Salı, Ağustos 22, 2006

DOSTTAN ACI SÖZLER, TEKRAREN...

Dostlar;
02.03.2005 tarihli bir yazımı sizlerle bir daha paylaşmak istedim.
Aklını kiraya verenlerden, taraftarlardan, çıkarları için taraftarlık rolü yapanlardan farkımızı hatırlatabilmek kastıyla bir daha bir buçuk yılgeri dönme gereğini duydum.
"Bazı sözler vardır; söyleyeni de söyleneni de üzer!...
Ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir...Bu sözler dost sözleridir ve acıdır!...Bu sözler; zamanında söylenirse "Dün niye söylemedin?" diye geç kalmışlıkla, gününden önce söylenirse " Şimdi zamanı mı kardeşim?!" diye acelecilikle suçlanır...
Tekrarlıyorum ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir ve hep seyrek söylenir!...
Halbuki aslında; seven, sevdiğini başkalarının incitmesine izin vermemek için -onu incitmek uğruna- söyleyeceğini, söylemelidir...
İman tazelemek amacıyla beni tanıyanların bildiği bir övünülecek özelliğimi tekrarlayarak başlamak istiyorum:
Aklım kesti keseli Ülkücüyüm...Ülkücülüğüm Rahmetli Babam'dan veraseten intikal etti. Çünkü O'da ülkücüydü...
Rahmetli Başbuğumuz'un; "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir.." sözünü, sağlığında talimat, dünyasını değiştikten sonra da vasiyet olarak algılayarak ailece "İnadına MHP'li" olduk...
Başbuğumuz'dan sonra, Parti içi rekabetlerde elbette taraf olduk. Tarafımız kazandıysa mutlu ve kucaklayıcı; kaybettiyse Ülkücü İrade'ye saygımızdan kazanan tarafa tabi olduk...Ve bu tabiiyette asla geç kalmışlığımız olmadı...
Ülkü Ocakları ve Parti teşkilatlarını, her zaman teşkilatımız olarak belledik...Teşkilatlarımızın isteklerini, emir telakki ettik, etmekteyiz...Yıllarca ne kimseyi küstürecek cesaretimiz oldu ne de küsmeye tenezzül etmedik...
Çünkü Ülkücü adapla, kişilerle asla meselemiz olmadı!..Biz; " Bu memleketin cumhurbaşkanından genelev kadınına kadar bütün insanlarının meselesi, meselemizdir..." inancıyla siyasette saf tuttuk...
Türk Milleti'nin töresinden de türesinden de asla vaz geçmedik. İslam'la şereflenerek Hanif Millet" unvanını aldıktan sonra da töresinden, türesinden ve mukaddeslerinden asla taviz vermedik...
Özal'lı ANAP'la başlayan son yirmibeş yıllık süreçte; din pazarlayıcıları, iman bezirganları siyasiler yüzünden Devletimiz'in zorda, milletimizin darda bırakılmışlığına elbette hep baş kaldırdık...
Tabiki bizim isyanlarımız da töreli ve türeli olmuştur..."Devlet bizim, biz Devlet'in.." mantığıyla hep devlet-i ebed-müddet dedik ve diyeceğiz...Bu hayat felsefemizdir. Şehadetimizi getirdikten sonra "Devlet-i ebed-müddet" diye iman tazeleriz...Devletimizin bekası için gerektiğinde ölürüz-çoğalırız, çoğalırız-ölürüz...Devletimiz için öldüğümüzde imanımıza şahitlik etmek için şehit oluruz inancındayız...
Devlet yönetimleri, bazan asli unsurların elinden alınabilir!... "Asli unsurları tarafından yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir.." sözünü, Muhteşem Türk Atatürk bu gerçeği unutmamamız için söylemiştir...
Atatürk'ün kurduğu sistemde devlet yönetimine ancak demokratik yollardan yani seçimlerle gelinmektedir.
MHP olarak -üç buçuk yıl da olsa- erkin üçte biri kadar da olsa, devlet yönetiminde bulunduk...O üç buçuk yıldaki hatalarımızı, MHP olarak tesbit etmek ve bilmek zorundayız. O yıllardaki doğrularımıza da başkalarının sahiplenmesine izin vermemeliyiz!...
Milletle devletin barışık olduğu yerlerde ve zamanda huzur hakimdir. Üç ortaklı, üç buçuk yıllık dönemde, devletle milletin barışık olmadığını, hatta dargınlıkların arttığını kabul etmeliyiz. Bu dargınlıklara sebep olan davranışlarımızı, biz tesbit ederek gerekirse milletimizden özür dilemeliyiz...
Artık seçimin ayak sesleri duyulmaktadır. Delik deşik olan Deprem çadırı AKP'de dağılma başlamak üzere...
Elbette MHP olarak bu Toplama Kampı'nın, bu Deprem Çadırı'nın dağılması üzerine siyaset inşa edemeyiz...Artık MHP olarak, Genel başkanımız'ın şahsında milletin arasına inmeliyiz.
Milletin tavrını, Milli Siyaset ederek siyaset vitrinine taşımalıyız...
Daha fazla AB kapılarında rencide olmak istemeyen milletimizin tavrına tercüman olarak, milletimizi temsilen AB ukalalarına hadlerini bildirmeliyiz...
80 yıl önce silah zoruyla, yaka-paça denize döktüklerimizin bizi Birliklerine almayacaklarını bilen milletimiz gibi AB kapılarında beklemekten vaz geçeceğimizi bildirmeliyiz...
Kıbrıs'ı, Kerkük'ü, Karabağı, Balkanları sahiplenerek onlara dünya çapında diplomatik destekler sağlamalıyız...Dünyanın neresinde bir Türk varsa meselesinin meselemiz olduğunu, dünyaya duyurmalıyız...
Teşkilatlarımız artık süratle ve haşmetle atağa geçmelidir...
MHP Genel Başkanımız; sür'atle bütün kucaklayıcılığıyla evlerinde atıl bırakılan Ülküdaşlarımıza yönelmelidir. Hatta Ülkü Devleri'nden ev mahkumu olan bazılarını, süratle arayarak evlerinden çıkarmalıdır...AKP'nin, DYP'nin, SP'nin ısrarla arayarak davet ettikleri ama ısrarla red cevabı aldıkları bu Ülkü Devleri'nden bazılarını biliyor ve tanıyorum...Teşkilatımız ihtiyaç duyar ve emrederse bu isimleri, kendilerine arz ederim...
Ülkücüler, seçim startının verilmesini beklemektedir. Hatta bu startı kendilerince başlattılar bile...Bütün ülkücülerin öfkeleri, kendilerinedir. Bu yüzden kendileriyle yani teşkilatlarıyla barışmaları, çok kolaydır...
Bir aramanın, bir sormanın bu Devler'i harekete geçireceğinden eminim...Tabii ki işin doğrusu, kendini sorumlu sayan ülkücülerin davet beklemeden teşkilatı etrafında saf tutmalarıdır.
Ama;Sayın Genel başkanım;
"Ey Oğul! Beğsin...Bundan böyle bölünmüşlük, parçalanmışlık bize, bütünlemek sana.."
Yaklaşık bir buçuk yıl önceki seslenişimiz bu...
Bu seslenişlerimizi; genel merkezlerimize defalarca şifaen de arz ettik. Bizim bu canhıraş seslenişlerimizi duymazdan gelen veya duymalarına rağmen -bizden sonra belkide alay eden- yöneticilerimizden kırılmayı, asla düşünmedik.
Ama aksi oldu maalesef!...
Bizler; kendilerine ev hapsi veren Devler'i evlerinden çıkarın diye yalvarırken; onlar, teşkilatlarda inadına duaran Ülküdaşlarımızı dışladılar!...
Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış emektarlarımıza, Başbuğ'un kabri önünde saldırdılar.
Şimdi de Genel başkanlığa aday olacağım diyen Ülkücülere, TV'lerde canlı yayında saldırıyorlar...
Oysa bu saldırılan Ülküdaşlarımız; hala bulundukları yer ve bölgelerde vatan hainlerinin korkulu rüyalarıdırlar...
Dost acı söyler!
Bir daha hatırlatmalıyım. Zaman asla geçmiş değildir. Türkiyenin en ehil siyasi kadrosuna sahip olan Ülkücü Hareket'in, kendine yakışır bir vakarla ve demokratikçe genel Başkanlık yarışını tamamlamasına yardım edilmelidir...
Şeyh Edebali ağzıyla bir daha; "Ey Oğul Beysin! Bundan böyle bölünmüşlük parçalanmışlık bize, bütünlemek sana!..." diye seslenmek isteriz...
Taraftarla Ülküdaş arasındaki farkın, bilmeyenlerede öğretilmesi en büyük arzumuzdur elbette...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@gmail.com

Hiç yorum yok: