yaş, cinsiyet gözetmeden sivilleri hunharca katletmelerine rağmen mü'minlermiş!
Devamla; "Hırsızlık yapar mı? Yapar demiş." Market yağmalamak, bankamatik soymak, örgüt adına şehirlerde hırsızlık-kapkaç yapmak, mü'minliklerine mani değilmiş!
Devâm etmiş; "Zina yapar mı? yapar demiş." Güya bir yere gönderme yaparken yeminini gizlice yapan "dokunulamaz"laştırılmış birini unutmuş, İmralı'daki bebek katili sapığın dağda gencecik Kürt kızlarından kurduğu haremi unutmuş! Bunlar zina değil, zina ise de mü'minliklerine mani değilmiş!
Devam etmiş; "Mü'min yalan söyler mi? Mü'minken asla demiş. Burada lehte veya aleyhte işine tenezzül etmek yalan söylemektir. Tessüf ederiz." demiş! Lâ havle!
Ben bir Müslüman Türk olarak bu gürültücüleri, tessüfe bile tenezzül edemem! Üzerine yemin ettikleri şerefleri ve namuslarıyla başbaşa bırakırım sadece!
Bir başka yeminine uymayan mürâi, yüzsüz, yalancı; insanların adlarına uygun davranışlar sergilediği tezine ters düşerek "Türk" soyadına asla yakışmayan davranışlarla Kürtleri direnmeye, başkaldırıya davet etmiş!
Yine Hâdislerle mü'min rolüne soyunan mürâi gürültücü, Einstein'ın; "Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklıktır." sözünden hareketle tezkereye evet diyenlere "ahmak" demiş! Diyebilir!
"Asla Dokunulamaz"laştırılmışlığın üstüne bir de "Kürsü Dokunulmazlığı" var! Diğer "Dokunulmaz"lar, algılayabildikleri kadar tepki verir veya vereceklerdir!
Millet, onların vereceği cevap ve tepkiyle tatmin olmaz! Milletin dokunulmazlığı da yok ve "Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halklarına Türk Milleti denir." millet tarifine inançla ve bin yıllık kardeşlik, komşuluk, hısımlık hakkından hareketle keçi bile incitildiği kayanın dibine bir daha gelmezken yüzlerce yıldır aynı yalan ve tahriklerle onlarca kere Kürtleri ayaklandırıp ölümlerine vesîle olan geçmiş Kürtçü ahmakları görmezden gelip aynı ahmaklıkta ısrarlarının adını merak ediyor millet!
Kayıtlara göre 1806 Musul İsyanından 1920 Koşgiri isyanı'na kadar 13 kere Osmanlı'ya; 1924 Hakkari isyanı'ndan 1984 PKK isyanı'na kadar da 24 kere Türkiye Cumhuriyeti'ne; 180 senede 37 kere, nerdeyse 4 yılda bir denenen isyanlardan bir şey çıkmış mı? Her dört yılda bir, feodal yapının insafsızlığı ile bir kaç psikopat ağanın çıkarları için sayısız suçsuz-günahsız Kürdün ölümüne sebep olmanın adı ne?
Her isyanın arkasında da mutlaka bir hıristiyan devlet olmuşken, yine Haçlı'nın destek ve vaatlerine kanarak bin yıllık kardeşlerimizin, komşularımızın, hısımlarımızın ölümlerine sebebiyetin adını, sadece "ahmak oğlu ahmak"lık karşılar mı?
Bir ara Kasımpaşalı Başbakanımız'ın BOP Eş Başkanlığı'nı unutmaya niyetlendim ama Dışişleri Bakanı; "Müzâkere ve mücâdelede kararlıyız!" deyince vazgeçiverdim! Haçlı organizesi "Arap Baharı"nda Eş Başkanlık gereği Beşşar Esad'a yaptırımlara hazırlanan Başbakan'a, duyurulmaya başlanan "Türk baharı"nda; "Bizi kim uyarabilir? Hiç düşündünüz mü?" söylenti sorusunu iletip; "Haçlı'dan Müslüman'a dost olur mu Allah aşkına?" diye soralım!
"BEN BİR TÜRK'ÜM. DÎNİM, CİNSİM ULUDUR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN