Pazar, Eylül 30, 2012

MHP'DE İLM-İ SİYÂSET...

"Tanrı; Türk'ün toprağını suyunu mukaddes yaratmış. Türk Milleti yok olmasın deyip, millet kurtulsun deyip Babam İlteriş Kağan'ı, Anam İlbilge Hatun'u tutup yükseltmiş. ..." (Orhun Yazıtları)
Türkiye ve Ortadoğu'nun kaderine etki yapacak olan siyâsi parti kongreleri sürecindeyiz. AKP'nin peşine Türk Milliyetçiliğinin siyâseten adresi ve markası MHP'nin kongresini izleyeceğiz.

Biliyoruz ki; vatanseverlik milliyetçiliğin gereğidir ama milliyetçilik vatanseverliğin gereği değildir! Adalar'daki Rûm Stefo'nun, Mardin'deki Süryâni Abgar'ın, Van'daki Ermeni Kevork'un, ateist Türk entellerin, Kemalist ulusalcı Atatürk tahrîbatçılarının da vatansever olmadıklarını söyleyemeyiz ama Türk Milliyetçisi olmadıkları kesin! Hele hele; "Milletim nev-i beşer, vatanım rûy-i zemîn" diyerek takvâyı maske edinen dinciler ise ne vatanseverlik ne de milliyetseverlikle alâkaları yokken Dinlerarası Diyalog adlı dindışılıkla ve Medeniyetler Arası İttifak'la Haçlı emperyalizme teslîmiyeti, ilm-i siyâsetten sayarlar!...
Milliyetçiliğin bir fikir sistemi olmadığını iddia ederim! Milliyetçilik yani soyunu-ırkını-milliyetini sevmek, bir DNA fonksiyonu, genetik bir içdürtüdür. Bazı GDO (genetiği değiştirilmiş organizma)'lar milliyetçilik içdürtüsünden yoksun olabilirler! Onların da varlıklarından, oylarından istifâde düşünülmelidir!
Batıda idealizm, Osmanlıcada mefkûrecilik, Türkçedeki ülkücülüğün particilikle yakın ilişkileri olmasına rağmen, farklı şeylerdir. Açmaya çalışırsak; partiler, demokrasilerin olmazsa olmazı olup güç ve varlıklarını aldıkları oy sayısı ile gösterir, sürdürürler. Dolayısıyla particilerin hedefi oydur ama ülkücülerin oy kaygısı yoktur, olmamalıdır da... Mefkûreci yani ülkücü, millî hayallerin taşıyıcısı, güncelleyicisi ve üretenidir. Partici, seçimden seçime tavır değişiklikleri gösterebilirken ülkücünün hayâl ve plânları değişmez veya en az yüzer yıllıktır.
Ülkücülerin millî hayâllerinin ilk basamağı olan; mensûbu oldukları parti ile ilişkilerine hep bu zaviyeden bakılırsa; partili ile ülkücü arasındaki fikir teâtilerinden bereketli netîceler alınır, aksi halde kopuşlar, ötelemeler ve güç kaybına sebep olunur!
MHP; Atatürk'ten kırk sene sonra Türk Milliyetçiliğini yeniden iktidâr etmek düşüncesiyle ve yasaların izin verdiği kadar hareket kabiliyetiyle sınırlı, siyâsi bir kuruluştur. Türk Milleti'nin her kesimiyle buluşup, kaynaşıp oylarını almaya taliptir. Yetişmiş, ehîl Türklerin Ülkücülerin yönettiği bir MHP'nin karşısında -elbette- ne statükocuların, ne eyyâmcıların, ne de takîyyecilerin direnme, dayanma şansları yoktur, olmamalıdır. Bugün ma'lesef  MHP'de, Türk Milliyetçilerinin aktif yönetimde yeterince yer bulamamalarından kaynaklı bir zaafiyet görünüyor ki bu, aşılmaz bir engel değildir.
Millî aklı sür'atle devreye sokup MHP omurgasını ülkücüleştirmek için harekete geçme zamanıdır. Kongreler bunun içindir. Bunu yaparken de MHP'nin oy çokluğuna ihtiyâcı olduğunu hiç unutmadan; ne takkeli-şalvarlı sakallıları, ne tarîkat mensuplarını, ne cemaatleri, ne sosyal demokrat veya demokratik solcuları, ne de gayr-ı müslîm azınlıkları öteleyerek particilik yapılamaz, yapılmaz! Seçim kazanmayı düşünmeyen kuruluşa da parti denilmez!
Particiliği sevmeyen Türkçülerin, Türk Milliyetçilerinin dernekleşmelerini, particilik ve siyâseti, heveslisi ülkücülere bırakmalarını şiddetle öneririm!
Sistemini tam oturtamamış, 90 yaşında ve 600 yıllık çok uluslu bir imparatorluk bakîyesi bir devletten bahsediyoruz! Biliyoruz ki 1923-1938 arası 15 yıllık kimlikli-kişilikli- Türk Milliyetçisi kadroların yönettiği bu genç Türk Devleti, 60 yıldır emperyal güçlerin, işbirlikçilerin ve dîn maskeli Haçlı Müslümanların elbirliği ile millî iç ve dış politikalarından uzaklaştırılıp yozlaştırıldı!
Alparslan Türkeş; bu yozlaşmaları yasal yollardan düzeltebilmek için CKMP'yi, MHP'leştirdi! Son on yılda II. Cumhuriyetçiler ve Yeni Osmanlıcılar adıyla cemaat ve tarikatlerin, sosyal demokrat-demokratik solcularla hatta şövenist bölücülerle el ele vererek yaptıkları tahrîbat ortadayken Türk Milliyetçilerinin, millî akılla siyâsete müdâhil olmalarının, tam zamanıdır.
Türk Milleti bocalamazsa, yani sen, ben, o, yani biz bocalamazsak Devlet bocalamaz! Çünkü farkında olalım veya olmayalım millet biziz, dolayısıyla Devlet biziz! Diyalogculara, Medeniyetler Arası İttifakçılara, Haçlı Müslümanlara Ülkücülerden başka direnen mi var? Son seçimde "MHP'siz meclis" oyununu bozarak bütün emperyal senaristlerin akıl ve hesaplarını yine Ülkücüler bozmadı mı?
Satır arasında BOP Eş Başkanlığı'nı bildiğimiz R.T.Erdoğan'ın kongrede söylemesiyle Medeniyetler arası İttifakın da Eş Başkanı olduğunu, öğrenmiş olduk! Şahsen şaşırmadım!
Demek ki; "Particilik yapmayacağım" diyen Türk Milliyetçisini kimse kınamamalı ama onlar da particiliği seçen, yâni; "Her kesimden, her cemaat ve etnik soydan oy alacağız." iddiasındaki siyâseti seven Ülkücülere; muhabbet ve insafla bakmalıdırlar!...
İsteyen tesâdüf, isteyen tevâfuk diyebilir; en dengeli masanın üç ayaklı ve MHP'nin de dengeli olmak için üç ayaklı olduğunu, bilmek lazım! Bu üç ayak; Milliyetçilik, Mütedeyyin Dindârlık ve Milletçiliktir...
Şahsen Türk milletinden ve Türk Milliyetçilerinden asla ümidimi kesmem. Türk'ü, Atatürk'ü, Türkeş'i, Türk Milletini, Türkiye'yi seven münevverlerin bir gün mutlaka Anadolu adlı Ergenekon'dan çıkacaklarına inancım hep dipdiridir....
KURDUN KILAVUZU BOZKURT OLMALI...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

AKP KONGRESİ...

Bugün AKP'nin, şatafatlı salon düzeni ve olağanüstü ikramlarla süslenecek olan ve olağanüstü güvenlik önlemleri gölgesindeki kongresini izleyeceğiz.
On yılda yaptıkları ile yapacaklarını BOP Eş Başkanı Başbakan'ın ağzından, satlerce dinleyeceğiz! On yıldır tanımışlığımızdan hareketle neleri duyup neleri duymayacağımızı da biliyoruz!
Mesela: 
* On yılda siyâset üzerindeki askeri vesâyeti nasıl kaldırdığını, ABD politikalarına karşı olan NATO Generallerine nasıl hadlerini bildirdiğini dinleyeceğiz ama İstiklâl Mücâdelesi ve kuruluş şekliyle dünya mazlûm milletlerine örnek olmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölücüler karşısında nasıl âciz hâle getirdiklerini, duyamayacağız! Şehîtlerimize, şehit ailelerine yapılan hakâretleri, reva görülen cezalandırılmaları, duyamayacağız!
* On yılda yapılan duble yolları, hızlı trenleri, hızlı tren raylarını, otomotiv sanayiinde yabancı sermayenin ülkemizi nasıl imâlathâne olarak kullandığını dinleyecek ama hâlâ Türk markalı bir araç üretmediğimizi, motoru güçlendirilmiş hızı arttırılmış trenlerle yaşadığımız kazaları ce can kayıplarını, duyamayacağız!
* Kuzeyimiz, güneyimiz, doğumuz, dört yanımız hem de hemen sınırların ötesinde gözle görülen petrol kuyularıyla doluyken bizde neden petrol çıkarılamadığını ve neden petrolü dünyada en pahalıya kullanan ülke olarak rekor kırdığımızı duyamayacağız!
* İletişimdeki gelişimi, cep telefonu kullanımında dünyada elde ettiğimiz yeri; yıllarca fısıltıyla ABD'nin herkesi yatak odasında dahi izlediği duyumlarıyla yarışırcasına, istenen kişinin hem de kim olursa olsun nasıl ânında tejknik tele-kulakla kontrol edilebildiğini veya benzer iletişim mûcizelerini dinleyeceğiz ama neden dünyanın iletişimi en pahalı kullanan ülkesi olduğumuzu, asla duymayacağız!
* Nasıl demokratlaştığımızı yetmezmiş gibi nasıl İleri Demokrat bir ülke haline dönüştüğümüzü, ABD ve AB'nin istekleri doğrultusunda nasıl devâsa adliye binaları, Diyarbakır'da İstinaf Mahkemesi binası; nasıl çok büyük ve çok kişi barındırabilecek dev cezaevleri inşa edildiğini dinleyeceğiz ama tutuklu gazeteci sayısında, bir rekora sahip olduğumuzu, duymayacağız!
* Dînden, diyânetten, Allah'tan, îmandan, kul hakkından bahseden örnekli kıssalar dinleyeceğiz ama cezaevine sağ girip cenâzeleri hürriyete kavuşan mazlûmları, adâlet eliyle işlenen zûlümleri duymayacağız!
* Siyâset üzerindeki askeri vesâyeti, nasıl kahramanca alt ettiklerini, hadlerini aşanlara nasıl hadlerini bildirdiklerini, kendileri geldiğinde ayağa kalkmayarak tarihî bir suç işleyen Üstün Hizmet madalyalı, Kahraman bir Paşa'ya nasıl haddini bildirdiğini ve benzerlerini dinleyeceğiz ama Büyükanıt General ve Özkök Generale neden veya kimlerin telkinleriyle dokunamadıklarını asla duyamayacağız! Süleymaniye'de başına çuval geçirilen askerlerimizin Erdoğan ve AKP'nin değil, ABD politikalarına karşı çıkan generallerin cezalandırılması için yapıldığını ABD'lilerin açıkladıklarını duymayacağız!
* Meslek okulları ve liselerine tanınan imtiyâzı ve sebeplerini dinleyeceğiz. İHL'ni ve mezunlarının liyâkatlarını kendilerinden de örnekleyerek doyasıya duyacağız ama eğitimin millîlikten çıkarıldığını, Atatürk kadrolarının Tevhîd-i Tedrîsat'ından nasıl vazgeçildiğini, ilkokullardaki "Andımız"ın, kitaplardan Bayrak Şiiri'nin nasıl kaldırıldığını, güya seçmeli edilerek Din ve Ahlâk Dersleri ile Kur'ân ve dîn öğretiminin, nasıl sahipsizliğe itildiğini duyamayacağız!
* "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Türk öğüdünü defalarca duyacağız ve bu öğütten hareketle azınlıklarımıza yapılıyormuş gibi gösterilip Haçlı AB'nin dikteleriyle nasıl; "Ya Allah! Bismillah"larla eski Haçlı karargâhları kilisleri açtıklarını dinleyeceğiz ama yıktırılan tarihi Kur'ân Kurslarını, duymayacağız!
* "Demokrasi, gereken durakta inilecek olan tramvaydır. Geç kalan yer bulamaz!" diyerek demokrasi, İleri Demokrasi nutuklarıyla on yılda atılan demokratik hamleleri dinleyeceğiz ama neden dünya demokrasi sıralamasında yedi basamak gerileyerek 89. luğa indiğimizi duyamayacağız!
* "Dindâr bir gençlik istiyorum." diye kükrenmesine rağmen neden dünya gözünde; "endise yaratan özel konumda bir ülke" olarak sınıflandırıldığımızın sebebini, duyamayacağız!
Yarın, saatlerce dünyaya canlı olarak iletildiğini sık sık sunuculardan duyacağımız ama bizim bile alışkın olduğumuz yalanlar olduğu için arada bakacağımız, müsrîf bir gösteri izleyeceğiz!
"Hak, şerleri hayr'eyler/ Görelim Mevlâ n'eyler/ N'eylerse güzel eyler." tevekkülümüzle; "Durmak yok! Yola devâm!" sloganlarını; bıkıncaya, tiksininceye, tıksırıncaya kadar duyacağız veselâm... 
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 28, 2012

FERMÂN ZÂLİMİNSE GÖNÜL DAĞI BİZİMDİR!...

Balyozun sapı bizden olmasa bizi vurulabilir miydi?
Balyoz Davası, süreci ve sonucunu; Nemrût Mustafa Dîvanı ile veya Yassıada Mahkemeleri ya da Birinci 12 Eylül'ün dikte kararlı mahkemeleri ile kıyaslayanlar, haksız mı? Özel Yetkili Mahkeme adlı bu uygulamanın emperyal güçlerin istediği şekilde başlatılıp sonuçlandırıldığını, söyleyenler; ne böyle mahkeme olur, ne de bu mahkemelerin âdil hükmü olur, gücün teslîm edildiği işbirlikçi korkakların, intikamıdır diyenler, haksız mı?!
Az önce BOP Eş Başkanı Erdoğan; "İmralı ile görüşülebilir. Çünkü İmralı'nın öldüğü, öldürüldüğü şeklinde söylentiler var!" falan diye bir şeyler söyledi! Ve lâhavle velâ kuvvete...!
Silivri'ye sağ girip cenâzeleri ailelerine teslim edilenleri hatırlayınca, başta insanlığımdan, sonra Müslümanlığımdan ve Türklüğümden utandım! Kuddusi Okkır Rahmetli, Kozinoğlu Rahmetliler, İmralı hükümlüsü, bebek katili pislik kadar önemli değil miydi yoksa?! Bölücü âdilerin merak ettiği söylenen bebek katili, insanlığın yüz karası pis yaratık kadar değeri yok muydu bu millet evlâdı rahmetlilerin?
Biz Türk Milleti olarak evlâtlarımıza, kahramanlarımıza sâhip çıkmazsak; sarı öküzü canımızı kurtarmak için, eyyâmcılık yaparak fedâ edersek, sıra yarın bize gelmeyecek mi?
"Fermân padişahın, dağlar bizimdir." diyen karakterin devâmı değil miyiz biz? Suçun bizde olduğunu, ne zaman anlayacağız? Susarak sırasını bekleyenden, korkaktan, ürkekten, kaçarak sağ kalandan kahraman mı olur? "Ölü kahramandansa sağ korkak"lığı mı tercîh eder olduk?
"Kahramanı olmayan ve kahramanı ölmeyen topluluklar millet olamaz; kahramanın kahramanlığı ölümüyle başlar."diye yıllarca boşuna mı söylendik? "İdeâli olan milletler, koyunlardan kahraman çıkarır; ideâli kalmayan milletler, kahramanlarını koyunlaştırır." diyen Atsız Rahmetli, bizi mi tarif etmiş yoksa? "Gelene ağam, gidene paşam..." diyen eyyâmcı, korkak, pısırık, kimin atına binerse onun düdüğünü çalan bu toplum, biz miyiz?
Ankara-Silivri arasını su yolu eden; hür kalemliğin, hür akıl ve vicdânın temsilciliğini gönüllü ve tek başına yapan, gazeteciliğin ve muharrirliğin yüz akı Yavuz Selim Demirağ'ın bir yandaş televizyonda, yandaş yalakalarca; "Balyoz'culuk"la ithâm edildiğini de görmedik mi? Görmeyecek misiniz? Sıra ölüme gelince komşuya atan kurnazların, şahsî çıkarlarına milleti fedâ ettiklerinin ne zaman farkına varacağız!
Tekrarlayacağım ve korkakların, korktuklarının olmayacağını ispatlayana kadar da tekrarlamak durumundayım ki: Devletin derini olmaz! Devlet, ya olur, ya olmaz! Olursa milletin derini olur ve o da biziz! Devlet Yanlısı Çete'denim! Çete Başkanlarım, Muhteşem Türk Atatürk'tü, Müthîş Türk Türkeş'ti ve öldüler! Başsız, başkansızım ama Devlet Yanlısı Çete mensûbiyetinin bütün özelliklerine hâizim! Milletime, Devletim'e, milletimin mukaddeslerine, Töreye, Türeye sâdığım. Uğrunda ölmezsem milletin yaşamayacağını biliyorum! Allah'ı Allahçılardan, Dîn-i Mübîni dincilerden, Atatürk'ü Kemalist Atatürkçü(!)lerden, Devleti işbirlikçilerden, cemaatleri Haçlı Müslümanlar'dan kurtarmak için bu uğurda can vermek te dâhil her şeye hazır olduğumu i'lân ediyorum! Peşimden kim gelecek, bana kim sâhip çıkacak şeklindeki ürkekliğe aslâ tenezzül etmem! Abd-i Hû rütbeme şükr'ederek; Allah korkusuyla dolu yüreğimde başka beşerî bir korkuya asla yer vermeden; bütün işbirlikçilere, dolma kalemlere, eyyâmcı-takîyyeci kurnazlara, Haçlı Müslümanlara savaş i'lân ediyorum!
"Ölen varsa işte meydân" diyerek; "Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle"yi ikrâr ederek; "Ben ölmezsem, sen ölmezsen, o ölmezse, ölmezsek/ Ne milletim yaşar, ne Devlet kalır!" inancımla işbirlikçilere baş kaldırdığımı i'lan ediyorum!
Tek olmadığımı biliyorum ama savaş i'lan etmemiş hiç bir Son Akıncı'yı ifşâ ve ihbâr etmeden; "Fermân Padişâh'ın, dağlar bizimdir." diyerek Gönül Dağı'nı gösteriyorum! Artık herkes Gönül Dağı'na baksın!
Mutlaka her Türk, kendine yakın Gönül Dağı'nda bir Hürriyet Meş'âlesi'nin yandığını ve bir kahraman Türk Evlâdının kendini Hürriyet Mücâdelesine çağırdığını, görecektir!
Son uğurlanan Gönül Eri:
"Gönül Dağı yağmur, dumân olunca
Akar gözlerimden sel gizli gizli"
diye ünleyerek giderken türküleri ve Gönül Dağı'nı, kime emânet etti?
Hadi Türk Milleti! Tanrı aşkına, Çalab aşkına, Allah aşkına hadi Türk Milleti! Aç artık gönül gözünü ve bak artık Gönül Dağı'na!
Otobüs terminallerindeki ayakçıların müşteri kapmak açgözlülüğüne benzeyen bir cazgırlıkla Cem Evi pazarlamacılarıyla Câmi Pazarlamacılarının Neşet Usta'nın Cenâzesini paylaşamama saygısızlığını da göremediysek gönül gözlerimiz kör, kulaklarımız sağırdır ki böylesi kör ve sağırlara kurnaz eyyâmcılar, ne yapsalar yeridir vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 26, 2012

BALYOZ ELİMİZDE, UZUN İP BELİMİZDE...

Ferhat'ın külüngüne "Balyoz" diyerek, yeniden ele aldık ve çile dağını delmek için vurmaya başladık yüz yıllar sonra! Dağ delininceye kadar dünya dinleyecek balyoz seslerini! Dağ delinince de Türk'ün öfke selini seyredecek bütün dünya bir daha!...
Biliriz ki her şeyin olduğu gibi sevginin de bir bedeli var! Biliriz ki, en ağır bedel, karşılıksız sevginin bedelidir ve can yakar! Türk Milliyetçileri, Ülkücüler bunu ve sonucunu bile bile; "Karşılıksız sevdik. Biz ki, ustasıyız Vatan sevmenin." diye övünürler! Biz de övünenleri alkışlarız millet olarak!...
Dünya milletlerinin, özellikle de Haçlı dünyasının, hangi milletlerin milliyetçiliğinden korktuğunu ve sebeplerini sorgulamış, paylaşmıştık defalarca. Bir millet fedâisi olarak işimiz bu, son nefese kadar!
Tarih yapan milletleri, bir daha hatırlayalım. Asya'da; Çinliler, hemen yanında Türkler, berisinde Ruslar ve Farslar... Avrupa'da Macarlar, Romalı Yunanlılar, Almanlar, Fransızlar, Okyanus ötesinden İngilizler v.b.
Bir çok millete adreslik eden Avrupa Kıtası'nda 2.000 yıldır ortak payda, ortak dinleri Hristiyanlık olmuştur. Daha önce defalarca Avrupa'nın altından girip üstünden çıkmış Türk Milleti İslam'la teşerrüf ettikten sonra, Hristiyan Avrupalıların iki kat korkulu rüyası olmuştur! Müslüman Arap ve Farsların, kendi coğrafyaları dışına nüfûzları yok denecek kadar azken Müslüman Türk Milleti'nin kabına sığmazlığı, aşıp taşması karşısında defalarca Haçlı Birliği ve Haçlı Seferleri oluşturulmuştur.
Binlerce yıl Asya ve Avrupa'da at oynatan Türk Milleti'ne karşı Avrupalı hristiyanlar, defalarca Haçlı Birliği kurmuş olmalarına rağmen, İslâm Dünyası bir birlik oluşturmamış, Türkler de böyle bir birliğe gerek duymamıştır. Bütün Haçlı Seferleri'ni İslâm adına tek başına göğüslemiş ve hem Allah rızâsının, hem de millet-devlet sevgisinin bedelini can olarak, kan olarak ödemeye gönüllü olmuştur.
Biliyoruz ki tarih, tekerrürden ibâret ma'lesef!... Günümüzde de tarih tekrârını yaşıyoruz! Haçlı Birliği yine İslâm âlemine karşı saldırıda ve Türk Milleti, bu Haçlı Seferleri'ne karşı bilinen direnişini gösteremiyor!...
Elbette böyle devâm etmez!
Elbette öldüremeyen yara, savaşçıya güç verir! Elbette son iki yüz yılda Haçlı'nın İslâm Dünyâsına yaptığı saldırı ve zûlümleri, Türk Milleti millî hafızasına not ediyor! Günü geldiğinde; "kükremiş sel gibi bendini çiğneyip aşarak" bu yapılanların hesâbını görecektir! Aksini düşünmek tarih bilmemektir, Türk Milleti'nin karakteristik yapısını bilmemek veya unutmaktır ki, en hafif söylemle aptallıktır!
Külünkten, Ferhat'tan, tarihten Balyoz Dâvası'na gelmeğe çalışıyorum!
Millî vicdân Paşaları, gayr-ı millî generaller ve muvazzaf, emekli bir sürü asker, hukuk kullanılarak gadre uğradılar! Mahkeme süresince yasaların izni kadar ilgilenmiştik. Şimdi kalem kırıldı, karar verildi! Varılan karar ve verilen cezânın âdil olup olmadığı, millî vicdânda yarattığı etkiyle bellidir!
AKP sâyesinde, iki kutuplu şekle dönüştürülen kamuoyu; bu konuda da ikiye bölündü! AKP ve yandaşları, kararı ve cezâları memnûniyetle karşılarken muhalif kanatın büyük kısmı incinmiş durumda!
Ama dedik ya her şeyin olduğu gibi Vatan-Millet sevgisinin de bir bedeli var! Bu bedelin, can olduğunu iyi bilen bir milletiz! Toprak vatan olsun diye ve "devlet-i ebed müddet" diye 20'lik Kınalı Kuzularını onar-yirmişer şehît verirken övünen Türk Milleti'inin, bu cezâlar karşısında dövünmesini beklemek, âbesle iştigâldir!
Türk Milleti bilir ki; İmam Efendilerin uğurladığı Şühedâ, geri dönmez ama savcının-yargıcın gönderdikleri, mutlaka gelirler! Şehîtleriyle övünen bir millet; hukuk eliyle zûlme uğramış kahramanları için dövünmez! Türk Milleti, -düşmana karşı- böyle bir zaafiyet gösterir mi?
Gadre uğramış Paşalara, generallere ve millet evlâdı askerlerimize, ailelerine geçmiş olsun. Onlarla berâber adâleti bekleyerek gün saymaya başladık bile! Biliriz, sayılı gün tez geçer ve rüzgâr eken fırtına biçer!...
"Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin,
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten." diyeli kaç yıldır bilen var mı?
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

ÜLKÜCÜ İRÂDE'YE ŞİKÂYET VAR!...

Okur mektuplarını, iletilerini, mutlaka cevaplarım. Dünyayı Türkçe Okuyan ve Okutan Gazetemizi, Gazetemiz'den de fakîri okuma zahmetine katlanış sebeplerini biliyorum çünkü... Bizim de yaptığımız gibi; ya bizde kendilerini veya kendilerinde bizi buldukları için okuyorlar sağ olsunlar...
Yine biliyorum ki; okurlarımızla biz, birbirimizi tamamlayan yarımlarız!
Bugün kulaklarımı patlatan bir feryâdı, yüreğimi dağlayan bir okur mektûbunu, paylaşmak istiyorum.
MHP'de; "Fikirde Öze Dönüş, Yönetimde Değişim"in, artık niye farz olduğunun anlaşılmasına katkı verir inşallah... Buyurun mektûba:
"Bugün ben yazayım, siz okuyun Reis!... 
Kalemim güçlü değil ama duygularıma gem vuramıyorum! Beynimde harp var; kendimle mi, yoksa kimlerle mi bilmiyorum! 
Reis sona geldik galiba! Hani şâir diyor ya ,"Bu dava hor, bu dava öksüz" bugün onu kabullendim! 
Bir saat önce Ocak Başkanımla konuştum ,oğlum yaşındaki Başkan perişan halde durumu izah etti. Ben adeta tükendim Reis!...
Başkan, Ramazan ayında iftâr için Ankara'ya çağrılır.
Usulünce; "Gelmeyelim biz!" der ama kabul etmezler. Bir emanet araba bulurlar, K....'tan yola çıkarlar. K...... S.... ilçesinde kaza yaparlar, arabayla takla atmışlar! Beş kişi, ağır olmayan yaralarla kurtulurlar şükürler olsun! Çok sevindik ama araba emânet! Kaskosu yok, trafik sigortası da tek taraflı kaza olduğu için işlem yapmıyor. Ve arabada onbir bin liralık hasar var! 
Bu çocuklar, 18-23 yaşlarında babalarının verdiği harçlıkla geçinen, çoğu öğrenci gençler. Nerden bulsunlar bu kadar parayı? Ben kendimce bir hesap yaptım, yüz Ülkücü yüzer lira verse on bin eder bu işi hallederiz sandım ama nafile! K.....'ta yüz lira verecek yüz ülkücü bulamadık! Maalesef anlı şanlı ülkücüler, lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, duymuyorlar, görmüyorlar, resmen sağır-dilsizleri oynuyorlar! Zaten zengin olanlar bizi hiç görmüyor! 
Bir vekilimiz var, Dâvâ'ya maddi mânevi yirmi beş kuruşluk katkısı olmamış! Vekil yapmışız, aylık on-onbeş bin lira maaş alıyor, yine Dâvâ için kuruş katkısı yok!
İki evi iki arabası olanlar var; "Biraz yardım yap." deyince; "Durumum yok." deyip çıkıyorlar!. 
İlk Şehidimizin cebinden otuz beş kuruş çıkmıştı! Yanlış hatırlamıyorsam iki günlük de açtı! Onlara ne diyeceğiz Reis mahşerde karşılaşınca? 
Allaha şükür en fakirimiz bile o günlerden bin kat daha iyi durumda ama ruh kalmamış Reis!
Ben; bir olaydan dolayı, kendisi olayda olmamasına rağmen hapis yatan, ülküdaşını gammazlamayan ülkü devlerini biliyorum! 
Bu günler için mi canlar verildi, bugünler için mi hapis yattılar? 
Lisede biz ders yaparken bahçede nöbet tutan, hapse düşen, hayatını karartan, çıktıktan sonra hayatını bir düzene sokamayan, hatta polis aramalarında rahatsız edilmesinler diye eşinden boşanan ülküdaşlarımızı gördüm!
Çocuklarını dil eğitimine yurt dışına gönderen, ama Ocağa göndermeyen ülkücüler de gördüm! 
İmansızlar Allah(cc)'dan umudunu kesermiş, iyi ki imanımız kuvvetli!...
Bu ülkücü geçinenlerden umudumu kesdim de, Allah(cc) rızâsı için beş bin şehit veren bu Dâvâ'dan umudumu kesemiyorum! 
Yaradan'ın İslam'a sancaktarlık yapmış bu milletin istikbâli gençleri ve bu Dâvâ'nın neferleri ülkücüleri yarı yolda bırakacağını sanmıyorum.
Rabbim yâr ve yardımcımız olsun. Selamlar... (B. GÖZLER)
Mektup aynen bu! 
Bir iki imlâ hatâsına müdâhil olarak aynen aktardım!
"Çocuklarını dil eğitimine yurt dışına gönderen ama Ocağa göndermeyen Ülkücüler de gördüm!" cümlesi, canımı çok acıttı! Ama biliyorum ki bu, bütün Türkiye'de Ocaklar'a ülkücü ana-babaların bakış şekli ve sebebi sorulduğunda herkesin ma'kûl ve ikna edici cevabı olan bir ayıbımız!
Bir zamanlar çocuğunun Ülkü Ocakları'nda olduğunu duyunca memnûn olan ve gönül rahatlığıyla evine dönen ailelerin yerini bugün, çocuğunu Ülkü Ocakları'na göndermeyen Ülkücü aileler almış! Tuhaf mı? Anormal mi? Ayıp mı? Suç mu? Günâh mı? Şahsen bilemedim!...
Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nin, maddî hiç bir sıkıntısının olmadığını biliyoruz, tabi değirmenin suyunun nereden olduğunu da!... "Ülkücüyüm" diyen herkesin fikir medresesi, dergâhı olarak bilip inandığımız Ülkü Ocakları'nın, Ankara'ya çağırdıkları bir İl Ocak Başkanı'nı, kaza geçirdiğinde sahipsiz ve ilgisiz bırakmalarını; ne anlayabiliyor, ne de hazmedebiliyoruz!
Mevcût MHP Genel Başkanı'nca Ülkü Ocakları, Parti Gençlik Kolları gibi kullanılarak partizanlaştırılınca, Ülkü Ocakları'nın millet gönlündeki yeri, hem de Ülkücü ailelerin gözündeki itibârı, yok edildi, Allah sorsun!...
Bu mektûbu ve ortak olduğum şikâyetimizi; sadece ve sadece "Ülkücü İrâde" adlı Kongre Üst Kurul Delegeleri'nin dikkatlerine ve Ülkücü vicdânlarına havâle ediyorum! Bu feryâdı duyun Allah aşkına!...
KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLMALI vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 25, 2012

BİR ÖLÜMSÜZÜN DOĞUMU

Bir ölümsüz daha doğdu bugün sonsuzluğa, zamana...
"Câhildim dünyanın rengine kandım,
Hayâle aldandım boşuna yandım.
Seni ilelebet benimsin sandım!

Ölürüm sevdiğim zehîrim sensin,
Evvelim sen oldun âhirim sensin...


Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığına
Gönlüm inanmıyor ayrıldığına!

Gözyaşım sen oldun kâhirim sensin
Evvelim sen oldun âhirim sensin...


Garîbim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekân kurmadım
Daha bir gönüle ikrâr vermedim;

Bâtınım sen oldun zâhirim sensin,
Evvelim sen oldun âhirim sensin..."

Bir Gönül Eri daha geçtiği yerlere, takipçileri zorlanmasın diye fosforlu, parlak izler bırakarak göçtü!
Aslında cümle sonunda hayret ifâde eden ünlemi kullanmamak gerek, ölüm hayret edilecek bir olgu değil çünkü ama bile bile her seferinde hayret ederiz!
Her fâninin ölümü tadacağını biliriz. Ölümü tarif edenler, ölümün bir fiilden ziyâde lezzet olduğuna işâret etmişler! Ölümün tadılacağına vurgu yapmışlar ama bu tadın tatlı mı, acı mı olduğunu, bilen yok! Sadece tadanın bildiğini ve tadanın, kimseye söyleme şansı olmadığı için ölümün tadını, ömür denilen uykuda gördüğü rüyada bilen yok!
Allah rahmet eylesin. Allah taksirâtını affetsin.
Bir sefer tesâdüfen, havaalanında elini öpmüştüm. Ya ben geliyordum, O gidiyordu veya O geliyordu, ben gidiyordum ve gelenle giden karşılaşmıştık! Şu ân dudaklarımda zorla öptüğüm elinin lezzeti var ki öptüğüm sağ eli, bozkırın tezenesini sallayan eldi!
Ben elini öpmeğe gayret ederken o Küçük Dev Adam'ın tevâzu ile vücut diliyle gösterdiği saygı ifâdesinin her ânında nasıl daha da devleştiğini ifâdeye, kelimelerim yetmez! Kimsenin de bu insanlık âbidesinin hâlini yeterince ifâde edebileceğini sanmıyorum ama dikkat ve hasretle Bozkırın Tezenesi'ni, Bozkırın Yanık Sesini, Bozkırın yetiştirdiği bu İnsanlık Devi'ni anlatacak birilerini bekleyeceğim!
"Garîbim, geldik gitmeye
Muhabbetimiz bitmeye
Yâr ile sohpet etmeye
Doyulur mu, doyulur mu?" diye, dünya lezzetini de tarif edip giden bu Lezzet Ustasını, çok özleyeceğiz! Öyle tok bir gönül ki ve öyle ganî bir yürek ki ve öylesine kanaatkâr ki;
"Başımda altın tâcım
Hem sususzum, hem açım!
Verin bana yârimi,
Gerisi anam, bacım..." Derken hem tek isteğini, hem de tek talebini dillendirirken özlediğine benzerlerin gönüllerini incitmekten böylesine korkan bir yürek daha çıkar mı? Başındaki tâcına rağmen açlığını, susuzluğunu saklamayan; tek isteği yârine kavuştuktan sonra, diğerlerinin anası, bacısı yerinde olduğunu, hiç zorlanmadan ifâde edebilen mert bir yürek!
Güle güle git Neşet Usta! Allah sevdiklerinle, özlediklerinle haşr'etsin. Allah sana rahmet etsin. Bozkırın, âilesinin, sevenlerinin, sevdiklerinin, Anadolu denilen renkli mermerin "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen her renginin başı sağ olsun...
Zannederim ölümüne en kolay alışacağımız bir Dev o!
Çünkü ölümsüzlüğünü, sağlığında hissettirebilen enderlerdendi! İnsan olarak bütün ömrünü; insana, insanlığı anlatmakla geçirdi. Günümüzün Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'su, Emrah'ı, Yunus'u ve Âşık Veyseli idi. Bizim nesli o devlerden mahrûmluğun ezikliğinden kurtaran, müthîş bir dönem mührüydü ve dupduru Türkçesiyle dönemine mührünü vurarak her gün vedâlaşarak gitti!
Sözlerine şarjör ettiği, sevgi silâhı sazıyla her yere ve yöne Sevgi Fişekleri atarak; her yere ve yöne sevgi tohumları ekerek, Sevgi tarlalarını insanlığa emânet edip Ölümsüzlüğe gitti...
Bir kere nasip olan öptüğüm elini, ömrümün sonuna kadar öpmeğe devâm edeceğim Bozkırın Tezenesi; artık sadece senin sazını değil, duyduğumuz her saz sesinde seni hatırlayacak ve o kara-kuru, pamuk yumuşaklığındaki elinden bir daha, bir daha öpecek ve rahmetler dileyeceğiz...
- Es'selam-ü aleykûm Ey ehl-i gubûr...
- Ve aleyküm es'selâm Ey ehl-i dünya... Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 24, 2012

İNSANDAN İNSANA, İNSANCA...

Hani bazen insanın susası gelir ya! Bütün öfkesini, zehrini içine kusası gelir ya insanın!
Bazen bakar ya insan, karşısına pür-dikkat! Bakışının her ânı, ok niyetine, tetiğine basılmış silahın namlusundan fırlayan mermi niyetinedir ya!...
Hani bazen insan; bakar geçer, geçer bakar ya! Bakışları değil, baktığı kaçak olur ya insanın! Kartalca, kurtça, bozkurtça, Türk'çe, delişmence baksa da yakalayamaz ya bazen insan baktığının bakışlarını!...
Serçe yürekli, akbaba esvâplı aktörlere takılır ya insan bazen sahnelerde!
Duruşundan, oturuş-kalkışından, mızrakça-okça-mermice bakışından belli olur ya bazen savaşçının, savaşa hazırlığı!...
Bazen akıllının, aklıyla kavgası olur ya! Hani i'tidâle kafa tutar ya bazen akıllının deliliği!...
Hani bazen insanın daralan sol yanını, sol eliyle kavrarken, sağ eli yumruklaşır ya can almacasına vurmak için!...
Hani bazen suskunun dili çözülür ya bildiği bütün küfürleri etmecesine...
Hani bazen insanın bütün sevaplarını, günahlarına dövdüresi gelir ya!..
En âsi karakterlinin bazen, kaçası tutar ya! Sevdiklerine kıyamayacağından arkasını dönüp gitmek ister ya insan!
Bazen kuduran sevgisini kontrol edemeyince ısırır ya insan sevdiğini!...
Galibiyeti şike ile elinden alınan; her zaman, her yerde yeneceği kişilerin el birliği ile kurdukları tuzakta bazen alt edilir ya insan!
Kaybedeceğini bildiği yarıştan uzak duran onurlu insanlar bazen, oturdukları yerde, hiç yarışmadan mağlûp i'lan edilirler ya!
Bazen yokuş yukarı akar ya insanın sabır seli, taşar ya! Aşıp taşıp, akıl bendini darmadağın eder ya!
Bâzen daralır ya insan!
Şeytana uyan Havva Anamız'a kanarak yasak meyveye dokunup Cennet'ten kovulan ve bir ömür -Adem'in şahsında- kovulduğu Cennet'e girebilmek için nefsine azâb veren insanın, Adem'le kavga edesi tutar ya!
Bazen babasına kızar ya insan! Bazen gücü yetmediği için büyüdüğünde Annesini cezalandırmanın hesaplarını yapar ya manyakçasına insan!...
Şeytan sözü "keşke"lerle başlayan vesvesenin başlattığı akılla îmanın kavgaları olur ya insanın içinde bazen...
İnsanın karaya ak, aka kara diyerek ve bilerek yaptığı yanlışında ısrarla karşısındaki haklıyı incitesi tutar ya!
Aklının, vicdânının med-cezirlerinde, beynine olmadık işkenceleri revâ görür ya bazen insan...
O haldeyim! Bu hallerdeyim!...
Niye sevdiğimi hiç sorgulamadığım sevdiklerime karşı, sükûtumla şavaş başlatmak üzereyim! Sevdiğim için azıcık söylenenleri bile çok dinlememe rağmen; çok söylediklerimi azıcık dinlemeyen, dinlemeğe tenezzül etmeyen sevdiklerimi, susarak ödüllendirmek arzûsundayım!...
"Olmaz!" diyen sevdiklerimin inâdına olmazları yapmak; "Olmaz!" dediğim olmazları yapan sevdiklerimin inâdına; "Yok ya! Yapmaz ya!" dedirtmek için en olmazları yapmak üzereyim!...
Yıllardır ağzını yırtarcasına gemini çekiştirdiğim nefs atımın, dizginlerini bırakmak istiyorum! Yıllardır cehennem azâbı yaşattığım kendi şeytanım nefsimin gönlünü almak istiyorum! Korkularımdan korkmamı, terk etmek istiyorum bir ân... Sevdiğim için bile bile lâdes dediğim incitilmelerimin hesâbını sorasım tuttu!
Sevdiklerime küfretmek; sevmediklerimi en şûh öpücüklerimle ayartmak istiyorum! Şişesine mahkûm alkolü, içip içip kusarak her yanıma kötü kokularımı yaymak istiyorum!
Aaaa! Olmaz mı? Olamaz mı?
Neden mi?
İnsanlaşmak istiyorum! "İnsan ise çok zâlim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi" diye (Ahzâb-72)'de Allah'ın tarif ettiği, insandan olmak istiyorum! Bu son cümlemden bile yaratılış özelliğime uymayı mahâretimmiş gibi söyleyerek içine düştüğüm hâlet-i rûhiyyemi belli edemediysem, öfkemin çâresizliğini daha nasıl anlatırım? İnsanca; insanlığı, insanlığımı sorguluyorum! Umarım yargılamam!...
Dün küfredenler, bugün küfrettiklerine methiye diziyorlar!
Dün methedenler, bugün methettiklerine küfrediyorlar!...
İğrenerek, öfkelenerek, tiksinerek seyretmeğe mecbûr bırakılıyorum ve dün sevdiğine bugün küfredenlere de; dün küfrettiklerini bugün meth'edenlere de; yeni icâdım, gün görmemiş küfürlerimin en kallavilerini gönderip içimde kopan fırtınalarıma yol veriyorum!
Yoksa çatlarım! Yoksa patlayacağım! Çatlayacağım yoksa, çatlayacağım!...
Ey insanım diye insanlar içinde ayrıcalıklı gibi dolaşma aptallığında ısrar eden insanlar! Yahu; Vallahi de, Billahi de, Tallahi de aynen sizin gibiyiz! Yahu, biz de insanız! İnsanım ben de!
Sevemediğim, "öz ağzından kafatasını kusan" ın kusmuklarını içesim, en sevdiklerime içiresim var!
Öfkeli insanın, insanlığa seslenişi böyle mi olurmuş? Bu insanî seslenişi de duymazlar mı insanlar? Kaçamak bakışlarıyla Nesimi'ce derisini yüzdükleri insanın can acısını anlayabilmeleri için, tek tek derilerini mi yüzmeli insanların?
Ne dersiniz?
Boş verin! Siz de susun isterseniz! Becerebilirseniz siz de kafatasınızı öz ağzınızdan kusuverin! Kusmuk yiyecek itten çok ne var etrâfımızda?...
Kılavuzu Adem sâyesinde Cennet'ten uzaklaştırılmış bir ademoğlunun, Adem'e hazret deyip Havva'ya kızmasındaki riyâkârlığını, hâlâ ifâde edemediysem, Vallahi o da insanlığımdandır vesselâm!...
İNSANIN KILAVUZU, İNSANDAN OLUR.
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Pazar, Eylül 23, 2012

EHLİYETSİZ KADILAR(!)LA HASBİHÂL...

On beş yıldır  başsızız ve ne işimiz iş, ne elimiz boş!
Olmadık zamanlarda, olmaz işler yaparak, Meclis'in rengini tamamlamak için PKK'nın siyasallaşmışlarıyla tokalaşarak millî vicdânı rencîde eden bir Genel Başkanla kendi ayaklarımıza sıktık!
Tarihî bir hatayla 70 günlük devşirme bir partiyi hükümet ettik ve on yılda iki kere daha seçim kazanmasına zemîn hazırlayarak tarihî hatâmızı, millî suça dönüştürdük!
Taraftarlıkla Ülküdaşlığın farkının farkında olmayan, söylediklerine kendileri de inanmayan birileri hâlâ kaş yapayım derken göz çıkarıyorlar! Biz de onlara uyup, aynı üslûpla mukabele ediyoruz! Yazık!...
Kendimizle vicdânî hesaplaşmalarımızdan da inciniyorlar! Güya tenkît ederken hakâret ediyorlar! Elbette kötüden, yanlıştan örnek olmaz. Yanlışa yanlışla mukabele, iki yanlış eder ve telâfisi güçleşir elbette! 
Meşrû zaman ve zemînde; hem fikren, hem de siyâseten yapılan yanlışları belirleyip sür'atle düzeltmemiz gerekmez mi? Partilerde kongreler, bunun için yapılmaz mı? 
Meselâ; Ülkü Ocakları'nda particilik yapılıp Parti'de ise sanki bir fikir derneği rolü yapılmasında bir anormallik yok mu?
Sandıktan çıkan oy sayısı ile gücü belli olacak olan bir partinin; bilmem şu mezhep mensuplarıyla, bilmem bu cemaat müntesîpleriyle, bilmem hangi farklı etnik kökenli kişilerle, okumuşlarla, okumamışlarla, cami cemaatiyle, meyhâne müdâvimleriyle, yetmezmiş gibi partinin temel-köşe taşı Ülkücülerle çekişmesinin, kutuplaşmasının siyâsi akılla bir alâkası olabilir mi?
Bu gün cin olmadan şeytanlığa heveslenen, taraftar "Ehliyetsiz Kadılar"la hasbihâle çalışacağım!...
Taraftar kandaşlar! Sâdık siyasî amigo kardeşler!
Milliyetçi Hareket Partisi'ne önümüzdeki Kongre'de, bir genel başkan arayışındayız!  Artık bir Başbuğ bulmanın imkânsızlığını biliyor ve seçim kazandıracak bir Genel Başkan arzuluyoruz! 
Bu düşünce ile susması gereken zamanlarda bağıran-çağıran, gök kubbeyi patlatması gereken zamanlarda da inâdına susan ve Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin on beş yılını durağanlaştırarak ziyân eden Ülküdaşımız Genel Başkan'dan görevi alıp bir başka Ülküdaşımıza vermeyi istiyoruz! Hedefimiz MHP'nin, dolayısıyla Türk Milliyetçiliğinin Atatürk'ten sonra bir daha iktidar olması! Bu düşüncenin neresi, niye yanlış? Bu heveste olan partililerin ve ömürlerini dâvâya hasr'etmiş Ülkücülerin bu arzuları, niye ihânet olsun? Böyle bir insafsızlık olabilir mi?
Madem iktidar olmak için her kesimden ve herkesten oy almak düşüncesinde değiliz o zaman partiye ne gerek var? Dernekleşip, vakıflaşıp, hatta cemaatleşerek fikir üretelim! Okuyup yazmadan sanalağda şövalye(!)leşelim, batı taklitçisi misyon(!)lar üstlenelim, ne şiş yansın, ne kebap!...
Susmak, çoğu zaman sarhoş nârâsından, meczûp bağırmasından daha etkilidir! Fikri ile zikri bir olmayanın inandırıcı olmadığını, yaşayarak öğrendik ama çok pahalıya mal oldu!
Bir zamanlar; nice "Dolma Kalemler", nice uzaktan kumandalı işbirlikçi Karen Fogg Çocukları, "Bahçeli MHP" sıfatını da yamayarak MHP'de çiçek yetiştirme(!)ye hazırladıkları, Bahçevan ve yancılarına methiyeler dizerken hoşunuza gidiyordu! Bu alkışlara kanıp ülkücüleri MHP'den dışlıyordunuz! Biz ise, "Bu işte bir yanlış var! Bunların methettiğinde gayr-ı millîlik vardır!" diye feryâd ediyorduk!
Şimdi ise, bizim o samîmi ve idealist uyarılarımızı taklîtle; "Koray Aydın'ın Zaman'ın kuruluş yıldönümünde ne işi var? Cemaatin adayı!" diye iftirâyla saldırıyorlar! Ayıptır, günahtır!...
Hemen savunmaya geçip ve aynı yanlış üslûpla; "Genel Başkan'ın hem Gülen'e savaş açıp hem de cemaatin Bolu İmamı ile iftarda ne işi vardı? Yalnız başına 17.00'de girdiği, kapalı iftar yemeğinden sabah 04.00'te çıktığında neler konuştular?" diye; "12 saat iftar yemeği mi olur?" diye sorsak haksız mı, yoksa hâin mi oluruz?
Hafızâmıza bakalım: Genel Başkan'ın suçunu üstlendiği, barajda kalınan seçim sonrası, atanan ABD Büyük Elçisinin; iktidar ve ana muhalefeti atlayıp Meclis dışındaki MHP'yi ziyaret ederek; "Sayın Genel Başkan, sizinle çok uzun süreli beraberliğimiz olacak." şeklindeki dileklerini, unutalım mı?...
İsterseniz işimize bakalım, siz de Allah aşkına işinize bakın!...Korkmayın biz üzerimize düşeni yaparız! Seçim bitince sizin de işiniz biter! Oysa bizim işimiz, seçimlerden hemen sonra başlar! Çünkü siz partilisiniz, biz üyeliğimiz olmasa da MHP'yiz!...
Başbuğumuz yok evet! Her fâni gibi O'da ölümü tattı ama O'nun mücadeleci Türk rûhu dipdiri ve bizimle... Bize O'nun hayâli de yeter..."Ne mozaiği ulan!" diye, "Gerekirse kan dökeriz, can da veririz! Aklınızı başınıza alın!.." diye kükreyişini hatırlar, maneviyyâtımızı zirveye taşırız... Siz artık gölge etmeyin yeter!...
Tokalaşıp alkışlayarak, Gâzi Meclis'in rengini pislerle tamamlayarak; "Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü" sayıklamalarını savunmaya; "Farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi" diye AKP ile Haçlı Müslümanlar'la aynı söylemlere; "Şu sıralar çatlar dağılırsa kaos olur!" korkunuza, "MHP'liler ve Ülkücüler arkandadır, korkma!" desteğine devam edeni alkışa, devam edin!...
Biz; Türk Milliyetçileri, ülkücüler, Türkeşçiler her şeye, herkese rağmen duruşumuzu bozmayacak, Devlet-i ebed müddet ve toprak vatan kalsın diye gerekeni yapmaya devam edeceğiz! PKK'nın kesinlikle sonunu getirecek olan MHP İktidârını gerçekleştireceğiz.
Biz, kutlu seferdeyiz. Hedefimiz Tûran, rehberimiz Kur'ân... AB'sine de, onurlusuna da, onursuzuna da; ABD'sine de, Haçlısına da bildiğimiz bütün keferelere de, tavrımızı koymuşuz! ...
"Biz, MHP'yiz, siz Genel Başkancı..."söz ve tanım, bu kadar net! Herkes kendine yakışanı yapıyor vesselâm...
KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLMALI...
Selam, sevgi, dua... 
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 22, 2012

TÜRK'ÜN MİLLETÇİLİĞİ VE MİLLİYETÇİLİĞİ...

Yıllardır milletçilik ile milliyetçilik; yurtseverlik-vatanseverlik ile milliyetçilik arasındaki farkı, yeni nesillere anlatmadan Türk Milleti'nin millî hayatının bir kaç on, belki de yüz yılını boşa geçirttiler!
Son iki yüz yılda, Anadolu coğrafyasında Türk Münevveri'nin yetişmemiş olması da bu nâ-dânlıktan (bilgisizlik) kaynaklanan kavramlar kirliliğinin en büyük sebeplerindendir!
Üç-beş Batılı düşünürün, üç beş kitabını okuyan ve kendini entelektüel zanneden, Sakallı Celâl'in; "Bu kadar cehâlet, ancak tahsîl ile mümkündür." tanımını bi-hakkın kazanmış bir kaç nâ-dân (bilgisiz) yüzünden Türk Milliyetçiliğini de 1789 yılındaki, yani dünkü Fransız Devrimi sonrası icâd edilmiş, Batılı bir düşünce şekli zannettirdiler!
Kendi tarihini; atalarının taşlara kazıyarak zamana emânet ettikleri 1800-1900 yıllık kesin bilgilerdense entel sıfatı kazanabilmek uğruna Batı Taklitçiliğinde arayan aşağılık kompleksli, millî kimliksiz dolayısıyla kişiliksizler yüzünden; ne yeterince tarihçi yetiştirildi, ne de Türk tarihi öğretilebildi!...
Kimlikli kişilikli ve hem soyuna, hem kendine özgüveni olan tarihçilerimiz de bu Batı mukallitlerince yok farz'edildi!...
Ülkücülerin Yavuz yüzlerinin Milliyetçilik, Yunus yüzlerinin Milletçilik olduğunu, ısrarla vurgulayarak söylemeğe devam edeceğim!
Türk Milliyetçiliğini, Fransız Devrimi'nden mülhem Batı icâdı Haçlı ırkçılıklarından saymak; en azından Türk Tarihini bilmemek ve Türk Tarihinden de Yenisey yazıtları'nı, Orhun Yazıtlarını görmezden gelmek değilse nâ-dânlıktır, bilgisizliktir!
Orhun Yazıtları'ndan 300 yıl daha eski olan Yenisey Yazıtları'ndaki; "Oğul, yabana vardı; töreden uzak kaldı! Ey erk; Genç geyiği türet, Altun turnayı üret!" Şeklindeki günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce, kendilerinden sonrakilere böyle yol gösterici, töre vurgulayan öğütler veren, hatta düşünen Batılıyı, Avrupalıyı, Haçlıyı duyan, bilen var mı?
Yine Yenisey Yazıtları'nda; "Katlan halkım, katlan! Orunum sizin için. Kutsal yerim sizin için. Öz İl'im siziz için. Han'ım için, Ay için, Güneş için; yüz yiğit kandaşım, bin kahraman erim, halkım, Budunum, katlanın!" öğüdündeki "katlanın" yani çoğalın öğüdünü ve bu öğüt içinde halkına ayrı, budununa ayrı seslenerek yol gösteren milliyetçiliğin farkında olamayanlara -incinmesinler diye- ne demeliyiz?
Yenisey Yazıtları'ndan 300 yıl sonra, günümüzden 1500-1600 yıl önce yazıldığını bildiğimiz Orhun Yazıtları'nda ise Türk Devlet Adamlarının, millete hesap vermelerini ve devletle milletin birbirine karşı görevlerini tarif etmesini; o tarihlerde kalın hayvan derilerinden yaptıkları zırhlarının kiri ile övünen; yunağı yani hamamı, kenefi bilmeyen hangi medenî batılıda, hangi Avrupalıda, hangi Haçlıda görmek mümkün?
Babadan oğula destanlarla, şiirlerle, yazıtlarla aktarılan ve genetik DNA fonksiyonları olarak tezâhür eden Türk Milliyetçiliğinin yazılı 1800 yıllık belgeleri varken Türk Milleti'nden 1600-1700 sene sonra; Fransız İhtilâli sonrası, derebeylikten halklığa geçmeye heveslenen Batı'nın; milliyetçiliği algılayabilmesi, anlayabilmesi dolayısıyla anlatabilmesi mümkün müdür?
Orhun Yazıtları'nda; "Dört yanda düşman kalmadı! Başlı baş eğdi, dizli diz çöktü! Uluslar bir araya getirilip Budun oldu. Sonra Türk'ün adâletiyle yoksulu bay ettik. Açı doyurduk, çıplağı giyindirdik.... Dağlar gibi yığılan kemiklerine, ırmaklar gibi akan kanına bak nâdim ol! Türk Budun, kendine dön!" öğüdünü, 1600 yıllık milletçilik ve milliyetçiliği öğreten millî ders kitapları olarak görmemize bir engel olabilir mi?
Tarihin değişmez tekerrürü ile defalarca yükselip zayıflamış ama en zayıf ânında bile düşmanlarına direnerek tarihle yaşıt bir millet olarak günümüze kadar varlığını sürdürmeği başaran Türk Milleti'nin mensûbu olmamızla övünmemize, kim mâni olabilir?
Dünyayı Arap Yarımadası'ndan şereflendirmiş olmasına rağmen İslâm milletler arasında birliği sağlamayı, yani "ümmetçilik"i de Selçuklu ve Osmanlı adındaki Türk Devletleri denememiş midir? Türk'ün kendine vazîfe edindiği İ'lâ-y-ı Kelimetullah'ı; Araplar başta olmak kaydıyla diğer Müslüman kavimleri ayartarak Müslüman Türk'ten koparan Haçlı değil midir?
Defalarca Haçlı Seferleri'ni İslâm adına tek başına göğüsleyip püskürten Türk Milleti'nin milliyetçilik ve milletçiliğinden Haçlı'nın korkmasının bir geçerli sebebi vardır ama ümmetçilik deyip "Baas"çılık yaparak birbirini mezhep farklılığı yüzünden katleden Müslüman Arap kabilelerin Türk Milliyetçiliğinden korkmalarını, İslâmî sebeplerle yorumlamak, samîmi saymak mümkün müdür?
Kopan kopmuş, giden gitmiş! 2000 yıllık Hristiyan ve Yahûdi kîni ile Müslümanlara, son yıllarda da Araplara yapılanlar gözümüzün önündeyken, son otuz yıldır bin yıllık komşularımız, hısımlarımız olan Müslüman Kürtleri,bizden koparmak isteyen Haçlı zihniyete, direnmeyecek miyiz zannediyorlar?
Arap Baharı adıyla Müslümanlara yapılan demokratik soykırımların, Müslüman kadınlara-kızlara tecâvüzlerin Müslüman Kürtlerimize yapılmasına göz yumacağımızı zanneden, yerli işbirlikçilere, Haçlı Müslümanlara hadlerini bildirmek Türk Milliyetçilerinin birinci görevi değil midir?
Çok sabrettik! Türk Milleti daha sözünü söylemedi!
Bir daha başlı baş eğecek, dizli diz çökecek! Dört yanda düşman kalmayacak! Sonra Türk'ün muhteşem adâletiyle yeniden huzûr da, istikrâr da sağlanacak! Bedeli neyse o! Kansa kan, cansa can vesselâm!
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 21, 2012

KONGRELER KONGRESİ, MHP KONGRESİ!...

Yüz bin tabîp gelse bilmez, derdim var,
Deyirem ölürem, demirem olmur!
Nîmetim, kısmetim oldu zehrimâr,
Yeyirem ölürem, yemirem olmur!

Umûdum azaldı Gök Allahı'na,
Kanlı kılıç vermiş yerin şahına!
Başım zûlümkârın secdegâhına,
Eyirem ölürem, eymirem olmur!


Gözlerimde kaldı arzûm, dileğim,
Hakk ta hak vermedi, yitti emeğim,
Oddandı paltarım aman neyleyim,
Geyirem ölürem, geymirem olmur!


Azaplı, şaşırdım dünya sırrına,
İnanma insanın şeytân pîrine.

Herden zemânenin şeri xetrine
Dəyirəm ölürem, dəymirem olmur!



Azerbaycanlı ünlü ozan Azaplı Mikâil'in Fuzûli'nin meşhûr; "Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil!" beytini hatırlatan, müthîş bir şiiri...
Duygusal, romantik, ideâlist kişilerin; söylemek istediği ama kendine koyduğu yasaklar yüzünden yutkunarak söyleyemediği hallerini, çok güzel ifâde eden iki edebî karakter...
Zamanında söylenmiş veya söylenmediği için söylemeyenin bizzat kendisini rahatsız eden kudretli sözlerin hükmüne vurgu yapan müthîş sözler...
29 Ekim'de; mevcût Hükümet mensupları ve onların desteğindeki İkinci Cumhuriyetçilerin hesaplaşmaya soyundukları, intikam hazırlığında oldukları Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünden bir gün sonra AKP'nin Olağan Kongresi var!
Kimsenin umûrunda değil!
Kabine'de değişiklikler olacak! Recep Tayyip Erdoğan'ın vitrininde değişiklikler olacak! Üçüncü kere seçildikleri için artık siyâset defterlerini kapatmak zorunda olan, yetmişten fazla AKP Lokomotifine bağlı ve sadık olarak yürümüş Demokrasi tramvayı vagonları var!
Bu Demokrasi Tramvayı Vagonları; son duraklarında yolcularını indirip yeni vagona aktaracakalr mı, yoksa yerel seçimlerde bindirilmiş hazır kıta olarak kendileriyle birlikte götürecekler mi? Bilinmiyor! Bilinmediği gibi de sanki merak ta edilmiyor!
Yandaş basın ve medyada, köşelerde, haberlerde varsa yoksa MHP ve MHP Kongresi!...
"Açılım" adıyla başlatılıp "Kürt Açılımı" ve "Millî Birlik Projesi" adlarıyla defâlarca makyajı yenilenen bir dikte projeyle asayişimizin sıfırlandığı, PKK'nın kontrol edilemez derecede şımartıldığı, onar-yirmişer Şehît haberleri, bir kaç günde, bir kaç terfi ile Genelkurmay Başkanlığı'na oturtulan kişinin de bizzat giderek gözlemlediği PKK'ya karşı "İleri Demokrat" itlâf harekâtı...
Tam bu sırada Y-CHP'nin Gandi Kemal'i KK'nın, "PKK ile müzâkereler devâm edebilir!" önerisi!...
MHP'nin Mevcût Genel Başkanı'nın ısrarla AKP ve Recep Tayyip'e destek beyânatları sürerken MHP Genel Başkan Adayları'nın hem parti yönetimine, hem de AKP Hükümeti'ne karşı başlattıkları muhalefet atakları!...
Allah aşkına herkes, parti ve kişi taassûbunu bir tarafa bırakarak, hatta ideolojik taassûbunu bir yana bırakarak veya erteleyerek panoramaya bütün olarak bakar mı? 
Bu işlerde bir anormallik yok mu?
MHP Kongresi'nden önce yapılacak olan AKP Kongresi varken ve AKP'de Recep Tayyip Erdoğan'ın yapacağı kesin olan değişikliklere rağmen Yandaş Basın ve medya'nın AKP ile hiç ilgilenmeyip MHP Kongresi'ne yönelmelerinin, bütün "Dolma kalemler"in ağız birliği ile MHP'nin Mevcût Genel Başkanı'na methiyeler dizdirmeye başlamasının, bir anormalliği yok mu?
Suriye mes'elesini, kendi iç mes'elelerimizin önüne koyarak ilgilenen, bizde çok varmış gibi komşu Müslüman ülkelere Haçlı ile birlikte "bombalı demokrasi" ihrâcına hazırlanan BOP Eş Başkanı'nın MHP'den bir kaç gün önce yapılacağını sağır sultanın bile bildiği kongresine karşı bu bigânelik, normal mi?
Bizi be Türk Milleti'ni bir daha cambaza mı baktırıyorlar? Yoksa ben mi çok huylanır ve komplo teorisyeni mi oldum?
Aklım karışık vesselâm!...
KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLMALI...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Salı, Eylül 18, 2012

SÖYLENTİLERİN SÖYLETTİKLERİ...

Yine şehîtler haberi! Yine başımız ve Vatan-Millet sağ olsun 7 kere daha!...
Bugün herkesin inadına yok farz'ettiğim, yoklar gibi davrandığım kişileri muhatap alacağım!
Haçlı Seferlerini tek başına göğüsleyip geri döndüren bir milletin evlâdı olarak; Müslümanlığı kabûlünden önce Kerbelâ'da sıkıştırılan Mazlûm Evlâd-ı Resûl'e yetişip, Yezidin kuşatmasını yararak Hz. Hüseyin'e; "Buyur! Türk Hakanının buyruğuyla seni zâlimlerin elinden alıp götürmeğe geldik." diye imdâda yetişen asîl bir milletin evlâdı olarak; Osmanlı'nın teslîm olmasına rağmen Ravza-y-ı Mutahharâ'yı, Hz. Peygamber'in Mübârek Merkadı'nı iki yıl yedi ay aslan gibi savunarak destanlaşan Medine Muhâfızı Fahrettin Paşa nesli bir millet evlâdı olarak; Pilevne'yi kahramanı Osman Paşa nesli bir millet evlâdı olarak; "Size kahramanlığı değil ölmeği emrediyorum!" emrine bi-hakkın uyup "Çanakkale geçilmez" hükmünü tarihe yazan kahraman ırkın ahfâdı olarak çok rahatsız olduğum, tanık olduğumuz iki olaydan bahsedeceğim!
Önemine göre olayların birincisi; Genelkurmay Başkanı'nın Güneydoğu Anadolu'da başlatılan kapsamlı Kara Harekâtını gözlemlemek veya teftiş için bölgeye gidip geri dönmesini haber ettirmesi!
Harekâtı duyan herkes, heyecânla kesin temizliğin başladığını ve tek PKK'lı itlâfının kesinlikle tamamlanacağını umarak beklemeğe başlamıştı! Gerçi Ordu Komutanı hâlâ sahâda ama; "Mâdem kalmayacaktı veya teftişe gitmişse neden propoganda yaptırırcasına kendini haber ettirdi? Bu sefer hangi validen veya yalaka bir yerel yöneticiden hangi hediyeleri aldı?" diye söylenen millet sorgulamalarını duymaktan, çok rahatsızım!
Gerçi Başbakan, "Son bir ayda 500 PKK'lının" itlâf edildiğini söyledi ama son bir ayda yüzden fazla da şehîdimiz var! Savaştır! Elbette can verilip can alınacak! Savaştır, elbette; "Azdan az, çoktan çok..." ama Genelkurmay Başkanı ve Ordu Komutanının bizzat meydana indiği ve artık teröristlerin, cehenneme çevirdikleri yerlerden kesinlikle temizleneceklerini umduğumuz günlerde, silahsız Mehmetçiklerin zırhsız araçlarla sevk edilirken kalleş tuzağa düşürülmelerini, anlama ve anlatmamız, mümkün değil!
İkinci olay ise; Trabzon'da Şehît Cenâzesinde Bayrak açan, yetkililerden bir Türk Annesi olarak hesap sormaya niyetlenen Türk Kadını'nın; Şehît yakınları içinden çıkan yalaka av-köpeklerince darp ve linç edilmesi!
Şehidimize ve cümle Şühedâya rahmet, ailelerine baş sağlığı, Türk Milletine sabır dilerken; yüreği yanan ve feryâd eden Türk Annesine yalakaca, av köpeği tavrıyla saldıranlara da tek kelime ile; Yuuuuh! Allah müstehâkınızı versin!
Mantığa bakar mısınız: Yüreği yanan, feryâd eden Türk Kadını, şehît yakınlarından değilmiş!
Ulan salak! Ulan beyni iğfal edilmiş, kendini hür zanneden iflâh olmaz kelb-i sayyâd köle! Ulan puşt! "Erzurum'da kar yağsa Rize'de üşiyurum!" diyen Karadeniz Yiğidi ile senin bir alâkan, benzerliğin olabilir mi yağcı yaratık?
Ulan duygu sömürücüsü dilenci karakterli âdi! Sen; BOP Eş Başkanlığı ile övünen işbirlikçi iktidâra yağcılık yapıp Şehîdimiz üzerinden ulûfe bekleyerek kötürüm olası ayaklarınla bir anayı tekmelerken; o şânlı Türk Annesi ve biz, şühedâmıza ağlamaya, şühedânın intikâmı alınsın diye Ordumuza, Mehmetçiğimize duâlarımızla, alkışlarımızla, kahramanlık türkülerimiz ve mehter marşlarımızla destek veriyorduk ve devâm edeceğiz!
Ulan millîliğini kaybetmiş, deforme olmuş kılıksız vitrin soytarısı!
Ulan tüfenklinin yanında duran, itin puştu av köpeği! Sen; avcının avı, erken kalkmasın diye havlamasan da, sahîbini terk edip yalakaca eli tüfenklinin yanında dursan da; Türk Milleti olarak her şehît, bizim canımızdan kopan can ve millî damarımızdan vatan toprağına akan mukaddes kandır!
Sana rağmen, senin gibi beyni dolar-euro ile sıkıştırılıp mankurtlaştırılan kelb-i sayyâdlara rağmen biz, yani canı yanan Türk Milleti; Ordumuzu desteğe, şehît aileleri ve milletimizi tesellîye, Mehmetçiğe destân yazmaya devâm edeceğiz!
Sen ve senin gibiler, itin puştu av köpeği gibi eli tüfenklinin yanında patinizi kaldırıp kuyruğunuzu dikerek durmaya devâm edin! Günü geldiğinde bize de lâzımsınız aynı karaktersiz karakterinizle!... Bizimle de tüfeğin namlusunun yönüne dikkatle bakarak bekleyeceksiniz biliyoruz! KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLUR vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

HÂRİCÎ VIZILTILAR!...

Rıza Zelyut, ilgimi çeken biri olmasa asla muhatap almazdım!
Enaniyyet yapacağım! Bu, nefs denen şeytan bende de var!...
Önce Rıza Zelyut'a; "MHP'den, Genel başkanlık yarışından sana ne?" sorusunu sorup devâm edeceğim; "Hayatında, -gazetecilik sıfatıyla gittiklerin hâriç- hiç MHP'ye girmiş misin? Sen ne bilirsin MHP'yi? Sen ne tanırsın Ülkücüyü?..."
Fakîri tanıyanlar, adımdan önce ülkücülüğümü teslîm ederler! Yine fakîri tanıyanlar, MHP'nin Mevcût Genel Başkanı ve yönetiminden memnûn olmadığımı da bilirler! Hiç saklamadım!
Bu konuda fikir teâtisinde bulunduğumuz ülküdaşlarımızla aynı millî hedefin süvârileriyiz biz! Ülkücü Hareket ve MHP'yi yeniden aksiyoner hale getirerek nasıl iktidâr ederiz diye muhasebe yapar, münakaşa eder, çekişir ve kucaklaşarak birbirimizi Allah'a emânet edip ayrılırız!
MHP'yi ve Yönetimini asla, kat'a Ülküdaşlarımızdan başka hiç kimseyle ama hiç kimseyle ne sorgular, ne de yargılarız! Dahası MHP'yi MHP'liden başkasına, dizayn ettirmeyiz biz!
Bizi hiç tanımadığı, bu talihsiz yazısından belli olan Rıza Zelyut; her halde Ülkücüleri de aynada gördüğü veya on yıldır milletin başına belâ olmuş, Deprem Çadırı Devşirmesi AKP'lilerle karıştırmış!
Rıza Zelyut! İşine bakacaksın Kardeşim!
Biz Türkeşçiler, Komandolar, Milliyetçi Toplumcular, Türkçüler, Türk Milliyetçileri, Bozkurtlar, Ülkücüler, kendimizden başkasına benzemeyiz!
Bizim düşünce ve dilimiz Türkçe, tavrımız bozkurtçadır! Akında değilsek, hücûma geçmemişsek sınırlarımız dışındaki hiç bir yerle ve kişiyle ilgilenmeyiz! Okyanus misâli, dalgalanarak içimizde temizleniriz biz!
Muhalif olsak ta MHP Genel Başkanı'nı veya her hangi bir Ülküdaşımızı; Okyanus Ötesi'nin, 21.yy. Haçlısının karşısında, BOP Eş Başkanı karşısında yalnız bıraktıysak veya bırakırsak Koray AYDIN'ı da, sizin gibi arkaya dolanıp puân peşindeki kurnazlar karşısında yalnız bırakırız!
Sana ne Kardeşim?
Bu iş, senin ve senin gibilerin haddinizi aşar! Eğer 4 Kasım'da MHP'nin Mevcût Genel Başkanı, yeniden görevlendirilirse, önümüzdeki ilk seçimde MHP'ye oy vereceğine şerefin, nâmûsun üzerine and içer misin? Bu sözü verirsen ilgini samîmi bulur ve ma'zûr görürüz! Aksi halde sana ne, kime ne MHP'den Kardeşim?...
Rüşvet, irtikâp, sahtecilik te dâhil 84 Dosyası, raflarda tozlanan biri, Başbakan; Hazîne'nin iç edilen trilyonundan suçlu "Mücâ/ta/hîd Erbakan"ın suç ortağı, sabıkalı biri, Köşk'teyken; Cumhuriyet tarihinde ilk ve son olacak bir davranışla hem bakanlıktan, hem milletvekilliğinden istifâ ederek Meclis'te aklanmış, sonra MHP Meclis'te bile yokken AKP iktidârında Yüce Dîvan'da, 11 - 0 ittifakla berât etmiş, kendisiyle berâber Ülkücü kadroları da aklamış bir Ülküdaşımızı, sorgulamak sana mı kaldı? Sana ne Kar-de-şiiim?
Sana yutkunup söyleyemediğim o kadar sözüm var ki! Çünkü kulağına fısıldayan kişi, MHP'nin Mevcût Genel Başkanı'nın kurmaylarından ve bizim de Ülküdaşlarımızdan biri!... O'na sadece; "Ayıp ediyorsunuz!" der ve sana döner; "İşine bak! Sen bizim âile mes'elelerimizde aramıza girersen pestilini çıkarırız! Bal almaz, pekmez satmazsan, ne işin var bizim tatlı pazarımızda? Yürü! İşine, yoluna bak, Kardeşim!" deriz!
Ne sana, ne de bizden olmayan hiç kimseye; ne Mevcût Genel Başkanımız, ne de hiç bir Ülküdaşımız hakkında söz söyleme hakkı tanımayız! Eğer her hangi bir bedel karşılığı dolma kalemlik etmemişsen, umarız ki bu haddi aşan yanlışından sür'atle döner; hem Koray AYDIN'dan, hem de bütün Ülkücülerden özür dilersin!
Aksi halde ne mi olur? Senin sesini de sivrisinek vızıltısından sayarız! Anlatabildim mi kardeşim? Sen ve senin gibiler; Koray AYDIN'ın da, Mevcût Genel Başkan'ın da, kulağına fısıldayan bizimkilerin de ve diğer Ülküdaşlarımızın gadasını alın! Onların canları sağ olsun!...
Sizin varlığınız veya yokluğunuz aynı! Olmasanız da, vızıltınızı duymasak ta olur yani!...
KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLUR vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 15, 2012

ÜLKÜCÜ İRÂDE'YE SESLENİŞ...

MHP Üst Kurul Delegeleri;
"Ülkücü İrâde" adıyla Türk milletinin geleceğini yönlendirme yetkisiyle donanmış Türk Milliyetçileri; "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye" hayâli, Tûran ideâli ve şanlı bir mâzînin teslîm edildiği, emîn Ülkücüler; Size sesleneceğim!
"Ben, kim miyim?" Sizi meşgûl etmeye kıyamam! Sizin çok kıymetli zamanınızı, isrâf edemem!
Ben, 45 yıllık Ülkücülük adayı bir Türk Milliyetçisi'yim!
45 yıldır; "Halklar, hakların kardeşliği, halkların eşitliği" ve "Halklara özgürlük" diyerek insan hakları savunuculuğu maskesiyle Türk'e saldıranlarla ayrıca; Allah deyip, Kitap, Peygamber, dîn deyip millet ve milliyetçiliği reddedip Arap Baasçılığı yapan, bir de İleri Demokrat maskesiyle milletten kopardıkları halkları, Haçlı emperyalizmine yem eden işbirlikçilerle cenk ederek yaşayan bir Türk Milletçisi'yim.
1967' de Başbuğ Türkeş'in çağrısına katıldığım ândan beri; Türkiye'de, Türk Milliyetçiliğini iktidâr etmek için muhatap olunan bütün sövgü ve övgülerden payıma düşen kadarını almış bir Türk'üm.
Payıma düşen çileyi şükr'ederek çekerken, Milliyetçi Harekete nasîb olan dünyalık, mevkî-makamları paylaşan Ülkücülerle iftihâr eden bir Türk'üm.
Türk Milletinin millî refleksi olan Ülkücülerin, ülke yönetiminde olmaları için her türlü mücadeleye fiîlen katılmış adsız bir Dâvâ Neferiyim...
Önce "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye" ve sonra "Tûran" ideâllerinin gerçekleşmesi için MHP'nin mutlaka iktidâr olması gereğine inanmış bir Türk'üm.
45 yıl sonra, yıpranan sabrımla artık MHP iktidârının ve Türk Dünyası ve mazlûm İslâm âleminin hâmiliğini üstlenmesinin vaktidir diye çırpınıyorum!
Yüzlerce yıl Haçlı Seferleri'ni, İslâm adına tek başına göğüsleyip püskürten Türk Milleti'nin; BOP Eş Başkanlığı ile övünecek kadar değişip gelişen, "Ya Allah! Bismillah!"la kilise kurdelâları kesen, millî hasletlerden uzak kişiler tarafından yönetilmesinden, rahatsızım!
"Ülkücü İrâde" sıfatlı ehîl Türk Milliyetçileri! Allah rızası için bana kulak verin!
Nefsinize yenilip sevdiğiniz kişi adına, diğer adaylara kem gözle bakmayın! Müteyakkız olun!
Farkında mısınız Mevcût Genel Başkanla birlikte 10 Aday var! Neler oluyor?
Ekim ayı sonunda, fırtınalara gebe bir AKP Kongresi var, kimsenin umûrunda değil! Kaç Genel Başkan Adayı çıkacak bilen var mı?
Ama AKP'den 4 gün sonra kongre yapacak olan MHP, yerli- yabancı basın ve medyanın gündeminde ve MHP'liler fanatik taraftarlıkla nerdeyse kavga edecekler! Ne oluyor Allah aşkına? Küçük Muhalefet MHP'nin câzibesi Hükümet olan AKP'den daha mı fazla? Bir anormallik yok mu bu işte?
Mevcût Genel Başkanın; "Şu sıralar çatlar, dağılırsa kaos olur!" ve "Alacağı millî kararlarda AKP Hükümetine destek vermeye devâm edeceğimizi açıklıyorum!" şeklindeki desteğine mukabil Genel Başkan Adayları Koray Aydın ve Müsâvât Dervişoğlu; AKP ve Başbakanı hedef alarak toplantı ve programlar yapıyorlar!
Mevcût Genel Başkanın Salı Toplantılarında AKP'ye verdiği destekler mi, yoksa Adayların, yarın seçim varmış gibi yaptıkları çalışmalar mı milletin daha çok ilgisini çekiyor?
Mevcût Genel Başkan'a ve tamâmının porno kasetleri servis edilen Genel Başkan Yardımcılarına rağmen; ABD'nin "MHP'siz Meclis" oyununu bozmak için, hiç bir ilde adaylara bakmadan olağanüstü bir gayretle çalışıp MHP'yi % 13'le Meclis'e sokan Ülkücülerin ve MHP İl-İlçe yöneticilerinin emeklerini inkâr eden, çarpılmaz mı?
Bütün olumsuzluklara ve mevcût Genel Başkan'a rağmen Türk Milleti Ülkücülere hâlâ güvendikleri için % 13 oy veriyorsa demek ki MHP'nin gerçek oyu, en az; % 35 değil midir? Yazık günâh değil mi?
MHP'yi iktidar gördükten sonra ölmek istememizin neresi, niye yanlış? MHP'nin iktidarı için meşrû zaman ve zemînde Yönetim Değişikliği istemek neden ihânet? Böyle bir merhâmetsizlik olabilir mi? Allah aşkına insaf!...
"Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir bölüğü, bir bölük bir orduyu, bir ordu bir milleti kurtarır." Türk tavrıyla atınızın nalını tutan birer mıh olduğumuzu ve yerimizden asla şikâyetçi olmadığımızı bilin ve Allah rızâsı için yüzümüzü güldürün artık!
KURDUN KILAVUZU BOZKURT OLMALI
vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 14, 2012

BOZKURT KILAVUZLAR...

Günlerdir, haftalardır med-cezîrlerde, gel-gitlerdeydim!
Susmakla nârâ atmak arasında sıkıştırdığım beynimle yüreğim kalemime zûlmetmeğe başlamıştı! Ki o kaleme ve yazdıklarına; "Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına" diye Allah(c.c.) iltifât ediyor!
Dününü, dünkü yokluğu paylaştığı yoldaşını, canını paylaştığı ülküdaşını ve onların mücâdelelerini sadece unutmayıp inkâr edenlerin, yarınlarından, kendilerinden başka kime ne? Kime ne, kimin, genel başkan olmasından?
Memlekette iki kişiden biri, BOP Eş Başkanı başkanlığındaki değişen-gelişenlere, dinler arası diyalogculara, Allah ile aldatan din tacirlerine, Müslüman dünyasına zûlmeden Haçlı'ya duâ edenlere oy verir, onlara bir şey denilmez hatta; "Şu sıralar çatlar dağılırsa kaos olur!" demokrat endîşeleriyle ve -nasıl olacaksa BOP Eş Başkanı'nın- "Alacağı millî kararlarda AKP Hükümetine destek vermeye devâm edeceğimizi açıklıyorum." destek verilir! Dertleştiğimiz ülküdaşlarımızla ağlayacak derecede incinir ve susarız ve sükûtumuzu ikrâr sayarak incitmeye devam ederler!
On beş yılda değişe değişe değişik bir hale gelmişken; "Fikirde öze dönüş, yönetimde değişim" teziyle Genel Başkanlığa talip olan, hem Başbuğ'un, hem de Mevcût Genel Başkan'ın Genel Sekreterliğini yapmış, Koalisyon Hükûmetinde Bakanlık teslîm edilen bir Millet Vekili'ne anlaşılamaz ve izah edilemez bir üslûpla saldırılır! Bütün adaylara eşit mesâfede duruşumuz yüzünden susarız, sükûtumuzu ikrârdan sayıp incitmeğe devâm ederler!
Ki on beş yılda; canların, ömürlerin, istikbâllerin hîbe edildiği MHP öylesine değiştirilmişti ki!
Meselâ; "Türkiye'nin genelev kadınından, Cumhurbaşkanı'na kadar insanının mes'elesi mes'elemizdir." diye Milletle Devleti buluşturulan MHP'yi; "Sosyal dayanışmanın siyâsal iz düşümü" sloganıyla güya demokratlaştırmışlardı!
Meselâ; ayrılıkçı bölücülere karşı seksen yaşındaki Başbuğun; "Gerekirse kan da dökeriz, can da veririz! Ne mozaiği ulan! Akıllı olun!" kükreyişini; "Farklılıkların farkındalıkla ülke yönetimi" ve "Çiçek bahçesi" diye reddederek, ancak "Renkli mermer" denilebilecek Türk Milletine, gıdası hayvan gübresi olan nebât deyip güya yumuşatmışlardı!
Başbuğumuz'un âni vefâtı ile Millet ile Devlet arasında nasıl bir denge unsuru olduğunun farkına varan, seven-sevmeyen herkesin Başbuğun mânevi hatırâsına binâen verdikleri oylarla MHP'yi Sağın Birinci partisi eden oyları, kendilerine sayacak kadar şımarmış; "Başbuğ öldü! Yaşasın Başbuğ!" diyecek kadar edepsizleşenlerin sözlerini duymazdan gelmişlerdi, susmuştuk! Sükûtumuzu ikrârdan sayıp incitmeğe devam etmişlerdi!
Genel Başkan Yardımcılarının nerdeyse tamamı, porno kasetlere baş rol oyunculuğu yapmış ve ısrarımıza rağmen hiç birini ihrâç etmeyip istifalarını istemiş ve birinden istifa da alamayıp kutsal ülkücü oylarla millet vekili etmelerine rağmen, Ülkücülerin, Okyanus ötesi'nin; "Küçültülmüş CHP ve MHP'siz Meclis" senaryosunu bozmak için, adayların adlarına asla bakmadan ölümüne çalışarak aldıkları % 13'lük oy'a da sâhiplenmişlerdi, susmuştuk! Suskunluğumuzu ikrâr sayıp incitmeğe devam etmişlerdi!
Oysa biz, konuşmak için meşrû zaman ve zemîni bekledik hep ve şimdi o zamandayız!
Med-cezîrlerdeyiz! Dolunayda kurt gönlümüz bozkurtlaşıyor ve tam da sırası gelmişken konuşmak durumundayız!
Başbuğumuz'un; "Bozkurtlar! Günü geldiğinde partiye sâhip çıkın!" vasiyyetine uyanlar, işe soyundular! İçlerinden ikisi çok ilgi alanımda çünkü onların şahsında, Partili ile Ülkü Ocaklı arasındaki mükemmel liyâkat yarışını, büyük bir heyecânla izleyeceğiz!
Biri; Parti gençlik Kollarından yetişmiş, partinin her kademesinde çalışmış, Genel Sekreterliğe kadar yükselmiş, temsîl ve hizmet alanlarında rüştünü ispat etmiş, deneyimli bir partili Koray AYDIN...
Diğeri; ehîl-kalifiye Türkler yetiştirerek partiye transferle görevli Ülkü Ocaklarının her basamağında bi-hakkın çalışarak Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'na kadar yükselip, oradan da millî siyâset yapmak üzere Parti'ye geçmiş, on yıl İzmir MHP İl Başkanlığı yapmış; "Aydan da bakılsa ülkücülüğüm belli olur!" diyecek kadar kendinden emîn, deneyimli bir siyâsetçi Müsâvât DERVİŞOĞLU...
"İkisinden hangisi?" Sorusuna cevâbım ise; "Sözün tamamı, Ülkücüye söylenmez!" dir!
Bu ikili arasındaki liyâkat yarışını umutla izleyecek ve hepimiz, boşa geçen on beş yılımızdan tövbe ederek yeni bir heves ve iştiyâkla Dâvâmız'a sâhipleneceğiz inşallah vesselâm...
KURDUN KILAVUZU BOZKURT OLMALI...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Eylül 12, 2012

"SANDIK KAFALI" DEMOKRATLAR!...

Bir milletin canı daha fazla nasıl yakılabilir, bir milletin sabrıyla daha fazla nasıl oynanabilir diye meraklardayım!
Kırk yıldır, bir yandan; "Halklar, halkların kardeşliği, halkların eşitliği" ve nihâyetinde; "halklara özgürlük" diyerek devrimciler, sosyal demokratlar, demokratik solcular; bir yandan da, "Dîn Gününde hangi millettensin diye sormayacaklar! Önemli olan takvâdır." veya; "Seccâdemi serdiğim her yer vatandır." diye diye dinciler; milleti, milliyetçiliği ve "milletçilik" in, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklindeki bütünleyici dokusunu tahrîp ettiler!
Kırk yıllık şuûraltı temizleme veya uyutma işlemiyle camilerde, tekkelerde, cemaât evlerinde, Sivil Toplum Kuruluşlarında, derneklerde, sendikalarda, partilerde, kendilerini demokrat zanneden "Sandık Kafalılar" çoğaltıldı!
Başımızdaki bütün belâların; "Sandık kafalılar" ın seçtiğini zannettiği, Genel Başkanların tespit ettiği ve sandıkta onaylattırdıkları kişiliksiz kişiler yüzünden olduğunu, ya anlayamadık ya da anlatamadık!
İşsizliği kanıksadık! Milyonlarca diplomalı vasıfsız işsizlerin farkında bile olamadık! Tahsîl ve üniversite diplomalarıyla; "Bu kadar cehâlet, ancak tahsîl ile mümkündür." tezini ispatlarcasına üniversite ve tahsîl itibârsızlaştırıldı!
Yazısız toplumsal kurallarla, teâmüllerle kamu vicdânında özel yerleri olan makam ve makam sâhibi kişiler gözden düşürüldü!
"Askerî Vesâyet" adlı, üniformalı demokrasi bakıcısının yerini, ABD'nin İleri Demokrat maskeli "Sivil Vesâyet"çi Haçlı Müslümanları aldı! Vesâyet altına alınana demokrasi denildi, demokrasiyi vesâyet altına alanlara ise İleri Demokrat!... Fark edemedik!...
Ne millî düşünce kaldı, ne millî duygu, ne de millî bir kurum!
Millî -olmayan- Savunma Bakanlığı, Okyanus ötesi mîmarisine uygun, "Kalekol" inşaatları puantörüne dönüştü!
Millî -olmayan- Eğitim Bakanlığı, intihâlci olduğu iddiâ edilen bir Bakan eliyle eğitim ve öğretimi yüz yıl geri götürme gayretinde!
Millî -olmayan- İstihbârat Teşkilâtı, BOP Eş Başkanlığı ile övünen anti-milliyetçi bir Başbakan'ın emrinde, Oslo'da "şeytanla bile.." görüşmek, vatandaşı izlemek, dinlemek, fişlemekle meşgûl!
2002'de sıfırlanmış olan bölücü terör, ülkenin bir bölgesinde sıkıyönetim i'lan etti! Bir-iki Şehît haberiyle infiâller kopan ülkede, yirmi-yirmi beş şehît haberinde, kimsenin kılı kıpırdamaz oldu!
Şehît haberleri sıradanlaştırıldı, halklar şehît cenâzelerini kanıksadı!
Kimle konuşulursa ülkeyi bu hale getirenin AKP politikaları olduğunu söyleyip şikâyetlenmesine rağmen, on yıldır her sandıktan, "sandık kafalı" demokratlar sâyesinde, sadece; "İnâdına Tayyip!" sloganıyla AKP çıkar oldu!
Ülkenin her yerinde; milliyetçi, milletçi, vatansever, sosyal demokrat/demokratik solcu, Atatürkçü, Kemalist, Türkeşçi, Türkçü, mütedeyyin cami müdâvimi kişilerin aralarında konuşulan mes'ele belli: Önce Ülkenin hâli, sonra "Ne yapabiliriz?" sorgulaması. Sonra; "AKP'den nasıl kurtuluruz?" arayışları ve sonra; "MHP'yi nasıl kurtarır/sın/ız?" merâkı!...
Ülkenin yaşlı ve orta yaş grubu; sandığı tamâmen özümsemiş ve "Çâre sandıkta..." diyor, hemen peşine de; "AKP'ye vermeyeceksek kime oy verelim?" sorusuyla dakikalarca, saatlerce süren sohbeti bir anda, bumerang gibi geri, başa döndürüyorlar!
Şahsen güvenmiyorum ama -çâresizlikten- doğru çalıştırılır, doğru işletilirse belki de dünyada ve tarihte ilk defa biz, gelişmekte olan bir Ulusal Devlette demokrasiden faydalanabiliriz diye düşünmeğe başladım! Ama biz ne kadar samîmi davranırsak davranalım; demokrasi adlı ulusallık/millîlik düşmanı garâbetin icâdı, "Genel Başkanlar Despotizmi" Çin Seddi gibi önümüze çıkıyor!
Gençlik içinde atak ve cesûr gruplar var! Onlar da, polisin biber gazına, copuna, tazyîkli suyuna muhataplar! Bir kaç kere, bu atak gençlik gruplarının internet vâsıtasıyla toplantıları oldu! İlk çağrılarında binlerce kişi toplanıyorken sonra bazı karanlık ellerin, hemen her gün, günde bir kaç kere milleti sokağa çağırmasıyla sanal-ağın ciddiyeti, inandırıcılığı bitirildi!
Artık ancak muhalefet partilerinin veya önderlerin çağrısı ile ve ciddî organizasyonlarla meydan mitingleri yapılabilir ama hazîndir ki bütün siyâsi partiler, benzer bir gaflet ve dalâletle "sandık kafalı" ettikleri seçmene, kendi tespît ettikleri kişileri onaylatma peşindeler!...
Geçim derdiyle meşgûl milleti; bu Genel Başkanlar Taasûbu'ndan kim, nasıl kurtarır ve bu derin uykudan ne zaman uyandırır? Bekleyeceğiz vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

KALEMİN İNİLTİSİ!...

"Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına." (Kalem-1)

Medet Tanrım!
Dilimizi dağlıyorlar! Elimizi zincirleyip kalemimizi bağlıyorlar!
Ölmeyecek kadar besleyip sesimizi kısıyor, nârâmızı bağlıyorlar! Aman Çalabım!
"Sus!" diye tazyîkle mîde bulandırıyorlar, sesimiz kısıldıkça mes'eleleri sulandırıyorlar!
Velîliğimizin tanığı, Sen'sin! Deliliğimize el-âlemi güldürüyorlar!
E-lâlem gülerken Mehmedimizi öldürüyorlar! Toprak vatanlaşsın diye, millet yaşayıp devleti yaşatsın diye can veren Mehmedimize sâhiplenmeği, tahrîkten sayıyorlar! Tahrîb edilmesin diye Mehmetçiğe Bayrak indirttiriyorlar!
Söyleniyoruz yetmiyor, söylüyoruz duymuyorlar!
Bunları duyulsun diye bize söyleten Tanrım, görülsün diye manzarayı bize çizdiren Çalabım;
müşrîk, işinde işretindeyken, Allah ile aldatanlar piramitin zirvesi için keçi inâdıyla, merkep inâdıyla toslaşır, tepişirlerken köşe taşlarının yükünü azaltan Allahım;
Milleti iyiye, güzele, doğruya götürsün diye özel ve güzel yarattıklarını, kötülerden az yaşatan Tanrım; hikmetine suâl olunmaz âmenna! Sırrına akıl ermez hâşâ!
Abd-i Hû hüviyetimle eşiğindeyim Tanrım!
Haksızlık karşısında susulmasın diye başımı Hz. Hüseyin'ce Yezîd'in kılıcına adamış, kapındayım Ya Rabbi!
Çamurdan yoğurduğun bedenim, nûrundan üflediğin cânımla, Sana îman eden aklım ve akıllı îmanımla, kanımı mürekkep ettiğim yazdıklarına and içtiğin kalemimle, âteşim kadar cürmümle huzûrundayım Allahım!
Şikâyetlenmek için deği, mazlûmca âhımla gök kubbeyi zâlimin başına yıkasın diye bedduâ için de değil hâşâ! Ana rahmindeki dokuz aylık yolculuktan sonra garip olarak geldiğim dünyâdan menzîlime doğru yoldayken; yolun yokuşundan şikâyet için de değil hâşâ! Arz ettim! Îman ve ikrâr ederim ki hikmetine suâl olunmaz âmenna Kurban Olduğum!
Nazlanmayayım mı? Sana nâz ederek, Sen'den niyâz da bulunmayayım mı?
Sen'den başka kimim var, nâz edebileceğim? Sen'den başka var mı, gücüne baş eğeceğim? Nûrunu can diye üflediğin bu bedene yakıştırdığın başı, kibirlenmeden vakârla dik taşımayı Sen buyurmadın mı? Bu kadar yıl felekle boşa cehd'etmedim elbette!
İmdât Çalabım!
Bileklerimi kelepçeleyip, ellerimi zincirleyip, kalemimi bağlıyorlar!
Kalemimin -Sen'in her satırına and içtiğin- yazdıklarını, yazdığım yere hapsediyorlar!
Kalemim inliyor! Satırlarım ağlıyor! Yüreğim ağrıyor! Beynim sızlıyor! Cân kafeste daralıyor Allahım!...
Bir kişilik yaşatıp çok kişilik düşündürdüğün aklım ile Şeytanla selamı hiç ihmâl etmeyen mantığım arasındaki çekişme kalbimi acıtyor Tanrım!
Yüzüme karşı; "Sus!" demeye cesâreti olmayanlar, teype kaydedilen sesimi kısıyorlar!
Görülmeyeceksem de, gölge gibi de olsa hissedilmeyeceksem de Türkçe salınmayım mı Tanrım?
Duyulmayacaksam da, duyulup bir yanlışa müdâhele edemeyeceksem de Türkçe nârâm, Tekbîrime devâm etmeyim mi Allah'ım?
Haçlı ile elele, kolkola olan Haçlı Müslümanlar; Haçlı'nın müslüman katletmesine seyirle yetinmeyip onlara duâ ediyorlar! Haçlı'nın müslüman kadınlara-kızlara tecâvüzünü seyirle yetinmeyenler, üstelik onlara yardım ediyorlar!
Suriye'ye Kerbelâ diyorlar Ya Rabbi! Suriye'de ve Afrikanın kuzeyinde zâlimin adı belli de Ehl-i Beyt'ten, Hz. Peygamber'in sevgili Torunu Şehît Hüseyn'e benzetilenler de 21.yy. Yezîdinin beslemeleri değil mi?!...
Kalemin inliyor, satırlarım ağlıyor Tanrım! Bu zûlme tahammülüm kalmadı Çalabım!
Hz. Muhammed'e Miraç'ta Cebrâil'in; "Bunlar Allah'ın süvârileri Türklerdir. Hangi kavim azarsa onlarla cezâlandırır." diye târif ettirdiğin Müslümân Türk Milleti'ne; zâlimden hesap sorma yetkisini ver Allahım!
"TÜRK MİLLETİNİ SEVMEK VÂCİPTİR." (Prof.Dr.Zekeriyâ KİTAPÇI)
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Eylül 10, 2012

SAKARYA'DAN ANLADIĞIM...

Hayatım boyunca sadâkati çok önemsemiş ve kimin, kime gösterdiği ile asla ilgilenmeden sâdık olanı sevmiş ve sadâkatine saygı duymuşumdur!
Bu düşüncelerimle MHP Genel Başkanı'na, O'nun sâyesinde edindikleri makam ve mevkîden dolayı sâdıkâne bağlıları, hep anlamışımdır! Çünkü bilirim ki; iyiliği unutana nankör, kötülüğü unutana âciz veya mazlûm derler!
Yüce Dînimiz de Müslümân'a, aşırıya gitmemek şartıyla Kısas tanımıştır ve; "Ey temiz akıl sahîpleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Ümit edilir ki korunursunuz." (Bakara- 179) diye de uyarmıştır.
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de; "Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl- 126) diye buyurulur.
"O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22)'den anladığımıza göre Allah bizi Türk yaratıp Türkçe lisânımızla donattıktan sonra bir de İslâm'la taçlandırmıştır. Demek ki Müslüman bir Türk olarak Yaratıcımız'a ne kadar şükr'etsek, hamd'etsek hakkımızdır ve azdır.
Bunlardan sonra bir de; "Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyiniz; sonra onlar da bilgisizce düşmanca Allah'a söverler." (En'âm- 108) Âyet-i Celîlesini hatırlatarak asıl konuya döneceğim.
Şühedâ Ceddimizin bize emânet ettiği Cennet Vatanımız ve Devletimiz hakkında gayr-ı millîlerin düşünceleri, yaptıkları ve yapmayı planladıkları ortadayken Türk Milleti'nin millî refleksi Ülkücülerin, son günlerdeki cepheleşmelerinden târifsiz derecede rahatsız ve üzgünüm!
Kurulduğu günden beri "Deprem Çadırı" dediğim AKP adlı devşirme kampında, menfaât çatışmalarıyla başlayan ve artık saklanamayan kamplaşma ortadayken; Erdoğan'ın talimâtıyla AKP'nin yaptırdığı ankette; "Oyunuzu AKP'ye vermezseniz kime verirsiniz?" sorusunun cevâbı, % 70'ten fazlasıyla; "MHP'ye" olarak alınmışken; MHP'lilerin, özellikle de ülkücülerin bu gereksiz cepheleşmesini, anlayamıyorum!
Meşrû zaman ve zemînde, hatta Mevcût Genel Başkan'ın; "Adaylık düşünen arkadaşlarımızdan sıkıntısı olanların 40 delege imzâsı benden." sözüne rağmen, Adaylık açıklayan Ülküdaşlarımıza bu kadar kîn ve öfkeyle saldırmanın, bir gizli sebebi var mıdır?
Mevcût Genel Başkan ve Aday Ülküdaşlarımızın birbirleri hakkında saygı ve sevgiden başka sözleri yokken, taraftarlık yaptığını zanneden kişilerin, adaylara ve birbirine karşı sarf ettikleri galîz hakâretlerin, bir anlamı var mıdır? Olabilir mi?
Koray Aydın Ülküdaşımızın çalışmalarını, ben de çok dikkatle izliyorum!
Sakarya'daki açık hava toplantısındaki performansını beğenmeyen bir MHP'li olabilir mi? Başbakan'a hitâben soruları ve Hükümeti tenkîtlerini toplumun kabullenişini, cokusunu görüp beğenmeyen bir MHP'li çıkar mı?
Doğru davranış, doğru siyâset ve Ülkücü mantık, Koray Aydın'ın yaptığı değil midir?
Kapalı kapılar ardında, her türlü tezvîrâta müsâit, gizli görüşmelerle "Ülkücü İrâde" dediğimiz MHP Delegeleri'ni töhmet altında bırakmaktansa her ilin ve ilçenin, oy veren asıl partililerini, seçmenleri etkileyerek, onların Delegelerini iknâ etmesini beklemesi, doğru ve vicdânî bir davranış değil midir? Koray Aydın'ın, sanki yarın seçim varmışçasına salonlara, meydanlara inmesini ben böyle yorumlayarak yanılıyor muyum?
Mevcût Genel Başkan'a bağlı, bütün Ülküdaşlarıma saygılıyım! Temsîl ettiği makam itibâriyle ben de aynı derecede bağlıyım çünkü! Değil kendilerinden, berberdeki traş artığı saç tellerinden vazgeçebilir miyim? Referandum ve gereken süreçlerde hiç vaz geçtim mi? Bilmez miyim ki ülküdaşlarımı asla terk etmediğim için onlar da sağ olsunlar fakîrden vaz geçmezler! Siyâseten hiç bir şahsî beklentim de yokken bilmez miyim kolay vaz geçenden, çok kolay vaz geçilir?
Genel Başkanlık yarışında taraftarca davranarak ve hâriçten gazel okuyarak, her hangi bir Delege Ülküdaşımı incitirsem MHP'nin dolayısıyla Türk Milleti ve Devleti'nin istikbâli ile ilgili hayâl kurma hakkım kalır mı?
Bu duygularımla Koray Aydın'ın toplantı ve televizyon programlarını izleyen delege olmayan bütün MHP'li arkadaşlarıma, ülküdaşlarıma sesleniyorum. Allah rızâsı için bölgenizden, ilinizden, ilçenizden ve içinizden seçilen Delegelerle samîmi olarak Partimizin, dolayısıyla Ülkemizin istikbâli sohbetlerini artırın!
Delegelerinizi, sizin kanaatlerinizi temsîle iknâ edin! Vallâhi iş, çok kolaylaşır, ülkücüleşir ve güzelleşir vesselâm...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ!...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Eylül 08, 2012

"YA ÖLECEK, YA OLACAK" LARMIŞ!...

Recep Tayyip Erdoğan merkezli, kindâr-dindâr temelli, Dinlerarası Diyalog eksenli, Okyanus ötesinden güdümlü siyâsetle on yılda geldiğimiz durum ortada!
ABD'nin, "Bizim çocuklar"ı ile kotardığı Birinci 12 Eylül darbesinden sonra bölgede sahnelenen, "Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi"nin Türkiye perdesinde Eş Başkan olarak sahneye sürdüğü "İnadına Tayyip" argümanı, ülke ve bölgeyi bu hâle getirirken epeyce yıprandı!
Türkiye, İslâm Dünyâsı ve Ortadoğu'da tarihte hiç olmadığı kadar yalnızlaştı! Kırılmayan dost ülke, incitilmeyen Müslüman komşu kalmadı! "Sıfır Sorun" iddiâsıyla ortaya çıkanlar, "Sırf Sorun" olarak ortada dıpdızlak kaldılar!
"Her türlü etnik, dinsel ve bölgesel milliyetçiliğe karşıyız." diye bütün etnik farklılıkları kaşıyıp tahrîk ederek dünyânın ender huzûr ülkelerinden birini cehenneme çevirdiler!
İtle alâmete, kurtla kıyâmete kalan "Netekim General" ve ondan sonraki Özal döneminde, Türkiye'ye Anadolu denilmesi, Devletin adının değiştirilmesi, gerekirse federasyonlar bile tartışma konusu edilerek millî dokumuz gevşetildi! Millî Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumları, millîlikten çıkarıldı!
Atatürk ve Partisinin devâmı olduğunu söyleyen SODEP-SHP'nin Genel Başkanı Erdal İnönü ve ekibinin Kemalist devrim(!)leriyle bölücüler Meclis'e taşındı!
Yüzlerce yıl, defalarca Haçlı Seferi diye gelip geldikleri gibi giden Vahşî Batı; Osmanlı'dan koparılan Afrika, Balkanlar, Adalar ve Kafkaslar'la yetinmeyip Türkiye'yi de parçalayacağını hiç saklamadı! Türkiye'nin de arasında olduğu 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesi olan Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş Başkanlığı'nı verdikleri kişiyi, Başbakan ederek büyük mesâfe katettiler!
Arap Baharı diye İslâm Ülkelerine getirilen bombalı demokrasi(!)lerde akrabamız, komşumuz Müslümanlara Türkiye eliyle de vurdurdular!
Önce palazlandırıp işleri bittikten sonra kendi vatandaşlarına astırıp linç ettirdikleri Saddâm, Mübârek ve Kaddâfi'yi içimiz burkularak izledik!
Suriye ve İran'dan sonra sıranın kimde olduğu apaçıkken BOP Eş Başkanlığı ile övünen Erdoğan, girdiği bütün seçimleri kazanınca, kendini "He-Man" zannetti!
ABD ile dostluk ve AB'ye girmek gibi imkânsız bir hayâlde AKP ile yarış aymazlığına giren muhalefet de, Erdoğan'ın "He-Man"leşmesine yardım ettiler ve Erdoğan'ın, İkinci Cumhuriyet adlı istibdâdını yaşıyoruz!
Dinlendiği, izlendiği endîşesi taşımayan vatandaş, yok! Memur; atanmış âmirinin iki dudağı arasına hapsedilen istikbâliyle kontrol altında!
Başımıza çuval geçirerek bunun; "AKP'ye karşı değil, AKP politikalarına direnen bazı güçlerin cezalandırılması" olduğunu söyleyen ABD'nin desteği ile Silahlı Kuvvetler Karargâhı, vesâyet altında!
Bütün KİT'ler, BİT'ler, madenler Babalar gibi satıldı! Esnaf ve vatandaş, Yeşil Sermâye ya da Batılı Bankalara mahkûm!
Sıfırlanmış terör; "Açılım, Kürt Açılımı, Millî Birlik Projesi" uygulamalarıyla kırsaldan kentlere indirildi! Yurdun bir kesiminde PKK sıkıyönetimi var!
Şehît haberinde infiâl oluşan memleketi, günde yirmi-yirmi beş şehîte kanıksattılar!
Cezaevleri; nâmûslu adamlarla, gazetecilerle, madalyalı Paşalar ve Subaylarla dolduruldu!
Sonunda bumerang, acemi sahîbine geri döndü!
Bu kadar baskıyla tamâmen sinmesi gereken Türk Milletinin diş gıcırtıları ve homurtuları karşısında, AKP panikledi! Bu yüzden, gücünü kaybettiğini gören Erdoğan'ın hırçınlıklarını izliyoruz!
Şımardıkça şımaran PKK siyâsallarının teröristlerle kucaklaşmaları üzerine patlayan millet öfkesi üzerine kontrolden çıkan Erdoğan'ın yaptığı son konuşmasındaki İleri Demokratlıklara bakın hele!... "Ya öleceğiz, ya olacağız dedik! ... medya içindeki bazı kesimler de taşeronluk yapıyor! ... Bölücü terör örgütünün eşbaşkanında yüz olsa parlamentoda değil Kandil'e çıkar! ... Biz tâlimâtı verdik yargı gerekeni zaten yapıyor, biz de gerekeni yapacağız."
Başbakan da şikâyetleniyor, Anamuhalefet te! Diğer Muhalefet ise BOP Eş Başkanı'na, alacağı "millî kararlar"ında destek va'dediyor! PKK-KCK-DTK adlı bölücüler, Diyarbakır'da "Kürdistan İslâm Kongresi" yapıyorlar! "Dere ıs'sız, tilki bey!" Vesselâm...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Cuma, Eylül 07, 2012

MİLLÎ VEBÂLE HAZIRLANILAN MHP!...

"Çok bilen, çok yanılır" ve tedbîren; "Kendi kazdığı kuyuya düşmek" darb-ı meseline; "Kurnaz, akıllıyı sadece bir kere kandırır" inancımızı ekleyerek...
"Şu sıralar çatlar, dağılırsa kaos olur!" tesbîtiyle açıklanan millî endîşe; "Alacağı millî kararlarda AKP Hükümetine destek vermeye devâm edeceğimizi açıklıyorum." diye beyân edilen millî hassâsiyet, AKP'nin yerel seçimleri öne almak hevesinde de açıkça görüldü! Sadece "BOP Eş Başkanlığı" ünvânından bile millî düşünmesi asla mümkün olmayan Tayyip Erdoğan Sultasına verilen bu millî krediyi hazmedebilmem mümkün değil!
Bu satırların; yazarının MHP'nin Mevcût Genel Başkanı'na muhalefetinden hareketle yazdığını zannedenler olabilir! Gerçi doğru sözün yemîne ihtiyâcı yoktur ama Vallahi muhalifliğimden değil bu endîşem!
Zamansız ve gereksiz erken ataklarla verdiğimiz millî açıklardan faydalanarak AKP adlı millî felâketi, başımıza kendimiz musallat ettik! Millî düşündüğünü iddiâ eden, milliyetçiyim diyen herkes; yukardan aşağı veya aşağıdan yukarı benzer aymazlıklar, benzer küçümsemeler, benzer dalâletlerimizle AKP Kaosu'na zemîn hazırladık!
MHP'nin Mevcût Genel Başkanı'nın tek başına aldığı Erken Seçim karârı ve tabanın yani bizim, bu karara bigâneliğimiz yüzünden, 2002'den beri AKP Kaosu'na muhatâbız! AKP'nin Meclisteki sayısal engelini; "Meclis'i çalıştırmak" demokrat fedakârlığı ile "Abdullah Gül Kardeşimiz"in Köşk'e çıkış yolunu da biz açmıştık!
Şimdi de öne alınan Yerel Seçimlerden bir kaç ay sonra gidilecek Cumhurbaşkanlığı Seçiminde, Recep Tayyip Erdoğan'ın Köşk Yolları'nı tanzîm ve düzene mecbûr bırakılmıyor muyuz?
Nasıl mı? Bulunduğumuz yerden manzarayı da târifle anlatmaya çalışalım.
AKP Tüzüğü'ne göre üçüncü dönemlerini tamamlamak ve siyâsî hayatları sonlanmak üzere olan, çoğunluğu Kabine'de görevli AKP Kurmayları var! Tayyip Erdoğan'ın, yol arkadaşlarına ve kurmaylarına sadâkatine itirâz, mümkün değil!
AKP 2002'de ilk seçimi; "İnadına Tayyip" sloganından da belli olacağı üzere Recep Tayyip'e gösterilen ilgi ve destekle kazanmıştı. İktidârın yıpratıcılığına rağmen kazanılan diğer iki seçimde Kabine Üyeleri'nin, kendisine sâdık partizan uygulamalarını RTE inkâr etmez ki Kabine'nin başarılı ve son dönemlerini yaşayan üyelerini, büyük şehirlerden belediye başkanlığına hazırladıklarını duymayan yok!
Bu, şu demek! Cumhurbaşkanlığı Seçiminden bir sene, Genel Seçimden iki sene önce; kabinede görevli AKP kurmaylarının; fiîlen yürüttükleri bakanlıkların ve hükümetin bütün imkânlarını, seçim rüşveti olarak kullanacakları demek! Son iki kazanılan seçimde, Gıda Paketleri, kömür yardımlarının etkisini ağız birliği ile söyleyenleri de hatırlatarak nasıl bir seçim atmosferi yaşayacağımızı, vurgulamak istedim!
AKP'nin giremediği Sahil Bölgelerindeki büyük şehirlerin Yerel Seçimlerde, fiîlen Bakan adaylarla alındıktan sonraki Cumhurbaşkanlığı Seçimi'ni hayâl edebiliyor musunuz? Hükümet olmanın avantajıyla il kongrelerini stadyumlarda yapan ve bindirilmiş kıtalarla stadyumları dolduran RTE'nin; Hükümet ve Belediyelerin açık destekleriyle gireceği Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde, neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Mücâhit Erbakan'ın suç ortağı ve sâbıkalı, "Abdullah Gül Kardeşimiz" in Köşk yolunu "Meclisi çalıştırarak" açan MHP Genel Başkanı'nın; "Laikliğe karşı odak olmak" suçu sâbit ve cezalandırılmış bir sâbıkalıyı bütün dünya gözünde "Seçilmiş Cumhurbaşkanı" olarak meşrûlaştıracak olan, bu desteği izâh edebilecek bir milliyetçi çıkar mı?
Bir yıl sonraki Genel Seçimlerde; Köşk'te Erdoğan, iktidârda AKP ve Belediye Başkanlıklarında AKP'nin eski Bakanlarının olduğu bir ortamda Türk Milliyetçilerini nasıl bir mücâdelenin beklediğini öngörerek endîşelenirsek tavrımız, Mevcût Genel Başkan'a muhaliflikle târif edilirse âdil olur mu?
Perşembenin gelişinin Çarşambadan belli olduğu Türkiye'de, AKP'liler salı gününden Cuma abdesti alırlarsa kim ne diyebilir?
Mevcût Genel Başkan'a yakın, samîmi ülkücüler; Allah rızâsı için bu endîşelerimizi, kendilerine iletin ve Allah rızâsı için milletin mukadderâtıyla oynadığının farkında olun!
Vallâhi, Billâhi, Tallâhi vebâldir vesselâm...
KURDUN KILAVUZU BOZKURT OLMALI...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN