Pazartesi, Şubat 21, 2005

ELBETTE İNADINA!...

Her kes, inadına bir şeyler söyleyebiliyor... Ve bu inadına söylemlere, karşıt inatçıların haricinde itiraz eden çıkmıyor!...
Millet; birilerinin, bazı siyasilerin hatta mecliste olan olmayan bütün siyasilerin inadına "İnadına Tayyip" dedi ve bu günkü aşılmaz zannedilen kaleyle karşı karşıya kaldık!...
Şimdi, İnadına Tayyip'çilerin cephesinde çözülme varmış!..
Tam da istikrar yakalanmışken; istifa etmeyi siyasi erdem zanneden Erkan Mumcu ve benzerleri, AKP'den istifa ederek istikrarı bozmak istiyorlarmış!...
Hadi oradan! Hadi oradan!
Siz ne anlarsınız istikrardan!.. Siz ne anlarsınız sadakatten!...
Her mesleğin, kendine has malzemesi vardır. Siyasetin olmazsa olmaz sermayesi sadakattir!... Terk etmezseniz asla terkedilmezsiniz!... Siz 30 yıl dizinin dibinde çöktüğünüz "Mücahid Erbakan" diye yere göğe sığdıramadığınız, siyaseten etiniz, budunuz olan birini; "Değiştim, geliştim." diyerek terk edeceksiniz veee sizi terk etmek üzere bir yerleri terk ederek gelenlerin, sizi terk etmeleri üzerine istikrar bozulacak!...
Yok yaaa!... Size gelince "Değişme-Gelişme" adını alan terk etme, başkalarınca yapılınca niye istikrar bozan neden oluyormuş?!!!
Başta Recep tayyip Erdoğan olmak kaydı şartıyla AKP denen Deprem Çadırında toplanan ve terk ederek istikrar yakalayacaklarını zannedenler; sizi de terk edecekler!... Ve bu terk edenlere sadece sizin bir şey söyleme hakkınız olamaz!...
Bu millet, terk edenleri asla sevmemiştir!... Sizi de sevdikleri için Meclise taşımış değiller.... Siz bir deprem zamanında bir araya toplanmış siyasetzedelersiniz!...
Sizler; siyasetin alternatifi değil sadece siyasi tarih çöplüğüne aday siyaset artıklarısınız!...
Sizin yarın da değişmeyeceğinize, gelişmeyeceğinize milletin inanması mümkün değildir...
Bu milletin mazluma destek verişi, tarihi bir özelliğidir...
Altı yıl cezaevlerinde kalan ve idamla yargılanan rahmetli Alparslan Türkeş'e; cezaevinde de olsa asil duruşundan dolayı asla mazlum tarifi yapılamadı... Çünkü Alparslan Türkeş; kendini idamla yargılayanları, sanık sandalyesinde olmasına rağmen tarih huzurunda yargılıyordu!...
Tarih huzurunda yargılanarak hain damgası yemekten korkanlar; Alparslan Türkeş'in vakur duruşu karşısında baş eğdiler...
Son cümlem aklıma Kahraman vatan Evladı Yusuf Ziya Arpacık'ın "Baş Eğmediler" kitabını hatırlattı... O kitaptan bir bölümü hatırlattı... Aklımda kaldığı kadarıyla Yusuf Ziya Arpacık, nerede olduğunu hatırlayamadığım bir ilde hücrededir. Hücre tamemen amerikan usulü, parmaklıklarla çevrilidir. Yusuf Ziya Arpacık'a ateş lazım olur ve gardiyandan ister. Gardiyan bir gazete kağıdını uzunca tutarak ucunu yakıp parmaklıkların altından Yusuf Ziya Arpacık'a uzatır...
Yusuf Ziya Arpacık, gayet samimiyetle; "Bu kadar zahmete ne gerek vardı? Ateşi uzatsaydın ya!.." der... Gardiyan; "Olmaz! Sen beni kolumdan yakalayarak rehin alabilirsin!" diye endişe ve korkusunu belirtince Yusuf Ziya Arpacık'ın; " Baktımki ben hücremde hürüm ama adam gardiyan olmasına rağmen korkusunun esiri..." şeklindeki yorumu, hücreye bile hürriyet havası getirmiş...
Demekki nerede, hangi ortamda olunursa olunsun hürriyet ve hürlük anlayışı, kişilerde ama olmuş kişilerde var olabiliyormuş!...
Dört ay gibi kısa bir süre hem de "Mücahid Erbakan"ın ziyaretleriyle tatil kampına dönen cezaevi hayatında bile mazlumlaşanların hürriyet hakkında tek kelime söylemeye iradeleri ve hayal dünyaları izin vermez...
Bu kafadaki mazlumların; Kerkük'teki kardeşlerimizi, Kıbrıs'taki Mücahitleri anlamalarını beklemek, sadece abesle iştigal olur!...
Bu anlamda milletimden ısrarla bir ricam olacak...
Bu mazlum fıtratlı adamlar, kendilerini koruyamadıkları için mazlumdurlar...Mazlumdan zalime kafa tutmasını beklemek gibi tarihi bir yanılgı olamaz!...
Bu mazlum yaratılışlıların ABD'ye veya herhangi bir emperyaliste kafa tutmasını beklemek sadece açken uykuda meyve yemeğe benzer...
Ama bu mazlum yaratılışlı adamlar, bir konuda mesafe alabilirler. Korktukları yeri veye kurumları millete çok korkunç olarak tarif edebilirler...Çünkü bunlar korkularından tavşanı aslan zannedebilirler...
Bu abartılı anlayış ve tarifleriyle; milletle Ordumuz arasında suni bir çekişme yaratmaya çalışıyorlar!...
Milletimden yalvararak ricam, bu oyuna düşmemeleridir...
Bizler millet olarak Ordumuza gereken cesareti verdiğimiz sürece Ordumuz, milletin egemenliği konusunda canlarını vermeği bir vicdan borcu, bir namus borcu bileceklerdir. Çünkü Ordumuz, Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Milletin egemenliği hususunda canımızı vermek vicdan borcumuzdur. Namus borcumuzdur." dediğini, çok iyi bilirler...
Ordumuz; milletin egemenliği konusunda kararlıdır ve bu güce sahiptir...
Yapacağımız sadece hangi ortamda olursak olalım, ordumuzdan dualarımızı ve desteğimizi esirgememek olmalıdır...
Milletinden emin olan Ordumuz, milletimizin egemenlik teminatıdır...
Dönenlerle, değişenlerle yola çıkanlar bilmelidirlerki çevrelerindeki kalabalığın tamamı, dönmeğe ve gelişmeye çok müsait mazlum-cesurlardır!...
Millet olarak şunu kesinlikle bilmek durumundayız; Allah korusun kaybedersek te, kazanırsak ta duruşumuzdan kaynaklı olacaktır...
Korkana saldırılır... Ama cesur ve vakur durandan sadece korkulur!...
Yüzlerce yıl çocuklarını; "Sus! Türkler geliyor!" diye susturanlardan ancak mazlum-cesurlar korkarlar ve onların korkuları yüzünden de yüzyılların korkakları, bize saldırmaktan geri kalmazlar...
Kimler inadına ne derlerse desinler bizler de herkesin inadına, siyaseten "İnadına MHP!" demek zorundayız... Vallahi doğru duruş budur...
"YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN, CİHAN SENİNDİR..."
" BÜTÜN TÜRKLER BİR ORDU, KATILMAYAN KAÇAKTIR..."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http;//maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: