Pazar, Temmuz 24, 2005

ÖĞRETMENCE...

Ben Öğretmenim...Sevgiyi tanıtır, sevmeyi öğretirim çocuklarıma...
Çocuklarıma; Devletini, Milletini, Cumhuriyetini, Atatürk'ünü tanıtır ve severek büyümelerine uğraşırım...
Gazeteci değilim, siyasetçi değilim, bürokrat değilim ama tamamı kadar görevlerini bilirim çünkü hepsine ben öğrettim, ben Öğretmenim...
Sevgiyi tanıyarak, sevmeyi öğrenerek büyürler çocuklarım.Büyür bir yerlere gelirler. Makamların zirvelerini zorlarlar ve ben iftihar ederim çünkü ben Öğretmenim...
Bir gün gelir; sevgiyi tanıyarak, sevmeyi öğrenerek büyüyen çocuklarımdan biri, " Sen 'Ne mutlu Türk'üm diyene...' dersen birileri de 'Ne mutlu bilmem neyim diyene...' derler." diye bütün değerlerime ve öğrettiklerime kafa tutar ama gariptir onu yetiştirene yani bana kızarlar çünkü ben, Öğretmenim...
" Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak..." andıyla büyütürüm çocuklarımı.
Gün gelir büyüyen çocuklarımdan biri; çok büyüdüm diyerek Devlet'e kafa tutar!..
Gün gelir büyümeyesi çocuklarımdan biri 35.000 kişinin içinde -bırakın küçükleri- bebekleri de katlederek "Halk Kahramanı(!)" olur!..Ben susarım!..
Ben öfke zehrimi göz yaşı eder ve içime akıtırım çünkü ben, Öğretmenim...
Çocuklarımı; " Cumhuriyet, milletin kendi kendini yönetmesidir." tarifiyle Cumhuriyetçi olarak büyütmeğe çalışırım.
Günü gelir çocuklarımdan birileri büyüyerek seçilmek için milletin huzuruna çıkar. Millete hizmet etmek için milletten oy adıyla görev ister. Bu görev isteme sürecinde yani seçim sürecinde 500 milyarlara varan seçim harcamaları yapar.
Öğretmen olarak ben bunu gözlerim fal taşı gibi açılırcasına izlerim. Görev yapacağı 5 yılda alacağı toplam maaş tutarı 300 milyardır çünkü...
Seçildikten sonra iyice büyüyen bu Cumhuriyetçi(!) çocuğum, hortumlamalara göz yumar, horumculara ortak olur!...Millet hemen feveran etmeğe başlar, ben susarım!..
Çünkü konuştukça tansiyonum yükselir veya düşer çünkü ben, Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarıma paylaşımı öğretirim. Olanın olmayana vermesi gerektiğini öğretmeye çalışırım. Hz. Peygamberimiz'in "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." hadisi ile de paylaşım duygusunu cazipleştirmeğe çalışırım. Zaman geçer. Çocuklarım büyür.İş-güç sahibi olanlar, zenginleşenler olur içlerinden. Ben yine iftiharımla başbaşayım. Ama nasıl olursa olur bu zenginleyen çocuklarım; çocukluğunda kendisiyle beslenme çantasını paylaşan arkadaşını unutur. Veya unutmaz ama kendine lokmasını bölerek veren arkadaşına minnet duyması gerekirken kinlenir! Kendinden fakir ve zayıf olan arkadaşının güzel karısını, parasıyla ayartmaya çalışır! Millet, bu yanlışa da feveran eder ben ise yine susarım!..Çünkü ben değerleri ters yüz edilmiş öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Her 24 Kasım'da göstermelik olarak kutlanan günümde içim burkulur. Bu son günlerde sadece içim burkulmakla kalmadı. Öğretmenler Günü olsun olmasın her günümde öğretmensizliğime ağlıyorum.
Devlete kafa tutmuş, jandarmayla çatışmış bir eşkiyanın; öğretmeninin asasına teslim olduğu " Devlete, jandarmaya kafa tutarak dünyamı harap ettim. Öğretmenime kafa tutarak ahretimi mi yakayım?" teslimiyetiyle teslim alabilecek tatlı otoriteli öğretmenimi arıyorum.
Hatta aramaktan da -bulamayabilirim- endişesiyle vaz geçerek öğretmensizliğime ağlıyorum çünkü ben, Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarımı Muhteşem Türk Atatürk'ün " Millet egemenliği uğrunda canımı vermek vicdan borcum olsun. Namus borcum olsun." yeminiyle büyütürüm.
Çocuklarımı; Atatürk'ün " Bağımsızlık benim karakterimdir." inancıyla büyütürüm.
Gün gelir çocuklarımdan biri büyür Başbakan olur. Ben iftihar ederken "AB yolunda gerekirse bazı yerlerdeki egemenlik haklarımızdan vaz geçebiliriz." deyince AB; " Kıbrıs Rum Kesimi'ni hemen tanıyın.Ermenistan sınırını açarak ambargoyu kaldırın." talimatını verir.
Bağımsızlık karakterli Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin seçilmiş temsilcileri, bu talimata itiraz etmeyince ben, bütün öfkemle susarım.
Çünkü ben, emekleri zayi olmuş Öğretmenim!..
Oysa susmamam gerek!...
Beni öğretmen olarak yetiştiren öğretmenlerim; bana " Küfrün karşısında susmak küfre ortaklıktır." diye öğretmişlerdi. Bu öğreti hep aklımda. Her şeye, herkese rağmen ben hala öğretmenim.
Çocuklarıma; arkadaşlığı, dostluğu, komşuluğu ve devamında da milliyetçiliği öğreterek büyütürüm onları. Çünkü Başöğretmenimiz de bize böyle öğretmişti.
Ömer Seyfettin'in hikayelerinde arkadaşını korumak için kuduz olduğunu bile bile köpekle boğuşarak kuduz olan Mıstık'ın macerasıyla büyütürüm çocuklarımı...
Gün gelir büyüttüğüm çocuklarımdan biri; aynı mahallede oturduğu, aynı futbol takımını tuttuğu kendinden 6-7 yaş küçük bir delikanlıyı, arkadaşına omuz attığı için bıçaklayarak öldürür! Ben hayretle susarım!...
Büyüyen çocuğum(!); bıçakladığı delikanlıyı orada bırakarak hiç bir şey olmamışçasına maç seyretmeye devam eder, ben çıldırırım!...
Çünkü ben boşa kürek sallamış, yıllarca havanda su dövmüş bir Öğretmenim...
Ben Öğretmenim. Çocuklarıma ana dillerini, Türkçeyi doğru kullanmaları gerektiğini öğretirim. Atatürk'ün Türkçeye verdiği önemi vurgulayarak büyütürüm. " Oku adam ol baban gibi, eşek olma.." cümlesindeki bir virgülün neler yapabileceğini öğreterek büyütürüm.
Gün gelir Çocuklarım büyür. İçlerinden biri; Atatürk'ün kurduğu CHP'ye Genel Başkan olur. Öğretmeni olarak iftihar ederim. Bir başka çocuğum da büyüyerek Genel Başkan olmuş çocuğuma rakip olur.
Demokrasi adına öğrettiklerim adına onunla da iftihar ederim. Bu rakip çocuğum aynı zamanda son seçimlerde %70 oy alarak CHP'nin yüz akı olmuş bir belediye başkanıdır. Bu yönüyle de ayrıca iftihar ederim.
Ben, öğretmenleri olarak bu büyümüş çocuklarımın ikisini de çok dikkatle izlerim. Bu tatlı olması gereken rekabet, Cumhuriyetin ve CHP'nin adına bana keyif bile vermektedir. Bu rekabette, Atatürk'te malzeme olarak kullanılmaya başlanınca pür-dikkat kesilirim.
Büyüyen çocuklarımdan biri; " Baykal,asla kabul etmeyeceğim bir sıfat kullanarak o koltuğun bana layık olmadığını ima etmeğe çalışmış olsa da, o koltuk Baykal'a da yakışmamaktadır." diye Türkçeye katledince hayretten küçük dilimi yutarım.
Veeeee...Bir Öğretmen olarak aynı cümleyi düzeltmeyi de bir borç bilerek; " Çocuklar; ikiniz de o koltuğa yakışmıyorsunuz.." diye haykırırım!..
Çünkü emekleri tamamen zayi olmuş bir Öğretmenim.
Bütün meslektaşlarımın, hala öğretmenlikte direniyorlarsa geçmiş "Öğretmen Yüreklerini" kutlayarak hepsine sabırlar diliyorum çünkü her şeye rağmen ben bir Öğretmenim...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH..
Selam, sevgi, dua..
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: