Cumartesi, Temmuz 31, 2010

VESÂYET ALTINDAYIZ!...

Uyanın lütfen! Kırk yıldır vesâyetten, Cumhûriyetten, Atatürk'ten, Türklükten şikâyet edenlerin; müttefik(!)imiz ABD ve Yeni Haçlı Birliği AB'nin desteklediği BOP Eş Başkanı'nın vesâyeti altındayız! O ne derse o oluyor!
Şikâyetlenerek, ağlayarak camilere, illegal tekkelere saklananlar; ne zaman, bu kadar büyüdüler? Bunlar sarmaşıkça, ithal sûni gübre desteği ile hızla yayılırken, "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyen, bahçe sahipleri ne yaparlardı?
Vesâyetinden şikâyetlendikleri Ordu'yu, ABD güdümündeki NATO'yla; Diyânet İşleri'ni ABD güdümündeki Haçlı ile diyalogdaki Ilımlı İslâmcılarla; Yüksek Yargı'yı, ABD güdümündeki AB'nin dikte yasalarını çıkardıkları Meclis vasıtasıyla istedikleri şekle sokarken bu sarmaşıklar, Devlet ne iş yapardı?
Vesâyetten şikâyetlenirken "Laikliğe karşı odak olmak" suçundan cezâlı ve sâbıkalılar; kurumları sırayla yutarken bu memleketin, bu devletin, bu cumhuriyetin asıl sahipleri ne iş yapardı? Cevâbını bildiğimiz soruları, bilerek soruyorum! Biliyorum ki; "Ne yapardı?" nın cevabı; "Devletin-milletin-vatanın bekâsı için ölüyorlardı." ... Kırk yıldır gizli demokrat-halkçı vuruşlarla sersemlettikleri Devlete; 12 Eylül'de 12 Eylül'ü aklatarak son vuruşa hazırlanıyorlar!
Dikkat Türk Milleti!
Yandaş-yoldaş-candaş medyanın "Dolma Kalemler"i; resmi uçaklarla uçarlarken, Okyanus ötesinin Ilımlı İslamcılarının müthîş yeşil paralarıyla istedikleri yere, istedikleri seyahati yaparlarken; dinsizlere, bölücülere, ateistlere, marksistlere "Müslüman Sermâye" adlı Okyanus ötesi Ilımlı kaynaktan verilen paralarla gazeteler kurdurulur ve olmadık yerlerden, olmadık belgeler servis edilirken başlarında "Millî" sıfatı taşıyan, Millî Devlet Kurumlarımız ne iş yaparlardı? Acı ama gerçek vesâyet altındayız! 24 saat dinlenen telefonumla haberler alıyorum!Yandaş-yoldaş-candaş Dolma Kalemler'in yırtındıkları Kürt Kimliği; ortalık azcık bulanınca anında "Doğu Kökenli", "Güneydoğu Kökenli" ediliyor!
Bre nâmertler; Kürtlük ayıpsa niye kıçınızı yırtıyorsunuz tanınsın diye? Ayıp değilse ortalık karışır karışmaz niye adice Doğu veya Güneydoğu Kökenliliğe sığınıyorsunuz? Devlete, millete, cumhuriyete ihâneti entellik zanneden Dolma Kalemler, sözüm size! Hakaretse de, iltifatsa da "Doğu Kökenli, Güneydoğu Kökenli" sizsiniz, sizin babanız, sizin ceddiniz!
Kürtçü hainleri, bölücü taşeron PKK'lıları, "Kürt Kimliği" ile sunamayınca, hemen Doğu'luluğa, Güneydoğulu'luğa sığınıyorsunuz değil mi kahpeler! Doğunun da en doğusundanım. Kars'ın Arpaçay İlçesi'nin, en uç köyü Taşdere Köyü'ndenim. 14 göbek sülâlemde gayr-ı Türk, gayr-ı İslâm tek unsur yok ve Türk oğlu Türk'üm.Devlete ihânet eden, askerime-polisime alçakça saldıran kuduz itleri, ben de Kürt'ten saymam, değiller! Onlar yedikleri kaba pisleyecek kadar nankör, alçak, çukur ve ucuz fahişeler!
Sizler de, kırk yıldır vesâyetten şikâyetlenen ABD destekli BOP Eş Başkanı ve avanesine yalakalık yapmak için onlara; "Doğu-Güneydoğu Kökenli" diyorsunuz! Bir daha anladığınız şekilde, hiç bir tevile imkân bırakmadan, iltifatsa da, hakaretse de milyon kere; "Doğu Kökenli sizsiniz! Güneydoğu Kökenli sizsiniz!" diye iâde ediyorum!...
Milletim vesâyet altındayız! Doğu'nun da doğusu memleketimde; AKP'li il genel meclisi üyeleri, AKP'nin il-ilçe yöneticileri, kraldan fazla kralcı yalakalar, köy köy dolaşarak; "Referandumda hayır derseniz, yolunuz, suyunuz, okulunuz, sağlık ocağınız asla yapılmaz! Patron'un kesin emridir." tebligatı yapıyorlar!
Güya halk adına, millet adına muhalefet yapanlarımız ise BOP Eş Başkanı'nın ikinci adamlarıyla boy ölçüşüyorlar! Rüzgâra karşı, sidik yarışındalar! Hepsine rağmen, hepsinin inadına, milyon kere, milyar kere daha HAYIR!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Temmuz 30, 2010

"EVE ET"e, HAYIR!...

Kork, Allah'tan korkmazdan!
Yalanın bu kadarına, çifte standartın böylesine ve "Demokrasi amaç değil araçtır." diye hiç saklamadan düşüncelerini söyleyenlerin,"daha fazla demokrasi" diye bu yaptıklarına ad bulamıyorum!
Yalanın lillâhı, riyânın şâhı, mürâiliğin-iki yüzlülüğün zirvesi ve adı demokratlık!
Dünün papucu delik topçusu, maaşlı il başkanı, bugünün dünyanın en zengin sekiz liderinden biri BOP Eş Başkanı ve Hükümetin Başı "Recep Bey"in 10'dan fazla yandaş tv'den naklen verilen "EVE ET!" mitingini, kendime işkence ederek izledim!
Konuşmasının sonuna kadar sekiz yıllık AKP icraatlarını anlatıp ibrâ istedi ve sonra da; "CeHaPe ve MeHaPe, sanki seçimmiş gibi hükümet icraatlarına saldırıyorlar!" diye şikâyetlendi!
İcraatları anlatırken de öyle tatlı zehir hapları sunuyordu ki o kalabalıkta! Tam Gün Yasası'nı, devlet hastanelerinde çalışan doktorların özel muayenehane açmalarına getirilen yasağı engelleyen Anayasa Mahkemesi'ni "Ana Muhalefet Mahkemesi" ilan edip; millî servetten satılamamış olan iki Tersânenin ve İstanbul'daki bir arsanın satılmasına mani olmasından da şikâyet etti!
Sırtım terledi öfke ve utancımdan! "Milletvekili dokunulmazlığını kaldırarak siyâsileri yasalar ve mahkemeler karşısında savunmasız bırakamam!" diye de itiraf etti, yasalardan mahkemelerden nasıl korktuklarını ve kaçtıklarını!...
Allah rızası için, TEMA Vakfı Kurucusu Hayrettin Karaca'nın Mersin Gülnar'lı Çoban Mehmet'i konuk ettiği programın bir kopyasını mutlaka izlettirin onlara eğer seviyorsanız!
Miting alanından protestocular kovulup, bindirilmiş kıtalardan oluşan ve tek-tip beyaz şapkaların giydirildiği kalabalığa BOP Eş Başkanı'nın hep üçüncü tekrarlarda alkışlanan sözlerinden sonra, bir başka sulugöz AKP kurmayı, aklımı başımdan aldı!
Bülent Arınç, İnegöl ve Dörtyol'daki olaylarla ilgili; "Bunu sadece getirip açılıma bağlamak Ak Parti iktidarını yıpratmaktan başka amaç taşımıyor." diyor! Aslında bütün bu işler bile AKP'ye yaramalı, muhalefete zarar vermeli! BOP Eş Başkanı'nın partisinin hükümetine bu işler zarar verebilir mi? Mantık bu!...
Balyoz Soruşturması'ndaki yakalama kararları için de; "Yani o komutanların, en azından böyle bir soruşturma sürecinde değişirilmesi gerektiğini düşünüyorum!" diyor! Avrupa'da asrın dolandırıcılığı diye tarif edilen Deniz Feneri davasında, ciddi şekilde suçlanan, bir türlü görevden alınmayan, BOP Eş Başkanı tarafından "Temiz kardeşimiz." diye himâye edilen AKP'li Zahid Akman örneği ortadayken, İçişleri Bakanı ile Şehît cenâzesinde birlikte olan görevdeki generallerin, tam da teröristin gemi azıya aldığı günlerde açığa alınması gerekirmiş! Soruşturma sonuçlanıncaya kadar "bir-iki sene" vekâlet edecek F Tipi bürokratları da tavsiye etseydi bari!
"Bir senedir, iki senedir tutuklu olduğu halde hala yeri doldurulmamış, dönüşünü bekliyorsanız bir insanın, bu çelişkiler yumağı oluyor. ... Bir ara Kayseri'ye gitmiştim. İl jandarma alay komutan vekili diye biriyle tanıştırdılar. Bilmeyerek 'Komutan nerede' diye sordum, komutan Cemal Temizöz imiş. O da malum yerde. Böyle bir şeyle karşılaşmak istemem. Bu, Türkiye'nin itibarına da imajına da adalete de yargıya da mevcut sisteme karşı da bir direnç olarak algılanabilir." diye de açıklama yapabiliyor!
Mevzu bahis Asker olunca, iki senedir tutukluluk normal! AKP'nin demokrasi mantığı bu ama Zahid Akman gibi "Temiz kardeş" bir bürokrat söz konusu olunca uygulama aklımızda! Bu sivil darbe değilse nedir?
Ben dinlerken, okurken utandım ama adamlar söylerlerken utanmıyorlar! Yaptıkları neye "evet" diyebildim ki şimdiye kadar, önümüzdeki referandumlarına da "evet" diyeyim! Sonuna, sonuna, sonuna kadar HAYIR! Sadece ben kalsam bile gene HAYIR...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...

Perşembe, Temmuz 29, 2010

HAYIRLI HAYIR...

Yandaş-Yoldaş-Candaş Basın'ın yemli, entel demokratlarından, ayrıştırıcı açılımcılardan, AKP olmazsa olamayacağını bilen bu yüzden de AKP'nin devâmı için ne lâzımsa yapan bir "Dolma Kalem", 12 Eylül'de 12 Eylül'ü aklama, R.T.E. ve avânesini sultan etme referandum'unda niçin "evet" denilmesi gereklerini sıralamış.
Ben de niçin "HAYIR" diyeceğimi cevâben sıralayacağım. "Peki, paket ne getiriyor? 12 Eylül günü "Evet" diyecekler, bunu hangi niye yapacak? İşte dökümü:" demiş Emre Aköz...
*Çocuk istismarının önüne geçilmesi için... // Ben de; gündüz polis taşlayıp, gece puşiyle dağlara çıkan, nüfus kaydında 14, gerçekte 19-20 yaşındaki PKK'lılara gereğinden fazla taviz verildiği için HAYIR diyeceğim...
*Fişlemenin son bulması için... // Ben de; "Yılardır onlar fişlemişlerdi. Şimdi de sıra bizde inşallah!" diyerek intikama soyunan; Diyalogu, Medeniyetler Arası İttifâk'ı Kur'an'a ters olduğu için reddeden, Kur'an ve Sünnet'ten başka rehber kabul etmeyen ve bu yüzden fişlenen, dışlanan, şehit yakını da olsa hakâret edilen Türklerin fişlenmesine râzı olmadığım için HAYIR diyeceğim...
*Darbecilerden hesap sorulabilmesi için... // Ben de; yaş durumundan cezalandırılması mümkün olmayan, CHP'nin yargılayalım diye kanun teklifini AKP oylarıyla reddeden; zaman aşımından sonra 12 Eylülcülerle hesaplaşacağım diyen ama ne 28 Şubatçıların, ne de "e-muhtıra"yı bizzat kaleme aldığını açıklayanların adlarını ağızlarına almayan, aksine ödüllendiren AKP'nin mürâiliğine ve ABD'nin yeni "Bizim Çocuklar"ına dur demek için HAYIR diyeceğim...
*Durduk yerde ordudan atılanların mahkemede hak arayabilmeleri için... // Ben de; Kozmik Oda'ya kadar girenlere olmadık tavizleri veren, demokrat maskelilerden daha fazla demokratlaşıp Ordu'ya irtifa kaybettirenlerden hesap sormayan, ama devlet-millet uğruna hayatları pahasına görev yapan üstün hizmet madalyalı kahramanları hapseden işbirlikçilere dur diyebilmek için HAYIR diyeceğim...
*Yüksek yargının kendini Meclis'in ve Hükümetin yerine koymasını engellemek için... //Ben de; "Laikliğe karşı odak olmak"tan suçlu-sabıkalı AKP'nin Cumhuriyet ve Yasalarından intikamına izin vermemek, Yüksek yargının da AKP'lileşmesine mani olmak için HAYIR diyeceğim...
*Yüksek yargıda tarafsızlık sağlayabilmek için... // Ben de; sabıkalı AKP'yi, bölücü teröristlerin Meclis'te sözcülüğünü yapan siyasallaşmış PKK'lı partiyi yeterince cezalandıramayan Yüksek Yargı'ya bağımsızlığını sağlamak için HAYIR diyeceğim...
*Sivillerin askeri mahkemede yargılanmasına son verebilmek için... // Ben de; madalyalı kahramanların Yandaş mahkemelerde daha fazla rencide edilmesine göz yummamak için, sadece düşüncelerinden ve yazılarından dolayı aylardır gözaltında tutulan Gazetecilerin hürriyetlerini sağlayabilmek için HAYIR diyeceğim...
* Türkiye'nin geleceğini, vatandaşların özgürlüğünü belirleyen iki kurumun (Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) belli bir zümrenin elinden kurtulup demokratikleşebilmesi için... // Ben de; tek suçları Türklüklerini ve Atatürk'e sadakatlerini saklamayan bu garantör kurumlarımızın, ABD kontrollü, badem bıyıklı, ılımlı islamcılarla doldurulmasına izin vermemek için HAYIR diyeceğim...
* Darbecilerin hazırladığı Anayasa'nın değişmesi için...// Ben de; 80'den fazla maddesinin değiştirilerek AKP'lileştirildiğini geceyarısı operasyonlarından bildiğimiz, kalanı da önümüzdeki seçim öncesi değiştirerek tamâmen AKP'lileştirilmek isteyen AKP'lilere dur demek için HAYIR diyeceğim...
*Yurtdışına çıkış özgürlüğünün genişletilmesi için... EVET diyecekler...// Ben de; referandum sonrası yapılacak seçimlerde kaybedeceklerini bilerek apar-topar yurt dışına kaçmaya zemin hazırlayan AKP'lilerin ve bölücülerin önlerini şimdiden kesmek için HAYIR diyeceğim... Nasıl hayırlı bir HAYIR olduğunu da millet olarak göreceğiz...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Temmuz 27, 2010

YÜREĞİM AĞRIDI!...

Şimdi olmaz! Dayan hele! Yüreğim zamanı değil
Canâna verdiğim seni bak veririm bir cerrâha!
Yarım bin-bir işimiz var, ağrımak zamanı değil
Paraçalattırıp tabîbe yüzüne bakmam bir daha!...

Sırdaşımsın sırrımı sen söylemedin yâre bile
Bu kadar sene yapmadık kendi kendimize hîle
Kurnaz para biriktirdi seninle ben ise çile
Sakın "Yeter!" demeyesin milletin derdi var daha!...

Cesûr kalbim, yiğit gönlüm; tamam çok yüklendim sana
Arkama bakmadan koştum çünkü çok güvendim sana
Çok bâdireler atlattık ama varmadık Tûran'a
Şımarık nefsime bir bak, sana inat kalkmış şaha!...

Doğru! Uzun yoldan geldik hemen de çıktık sefere
Yola çıkarken duyduk ya, ihtiyaç var Türk nefere
Türk'e kefen biçmek için birlik kurmuşken kefere
Seferden geri kalırsak yetişemeyiz bir daha!...

Ben yaşlandım, sen yoruldun, oturursak kalkamayız
Saldıran Türk'ün peşinden melûl me'yûs bakamayız
Ok menziline girmeden durup keyif çatamayız
En önde biz olamazsak şehît olmak zor bir daha...

Türk'ün Başbuğları ölmüş, illetleşmiş demokrasi
Diplomatçılık oynuyoır dışarda korkak siyâsi
Allah ile aldatmış hep dincilerin mürâisi
Fedâi gerek millete, duracak gün değil daha!...

Benim yorulmayan kalbim, benim savaşçı yüreğim
Kırk yılda bir gelen fırsat, bak geldi! Seni göreyim
Eğer sen sence vurursan bükülmez gene bileğim
Yorulursan, zorlanırsan vurabilir mi bir daha?...

İçmeden sarhoş en başım, rol yapıyor gönüldaşım
Milletliği reddediyor demokratik vatandaşım
Akın da devam ediyor, bensiz eksik ülküdaşım
Mola verme, hiç dinlenme, bu sefer çok yeni daha!...

Kırk düşmana bir tek vuruş yapıp geçelim kırk kere
Kırkar kırkar kıramazsak asla düşmeyelim yere
Baş eğene vurmayalım, kıymayalım çökenlere
Sana güneveneyim gene, sen de sığın ol Allah'a...
27.Temmuz. 2010/ İzmir
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

NALINCI KESERİ MÜBÂREKLER!...

Şehrin göbeğinde 4 Polisimiz şehit edildi! Başımız sağ olsun!
Bölücünün, işbirlikçinin, demokratın-diplomatın, BOP Eş Başkanı'nın, Irak'ta bir milyon müslümanı katledip yüz binlerce müslüman kadına -kıza tecâvüz eden Haçlı'ya demokrasi getirdiği için dua edenlere rağmen; hatta inadına, bir daha; VATAN SAĞ OLSUN!
Âsâyişi, vatandaşın huzûrunu sağlamak için devriye gezen polisimiz, görev aracının içinde kahpece şehît ediliyor, İçişleri bakanı ortada yok!
Polisimizin, askerimizin evlerine-lojmanlara saldırılıyor, balkonda subayımızın gencecik eşi şehit ediliyor, İçişleri Bakanı ortada yok!
Şehirlerde; sokaklar yangın yerine, cehenneme çevriliyor, toplu taşıma araçlarında çocuklarımız, gencecik kızlarımız diri-diri yakılıyor, parklarda bombalar patlatılıyor İçişleri Bakanı ortada yok!
İstanbul'un göbeğinde, askeri servis aracına saldırılıyor, dersaneye giden gencecik kızımız ve askerlerimiz parçalanıyor, İçişleri bakanı ortada yok!
Güneydoğu'da PKK'nın açık sıkıyönetimi var; affedilen ve artık yargılanmayacakları için iyice şımaracak olan nüfus kaydında 14, aslında 20 yaşındaki potansiyel PKK teröristi adayları polise "Erkeksen aşağı in!" tehdîdiyle taş atıyor saldırıyor, İçişleri bakanı ortada yok!
Osman Baydemir adındaki demokratik bölücü lejyoner; "Has...tirin!" çekiyor, İçişleri Bakanı ortada yok!
KCK adıyla PKK; devlet bütçesiyle ayakta duran belediyelerden aidat adıyla haraç alıyor, PKK adına militanlarını belediyelerde istihdâm ediyor, İçişleri bakanı ortada yok!
PKK ne yaparsa yapsın, kaç görevlimizi, kaç askerimizi şehit ederse etsin İçişleri Bakanı yok!
İçişleri Bakanı'nın derin iç işleri, AB-D'nin verdiği ev ödevleri var çünkü!
Açılım adındaki ayrıştırmacı "Millî Birlik Projesi"ne yol haritası çizmekle; askerden kaçan, şarkıyla-türküyle göbek atarak demokratlık yapan, entellik diye bölücülüğe destek veren ucuz sahne artıklarıyla fikir alış-verişiyle meşgûl!
Kürt açılımı, açılım, demokratik açılım ve Milli Birlik Projesi diye haftada bir adı değiştirilen ayrıştırmacı, ötekileştirici proje sonucunda; şımaran PKK'lılar tarafından tahrîk edilen İnegöl'lüler sokağa çıkınca; "İzin vermeyeceğiz! Çok sert olarak üzerlerine gideceğiz!" diyen ceberrût bir İçişleri Bakanı, anında piyasada!
Yıllardır; "Dikkat! Türkler tahrîk ediliyor! Ya asayişi sağlayın, ya da istifa edin!" diye bağırdık!
Duymadılar! Duymazdan geldiler!
Şimdi ne olacak?
Seçmenin % 4'ü bile olmayan bir grubun, %96'yı isyân ederek, silahla saldırarak bastırmaya-sindirmeğe çalışmasına Türk Milleti karşı koymayacak mı? Karşı çıkamayacak mı bu psikopat eşkiyalıklara?
Karşı çıkanları İçişleri Bakanı; "Üzerlerine çok sert gideceğiz!" diye tehdît etti diye olaylar durursa, galip tarifli kim olacak farkında mısınız?
Bir-kaç gün öncesine kadar ne olursa olsun, "Açılımı sabote etmek için!" diye bahaneleri vardı! Şimdi "Referandum öncesi, kasıtlı hareketler!" denmeğe başlandı!
Bu ne ya? Terörist dinlenmek için durur, AKP başarılı; terörist şımarır saldırır, AKP'nin başarısının üzeri örtülmek için provokatör eylemler!...
Nalıncı keseri mübârekler! Rabbenâ, hep bana! Kazanırlarsa muktedîr dindârlar, kaybederlerse vesâyet altındaki demokrat mazlûmlar!
Hem dövüp hem ağlayan; laikçiler'den öte NATO generallerini bile cemaatlere esas duruşa geçirten muktedîr mazlûmlar!...
Şükürler olsun demokrat Diyanet-Sen'li imamlar da; "Biz Kur'an'a ve sünnete, milletin birlik ve berâberliğine tarafız. Bu görüşe katılan partilere de tarafız." diye ilm-i siyâsetlerini açıkladılar!
Yürü be Kasımpaşalı'm! Kim tutar seni! Yola, yolmaya devam be Reis!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 25, 2010

GANDİ'NİN SAV'LI SAVSAKLAMALARI...

Türk Milleti; tarihine, şühedâya, Cumhûriyet ve Atatürk'e sâdık milletim, her yönden kandırılıyoruz, satıştayız!
Hükümet mi seçeceğiz, AKP'ye güvenoyu mu vereceğiz, Cumhuriyet'in katline ferman mı vereceğiz, kendi elimizle kendi gözümüzü çıkarıp sonra yine niye ağlayacağız bilmiyoruz! Neyi oylayacağımız belli değil! Geri sayım da başladı!
Referandumun önemi ve ciddiyeti, katılmayana hiçbir cezaî yaptırımın olmayışından belli! Öfkelenen gitmeyecek! Gizli anlaşmacılar boykot edecek! Duyarsız entel Türkiyeli'ler gitmeyecek! PKK'nın siyasallaşmışları gitmeyecekler! Cezası yok aksine bölücülere ödülü var!
BOP Eş Başkanı Başbakan meydanlarda! Hamâset boyu aştı! Eczanelerde gözyaşartıcı damlalar yok satıyor! Gözyaşı dereleri yürekleri kattı önüne götürüyor!
Diğer "HAYIR"cı cenahta da millet öfkelenip sandığa gitmesin diye ne lâzımsa yapılıyor! Atatürkçü, Kemalist, Ulusalcı CHP'yi; statükocu, "Ergenekon Avukatı Baykal"dan kurtarıp sosyalistleştirmek için iş başına getirilen Gandi Kemal, referanduma "HA'VET!" diyor! Satıştayız Milletim!
CHP'nin şu anki milletvekili sayısını sağlayan oyların çoğunluğunda Baykal sempatizanlığı yok mudur? Bu seçmen, Baykal'ın bir komplo ile Genel Başkanlık'tan uzaklaştırıldığına inanmıyor mu? Bu CHP'lilerin tamamına yakını, elli yıllık dostuna ihânet eden Önder Sav'dan nefret etmiyor mu? Gandi Kemâl, ne yapıyor? CHP adına partililerinden ve milletten referandumda "HAYIR" oyu isterken Önder Sav'ı konuşturuyor! Bu Gandi'nin "HAYIR" gibi bir düşüncesi olabilir mi? Önder Sav'ın sözüyle hangi Baykalsever CHP'li hayır der? Hz. Peygamber(s.a.v)'imiz ve Hacc hakkında söyledikleri kulaklarda çınlayan Sav'ın sözüyle, hayır demeğe niyetli mütedeyyin müslüman, sandığı protesto etmez mi?
BOP Eş Başkanı, 12 Eylül Anayasası'na %90 hayır diyen Bingöl'den başlarken Allah'lı Lillah'lı hutbelerine; anamuhalefetin Gandi'si, milleti öteleyen, dini duygularıyla alay eden, elli yıllık dostuna ihânet eden, gücünü nereden alıyorsa hâlâ CHP'de ikinci adam konumunda durup birincil davranan Önder Sav'la güya hayır propogandası yapıyor!
Sonuç: Partiler yasasını, seçim yasasını değiştirmeyen, dokunulmazlıklara dokunmaktan öte milletvekilliğinin düşürülmesini kesinlikle kaldırarak bölücü siyasileri ve kendilerini koruyan bu yeni BOP Anayasası ile anası ağlayan yine millet olacak!
"Ne mutlu Türk'üm diyene" diyenler, yeminine sadık milletvekilleri, yemlenmeyi kabûl etmeyen gururlu Ülkücüler, alınıp satılmaktan artık mideleri bulanan Devrimciler; Atatürk ve Cumhuriyetle hesaplaştıklarını artık saklamayan BOP'çulara direnen millî karakterli Millet evlatları yani Türk Milleti ise duruşlarından belli ediyorlar "HAYIR"lı tavırlarını...
Elbette BOP'çuların, Diyalogcuların, Medeniyetler arası İttifakçıların, "Haçlı Müslümanlar"ın ödünü koparıyor bu duruş! "Evet-Hayır"ın yasak olduğu Erkan Yolaç oyunu gibi Önder Sav'ın da desteği ile çoğunluk "evet-hayır" demeyerek oylamaya katılmayınca, sandıktan BOP Eş Başkanı'nı memnûn edecek bir sonuç çıkabilir ama hemen sonrasındaki seçimi hayâl etmek istiyorum!
Kemal Kılıçdaroğlu; eğer Baykal'ın yok ediliş komplosunda bir figüran olarak görünmek, Baykalseverler ve partisiz Atatürkseverler nazarında irtifa kaybetmek istemiyorsa, Gürsel Tekin'i de yiyen Önder Sav'a propoganda yaptırmamalı! R.T. E' nin yasaklarının kaldırıldığı, Zülfü Livaneli ve bir çok parti kurmayının karşı çıktığı bilinen Baykal-Erdoğan ikili görüşmesinde de CHP'nin ikinci adamı konumundaki birincil adamın Önder Sav olduğunu da unutmamalı!
Referandum sonrası seçimlerde; BOP Anayasası ile de işsizliğin, sıkıntıların azalmadığını; ABD ve AB istekleri doğrultusunda bölücü siyasallaşmışların iyice şımardığını, PKK'nın ülke sınırlarının büyük bir bölümünde sıkıyönetim ilan ettiğini ve bunlara sebebin de AKP ve CHP olduğunu görecek olan milletin elinden bunları kim alacak?
"TÜRKE BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

OKUYUCUDAN GELEN "HAYIR"...

Halûk GÜMÜŞTABAK adlı okurumuzun, "12 Eylül Referandumu" ile ilgili düşüncelerini, kendilerinden de izin alarak paylaşmak istiyorum. Bu satırlar, 12 Eylül'ü 12 Eylül'de aklama operasyonuna milletin cevabıdır. Yıllarca gecelerinde nasiplenip sonra birdenbire daha güçlü vehmettiklerinin safında durmayı akıllılık sayarak Ülkücülere saldıran, BOP Eş Başkanlığı'nın yasalarla kalıcılığının sağlanması olacak "12 Eylül"de, AKP ve kendisi gibi düşünmeyenlere "münkîr" sıfatını lâyık görmekten çekinmeyenlere de cevaptır!...
Halûk GÜMÜŞTABAK'ın sözlerini buyurun:
"Telâşe düşenler halk oylamasına evet demeyi her zaman yaptıkları gibi din ile karıştırdılar! Fakat hangi din ile biliyor musunuz dostlar? Kendi kafalarında yarattıkları din ile! Hayır, şerrin habercisidir demişler ve kendilerince verdikleri örneklerle yalanlarına yanlışlarına Allahın dininden destek aramışlar!
Hiç zahmet etmesinler Yüce Rabbim onlara da koskoca bir HAYIR diyecek neden mi? Gelin onların anladıkları dilden örnekler vereyim:
Yüce Rabbim; "Şefaat tümden bana aittir."dediği halde, bu zihniyet kendilerine birçok şefaatçi buldular ardı sıra gidip, tıpkı Peygamberimiz(s.a.v.)'in döneminde olduğu gibi şefaatçiler edindiler. Yüce Rabbim bundan dolayı bunlara HAYIR diyecektir!
Helal ve haramları Yüce Rabbim Kitabında, rehberinde açıkladığı ve bundan başka haram yapanlar delillerini getirsin dediği halde, birçok haramlar ilan ettiler ve bunlara inandılar, yani yüceler yücesi Rabbim ile inatlaştıkları için Rahman da bu zihniyete HAYIR diyecektir!
Yüce Rabbim Kur’an da sizlere her şeyden nice örnekleri verdim ki anlayasınız, sizleri bu Kitap'tan hesaba çekeceğim dediği halde, Kur’anda her şey yoktur o özet bilgidir diyerek, toplumu Kur’andan uzaklaştıranlara, bizleri beşerin yazdığı ciltler dolusu kitaplara yönlendiren ve Allahın dininden uzaklaştıranlara elbette yüce Rabbim HAYIR diyecektir!
Yüce Rabbim; "Onlardan veliler edinmeyin, sizlerin güveneceği, yardım isteyeceği veliniz yalnız benim." dediği halde, kendilerine veliler edinen ve onların ardı sıra giderek onlardan şefaat bekleyenlere elbette Yüceler yücesi Rabbim HAYIR diyecektir!
Evet dostlar, din kardeşlerim Yüce Rabbim'in kelamından uzaklaşan, ama dini imanı ağızlarından düşürmeyen, toplumu Allah ile aldatanlara Yüce Rabb'im HAYIR diyecektir!
Sizler ne dersiniz bilmem ama ben Yüceler yücesi Rabb'in saflarında olacağımdan elbette HAYIR diyeceğim.
Allah, akıl vermiş ve imtihanımızı da aklımızı kullanma oranında yapacağını söyler... Bu oylama Türk Milletinin aklını kullanabilme derecesinin de oylaması olacaktır. Allah insanlara, toplumlara layık oldukları şekliyle karşılık verir.
Gelin Rabbin HAYIR dediğinin yanında olarak bizlerde HAYIR diyelim ve Rahman'a aklımızı nasıl kullandığımızı ve bizleri Allah ile aldatanlara nasıl ders verdiğimizi gösterelim. İnşallah "HAYIR"da hayır çıkacaktır.
Çünkü hayır demekle Rabbin dinini yozlaştıran onu kendi çıkarlarına kullananlara da HAYIR demiş olacağız, lütfen bunu da unutmayalım. Saygılarımla... Haluk GÜMÜŞTABAK"
Bezm-i Elest meydanında, Allah'ın; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna "Münkîrler, yani inkârcı şeytan ve şeytanın çırakları"nın HAYIR dediğini ve "Hadi arayın da bulun bu 'Hayır' cevabının içinde hayırı..." diye sorma dindâr(!)lığını gösteren A. Karakoç'a da cevap...
Son bir-iki gün içinde gündemi allak-bullak eden yeni baskı operasyonlarından sonra, bu referanduma AKP'ye rağmen "HAYIR" demek, artık tek kelimeyle yürek işi!
Şahsen bu son iki günlük baskıya baş kaldırdığımı belli etmek için bir daha, bir daha ve binlerce kere; "HAAYIIIR!"
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Temmuz 23, 2010

AĞLAYIN HAKKINIZDIR!

"Bir dert ki çember gibi/ Sardı tüm benliğini
Kabul et yenilgini/ Ağla gözlerim ağla!.. "
Ağlamanın çok insânî bir duygu olduğunu, dev cüsseli kelebek ruhlu yiğitlerin; cezâevinde arkadaşları idama götürülürken giden arkadaşına göstermemek için gözlerini kısarak, gittikten sonra da götürenler görüp keyiflenmesinler diye nefeslerini kısarak akttıkları gözyaşlarından, tecrübeyle biliriz!
Bu sessiz ama gür ağlamalar, otuz yıl sürdü, sürüyor, sürecek! Her damla gözyaşı, ardından akıtılan için -inanıyoruzki-râhmet olacak, hissettikleri yerde ve zamanda muhabbet olup akacak!
Her şehît anası, sesli-sessiz; "Vatan sağ olsun! Kınalı kuzuuummm!" diye feryâdıyla uğurlayacak yavrusunu Peygamber Agûşuna... İzleyenler de ağlayacaklar; "Şehîtler ölmez, vatan bölünmez." nidâlarıyla uğurlarken Millet evlâdını vatan toprağına... Bunların hepsinin ağlamak hakkı! Çünkü bunların hepsi millet, hepsi Türk Milletinden!
Millet olmanın, millet kalmanın, millet olarak devletin devamının, devlet olarak sınırları çizilen vatanın bölünmez bütünlüğünün tek bedelinin can olduğunu bilirler bunlar! Bunlar, bu millet hem ağlar, hem uğurlar can bedelini ebedî istirahatgâhına, hem de; "Vatan sağ olsun! Şehîtler ölmez, vatan bölünmez!" diye Türkçe nârâ atarlar!
Bir de bu şehîtlerin ardından ağlayarak Tekbîr ve dualarla, Türkçe nârâlarla şehîtini uğurlayanlara, yapılan törenlere; siyâseten korkusunu bastırmak için; "Yaygara" diyenler var!
Bu muhteşem milleti "Yaygara"cılıkla suçlayan birinin; otuz sene önce ABD'nin "Bizim oğlanlar"ının astığı millet evlâtlarına, otuz sene sonra ağlamak hakkı olabilir mi?
Otuz yıl önce millet evlâtları, psikopat "Bizim oğlanlar"ca denge olsun diye bir o yandan-bir bu yandan asılırken otuz sene sonrasının Haçlı ile "Dar Alanda Paslaşmalar"ına antrenman yapan bir topçunun, kamerâlar önünde, gözyaşı grubu eşliğinde ağlamasının samimiyetine inanılır mı?
Veya otuz sene önce akranları asılırken top koşturan birinin, otuz sene sonra psikopatlarca asılanlara ağlamaya hakkı olabilir mi? Milletin, ana-babaların, kardeşlerin-bacıların, hısım-akrabanın otuz yıllık kavlamış yarasını yeniden kanatmak ta psikopatlık değil midir?
Otuz yıllık kavlamaya yüz tutmuş yaraları kaşıyarak, tuzlu gözyaşı ile yeniden sızlatanı alkışlayan, demokrat maskelilere, dolma kalemlere, yandaş-yoldaş-candaş-kiralık amigolara ne demeli?
Olmayan vicdânınıza ağlıyoruz biliyor musunuz? Sizlerle insân olarak aynı sınıfta târif ediliyor olmağa isyân ederek ağlıyoruz biliyor musunuz? Asanlardan, asılan yiğitlerden, asılan aslanların yakınlarından sakladığımız gözyaşlarımızı, sizin sahte sahne yaşlarınıza mağlûp ettirmeyiz biliyorsunuz değil mi?
Bizim gözyaşlarımız; bizim içimize, sizin göz bebeklerinize mızraktır biliyoruz! Bizim gözyaşlarımız, bizim içimizi yakarken sizin göz bebeklerinizi oyar ibret-i âlem için! Çünkü sizin, otuz sene önce asılanlara değil, otuz yılda yığdığınız dünyalıklarınıza ağladığınızı da biliriz!
"Kabûl et yenilgini/ Ağla gözlerim ağla" diye becerebilirseniz Gönül Akkor'ca feryâd ü figân ederek ağlayın, hakkınızdır! Biz, otuz yıldır sizin yaptığınız gibi, sizin gözyaşlarınıza gülmeyeceğiz inanın! Biz Türk Milleti olarak yendiğimize, savaş meydanında öldürdüğümüze bile gülmemişiz bilirsiniz! Size de gülmeyeceğiz!
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 21, 2010

VİCDÂN, MERHÂMET, MİLLET VE AKP...

Başımız sağ olsun! Bir daha altı kere tekrarlayarak Vatan sağ olsun. Bir daha altı şehîdimizin ailelerine sabır, Şehitlerimize rahmet, milletime ferâset diliyorum!
Çukurca'da sıcak temas, çatışma devam ederken, BOP Eş Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden tatil vedâsı konuşması yapıyordu! Ağlamaklı, sözler boğazda düğümlenmeli, duygu sömürüsünün zirve yaptığı konuşma süresinde altı Mehmetçiğimiz daha Vatan toprağına düşmüştü!
Anaları ağlatanların analarını ağlatmakla, asayiş ve can güvenliği sağlamakla mükellef Hükümetin Başı; 30 yıl önce ABD'nin "Bizim çocuklar"ının suçsuz günahsız astıkları Ülkücü-Devrimci millet evlâtlarını, referandum malzemesi etme insafsızlığı yapıyordu!
Mâdem anaları ağlatanların analarını ağlatamayıp sadece ağlamakla yetiniyorsunuz, son altı şehîdimize de ağlasaydınız ya! Sizin açtığınız "açılım" adlı Milli Birlik Projesi arkasından sıkmadılar mı mermileri bu alçak, demokratik bölücü teröristler?
Mâdem ağladınız, mâdem gözleriniz yaşaracak kadar etkilendiniz mektuptan, tamamını neden okumadınız? Ülkü Şehîdi Pehlivanoğlu'nun; "Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, MİLLİYETÇİLİK yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır." satırlarını neden atladınız? "Milliyetçilik ölmez." dediği için mi? Ve bu riyâ ile, bu duygu suistimâli ile Ülkücüleri tavlayabileceğiniz mi söylendi size?
Sadece hükümet edenlerde mi riyâ? Ana muhalefet Gandi'ye BOP Eş Başkanı'nın ağlaması sorulduğunda; "Her şeyi istismâr eder." dedi demesine ama 12 Eylülcülerin astığı gençleri söylerken Ülkücü Şehît Mustafa Pehlivanoğlu'nun adını atladı! Söylemedi, söyleyemedi! Söylerse bir yerlere ters düşerdi! Oysa BOP Eş Başkanı'nı gûya sarsan satırlar O'nundu! Al birini vur ötekine!
Bunların işâretleriyle de millet, sandıkta "evet" veya "hayır" diyecek öyle mi? Referandumda milleti, şehit yakınlarını, ülkücüleri, mütedeyyin müslümanları bir daha kandırmak için gûya BDP ile görüşmeyen BOP Eş Başkanının, bir başka yalanını da BDP Diyarbakır İl Başkanı açıkladı: "Biz AKP'yle, Başbakan Erdoğan'la, temsilcileri ile kurmaylarıyla tahmin ettiğinizin ötesinde görüşmeler yaptık. Referandum paketi öncesinde de bize söylenen şuydu; 'Biz sizinle asla aynı karede görünmeyeceğiz. Bize destek verebilirsiniz ama gizli destek vereceksiniz' demişlerdi. Buyurun kendilerine sorun böyle olmadığını iddia etsinler." dedi!
Ve bunların duyulmayacağını sanarak, kamera önünde otuz yıl faşistlikle, katillikle, ırkçılıkla suçladıkları Ülkü Şehîtleri üzerinden münâfıklığa soyundular! Destekçileri de epeyce!
Yıllarca MHP'li olmuş, Ülkücü gecelerde şiirlerini okuyarak para kazanmış, yıllarca Ülkücü Camiada kitapları pazarlanmış, her devrin kuvvetlisinden yana olmayı mahâret sayan bir yetmişlik "eskiden ülkücü" de, AKP yandaşlığıyla coşarak referandumu, âyetlerle süsleyip "Mü'min-Münkîr" oylamasıymış gibi takdîm ediyor!
Ya Rabbi! Ol deyince olduran, öl deyince öldürensin! Geceleri-gündüzleri, mevsimleri-seneleri şaşmaz bir düzenle sürdürensin! Rahmansın, Rahîmsin aynı zamanda Kahhârsın! Mütedeyyîn kullarını, yürekleri yaralı şehît ailelerini otuz yıldan sonra bile rahat bırakmayan bu "Allah ile aldatanlar"ı, kahhâr sıfatınla sen ıslâh et Ya Rabbi!
Canımızı çok acıttılar! "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Ama kim bağışlar ve barışı sağlarsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.-Şûra-40" buyurdun!
Otuz yıldır kavlamayan yaramızı kanattılar, affedemiyoruz! Allah adıyla, canımıza, acılarımıza musallat olanları sana havâle ediyoruz Yâ Rabbi!
Bunlara "HAYIR" diyerek, hür akıllı olduğumuzu, Allah'tan gayrısını dinlemeyeceğimizi gösterecek ferâseti-basîreti ver Yâ Rabbi!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Salı, Temmuz 20, 2010

MÜ'MÎN-MÜNKÎR OYLAMASI MI?...

"İnsaf dînin yarısıdır." demiş atalarımız. Kur'an-ı Kerim'den ve din ulularından öğrendiğimiz kadarıyla dînimiz, güzel ahlâk ve Peygamber(s.a.v.)'imizin gönderiliş nedeni de "Güzel ahlâkı tamamlamak" değil midir? Peygamber(s.a.v.)'imizin ve dînimizin mü'mine yasaklarının başında yalan gelmez mi? Yalancı, kandırıcı, aldatıcı, güzel ahlâklı olabilir mi?
12 Eylül'ü, 12 Eylül'de aklarken ABD'nin "Bizim çocuklar"ını da aklayıp günümüz ABD ve AB çocuklarını da ömür boyu dokunulmaz edecek yasaları Anayasa'laştırmak için sandık başına gideceğiz!
Sandığın adı frenkçesi ile referandum, günümüz Türkçesi ile halk oylaması ama gerçekte yapılan; gelmiş geçmiş en donanımlı bir misyonerin, "Haçlı Müslümanlar" tarafından çarşafla, türbanla, tesettürle islâmi giysilerle tebdîl-i kıyâfetle içimize salınması!
AKP'liler ve yandaşları, bu oylamayı AKP'nin millet nezdindeki güven oylaması şekline soktular! Muhalefet partileri de AKP ak dediği için kara diyen bir mantıkla, işi kolaylaştıracaklarına zorlaştırıyorlar!
Millî Görüş'ün kaynağı SP; Mücâhîd Erbakan'la bile ters düşmeyi göze alarak, eski millî görüşçü arkadaşlarına destek kararındalar!
BBP'nin; "AKP ve SP ile aynı saftayız." açıklamasını ne Alperenler, ne Muhsin Yazıcıoğlu severler, ne mütedeyyin müslümanlar, ne de genel başkanlarına kızgın Ülkücüler anlayabilmiş değiller! Fısıltılarla seçim ittifakları, millet vekilliği pazarlıkları v.s. bir şeyler söyleniyor, şahsen birinci ağızdan duymadan kaale almam ama "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz." tecrübesini de atlayamıyorum.
"Dolma Kalemler"in amigoluklarına alıştık! Yandaşların, candaşların, yoldaşların tavırlarını da kanıksadık! Bunların yazdıklarının, söylediklerinin vuvuzela ses kirliliğinden öte bir yaptırımları yok biliyoruz da Abdurrahim Karakoç'un; sanki müşrîkleri dîne dâvet ediyormuşçasına, sanki Trabzon'da ibâdete açılacak manastıra gelenleri İslâm'a dâvet ediyormuşçasına, sanki vahşi Ermenilerin karargahı Akdamar Kilisesi'nin açılışına gelen Ermenileri İslâm'a dâvet ediyormuşçasına, Kur'an-ı Kerîm'den âyet alıntılayarak referanduma dâvetini ve yapmak istediğini anlayamadım!
Üstâd(!); "Allah (c.c.) ruhları yarattığında Bezm-i Elest meydanında sorar: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Mü’minler, "beli" (evet) rabbimizsiniz" cevabını verirler... Münkîrler, yani inkârcı şeytan ve şeytanın çırakları "HAYIR" diye bağırırlar... Hadi arayın da bulun bu "Hayır" cevabının içinde hayırı... Cin olmadan adam çarpmaya kalkışanın halini gördünüz mü?" demişler!Doğrusu halk dilinde buna; "Cin olmadan şeytanlık" derler! Âvam denilen millet ise bu karara; "Aldatan sizi Allah ile aldatmasın!" (Lokman-33, Fâtır-5, Hadîd-14) İlâhî uyarılarıyla vardı!Abdurrahim Karakoç'a göre; AKP'nin kendisini aklamak için hazırladığı yasalara "HAYIR" demek, Bezm-i Elest meydânında Allah'ın sorusuna "HAYIR" demekle eşdeğer!... Lâ havle!...
Merâkımdan soracağım; "Karakoç Üstâd; 12 Eylül'de "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye soracak olan, (hâşâ) Allah yerine koyduğunuz sorucu kim ve bu soruya cevâben "HAYIR" diyecek münkîrler kim?
Şahsen 12 Eylül'ü, 12 Eylül'de aklamak isteyenlerin isteklerine, çok yürekten ve ihlâsla "HAYIR" diyeceğim! Bana münkîr derken kendi îmanınızı tehlikeye soktuğunuzun farkında mısınız? Yoksa siz de mi dünya kazancı uğruna "cin olmadan şeytanlık"a mı tâlipsiniz! 12 Eylül'de îman mı oylayacağız?
"VE TEVEKKEL A'LALLAH" (Vekîl olarak Allah yeter. Ahzâp-3)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 18, 2010

"HAYIR" DİYECEĞİM...

Ölmez sağ kalırsam, kendilerini güçlü zanneden bütün şerr güçlerine rağmen, Allah'ın izniyle HAYIR diyeceğim!
Türk Milletine, Türk Milleti'nin binlerce yıllık teşkilatlanmış hâli Türk Devleti'ne, devletleşmiş Türk Milleti'nin yüzlerce-binlerce yıldır can bedeli ödeyerek vatanlaştırdığı Türk Toprakları Vatan'a ölümüne sâdık bir Türk olarak HAYIR diyeceğim!
"VE TEVEKKEL A'LALLAH." (Vekil olarak Allah yeter. Ahzâb-3) âyetinin kudretine sığınıp, hiç bir beşere taraftarlık yapmadan, hiç bir siyâsi partinin amigoluğuna soyunmadan, Allah'a teslîm olmuş hür aklım ve vicdânımla, HAYIR diyeceğim!
Yalancıların, mürâilerin; müslümanım deyip müslümana zulmeden Haçlı'ya danışmadan, daha doğrusu Haçlı'dan emir almadan hiç bir şey yapamayanların; Filistin'e zulmeden İsrail'le en kalıcı ve büyük anlaşmaları miletimiz-devletimiz adına imzalayıp sonra iç politikada malzeme etmek için "One minute!" diye nara atan, sonra Baş Müzakereci Bakanı vasıtasıyla Avrupa'dan İsrail'le aramızı bulmaları için yardım rica edenlerin; YÖK'ü kaldıracağız deyip, YÖK'le zulüm yapanların;
Dokunulmazlıkları kaldıracağız deyip, millet vekilliğinin düşürülmesini dahi kaldıranların; ABD ve AB destekleriyle Ordu'yu pasifize ettikten sonra kendi kurdukları polisiye güçle, herkesi izletip dinletenlerin, kendilerinden olmayan hiç kimseye hayat hakkı tanımayacak kadar insafsızların; Oğlu çürük raporuyla askerlik yapmamışken Vatan Görevlerinde şehîd olan Mehmetçiklerimize "kelle" diyenlerin; Irak'ı işgal eden, bir milyondan fazla müslümanı topluca katleden, yüzbinlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı Ordusu ABD askerlerine dua eden ve alkış vuranların; sadece "Allah bir." dediklerine "Amenna" diyerek, başka hiç bir sözlerine güvenmediğim için; HAYIR diyeceğim!
Daha önce Özal'ın yaptığı gibi önce referandum, peşine seçimle bir daha hükümeti ele geçirerek Cumhuriyet'le, Atatürk'le ve silah arkadaşlarıyla hesaplaşma hayalleri kuranlara izin vermemek için HAYIR diyeceğim!
Sadece Çanakkale'de 253.000 kere can vererek, "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" tarifini hak eden ecdâdımın emânetlerine hıyânet etmemek için, HAYIR diyeceğim!
"Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ" tarifli kan-can bedelli vatan toprağının daha fazla tek mermi atılmadan Haçlı'ya satılmasına son vermek, daha önce satılanları da geriye alabilmek ümit ve kararlılığımla, HAYIR diyeceğim!
Hayatlarında bir kere bile "Türk'üm." dememişlerden, "Ne mutlu Türk'üm diyene." şeklindeki müthiş millet anlayışını, sadece ABD ve AB istiyor diye onların taşeronları bölücüleri tahrik nedeni sayanlardan devlet yönetimini kurtarmak için, HAYIR diyeceğim!
Güvenlik güçlerimizin ve Ordumuzun dikte yasalarla ellerini-kollarını bağlayıp, teröristlere her geçen gün biraz daha demokratik hak adıyla taviz verenlerden devleti-milleti kurtarabilmenin yolunu açabilmek için, HAYIR diyeceğim!
Türklüğümden, Türk Milliyetçiliğimden korkanlardan, rahatsız olanlardan, Türk değil de Türk Dostu olduklarını tercüme ettikleri "Türkler" adlı kitapla ispat etmeğe çalışan alt kimlikleri meçhûl aşağılık kompleksli kişilerden devlet erkini kurtarabilmek için, HAYIR diyeceğim!
"Kanı kanla yumazlar." ata sözüne uydurularak "12 Eylül'ü 12 Eylül'le aklama" operasyonuna dur demek için, HAYIR diyeceğim!
Kuvvetler ayrılığını ve eşitliğini gerçek manada devlet gibi yeniden tesis ederek; gerçekten "Adâlet mülkün temelidir." inancıyla adâleti bağımsızlaştırmak, sınırlarımızın güvenliğini Ordumuz'a, iç güvenliğimizi Polisimize, din ve ahlâk öğretimizi bütün din ve mezheplere, cemaatlere eşit mesâfeli Diyânet İşleri'ne yeniden tevdî edebilmek için, HAYIR diyeceğim!
Yalancıların, takîyyecilerin, gün kotarıcı eyyâmcıların, demokrasiyi araç edinmiş demokrat maskelilerin, dönen-değişen-gelişen mürâilerin mumlarının referanduma kadar yanacağına îmân ettiğim için, HAYIR diyeceğim!
Allah(c.c.)'ın da yardımlarıyla, vatanımızı-devletimizi-milletimizi başımızdaki, BOP Eş Başkanlığı işgâlinden kurtardıktan sonra zamanında veya erken bir seçimde yine hür aklım ve vicdânımla partiler arası seçimimi yapabilmek hayalimle, HAYIR diyeceğim!
Niye "HAYIR" diyeceğimi anlatmaya devâm edeceğim!
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

TÜRK DEĞİL AMA TÜRK DOSTU'YMUŞ!...

Katıra, "Kimin oğlusun?" diye sormuşlar, "At benim dayımdır." demiş!
Hayatlarında hiç "Türk'üm" dememişler, kimlikleri sorulduğunda; "Türkiyeliyim! Anadoluluyum! Yeniden Osmanlıcıyım! Takva sahibi dindârım! Mahşer günü bana ırkımı değil amelimi soracaklar..." v.b. kaçamak cevaplara sığınan kimliksizler; toprağı vatanlaştıran, halkları milletleştiren, milletleştikten sonra "Allah'ın Süvârileri" sıfatını kazanan, yüzlerce yıl tek başına Haçlı Seferleri'ni İslâm adına göyüsleyen Türk Milleti'ne saldırmağa başladılar!
Devlet Bahçeli'nin; "Hüseyin Çelik Bey Türk düşmanıdır. ... Vicdanımızda onun affı yoktur." şeklinde tarif ettiği alt kimliği meçhûl kişi, acayip Türk dostuymuş! Bahçeli'ye cevâben; "Sayın Bahçeli’ye 'Türkler' isimli telif-tercüme kitabımı gönderirsem ..." demiş! Elin adamı 'Türkler' diye bir kitap yazmış, bu kimliksiz Çelik'te Türk olduğu için değil, Türk dostu olduğu için bu eseri tercüme etmiş! "Kimin oğlusun?" sorusuna; "At benim dayımdır." cevabına benzedi mi, yoksa ben mi benzettim?..
Burası işin, Hüseyin Çelik'i ilgilendiren tarafı. Bizi yâni Türk Milletini ilgilendiren yanı ise Hüseyin Çelik ve onun gibilerden dostu olan Türk Milleti'ne düşman ne lâzım? Omurgasız yaratık meyve kurdu gibi milletin tam kalbine, Meclis'e oturup millî birliğe sadâkate, cumhuriyete sadâkate yemin edip millet bütünlüğünü 36 etnik alt kimliğe ayrıştırmak için açılıma yönelen bir zihniyetin sahibinden dostu olanın, düşmana ihtiyâcı mı var?
Kul hakkını, komşu hakkını, hısım-akraba hakkına kurban edebilecek kadar sıla-ı rahm eden takva sahibi müslüman dostlar varken, Haçlı'nın düşmanlığına ne gerek var ki?
Suç zaman aşımına uğramamışken, CHP'nin 12 Eylül'cülerin yasal korunmalarını kaldıralım ve yargılayalım yasa teklifini Meclis'teki sayısal çoğunluklarıyla reddedip, zaman aşımına uğradıktan sonra Ülkücülükten geçinenlere; "12 Eylül Anayasasını değiştirelim ve onları yargılayalım." diye davet çıkaran mürâiler varken; bütün siyâsilerin en fazla da AKP'lilerin seçim sath-ı mailinde şikâyet ettikleri "Milletvekili dokunulmazlığı"nı kaldırmak şöyle dursun, yeni anayasada milletvekilliğinin düşürülmesini bile kaldıracak takîyyeciler varken; komünizmden, faşizmden, kapitalizmden, her türlü emperyalizmden korkmağa ne gerek var ki?
"Biz değiştirmezsek birileri gelip düzeltir." meâlindeki bir söylem sahibinin, devletin zirvesinde oturduğu bir ülkeyi topla tüfekle işgâle ne gerek var ki?
Bu satırların sahibi yıllardır; "Tüp biterse tüpçüye, süt biterse sütçüye gerek duyulur. Bu memlekette Türk bitti mi ki Türkçülük yapılsın?" diye sorup durmasına rağmen ırkçılıkla suçlandı!
Şimdi ümmetçiler, halkçılar, alt kimlikçiler, şöven bölücüler; yüzlerce yıldır kaynaşarak milletleşmiş Türk Milleti içinde renk olmaya başlamış alt kimliklerin şövenistliğini yapmanın, bölücülük adına emperyalizme taşeronluk eden zihniyet ve örgüte desteğin adını demokratlık koydular! Demokratın ırkçılığını, ırkçılığın demokratlığını ispâta çalışıyorlar!
İslâmın ve insanlığın yüz akı, Allah'ın Süvârileri Türk Milleti'ne ümmetçilikle saldırıyorlar! "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" diyen önemli İslâm mütefekkiri Mehmet Akif'in tarifiyle ters düşerek dindârlık taslıyorlar!
"Vatan sevgisi îmandandır." Hâdisine rağmen, kan bedelli vatan topraklarını parayla Haçlı'ya satmayı, başarılı-îmanlı devlet yönetimi diye dayatıyorlar!
Haçlı'nın onlarca yıldır İsrail adıyla Filistin'de, ABD adıyla Afganistan'da ve Irak işgâlinde camilere, mescitlere, türbelere yaptıklarını görmezden gelip hatta alkışlarken onlara dualar ederlerken, Trabzon'un fethedildiği günde manastır ibâdete açmaya hazırlanıyorlar!
Katliamcı, soykırımcı Ermeniler'in silah deposu, karargâhı olduğu kesin olan kiliseleri tamir ederek ibâdete açıyorlar! Bunu da îmanlı, dindar müslüman siyâsetçi kimliği ile yapıyorlar!
Oysa Haçlı, bunları yapabilmek için kaç sefer gelmiş ve geldiği gibi gitmişti! Kaç kere Haçlı'nın bu emelleri gerçekleşmesin diye yüz binlerce kahraman "Bedr'in aslanları" ile Allah rızâsı yarışına girmişti!
Bu meyve kurdu omurgasızlığını ancak milletlik şuurumuzla, birliğimizle ve îmanımızla biz bozarız! Bunların dayattıkları anayasaya "HAYIR" diyerek bir hayırlı iş yapmağa mecbûruz vesselam...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 15, 2010

YARASANIN GÖLGESİ OLMAZ!...

Gün varsa, güneş varsa, ışık varsa; ayakta olanın, yürüyenin yalnızlığı mümkün mü? Işık nerden gelirse, güneş nerden bakarsa ayaktakine, yürüyene; önünde, arkasında, sağında, solunda gölgesi olmaz mı ayaktakinin?
Eşref-i mahlûkatın, düşünen tek varlığın, aklı olan tek canlının; âlemleri içinde var eden veya yok eden kudreti, Allah'ı içine, gönlüne, kalbine sığdırabilecek cesâmetteki birinin yalnızlığı mümkün mü?
Bu kadar özelliğine, bu güzelliğine rağmen kendini yalnız hissedenin, yalnızlıktan ürkenin, yalnız kalmaktan korkanın aklı sorgulanmaz mı?
Kendiyle başbaşayken, kendini kendi gibi Yaratan'la başbaşayken yalnız kalabilir mi insan?
"Size şah damarınızdan da yakınım." diye adresini bütün akıllara vermiş olan Kudret'le birlikte olabilen akıllı, yalnız kalabilir mi?
Aklının gölgeleri düşmez mi gönlüne îman sahibinin? Yarasanın gölgesi olur mu? Akıllı olmasa bir insan, îmanlı olabilir mi? Îmanlı insan, akıllı insan, insanlığının farkında olan insan, kendiyle başbaşayken yalnız kalabilir mi?
Güneş ne yanda olursa olsun, yeter ki olsun; güneşin olduğu yerin öbür tarafında gölgesi olmaz mı akıllının? Akıllı, îmanlı insan, yanında sürünen gölgesine istediği kimliği yükleyerek kendine yoldaş etmez mi?
Akıl gönüle, gönül hissiyâta, hissiyat hayâle hükmetmez mi? Bu hükümler sonunda bırakın ışığın, güneşin olmasını karanlıkta bile insan kendine gölge bulmaz mı?
Ya ne sandınız?
Aklıyla gönlüne, gönlüyle hissiyâtına, hissiyâtıyla hayâline hükmedebilen insanların kendilerine firarlarını kaçış mı zannettiniz yoksa? Kimseyle dövüşe tenezzül etmeden gölgesiyle savaşan akıllıların, Cihâd-ı Ekber'de olduklarını anlayamadınız mı?
Anlayamadıysanız, kendine firâr eden akıllı îman sahiplerinin davranışlarını, sükûtlarını ikrârdan saydıysanız, size acınmaz mı?
Zehri zemzemle şerbet ettiler!
Gölgelerinden korkanların, karanlıkta tek yürürken kendi ayak seslerinden ürkenlerin, sarhoşluğu cesâretten sayıp sarhoşluk sonrası ağrıdan patlayan başlarıyla uykuya sığınanların, sarhoşluk sonrası ağrılı başlarını saklamak için uykuda rüyalarına kaçanların tamâmına sundular bu zehr-i zemzemi!
Aşk adına; mâşukla bir olup âşıka saldırdılar!
Dîn adına; şeytanla bir olup îmana saldırdılar!
Açılım adına; açlıkla bir olup açlara saldırdılar!
Ümmetçilik adına; Haçlı'yla bir olup Allah'ın süvarileri Müslümân Türk'e saldırdılar!
Müslüman zehr-i zemzemle sersem; 'Haçlı müslüman', şarapla sarhoş; entel, kadın memesiyle değişeceği vatan aramakla meşgûl!... Kahramanlar ya ölmüşler kahramanlaşmak için ya da ölüm yarışındalar ölümsüzleşmek hevesiyle; ya da gözaltındalar Haçlı'ya vurmasınlar diye!
12 Eylül'den kalan resimler çoğaltmışlar tek başlarına yürürken ayak seslerinden ürkenler!
Ramazan'da oruçlu milletin önünde kürsüde su içmeği, aklına hürriyet vermek diye gösterebilen din tâciri NATO generallerinin 12 Eylül'lerini, 12 Eylül'de aynı mantıkla aklamak için!
Gölgelerinden korkan bu akıl yoksunları, akılsızlıkla îmanın bir arada olamayacağını bilmeyen bu entel rehberli kervânbaşları; dünyayı dünyâlıkla, şahsiyeti makamla koltukla var zanneden bu güneşten, gölgeden korkanlar; Haçlı'nın bindirdiği bakımsız Rossinante'nin belinde, elindeki sopayı mızrak zannederek yeldeğirmenlerine değil millete saldırıyor ve kendilerini Müslüman memleketinde şövalye zannediyorlar!
Madem hayâlî olacaklardı; Karagöz olsaydılar ya! Akıllı-entel hayâl olmak istediyseler neden Hacivat olmadılar? Bizim Karagöz, Donkişot'u her zaman dövmez mi?
Bu akılsız şövalyeleri, Donkişot'ça emânet Rosinente'nin belinde bırakarak kendine firâr eden akıl sahiplerine dikkat etmek gerek!
Akıl da bunu emreder, îmanda, dîn de, millet te... Hayır bu birlikten çıkar! Bu akıllı birliktelikten de asla Haçlı işbirlikçilerinin dayatmalarına; "HAYIR!" dan başka bir hayır çıkmaz...
"TÜRK'E BAŞ OLMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 14, 2010

ÇOK ÖFKELİYİM ÇOK!...

Çok öfkeliyim çok!
Öfkemi kurşun edip sıkamazsam beynime, dilimi prangalarla bağlayamazsam gönlüme, atımı dolu dizgin süremezsem kendime, kusamazsam bir daha içime öfkemi patlayacağım!
Aklımla gönlüm arasında savaş var ve galiba artık aklım galip geliyor bu canhıraş mücadelede! Kocadın mı be gönül!
Hani sen aklımı çarmıha gerecektin? Hani sen, çivilerle çakıp seyrine çıkacaktın aklımın? Hani şeytan edip ateşlere yakacaktın? Ne oldu gönlüm? Gönlüm ne oldu? Kocadın mı? Kocamandan utandın mı? Hani sen kocamazdın? Çok öfkeliyim çok!
Aklım, dilime bağ vuruyor! Aklım, gönlüme yasak koyuyor! Aklım; bana, beni yaşamayı yasaklıyor! Firar edecek kendimden başka yer bırakmadı aklım!
Sevdâmı seviyorum sessizce, söyleyemiyorum! Yasak!
Hasretimi ağlıyorum içime, gösteremiyorum göz yaşlarımı! Yasak!
Canımı acıtan canlarıma küfredemiyorum! Yasak!
Yasakları koyan aklım, yasaklara uyan gönlüm! Hani sen Ferhadı küçümserdin deli gönlüm? Hani sen, sevdası için Mecnûnlaşan Kays'a acırdın? Hani sen, Aslı için yanan Kerem'e kıskıs gülerdin? Hani sen, Fuzûli'ye sitem ederdin gamını pünhan tutmuş diye! Hani Neyzen'ce kükreyip Eşref'çe küfrederdin! Ne oldu gönlüm? Gönlüm ne oldu?
Çok öfkeliyim çok!
Her yanımdan ben bana saldırmaya başladım! Korkularım, cesâretimi yenmek üzere! Bu halimi anlatamam! Bu halimi paylaşamam! Ancak içime kusabilirim bu dayanılmaz öfkemi!
Askerim var, ordum var. Silâhım var, mermim var. İlim var, devletim var. Korucum var, polisim var. Hâkimim var, savcım var. Hâkimiyet için ne lâzımsa herşeyim var... Huzûrum yok!Huzûrsuz ortamda sevemezsin diyor gönlüme aklım! Huzursuz ortamda sevda hayallerimi huzûrsuz edemezsin diyor! Huzûrsuzluğunu, huzûr vadettiğin sevdana hissettiremezsin, onu da üzemezsin diyor aklım! Bırak bütün sıkıntılar, bütün huzûrsuzluklar seni üzsün; sen sevdânı üzemezsin diyor! Daha neler diyor neler söyleyemediğim! Ama arife tarif ne gerek? Söylemesem de anlamaz mı, bilmezler mi aklımdan geçenleri ehl-i dîl?
Çok öfkeliyim çok!
Öfkemi kurşun edip sıkmalıyım beynime! Sevdâmı öfke atıma bindirip koşturmalıyım gönlüme gönlüme... Öfke atım parlasa da, dizgin tutmasa da gönlümde sevdâmı atabileceği bir çukur yok! Koşabildiği kadar koşsun! Çatlayana kadar parlasın! Ya öfke atım çatlasın dursun gönlümde, ya da sevdâm hissetmesin öfkemi! Öfkemi de bir daha kusuversin içime aklım! Gasyanımı benden başka gören olmasın! Öfkeliyim! Çok öfkeliyim çok!
Sessizliğim naram oldu Ağustos kurbağaları gibi bir ağızdan vırraklayan kalabalıklara!
Hadi gönlüm! Yiğit gönlüm! Her devrin civanı, hiç yenilmemiş savaşçı gönlüm hadi! Davran hadi!Çivilerle çakıyor musun? Şeytan edip ateşlere yakıyor musun? Çarmıha gerip seyrine çıkıyor musun? Ne yapıyorsan yap şu ihtilalci aklıma!
Yoksa seni vallahi sana şikâyet edeceğim gönlüm!...
Çok öfkeliyim çok!
.....
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Temmuz 12, 2010

YUSÛFİYELİ, NE YAPMALI?

"Dokunulmazlık ve Geçiçi 15. maddeye tamam da diğer demokratik maddeler ne olacak?" savunmasıyla, AKP'nin kendi geleceklerini garantiye almak için hazırladığı Anayasa değişikliğine, Ülkücü sıfatlarıyla "Evet" kampanyası başlatanlara, seslenmem gerek!
Bu, helâl rızıkların meze edildiği, şaraplı ikrâm masasına benzemiyor mu? Etin, sütün, yoğurdun, çeşit-çeşit meyvelerin, çerezlerin bulunduğu bereketli bir sofrayı şarapla haramlaştırmak değil mi yapılan? Elbette can onların, cehennem Allah'ın! İsteyen cüzi irâdesiyle istediğini yapmakta serbest ve yasalarımız da kimsenin sofrasına karışmadığı gibi karışanları da engeller. Ama bu referandumda yapılmak istenen bu!
Ülkücü inanmış insandır. Başımıza ne gelmişse, ne çekmişsek; "Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musîbet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır." (Hadîd-22-23) Âyetlerinde açıklanan hikmetlerden değil midir? Müslümanın yapacağı şükretmek değil midir?
Yatmışlık, kaçmışlık, kovalamışlık yarışına girersek enâniyet yapmış olmaz mıyız? Olalım, olgunlaşalım diye Allah(c.c.)'ın nasip ettiği çilelerimizle demogoji yaparsak meseleleri yazılanlardan ve anlatılanlardan yarım yamalak duyan gençlerimize haksızlık, insafsızlık yapmış olmaz mıyız?
Muhsin YAZICIOĞLU ve arkadaşları rahmetlileri, yanlış bilgi ve yönlenlendirmelerle aramayı durdurarak canlı yayında ölüme terk edenlere ve bunlardan hâla hesap sormamış-soramamış olanlara destek vereceğini açıklayan BBP'lileri anlamakta ciddî zorluğum var!
Meleklerin en bilgesi şeytan değil midir? Melek maskesi takınarak şeytana yardımcı olmanın neresinde îmâni ahlâk var? Dün Ülkücü Hareket'in önünü kesen ABD'nin "Bizim çocuklar"ıydı. Bu gün Türk kimliğini Anayasa'dan çıkartıp, Türk Milletini 36 etnik parçaya ayırmak isteyenler Kürt kökenli Başdanışman'ın; "Bu adamdan istifâde edin, deliğe süpürmeyin!" diye yalvardığı, BOP Eş Başkanlığı'nı övünerek taşıyan, Filistin'e soykırım uygulayan İsrail'le tarihimizin en kalıcı ve büyük anlaşmalarını imzalayan; Afganistan'da, Dağlık Karabağ'da, Balkanlar'da, Ortadoğu'da müslümana zûlmeden 21.yy. Haçlısı'na yardımcı olan, alkış vuran, dua eden, gayr-ı millî AKP, "Bizim Çocuklar"dan daha mı az ABD'cidir?
Hiç kimsenin -kefâretleri olmasına dua ettiğimiz- çilelerini malzeme ederek hiç bir Türk Milliyetçisini, Ülkücüyü, mütedeyyîn müslümanı bu şer ortaklığına desteğe çağırmaya hakkı yoktur, olmamalıdır!
Herkes kendinden, kendi îmanından, takvâsından kendi sorumludur. Kimseye hatta Hz. Peygamber(s.a.v)'imize bile takvaya şehâdet izni verilmemiştir. Allah rızası için ne kimsenin îmanını sorgulayın, ne de mütedeyyin müslümanları, "Haçlı Müslümanlar" dediğim bu işbirlikçilere desteğe çağırmayın! Allah(c.c.) şahîdimdir vebâle giriyorsunuz!
Allah rızası için şehîtlerimizi rahatsız etmeyin! Allah(c.c.)'ın takdîri çilelerle olmuş-olgunlaşmış Ülküdaşlarımızın çilelerini siyâsi meta etmeyin-ettirmeyin! Kimler ne der, ne yapar bilmem ama onur madalyam saydığım, kefâretim sayılacağına inanarak sakladığım çilelerimin kimse tarafından şerr ortağı Yerli işbirlikçilere destek malzemesi edilmesine asla rızâm yoktur!
Nasîbi kadar herkesin çektiği kendine! "Ne mutlu Türk'üm diyene." demeyi tahrîk sayan, apo alçağına 'sayın', şehidime 'kelle' diyecek kadar bölücü destekçisi; başımıza çuval geçiren ABD'yi "Büyük devletler özür dilemezler." diye alkışlayıp teslîm olanları, Irak'ta bir milyon müslümanı katledip yüzbinlerce müslüman kadına-kıza tecâvüz eden Haçlı askerlere dua eden, alkışlayan; Ermenistan'ı kardeş Azerbaycan'a tercîh eden mürâilere destek verebilirsiniz ama Allah rızası için saf, samîmi, millet-devlet sevdalısı Ülkücülerin akıllarını karıştırarak vebâle girmeyin! Kimseye bir şey olmaz, size yazıktır size!...
Rabbim çileyi seçtiklerine nasip eder! Yanıp pişsenize, hamken olsanıza Kardeşim! Şükür hayattayız. Zâlime eğilmemek için Yezîde bilerek verilen Hz. Hüseyin(r.a.)'nin başından kıymetli başımız, beş bine yaklaşan Ülkücü Şehitlerin kanından, hâlâ sıcak çatışmalarda kanlarını hîbe eden Mehmetçiklerden kırmızı kanımız mı var?
Kime ne bizim yattığımızdan, bizim çektiğimizden? Bir hesâbı olan, bu çileleri nasip edenle hesaplaşsın yüreği yeterse! Ya da şükrederek sussun Allah rızası için!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazar, Temmuz 11, 2010

BİLEREK, İHLÂSLA HAYIR!...

12 Eylül günü; Pentagon târifli, AB servisli, BOP Eş Başkanlığı'nı övünerek üstlenmiş, Irak'ın işgâlinde bir milyon müslümanı katleden, yüz binlerce müslüman kadının-kızın ırzına tecâvüz eden 21. yy. Haçlı ABD askerlerine dua eden, alkış vuran, Milli Görüş gömleğini değişip gelişen, on yıl öncenin mücâhit, şimdinin müteahhit, "Diyalogcuları ve Medeniyetler Arası İttifakçıları"nın, referandumla güvenoylamasını yapacağız!
"Ananı da al git!" diyecek kadar, şehîde 'kelle'; bebeklerin, Mehmetçiğin, suçsuz günahsız sivil Kürtlerin katili bölücü alçağa 'sayın' diyecek kadar demokrat; "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!" diye başlayarak askeri vesâyeti reddedecek kadar cesûr R. T. Erdoğan ve AKP'nin, kendilerine ölünceye kadar dokunulmazlık sağlayacak anayasalarına, "evet" veya "hayır" demek üzere sandığa gideceğiz!
Ömrünce; "Ne mutlu Türk'üm diyene." dememiş ve Türk olmadığını söylemiş birinin, Türk Milleti kimliğini anayasadan çıkarma isteğini oylayacağız!
Bir kaç gün önce; "Günü geldiğinde kapı kapı dolaşarak sizden, sizin için oy dileneceğim! Gün, bu gün!" diye yazmıştım! Evet gün, bu gün Türk Milleti!
"Teşbîhte hatâ olmaz." demiş edîplerimiz. Yâni kimsenin teşbîhte (benzetme-benzetilmede) hatâ yapma lüksü yoktur. İstediğin hakâreti, istediğin gibi kullanıp bunu teşbîh diye dayatmak asla edebî ve ahlâkî değildir.
Yalancılıkları, takîyyecilikleri tescilli AKP'nin; damardan girerek güya 12 Eylül'cülerle hesaplaşmak dedikleri, kısmî anayasa değişikliği referandumunda AKP'nin yanında yer alacaklarını söyleyen, yazan, AKP'li olmayanlara seslenmekle başlayalım.
Tam da burada, çok bilinen bir fıkra: Samîmi iki arkadaştan biri, diğerinin verdiği selâmı almaz! Selâm veren hem kırılır hem de ölesiye meraklanır! Israrları sonunda; "Anam, senin ananı kerhânede görmüş! Ben onun bunun çocuğu ile konuşmam!" deyince; "Be anasına kurban olduğum! Ananın kerhânede işi neymiş?" sorusuyla iki taraf ta mosmor!...
Müslüman Türk Milleti;
Papazın imamlığında namaz olmaz! Kılınırsa da makbûl ve kabûl olmaz! Gene atalarımız; "Söyle bana arkadaşını, kim olduğunu söyleyeyim." diye bir ölçü koymuş! Şimdiden sonra bendeniz şahsen bu ölçümetre ile bakacağım 12 Eylül akşamına kadar herkese!...
Haçlı Müslümanlar dediğim, din pazarlamacılarının dindâr siyâsi maskesiyle milleti mecbûr ettikleri; çok sorulu-tek cevaplı referanduma; demokratik bir anayasa değişikliğinin ancak millî mutabakatla yapılabileceğine inanıyorum. YÖK'ü türbana selam durduracağız diyerek ele geçirdikten sonra üniversitelerde kadrolaşmayı sağlamak için insafsızca kullananların, yüksek yargıyı da ele geçirdikten sonra, padişahlıklarını ilan edeceklerini kuvvetle tahmin ediyorum. Bu inancımla da "HAYIR" diyeceğim.
AKP'nin; ABD emri, AB dikteleri ve desteği ile millete dayattığı bu "anayasa" adındaki, AKP'yi sonsuza kadar hâkim kılma yasalarına "EVET" demenin en kibar deyimle," Safdîllik" olduğuna inanırım. Bu referandumda, beni de iknâ etmeden "evet" diyen bildiklere de kim olursa olsun gönül koyacağımı şimdiden söyleyeyim!
AKP'liler; Meclis'te ettikleri yemîne ihânet ederek anayasayı ihlâl etmiş, "Laikliğe karşı odak olmak." suçunu işledikleri sabit görülerek cezalandırılmış ve yalancılıkları mürâilikleri tescillemiştir! PKK'nın siyâsallaşmışları da ettikleri yemîni yok sayarak devlete-millete-yasalarımıza baş kaldırarak dokunulmazlık yasasından istifâde etmektedirler! Ve bu iki yemînine ihanet eden grubun; BOP Eş Başkanı görevi ile müteahhitliği ve siyasallaştırılmış bölücülük görevi ile taşeronlukları ile muhatabız!
Bugün sözümüz bir olmazsa; parçalanıp bölündükten, birbirimizi yemeğe başladıktan sonra ki söz birliğimizin malesef bir hükmü kalmayacaktır!
Haçlı Müslümanlar'ın dayattığı ABD tarifli, AB'den servis edilen; "Demokrasi amaç değil araçtır." diyen mürâilerin halk güvenoylaması olarak ta görülen Referandum'a; beni de ikna etmeden "evet" diyenlere çok gönül koyacağım! Aklın yolu birdir. Millî aklı olmayanların, devlet aklını terk edenlerin yanında durmak, onlara destek vermek; şimdilik gaflet ve dalâlettir! Sonundan Allah(c.c.)'a ve millî aklı selîme sığınırım.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cuma, Temmuz 09, 2010

YEMÎNİN NÂMÛSU...

Bir zamanlar "Kerhâneci Kabadayılar" varmış. Bunların yaşam bölgeleri genelevler ve civarıymış. İstanbul'da Karaköy, Ankara'da Bent Deresi, İzmir'de İki Çeşmelik, bilmem nerde bilmem nereler... Bunların, sermâye bir dostları olur, o kadıncağızın gün boyu bedenini satarak kazandığı paradan aldığı hissesini, bu kerhâneciler alır ve lüks arabalara biner, büyük kumarlar oynar, kumar veya kerhâne nâmûsu kavgaları yapar, mapusa girer çıkarlarmış. Hayatlarını yarasa misali gece yaşadıkları için toplumla pek ilişkileri olmaz ama tanınırlarmış. Osmanlı'nın son dönemlerinde Devlet Otoritesi boşluğundan faydalanarak nâmlanan, adlarına romanlar yazılan, filimler çekilenleri ve onların devamlarından bazılarının, çok yakın geçmişimizde "Baba" sıfatıyla yaşadığını da hatırlarız! Millet, bunlarla dalaşmaktansa etrafı dolaşmayı tercih ederdi. Çünkü bunlarla her hangi bir ilişki toplumda insanı bir anda pezevenk edebilirdi!
Bu kerhânecilerin, nâmûs kavgaları olurmuş! Evet nâmûs kavgaları! Sermâye kadına, gün boyu güzelliği ve cilvesiyle orantılı sayıda kişiyle yatan Dost'larına, bir başka dost sahibi yanlış yaparsa yâni yan bakarsa, ölümlü kavgalara neden olmuş! Bu kerhânecilerin, birlikteliklerini 'Dost masası'nda ilân ettikleri, sayısız erkekle yatan kadın, bir başka pezevenge bakmaz, dostuna sâdık kalırsa, "Nâmûslu"; güzel ama beceriksiz, müşterisi az olan sermâye ve dostu varken bir başka dostlu sermâyeye yan bakan kerhâneci de 'nâmûssuz'muş!
Özetle; bedenlerin pazarlandığı bu nâmûssuz ortam da; "Pezevenkliğin de, o...puluğun da bir nâmûsu var!" diye yazısız, katı bir kural varmış!
Nâmûsun, karakterin pazarlandığı bu nâmûssuz ortamın bile nâmûsu-kuralları varken, bu diplomasi denen illetin, demokrasi denen ithâl meretin nâmûsu yok mudur? Bunlar da mı; "Bir çift kadın memesine vatan verebilecek" kadar enteldirler? Binbir yemînle, yalan vaatle milletten oy alıp Meclis'te kürsüden canlı yayında edilen "nâmûs-şeref" yemîninin yemînliği, yemîni ihlâl etmenin bir yaptırımı yok mudur?
Meclis'teki yemîni unutup Devleti, sınırları ve sistemi korumakla görevli Ordu'yu intikamla tehdît eden dokunulmazlara; "Ya yemînine sâdık kal, ya da dağa git!" diyen Genel Kurmay Başkanı'nı; "Dağa çıkarız, hesâbını sorarız!" diye pankartla tehdît ettiren karakter fukaralarına bir yaptırım yok mudur?
Kerhânenin, kerhânecinin, pezevengin, o...punun nâmûsu tarif edilmiş, bu tarife uymayanlara uygulanan yazısız katı yaptırımlar varken; demokrasiyi, diplomasiyi, cumhuriyeti, evrensel insan haklarını, yasaları ihlâl eden, bu yalancı yemîncilere, milletten aldıkları maaşla millete kurşun sıktıranlara, yedikleri kaba pisleyen nankörlere bir cezâî yaptırım yok mudur?
Nâmûslunun, yasalara saygılının, Devlete sâdıkın teröristlerce, demokrat bölücülerce evlerine hapsedildiği, suçlu cenneti bu demokratik cumhuriyette; bölücüye, askeri-polisi kahpece kurşunlayana, Meclis'te, Diyarbakır'da külhanca siyâsilerin şahsında hükümete, hükümetin şahsında Devlet'e 'has...tir' çekenlere bir yaptırım yok mudur?
Kerhâne dünyâsı kadar nâmûsu yok mudur bu siyâset dünyasının? Yeraltı dünyasında; "Kumar borcu, nâmûs borcu"dur da siyâsette yemîn nâmûs borcu değil midir?
Saf aile kızlarını kandıran veya kaçıran kerhânecileri takip eden nâmûslu kişiler, bir yerde kıstırıp bunları itlâf eder, aldıkları cezayı da; "Nâmûs belâsına gardaş yatarız zından bizim." diye destanlaştırırlardı!
Hükümet eden siyâsiler! Artık anladık ki söz'den çekinmiyorsunuz! Çünkü söyleyeni geceyarısı yasalarıyla derdest ettirip susturabiliyorsunuz! Ama söylentilere dikkat etmenizi öneririz ! Söylentinin, rivâyetin sahibi yoktur ama sahipli sözden daha etkilidir ve daha sür'atli yayılır! Kars'taki söylenti, beş dakika sonra İstanbul'da, İstanbul'daki Hakkâri'dedir!
Söylentiye göre de yemînine sâdık kalmayan siyâsilere millet pek kızgın ve bu ortamda referandum yapılacak! Yapılsın! Millete kulak vermeyene millet, yapacağını söylüyor-söyleniyor vesselâm!...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Perşembe, Temmuz 08, 2010

SÖZÜN HÜKMÜ...

"Sözün bittiği bir konuyu konuşuyoruz." Cemil Çiçek
"Artık bütün sözün bitmekte olduğu, hepimizin sabrının son noktaya vardığı bir durumdayız." Ümit Boyner
"Artık sözün bittiği yerdeyiz. ... ve Irak’ın kuzeyindeki yapılanmaların üzerine düşeni yapma zamanları geldi ve geçiyor." İlker Başbuğ
"Bunlar tamamen hükümetin inisiyatifinde olan bir konudur." Abdullah Gül
Yanlış anlaşılmasın! Aslâ alıntıladığım zirve zevâtın sözlerini, hepimizin hafızasının çağrıştırdığı reklâma benzetmek istemem ama ısrarla o geldi aklıma!
Bir de; "Söylemediğin sözün hâkimi, söylediğin sözün mahkûmusun." atasözü!...
Bizim bildiğimiz söz bitmez! Ancak, sözün hükmünün bittiği anlar olabilir! Yâni söz, söyleyenden gereğini bekler söz gibi!
"Söz bir yürekten kopar, bin yüreği hizâya sokar." diye de bir sözümüz var! Bu sözün etkisini, yaptırım gücünü hatırladım bir de! Yetmiş iki yıldır hayatta olmayan, ölümünden de bir kaç yıl önce söylediği; "Ne mutlu Türk'üm diyene." sözüyle doksan yıldır milyonları hizâya sokan sözün gücünü hatırladım!
"Ne mozaiği ulan!" diye hafızalara kazınan sözü ve sözün sahibini, aynı günlerde; "Çizmeyi aşıyorsun ağa!" uyarısıyla memleketi kendinin zanneden paralı zevâta defalarca özür dileten ve bir daha konuşturmayan sözün, kudretini hatırladım! Defalarca yazdığım, söylediğim; "Herkes sözünü söyledi. Türk Milleti henüz konuşmadı!" uyarımızı hatırladım ve hatırlatmak istedim!
Muhteremler!
Ticâret; parayla ve alınıp satılan metâ ile yapılır! Müsabakalar; malzemesiyle özel alanlarda yapılır! Kavga ve savaş; sebebine göre ya çıplak elle, ya da silahla yapılır! Siyâset ise sâdece ve sâdece hükmü olan, duyanın inandığı/inanacağı sözle yapılır!
Parası ve metâ'ı kalmayan tüccar iflâs eder! Malzemesi-yeri olmayan müsabaka ertelenir, iptâl edilir! Silahı veya mühimmatı biten, kavgayı-savaşı kaybeder!
Sözü biten, sözün bittiği yerde duran, söylenmiş sözlere cevâben sözü kalmayan siyâsetçi ne olur?
Siyâsetin görevlendirdiği Hükümet'in sözü bitmiş! Sermâyenin sözü bitmiş! Genel Kurmay Başkanı'nın sözü bitmiş!...
Sözü biten söz erbâbına elbette sözümüz var! Ölesiye merak ve korku ile Türk Milleti'nin sözünü bekleyen hâinlere, bölücülere, işbirlikçilere, 'Dolma kalemeler'e, yalaka yandaşlara, elbette sözümüz var!...
Ağzı olanın konuştuğu Türk Yurdu'nda hepiniz aklınıza estikçe, konuşma fırsatı verildikçe, arka ve destek gördükçe, olur olmaz zaman ve yerlerde konuştunuz! Millet, sözlerinizi millî hâfızaya kaydederek dinledi! Ama daha Türk Milleti konuşmadı!
Türk Milleti; "Son sözünü başta söyleme!" öğretisiyle, daha son sözünü söylemedi!
Sözü bitenler, sözün bittiği yerde söz bekleyenler; milletin söylenmeğe başladığını duyuyorsunuz değil mi? Söylenmeğe başlayan millet sabrı biter ve sözünü söylerse kaçacak yeriniz olmaz! Sizi azrailden başka koruyacak kalmaz! Ölümünüz, kurtuluşunuz olur!
Orgeneral İlker Başbuğ'u; sözleri biten siyâsetçilerin konuşmaya mecbûr ettiklerini görerek millet sözünden muaf sayarız! Ama söylentilere, kerhen muhatap olduğunu hatırlatırız!
İlker Başbuğ konumu itibariyle; malzemesi söz olan söz erbâbının son sözlerini beklemekle, sözün bittiği yerde gücün hükmünü icra etmekle mükelleftir!
Dünyadaki tek "asker-millet" Türk Milleti'nin ilk sözü de İlker Başbuğ Paşa'nın şahsında Ordumuz'a söylendi zâten; "Sîne-i millette yeriniz her zaman sıcaktır Paşa'm!" sözüyle millet, sözlerine esîr olanlardan Ordusunu gene muaf tuttu!...
Türk Milleti, hâlâ sözünü söylemedi vesselâm!...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

ALICI KUŞ HAVADA...

Rehberliğe özenen serçeler, rehberlikte varacakları adres belli kargalar, hemcislerini ötüşleriyle avlatan kalleş keklikler, kuş beyinli kuşlar, Alıcı Kuş'un gölgesiyle paniklediler biliyoruz!
Paniklemeseler kuşlukları belli olmaz! Paniklemeseler, kaçıp saklanmazlarsa Alıcı Kuş'un pençesinden kurtulamazlar!
Onlar paniklesinler! Saklanma telâşı ile kendilerini daha da belli etsinler! Alıcı Kuş, teamülleşmiş tecrübesiyle hedef seçimiyle meşgûl! Okyanus ötesinden gelen balıkçıl martıların, rehber kargalığa soyunan magazinsel serçelerin, eskiden bilmem ne olan ötücü kekliklerin oluşturmaya çalıştığı kargaşa, Alıcı kuş'un dikkatini dağıtmaz, dağıtamaz!
Havada kartalla, karada bozkurtla ifâde edilen Türk Milleti; millî aklı ve irâdesiyle bütünlüğüne, devletine, vatanına, tarihine, mukaddeslerine saldıranları da tanıyor, bu saldırganlarla işbirliğini akıllılık zanneden yerli kurnazlarını, Haçlı Müslümanları'nı da tanıyor!
Mes'elelere devletli milletçe, kartalca, alıcı kuşça, kuşbakışı tepeden bakışı bu yüzden!
Söylemek istediklerim var!
"Yeniçağ gazetesi iç ve dış politika uygulamalarında, TSK’nın çok daha sert bir tutum takınması gerektiğini savunan bir yayın politikası benimsemiştir." diye güya Genel Kurmay Andıç'ında tarifli olduğu söylenen Gazetemiz, Ordu'nun okuduğu gazetelerden olunca, kuş beyinliler paniklemişler!
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin subay-astsubay kadrolarının ciddi gazete okuyucuları olduklarını herkes gözlemliyordur. Bilinen 300.000'den fazla muvazzaf subay-astsubay var. Gazetemizin günlük satışı da resmi rakamlarla belli!
Uzman Çavuşların ve isimsiz kahramanlar Mehmetçiklerin, emekli askerlerin gazetemizi okuduklarını şahsen aldığımız iletilerden biliyoruz. Ergenekon diye zorla adı değiştirilen Ümraniye Bombaları'yla başlatılan sorgu-yargı-baskı süreciyle; o güne kadar telefonla, iletilerle veya bizzat ziyaretlerle aldığım tebrikler-tenkîtler epeyce azaldı! Telefon, ileti ve ziyaretlerin birden azalmasıyla da gazetemizi almaya kaç kişinin cesâret edebildiğini tahmin edebiliyoruz!
"Alıcı Kuş"un gölgesiyle panikleyen serçeler-kargalar-keklikler; sadece Orduyla da yetinmemiş; "MHP ve liderini en sert dille eleştiren şoven milliyetçi çizgideki Yeni Çağ..." diye bir yarım tarif ve tam iftira da yapmışlardı!
Her şeye, herkese rağmen; bütün art niyetli, eskiden şucu-bucu kapıkulu fıtratlı yandaşların her türlü tezvirât ve iftiralarına rağmen, gazetemizin okuyucu kitlesinin büyük bir kısmını Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin oluşturduğunu da aldığımız iletilerden, tebrîk ve tenkîdlerden anlayabiliyoruz.
Meşrû zemin ve zamanlarda; hür akıllı ve vicdanlı her insan gibi MHP Genel Başkanı ve genel başkan adayları hakkında düşüncelerimizi elbette belirttik, belirteceğiz de...
Bu yıllardır; "Ben MHP'yim, onlar MHP'li." iddiamızın tekrarına da vesîle olacaktır. Şahsen; basın dünyasında Türk Milliyetçiliği'nin, Atatürk ve Cumhuriyet Kazanımları'nın, Şühedâ ve Gâzilerimizin emeklerinin, bağımsız tek millet-tek devlet iddialarının yılmaz-usanmaz savunucuları arasında olmaktan, Yeniçağ'da olmaktan tarifsiz keyifli ve onurluyum.
Bütün konjonkturel eksik ve hatalara rağmen MHP'nin de siyâsette Türk Milliyetçiliği'nin hâlâ tek adres ve kalesi olduğu inancındayım.
Basın ve siyâsetteki bu kaleleri tahkîm etmek, desteklemek te her Türk Milliyetçisinin ilklerindendir diye düşünmekteyim. Bu düşüncemi de asla saklamadım, saklamam, saklamayacağım! Günü ve zamanı geldiğinde, gereken yer ve şahıslara muhalefet hakkımdan da asla vaz geçmem!
Her sevginin bir bedeli vardır. Her sevgide beklenen bir karşılık vardır ama milletseverlik, vatanperverlik karşılık beklenmeden, sadece fedakârlık yaparak yaşanır. Türk milletini, Türk devletini, Türk vatanını karşılık beklemeden, tek bedel olan canını esirgemeden sevemeyene de, sevgisini ispatlayamayana da Türk Milliyetçisi denmez!
Ülkücü ise Türk Milliyetçiliğinin siyâseten, bütün dünyanın kabullendiği markasıdır ve Türk Milliyetçileri, Türk semâlarından alıcı kuş misali kuşbeyinlileri izlemektedir vesselam...
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

ALICI KUŞ GÖLGESİNDEN ÜRKTÜLER!...

Tanınmak ve bilinmek; birbiriyle yakın ilintili ama o kadar farklı kavramlar ki! Bu yakınlığı ve uzaklığı da -enfazla- tanınan ve bilinenler bilirler muhakkak!
Münevverler, sadece bilinmekle yetinir hatta tercîh ederler; aydıncılık oynayan enteller ise tanınmazlarsa bilinmekten korkarlar! Çünkü onlar, hayatlarında tek başlarına bir yola-yolculuğa çıkmamış-çıkamamış kimselerdir! Birileri, patronları, işverenleri, amirleri, komutanları bir iş buyurmazlarsa oldukları yerde pineklemek onlar için en başarılı iştir!
Geçtiğimiz hafta Genel Kurmay Başkanı, gazete temsilcilerini ve yetkili olan gazetecileri davet etmişlerdi. Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Sebahattin Önkibar, davet günü Ankara dışında olduğu için katılamamış, bir gün sonra gitmişti.
Bütün gazete ve gazeteciler toplantıdan sonra gördüklerini, anladıkları veya algıladıklarını yazmışlardı. Yeniçağ Gazetesi de davet sonrası Sebahattin Önkibar'ın kalem ve yorumundan görüşmenin sebep-sonucunu okurları ve milletle paylaştı. Fincancı katırları da ürküverdi nedense!
"Dolma Kalem"lerden biri; -güya- Genel Kurmay Andıç'ından alıntıyla; "Yeniçağ gazetesi iç ve dış politika uygulamalarında, TSK’nın çok daha sert bir tutum takınması gerektiğini savunan bir yayın politikası benimsemiştir." demeden evvel, " MHP ve lideri(ni) en sert dille eleştiren şoven milliyetçi çizgideki Yeni Çağ..." diye tarifini yapmış!
Bir başka "Dolma Kalem" ise; "Yeni Çağ Gazetesi, milliyetçi sağın en etkili yayınlarından biri. AK Parti iktidarına hâlâ muhalefet edebilen iki-üç gazeteden biri de diyebilirsiniz. Satış rakamları da oldukça düşük." diye tarif etmiş gazetemizi! Sağ olsun!...
Bakın Beyler!
Kartal da, şahin de, atmaca da kuştur; keklik te, karga da, serçe de... Aynı familyadan olmalarına rağmen kartal, şahin ve atmacanın diğer kuşlardan farkı alıcılığındadır! Bir kartal veya alıcı kuş gölgesi, binlerce diğer kuşu panikletir onlara kaçacak delik aratır!
Oysa ne kartalın ne de hiç bir alıcı kuşun, araştırma için yaptığı havalanmasında hiç bir kuşu ürkütmek gibi bir kastı yoktur! Onlar sadece avlanmak için havalanır ve kesin gördükleri noktaya saldırırlar!
Yeniçağ Gazetesi'nin yaptığı da budur!
Mes'elelere; kartalca, alıcı kuşça havadan bakar. Kuşbakışı bakar! Millet olarak; devletin de, devletin bütün kurumlarının da bağrından çıktığının bilinciyle; suçlusuna aşırı kızmadan, başarılısını şımartmadan bağrına basar!
Her Türk Milliyetçisi bilir ki; millet olmazsa devlet olmaz! Millet kalınmazsa devlet kalınmaz! Hatalı bürokratlarına, özellikle de Türk Silahkı Kuvvetleri mensuplarından görevlerindeki başarılıları kahramanlaştırıp, "Paşa"laştırıp bağrına basarken şımartmadığı gibi; emir komuta zincirine uyarak yapamadıklarından dolayı entellerce suçlananları da bir kalemde silip atmaz!
Sistemimiz gereği, devletin bütün kurumları ve kurum sorumluları siyâsetin emrinde olduğuna göre; Hükümet eden siyâsiler dururken Hükümetin emrindeki kurumları ve kurum sorumlularını sorgulamayacak kadar da gerçekten demokrattır ve millî akıllıdır Yeniçağ Ailesi...
"Dolma kalem" lerden birinin yaptığı, köylü kurnazlığını da asla atlamaz bu millî yürekler! "MHP ve lideri(ni) en sert dille eleştiren şoven milliyetçi çizgideki Yeni Çağ ..." tarifindeki kurnazlığı atlar mıyız? Hem; " “milliyetçi sağın” en etkili yayınlarından biri" olup, hem de "milliyetçi sağın" en milliyetçi partisine, MHP kalesine muhalefet akıl ve vicdân işi midir? Parti genel başkanına, kongre sürecinde muhalif olmayla, partiye muhalefet aynı şey midir?
Türk Milliyetçiliğinin basındaki tek kalesi Yeniçağ'ın; Türk siyasetindeki kaleyi tahkîm etmek, kuvvetlendirmekten başka bir tavrı olmuş mudur? Olabilir mi? Olursa millî akılla alâkası var mıdır?
Kartal havalandı Beyler!
Bütün mes'elelere kuşbakışı bakmaktadır! Kartalın gölgesi hangi kuşun, serçenin, karganın yakınına düşüyorsa ürkmekte, korkmakta haklıdır! Fıtratları gereği ürkmelerinde de mazurdurlar ve; "Olaylar böyle gelişirse, istesek bile yön veremeyeceğimiz radikal milliyetçiliğin ne demek olduğunu o zaman görürsünüz!" Vesselam...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Cumartesi, Temmuz 03, 2010

NEREDESİNİZ?

Akıncı Beğlerimiz, süvâriler, çeriler,
Duyun ve sesime ses verin! Neredesiniz?
Ölümü öldürerek dirileşen yiğitler,
Sustunuz! Öldünüz mü yoksa gelmez sesiniz?
Ne olur sesime ses verin! Neredesiniz?

Sizdiniz dört tarafa çelik yaydan atılan
Sizdiniz vatan diye topraklara katılan
Sizler değil misiniz üzerine yatılan?
Duyun ve sesime ses verin! Neredesiniz?
Küstünüz! Öldünüz mü yoksa gelmez sesiniz!

Yiğit Türk'ün kanıyla vatanlaşan topraklar
"Evimize ev" oldu, saldırıyor alçaklar
Millete can verdiniz millet te sizi saklar!
İşitin! Sesime ses verin, neredesiniz?
Göçtünüz mü, küstünüz mü yoksa gelmez sesiniz!

Duyarak sesimi ses verip gelmez iseniz
Gene şânımız sürsün diye ölmez iseniz
Korkarım! Yoksa dönülmeyen yerde misiniz?
Titreyin! Sesime ses verin! Neredesiniz?
Kükreyin! Zincirli misiniz? Gelmez sesiniz!

Çağ kapatıp yeni çağ açan yiğitler vardı
Dağdan gemi yüzdüren yiğit leventler vardı
Öğrenmiştik ki kuvvet kurnaz fendin bozardı!
Susmayın! Sesime ses verin! Neredesiniz?
Ne oldu? Öldünüz mü yoksa gelmez sesiniz?

Galiçya'da kim vardı, Yemen'dekiler kimdi?
Şânla canlı topraklar orda garip mi şimdi?
Seferde mola var da ses ondan mı kesildi?
Ne olur sesime ses verin! Neredesiniz?
Etmeyin! Öldünüz mü yoksa gelmez sesiniz?

Korkup susanlar şimdi sırasını bekliyor.
Enteller Haçlı ile işbirliği ediyor.
Demokrat maskeliler diplomatlık ediyor!
Susmayın! Sesime ses verin neredesiniz?
İnanmam! Öldünüz mü yoksa gelmez sesiniz?

Kükreyin! Sizi duyup siner susarlar onlar
Gölette bir taş ile susan kurbağa bunlar
Şühedânın dilinden ancak gâziler anlar;
Gâziler, sesime ses verin! Neredesiniz?
Sustunuz! Yoksa öldünüz mü gelmez sesiniz? 24 Mayıs 2010/İzmir

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN