Pazar, Ağustos 28, 2005

TENKİD HASTALIĞIMIZ...


Bize ne zaman, nereden, nasıl bulaştı bilemem ama; bir memnuniyetsizlik, bir doyumsuzluk ve bir tenkid hastalığı bulaştı!...
Tedavisi için; kimler, ne yaparlar bilemem ama tedavisinin pek kolay olmadığını da biliyorum....
Dünya güzellik kraliçeliğini kazanmış bir güzelin, gözleri hafif şehlaysa ve de sevdiğimize veya annemize benzemiyorsa "Şaşı..." der kenara çıkarız!...
Boyuna kısa dediğimiz hiç kimseyle yanyana durarak boy ölçüşmemişizdir!...
Şişman veya zayıf diye tenkid ettiğimiz hiç kimseyle, basküle çıkarak kilolarımızı mukayese etmemişizdir!...
Zengine hırsız deriz!...
Fakire tembel deriz!...
Çok çalışana, aptal; çalışmayıp kaytarana uyanık!...
İltifatlarımızı; her ortamda uyanıklardan taraf kullanır, sonra da uyanıkların uyanıklıklarından şikayet ederiz!...
"İnadına tayyip..." sloganını ezberler, hançeremizi yırtarca bağırır; elli yıldır taraftarı olduğumuz partiyi, bir başka partiye kızarak terk eder; gelenin gideni aratacağını bile bile hiç tanımadığımız adamlara "İnadına...." oy verir sonra da şikayetlenir de şikayetleniriz!...
Bu tenkit ve şikayetlenme hastalığımızı; bu başkalarının gözündeki çöpü mertek görme hastalığımızı ve ferasetimizi, bir de kendimizdeki eksikleri görmek üzere kullanmaya karar versek Vallahi işi kolaylarız!...
Başkaları yaptığında "Çok ayıp!..." , "Çok haram!..." olarak yorumladığımız işleri, eğer biz yapıyorsak, en doğrudur, en helaldir!...
Eğer bizden se; hırsızımız da pezevengimiz de namusludur!...
Yıllarımızı, onlarca yıllarımızı bu "Bizim..." saydığımız "Namuslu namussuzlar" yüzünden kaybettik!...
Giden her şeyin telafisi mümkün ama giden zamanın, asla!...
Gidenin, her zaman ve her türlü bizden gittiğini fark ederek; "Zararın neresinden dönersek kardır." kararlılığı ile aklımızı başımıza toplama şansımız hala var...
Artık bu şansımızı, kullanalım lütfen!...
Siyaseten devletimizin kurumları arasında oluşturulan şürtüşmeler, artık saklanamıyor!...
Veya saklanmıyor!...
Aktif görevlerinde iken ısrarla susan asker veya bürokratlarımız; görevlerinin tamamlanmasına az bir süre kala çok ciddi mesajlar verebiliyor ama; bu ciddi mesajların muhatabı, bu mesajları ciddiye bile almıyor!...
Bu ciddi mesajları ciddiye almayan siyasilerimiz de ne hikmetse zamanın seller gibi aktığını ve sellerce akarken etrafındaki her şeyi de silip süpürerek götürdüğünü, anlamamakta ısrarcılar!...
Zamanın akışına müdahele şansımız, elbette yok!...
Ama her kesin sür'atle şapkasını önüne alarak düşünmesinin zamanı, geldi artık...
Herkesin sevdiklerini, saydıklarını sevgileri ve saygıları adına uyarmalarının zamanı geldi!...
Artık "Bizim..." de olsa hırsızın hırsız, namussuzun namussuz olduğunu; herkes sevgileri ve saygıları adına sevdiklerine-saydıklarına söylemelidir!...
Yoksa artık gelenin gideni aratması gibi bir olumsuzluğu da lüks olarak arayacağımız günlere gidiyoruz!...
PKK'nın yaptıklarını, en ince teferruatına kadar bilen Ermeni asıllı bir aydınımız(!); askerlerin yaptıklarını bilemediğimizi söylemeye başladı!...
Ceza evi adıyla tatil kamplarında özel beslemeye aldığımız terörist başları; bir birlerine "Bey" hitaplı mektuplar yazmaya başladı!...
Bu katiller, bu şerefsizler; Milletin huzuru için(!), birbirlerine silah bırakma davetleri yapmaya başladılar!...
Allahınızı severseniz artık aklımızı başımıza toplayalım!...
Bu hainlerin vatanları yok!...
Bu hainlerin bayrakları yok!...
Bu hainlerin, biat edecekleri devletleri de yok!...
Bunlar sadece misafir oldukları evlerin balkonlarını, bahçelerini kirletmekle görevli pislikler...
Bunların saçacakları pislikleri ve yaptıkları kirlilikleri temizlemek, sonunda bizim işimiz!...
O zaman neden gününden önce bu pislik üretkenlerini susturmaya soyunmayız?...
Neden bu pisliklerle, bu hainlerle canları pahasına mücadele eden Güvenlik Güçlerimiz'e ve Silahlı Kuvvetlerimiz'e gereken siyasi desteği verdirmeyiz?...
Türk'ün Zaferler ayı Ağustos ayındayız...
Neden her gün kahramanlık destanları yazan bu evlatlarımızı, gönüllerimizde hak ettikleri yerlere oturtmayız?...
Hiç değilse bu zaferler ayında, iltifat bu kahramanlarımızın hakkı değil midir?...
Ankara'da Çankaya Belediyesi; zamanlama olarak harika bir davranışla, "Her eve Bir bayrak" sloganıyla binlerce bayrak dağıttı...
Çankayalılar! Nerede o binlerce bayrak?...
Hani ulusalcıların, Atatürkçülerin, Cumhuriyetçilerin kalesiydi Çankaya?!!!..
Ücretsiz olarak dağıtılan Türk Bayraklarını, balkonlarına, iş yerlerine asmaktan imtina edenlerin kimseleri tenkid etme hakkı olabilir mi?...
Bu zaferler ayında da asmayacaksanız, o bayrakları neden aldınız?...
Her kes kapısının önünden sorumludur!...
Her kes sevdiklerinden, saydıklarından sorumludur!..
Hadi tez zamanda herkes sorumluluklarının bilincine vararak sevdiklerini-saydıklarını uyarmaya; herkes hainlerce pisletilmiş bahçesini, balkonunu temizlemeye başlasın....
Bu temizliğe başlayalım ki Türk'ün Zaferler Ayı Ağustos'ta ki kutlamalara hak kazanalım...
Yoksa bulundukları yerden bize iğrenerek bakan gerçek kahramanların; soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yuttuğumuz lokmayı bize haram ettiklerinin farkında değil miyiz?!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: