Çarşamba, Ocak 30, 2013

VELİYY-ULLAH BİLMEYEN, MÜRÂİYE EZİLİR!

Benim, Yeni Mesaj'da ne işim varmış? Hadi beee!
Bre adamcılar! Fırkacılar! Kapı-kulu eyyâmcı kurnazlar! Size yıllarca nerelerde gördük ve böyle bir soru sormaya tenezzül etmedik bilmiyor musunuz? Size yazıldım! Aklımdasınız! Ama âcîlen başka işlerim var! Sıradasınız, Allah'ın izniyle görüşeceğiz! 
"Yarı imam dinden, yarı hekim candan eder!" biliriz! Bildiğimizi de söyleriz de; bu kadar Allah ile kavgalıyı, bu kadar Peygamber'e uzağı, bu kadar Kur'ân'a yabancıyı, bu kadar gayr-ı millî müfterîyi niye görmeyiz?
Ulemânın, yani bilge din adamlarının işi, ilâhi doğruyla buluşturup her iki dünyamızı kurtarmamıza yardım etmek değil midir?
İslâm'da ruhbân sınıfı yoktur, tamam! Allah ile kul arasına kimsenin girmesine izin yoktur, tamam! İnsana şah damarından daha yakın yani cânında olan, hatta cân olan Allah ile insan arasına herhangi bir kişinin girebilmesi Allah nasip etmez ve izin vermezse mümkün değil tamam da; "Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır." tarifli Hz. Ali; "Görmediğim Allah'a inanmam." derken ne anlatmıştırki? Bu kadar kısa ve net tariften sonra eksik insanların, bir başka eksik insan tarafından kurtarılması mümkün müdür? 
Allah'ın; "Hem sizden meydâna gelmiş, önde giden, hayra davet eden, iyiliği ve güzelliği emredip kötülüğü ve çirkinliği yasaklayan bir topluluk olsun." (Âli İmran-104) buyruğunu görünce, ûlemâya iyice saldırasım var!
Karanlık izbelerde Arapça bildikleri de meçhûl olan, yüz yüze konuşmaktan kaçan gıybetçilerin iftirâlarla saldırdığı Evliyai'r-Rahman'ı korumak ta -hâşâ- bize mi kaldı?
Câhilin ve âlimin cesûr olduğunu biliriz!
Câhil, duâlarının neden kabul olunmadığını sorgulayarak Allah'a sitem ederken onları, musallât olan muskacılardan, bevlini şifâ diye içiren insafsız-vicdânsız şeyh bozuntularından, Allah ile aldatan iki ayaklı "evliyau'ş-şeytan"dan korumak "Evliya"nın işi değil midir? Allah'ın işâret ettikleri, "Evliyai'r-Rahman" onlar değil midir? Ben mi yanlış algılıyorum?
Zâlimlerin put edindikleri servetlerini, kendileriyle kıyaslayınca; "Atınızın arpasını bile Allah'tan isteyin." öğüdüyle herşeyi Allah'tan isteyip sonra; "Allah duâmı kabul etmiyor!" diye sitem eden samîmi bilgisizleri uyarmak, tesellî etmek ulemâ işi değil midir?
Paylaşılmayan, hiçbirşeye yaramayan bilgi; hiç kimseye yardım etmeyen bilge, neye yarar? Hatta vebâlli değil midir? Bu memlekette Prof. Dr. Haydar BAŞ'tan, Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI'dan başka Allah'a sığınıp şirke, mürâiliğe, riyâkârlığa, sahtekârlığa, Allah ile aldatıcılığa karşı çıkma cesâreti gösterecek kimse yok mudur? 
Körün el yordamıyla fil tarifine benzer çaba ile yırtınan bize yazık değil mi? 
Arapça bilmiyoruz! Çocukluğumuzda öğrendiğimiz kadarıyla Kur'ân okuyoruz ama anlamıyoruz! Anlamak için meâle başvurmaktan başka çâremiz yok! Meâller arasında da tıpatıp benzerlik yok! "Benim meâlcim, senin meâlcin" yarıştırmasına kalırsak bize yazık olmaz mı?
Allah'ın; "O'nun delillerinden biri de ... lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır."(Rûm-22) ; "Bunun üzerine ... Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız, dedik." (Bakara-36) ve benzer beyânlarına rağmen, Allah'ın belirttiği asabiyeti inkâr edenlere direnirken bizi yalnız bırakmak vicdâni midir?
Hz. Peygamber(s.a.v.)'in; "Sizin en hayırlınız zulüm ve haksızlıklarını destekleme gibi bir günah işlemeden kendi soyunu müdafaa eden kimsedir." (Ebû Davud, Sünen, IV, s.331, no: 5120) hâdisine rağmen; "Asabiyet şeytanlıktır!" deyip asla tanığı olmayan takvâyı maske edinen dincilere, Haçlı Müslümanlar'a karşı bizi yalnız bırakmak insâf mıdır?
İslâm'ın Emevistler tarafından mezheplere, onlarca tarikâte, yüzlerce cemaâte bölünmesini ticâret kapısı edinen "evliyau'ş-şeytan" dan İslâm'ı ve müslümanı korumak "Evliyai'r-Rahman" ın işi değil midir?
Madalyonun öbür yüzüne de bakalım! Ulemâyı sorgulayalım, kızalım, küselim ama ya bizim yap/ma/dıklarımız ne olacak? Ûlema da bize; "Neredesiniz?" diye sorarsa ne diyebiliriz?
Aylardır "Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumları" yla, Türkiye'yi adım adım dolaştığını, televizyon ve gazetelerde gayretlerini izlediğimiz; "İslâm eşittir Türk, Türk eşittir İslâm'dır. Hepimiz Türk oğlu Türküz!" diye kükreyen Prof. Dr. Haydar Baş'ı niye duymayız? Niye görmeyiz?
Kitap kitap, meydan meydan, ekran ekran anlatarak doğruyu söylediği için gıyâben; cübbeli-cübbesiz Ç.Ü.K (Çok Ünlü Kişi)'lerin köstebekçe fısıltı iftirâlarla saldırdığı seyf-ullâh'ları yok farzedenlere karşı ne zamana kadar sessiz kalacağız? 
Din ile milleti, milletle millî değerleri, millî değerlerle dîni buluşturmak için olağanüstü gayret sarf eden ûlemaya saldıran; müfterî, mürâi, riyâ-kâr, sahtekâr Allahçılarla, dincilerle birliğe devâm edersek üzerimize pislik yağmaz mı?
"Rabbim! ... Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? ... Sen bizim koruyucumuzsun, bizi bağışla, bize acı, ..." (A'raf-155) diye yalvarmaktan başka çâremiz mi var?
Benim Yeni Mesaj'da ne işim varmış? Hadi ordan, hadi be!
"Danışman okur, tutmaz; dervîş yolun gözetmez,
Bu halk öğüt işitmez, ne sarp zamân olmuştur!" (Yunus Emre)
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: