Çarşamba, Ocak 30, 2013

VELİYY-ULLAH BİLMEYEN, MÜRÂİYE EZİLİR!

Benim, Yeni Mesaj'da ne işim varmış? Hadi beee!
Bre adamcılar! Fırkacılar! Kapı-kulu eyyâmcı kurnazlar! Size yıllarca nerelerde gördük ve böyle bir soru sormaya tenezzül etmedik bilmiyor musunuz? Size yazıldım! Aklımdasınız! Ama âcîlen başka işlerim var! Sıradasınız, Allah'ın izniyle görüşeceğiz! 
"Yarı imam dinden, yarı hekim candan eder!" biliriz! Bildiğimizi de söyleriz de; bu kadar Allah ile kavgalıyı, bu kadar Peygamber'e uzağı, bu kadar Kur'ân'a yabancıyı, bu kadar gayr-ı millî müfterîyi niye görmeyiz?
Ulemânın, yani bilge din adamlarının işi, ilâhi doğruyla buluşturup her iki dünyamızı kurtarmamıza yardım etmek değil midir?
İslâm'da ruhbân sınıfı yoktur, tamam! Allah ile kul arasına kimsenin girmesine izin yoktur, tamam! İnsana şah damarından daha yakın yani cânında olan, hatta cân olan Allah ile insan arasına herhangi bir kişinin girebilmesi Allah nasip etmez ve izin vermezse mümkün değil tamam da; "Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır." tarifli Hz. Ali; "Görmediğim Allah'a inanmam." derken ne anlatmıştırki? Bu kadar kısa ve net tariften sonra eksik insanların, bir başka eksik insan tarafından kurtarılması mümkün müdür? 
Allah'ın; "Hem sizden meydâna gelmiş, önde giden, hayra davet eden, iyiliği ve güzelliği emredip kötülüğü ve çirkinliği yasaklayan bir topluluk olsun." (Âli İmran-104) buyruğunu görünce, ûlemâya iyice saldırasım var!
Karanlık izbelerde Arapça bildikleri de meçhûl olan, yüz yüze konuşmaktan kaçan gıybetçilerin iftirâlarla saldırdığı Evliyai'r-Rahman'ı korumak ta -hâşâ- bize mi kaldı?
Câhilin ve âlimin cesûr olduğunu biliriz!
Câhil, duâlarının neden kabul olunmadığını sorgulayarak Allah'a sitem ederken onları, musallât olan muskacılardan, bevlini şifâ diye içiren insafsız-vicdânsız şeyh bozuntularından, Allah ile aldatan iki ayaklı "evliyau'ş-şeytan"dan korumak "Evliya"nın işi değil midir? Allah'ın işâret ettikleri, "Evliyai'r-Rahman" onlar değil midir? Ben mi yanlış algılıyorum?
Zâlimlerin put edindikleri servetlerini, kendileriyle kıyaslayınca; "Atınızın arpasını bile Allah'tan isteyin." öğüdüyle herşeyi Allah'tan isteyip sonra; "Allah duâmı kabul etmiyor!" diye sitem eden samîmi bilgisizleri uyarmak, tesellî etmek ulemâ işi değil midir?
Paylaşılmayan, hiçbirşeye yaramayan bilgi; hiç kimseye yardım etmeyen bilge, neye yarar? Hatta vebâlli değil midir? Bu memlekette Prof. Dr. Haydar BAŞ'tan, Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI'dan başka Allah'a sığınıp şirke, mürâiliğe, riyâkârlığa, sahtekârlığa, Allah ile aldatıcılığa karşı çıkma cesâreti gösterecek kimse yok mudur? 
Körün el yordamıyla fil tarifine benzer çaba ile yırtınan bize yazık değil mi? 
Arapça bilmiyoruz! Çocukluğumuzda öğrendiğimiz kadarıyla Kur'ân okuyoruz ama anlamıyoruz! Anlamak için meâle başvurmaktan başka çâremiz yok! Meâller arasında da tıpatıp benzerlik yok! "Benim meâlcim, senin meâlcin" yarıştırmasına kalırsak bize yazık olmaz mı?
Allah'ın; "O'nun delillerinden biri de ... lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır."(Rûm-22) ; "Bunun üzerine ... Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız, dedik." (Bakara-36) ve benzer beyânlarına rağmen, Allah'ın belirttiği asabiyeti inkâr edenlere direnirken bizi yalnız bırakmak vicdâni midir?
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in; "Sizin en hayırlınız zulüm ve haksızlıklarını destekleme gibi bir günah işlemeden kendi soyunu müdafaa eden kimsedir." (Ebû Davud, Sünen, IV, s.331, no: 5120) hâdisine rağmen; "Asabiyet şeytanlıktır!" deyip asla tanığı olmayan takvâyı maske edinen dincilere, Haçlı Müslümanlar'a karşı bizi yalnız bırakmak insâf mıdır?
İslâm'ın Emevistler tarafından mezheplere, onlarca tarikâte, yüzlerce cemaâte bölünmesini ticâret kapısı edinen "evliyau'ş-şeytan" dan İslâm'ı ve müslümanı korumak "Evliyai'r-Rahman" ın işi değil midir?
Madalyonun öbür yüzüne de bakalım! Ulemâyı sorgulayalım, kızalım, küselim ama ya bizim yap/ma/dıklarımız ne olacak? Ûlema da bize; "Neredesiniz?" diye sorarsa ne diyebiliriz?
Aylardır "Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumları" yla, Türkiye'yi adım adım dolaştığını, televizyon ve gazetelerde gayretlerini izlediğimiz; "İslâm eşittir Türk, Türk eşittir İslâm'dır. Hepimiz Türk oğlu Türküz!" diye kükreyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı niye duymayız? Niye görmeyiz?
Kitap kitap, meydan meydan, ekran ekran anlatarak doğruyu söylediği için gıyâben; cübbeli-cübbesiz Ç.Ü.K (Çok Ünlü Kişi)'lerin köstebekçe fısıltı iftirâlarla saldırdığı seyf-ullâh'ları yok farzedenlere karşı ne zamana kadar sessiz kalacağız? 
Din ile milleti, milletle millî değerleri, millî değerlerle dîni buluşturmak için olağanüstü gayret sarf eden ûlemaya saldıran; müfterî, mürâi, riyâ-kâr, sahtekâr Allahçılarla, dincilerle birliğe devâm edersek üzerimize pislik yağmaz mı?
"Rabbim! ... Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? ... Sen bizim koruyucumuzsun, bizi bağışla, bize acı, ..." (A'raf-155) diye yalvarmaktan başka çâremiz mi var?
Benim Yeni Mesaj'da ne işim varmış? Hadi ordan, hadi be!
"Danışman okur, tutmaz; dervîş yolun gözetmez,
Bu halk öğüt işitmez, ne sarp zamân olmuştur!" (Yunus Emre)
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ocak 28, 2013

YA "DAYISI DÜMENDE" OLMAYANLAR?...

Bekir Bozdağ; "Ak Parti'ye kimsenin gücü yetmez. Niye yetmez? Çünkü bizim dayımız güçlü. Dayısı kimin güçlü olursa, ona kimse dokunamaz. ... Bizim dayımız Türk milleti, bizim dayımız Ispartalılar, bizim dayımız 75 milyon insanımızdır." demiş!
Tebrîk ediyorum! Alkışlıyorum!
Bir insan, aynada gördüğü sûretini, ancak bu kadar güzel tarif edebilir!
Hani; "Katıra, kimin oğlusun diye sormuşlar, at dayım olur." demiş ya!
Vallahi tebrîk ediyorum! Ma'lûmun i'lâmı budur işte!

Türk'ün harman olduğu, Anadolu Bozkırından Yozgatlı olduğunu bildiğimiz Bekir Bozdağ'ın ellerinden öpülesi anasının da Türk olduğunu, öğrenmiş olduk böylece! Tabi dayısının da...
Öğrendik öğrenmesine de; "Asâbiyet şeytan işidir!" diyen; "Ben Gürcüyüm, eşim Arap" diye asâbiyyet yapan, hem kendisinin, hem de eşinin kavmini açıklayan BOP Eş Başkanı Genel Başkanının bu sözlerine uyarlarsak Bekir Bozdağ'ın "dayı" formülü, boşa çıkmaz mı?
Veya BOP Eş Başkanı R.T.Erdoğan'ın bir TV dizisindeki Hurrem Sultanı savunurken, "Bizim böyle bir ecdâdımız yok!" diye feverânını, "Aklına dayısı mı geldi acaba?" diye sorgulamama kim mâni olabilir?
İki Cihân Serveri, eşref-i mahlûkatın en eşrefi Hz. Peygamber(s.a.v.)'imiz; "Evlenirken çok inceleyin, irdeleyin çünkü alacağınız kız, kardeşlerine benzer erkek evlât, bacılarına benzer kız evlât doğurur" diye ümmetini uyarısını çok önemseyen Anadolu'da ve Türk Dünyasında da; "Koç yiğit, dayısına; hanım kız halasına benzer" demezler mi?
"Surâka b. Cu'sum, şöyle demektedir: Hz. Peygamber bir defâsında bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu; 'Sizin en hayırlınız -kavminin zûlüm ve haksızlıklarını destekleme gibi bir günah işlemeden- kendi soyunu müdafaâ eden kimsedir.' "(Ebû Davud, Sünen, IV, s. 331, no: 5120)
Bir başka rivâyet te Vasile b. el-Eska'dan; "Bir gün Hz. Peygamber'e sordum, Ya Resûlullah! Siz ırkçılığı yeriyor ve bu cahiliye davası güdenler bizden değildir buyuruyorsunuz. Acaba kişinin soyunu sevmesi bir türlü ırkçılık mıdır? Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdular; Hayır bu ırkçılık değildir. Ama kişinin zulüm yaptığını bile bile kavmine yardımcı olması, işte asıl ırkçılık odur." (İbn-Mâce, Sünen, no: 3949, Ebu Davud, Sünen, no; 5119, Ahmed b. Hanbel, IV, s. 107, el-Heysemi, VI, s.244, X, s. 294)
Yön tayin edici bu hâdislerden sonra bir de Allah(c.c.)'ın gösterdiği yola bakarak:  
** "O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22)
** "İşte bunlar kendilerine kitap, hüküm ve Peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi diğerleri şayet bu(gerçekleri) inkâr ediyorlarsa etsinler! Biz de onların yerine öyle güçlü bir milleti vekîl kılarız ki onlar, bu gerçekleri asla inkâr etmezler." (En'âm-89)
** "Ey iman edenler! Sizden kim Allah'ın dîninden geri dönerse dönsün! Bilsin ki Allah onların yerine öyle bir millet getirir ki Allah onları, onlar da Allah'ı çok severler. Onlar mü'minlere karşı daima boynu bükük alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise başları dik ve onurlu bir millettir. Onlar Allah yolunda korkmadan, yılmadan cihâd ederler ve hiçbir zorba dilli, kınayanın kınamasından çekinmezler." (Mâide-54) Âyet-i Celîlelerden hareketle bizi Türk yaratan, Türkçe lisânımızla donatan, yetmez gibi bir de İslâm'la tâçlandıran Allah'a ne kadar şükr'etsek, hamd etsek az değil midir?
Geçmişin ve geleceğin Son Kitâbı, Allah'ın İpi Kur'ân'a uyarak, "Yüksek ahlâkı tamamlamak üzere" geldiğini kendileri söyleyen Hz. Peygamber(s.a.v.)'in, yön tayinine sadâkatle bizim soyumuzu savunmamıza kim engel olabilir?
Hele bu, bir de; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" itirâfını yapan bir Haçlı yardımcısı ise; hele bir de bu, "Medeniyetler Arası İttifakın da eş başkanıyım." itirâfını bizzat yapan, Dinler Arası Diyalogcuların ve Medeniyetler Arası İttifakçıların; "Tehid'de birlik yeter! Bu yüzden "La ilahe illallah' demek kâfidir, 'Muhammed'en resûlullah' demesek te olur!" diyerek din-dışılığını kendi ifâde edenlere destek veren bir siyasal dînci olursa; bunlar karşısında susmak, dilsiz şeytanlık değilse nedir Allah aşkına?
Müslüman Türk Milleti!
Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın; "Sağ bileğimi kesseler Türk kanı, sol bileğimi kesseler Kürt kanı akar! Ben, Türk oğlu Türk'üm." narâsını duymanızı engellemek için yapılanları ne zaman fark edeceksin?
Tanrı aşkına! Çalab aşkına! Hüdâ aşkına! Allah aşkına silkin ve kendine dön artık!
Dün söylediğini bugün inkâr edenlerin; bugün söylediklerini yârın inkâr etmelerinden daha doğal ne olabilir? Yalancıya, mürâiye, riyâkâra, müfterîye, Allah ile aldatanlara, Mâûn Sûresi muhataplarına, daha ne kadar inanacaksın?
Kendi düşüp ağlamak, çocukça bir davranış değil midir?
"Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zina eden için ise mahrûmiyet vardır. (Vedâ Hutbesi) Babasından başkasına soy (neseb) iddiâsına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisâba yeltenen nankör, Allah'ın gazâbına, meleklerin lânetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak böylesi insanların ne tövbelerini ne de adâlet ve şâhitliklerini kabûl eder."(İbn Hîşâm, IV/253) Uyarılarını bütün dünya insanlığına yapan Hz. Peygamber(s.a.v.)'imiz, bize de seslenmiyor mu?
İslâm Âlemi araya sokulan nifâk yüzünden paramparça bir haldeyken halimizi atlayıp "Dinler Arası Diyalog" un samîmiyetsizliğini, din dışılığını görmeyecek miyiz?
Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın birleştirici, bütünleyici, İslâmca, Türk'çe, kucaklayıcı Ehl-i Beyt Sempozyumları'nı ve Millî Kahramanlarımızı Anma gayretlerini görmezden gelmeye devam mı edeceğiz?
Türk Milleti!
"Dağlar gibi yığılan kemiklerine, nehirler gibi akıtılan kanına bakarak nâdim ol! Silkin ve kendine dön! Türk Milleti, ökün!" n'olursun?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER UNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 27, 2013

PİNOKYO'NUN BURNU TÜRKİYE'YE SIĞMIYOR!

Yalandan kim ölmüş anasını satayım ama galiba Millî cephede de panik var!
Orduların mühimmatsızlıktan, silahsızlıktan değil panikten dağıldığını, yenildiğini okur, duyar, biliriz!
Toplumların ve milletlerinde yoksulluktan, açlıktan değil ahlâksızlığın oluşturduğu parçalanmışlıktan ve parçalanmanın oluşturduğu panikten yok olduğunu da okur, duyar, biliriz!
Milletin gözünün içine baka baka millî ferâsetle dalga geçen, kendinden başkasına "Allah yarattı!" demeyen bir megalomanın saldırılarıyla Millî Cephade panik var!
"Bir ülkenin başbakanı anma törenine gider de bir korgeneral ayağa kalkmaz mı? Kalkması gerekir. Kalkmadığı takdirde bedelini öder. Bedelini de ödedi. Çanakkale’de anma törenlere gidiyoruz bu beyefendi ayağa kalkmadı. Ondan sonra gereği yapıldı. Ama şimdi bakın gideceği yeri o da buldu.." şeklinde Engin Alan Paşa'nın niye tutuklandığını açıklayan İleri Demokrat BOP Eş Başkanı Başbakan, son günlerde bir yandaş TV'de, "dolma kalemler"ine verdiği mülâkatta;
"... içeride olan komutanlar, muvazzaf subaylar nedeniyle terörle mücadele etmekte zorlanıyoruz!" diyor! Kameralardan milletin gözünün içine bak baka hem de! 
Devam ediyor; "İçeride 400′e yakın emekli muvazzaf subay var, bunları ağırlıklı kısmı tutuklu ve bu arada da yine mağdur veya şüpheli şeklinde çağrılanlar oluyor. ... Bu ordu içinde moral bozukluğuna neden oluyor. Bu yenilir yutulur bir şey değil! ... İster istemez altta şüpheli sıfatıyla 232 kişi çağrılınca üstte de kuvvet komutanlarımız 'biz mücadele verirken ben bu komutanları nasıl göndereceğim?' diyor. ... Amacım yargıyı yargılamak değil, ama doğru adımlar atmak lazım. ... Terörle mücadele etmek için onlara ihtiyacımız var, ama oralara gönderilecek subayımız kalmadı." diyor!
Olayları bu şekle getiren suçluyu da açıklıyor BOP Eş Başkanı Başbakan! "... basın ve medya organları Türk Silahlı Kuvvetleri'ne çok haksız yere bir saldırının içine giriyorlar!" diyor!
La havle velâ kuvvete illa billahil aliyyül azîm!
İnsaf dînin yarısı değil mi Allah aşkına? Azıcık Allah korkusu olan, birazcık utanması olan biri, bunları söyleyebilir mi? Azıcık insâfı, merhâmeti olan biri, suçu başkasının üzerine atmak müfterîliğini bu kadar kolay yapabilir mi?
Olmaz ama aklı-vicdânı olan herkes kahkahayla güler ama hadi empati yapmaya çalışarak onların aklıyla ilm-i siyâset yaptıklarını, günü kotarmaya çalıştıklarını varsayalım! Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kozmik Odası'na da "... bazı basın ve medya organları"nın girdiğini, Genelkurmay Başkanı'nı "Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmekle suçladıklarını" varsayalım! Ki bunların doğru olduğu iddiâları da var!
Peki 'aldığı kellelerin hesâbını veren' sayından çok daha Sayın Başbakan! Medya Patronlarına; "Bunların maaşlarını siz veriyorsunuz! Günü geldiğinde hesâbını da verirsiniz!" tehditlerini de mi medya mensupları yapmıştı diye sormazlar mı adama?
Türk Milleti ile dalga mı geçiyorsunuz? 
İmzasız, hayâli ihbâr mektuplarıyla insanların hayatının karartılmasına, TSK'nin moralinin çökertilmesine zemîn hazırlayarak seyreden siz, şimdi ne diyorsunuz?
TSK'ne haksız saldırı yapmakla suçladığınız basın ve medyada; Balyoz tertibinin İhsan Arslan ve Ramazan Akyürek tarafından kurgulandığını anlatan açıklayan haberler var, haberiniz yok mu?
"Ordu Komutanlığı'nda 2003 Mart ayında yapılan Plan Semineri'ne ait dokümanları dönemin AKP Milletvekili İhsan Arslan ile birlikte 2007 yılı Ekim ayında Mövenpick Otelde teslim aldık... Eski Deniz Binbaşı İskender Pala, yanında Amerikalı bir Senatör ile birlikte otele gelerek, dokümanları bir bavul içinde verdi." şeklindeki açıklamaları, görmediniz mi? Yoksa görmezden, duymazdan geldiğinizi anlayamaz mıyız zannediyorsunuz?
Adamın biri çıkmış, sizin TSK'ya haksız saldırılar yapmakla suçladığınız basın ve medyada; İhsan Arslan'ın, seminer dokümanlarını Ankara’ya götürdüğünü ve belgeler üzerinde değişiklik yaptığını anlatıyor! 
Balyoz tertibine hazır hale getirilen belgelerin, 2010 yılında Taraf muhabiri Mehmet Baransu'ya verildiğini söylüyor! İhsan Arslan, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ile birlikte Ordu mensuplarına, milliyetçilere sahte delil üreterek tuzak kurulduğunu anlatıyor!
İhsan Arslan'ın bin kişilik bir ekibi olduğunu, Manisa’dan getirilen silahların Arslan’ın emri ile Akyürek ve Yılmazer tarafından Türkiye’nin 81 iline gömüldüğünü, kafasını kaldıranın bu silahlarla irtibatlandırıldığını söylüyor! Ve bunları duyum olarak değil bizzat görerek bildiğini anlatıyor! "...mış, ...miş" li rivâyet şeklinde değil yani! Görmüyor musunuz? Hadi siz görmezden geliyorsunuz Cumhuriyet'in Savcıları ne iş yapıyorlar?
 "Şunu söyleyebilirim; Ergenekon, Balyoz, Odatv, Balyoz, Poyrazköy; operasyonlarının hepsi sahte belgelerle, sahte dijital şeylerle yapılmıştır. Başka bir şey de yoktur. Bu bilgiyi, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya gönderdiğim mektupta da belirttim." şeklinde basına verilen beyanatlardan da haberiniz yok mu?
Bütün bunlara, şer cephesindeki müthîş paniği görmezden gelerek, korkmayı mahâret belleyen Millî Cephede deki paniği hazmedemiyorum, kabullenemiyorum! Meclis'te artık her yalanda uzayan burnunu saklayamayan Kukla Pinokyo'nun, 367 sayısal çoğunluğunu tamamlamakla görevli gibi demokratlık eden Milliyetçi Milletvekillerini de anlayamıyorum vesselâm!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER UNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Cuma, Ocak 25, 2013

BİRAZ YUTKUNUP SUSACAĞIM!...

Becerebilir miyim? Ne kadar dayanabilirim? Bilemiyorum ama biraz yutkunmak, biraz susmak, sözlerim ağzımdan çıkıp bana sahiplenmeden, biraz daha sözlerimin sahibi kalmak istiyorum!
Sebep mi? Neden mi? Becerebildiğimce onu arz edeyim ki külliyen susacağız sanılmasın bari!

Birincisi;Ne renk mürekkep doldurulursa o renk yazan 'Dolma kalemler' den değilim! Kalemim kurşun ve arada bir ucunu sivriltmezsem köreliyor! Sivriltinceye kadar da mecbûren yutkunmak düşüyor başa! Ben yutkunarak kalemimi sivriltirken mürekkep koyulan dolma kalemler, ne renk doldurulmuşlarsa o renkle saldırıya geçiyorlar! Dere ıs'sız kalınca tilkiler beylik ilan ederler ya! Îmanlı akla şeytânî kurnazlıkla saldıran bütün kurnazların hasmıyım!
İkincisi; AB'ci değilim, dolayısıyla AB'cilerin; ABD'ci değilim, Okyanus Ötesinden beslenen-desteklenen ABD'cilerin karşılarındayım, hasımlarıyım! "Şehitler ölmez, Vatan bölünmez." diyenlerdenim, bölücülerin ve onları şımartan İleri Demokratların hasmıyım!
Üçüncüsü; Hiç "Atatürkçüyüm!" dememiş bir Atatürk sevdalısıyım. Atatürk'le fikirdaşlığın, ülküdaşlığın tarifsiz onurunu yaşamaktayım ve 'Atatürkçülük'ten geçinenlerin gözlerine mızrak, tekerlerine çomağım!
Dördüncüsü; Bağışlayıcı, kucaklayıcı Türk Devletinin olmazsa olmazı görürüm laikliği ama laikliği tam kafalarına göre bir dinmiş gibi yorumlayan ve gelmiş-geçmiş en katı yobazlığı sergileyen, dinsiz sahte laik/çi/lerin hasmıyım!

Beşincisi; Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Genel Kurmay Başkanı'na ve erkânına -her şeye ve herkese rağmen- inâdına güvenenlerden ve sevenlerdenim. Ordumuzla ABD ve NATO istekleri doğrultusunda demokrat maskesiyle uğraşanların, Ordumuzun şahsında Başkomutan Gâzi Mustafa Kemal Paşa ile hesaplaştıklarını zanneden, aldanan ve aldatanlarla birlikte Orduya saldıran ve Ordum'a "işgalci" diyenlerin hasımlarıyım!
Altıncısı; Demokrat olmamama rağmen haysiyetli Türk oyumu, Apo alçağının kardeş ve ailesinin bölücü oylarıyla aynılığa mahkûm eden, oyumu küçümseyerek gülen; "Demokrasi gereken durakta inilecek bir tramvaydır. Geç kalana yer kalmaz!" diyen İleri Demokrat maskelilerin, son nefesime kadar karşısındayım!

Yedincisi; Bebek katili apo alçağının görevlendirmesi, ailesi ve yandaşlarının kalleş-sahte oylarıyla Kurucu Gâzi Meclis'e girip on bin lira maaş alan ve dokunulmaz edilip Meclis'te teröristlere alkış vuran "Siyasallaştırılmış PKK"lıların karşısındayım, ölümüne hasımlarıyım!
Sekizincisi; "Dinler Arası Diyalog" adlı din-dışıların, Medeniyetler Arası İttifakçılar'ın, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi taraftarlarının ve "Dokunmak bile ibâdetten sayılır" diyecek kadar BOP Eş Başkanı taraftarlarının, onlardan kurtuluncaya kadar karşısındayım!

Dokuzuncusu; Şehîtlerimize sahip çıkılmasını tahrîk sayan, PKK'lı cesetlerin insan haklarını savunmaya soyunan sahtekâr, hâin, bölücü, yerli işbirlikçilerin, "Karen Fogg Çocukları"nın, "Dolma Kalemler"in; ırkçı, şövenist, faşist, bütün bölücülerin ve güya onlarla mücadele eder gibi yapan 'milliyetsiz milliyetçiler'in, karşısındayım!
Son zamanlarda çok artan, Allah ile aldatan dinci sahtekârların; alttan alttan, istihzâlı gülmelerinden çok tahrîk oluyorum! Kaş yapayım derken göz çıkarmayayım diye biraz yutkunup susayım istiyorum! Çünkü irticâlen konuşursam küfredeceğim!
Millî vicdânla uyuşmayan, "gece yarıları çıkarılan dikte yasalar"a göre suç işlemekten veya yargılanmaktan korkmuyorum hâşâ! Edebime halel getirmekten, benden dolayı yakınımda olanlara veya yakın olduklarıma bir zarar dokunmasından endişeliyim!...
Kalbim dünün ve bugünün Şühedâsı ve aileleriyle; aklım bütün öfkesiyleKandil'de, İmralı'da; rûhum Genel Kurmay Başkanı'nın tam karşısında ve gözlerinin içine içine Türk'çe bakıyor!

Bedenimdeyim ama aklım bedenimde benimle değil!...
Üzerimden silindir geçmiş gibi, tank paletleri altından sağ çıkmış gibiyim!...

İki kişiden birinin oyunu alacağına emîn, hatta bu oranı daha da artıracaklarını ümit eden AKP'liler; "Anayasadaki Türklük tanımını kaldıracağız demokratikleşeceğiz." demişlerdi, şimdi de; "Değişmez maddelerin yorumu rahatsız edici. Neden değişemesin?" diye açıkça sorgulamaya, saldırmaya başladılar! "Anayasa çalışmaları kesintiye uğrarsa Türkiye kaybeder!" endişesi taşıyan milliyetçi muhalefet te var ve ben bu hâlden utanıyorum!
Kara kışta operasyondan yeni dönmüş, eksi otuz derecede terleyen yavrularım Mehmetçik'le aynı haldeyim! Ölüyorum, ölüyorum; ölemiyorum bir türlü! 
Elimde değil! Kendimi dayak yemiş gibi, işkence tezgâhından yeni inmiş gibi hissediyorum!...
Nereme dokunursam canımın yanmasına sebep olan kırık işâret parmağıma teşhîsi, kimin koyacağını ve nasıl tedâvi edeceğini artık bilmek istiyorum? 
Hele bir de Haçlı karşısında paramparça, ezilmiş-yenilmiş, teslîm olmuş Arap dünyasından, Haçlı'ya ve Siyonizm'e direnen tek ülke olarak kalan Suriye'den bizi korusun diye Alman ve Hollandalıların kullanma tarihleri geçmiş patriot füzelerinin ülkeme gelmesinden ve buna sevinenleri gördükten sonra, sadece ve fısıltıyla; "Niyeeee?" soluyarak soruyorum! Duyan olmuyor!
Galiba biraz susmam lâzım! Yoksa söveceğim! Ya da birinin bana, Neyzen'in; "Küfür, en etkili müsekkîndir." tarifini hatırlayarak küfretme izni vermesi lazım!
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR." Vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Perşembe, Ocak 24, 2013

YETER ULAN!...

Yeter oldunuz Beğler diyeceğim; beğ, Türklük unvânı ve siz asla "Türk'üm" demediniz, demezsiniz!
Yeter oldunuz Efendiler! Diyeceğim; kendini hür zanneden kölenin en zelîlinden efendi olmaz!
Yeter ulan'dan başka hitap kalmadı söz dağarcığımda size uygun!...
Yeter ulan! Yeter oldunuz!
Sayısız kere ayağımıza basmıştınız, kaale almamıştık!
Ama bu kere nasırımıza bastınız! Canımız yandı! Yeter ulan!
Bahçemizde çok gürültü ettiniz! Köyün, mahallenin, sokağın başı-boş itlerinin ürümesine karşılık veren kapı itinin sesinden rahatsız olanın; önce kapısındaki iti susturması, önce kapısındaki itin kuyruğunu, kulağını kesmesi gerekmez mi? Galiba Türk Milletine başka çâre bırakmadınız!
Yeter oldunuz ulan!
Olmaya! O uyma aklınızla tarihte defalarca sizi perişan ettiren Haçlı'ya bir daha uyarak, "Bu sefer tamam!" gibi bir hevese kapılmış olasınız!
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı sizi kaç kere kullandıklarını, kaç kere isyân ettirdiklerini, kaç kere kayalara toslayarak akılsız başınızı dağıttırdıklarını, kaç kere Haçlı İngiliz'in, Fransız'ın sizi kandırarak perişan ettirdiğini siz unutsanız da tarih unutturmaz!
Bakın bre salaklar!
Bana kulak verin Kürdümü aldatan alçak Haçlı taşeronları!
Haçlı, bugün de dün yaptıklarının aynısını yapıyor! Elbette tedbîr almazsak, sizin kulağınızı, kuyruğunuzu kesmezsek yarın da aynısını yapacaklar! Bu nasıl bir ferâsetsizliktir? Afganistan'da, Çeçenistan'da, İran'da, Irak'ta, Sudan'da, Libya'da, Filistin'de, Arakan'da dünyanın her yerinde Müslüman katliâmı yapan, Müslüman milletlere soykırım uygulayan, İslâm düşmanı Haçlı; sadece Müslüman Kürtlere dost öyle mi?  Siz de bu yalan vaatlere kanarak Müslüman Kürt kardeşlerimizi ayartacaksınız öyle mi?
Üsame Bin Ladin'i, Saddam'ı, Mübarek'i, Kaddafi'yi yıllarca nasıl öptüklerini, sonra nasıl canlarını aldıklarını görmediniz mi? Belki gözleriniz görmüyor olabilir de burunlarınız ne işe yarar? Kulaklarının ne iş görür a yaratıklar?
İmralı'daki bebek katili câninin dostu(!) Fransızların başkentinde, birbirinizi gebertiyorsunuz! Sizi, size kırdırıyorlar ve hâlâ bin yıldır size bağrını açmış Türk Milletine paçadan dalmaya devâm ediyorsunuz!
Bin yılda yüzlerce kere isyan edip, yüzlerce kere nasırımıza basmış olmanıza rağmen Türk Milleti ne yapıyor? Kürtlerimizin yoğunluklu yerleştikleri bütün bölge ve beldelerdeki yollar, köprüler, okullar, hastaneler, sağlık ocakları, elektrik ve bütün toplumsal hizmetler Türk Milleti ve Devletinin yaptıkları değil mi? Karda kışta, kıyâmette bugün bile hasta vatandaşlarımızı kar araçlarıyla helikopterlerle -aynı anda saldıran kuduz itlere rağmen- Mehmetçik alıp hastaneye götürmüyor mu?
Ne diyorsunuz ulan?
"Bin yıllık kardeşlik" dediler, kabul etmediniz! Bin yıllık hısım, akraba dediler kabul etmediniz! "Bin yıllık komşularımız" dedim, kabul etmiyorsunuz! Miraç'ta; "Komşuluk ve komşu hakkından o kadar bahsedildi ki komşunun, komşuya vâris tayin edileceğini sandım." Diyen Hz. Peygamber(s.a.v.)'in hadisinden hareketle komşu dedik! "Komşu hakkı yedi yerde sorulur" öğretisiyle Kürde sevgili, saygılı davranmaktan başka ne yaptık?
Bre nankörler! Ne yapıyorsunuz?
Kürt komşumu yoldan çıkarmaya uğraşan Haçlı uşağı, bölücü, hâin taşeronlar! Bizim kardeş, hısım-akraba, bin yıllık komşu bellediğimiz, sevip saydığımız Kürtlerimize; "Kendi yeteneklerini geliştirmemiş insanın hiçbir kerâmeti yoktur. Bu insanları asla ciddiye almam, sevmem, fazla anlamak, dinlemek ve konuşmak istemem. Kürt insanındaki derin irâdesizlik, darmadağınık olmuş bilinç, zihniyetinin neyin peşinde koştuğu belli olmayan harap dünyası ve çok sistemsiz yaşayışı bende çok büyük tepki yarattı. Nâmûssuzdur, alçaktır, şerefsizdir. Bunlara hiç saygılı bakmam, aksine her gün müthîş öfkeyle bakarım." şeklinde hitâp eden haysiyet fukarasına rağmen nasıl böyle davranabiliyorsunuz?
Durun! Kudurmayın! Suçlu şirretliğine soyunmayın hemen!
Bunları ben söylemiyorum! 
Her hangi bir Devlet yetkilisi de söylemiyor! 
Söyleyen şerefsizi, siz bizden iyi biliyorsunuz da bilmeyen Kürt komşularımız öğrendiğinde; hâlâ utanmanız varsa utanarak veya şaşırarak susacaksınız! Zaten susmazsanız Kürtlerimiz sizi susturacaktır!
Bu sözleri; kundaktaki bebekleri, dedeleri-nineleri, suçsuz günahsız köylüleri kaleşnikofla tarayan, Haçlı ile birlikte Müslüman Türk Milletinin üzerine saldıran; alçaktan da alçak, hatta çukur karakterli İmralı'daki "önder apo" söylüyor! Sadece söylemiş olsa inkâr edilebilir! 
Kitap yazıp Kürtleri şiddetle korkutarak kontrol altına alsınlar diye Haçlı taşeronu şerefsizlere uygulatıyor! Bu sözleri, "önder(!) Abdullah Öcalan"ın "Sosyal Devrim ve Yeni Yaşam" adlı Çetin Yayınları'ndan çıkan kitabının Şubat-2005 İstanbul baskısı, 53. sahifesinden aldım!
Bunları söyleyene bir tavır koymamanıza; "İt kursağı yağ götürmez" miş diyesim var ama bin yıllık komşularımın hatırının hatırıyla kıyamıyorum yine!
Yine "önder"in "Kürdistan'da Zorun Rolü" kitabının 294-295. sahifelerindeki; "Devrimci faaliyetleri ihbar eden ajan-muhbir ağının devrimci şiddet temelinde eritilmesi (yani öldürülmesi M.A.), partinin örgütlenmesi ve kitlelerin siyasal mücadele içine çekilmesinin en önemli, en doğru yöntemidir." şeklindeki tetikçilerine verdiği emirlere, ne dersiniz?
Ne diyorsunuz ulan? Yetmedi mi?
Askersiz, tüfeksiz, mermisiz ve Yedi Düvel adlı, devrin işbirlikçilerinin Düvel-i Muazzâma dedikleri Haçlı'nın sonsuz desteklerine rağmen İstiklâl Harbimiz döneminde ve sonrasında başarılamayanı; şimdi herşeyi olan ve uçaklarını, gemilerini, silahlarını kendisi yapan Türk Milletine karşı başaracağınızı düşünmek için aptallık az değil mi?
Hadi kendiniz, sıkıştığınızda; "Kaçar kurtuluruz! Avrupa'ya gideriz, lay lay lom!" düşüncesinde olabilirsiniz -ki başka çareniz de yok- peki! Hiç mi aşîretinize, akrabanıza, komşunuza acımıyorsunuz?
Sizin bütün bu ihânetlerinize rağmen, Haçlı kışkırtmasıyla Türk Milletine paçadan dalmalarınıza rağmen; Prof. Dr. Haydar BAŞ nâmlı "Oğuz soylu Türk oğlu Türk'üm" diyen millet evlâdı bir münevver; "Ahmed Yesevi Hazretleri, Hacı Bektâş-ı Veli'yi Anadolu'ya gönderdi. Anadolu'da o zamanlar 35-36 etnik grup vardı. Bunların tamamına yakını Müslüman oldu. Hacı Bektâş-ı Veli kilise açmadı, cami açtı! Yahudisi, Ermenisi, Keldanisi, Kürdü o zamanlar 'Biz Türk'üz' dediler. Sosyoloji uzmanları mutlaka o dönemi iyi araştırmalıdır. Tarih böyle bir devrime şahit olmamıştır." diye anlatarak adım adım Türkiye'yi dolaşıp birliğe-dirliğe çağırıyor! Duymuyor, görmüyor musunuz? 
Ne istiyorsunuz ulan?
Bizi, bu hâinleri muhatap almaya mecbûr bırakan; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diyen teslîmiyetçi Başbakan ve şürekâsından bu dünyada da, ahrette de davâcıyım! Allah sorsun vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER UNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN 

Çarşamba, Ocak 23, 2013

BEĞLER! BANA DEĞMEYİN!...

"Söz ortanındır, kim alınırsa ona kalır!" demiş atalarımız ve ortaya sözüm var!
Beğler! Bana değmeyin!
Dokunmayın bana beğler!
Biliyorsunuz ki canımı yakanlara karşı; "Vay anam!" deyip sinenlerden değil; "Vay anasını ..!" refleksiyle saldıranlardanım!
Biliyorsunuz ki "En iyi müdafaa taarruzdur." ilkesini altmış yıllık ömrümde uygulayarak yaşamışım!
Beğler!
Dünyanın her yerinde kedi miyavlar, aslan kükrer! Dünyanın her yerinde it ürür, kurt ulur! Hayvanseverlerin kısırlaştırarak soykırım yaptığı sokak itlerinin ürümelerini artık şehirliler bile ürümeden saymazken, kurt ulumasına tedbîr almayan, kurdun vereceğe zarâra razıdır demektir!
Beyler!
Dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde şükr'eden de vardır, nankör de! Mert te vardır, nâ-mert te! Sâdık ta vardır, hâin de!
Beyler!
Aynaya bakan, kendini görür ve herkesi de aynada gördüğü sûret gibi zanneder!
Doğru sözün yemîne ihtiyâcı olmadığını; yemînin yalan atının kırbacı olduğunu, tecrübelerimle ve çok pahalı öğrenenlerdenim! Tecrübeme güvenerek ve Rahîm'liğine sığınarak Allah(c.c.)'ı tanığım ederek derim ki; aynaya baktığımda millî menfaatler uğruna gözünü kırpmadan ölümün üzerine ölümü öldürerek ölümsüzleşme hevesiyle atılmaya hazır bir Müslüman Türk cengâver görüyorum! Yine Allah şahîdimdir ki ben bütün Türk'üm diyenleri aynı sıfatta görürüm!
Beyler!
Dünyanın her yerinde ve tarihin her çağında; İngiliz ingilizce, Fransız fransızca, Rus rusça, Çinli çince, Alman almanca konuşur! Elbette dünyanın her yerinde Türk de Türkçe konuşur...
"O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisânlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) Allah tarifinden Türk yaratıldığımı, Türkçe lisânımla donatıldığımı, -yetmemiş gibi- bir de İslâm'la tâçlandırılarak dünyada da ödüllendirildiğimi bilen bir Müslüman Türk'üm! Dolayısıyla Türkçe düşünüp, Türkçe konuşup, Türkçe yazmamdan daha doğal ne olabilir? Ki ben Türkçeden başka lisan da bilmem!
Beğler! Bana dokunmayın!
Kars ve Erzurum yöresinde; "Boşadığı karıya o....u diyen, peşînen pe..venktir!" derler! Ben bu kültürle büyüdüm! Yine bizim oralarda boşanan karının topuğuna bakılmaz! Ayıptır! Haysiyyetsizliktir! Onursuzluktur!
"Ol" deyince olduran Görklü Çalabım ruhsât verdiği sürece; nefes alıp verdiğim müddetçe Türkçe düşünüp, Türkçe konuşup, Türçe yazacağım!
Ben fakîrin Türkçe seslenişimi elbette duyan her Türk anlayacaktır! Beni anlayamayanın ana dilini sorar, ferâsetini sorgularım!
"Bilmediklerimin üzerine çıkarsam, başım arşı deler!" diyerek kendi müktesebâtımı kendim, defâlarca yazdım, söyledim ama tahkîr ve tahrîk edilirsem ve vicdânî nâmûsuma emânet saydığım; bu kadar yıldır niye söylemediğim için bildiklerime ortak olan dostlarımca sitemlere muhâtap olduğum bildiklerimi söylemeğe başlarsam, ortalığı toz-duman ederim!
Gerçi atalar; "İt utansa kıçı açık gezmez!" derler ve fakîri bilenler; utanmaktansa elli kere ölmeğe râzı olacağımı da bilirler! Allah bütün utanır yüzleri ve beni utanmaktan korusun!
Yine Kutadgu Bilig'de; "Ey bilge kişi! Sözü söyleyen yanılabilir, şaşırabilir. Dinleyen anlayışlı ise hatâları düzeltir. Söz, deve burnu gibidir; yuları nereye çekilirse oraya gider." öğüdü verilir! Bu öğüt Türkçedir ve tabii ki Türk'edir, Türk Milletinedir!
Bana değmeyin Beğler!
Beğler bana dokunmayın!
Okyanus Ötesi'nden korkup; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diyebilecek kadar pervâsız bir emperyalist işbirlikçiden çekinip demokratik destek verenlerden, korkmayacağımı tanıyanlar bilirler!
Elektrik kesintilerinde, apartmanlarının etrafında bile dolaşma cür'etini gösteremeyenlerden; karanlıkta kendi ayak seslerinin yankısından ürkenlerden, korkmayacağımı da bilirler!
Bana değmeyin beğler!
Beğler bana dokunmayın!
Bırakın bildiğim tek lisanım, ana dilim Türkçem ile Türkçe konuşup yazayım! Kime ne kadar lazımsa o kadarını alsınlar! Bir oyum kadar demokrat olduğumu da söyledim kaç kere ki asla yurtiçinde demokrat, yurtdışında diplomat korkaklıklarına tahammülü olmayan bir Türk'üm el-hamd ü lillâh...
Bilmediğinizi bilirim ve o yüzden hatırlatırım ki Yusuf Has Hâcib Kutadgu Bilig'inde; "Hz. Âdem(a.s.) babmız, günah işleyince Allah onu cezâlandırdı; Kadir Mevlâ'm bu dünyayı ona zindan yaptı! Zindandan ne gibi bir dilek ararsın? ... Allah, herhangi bir kulunu seçerse, ona dünya malı vermez; bu sûretle onun yolunu temizler. Bu dünya saadeti hiç te iyi bir şey değildir; insanı Allah'tan uzaklaştırır. ... Çıplak doğmuş olan insan çıplak gidecektir; dünya malını toplamak neye yarar, tekrâr bırakılacak olduktan sonra?" uyarısını da dupduru Türkçesi ile Türklere söylememiş midir?
Beğler! Bana değmeyin!
Dokunmayın bana beğler!
Biri dün, biri bugün, diğeri yârın olan üç günlük hayatta; baş eğmeden yaşadım, inşallah baş eğmeden de göçeceğim!
Malazgirt'te Bizans'ı secdeye getiren Sultan Alparslan Hân'ın, kendisinin sağlığında hazırlattığı ve Merv'deki kabrinin kitâbesinde yazan; "Ey Alparslan'ın göklere yükselmiş şan ve şerefini görenler! Şimdi Merv'e gelin de onun nasıl toztoprak olduğunu görün!" uyarısı da mı size bir şey söylemez?
Beğler! Bana değmeyin!
Bana dokunmayın beyler! Zâten yeterince gerginim, koparmayın beni Allah aşkına!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER UNVANDAN ÜSTÜNDÜR" vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Salı, Ocak 22, 2013

TEŞEKKÜRNÂME...

Kutadgu Bilig'de; "Kör yolunu şaşırırsa ayıplamazlar. Yabancı insan kör gibidir. İnsan bilmediği bir yere girince gelin gibi olur ve dili tutulur." diye tarif ediliyor yabancılık!...
Bozkırın Tezenesi, derviş mizaçlı, abdal fıtratlı Neşet Ertaş Usta ise;
"Dost ilinden gel olmazsa varılmaz,
Rızâsız bahçenin gülü derilmez,
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,
Gönülden gönüle yol gizli gizli!" tarifiyle gönül dostlarının birbirinin gönlünde gariplik çekmeyeceğini söylüyor! 
Beni Neşet Usta'nın tarifiyle gönül konuklarınızdan sayın lütfen! Yoksa şaşırırım! Garip kalır,  dilsizleşir, sessizleşirim!
Ben fakîre Müslüman Türk gönüllerde yer alabilecek bir Türk'çe duruş nasip eden Allahım'a ne kadar şükr'etsem azdır. Hüdâ beni, size karşı utandırmasın!
Yıllarca Türkçe düşünüp, Türkçe yazdığım köşemi kapattığımda, sersemlemiştim! Türk Milletini ve sizi sevmeğe, son nefesime kadar kararlıydım ama sesimi size nasıl duyuracağımı bilemediğim için son "Kendime Firârım"da panikledim!
Öfkemi içime kusabilirdim ama susamazdım! Bir Millet Fedâisini, "Susturduk!" deme keyfini, birilerine yaşatamazdım! Çalabım'dan ve sizin duâlarınızdan gayrı dayanağım ve sığınağım da yoktu! Hayatım boyunca Allah(c.c.)'dan gayrı torpilim de olmadı hamd ü senâlar olsun!
Sebepler içinde sebep halk ederek benzerleri buluşturan Rahmân Çalabım, sizinle haftada beş gün buluşalım diye meydan sahipleriyle buluşturdu beni hamd olsun...

Bir Açık Mektup'la kendilerine ulaştığım Muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'ya, açık mektubuma verdikleri nezîh, kucaklayıcı aynı zamanda davetkâr özel cevaplarından dolayı müteşekkîrim.
Yeni Mesaj Gazetesi'nde MEYDAN'ın açılmasına katkılarından ve bana yabancılık çekmemem için gösterdiği misafirperver tavırlarından dolayı Sevgili Mehmet Emin KOÇ Bey'e çok teşekkür ederim.
Yoğun programlarına rağmen bana zaman ayırarak gönlümün kırılmasına rıza göstermeyen, kadim dost Muharrem Bayraktar Bey'e çok teşekkür ederim.
Son Kendime Firarım'dan dönmenin iştiyâkıyla yazılarımı
gününden önce sanal-ağda paylaşmamı olgunlukla karşılayan Gazete Yönetimine çok teşekkürler!
Hikmetine suâl olunmaz hâşâ! Demek ki vakti, saati gelmişmiş! MEYDAN'ın yeni adresini gününden önce duyurmakla doğru yaptırmış o Güzel Çalabım ki; telefonla arayarak, bizzat gelip fakîri kucaklayarak, özel iletilerle ve sosyal medyadan yorumlarla bana yalnız olmadığımı hissettiren herkese sonsuz teşekkürler!
Bu coşkumla hepinize ithâfen bir şiirimi buyurun lütfen:


TÜRK GÖNLÜMCE!...
İnceden yaram kanıyor, içimde canım yanıyor,
Yaşım gözümü dağlıyor, güle güle ağlıyorsam,
Ağlayarak çağlıyorsam; Dinle!...
Sazım coşkun çalar ama sesim seslenir adama
Asılarak öz yakama, çala çala ağlıyorsam,
Yarama tuz bağlıyorsam; İzle!...
Derdimi saklayıp yâddan utanıyorsam feryâttan,
Utanıp kuldan imdâttan, güle güle ağlıyorsam,
Öz sînemi dağlıyorsam; İyi bak!...
Dilim küsmüşse sözüme, elim yetmezse özüme
Vurarak iki dizime, bile bile ağlıyorsam,
Dert ekip gam sağlıyorsam; Dikkat!...
Bilin ki canım yanıyor, damarda kanım kaynıyor
Bin yıllık kîn uyanıyor, öle öle ağlıyorsam,
Yaralarım dağlıyorsam; Savul!...
Kısas hakkımı din vermiş! Millî direncim, kin vermiş
Dedem Korkut telkîn vermiş, gele gele ağlıyorsam,
Türk coşkumla çağlıyorsam; Kaç!...
Diken olarak izime, çok battınız ki gözüme
Hükmedemeyip özüme, dört yanımı yakıyorsam,
Şimşek gibi çakıyorsam; Baş eğ!...
Günümüzün Türk'ü ile hem dilimde türkü ile
Devletliğin erki ile pusatımı bağlıyorsam,
Silâhımı yağlıyorsam; Diz çök!...
Tüm başlılar baş eğmeli, dizli yine diz çökmeli
Tarih bir daha bilmeli, türeyi ben sağlıyorsam,
Yasaları bağlıyorsam; Firâr et!...
Malazgirt'im, Zigetvar'ım, her meydanda Türk'çe varım
Dağda dağıtıp efkârım, çile çile çağlıyorsam,
Deryaları sığlıyorsam; Kaybol!...
Sağlam kapıyım açılmam, Çanakkale'yim geçilmem
Meydanda erden seçilmem, bile bile ölüyorsam,
Ölürken de gülüyorsam; Öldün!...
Sağır duymazsa sesimi, kör göremezse resimi
Tanrım bilir hevesimi, hep O'na bel bağlıyorsam,
Adâleti sağlıyorsam; "Veleddâllîn." Âmiin!     (24 Nisan 2012-İzmir)
Varlığınız ve duâlarınız sâyesinde son nefesime varım! Bir gün susarsam bilin ki gerçekten susmuşum artık vesselâm...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." (Ziya Gökalp)
Selâm, sevgi, duâ
Tokkalı Mustafa ASLAN

Pazartesi, Ocak 21, 2013

HAİN KORKACAK ELBET!

Biz öldük, onlar güldü! 
Biz durduk, onlar geldi! 
Yağmur yağdı, yarıkları kapadı; sel geldi, çevreyi temizleyip denizlere taşıdı aşk olsun!...
Biz öldük, onlar öldürenleri övdü; zâlim mazlûmu dövdü, biz sövdük! Biz arttık, onlar kaçtılar; onlar kaçtı biz güldük, aşk olsun!...
Farz dedik, sünnet dediler! 

Cihât ettik, kaçmanın adını hicret ettiler! 
Saklandılar, beklediler; Haçlı'yla geri döndüler! Veyl olsun!...
Birlik dedik, "Tevhîdde birlik yeter Lailahe illallah'tan fazlası diğer din mensuplarını tahrik eder!" dediler! Fetîh dedik, dudak büküp başka yere baktılar! Seferden firâr edip, zâferden pay istediler! Lânet olsun!...
Onlar güldü, biz güldük; üzüldüler üzüldük! Çünkü; "Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'ndan genelev sermayesi kadınına kadar bütün insanının mes'elesi, mes'elemizdir." inancıyla büyüdük!

Zûlüme dikildik, darağaçlarına tesbîh gibi dizildik, aşk olsun!...
Olan oldu, geçen geçti âmennâ ama her zor dönemde olduğu gibi hâlâ sözümüz var! 

Söz yine bizde, Türk milletinde! 
On beş, on altı yaşlarımızda, çocuk irisi çağımızda Türkçe kükreyen bir sese, koşarak katılan gönüllüler olarak o gün kaç kişi idiysek -vurulup, asılıp şühedâya katılanlar ve Emr-i Hakk'la aramızdan ayrılanları saymazsak- yine o kadarız! 
Ve varız!...
Yıllardır hatta oldum olası şikâyetlenmelerden hazz'etmem!...
Hele, son zamanlardaki; "Kaç kişiyiz ki? İki kişiden biri AKP'li! Bu kalabalığa güç yeter mi?" ürkek teslîmiyetçiliğe, şikâyet ile saklanmaya çalışılan korkaklığa ifrit oluyorum!...
"Nerede çokluk, orada yokluk!" tarifini -lütfen aslı gibi okuyun, edebimiz ve yasalar aslını yazmamıza ma'lesef mani- ya unutuyorlar, ya da unutturmak istiyorlar! 

Binlerce koyundan oluşan sürüleri, bir kurt darmadağın etmez mi?
"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik!"
dizeleri, yaşanmış yiğitlikler değil mi?

Öncü gözcülerin; "Sultanım! Çok kalablık geliyorlar!" diye Romen Diyojen komutasındaki Haçlı sürüsünü haber vermeleri üzerine; "Kaç kişiler?" diye sorup; "En az iki yüz bin kişi!" cevabından sonra; kaşları kısa bir süre çatılan; "Ne düşündünüz? Hayr'ola Sultanım?" şeklindeki meraklı soruya; "Bu kadar kefereyi, nereye nasıl gömeceğim diye düşündüm!" diyen Sultan Alparslan'ın ahfâdı değil miyiz biz?
Yiğit yetiştirmekte ehîl olan bu millet ve bu memleketin gençleri kaç kere, kaç yerde; iki-üç kişiyle yirmi-otuz kişilik salak sürüleri dağıttılar, unutuldu mu? O destânsı ânları yaşayanlar, unutanlara hatırlatmayı ayıp sayıyorlarsa, bunlar yaşanmamış mı sayılacak?
Haçlı Müslüman'lığından âr etmeyen, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diyen, Irak'ı işgâl ederken; "Bu bir Haçlı Seferidir." diye tarif eden diğer BOP Eş Başkanı Baba Bush'un yakın mesai arkadaşının; bir buçuk milyon Müslümanı katleden, on binlerce Müslüman kadına-kıza tecâvüz eden, camiye sığınan Müslümanın peşinden postallarıyla girerek kafasına sıkan, Haçlı askerlere duâlarını, hadi unutalım! 

Türk Devletine, Milletine, Vatanına sevdâlı gençler hakkında önce; "Onlar Fatiha bilmezler!", sonra; "Saf temiz insanlardır." dediğini, sözleri arasındaki çelişkiden belli olan mürâiliğini, riyâsını, kurnazlığını da mı atlayalım?  
"Dokunmak bile ibâdettendir." tanımına itirâz etmeyerek 21.yy.da Müseyleme* ve Tuleyhâ*'lığa hevesini, gördüğümüzü söylemeyelim mi?
Söylersek; iki kişiden birini Allah ile aldatıp aldıkları oylara güvenerek kendilerini güç yetmez zanneden, demokrat maskeli Haçlı Müslümanlar, bizi asarlar mı, keserler mi, zindanlara mı koyarlar? Susup söylemezsek; "... dilsiz şeytân" olmaz mıyız? Allah bizi kahr'etmez mi?
Bilmez miyiz ki karasinekler, taze necâsete ve şerbete üşüşürler! Necâsete yığılan sinekle kimsenin işi olmaz çünkü pisliği yiyip yok ederler ama bala-şerbete yığılan sineği kovmak için bir el hareketi yetmez mi?!
Tarihin hangi döneminde, dünyanın neresinde; büyük ve kalıcı işleri çokluk yapmıştır? 

Bütün zor ve imkânsız gibi görülen işleri, tek kişi veya az sayıda inanmış kadrolar yapmamış mıdır?
Onlarca yıldır aynı îman ve düşüncelerle yola çıkan ihvânlar, yoldaşlar, arkadaşlar, -şühedâ ve Emr-i Hakk vaki olanlar dışında- aynen durmuyorlar mı? 
Üstelik oğullarımız, kızlarımız da var! Sayımız arttıysa necâsete yığılan, karasinek misali kalabalıktan biz değil; oğul vererek çoğalan bizden onlar korkmalı değiller mi?
Eğer korkulacaksa; Türk milletinin millî tepkisinden, yani Türk Milliyetçilerinden, yani Türk Milletçilerinden, Başbuğ Atatürk ideallerinin savunucusu, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen Devlet'e sâdık Müslüman Türklerden ve çocuklarından korkmaları, akıllılık değil midir?

Veya it, korktuğu yere ürümez mi?
İt korkmazsa ürür mü? İtin sahibi korkmazsa itini salar mı? Geveze itleri susturmanın en kolay yolu, gözlerine bakarak üzerine-üzerine yürümek değil midir?
(Very Important Person- Çok Ünlü Kişi) anlamına gelen VIP'in, Türkçe kısaltılmışıyla unvanlı-unvansız, cübbeli-cübbesiz Ç.Ü.K.'lerin, GDO'lu harâm gıdalarla beslenme ve hayvanseverlerce kısırlaştırıldıkları için ifrazat yapamamaları yüzünden esriyip, kudurup ağızlarından yellenmelerinden daha doğal ne olabilir ki?
Şahsen, ben bir kaç Ç.Ü.K. (Çok Ünlü Kişi)'ü daha ürütsünler diye duâ eder gülerim! Hatta ürüdüklerinde sesleri gür çıksın diye beslerim bile!...
Şu kısırlaştırıp sokaklara salınan küpeli itlerden kurtulup uzaktan kumandalı hayvanseverlere ve işbirlikçi çakallara yöneldiğimizde mes'eleyi kökünden halledeceğiz de küpeli itler, merhâmetimiz yüzünden bizi biraz oyalayacağa benzer! Bir yanlış anlaşılmaya da izin vermeyelim; burada kastettiğimiz küpeli sokak itleri, işbirlikçi, iki ayaklı Ç.Ü.K'lerdir vesselâm...
Not: Müseyleme ve Tuleyha, Hz. Peygamber(s.a.v.)'in sağlığında peygamberliğe heveslenen müşrîklerdir.
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR"
Selâm, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Pazar, Ocak 20, 2013

ÇALABIM'A TÜRK'ÇE YAKARIŞ...

Aklım! Allah aşkına îmanımın koluna gir!
Îmanımın koluna gir ki; îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın gücüyle Allah korkusundan başka bütün korkuları kovduğum Müslüman Türk yüreğim ökünsün!
Türk yüreğim ökünsün ki; "Ve tevekkel a'lallah- Vekîl olarak Allah yeter" (Ahzap-3) tevekkülümle; 

"Şol gökleri kaldıranın, 
Donatarak dolduranın, 
Ol deyince olduranın
Doksan dokuz adı ile..."deki doksan dokuz adı tekleştirip; "O'nun delillerinden biri de gökleri ve yerleri yaratması, lisânlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır." (Rûm-22) 'de açıkça belirtildiği gibi beni Türk yaratıp Türkçe lisânımla donatan ve İslâmla taçlandıran Çalabım'a, Türk'çe sığınayım!
Aklım! Çalap aşkına îmanımın koluna gir! 

Îmanımın koluna gir ki; îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın, Allah'tan alacağı güçle "Allah ile aldatanlar"a karşı, dik durabileyim! Ol deyince olduran Çalabım'ın yardımıyla dik duran Türk'ü görenler de ökünsünler! 
Îmanım! Hüdâ aşkına aklımın koluna gir! 
Gir ki; îmanlı aklımın veya akıllı îmanımın mütevâzı celâdetiyle Haçlı Müslümanlar'ın karşısına dikileyim! Dikileyim ki Allah'ın da yardımlarıyla daha müslüman olmadan Hz. Peygamber(s.a.v.)'in torunu Hz. Hüseyn'i Emevîst Yezid'in elinden kurtarmaya için gelen ceddimi savunmakta yetersiz kalmayayım!
Aklım! Allah aşkına îmanımın koluna gir! 

Gir ki; 21.yy. Mâûn Suresi lânetlilerinin karşısına anlayacakları lisanla çıkabileyim! Allah'ın; "Lanet olsun o namaz kılanlara/ duâ edenlere ki namazlarından/ duâlarından gaflet içindedirler. Riyaya sapandır onlar/ gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olurlar." diye Mâûn Suresi'nde tarif ederek lânetlediği gösterişçi mürâilere karşı, Allah rızâsı için dikilebileyim ve -nasipse- bu uğurda ölebileyim! 
Îmanım! Tanrı aşkına aklımın koluna gir!
Gir ki; "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü'nün yasakladığını harâm saymayan ve hak dîni dîn edinmeyenlerle boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın." (Tevbe-20) âyetine rağmen; "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var." deyip Haçlı ile kol-kola giren, Irak'ı işgâl edip yüz binlerce sivil Müslümanı katleden, on binlerce Iraklı Müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı askerlerine duâ eden dincilere, layıkîyle karşı durabileyim! 
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in; "Sizin en hayırlınız -kavminin zûlüm ve haksızlıklarını destekleme gibi bir günah işlemeden- kendi soyunu müdâfaa eden kimsedir.**" demesine rağmen, yüzlerce yıl İslâm adına Haçlı'yı durdurmuş, "vatanın müdâfaası ve islâmiyetin muhâfazası"nı başarmış Türk ceddimi; Mâûn Suresi'nde lânetlenen ve takvâ'yı maske edinen mürâilere karşı, Ceddime yakışır bir vakâr ile savunabileyim!
Ola ki beceremezsem! 

Ola ki gücüm yetmezse! 
Ola ki haklı mazlûm, bir daha zâlim zûlmüne yenik düşecekse bu uğurda baş eğmeden can verebileyim n'olur?...
Aklım! Tanrı aşkına îmanımın koluna gir!

Gir ki; Tanrı vergisi Türkçemle seslenişimi, bütün Türklerin duyabileceği güçte haykırabileyim!
Tanrı'm! Çalab'ım! Hüdâ'm! Allah'ım!

Sen de n'olur aklımın îmanına, îmanımın aklına mukayyet ol! 
Allah'ım! Aklımın îmanı ve îmanının aklıyla bin iki yüz yıldır, ülkeden ülkeye sancaktarlığını yapan Türk Milleti'ne Sen yardım et!...
Mâdem bizi Türk yaratıp "Abd-i Hû" makamını bahş'ettin, kulluğuna lâyık; dili ikrârlı, kalbi tasdîkli sıddîklardan olmamızı nasîp eyle Ya Rabbi!
Müslüman Türk Mehmetçiklerin ellerine Müslüman kanı bulaşmasına izin verme Allah'ım! Haçlı ile kol-kola olmayı mahâret sayan kurnaz Haçlı Müslümanlara fırsat verme Ya Rabbi! Âlem uyurken, uyuyamayıp sana yalvaran Müslüman Türk kullarının duâlarını makbûl ve kabûl eyle Çalab'ım...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Tokkalı Mustafa ASLAN 


** Ebû Davud, Sünen, IV, s.331, no; 5120

Cumartesi, Ocak 19, 2013

EKSİĞİMİZLE SELÂM OLSUN...

Selâm ile... 

Birbirine benzerleri buluşturmak Allah(c.c.)'ın hikmetlerindendir ve hikmetine suâl mi? Hâşâ!... İlki bugün olmak kaydıyla "MEYDAN" adlı köşemizi Yeni Mesaj Gazetemizde açtık. 

Allah yardımcımız olsun! Nefsine mağlûp olan kibirlilerden, cihâd-ı ekbere teşebbüs bile edememiş mücâhit maskeli "dolma kalemler"den, kimin atına binerse onun düdüğünü çalan eyyâmcı takîyyecilerden, müşâhit-mütâhit taşeronlarından etmesin! 

Allah; rüzgâra göre yön değişen; değişmeyi gelişmek diye yutturan Allah ile aldatıcılardan etmesin!   

Allah; Vatikan menşe'li, Pentagon ve Pensilvanya servisli "Dinler Arası Diyalog" makyajlı "Ilımlı İslâm" adlı İslâm dışı uygulamalar ve uygulamacıların şerrinden uzak etsin! 

Onlarca yıldır, mürâiler, takîyyeciler, mevsime göre kılık-kıyafet-gömlek değişerek geliştim diyen dönekler; İslâm nine, ahlâkına, Türk töresine ters ve yanlış işlerini doğru üslûpla doğru yerlerde anlatarak büyürlerken; yanlış zamanlarda, yanlış üslûpla ve yanlış yerlerde doğruları söyleyerek ziyân eden ferâset ve siyâset özürlülerle yıllarımızı ziyân ettik! "Zarârın neresinden dönülürse kârdır." atalar öğüdü ile bir dönüş te biz yapalım istedik! İlk yağmurda makyajları yıkanınca bize benzemediklerini gördüğümüz bizden olmayanlardan uzaklaşarak, öncelikle kendimize geldik. İnşallah özümüze döndük!

Varlığıyla iftihâr ettiğim, tevâzu devi bir Ağabeyimden dinlemiştim. Dinlediğim günden beri de insanlık ve insan hakkındaki düşüncem değişmişti. Aktarabildiğim kadarıyla bu muhteşem sözleri paylaşarak başlamak istiyorum.

Kendilerinden izin almadığım için adı gönlümdeki Ağabeyim, binlerce kişiye hitâben kürsüden: "Allah(c.c.); hayvanlar aleminde, her hayvanı mükemmel yani eksiksiz yaratmıştır. Ama her hayvan, bir tek işi mükemmel yapmak üzere eksiksiz yaratılmıştır. Bu yüzden her mükemmel hayvan, sadece bir tek işi mükemmel yapar! Mesela; arı, mükemmel bir yaratıktır ve mükemmel bal yapar. İnek, mükemmeldir ve mükemmel süt verir. Balık, mükemmel yüzer; kuş, mükemmel uçar v.s. İnsan oğlu bu işlerin, tamamını yapmaya niyetlenir, yapar ama eksik yapar! Çünkü insan mükemmel değildir! Eşref-i mahlûkat insan, aynı zamanda eksiktir! Mükemmel yaratıklar olan hayvanların yaptıklarını yapmaya heveslenip eksik yapması da, insanın bu  eksiklik özelliği yüzündendir. Bu yüzden bir eksiğim varsa, insanlığımdandır!..." demişti!...

Ben de kendilerinden izinle; "Eksiğim varsa insanlığımdandır." muhteşem cümlesine iki kelime daha katarak on yıldır; "Eksiğim varsa insanlığımdandır ve insanlığınıza sığınırım."  diyerek dolaşıyorum!

Bu sığınıştan sonra insanın, insana karşı görevleri başlamalı diye şünüyorum. Herkesin -insanlığının farkındaysa- en yakınındaki insanın eksiğini tamamlamak üzere harekete geçme görevi başlamalı. Bir birini tamamlayan o iki kişi, üçüncünün; o üç kişi, dördüncünün derken eksikleri tamamlayarak ekipleşen insanların işbirliği ile mükemmele yaklaşmak mümkün olabilir diye düşünüyorum. Gerçek ve ahlâki anlamda cem olmak, toplanmak, cemaatleşmek, Türkçesi ile teşkilatlanmak ta bu olsa gerek!

Bu samîmi düşüncelerimle MEYDAN'ımı Yeni Mesaj'da açarak huzûrunuzdayım!

Biliyor ve inanıyorum ki; insanlıklarını unuttukları için hayatta başaramamış ve "Hiç" olarak kalmışların eksiklerini tamamlamak ta bu insanlıklarının farkında olan insanlara düşer! Bu düşüncelerle bütün eksiklerimle tamamlanmaya ve inşallah gücüm kadar tamamlamaya niyetle MEYDAN'ımızı açtık!

Her insanım diyen insanın, artık açık yüreklilikle önce kendi nefsini terbiyeye başlaması sonra da doğru zamanda, doğru zeminde, doğru safta, dosdoğru yer alması zamanıdır...

Zamandan yana fukarayız Dostlar! Her zarârın telâfisi mümkünken, geçen zamanın telâfisi mümkün değil malesef!

Yarını, "Geç kalmışlık" sayarak artık herkesin harekete geçme zamanıdır. Gün, bugündür! Sadece seyrederek yıllardır şikâyet edilen "Hiçler"in, hak etmedikleri yerleri-mevkîleri işgâllerine son veremeyiz!

Hatalıya hatasını lisan-ı münasiple anlatmak insanlık görevidir! Yapılan samîmi uyarıya rağmen hatasında ısrar ederek devam eden, suç işlemiştir! Tarih önünde, ma'şerî vicdân nazârında suçludur! Bu suçlu veya suçlulara verilecek destek ise aynı suça ve bunun vebâline ortaklıktır!

Selâmıma son cümle olarak; Eksiğim ve hatâm varsa insanlığımdandır ve insanlığınıza sığınırım vesselâm...

"VE TEVEKKEL A'LALLAH- Vekîl olarak Allah yeter." (Ahzâp-3)

Selâm, sevgi, duâ...

Tokkalı Mustafa ASLAN