Pazar, Haziran 24, 2012

TANRIM'A TÜRK'ÇE...

Aklım! Tanrı aşkına îmanımın koluna gir!
Îmanımın koluna gir ki; îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın gücüyle Allah korkusundan başka bütün korkuları kovduğum Türk yüreğim dirilsin!
Türk yüreğim dirilsin ki; "Ve tevekkel a'lallah- Vekîl olarak Allah yeter" (Ahzap-3) tevekkülümle; "Şol gökleri kaldıran'ın, Donatarak dolduran'ın, Ol deyince olduran'ın" doksan dokuz adını, tekleştirip; "O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) 'de açıkça belirtildiği gibi beni Türk yaratıp Türkçe lisanımla donatan ve İslâmla taçlandıran Tanrım'a, Türk'çe sığınayım!
Aklım! Çalap aşkına îmanımın koluna gir! Îmanımın koluna gir ki îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın, Tanrı'dan alacağı güçle "Allah ile aldatanlar"a karşı, dik durabileyim! Ol deyince olduran Tanrım'ın yardımıyla dik duran Türk'ü görenler de dikleşsinler!
Aklım! Hüdâ aşkına îmanımın koluna gir! Gir ki îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın mütevâzı celâdetiyle Haçlı Müslümanlar'ın karşısına dikileyim! Dikileyim ki Tanrım'ın da yardımlarıyla daha müslüman olmadan Hz. Peygamber(s.a.v.)'in torunu Hz. Hüseyn'i Emevîst Yezid'in elinden kurtarmaya için gelen ceddimi savunmakta yetersiz kalmayayım!
Aklım! Allah aşkına îmanımın koluna gir! Gir ki 21.yy. Mâûn Suresi lânetlilerinin karşısına anlayacakları lisanla çıkabileyim! Allah'ın; "Lanet olsun o namaz kılanlara/ duâ edenlere ki namazlarından/ duâlarından gaflet içindedirler. Riyaya sapandır onlar/ gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olurlar." diye Mâûn Suresi'nde tarif ederek lânetlediği gösterişçi mürâilere karşı, Allah rızâsı için dikilebileyim ve bu uğurda ölebileyim!
Aklım! Tanrı aşkına îmanımın koluna gir ki; "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü'nün yasakladığını harâm saymayan ve hak dîni dîn edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın." (Tevbe-20) âyetine rağmen; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var." deyip Haçlı ile kol-kola giren, Irak'ı işgâl edip yüz binlerce müslümanı katleden, yüz binlerce müslüman Iraklı kadına tecâvüz eden Haçlı askerlerine duâ eden dincilere, layıkîyle karşı durabileyim! Hz. Peygamber'in; "Sizin en hayırlınız -kavminin zûlüm ve haksızlıklarını destekleme gibi bir günah işlemeden- kendi soyunu müdâfaa eden kimsedir." demesine rağmen, yüzlerce yıl İslâm adına Haçlı'yı durdurmuş, "vatanın müdâfaası ve islâmiyetin muhâfazası"nı başarmış Türk ceddimi; Mâûn Suresi'nde lânetlenen ve takvâ'yı maske edinen mürâilere karşı, Ceddime yakışır bir vakâr ile savunabileyim!
Ola ki beceremezsem! Ola ki gücüm yetmezse! Ola ki hak bir daha zûlme yenik düşecekse bu uğurda baş eğmeden can verebileyim n'olur?...
Aklım! Tanrı aşkına îmanımın koluna gir ki Tanrı vergisi Türkçemle seslenişimi, bütün Türklerin duyabileceği güçte seslendirebileyim!
Tanrı'm! Çalab'ım! Hüdâ'm! Allah'ım; Sen de n'olur aklımın îmanına, îmanımın aklına mukayyet ol! Aklının îmanı veya îmanının aklıyla bin yıldan fazladır, ülkeden ülkeye sancaktarlığını yapan Türk Milleti'ne Sen yardım et!...
Mâdem bizi Türk yaratıp abd-i Hû makamını bahş'ettin, Kulluğuna lâyık; dili ikrârlı, kalbi tasdîkli sıddıklardan olmamızı nasîp eyle Ya Rabbi!
Müslüman Türk Mehmetçiklerin ellerine müslüman kanı bulaşmasına izin verme! Haçlı ile kol-kola olmayı mahâret sayan kurnaz Haçlı Müslümanlara fırsat verme Ya Rabbi! Âlem uyumuşken, uyuyamayıp sana yalvaran bu Türk kulunun duâlarını makbûl ve kabûl eyle Tanrım...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Haziran 23, 2012

KORKAKTAN KORKULMAZ...

"Atom ve uzay çağındayız ama daha yüz milyonlarca insan ilk primatlar seviyesindedir. Kendi yarattıkları putlara tapmaktadırlar. Bazen evliyâ diye seviyesiz ve iğrenç bir câhilin, bazen büyük adam diye seviyesiz ve korkak bir hâinin, bazen ilerici ses diye alçak bir satılmışın ardından koşarlar. Korku bir hastalıktır. Millî eğitimle, millî basınla, millî radyo ile, millî film ve sahne ile tedâvi olunur. Fakat o hekimler nerde?" H. Nihal ATSIZ (8 Aralık 1972-Ötüken)
Bir Türk münevverin bugünü ve günümüz korkaklarını, kırk yıl önceden tarifi! Aklına hürriyetini vermiş cesur bir fikir savaşçısının, gelecek nesillere tarihî uyarısı!
Korkak milyonerin PKK'ya haraç verdiğini, korkak profesörün teröriste not verip hâmilik ettiğini, hükümet adamlarının, kanlar-canlar pahasına millîleştirilmiş Vatan topraklarını ve kazanımları "Babalar gibi" sattıklarını, oğullarına 18 yaşına gelmeden şirketler, gemicikler, dev şirketlerde yöneticilikler sağladıklarını, cümle aralarına serpiştirirsek günümüzü tarif eder!
Demek ki kırk yıldır benzer korkakların, benzer korkaklıkları ve tavizleriyle günümüze gelmişiz!
Korkak makama oturtulmuş, kendinde güç vehmederek zâlimleşmiş, Firavunlaşmış!
Hırsız makama oturtulmuş ve kendinde güç vehmederek en korktuğu devlet görevlisi polisin içine yerleştirebildiği kadar hırsızı-arsızı yerleştirip işini meşrûlaştırmış!
Hayatında memurluktan başka bir şey yapmamış, emirle aldığı görevlerden de kaytarmak için bin-bir yol denemiş korkak memur makama oturtulmuş, kim yüksek tonda "Zekerim hıyar!" demişse bir avuç tuz ve bıçakla yemeğe koşmuş!
Korkakları işbaşına getiren sistemsizlik adlı ithal, yasaları dikte edilen dayatma İleri Demokrasilerle milleten de korkalardan korkmak gibi iki kere ayıp bir davranış istenmiş!
Tam burada, bir hatırlatma yapmak lazım!
Kendilerini kahraman lejyoner, gladyatör, şövalye zanneden kudretli korkak(!)larımıza bir hatırlatma yapmamız lazım! Türk Milletinin korkusu, başka milletlerin korkusuna benzemez! Türk Milleti kendi gazâbının şiddetinden, öfkesinin gücünden, şimşek gibi çakıp, kasırga gibi yıkacağından, Ergenekon'da dağları eriten ateşinin yakıcılığından korkar!
Türk Milleti; yapamayacaklarından değil yapacaklarından korkar!
Zor tahrîk olur, sabırlıdır! Allah'tan başka beşerî bir güce kulluk etmez, abd-i Hû'dur! Öldürmeyen yaran korkmaz, savaşçıdır! Yüreği Allah korkusu ile dolu olduğundan başka korku bilmez, cesûrdur! Öldürüldükçe, budanan ağaç misali gelişir! Çünkü mazisi, kökleri çok derinde ve dünya düzeni ile görevli yaratılmış, "Allah'ın Türk adını verdiği süvârileri"dirler...
Defalarca söyledik tekrarlayalım ki duymayan duysun, duyanlar duymayanlara haber versin: Sel de sudur ama hayat vermez, tûfandır!
Türk Milleti de halklardan oluşur. Yağmurca güneşte buharlaşan durgun su gibi havalanır, soğukla karşılaşır yoğunlaşır, yağar! Hareketli yerlere bereket; durağan yerlerde, maymun gibi kıçı açıkların toplandığı kıraç yerlerde sel olur, tûfan olur, felâket olur! Türk Milleti, denizin pislikleri yok ettiğini bilir ve damlalardan yağmur, yağmurdan dere, derelerden nehir, nehirlerden seller oluşturur, yatağındaki bütün pislikleri yok etmek üzere denize taşır!
Birileri suyun durgunundan boğulurum diye korkarken Türk Milleti durgun suyun taşmasından, taşırılmasından endîşelidir!
Tarih mîmarı ve yapıcısı Türk Milleti'nin sabrının taşmak üzere olduğunu hatırlatmak millî bir görevdir! Bunu yapmaya çalışıyoruz! Bütün dünya emperyalistlerinin ödünü patlatan Türk Milliyetçilerinin; emperyalistlerden korkan ödleklerden korkacağını düşünmek, ancak korkak rüyasıdır! Korkudan uyuyamayanların karabasanları da Türklerdir hatırlatırız vesselâm!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Haziran 22, 2012

KUCAĞIMIZDA SAKALIMIZI YOLUYORLAR!

Bu kadar aptal muamelesini, hak ediyor muyuz yoksa?
Ortalık kan gölü! Genelkurmay Başkanı, ABD onayı olmadan Irak sınırlarında birşey yapamayız diyor! PKK, şemsiyelerle teknolojiyi kevgire çeviriyor! Büyük şehirlerde polis tuzağa çekilerek taranıyor! Sokak ortasında polis, hamile yakınını hastaneye götüren izinli askere yol vereceğine meydan dayağı atıyor! 21. yy. Malta'sı Silivri'de adâlete karşı soykırım var! Cezaevlerinde isyanlar ve tutuklulardan 13 kişi cayır-cayır yanıyor! Memur ve işçiler, maaşlara yapılan zammı nerede, nasıl harcayacağını bilemiyor! Henüz maaş farklarını alamamışlar! "Ne zaman? Belli değil!" soru-cevabıyla sokaklarda küfredip dolaşıyorlar! Anneler cinnet geçirip çocuklarını öldürerek intihâr ediyor! 16 ay, 18 gün sonra, niye gözaltına alındığını öğrenemeden; "100 gün öncesi ile bugün arasında hiç bir şey değişmedi! Beni niye tahliye ettiler?" diye yüksek sesle sorgulayarak naralar atan Müyesser YILDIZ'a kimse cevap veremiyor! BOP Eş Başkanı Başbakan, okyanus ötesi seyahatte! Ve tam bu kargaşada anketler yayınlanıyor!
Anketlere göre AKP cenahında değişen bir şey yok, ha bire oyları yükseliyorken CHP ve MHP oylarında, kendi aralarında MHP lehine bir seçmen kayması gözleniyormuş!
Bugüne kadar ne bana, ne de bir tanıdığıma denk gelmeyen bu anketörleri, ölesiye merak ederim! Aynen benim gibi, hiç anketöre denk gelmeyenlerin bu sonuçlara inanması isteniyor!
Pompalanan anket sonuçlarındaki aba altından gösterilen sopayı da görüyoruz, sorup cevaplıyorlar: Bankalarda mevduat oranı 1994 yılı seviyesine düşmüş! Geçim standartında gerileme var, kimsenin kazancında bir artış yok! Gündem sıralamasında terör, birinciliğini koruyor! İç ve dış politikaları beğenenlerde azalma var!
Terör, ha bire can alıyor ve yarın seçim olsa; AKP oylarında yükseliş varken CHP oylarında MHP'ye kayış varmış! Hadi gel de, Diyarbakır'dan siyâset literatürümüze hediye edilen müthîş nezâketle; "Has..tirin! Has..tirin!" deme!
Uyuşturulmuş beyinlere bir şey daha pompalanıyor! PKK'ya karşı silahla bir başarı sağlanamamışmış! Artık analar ağlamasınmış! Anadille eğitim ve özerklik İleri Demokrasi gereği ve insan haklarındanmış! Türkiye sadece Türklere bırakılamayacak kadar kıymetliymiş! Cumhuriyeti berâber kurmuşmuşuz! Sonra cumhuriyet, Kürtlere haksızlık etmişmiş! Asker ve atanmışların vesâyeti yüzünden "Demokrasi tramvayına gereken durakta inilmek üzere" binilememişmiş! ...mış! ...miş! ...muş! ...müş! "Has..tirin be! Has..tirin!"
Ta Yavuz Sultan Selim döneminden beri Kürt isyanları var. Son yüzyıl içinde 38 Kürt isyânı var! Genelkurmay arşivi kaynaklı bilgilere göre 1806' dan 1937' ye kadar 44 Kürt ayaklanması olmuş ve bastırılmış! Kürt isyanlarının en uzun süreli kesintiye uğradığı yıllar; 1937 - 1984 arası yani Cumhuriyet dönemi! Tarihe göre her iki-üç yılda bir, Kürt isyanlarıyla uğraşılmış! 1533' te Kânûni zamanında bastırılan Bitlis Hakimi Şeref Han isyânı var! Yavuz döneminde kesin hakimiyet altına alınan Kürtler, feodal yapılarına müdahele etmeme sözü veren Osmanlı'nın suyunda da gitmemiş! II. Mahmut'un merkezî devlet yapısına uymayarak ağaların, şıhların şahsî çıkarları uğruna kanlı macerâlara sürüklenmişler! İsyan ettirilmiş, ezdirilmiş, öldürültülmüşler!
"Hasta adam Osmanlı"ya bile bütün Haçlı desteklerine rağmen güç yetirememiş bazı alçak, hâris, satılık, ucuz, hâin Kürtçüler yüzünden, bir daha öldürttürülecekler!
Böyle giderse başka yol yok! Türk Milleti'nin müthîş sabrını, bir daha zorluyorlar! Bu işten galip çıkmaları, çıkabilmeleri mümkün değil! Cumhuriyet dönemindeki kaynaşmayı çok önemseyerek bizim, Kürtlerimiz'in saçlarının telinden bile vazgeçmek gibi bir düşüncemiz yok! Ama artık Kürtlerin de kucağımızda oturup sakalımızı yolmamaları gerek!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

SATH-I MÜDÂFAA'NIN İŞÂRET FİŞEĞİ...

İşgal edilip paylaştırılmış ekranlarda, insana ne kadar hasret kalmışız!
Rol yapmayan, doğallığı ile yapımcıları panikleten, izleyicilerden gelen ve modoratörün sormaktan korktuğu sorulara irticâlen verdiği cevaplarla; "İnsanım!" diye haykıran, birini ne kadar özlemişiz!
Kimden bahsettiğim anlaşılmıştır ama bilmeyenler biraz daha merak etsinn diye, sadece yürekten oluşan o Minicik DEV' i, biraz daha anlatabilmek için, adını bir kaç cümle sarkıtacağım!
Milliyet'ten, milliyetçilikten uzaklığı, mütedeyyîn müslümanlara yutturmak için kendilerine "takva"yı kalkan edinen, dinden geçinen kindârlara nisbet olsun diye; "O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) Âyeti'nden ve "Sizin en hayırlınız, -kavminin zûlüm ve haksızlıklarını destekleme günahını işlemeden- kendi soyunu müdâfaa eden kimsedir." Hâdis-i Şerîf'inden aldığım cesâretle bana yöneltilen; "Nasılsınız?" sorusuna; "El'hamd ü lillâh Türk'üm." diye cevap veriyorum! İlk duyanları, şaşırtmasına rağmen gittikçe oluyor şükr'olsun!
Bugün telefonda, bahse konu Minicik DEV'e; "Nasılsın Ablam?" diye ben sordum... Aldığım; "El'hamd ü lillâh Türk'üm!" cevâbıyla girdiğim hâlet-i rûhiyyemi, anlatamam!
Evet! O, Minicik DEV'den, sadece yürekten yaratılmış, dik duruşlu karakterden, "Mahkemeyi Yargılayan Dâvâ" nın kahramanından bahsediyorum!
"100 YILIN HESABI" adlı büyüklere ders kitabının, "YILAN"IN KIŞ GÜNEŞİ" adlı cezaevi üretiminin sahîbinden, adını kendinin koyduğu ve "Mahkemeyi Yargılayan Dâvâ"nın irâde devinden Müyeser YILDIZ'dan bahsediyorum...
Minicik DEV Müyesser'e; "Geçmiş olsun!" demedim! Sevgiye lâyık Eşleri Naci Beyfendi'ye, anne yolu bekleyen Oğullarına ve evlât yolu bekleyen Anneleri Hanfendi'ye ve yakınlarına gözaydınlığı diledim sadece!
Zâten Müyesser; "Son yüz günde ne değişti? Beni neden bıraktılar?" diye sorgulamaya başlamış bile! "Benim bedenimi bıraktılar! Rûhum hâlâ orada, Silivri'de tutsak!" diyordu bütün vakârıyla!
"Adâlet mülkün temelidir. Eğer adâlet yoksa orada mülk te yoktur!" diyerek Devleti yüz gündür protesto edişini anlatırken ve içlerinde eski Genelkurmay Başkanı, Paşalar, Generaller, Millet Vekilleri, Gazeteciler, Yazarlar olan; Silivri Tutsakları'nın; "-Yeniden tutuklanıncaya kadar -çünkü bu ülkede her ân, her şey olabilir- sesleri olmaya gayret edeceğim" diyordu!
Ve rol yapmıyor!...
Birilerine yaranmak telâşı, birilerini incitmek endîşesi, hele hele; "Bana acaba ne yaparlar?" gibi bir ürkekliği hiç yok!...
Sevgili Yavuz Selim Demirağ'ın yaptığı çağrı üzerine Silivri'ye Müyesser'e bir mektup yazmıştım. İkincisine hazırlanıyordum. Yine bir çizgili kâğıdın satırlarını koyulaştıracak ve o kâğıdın üzerine koyacağım çizgisiz kâğıda özenerek temize çekecektim. Şükürler olsun yarım kaldı, tamamlayamadım!
Her halde otuz yıl veya daha fazla bir zamandan sonra, ilk mektubumu Müyesser'e yazmıştım! İçimden; "İkincisini, üçüncüsünü de keşke yazsaymışım!" diyorum ama "keşke" bu işte! Düşünüp ertelenince; "keşke" insanın boynuna pişmanlık olarak geçiveriyor!
Şimdi Dolma Kalemler'e, Soros beslemelerine, Karen Fogg çocukları'na, yandaşlara-yağcılara karşı, elimiz biraz daha güçlendi! Sağdan Müyesser YILDIZ, soldan Banu AVAR, cepheden izinleri olursa biz, arkadan da -hep onların olacak değil ya- bizim kurnazlarımız, yüreğimizle salvolara başlayınca ne yapacaklar, meraklardayım!
Artık sath-ı müdafaa başlayacak, başlamalı! Çünkü Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Halide Onbaşılar mes'eleye el koydular! İstiklâl Harbi'nde onların nineleri, dedelerimize mermi taşımışlardı! Şimdi de biz onlara biraz mühimmat taşıyalım bakalım!...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Haziran 21, 2012

TÜRKÇE BİLMEYEN ANLAYAMAZ!..

Saygıdeğer Necdet Paşam;
Sayın Genelkurmay Başkanı;
Size özellikle vurgulayarak "Paşam" diyorum. Çünkü ben, bir Türk'üm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran ırkın ahfâdıyım.
Düvel-i muazzâma denilen Yedi Düvel adlı Haçlı'nın paylaşımından, Gâzi Dedelerimizin kanları, canları pahasına kurtarılıp bize emânet edilen Vatan'ın ve Devlet'in sâdık emânetçilerindenim. Emânetlere sadâkatimi gösterebilmek için bana bu uğurda ölmeyi nasîb etmesi için geceli gündüzlü Çalab'a yalvaranlardanım! Bağışlayın, kastım kendimi anlatmak değil!
Abdulhak Hamid'in; "Türk milleti söylemez, söylenir." tesbîtinden hareketle size, milletin söylentilerini arzetmeğe çalışan bir Türk'üm...
Paşam!
Sizden öncekinden önceki Sayın Genelkurmay Başkanımız'a da bir toplu Şehît cenâze töreninde ağladıkları için Türk Milleti adına sitem etmiştim! Aynı sitemi, size de edeceğim! Önce; irâdenize gâlip gelen göz yaşınıza, defalarca ölürüm bilesiniz!
Tarihten biliriz ki devlet olmanın bir bedeli var! Yine tarihten biliyoruz ki devletli kalmanın ve vatanı korumanın da bir bedeli var! Bu bedel tektir ve candır, biliyoruz!
Millet evlâtları; devlet ve millet yaşasın diye, vatan bütün kalsın diye can verirler! Her Türk, askerlik çağı gelen oğlunu, kınalayarak Vatana-Devlete-Millete kurban niyetiyle davul-zurnayla namus borcunu ödemeye gönderir! Ve her Türk ana-baba, askere gönderdiği oğlunu önce Allah'a, sonra siz Komutanlara emânet eder.
Paşam!
Devlet-i ebed-müddet inancında bir Türk olarak sistem değişikliklerini anlayabilirim! Yönetim değişikliklerini de zorlansam da hazmedebilirim ama başta Muhteşem Türk Atatürk olmak kaydıyla O'nun silah ve mesai arkadaşlarının müthîş, destansı emekleriyle yoktan varedilmiş Türk Devletinin siyâseten yok edilme uğraşlarını; çok pahalı kazanılmış, "Misâk-ı Milli" diye adlandırılmış Vatan Sınırlarının; "100 Yılın Hesabı"yla değiştirilme çabalarını anlayabilmem mümkün değil!
Muhteşem Türk Atatürk'ün aktif askerliği müddetince asla siyâsete karışmadığını, Türkiye Cumhuriyeti Ordusu'nun da siyâsete asla karışmamasını istediğini biliyoruz! Sizin ve bütün komutanlarımızın da bildiğinizden emîniz.
Paşam!
Her şehît haberinde yüreklerimiz elbette yanıyor! Haberleri, milyonların gözyaşlarıyla izlediği ma'lûm. Şehitlerin ana-babalarının, eşlerinin, yavuklularının, akrabalarının, komşularının ve duyarlı bütün milletin ağlamaları elbette çok doğal...
Ama sizin ağlamanız doğal değil Paşam!
Önce Allah'a, sonra size emânet ettiğimiz oğullarımıza şehâdet nasîb olursa hem ağlar, hem övünürüz! Çünkü biz Türk'üz... Sizden ve bütün komutanlarımızdan da Türk Anaları ağlatan kuduz saldırganların analarını ağlatmanızı bekleriz! Bu, tamâmen Türkçe bir içgüdüdür! Bu içgüdüyü değiştirmeye, Türk Milletinin Ordusuna ve Komutanlarına güvenini azaltmaya hiçkimsenin gücü yetmez!
Malûmları olduğu üzre Türk Milleti, Ordu millettir. Kasıtlı olduğuna inandığım yanlış söylemle asla asker millet değil!... Allah aşkına siz, ağlamayın Paşam!
Siz; her anamızı ağlatanın anasını ağlattığınızda, biz millet olarak sizin yerinize de ağlarız inanın!
Siz; Türkçe durun, Atatürkçe durun, kurtça durun, bozkurtça vurun! Askerî deyimle -Allah rızası için- mıntıka temizliği yapın! Hz. Ali; "Eğer düşmanlarınızı öldürmezseniz siz ölürsünüz. Nefsimi elinde tutan Allah'a yemîn ederim ki bin kılıç darbesi, benim için yatağımda ölmekten daha hafiftir." diye buyururlarken, size seslenmemişler mi?
Paşam!
Analarımızı ağlatanların, analarını ağlatın; sizin yerinize Vallahi biz ağlarız!... Yüreğiniz ve bileğiniz pek, kılıcınız keskin olsun Paşam!
Tanrı Türk'ü ve hepinizi korusun.
Selâm, saygı, dua...
Mustafa ASLAN

Dip not: Altını çizerek özellikle ricam; yabancı dili Türkçe olanlar, bu mektubu okumasınlar!

Çarşamba, Haziran 20, 2012

KULLANILMAYAN HAK, YOK OLUR!...

Bin-bir söz, cirit oynuyor beynimde!
Bin-bir küfür, yüz metre engelli yarışında! Küfürler de benim, küfürlerimin aşması gereken engeller de!...
"Küfür, en etkili müsekkîndir." demiş Neyzen Tevfik! Ben küfrettikçe kuduruyorum, kudurdukça küfrediyorum, beni teskîn edemiyor ve küfürlerimi yazamamama da küfrediyorum!
"Yetmez ama Evet!"miş! Alın şimdi, 8 kere daha yetsin! Allah sizi kahr'etsin!
Sokakları yangın yerine çevirmek serbest!
Otobüste giden genç kızcağızı diri diri yakmak serbest!
Vatandaşın gözü önünde komser tokatlamak serbest!
Meclis kürsüsünde bardağı kırıp fırlatmak serbest!
Zorla toplanan kalabalığın önünde, televizyon kameralarından milyonların gözü önünde hükümet başına ve kabinesine; "Has..tirin! Has..tirin!" iltifâtı serbest!
Günün ortasında, sokak ortasında, sivil kıyafetli rütbeli askerlerin kafasına sıkmak serbest!
Günün ortasında, sokak ortasında polisin kafasına sıkarak infâz etmek, serbest!
Sınırlar yol geçen hanı; kaçakçısı da, teröristi de, muhalif suriyelisi de, muhalif suriyelilere destek verdikleri söylenen millî olmayan istihbaratçıların da, PKK'lı kuduz itlerle röpörtaj yapma başarısı gösteren gazeteci kimlikli dolma kalemler de, canı sıkılan da, kafası bozulan da istediği zaman gidebilir de, gelebilir de serbest!
BOP Eş Başkanı Başbakan'ın özel korumasına alınan Millî olmayan İstihbarat Teşkilatı'nın başındaki bürokratın her yerde, herkesle, hatta şeytanla bile görüşmesi, serbest!
Millet-Devlet düşmanlarının, bölücülerin, Haçlı taşeronlarının analarını ağlatmakla görevli Ordumuzun en başının, Genelkurmay Başkanı'nın; şehîtlere yapılan resmî uğurlama töreninde ağlaması, serbest!
Her türlü gaylik serbest!
Issız derelerde tilkilere beylik serbest!
"Evet"çiler ve "Yetmez ama Evet"çiler sâyesinde güçlenen, elleri güçlendirilen İleri Demokratların sağladığı serbestlikler bunlar!
Canı yananın inlemesi yasak!
Büyüme rekorları kırdığı söylenen ekonomiden ücretine düşen yansıma payını istemek yasak!
Düşünmek yasak! Düşündüğünü yazmayı düşünmek yasak!
"Demokrasi amaç değil araçtır ve gereken durakta inilecek tramvaydır!" inanç ve uygulamasındaki İleri Demokrat BOP Eş Başkanı ve ekibinin; istediği kurum ve kişiye, istediği şekilde hakâret etmesi, küfretmesi serbest ama onlara küfretmek yasak!
Yasağa ve yasaklara küfretmek te yasak!
PKK'lıya, KCK'lıya yakmak-yıkmak, öldürmek serbest; "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez!" diye söylenmek yasak!
İki günde defalarca terfilerle Genelkurmay Başkanlığı'na yükseltilen Generalin şehît mehmetçiğe ağlaması serbest; anaları ağlatanların analarını ağlatmaları yasak!
Herkesin telefonlarını dinlemek, yatak odalarını izlemek serbest; dinlenen, izlenen telefon ve mahremlerde telekulakçılara küfretmek yasak!
Sizin de, demokrasinizin de, İleri Demokrasinizin de, huzûr ve istikrârınızın da, topunuzun da Allah belânızı versin!...
"Yetmez ama Evet"çilerin de destekleriyle gemi azıya alan demokratların getirdikleri İleri Demokrasi sâyesinde küfretmek yasak; duâ ve bedduâ serbest!
İleri Demokratlar duâ ve bedduâyı da yasaklayıncaya kadar; şehitlere duâ, yakınlarına ve Türk Milletine sabır-başsağlığı; demokrat ve ileri demokrat işbirlikçilere ise bedduânın lillâhı:
Allah topunuzun belâsını versin!
Allah sizi kahr'etsin!
İtle alâmete, kurtla kıyâmete kalasınız! Sürüm sürüm sürünesiniz inşallah!...
Duâ ve bedduâ hakkımı kullanıyorum vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Haziran 19, 2012

"KALABALIK VE SİLAHLI"YMIŞLAR!...

Artık bu işin partisi-pürtüsü, lamı-cimi yok! Huzûrumuzu yok ettiniz, huzûrunuz kalmasın!
BOP Eş Başkanı Haçlı Müslüman Başbakan, yurtdışı gezisinde! İşleri tıkırında! Çoluk-çocuğunun bir eli yağda, bir eli balda! Huzûrları da var, istikrârları da!
O'na vekâleten Hükümet yöneten ağlamada Pensilvanya Gurbetçisini sollayan Arınç; "Dağlıca'daki askeri üs bölgesine büyük bir saldırı oldu. Hem sayıca fazlaydılar ve silahları vardı!" diye açıklama yapıyor!
Sekiz şehît , on altı yaralımız var! Türk Milletinin ve ailelerinin başı sağ olsun. Vatan sağ olsun. Sizin başınız batsın! Vayınıza oturayım!
Sivil, mâsum, "35 PKK figüranı kaçakçı"yı haber veren, öldürttüren ve kişi başına 123.000 TL tazminat kazandıran İHA'lar, bu kalabalık ve silahlı grubu görememiş, gösterememiş, hayret!
Millî olmayan İstihbarât Teşkilatımız; Oslo'da veya bilmem nerede, Haçlı Müslüman BOP Eş Başkanı Başbakan'ın emriyle gerekirse şeytanla bile görüşmeler yaparken "Hem sayıca kalabalık, hem de silahlı" grup hakkında istihbarât sağlayamamış!
Asıl bölücü organizetörleri, asıl taşeronları dokunulmaz edip Meclis'te Hükümete ve Üç Genel Başkanın Vekilleri'ne hakâret ettiren İleri Demokratlar; ülkenin üçte biri bir coğrafyada yoldan geçenleri cezaevine tıkmış, üç kişinin kalacağı koğuşlara 30 kişiyi tepmiş, demir kapıları kilitleyip duvarlarına askerleri dizmişler ve on üç tutuklu yanarak can veriyor! Bölgedeki cezaevlerinde yangınlar devam ediyor!
Cezaevleri arasında koordine sağlayan terör örgütü, eş zamanlı isyanlar organize ederken millî olmayan İstihbarat Teşkilatımız, talimatla diplomatik görüşmelerde!
BOP Eş Başkanı Haçlı Müslüman Başbakan'a göre; MHP ve BDP morg kapılarında beklerken onlar denizaşırı Haçlı ülkelerden İleri Demokrasi derlemekle meşgûller!
Niye oralarda olduklarını biliyorlar ve oralarda diğer BOP EşBaşkanı'ndan veya kuryesinden talimat alacağını milletin bilmediğini zannediyorlar! Allah müstehâkınızı versin!
Bi-türlü doymadılar! Bu ne hırs, bu ne tamah? Şirketler, helikopter pistli villalar, gemicikler yetmedi mi? Bu ne edepsizlik? Mesaneden çürük oğlunun düğünündeki takılarla dünyanın en zengin sekiz yöneticisi arasına girmeyi başardılar!
BOP Eş Başkanı Haçlı Müslüman Başbakan'ın oğlu, bari askerlik bedeli ödese! Canlarının kıymetli, kanlarının Mehmetçiğinkinden kırmızı olduğunu artık anladık ta bari paraları, milletin parasıyla aynı değerde olsun! Askerlik bedeli olarak toplanan yirmi milyarın içinde birkaç lira da onlardan olsun bari! Olmaz!... Adamların canları da, malları da, "paranın dini olmaz" tuğralı dinsiz paraları da milletinkinden ayrı ve kıymetli!...
Millet sokakta molotoflansın, otobüste yakılsın, polisler panzerlerinde yakılsın, asker sokak ortasında infâz edilsin, bölge insanı cezaevlerinde yakılsın, dünyanın en gelişmiş techizâtına sahip karakollarımız baskın yesin, sekiz Mehmetçik şehit olsun, on altı Mehmetçik yaralansın, mühîm değil! "Durmak yoook, yola devâam!" Allah belânızı versin!
TSK'nın tamamına yakın rütbelisi, cezaevinde tatbikatta! Dışardakinin iki misli PKK'lı cezaevlerinde devlet beslemesiyle örgütsel eğitimde! Dışardakinin en az iki misli KCK'lı cezaevlerinde kindar-dindar bölücü yetiştirme seminerlerinde! BOP Eş Başkanı Haçlı Müslüman Başbakan ise daha ileri demokrat yol haritasını almak için yurtdışında! Allah kahr'etsin!
Yahu! Defolun gidin kar-de-şiiim!
Ananızı da, gemicikli çocuklarınızı da, huzûrunuzu da, istikrârınızı da, aldıklarınızı da çaldıklarınızı da alın gidin! Düşün yakamızdan! Bu milletin öfkesinden sizi ne diğer BOP Eş Başkanı, ne de hiçbir okyanus öteli yandaşınız kurtaramaz!
Canımızı çok yaktınız, Allah canınızı yaksın!
Yahu! İstifâ edin ve zerrece aklınız varsa kaçın bu ülkeden! Bu kadar mazlûmun âhı, sizi lîme lîme eder habriniz olsun...
Hem kalabalıklarmış, hem de silahları varmış hayret!...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

HAKSIZ DEĞİL, KORKAN, KORKSUN!...

Biz öldük, onlar güldü! Biz durduk, onlar geldi! Yel esti, yağmur yağdı, yarıkları kapadı; yağmur yağdı sel geldi, çevreyi temizleyip denizlere taşıdı aşk olsun!...
Biz öldük, onlar öldürenleri övdü; zâlim dövdü, biz sövdük! Biz arttık, onlar kaçtılar; onlar kaçtı biz güldük, aşk olsun!...
Farz dedik, sünnet dediler! Cihât ettik, hicret ettiler! Saklandılar, beklediler; Haçlı'yla geri döndüler! "Veyl" olsun!...
Birlik dedik, tevhîd dediler; fetîh dedik, kibirle dudak büküp başka yere baktılar! Seferden firâr edip, zâferden pay istediler! Lânet olsun!...
Onlar güldü, biz güldük; üzüldüler üzüldük. Zûlüme dikildik, darağaçlarına tesbîh gibi dizildik, aşk olsun!...
Olan oldu, geçen geçti âmennâ amma her zor dönemde olduğu gibi yine sözümüz var! Söz yine bizde! "Ben Türk Milletini; hak yolu, hakîkat yolu, Allah yoluna çağırıyorum!" diye kükreyen sesin dâvetine, koşarak gelenler olarak sayımız; o zaman kaç kişi idiyse -vurulup, asılıp şühedâya katılanlar ve emr-i Hakk'la aramızdan ayrılanları saymazsak- yine o kadarız! Ve varız!...
Aylardır, hatta yıllardır; "Biz, birbirimiz için ölüme gider, lokmamızı paylaşırdık. Birbirimize mecbûr yaşardık! Şimdi şahsî menfaat için, koltuk için birbirimizin boğazına sarılır olduk! Ülkücü geçinenlerin, ülkücüye tahammülü bile yok!" ve benzer şikâyetlerden tiksinirim!...
Hele, son zamanlarda; "Kaç kişiyiz ki? İki kişiden biri işbirlikçi AKP'li! Bu kalabalığa güç yeter mi?" teslîmiyetçiliğine, şikâyet ile saklanmaya çalışılan korkaklığa ifrit olurum!...
"Nerede çokluk, orada b..luk!" tarifini ya unutuyorlar, ya da unutturmak istiyorlar! Binlerce koyundan oluşan bir sürüyü, bir kurt, panikletip darmadağın etmez mi?
"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik!" dizeleri, yaşanmış yiğitlikler değil mi?
O davûdi Türk sesin davetine gelen, sayıları az ama benzer olan ülkücüler kaç kere, kaç yerde; iki-üç kişiyle 20-30 kişilik kalabalıkları dağıttılar? Unutuldu mu? Unutanlara hatırlatmaya edepleri izin vermiyorsa, bunlar yaşanmamış mı sayılacak?
Haçlı Müslüman'lığından âr etmeyen, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye Irak'a işgâle gelen orduyu; "Bu bir Haçlı Seferidir." diye tarif eden diğer BOP Eş Başkanı Baba Bush'un yakın mesai arkadaşının, Haçlı askerlere duâlarını unutarak, Ülkücüler hakkında önce; "Onlar Fatiha bilmezler!", sonra; "Saf temiz insanlardır." dediğini, sözleri arasındaki çelişkiyi atlayalım mı? "Dokunmak bile ibâdettendir." tanımına itirâz etmeyerek 21.yy.'da Müseyleme veya Tuleyhâ'lığa hevesli gibi göründüğünü, söylemeyelim mi?
Söylersek; iki kişiden birinin verdiği oylara güvenerek kendini güç yetmez zanneden, demokrat maskeli Haçlı Müslümanlar, bizi asarlar mı, keserler mi, zindanlara mı tıkarlar? Susup söylemezsek; "Küfr'ün karşısında susmak, dilsiz şeytânlıktır." tanımına girmez miyiz? Allah bizi kahr'etmez mi?
Bilmez miyiz ki karasinekler, taze necâsete ve bala-şerbete üşüşürler! Necâsete yığılan sinekle kimsenin işi olmaz çünkü pisliği yiyip yok ederler ama bala-şerbete yığılan sineği dağıtmak, kovmak için bir el hareketi yetmez mi?!
Tarihin hangi döneminde, dünyanın neresinde; büyük ve kalıcı işleri çokluk yapmıştır? Bütün zor ve imkânsız gibi görülen işleri, tek kişi veya az sayıda inanmış kadrolar başarmamış mıdır?
1965'te birlikte yola çıkan yoldaşlar, arkadaşlar, ülküdaşlar, -şühedâ ve emr-i Hakk vaki olanlar hâriç- aynen durmuyorlar mı? Üstelik oğullarımız, kızlarımız var! Sayımız arttıysa necâsete yığılan, karasinek misali kalabalıktan değil oğul vererek, bereketlenerek artmadı mı?
Eğer korkulacaksa; milletin refleksinden, yani Türk Milliyetçilerinden, yani Başbuğ Türkeş'in dâvetine koşup Üç Hilalli sancağın altında toplanan Ülkücülerden; sonra, Başbuğ Atatürk ve Türkeş ideallerinin savunucusu, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen İlk Ülkücülerin çocuklarından korkmak, akıl gereğidir vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Haziran 17, 2012

NE YOĞUN BİR GÜNMÜŞ!...

"Cambaza bak! Balona bak! Kuşa baaak!" Cazgır bağırtıları, kulak patlatıyor!
Aynı gün, İstanbul'da iki ayrı yerde, iki polisimiz infâz ediliyor, şehît!
Aynı gün, kırsalda çatışmalarda güvenlik güçlerimiz şehit!
Sahîpsiz, unutulmuş her paketten bomba korkusuyla milletin ödü patlıyor!
Aynı gün , cezaevinde çıkan bir kavgada 13 kişi yanarak ölüyor! İleri Demokrasi sâyesinde yakalanan istikrâr sâyesinde Güvenlik Güçlerimizin can güvenliği yok!
Aynı gün, Okyanus ötesinde CIA korumalı malikânesindeki gurbetten yurda davet edilen; "Devletin kılcal damarlarına sirâyet edinceye kadar, hâkim satın alın, savcı satın alın!" fetvâsının sahîbi, Gülen A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, ağlayarak; "Dönmeyeceğiiim! Dönersem zararım dokunur!" diye yapılan dâvete, olumsuz cevap veriyor! Dönmesine hukuken hiçbir engel de yok!
Aynı gün; sabıkalı olduğu için parti kurması ve partiye girmesi yasak olan, PKK'nın en kadim siyasallaştırılmışı Zana, BOP Eş Başkanı'na güvenini açıklıyor, İmralı'daki bebek katili sapığa ev hapsini dillendiriyor! Anında cevaben, AKP'nin ağlamakta Pensilvanya mûkimini başarıyla taklît eden bir kurmayı, Zana'nın teklifini, yol haritasını makûl ve görüşülebilir sayıyor!
Aynı gün, "Ya Allah! Bismillah!" diye kilise kurdelaları kesmekle dünyada ünlü; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye övünen Haçlı Müslüman, Ülkücüleri Fatiha bilmemekle ithâm ediyor, bühtân ediyor, iftirâ ediyor!
Aynı gün, 1982 Anayasası'na göre kurulmuş ve hâlâ görev yapan Anayasa mahkemesi, Abdullah Gül'ün görev süresini Yedi yıl ve artı beş yıl olarak belirliyor!
Aynı gün; boyalı basının amiral gemisinin eski kaptanı Dolma Kalem, "Dünyayı Türkçe Okuyun" iddiâlı Gazetemiz Yeniçağ yazarlarından Servet Avcı'nın yazısını konu ediyor!
Aynı gün; kırk yerde, kırk atın, hem nalına, hem mıhına vuran vurana!
"Cambaza baaak! Balona baaak! Kuşa baaak!" cazgır bağırtılarının farkında mısınız?
Türk Milleti'ni temsîlen millî kalemlerin, millî düşünce sahîplerinin, millî siyâsetçilerin, kendilerini muhatap almaları için atılan soytarı taklalarının farkında mısınız?
Bu "Dolma kalemler"in adlarını anarsak dilimiz, yazarsak kalemimizi murdar edeceğimizin, fikren-zikren gusül abdesti gerekeceğinin farkında mısınız?
Güya entelce asist yaptıkları falsolu bir topla millî kaleye gol atmayı, millî karakterlerden beklediklerinin farkında mısınız?
Kendi deyimiyle "İSİK Operasyonu"nun altındaki "ıslak imza"sına sahip çıkan Dolma Kalem'in de dâhil olduğu ve ağız birliği ile; "Cambaza baaak! Balona baaak! Kuşa baaak!" diye ses sese veren cazgırların, birşeyleri gözlerden sakladıklarını anlamayacak mısınız?
"Doğuya seyreden geminin güvertesinde, batıya giderek batıcılık yapatığını zanneden" ve "Bu kadar cehâlet, ancak tahsîl ile mümkündür." tarifinin birebir örnekleri, zekâ özürlüler; batıdan fazla batıcı, Haçlı'dan fazla haçlı müslümanlar, Ağustos kurbağaları gibi ötüşmeye başladılar! Vırraklamalarını kesmek için, kurbağanın gölüne bir taş atmak yeter!
Yaramaz mahalle çocukları, ellerindeki buğday sapıyla yakalamadan önce, bir kişinin kurbağanın gölüne taş atmasını bekliyoruz! Çocuklar yakalarlarsa buğday sapıyla şişirip patlatırlar biliyor musunuz? Bu da hayvanseverlerin tepkisine sebep olur!
Hadi artık! Bir millî karakter, kurbağanın gölüne fiske ile bir taş atsın da bu vırraklayan zavallıları, mahallenin yaramaz çocuklarının buğday sapından kurtarsın!
İyi ki varsın Yeniçağ! Sadece Türkçe bakışınla bin tane ürkeğin yüreğini hoplatıyor, ödünü patlatıyorsun! Ödlekler, korktuklarında kaçmaktan başka bir şey düşünemezler! Duruşunu bozma ki bu ödlekler bir sonraki mevsimde de vırraklayabilmek için kaçabilsinler vesselâm!...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Haziran 16, 2012

SÖYLEŞ-İ-YORUM...

Azerbaycanlı ünlü halk ozanı Mikâil Azaplı'yla söyleşeceğim!
O, hak dünyada! O'nun beni duyma şansı yok ama o, bizim ve bizden sonraki nesillerin de duyacağımız tonda ve kudrette hoş sadâlarını, kubbeye asmış, gitmiş! Allah rahmet eylesin. 1978'de dünyasını değişen bu Ozan, sözlerinin kudreti sâyesinde dünyada kalıcı! Fuzûli'den yüzlerce yıl sonra benzer duygular ve emsâl kudrette sözlerle o da zamânını resmetmiş, unutulmasın diye!
Fuzûli'den Azaplı'ya, Azaplı'dan günümüze insanlık ve dünya değişmemiş ki, benzer sıkıntılardan biz de muzdarîbiz! Demek ki bizde söylenerek göçecek ve biz de halimizi, ilgililer duymazlarsa, gelecek nesiller duysunlar diye zamâna nakş'edeceğiz!
Çağlarını, ibret alınsın diye resmederek zamana emânet eden cümle Sevgi Süvarileri'ne rahmetler olsun. Sağlara selâm olsun ve sohbetin sözü, sözün sohbeti başlasın...
Azaplı demiş ki:
"Yüz bin tabîp gelse bilmez, derdim var,
Deyirem ölürem, demirem olmur!
Nîmetim, kısmetim oldu zehrimâr,
Yeyirem ölürem, yemirem olmur!"
Derim ki:
Epeydir med-cezîrlerdeyim! Söylesem öldürtecek, söylemesem öldürecek sözlerim var!
Yıllardır iki soğuk demirin, örs ile çekicin arasına; dövsünler, dövüp şekillendirsinler diye gönüllü koyduğum gönlüm, acemîlerin hoyrat darbeleri yüzünden, çürümek üzere!
Türk Dünyasının Başbuğları ölünce, yakınları yastayken harîs acemî çıraklar, örslerdeki çekiçleri aldılar! Sırası geldikçe örse yatan gönüllüleri, acemi vuruşlarla rezîl rüsvâ ettiler! Hâlâ sıradayım! Sırada kalsam perîşan edecekler, çıksam perîşan olurum!...
Azaplı demiş ki:
"Umûdum azaldı Gök Allahı'na,
Kanlı kılıç vermiş yerin şahına!
Başım zûlümkârın secdegâhına,
Eyirem ölürem, eymirem olmur!"
Derim ki:
Umutsuzluğu, imansızlık bildik ama aynı hâris zûlümkârlarla biz de muhatâbız! Türk Kurultaylarını tekrarlayan, her kurultayda îman tazeleyen Ülkücülerin; Başbuğsuz başsızlıkla safları bozuldu! Safa girebilmek için, usta örs ve çekiciyle dövülmenin şart olduğunu bilen sıradakiler, darmadağın edildiler! Dinciler dinle, cinciler cinle ava çıktılar! Haramla helâle yer değiştiren, aklı mağlûp ettiren kindâr dinci sermâyedâr kurnazlar parayla saldırdılar! Yakalananları paylaştılar! Paylaşanlar kendilerine pâye edindikleri Ülkücülüğün başına bir de "eski" sıfatı eklediler!... Gidenler, gelenler; gidip gelenler var! Ben sıramdayım! Sıramda beklerken gördüklerimi, söylemesem ölüyorum, söylesem öldürüyorlar!...
Azaplı demiş ki:
"Gözlerimde kaldı arzûm, dileğim,
Hakk ta hak vermedi, yitti emeğim,
Oddandı paltarım aman neyleyim,
Geyirem ölürem, geymirem olmur!
"
Derim ki:
Benim de paltarım-giysim, odlandı-alevlendi! Giysem yanacağım, giymesem gömlek değiştirenlerden olacağım! Vazgeçene; kim, ne diyebilir vicdânından başka? Vazgeçmeyene kim, ne demeli saygıdan sevgiden başka? Ma'lesef öyle değil! Vazgeçene sövüp sonra övdüler! Vazgeçmeyeni eskilikle, hâtıralara tutsaklıkla suçladılar dövdüler! Dövülen bizdik, döven bizimkiler! Oysa biz, örsle çekicin arasında; oluncaya, ya da ölünceye kadar dövülmeye gelmiştik! Bu gönüllü romantikleri cezaevleri engelleyemez, hücreler yavaşlatamaz, ölüm durduramazdı! Ölür çoğalır, çoğalır ölürdük! Şimdiyse; "Ölmek, bir anda olup biten bir fiil! Yaşamak, durmadan yinelenen ve olma hallerinin devam ettiği bir fiil! İşte bu sebeple bile, yaşamak, ölmekten daha zor." diye entelce küreselci tenkîtler başladı! Duy da inâdına ölme!...
Azaplı demiş ki:
Azaplı, şaşırdım dünya sırrına,
İnanma insanın şeytân pîrine.
Herden zemânenin şeri xetrine
Dəyirəm ölürem, dəymirem olmur!"
Derim ki:
Sıra bizde! Biz de söyleyecek, söylenecek, gıybet etmeden muhatâbın gönlüne, gönlümüzle sesleneceğiz! Eğer bu samîmi söylentiler, bu dost söylemeler duyulmazsa; sağırlar duyduğunda korkarız ki geç kalınır! Bu geç kalışın vebâli, Vallahi çok büyüktür! Tarih, bu vebâli kıyâmete kadar, inâdına saklar! Hakkında konuşmanın yasaklandığı dokunulmazların hatırlarına dokunursak ölüyoruz, dokunmazsak olmuyor vesselâm...
"Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir!" M. Emin YURDAKUL
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Haziran 14, 2012

BU FOTOĞRAFTA, MHP YOK !...

Önce fotoğrafa bakalım: Kırk yıldır, kırk binden fazla can kaybı, trilyonlarca maddî kayıp, vatandaşın devlete güveninde azalma, can ve mal güvenliğini sağlayabilmek için gizli silahlanmalar, çelik kapılar, elektrikli çeperlerle süslü, gelişmiş-modern(!) bir Türkiye!...
KCK'nın her talimâtıyla PKK'lı piçlerin yaktığı şehir sokakları, otobüste diri diri insan yakmalar, panzerlerde polis yakma teşebbüsleri, kurtarılmış illerde sokak ortasında asker-polis infazları, ABD ve AB dikteleriyle geceyarısı çıkarılmış yasalarla elleri-koları bağlanmış, çâresiz güvenlik güçleri!...
Türkiye'nin Başkenti'nin göbeğinde bombalı katliam! Parklarda, dersanelerde bombalı sivil katliamları! Her yerde karakol baskınları! Başbakanlık Korumalarına saldırı, Emniyet lojmanlarına, askeri lojmanlara saldırılar! Yol kesmeler, kaymakam-asker-memur kaçırmalar! "Zırtapoz" lakaplı bir şamar oğlanının, duymazdan gelinen "Has..tirin!" iltifâtları! Bölücü sirk Kaplan'ının Meclis kürsüsünde bardak kırıp böğürmeleri! Bir başkasının; "Asker ve polis, lojmanlarından çıkmasınlar!" tehdîtleri! Sokakta polis tokatlamalar! Birinci 12 Eylül öncesinin, saman altından sağ çıkan "68 Kuşaklı" devrim savaşçıları(!)nın da katkılarıyla grup kuran bölücülerin Meclis'te AKP'li, CHP'li, MHP'lileri tehdîtleri!...
Bunlar olurken Erdoğan'ın; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var." açıklaması ve Irak'ı kan gölüne çeviren, yüz binlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı askerine duâları!...
İşçileri, memurları, uzman erbaşları sokaklarda coplamalar, tazyikli sular, Tekel mağdurlarını kış günü yerlerde sürüklemeler, biber gazları, demokratik işkenceler! Tıka basa generaller, gazeteciler, yazarlarla dolu cezaevleri!...
Üç kere kaldırma vaadiyle seçim kazanıp sonra; "Seçilmişleri atanmışlara ezdirmem!" diyerek dokunulmazlığa sığınmalar, sonra; "Kadromu seçilmişlere ezdirmem!" diyerek çıkarılan şahsa özgü yasalar! "Erkekseniz beni alın!" anlamlı özel yetkili savcılara göz-ağartmalar!... Sonra Dolma Kalemler'in; "PKK silah bırakmasa da Kürtlerin hakkı verilmeli!" şeklindeki talepleri!...
Özetlediğimiz bu acziyet devâm ederken BOP Eş Başkanı'nın; "Durmak yoook! Yola devâaam!" nârâları! Bu heyulâ içinde, karabasanlarla uyuyamayan, % 98'i müslüman vatandaştan, -bir de- 400 yıl tebaamız olmuş Suriye'ye Haçlı ile birlikte saldırı izni istenmesi!...
İçerde ve sınırlarda ABD ve İsrailin dalga geçen istihbaratına mecbûriyetimiz atlanarak Millî İstihbarat Teşkilâtının Suriye'deki muhâlif güçleri eğittikleri, olaylara katıldıkları iddiaları!...
Heeey! Bir dakika!
Türk Mİlleti; "One minute!" diye sahne gösteri yapmaz! "Oğlum! Bak! Giit!" diye Türkçe uyarır ve uyarıyor! Duyuyor musunuz?
Nüfûsun % 3'ünü bulmayan ve müslüman olan bir halk adına Haçlı'ya taşeronluk eden PKK'ya verdiğiniz tavizleri, Türk Milleti vermez! Hiçbir Kürdünün saçının telinden de vazgeçmez!
Türk Milleti, devletin ve halklarının sahîbidir! Türk Milletini devletiyle tehdît edemezsiniz! Bu tehdît ters teper!
Türk Milletinin muhteşem öfkesi şahlandığında; size de, yandaşlarınıza da, şımarttığınız bölücü taşeronlara da yeryüzünde saklanacak yer kalmaz!... Türk Milleti'nin gözlerinin dağlara ağdığını; "Ferman padişahın dağlar bizimdir!" söylenmelerini; "Can sağ iken yurt vermeniz düşmana!" mırıldanmalarını, duyun!
Türk Milletini bir daha ateşle imtihâna zorlamayın! Türk Milletinin öfke ateşinin cehennemi yuttuğunu, tepelerden bir daha kükremiş sel gibi gelmeye hazırlandığını görün!
Ya akıllı olun ya da kalleşlerin tek çâresi kurnazlığa başvurun! Bu yanlıştan dönmezseniz çıkmaz sokağa girmek üzeresiniz! Orada Haçlı, sizin feryâdınızı duymamak için kulaklık takar!..
Fotoğraf bu ve bu fotoğrafta MHP yok! MHP'nin Türk Milleti adına meydanlara inişi, müthîş olur! Demediler, demeyin!
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Haziran 12, 2012

PERDE AÇILDI, OYUN BAŞLADI!...

ABD'lilerin 1950'li yıllarda dünyaya sunduğu, "Korkak tavuk!" adlı bir stratejik oyunu var. Bu oyunda, iki genç arabalarını son sür'at uçuruma sürüyor ve direksiyonu ilk kıran kaybedip "Korkak tavuk!" oluyordu!
Zengin amerikalıların şımarık çocukları, bu oyunu biraz daha geliştirerek değiştirdiler veya değiştirerek geliştirdiler! Geniş ve düz bir yolda, son model arabaları son sür'at, birbirlerinin üzerine sürüyorlar! Bu oyunda hiç kaza olmadı! Çünkü, sürücülerden biri son anda mutlaka direksiyonu kırıyor ve "Korkak tavuk!" olmayı kabûl ediyor!
Özal'la başlatılan, "Fırsatlar ülkesi Küçük Amerika" diye fısıltı ve boyalı yandaş basın tarafından şuûraltına yerleştirilen ülkemizde; ABD'nin BOP Eş Başkanı Baba Bush'la iş bölümü yapan Bizim BOP Eş Başkanı Erdoğan, hemen herkesimle 'korkak tavuk oyunu' oynadı! Korkak tavukların rütbelileri, AKP'ye muhalif dolma kalemler cezaevlerinde! Gerçekten millî duruşlu gerçek millet evlâtları da cezaevlerinin cezaevlerinde yani hücrelerdeler! Onları saygı ve gıpta ile anmadan geçmek olmaz!
Halâ dışarda ve kendilerini hür zanneden köleler olan "asla dokunulamaz" edilmiş korkak tavuklar ise, AKP değirmenine su taşımakla görevliler!
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve BOP Eş Başkanı'mız talimatıyla çıkarılan Atanmışın seçilmişlere karşı dokunul/a/mazlığı Yasası, seçim barajı ve diğer faşist yasa ve uygulamalarla demokrasi diye dayatılan sistemden ümît kesilmişken; AKP, Y-CeHaPe ve BDP'nin kurduğu bölücülük ittifâkına karşı, dik bir çıkış yapan MHP Genel Başkanı'nın tavrı ile dikkatler, bir kere daha Meclis'e ve siyâsete çevrildi!
Dönmek, değişmek, sözünü inkâr etmek, çark etmek AKP'nin yıllardır milleti kanıksattığı bir tavrıdır! Şimdi MHP Genel Başkanı'nın yapacağı, ayağını hiç gazdan çekmeden ve gözlerini, BOP Eş Başkanı'nın gözlerinden ayırmadan, bütün sür'ât ve cesâmetiyle AKP'nin üzerine gitmektir! Kafa kafaya gelmek asla olmaz! Çünkü AKP'nin direksiyonu son andan da önce kıracağı kesindir! "Korkak Tavuk!" luk, Erdoğan için artık ilm-i siyâsettendir! Çark etmekten başka çâresi de yoktur!
Yalnız artık AKP, "Korkak tavuk!" luğu kabul ederek kurtulma şansını kaybetti! Çünkü; direksiyonu kırmazsa Türk Milleti adına MHP ile kafa kafaya gelecek, bu toslaşmadan AKP'nin karpuz gibi kırka bölünmeden kurtulması mümkün değil! Sola çark etse adına "baraj" denilen sandık dibi uçurumuna uçacak! Sağa çark etse, yıllardır ABD yapımı güçlü arabanın direksiyonunda ve ara gazlarla AKP'nin üzerlerine gelmesini bekleyen Gülen A.Ş. pilotları, bekliyorlar! Onlardan da kaçış yok!
Azınlıklar seçmeli olarak din dersleri alacakmış, kürtçe seçmeli ders olacakmış, Aleviler seçmeli olarak inançlarını öğrenecekmiş, miş, miş te miş miş!... Kardeşim! Kilise evlerinde ve yabancı vakıf özel okullarında adamlar dilleriyle eğitim almakla kalmıyor, eğitim veriyorlar ve bu okullarından mezun ettikleri siyaset adamlarıyla da ülkenin onlarca yılını gasp ettiler! Biz Yabancı Vakıf Koleji mezunu çook ulusalcılar, sosyal demokratlar, demokratik solcular gördük!
Özel okul ve dersanelerde kürtçe eğitime kimse kaydolmadı! Çünkü anadil evde öğrenilir! Kürtçe bilmeyen kürt mü olurmuş?
Anadolu'nun Türkleşmesi ve Türk kalmasındaki etkenlerin başında gelen Alevîlere azınlık tavrı takınarak hakâret ettiklerini, Alevîlerin anlamadığını sanıyorlar! Korkak tavukluğu kimseye bırakmayan AKP'lilerden başkasında yürek ve zekâ yok mu?
Netice olarak; bölücülük programında ittifak sağlayan AKP, Y-CeHaPe ve BDP şeytan üçgenine karşı, tek başına dikilen MHP'nin duruşu, her geçen gün ilgi odağı olmakta ve her geçen saat MHP'yi alkışlamaya hazırlanan kalabalığı artırmaktadır. Türk Milleti MHP ve Ülkücüleri alkışlamayı özledi!
MHP Genel Başkanı, gittiği yerlerde vatandaşlarla aracısız konuşursa bu sözlerimizin, milletin söylentileri olduğunu da görecektir vesselâm...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Haziran 11, 2012

HAREKET, BEREKET GETİRİR ...

Mert dayanır, nâmert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şâhı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir. (Köroğlu)
Yanlış zamanda, yanlış yerden, yanlış sözlerle doğruya çağrı olmaz! Meselâ kiliseden, havradan cihâd çağrısı olmaz! Olsa olsa ancak yeni bir Haçlı Seferi çağrısı olur! "Tevhidde birliğimiz var, Lailaheillallah demek yeter!" savıyla bu çağrıyı da bir dînî çağrı olarak algılamak -belki- mümkündür ama asla ne çağrı, ne de çağrıya uymak islâmî olamaz!
İslâmi olmayan bir yerden, islâmî olmayan bir üslûpla, islâmlığını Kelime-i Şehâdetle ikrâr eden bir ülkeye sefere hazırlanmak, Haçlı'ya dâhil olmak değilse nedir?
Çağrıcılara isteyen; Dinlerarası Diyalog diyebilir, isteyen; Medeniyyetlerarası İttifak ta diyebilir, ne denirse denilsin kesinlikle İslâm'a yarar, Türk Birliğine faydası olan bir çağrı değildir! Dolayısıyla ne davet, ne daveti yapanlar, ne de davete uyanların İslâm ile, Müslüman Türk Milleti ile, Türk Birliği ile yakından uzaktan alâkası olmaz, olamaz da!
Bu çağrıya uymayı; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye izâha çalışan, Haçlı Birliği'ne katılmaya hazırlanan bir siyâsetçiye verilen destek te islâm aleyhine yapılacaklara, plânlananlara katkı vermek değil midir?
Zamanında ve zemininde eğriler içinden baş kaldırarak doğrulmayan doğrunun, doğruluğu farkedilebilir mi? Farklı davranmadan, farkılılık gösterilebilir mi?
Farz-ı kifâye, yani birkaç kişi kılarsa kişiden sâkıt olacak olan, yani düşecek olan cenâze namazlarına katılıp katılmamak ta artık ilm-i siyâsetten sayılmaya başlandı! Canımızı inciten incitene!
Anayasa'da istedikleri değişikliği yapmak üzere Bermuda Üçgeni kuruldu! Zaten baştan belliydi! Senaryo böyle yazılmış ve kimseden saklanmamıştı bile! Arslan Bulut'un yıllarca belgeleriyle okyanus ötesi senaryosuyla kurulduğuna dikkat çekmeye çalıştığı AKP'yi, tarafsız olması gereken Abdullah Gül; "Gerçek budur ki muhafazakâr bir parti olan bu parti, demokrasiye odaklanıyor, ... Türkiye de köklü reformlara angajedir, bütün bunlar da Arap Baharı'nı yaşayan ülkeler için ilham kaynağıdır." diye tarif ediyor!
Devletin kurucusu Türk Milleti'nden rahatsız olan, Anayasasından Türk kimliğini kaldırmaya hazırlanan, bölücülük taşeronu teröristlere demokrat maskesiyle ihânet hakkı tanıyan ve şimdi Y-CeHaPe ile de bu bölücülüğe ivme kazandıran oluşumlar karşısında, tek çâre MHP değil midir?
MHP Genel Başkanı'nın, oluşturulan Bermuda Üçgeni karşısındaki tavrı doğrudur!
Ama yetmez! Türk Milliyetçilerinin beklediği ve geç kalmış bir tavırdır ama zararın neresinden dönülürse kârdır mantığıyla tam da bugünlerde, yâni bölücülükte demokratlık adıyla ittifak kurmuş bütün partilere karşı, Türk Milletini meydanlara indirmenin zamanı değil midir?
Taksim'de, Tandoğan'da, Gündoğdu'da ve bütün illerin meydanlarında mitingler yapabilecek kudreti yok mudur MHP'nin? Hatta aynı günde, aynı saatte, Türkiye'nin her yerinde Türk Milletinin kimliğine ve Devletine sahip çıkma mitingleri yapılamaz mı? Buna engel bir yasa var mı? Yoksa kim, neyi, niye bekler?
Yıllarca yanlış adreslerde olmadık hakâretleri yapanların cenâze merâsimlerine katılıp katılmamak elbette kişisel tercîhtir ve farz-ı kifâyedir ama bu millî birlik hareketini, millî şahlanışı organize etmek Vallahi- Billâhi farzdır, farz!...
Türk Milletinin refleksi olan Ülkücülerin siyâseten tek adresleri MHP'dir ve Türkçe tavrı, meydanlardan bütün dünyaya, haçlı'ya, siyonistlere, emperyalistlere ve yerli işbirlikçilere karşı her türlü organizeyi, MHP'den beklemektedir! Münferît olaylar, fayda yerine zarar veriyor ve halkın korkutularak sindirilmesine vesîle oluyor!
Diyarbakır Mitingi'nin tekrarları bütün şehirlerde aynı günde, aynı saatte yapılırsa buna dayanacak işbirlikçi kalır mı?
Allah aşkına, Tanrı aşkına, Çalap aşkına, Hüdâ aşkına hadi! Bir hareket, Milliyetçi Hareket'e hareket getirecek ve sonucu Vallahi bereketli olacaktır vesselâm!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Haziran 09, 2012

TÜRK, TÜRK'ÇE DAVRANIR...

Köpeğin kurt taklidi yapması göreni güldürür, komiktir ama kurdun itleşmesi, tuhaftır! Göreni de duyanı da hem hayret ettirir hem de üzer!...
Balık yüzmeyi, kuş uçmayı tarif edemez! Onlar ancak yüzerler, ancak uçarlar! İtin itçe, kurdun kurtça davranmasından; balığın yüzmesinden, kuşun uçmasından doğal ne olabilir?
Fransızın fransızca, ingilizin ingilizce, rusun rusça, ermeninin ermenice, çinin çince davranması kimseyi şaşırtmazken, hatta insan haklarından sayılarak alkışlanırken Türk'ün Türkçe davranmasından rahatsız olunması, garip değil mi?
Hele bir de bu rahatsız olanların, Türk Milleti'nin kurduğu Devlet ve Cumhuriyetin imkânlarıyla siyâsallaşıp iktidâr olduktan, sonra -en kibar deyimle- nankörce Türk Milleti'ne, O'nun bölünmez diye and içtiği Misakı Millî'sine, güya meşrû yollardan zarar vermesini anlamak mümkün mü?
19. yy. sonlarında, yüzlerce yıl Haçlı Seferleriyle saldırdıkları Son Türk İmparatorluğu ve onun sınırlarına dâhil topraklarını, leş yiyici kudurukluğuyla paylaşma hevesindeki "Düvel-i Muâzzama veya "Yedi Düvel" adlı Haçlı mensûplarına; atalarımızın kan-can pahasına vatanlaştırdığı toprakları, hem de gâvur parasıyla satmanın, bir tuhâflığı yok mu?
Bu konuda tarih, kimseye birşey söylemiyor mu? Tarihî olaylar, daha doğrusu tarihi oluşturan kanlı savaşlar, kimseye bir uyarı yapamıyor mu? Okla, kılıçla, martiniyle, süngüyle Vatan toprağını ölümüne savunmuş Türk Milleti'nin; savaş uçaklarıyla, füzeleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, en modern silahlarıyla da Vatan toprağını korumaya hazır olduğunu; bu silah ve techîzatla yaşanacak bir savaşta, Türk Milleti'nin dünyayı zalimlerin kanıyla sulayacağını, kimse fark edemiyor mu?
Hz. Peygamber'in; "Siz, Türklerle çarpışmadıkça kıyâmet kopmayacaktır!" (Hz. Peygamber'in Hadislerinde Türkler-Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı) şeklinde Araplara yaptığı müthîş uyarıyı hatırlatarak, Haçlı ile birlikte vurmaya niyetlenilen Suriye'nin de Arap olduğunu vurgulasak, yine kimseye bir şey söylemez mi?
Dünya nizâmına Türk'ün dâhil olduğu dönemlerdeki huzûru, tarih yazmıyor mu? Tarih okumadan Haçlı Birliği adı altında gelen avrupalıların çapullarını, hırsızlıklarını, ırz düşmanlıklarını, sapıklıklarını, psikopatlıklarını bilmek mümkün mü?
Yine tarihe bakmadan Türk'ün fütûhâtını, feth'ettiği yerlerin direnişçilerine karşı bağışlayıcılığını, kadını-çocuğu-ihtiyârı, hayvanları ve çevreyi koruyuculuğunu, ordu güzergâhındaki bağdan koparılan her üzüm salkımı yerine altın olarak bedelinin bağlandığını, görmemek mümkün mü?
Kuşa uçmayı, balığa yüzmeyi tarife benzer bir gereksiz zorlama ile Türk'e Türk'ü tarif etmek veya ettirmek kime ve niye lâzım?
Her yaratılan fıtrâtına göre davranıyorsa Türk te Türk'çe davranacaktır! Türk Milleti'ni merak edenlerin, sadece bir Türk'ü izlemesi yeter! Çünkü;"Her Türk, başlı başına bir millettir." tanımını da tarihe ve bütün dünyaya yapanlar da başkalarıdır!
Bütün dünyadaki anarşiyi, haksız akıtılan mazlûm kanlarını, Hristiyan-Siyonist ortaklığındaki zûlümleri görüp sebebini merak eden Türklerin de, kendilerini sorgulamaları gerek!
Türk'ün yönetim erkinin, töresinin, türesinin hissedilmediği yerde düzen olabilir mi? Türk'ün yönetiminde güçlü zayıfı ezebilir mi? "Ey inananlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven, mü'minlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir! Bunlar Allah yolunda tüm gayretleriyle didinirler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar."(Maide-54) âyeti tanımına yüzlerce yıl uymuş, bu görevi yüzlerce yıl İslâm adına yapmış millet, Türk Milleti değil mi?
Türk Milleti'nin bu özelliğini ve yüzlerce yıl Haçlı Seferlerini İslâm adına tek başına göğüslediğini unutarak veya inkâr ederek, "BOP Eş Başkanlığı" göreviyle övünerek Haçlı ile işbirliği yapanların, Türk Milleti'ni yönetmeye hakkı olabilir mi?
Yıllardır; "TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN!" diye haykırmaz mıyız?
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Haziran 08, 2012

KARAKOÇ'LA HELÂLLEŞME...

"İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn" Allah rahmet eylesin!
Lambada titreyen alevi üşütecek kadar mâhir söz ustası Abdurrahim Karakoç'a da fânî dünyadan el çektirilerek ahrete alınmış! "Yatan değil, vâdesi yeten" demiş atalarımız!
Biz de hasta haberini aldığımızda:
"KARAKOÇ'A
Bir yürek seferin son durağında,
Binmek için vasıtâyı bekliyor!
Gözleri yollarda, söz dudağında
Gözleri titriyor, sözler tekliyor,
Söylenmemiş sözler, cüz'ü bekliyor!...

Bağban gülü budar, bülbül kesemez!
Yele kızan kızgın sümbül esemez!
Yağmur seven rutûbete küsemez!
Küsülen, yatakta selâm bekliyor,
Bekleten küsen de, kelâm bekliyor!

Hiçbir rüzgâr, kafasınca esemez.
Hiçbir bağban bir canlıyı kesemez.
Seven, -zordur- sevdiğine küsemez!
Hasta heves ile fecri bekliyor,
Son nefes, beden de emri bekliyor...

Biz de kızdık! Biz de yazdık yazınca,
Her dosta üzüldük yoldan azınca,
Bir iz üstündeyiz keskinden ince!
Bir yolcu Sırat'ta sıra bekliyor,
Berzâh Âlemi'ne kurra bekliyor!... Diye seslenmiştik yüreğimizle...
Şimdi helâlleşmek zamanı!
İkinci 12 Eylül Referandumu sürecinde "HAYIR" diyenleri; "Allah (c.c.) ruhları yarattığında Bezm-i Elest meydanında sorar: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Mü’minler, "beli" (evet) rabbimizsiniz" cevabını verirler... Münkîrler, yani inkârcı şeytan ve şeytanın çırakları "HAYIR" diye bağırırlar... Hadi arayın da bulun bu "Hayır" cevabının içinde hayırı... Cin olmadan adam çarpmaya kalkışanın halini gördünüz mü?"diye yazarak münkîrlikle suçlamıştı!
Ben de; "Dolma Kalemler"in amigoluklarına alıştık! ... Bunların yazdıklarının, söylediklerinin vuvuzela ses kirliliğinden öte bir yaptırımları yok biliyoruz da A. Karakoç'un; sanki müşrîkleri dîne dâvet ediyormuşçasına, sanki Trabzon'da ibâdete açılacak manastıra gelenleri İslâm'a dâvet ediyormuşçasına, sanki vahşi Ermenilerin karargâhı Akdamar Kilisesi'nin açılışına gelen Ermenileri İslâm'a dâvet ediyormuşçasına, âyetlerle referanduma dâvetini ve yapmak istediğini anlayamadım!" demiş ve ilâveten; "Karakoç Üstâd; 12 Eylül'de 'Ben sizin rabbiniz değil miyim?' diye soracak olan, (hâşâ) Allah yerine koyduğunuz sorucu kim ve bu soruya cevâben "HAYIR" diyecek münkîrler kim? Şahsen 12 Eylül'ü, 12 Eylül'de aklamak isteyenlerin isteklerine, çok yürekten ve ihlâsla 'HAYIR' diyeceğim! Bana münkîr derken kendi îmanınızı tehlikeye soktuğunuzun farkında mısınız? Yoksa siz de mi dünya kazancı uğruna 'Cin olmadan şeytanlık'a tâlipsiniz? 12 Eylül'de îman mı oylayacağız?" diye sormuştum!
Sorumu cevaplayamadan gittiler! Allah rahmet eylesin!
Şahsen hakkımı helâl ettim! Artık cevap beklemiyorum! İnşallah incinmiş bütün sevenleri de haklarını helâl ederler vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Haziran 07, 2012

CAMBAZA BAK, KUŞA BAAAK!"

"Cambaza baaak!", "Balona baaak!", "Kuşa baaak!" Cazgır bağırtıları, vuvuzela böğürtüleri kulak götürürken bir cazgırlık ta biz yapalım:
"Aaaa! İşe bak!"
Yaygın Basın'ın paylaşılmış yandaş-candaş-yoldaş Dolma Kalemleri, kendi aralarında bir cazgır atışmasına başlamışlar, gürültü fazla! Gürültüye toplanan meraklı da epeyce!
AKP İstanbul İl Kongresi Arena'da yapıldı! Ki aynı o Arena'da, hem de açılış gününde BOP Eş Başkanı yuhalanmıştı! Sonuç; Arena'da bir aslan, gladyatörlere av edilmişti!
AKP Şanlı Urfa il kongresi de GAP Arena'da yapıldı!
Hem İstanbul'da, hem Şanlı Urfa'da Arena dolusu taraftar, gladyatörlere av edilmiş zayıf-yorgun aslanlar ve İmparator Sezar makamında, Müslüman bir BOP Eş Başkanı Başbakan!...
"Aaaa! İşe bak!"
"Durmak yoook! Yola devâaam!" tekerlemesiyle başlayan BOP kurgulu masal; "Keklik gideeer, kuş gider... Keklik gideer, kuş gider!" tekrarıyla masal dinleme gafletine düşenlerin tamamı uyuyuncaya kadar sürecek gibi...
Marmara ve Güneydoğu Anadolu'da Arenalara toplanan taraftarlara aslan avı izletilirken Ankara'da da tavla veya satranç oyununa uygun olmayan bir yuvarlak masada; "Asla kalkan taraf olmayacağız!" iddiasıyla oturanlar var!
"Aaaa! İşe bak!"
"Kimse kızmasın, kendimi yazdım!" diye yüzkarası bir dönemin şanlı teröristlerini ifşâ etmesiyle "Ağabey"leşen, mürûru zamândan sonra itirafçı Dolma Kalem Hasan Cemal; "Sayın Başbakan; bir diliniz, öylesine bir üslubunuz var ki... İtici, otoriter... Kim bilir, belki de aslınıza dönüyorsunuz; genlerinizde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık, demokrasi ve özgür düşünceyi arka plana itiyor." diye bir daha; "Aaaa! Balona baaak! Cambaza baaak!" diye cazgırlığa başlamış! Kalabalık ta cambaza da bakıyor, uçan balona da!
Neymiş; "... genlerinizde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık, demokrasi ve özgür düşünceyi arka plana itiyor." muşşşş! Allah aşkına işe bakın! Cazgırlığa bakın!
Kimin genlerinde, milliyetçilik varmış? "... biz etnik milliyetçiliğe karşıyız. Yine biz de onların yaptığı gibi Kürt milliyetçiliği yok, biz de Türk milliyetçiliği de yoook!" diyen BOP Eş Başkanı'nın!...
Kimin genlerinde muhafazakârlık varmış? " Bu ülkede gidip Musevi Haham Başını
ziyaret eden ilk Başbakan benim. Hepsinin hakkını savunan benim! ... Biz ne diyoruz: ‘İnancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz. Düşüncesine güvenen, düşünce hürriyetinden korkmaz’. Biz de böyle bir dert yok." diyen BOP Eş Başkanının!...
Milliyetsiz adamın genlerinde, milliyetçilik; Musevi Haham Başını ziyâret eden ilk Başbakan olmakla övünen, "Ya Allah! Bismillah!" diye kilise açılışlarıyla meşhûr BOP Eş Başkanı'nın genlerinde, muhafazakârlık varmış!...
Bir tarafta da; "MHP sonuna kadar masada oturacak, ... birlikte yaşamamızı teminat altına alan bir anayasa yapımı için üzerine düşen ne varsa yerine getirecektir." diyen, Dolma Kalemlerin cazgırlığıyla millet cambaza, uçan balona, kuşa baktırılırken, Türk Milliyetçiliğinin tek adresi olan MHP irâdesinin, siyâset masasına meze olarak sunulduğunun farkında olmayan; "Farklılıkların farkındalıkla ülke yönetimi" düşleyen bir masa müdâvimi!...
Aaaa! Allah aşkına işe bak!
"TÜRK'E BAŞ OLMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Haziran 06, 2012

MUHÂTABINA "ÇIPLAK UYARI" !...

"Sürü terse döndü" de denebilir, "Madalyonun öbür yüzü" de... Çünkü herşey ters-yüz edildi, ters-yüz oldu!
Askerî vesâyetten şikâyet ederek, ağlaya-sızlaya kurtulmakla yetinmeyen BOP Eş Başkanı ve AKP; orduyu, vesâyet altına aldı! Siyâsetin vesâyeti, yanlış değil ama vesâyet altına almakla yetinilmiyor! Öfke dinmemiş olmalı ki hasımlarına karşı tek tek veya toplu olarak sıkıyönetim zûlmü uygulatıyor!
Hasdal ve Hadımköy’de tutuklu bulunan muvazzaf askerlerin görüş günlerinde ya da koğuşlarında yaptıkları konuşmalarının ses kayıtlarının paylaşılması veya servis edilmesi, onların cezaevinde de telekulak takibinde olduklarını akla getiriyor!
Benim aklıma daha fazlası da geliyor!
Dokunmanın ibâdetten sayıldığını, yani nerdeyse enbiyâdan sayıldığını biliyoruz! Bu, taraftar yalakalığı, dolayısıyla vicdânı incitse de akla kabûl ettirilebilir ama; "Üç kişi aralarında fısıldaşmaya görsün, dördüncüleri O'dur; beş kişi fısıldaşmaya görsün altıncıları O'dur. Bundan az da olsalar çok ta olsalar O mutlaka onlarla berâberdir; nerede bulunurlarsa bulunsunlar." (Mücâdile-7) âyetini hatırlayınca, şeytan aklıma daha fazlasını getiriyor!
Şaşırmaya niyetleniyorum, aklıma Firâvun geliyor! Firâvun da Allah'lığa soyunmamış mıydı? Yüksek kuleler yaptırıp Allah'ı oklamayı denememiş miydi? Madem aklıma geldi, sorayım; -hâşâ- Allah mısın Kardeşim?
Dört ay, cezaevini ofise dönüştürerek kalmış ta olsan, cezaevini gördün! Orada en etkili müsekkîn, küfür değil midir? Cezaevlerinde yaptıklarına sahîp çıkan gerçek delikanlılar hâriç, suçluya zaten rastlanmaz ve cezaevindeki hemen herkes, kendilerini suçlayanlara, yargılayanlara, ceza verenlere ne kallavî küfürler ederler, duymadın mı hiç?
Görüş günü gelen ziyâretçileri, mahkûmlar tesellî etmezler mi? Ziyâretçiyi tesellînin en kestirme yolu da kendini cezaevine koyanları kalaylamak, hesap soracağını söylemek değil midir?
Ne diyorsunuz? Cezaevinden ötesi, Tahtalı Köy değil midir? Tahtalı Köy'den öte yol var mı?
Allah'tan korkun! Kuldan utanın! Hayâ edin biraz ve çıkın milletin mahremlerinden! Kimse evinde konuşmasın, iş yerinde konuşamasın, cezaevinde küfredemesin! Ne diyorsunuz siz?
Millet ferdi olarak Devlete sadâkat duygularıyla sessiz kalan kişilerin, "Has..tirin! Meşenin dalları nerenize ...?" diye kalaylayanlar, Meclis'te sizi biber gazıyla tehdît edenler kadar yürekleri olmadığını mı zannediyorsunuz?
Milleti, çok tahkîr ve tahrîk ediyorsunuz, farkında olun!
Türk Milleti; içinden, Firâvun da, Nemrût ta çıkmasına izin vermez! Deniz gibi pisliklerini içinde yok eder, hatırlatırız! Türk Milleti'nin türesinde Kurt Kanunu geçerlidir! Düşen kurdu yemek, kurt türesidir amma kurt, düşenini asla çakallara yem etmez, duymadınız mı?
Gerçi kitap okumadığını, danışmanlarının çıkardığı özetleri okuduğunu kendisi söyledi ama ısrarla Kutadgu Bilig'i okumasını tavsiye ederiz! Oku ki; bin yıl önce Yusuf Has Hâcib'in; "İyi, yokuşa çıkmak gibidir. Bu yokuşa herkes yükselemez; uğraşmakla değme insan bunu yapamaz. Değerli olan herşeyin yapılması güçtür, bilgisiz ve değersiz kimse bu işi yapamaz." öğüdünden haberin olsun!
Oku ki; "İnsanların dillerinden düşmeyen iki türlü ismi vardır; biri iyi, biri kötüdür. İkisi de unutulmaz. İyiyi överler, kötüye söverler!" ikâzından haberin olsun!
Çık milletin yatak odasından, ayıptır! Milletin özel sohbetlerinden çık; zûlümdür, günâhtır! Nemrût musun, Firâvun musun, Neron musun, Muâviye misin, Yezîd misin, kendini ne zannediyorsun sen? Patlasan da, çatlasan da senden büyük Allah var!
"TÜRK'E BAŞ OLMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

OTURMAYACAĞIZ!...

** "Herkes bilmelidir ki MHP sonuna kadar masada oturacak, tekliflerinde ısrarlı olacak ve milletimize yakışır, birlikte yaşamamızı teminat altına alan bir anayasa yapımı için üzerine düşen ne varsa yerine getirecektir." MHP Genel Başkanı
** "... Biz milletimize söz verdik dolayısıyla masadan kalkan taraf biz olmayacağız." BOP Eş Başkanı
Aynı günlerde, aynı konuda, ayrı iki kişinin söyledikleri!
Masadan kalkmayacaklarını vurgulayan, Uçan Balon'lar! Ve; "Balona baaaak!" cazgırlıkları! Artık; "Cambaza bak!" ı yemiyor millet!...
Aynı günlerde, -güya- AKP ile otur/tul/mayan ama sunduğu "Sol Reçeteli Açılım Paketi"yle gündeme otur/tul/mayı başaran, üçüncü bir Uçan Balon sürüldü piyasaya!
Hem havalılar! Hem istemeseler de uçmak için şişirilmişler, hem de oturmayı seviyorlar mübârekler!
Y-CeHaPe, sunduğu "Sol Reçeteli Açılım Paketi"nin girişinde; "Cumhuriyet tarihi Kürt meselesinin salt güvenlik eksenli politikalarla çözülemeyeceğinin kanıtlarıyla doludur. Genelkurmay Başkanlığı’nın verilerine göre, 1984 ile 2009’un nisan ayı arasında tam 11 bin 735 güvenlik görevlisi ile 30 bine yakın PKK mensubu ve binlerce sivil yurttaşımız hayatlarını kaybetmişlerdir." vurgusundan sonra; "Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikâr hale gelmiştir. " Deyip paketini açıyor; "Anayasa gibi ... temel bir konuda ... uzlaşma arayışına giren TBMM’nin, Kürt meselesinde benzer bir çalışma içinde olmaması/ olamaması, izah ve kabul edilebilir bir durum değildir."
Kahve kültüründen bildiğimiz kadarıyla tavla ve satranç, iki kişilik iddialı oyunlardır! Karşılıklı oturanların, oyun bitmeden kalkmaları yenilgiyi kabul etmek demektir! Oyuncuların masadan kalkmamaları, doğrudur! Bu iki kişilik oyunlarda seyircinin oyuna karışmasına asla izin verilmez! Seyircinin masadan kalkıp kalkmaması, oyuncuların mahâretlerine bağlıdır! Oyuncular ustaysa seyirciler, oyunu izleyebilmek için sandalye kapma yarışına girerler ve sandalyelerini korumak için masadan kalkmazlar! Hele bir de oyunculardan biri bonkörse ve çay ikrâm ediyorsa o masadan kalkılır mı?
BOP Eş Başkanı'nın; "Bizim de bölgede görevlerimiz var" itirâfı ile masada kaybetmekten başka yolu yok! Karşısında Haçlı-Siyonizm ortaklığı desteğindeki "asla dokunulamaz", insan haklarını; yol keserek, diri diri genç kızları yakarak, kundakta bebek kurşunlayarak, asker-polis şehît ederek, kaymakam-asker kaçırarak, sokakları yangın yerine çevirerek, "Has..tirin!" diye Hükümeti alkışlayarak bihakkın kazanmış İleri Demokrat Bölücüler var! Kazanacakları va'dedilenoyundan kalkarlar mı?
Üçüncü Uçan Balon, Y-CeHaPe de "Sol Reçeteli Açılım Paketi"yle masaya dâhil olunca, isteyen istediği kadar otursun! Uçan Balonlar'ın yere yakınlıkları, ipini elinde tutanın istediği kadardır!
İmdiii! Söz sırası, bizde! Türk Milleti olarak,Türk Milliyetçileri olarak; Biz de asla kalkan taraf olmayacağız! Atalarımızdan kan-can pahasına mîras Vatan Toprağı'ndan kalkan taraf asla olmayacağız! Kansa kan! Cansa can!
İstanbul Üniversitesi Ülkücüleri'nin 7 Haziran Perşembe günü, saat 14.00'te, Beyazıt Meydanı'nda, İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü Kapısı önündeki; "Bölücü teröristlerin Ülkücülere yaptıkları saldırıyı protesto" için yapacakları Basın Açıklaması'da olacağız! Kalkmayalım, geç kalmayalım diye de hiç oturmayacağız!
Türkçe dimdik, kurt bakışımızla, bozkurt nazârımızla ürkeklerin gözlerine gözlerine bakacağız! Biliriz ki oturan tavşanı, yürüyen kaplumbağa geçer!
Artık; isteyen, istediği masada, istediği kadar oturmaya muhtârdır vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Haziran 05, 2012

"BENİM BALONLARIM VARDI!..."

Bir kaç tane hava kaçıran 'Uçan siyâset balonu'yla oyalanıyoruz ve galiba farkında değiliz!
Tatil ve bayramlarda çocukların en fazla itibâr ettiği, ucuz ve temîni kolay olduğu için büyüklerin de itiraz etmediği bir çocukça istektir balon. Büyüklerin sıralamasında da ilktir!
İşyeri açılışında süs malzemesi, balon!
Düğünlerde salonların dekoru-süsü, balon!
Güvercinden ucuz ve temini daha kolay olduğu için parti mitinglerinde barış dilekleriyle havaya uçurulan da balon!
İşte tam burada, barış dileklerinin balon edilip havaya uçurulduğu yerde; "Durun!" demek istiyorum! Bu barış balonlarına bir iğne değdirmek, patlatmak istiyorum!
Çocukların balonlarından büyüklerin vazgeçmelerini, ya da büyüklerin büyümelerini istiyorum!
Palyaçolarla oyalandık, yeter! Uçan balonları seyrettik, yeter!
Hepimiz biliriz ki her balon uçmaz! Uçan balonların şişirildiği gaz başkadır!
Siyâset balonlarına gelince; eğer uçmuyorlarsa patlamaları yakındır, uçuyorlarsa ve hâlâ gözönünde iseler kontrol ediliyordur! İpin ucu kimin elinde, ona bakmak gerek!...
İpi, satıcının elinde olan uçan balondan, kime ne; ipi, çocuğun elinde olan uçan balondan, büyüklere ne?
İpi, ABD'nin, AB'nin elinde olan uçan siyâsi balondan, millete ne; ipi, Siyonistin-Haçlı'nın elinde olan uçan siyâsi balondan, Müslümana ne?
İpinden kurtulup kontrolden çıkan bir uçan balonun sahîbi olabilir mi? İç basıncıyla dış basınç arasındaki denge bozulup patlayıncaya kadar, rüzgârın yönlendirmesiyle nereye gittiği bilinmeyen siyâsi balondan, kime ne? Çok baloncu olmuşuz farkında mısınız?
Rüzgâr güllerine kızardık!
Siyâsi topaçlara kızardık!
Yel değirmenlerine ve yel değirmenleriyle dövüşen Don Kişotlara kızardık!
Siyâsi uçan balonlardan sonra, onları özler olduk farkında mısınız?
Rüzgâr gülünün dönmesini istemesek, müdahele edebilirdik!
Topacı biz çevirmezsek, dönmezdi!
Yel değirmeninin durmasını istiyorsak, durdurabilirdik! Çünkü kontrolleri bizim elimizdeydi! Onlar, bizimdi! İstediğimizi seçer, istemediğimizi bir daha seçmezdik! Seçtiğimize kızar, bir başkasını seçer ve yeni seçtiğimize de kızıp bir başkasını seçmek üzere hazırlanabilirdik!
Sonra, uzaktan kumandalılar, "Demokrasi amaç değil araçtır." inancındaki vesâyet mağdûru mazlûmlar sâyesinde önce demokratlaştık!
"Alıştıra-hazmettire"; "Gereken durakta inilecek tramvay" ın vagonlarına bindirile-indirile İleri Demokrasi'ye terfî ettik! Siyâsetimiz de ithâl gazlarla şişirilerek Uçan Balon'a dönüştürüldü!
İpi de demokrasi sâyesinde milletin elinden alınıverdi! İpi tutanlar, istedikleri zaman ipini toplayarak aşağı çekiyor ve milletin dokunmadan seyretmesine izin veriyorlar, ya da aşağıda işleri varsa ve işlerinin görülmesini istemiyorlarsa ipi uzatarak yukarılara çıkarıp; "Aaaa! Balona baaak!" diye cazgırlık yapıyorlar!
Uçan balonun ipini elinde tutup milleti balonla oyalayanlar mı, yoksa uçan balona bakarak oyalandığını zanneden zavallılar mı kazançlı?
Tek tesellim; ipi elinde olanlarca yönlendirilen uçan balonların, güneşe karşı dayanıksızlığı! Ya patlar, ya da patlar! Biz de patlayan balona bakmaktan vazgeçeriz inşallah...
"Çocuklar beni anlar!/ Çocuklar ve o balonlar..." vesselâm...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"

Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Haziran 04, 2012

RÜYADA MAHŞER...

Yer, Rûy-i Mahşer, mahşer yeri...
Zaman, Rûz-i Mahşer, mahşer günü...
Milyarlarca yıl doğmuş, ölmüş insanlığın tamâmı yeniden diriltilmiş, hizâya sokulmuş. "Dîn Günü" gelmiş...
Herkes kendisiyle yüzleşecek! Herkes yaptıklarının ödülünü veya cezâsını görecek...
Mahşerî kalabalık bir ağızdan;
"Adâlet! Adâlet!"
Diye bağırırken o kalabalık içindeki cılız sesi;
"Merhâmet Tanrım! Merhâmet!"
Diye inleyen Selim Pusat'ın Annesi'ni duyunca Kurt, kalabalıkta kendi annesini aradı!
Fazla aramadan gördü Annesini...
O da;
- Adâlet! Adâlet! Diye bağırıyordu!
Biraz sonra sıra Kurt'a gelecekti!
Geçici dünyadan buraya göçerken cenâzesine cemaat olup;
- Hakkınızı helâl ediyor musunuz?
Diye Hocaefendi'nin üç kere sorduğu sorusuna;
- Helâl olsun!
Diyenler de buradaydı, Hocaefendi'nin helâlllik dilediğinden haberleri olmayan sonsuz sayıdaki mahşer kalabalığı da!...
Bu mahşer kalabalığına kendisiyle ilgili de; "Ne diyorsunuz?" İlâhî sorusu yöneltilecek ve elbette mahşer kalabalığı "Adâlet! Adâlet!" diye bağıracaktı.
Annesi Altun Hatun ne diyecekti?
Altun Hatun da Selim Pusat'ın Annesi gibi, kendisine merhâmet dileyecek miydi?
Merak ediyordu!
Hesaba çekileceği andan korkuyordu ama Tanrısına güveniyordu!
Bilerek yapıp tövbe ettiği günahlarından sorguya çekilmeyecekti biliyordu ama bilmeyerek işlediği günahlarından dolayı hiç değilse bir kişinin, meselâ Annesinin merhâmet dilenmesi, işini kolay kılacaktı...
Tanrı, kendinden dilenen hiçbir anne-babayı boş çevirmez diye biliyordu! Ana-babanın duası da, bedduâsı da makbûl sayılanlardandır diye biliyordu...
Selim Pusat'ın sorgusu bitti.
Adâlet tecellî etti!
Tanrısal merhâmet gerçekleşti ama sonucu fark edemedi Kurt! Selim Pusat'ın sonunun sonsuza kadar iyi olacağını tahmînle yetindi sadece...
Mahşer kalabalığında, mahşerî sessizlik ve mahşerî düzen içinde görevli meleklerin uyarısıyla sıranın kendine geldi!...
Tanrı katına çıkarılmak sırası kendisindeydi!...
Bu âna yürek dayanmaz diye biliyordu ama artık yüreğin durma şansı bitmiş, bu ânı yaşamaktan gayrı yolu kalmamıştı!
Ya mahşer yeri çok sessizdi, ya da sînesindeki kalbinin gümbürtüsü gökgürültüleriyle yarıştaydı!
- Güm!
- Güm!
- Güm güm de güm güm!
- Güm güm de güm güm! Diye "Allah! Allah! Ya Allah!" ritmiyle gümbürdeyen kalbi, Tanrı katında olmanın heves ve heyecânındaydı!
Sorgu başlamış, elleri dile gelmişti Kurtun!
- Şu tarih, şu saatte, falan yerde, filana böyle böyle ettirdi bana!...
- Bu tarihte, bu saatte, filan yerde, filana şöyle şöyle ettirdi bana!...
- Falan tarihte, falan saatte, falan yerde, falan konu hakkında yazması gerekeni tuttuğum kaleme yazdırmadı! Kalemle ben çok üzüldük!... Davâcıyız!...
Ayakları dile gelmişti Kurt'un!
- Şu tarih, şu saatte, şurada, kaçanın peşine düşürdü beni! Kaçan kovalanmazdı oysa!...
- Bu tarihte, bu saatte, burada güzel görünümlü bir dişi şeytanın peşinden götürdü beni! Oysa evinde yolunu gözleyeni vardı! Davâcıyız!
Gözleri dile gelmişti Kurt'un!
- Şu tarihte, şu saatte, şuraya bakarak nûrumu lekelemişti! Oysa bakmayabilirdi!
- Bu tarihte, bu saatte, burada, bu güzelliğe bakmalıydı, bakmadı! Bakmadığı güzelliği görebilmek için çok çırpındım! Bakacaklarına bakmadı bazen, bakmayacaklarına baktı bizimle! Davâcyız!
Yüreği dile gelmişti Kurt'un!
- Şu tarihte, şu saatte, hem beni, hem de duyan bütün inananları inciten zâlimi aman diledi diye bana rağmen affetti!
- Falan tarihte, falan saatte, falan güzeli sevmedi ben sevmiş olmama rağmen!
- Filan tarihte, filan saatte, filan çirkinliği sevdi benim inadıma! Sevilmezleri sevdi, sevilesilere kızdı benimle! Davâcıyım!
Kulakları dile geldi! Ağzı dile geldi! Dili dile geldi! Sırasıyla bütün uzuvları dile geldi! Nerdeyse tamâmı şikâyetçiydi Kurt'tan!
Aklı dile geldiğinde ferâhlar gibi oldu biraz!
- Hep sorguladı! Hep zûlme karşı hür aklı ve vicdânını uyanık tuttu! Mazlûmun hakkını korumak adına, bütün uzuvları yapma demesine rağmen defâlarca ölüme atıldı benim irâdemle! Ulu Tanrım senin rızânı çok gözetti beni dinleyerek! Sana çok inandı Tanrım, benim sana îman etmem nedeniyle! Beniş sana îman etmem yüzünden hiç sorgulamadı! Ben de îmanıyla elele vererek becerebildiğimiz kadar cüz'i irâdesine müdâhele ederek günahtan sakındırdık! Ben râzıyım Tanrım! Sen de râzı ol!...
Sıra mahşerin sorguya katkısına gelmişti!
Eşi emsâli görülmemiş bir şimşek çakışı, emsâli duyulmamış bir gök gürültüsü, güzelliğine denk gelinmemiş bir güzel sedâ soruyordu:
- Ne diyorsunuz?
Mahşerin kalabalığı, alışılmış uyumu ve ritmi le bir ağızdan:
- Adâlet! Adâlet Tanrım! Diye uğuldarken duydu Annesinin sesini Kurt:
- Merhâmet! Merhâmet! Şol gökleri olduran, donatarak dolduran, ol deyince olduran Görklü Tanrım! Ben oğlumdan râzıyım! Babası da razıdır! Defâlarca Babasının sayısız kere, namazlarında ve niyazlarında; "Tanrım seni korusun! Ateşe düş yanma oğlum! Sele kapılsan boğulma oğlum! Zor işlerin kolay olsun! Tanrım sana zorluk yaşatmasın oğlum!"diye duâlarına kulaklarımla, gözlerimle tanığım! Bebekliğinde de, çocukluğunda, delikanlılığında da, büyüdüğünde ve ben ihtiyârladığımda da hep duâcısıydım Tanrım! Beni ve Babasını hiç incitmedi! Sen de onu incitme n'olursun Tanrım!
Annesi inliyordu!
Annesinin iniltisi, mahşer kalabalığının ritmik uğultusuna uymuyordu ve Tanrı'dan başkasının da duyması mümkün değildi o sesi!... Duyması gereken duyuyordu ya! O duysun diye inliyordu ya Annesi zâten...
Annesi inledi!...
Kalabalık fark etmese de Tanrı dinledi...
Tanrı dinledi, annesi inledi...
Mhşer kalabalığının sesine benzemeyen, o kadar güçlü olmasa da onlardan ayırt edilen bir inleme ünlüyordu şimdi:
- Allaaah ü ekbeeer! Allaaah ü ekbeeer!...
İnilti uğulduyor, beyni uyanıyor ve Kurt uyanıyordu derin uykusundan kan ter içinde...
Sabah ezânı okunuyordu...
..................
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

HIRSIZ İÇERDEN!...

Kurnazlık, aklı yeniyor ve defalarca başarıyor! Kurnazların hakkını teslîm edelim!...
Bu memlekette ne Selçuklular, ne Osmanlılar, ne de Cumhûriyet döneminde, hiç kimse toplumun her katmanını AKP'liler kadar rencîde etmedi, her kesime AKP'liler kadar hakâret etmedi ve hiçbir dönemde toplum, AKP'ye verdiği itibârı kimseye vermedi!
Sebep, kurnazlıkla akıl mücâdelesi ve her seferinde kurnazlığın akla galip gelmesi!
Gömlek değiştirdiler, kırk yıllık ideallerine ve Mücahit liderlerine ihânet ettiler; dön/üş/mek, mahâretten, ilm-i siyâsetten sayıldı!
Şehîde "kelle", millet-mehmetçik-bebek katili âdiye "sayın" dediler, arada kaynadı! Sonra sayın'a sayın demek yasallaştırıldı!
İşçi dövüldü, memura sövüldü, emekli yerlerde sürütüldü, biber gazları, coplar, tazyîkli foseptik suları; "Gözünüzü toprak doyursun! Ananı da al git!" ler neticesinde AKP'ye üşüşüldü!
Irak'ta bir milyondan fazla müslüman katleden, yüz binlerce kadına-kıza tecâvüz eden, Haçlı kâfir askerlere duâlar ettiler, duymazdan gelindi! Ki "Haçlı Seferi"ni, BOP Eş Başkanı Baba Bush açıklamıştı ve diğer BOP Eş Başkanı, bizde Başbakandı ama bilinmezden gelindi!
"Askerlik yan gelip yatma yeri değil!" dediler, yan gelip yatmayan millet evlâtlarını cezaevine tıktılar, görmezden gelindi!
Mavi Marmara'da çocuklarımızı bilerek ölüme gönderdiler, çocuklarımızı İsrail canilerine katlettirdiler, "Van minüüüt!" pandomimiyle kahramanlaştırıldılar!
Asrın dolandırıcılığı "Deniz Feneri e.v." davası zanlılarına, "Temiz Kardeşimiz!" diye sahîp çıktılar, köylünün traktörünü haczettirdiler, görmezden gelindi!
Bütçeden sahte evrakla bir trilyon iç eden Mücâhit Erbakan'ı, suç ortağı Abdullah Gül'e affettirdiler, "sâdık-vefâlı adam" iltifâtı edildi!
Mesâneden çürük raporu ile askere gitmeyen oğullarına, dünyayı sallayan düğün yaptılar; düğündeki takılarla dünyanın en zengin sekiz yöneticisi arasında ilk üçe girdiler, görülmedi!
Şehît cenâzelerinde yuhalandılar, gittikleri camilerde, demokrasi götürdükleri üniversitelerde yuhalandılar; yuhalayanlar derdest edildi, "Devlet Yanlısı Çete" mensûbu diye cezaevine koyuldu, görmezden gelindi!
Dağdaki PKK'lıları davul-zurnayla düze indirdiler, seyyâr mahkeme kurup ayaklarına affedici Hâkimler gönderdiler; "Has..tirin! Has..tirin!", "Meşenin dalları nerenize ...?" sözlerinin sahîbi, dokunulamaz bölücülere karşılattılar, görmezden gelindi!
Kırk-elli tane kadın müsveddesini, sokaklarda yüzlerce polis korumasında; "Kimsenin nâmusu olmayacağız!" diye bağırttırdılar, aynı kadınlar "Cumartesi anneleri" edildi, görülmediler!
Çünkü tarihin ve günümüzün en usta; "Cambaza baaaak!"çı cazgırları iş başındaydılar! Ne zaman, millet-devlet aleyhine bir şey yapacaklarsa toplumu, neyle meşgûl edeceklerini, çok iyi biliyorlardı!
Uludere'de 40'a yakın sivil, "PKK figüranı kaçakçı"yı öldürttüler, tazmînat verdiler, özür dilediler, bölücü şımarıklarını tatmîn edemeyince; "Her kürtaj, bir Uludere'dir!" diye ortaya bir "yağlı keçe" attılar! Yandaşlar, yandaşların yandaşları, muhâlif edâsıyla aynı değirmen oluğuna su taşıyıcılar, bu yağlı keçe'yi ekranlarda çekiştirirken istediklerini yaptılar!
Bu "yağlı keçe"yi bilmek lâzım. Dağ köylerinde hâlâ uygulanırmış. Canlı hayvan hırsızları, işe giderken yanlarında yağlı keçeler götürürlermiş. Gelen yabancıya karşı velvele çıkararak saldıran köpeklere yağlı keçe atılırmış! Köpekler yağlı keçeyi çekiştirirken onlar işlerini yaparlarmış!
Bugünlerde ortaya bir yağlı keçe atıldı! Veya iki ucu b..lu bir deynek! Bir yanda Uludere, bir yanda kürtaj!
İsteyen çekişsin, çekiştirsin hadi! Akılsızlar; yağlı keçeyi veya iki ucu b..lu deyneği çekiştirirken kurnaz hırsızlar da işlerini yapsınlar! Bu kurnazlığa kolay kolay akıl dayanamaz vesselâm...
"HIRSIZ İÇERDEN OLUNCA ÖKÜZ BACADAN ÇIKAR" mış!...
Selâm, sevgi, dua....
Mustafa ASLAN