GDO'lu çiçeklerle köksüz sarmaşıklar kontrolsüz büyüdü ve bahçeyi kapladılar nerdeyse!
'Farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi'ne talip milliyetsiz milliyetçilerle AB ve ABD tarafından beslenen, Vatikan ve Pentagon tarafından ıslâh edilmiş GDO'lu İleri Demokratlar ve Haçlı fışkısıyla gübrelenmiş ayrık otları, sarmaş dolaşlar!
Beş yıl önce, 22 Nisan'da, soyadı
kendine yük ve hiç "Türk'üm" veya; "Ne mutlu Türk'üm diyene" dememiş Türk soyadlı biri; "Birinci meclis, şimdiki Meclis’ten daha renkliydi." diyerek güya, Kurucu Mecliste farklılıklardan oluşan farklı duruşlar varmış gibi bir vurgu yapmıştı! Türkiye'de benden başka itiraz eden çıkmamıştı!
Ertesi gün, yani 23 Nisan 2008'de, Gâzi Vekillerin mesâi yaptığı Eski Meclis'te, her kesi şaşırtan bir olay olmuştu! "Önce
Anıtkabir’de Türk ile tokalaşan ve sohbet eden Bahçeli, daha sonra Birinci Meclis Binasında DTP’li Hasip Kaplan’ı gördü. Kaplan,
Bahçeli’nin arkasındaki ikinci sıraya oturdu. Ancak Bahçeli dönüp,
Kaplan ile tokalaştı ve "Gel Hasip, yanıma otur. Burada seninle
Meclis’in renklerini tamamlayalım!" dedi. Kaplan da ön sıraya geçerek,
Bahçeli’nin yanına oturdu ve bir süre sohbet ettiler." şeklinde bir haber, millî hafızaya kaydedilmişti!
Bu olay, Azerbaycanlı Azaplı Mikail'in;
"Umûdum azaldı Gök Allahı'na,
Kanlı kılıç vermiş yerin şahına!
Başım zûlümkârın secdegâhına,
Eyirem ölürem, eymirem olmur!" dizelerini ve "Söylesem te'sîri yok, sussam gönül râzı değil!" diyen Fuzûli'yi hatırlatmıştı bana! Demek ki yüzlerce yıldır, benzer dertlerden muzdarîptik!
Son günlerde; "Deyirem ölürem, demirem olmur!" durumundayım! Söylemesem olmuyor!
Fikren,
zikren benzeyen, milliyetperverlerle vatanperverler ayrıştırıldı! Yetmez gibi hem vatanseverler, hem milliyetçiler kendi aralarında parçalandılar! Ayrıştırılan, ötekileştirilen milliyetçi ve vatanseverleri uyarmak için sertçe dürtüklemek lazım ama yapamıyorum!
Yıllardır Allah rızâsı için çırpınıp durduk! Konuştuk olmadı! Sustuk olmadı! Kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenlerin sayısı arttıkça GDO'lu kuklalar pervasızlaştılar!
Nebâtât sessiz olur, yaprak hışırtıları dışında sesleri olmaz ama bu GDO'lu nebâtât, Ağustos
güneşindeki kurbağalar gibi birlikte bağırmaya
başladılar! Yapılacak tek şey, kurbağa gölüne bir taş atmak! Âcizane
kurbağa gölüne bir taş atmaya niyetliyim. Umarım attığım taş,
ürküttüğüm kurbağaya değer!...
Önce, Halîfe-i Râşidin'den olan Hz. Ömer'den
bahsetmeğe çalışacağım. Mezhep, tarikat, cemaat taassûbu olmayan Müslüman bir Türk
olarak, Hz. Ömeri çok dikkate alırım.
Ömer ibn-i Hattâb;
yiyen, içen, nâra atan, aslan avcısı, kızları diri diri kuma gömen,
puta tapan, tapmayanı zorla taptıran, öfkelenirse Kureyş'i evine
tıkabilecek cesâmette bir Ömer...
Bu cesâmette bir kişi daha var: Amr bin Hişâm yani Ebu Cehil...
Bu kişiler, gücün ve
zorbalığın öyle zirvesindeler ki Hz. Peygamber(s.a.v.)'in,
Allah(c.c.)'tan bu iki kişiden birini niyâz ettiği rivâyet edilir!
Menfîliğin zirvesindeki bu iki kişiden Ömer ibn-i Hattâb, ne zaman
ki Kelime-i Şehâdet getirerek doğru safa girer, olur Ömer-ül Faruk! Mü'min-müşrîk, müslîm-gayr'ı müslîm herkes tarafından Adalet timsâli sayılır. Bunu görünce Müslüman bir kişi olarak bende de kıssadan çıkardığım hisse başlar: Demek ki Ömer ibn-i Hattâb dahi olsa bir kişi, yanlış saftaysa yanlış tarifi alırmış! Demek
ki akl-ı selîm herkes doğru zamanda, doğru safta yer alıp 'Yanlış!' tarifinden
kurtulmak gayretinde olmalıymış diye düşünmeğe başlarım.
Ebu Cehil
safında kalarak yanlışta ısrar da var elbette. Sevâbı da günahı da sahibinindir!
Yıllardır dostlarımızla, arkadaşlarımızla, dindâşlarımızla hem-hâl
oluruz. Sıkıntı ve şikayetlerde müştereğiz. Ümîd eder ve dilerim ki hem de sür'atle doğru zamanda, doğru zemînde saf tutarak yanlış tarifinden de müşterek kurtuluruz...
Siyasetin, hatır-gönül işi olmadığını biliriz! Kimseye, safını tayin gibi bir ukalalığa da soyunmayız. Yapacağımız
sadece gönlümüzü, dostların ayakları altına atmaktır ki bugün itibâriyle başladık! İsteyen ezip
geçsin gönlümüzü, "Of!" demeyiz. Ya da
ayakları altına attığımız gönlümüzü alarak gönüllerine katacak ve bizi bahtiyar edeceklerdir inşallah...
Bî-tarafın
ber-taraf olduğunu, yılların verdiği tecrübeyle biliriz! Bu yüzden fazlasıyla seçici, ziyâdesiyle temkînliyiz! Ama artık herkesin aklındakileri sormasının ve muhatapların da açık bir ifadeyle bu soruları, cevaplamasının zamanıdır! Geçen zaman, ömrümüzdür ama bilinmeli ki Türk Milletinin de istikbâlidir!
Dincilerin dini, demokratların milleti, Atatürkçülerin Atatürk'ü, milliyetsizlerin Türklüğü bitirmek için elele verdiği günümüz; hür akılların sür'atle bir araya gelmeleri zamanıdır! Saf tutmuş şer güçlere karşı bir Millî Cephe oluşturmanın zamanıdır!
İş, işten geçtikten sonra şikâyetlenmenin, mantığı yoktur! Oturursak, gelen bizi geçer ama biz de saf tutarak yürümeğe başlarsak hiç kimsenin bizi yakalama şansının olmadığını da yine en iyi biz
biliriz...
Hadi Türk Milleti! Hadi serdengeçtiler! Hadi Yiğitler Allah aşkına! Bağımıza-bahçemize sahip çıkmazsak "Çiçek Bahçesi"nde manzara kötü Vallahi!
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder