Pazar, Ocak 14, 2007

KEŞKE !... OLUR MU OLUR !...

4 Nisan 1997 adındaki kara günden beri, hayatımın son on yılı, hep keşkelerle geçti!...
Her doğanın, her faninin ölümlü olduğunu, imanımız gereği bildiğimizden 4 Nisan 1997'ye keşke deme şansımız yok elbette... Hatta keşkenin şeytan sözü olduğunu, vesvese başlangıcı olduğunu bile bile keşkelerle geçirdik son on yılımızı!...
"Keşke Muhsin Yazıcıoğlu, partiyi terk etmeseydi. Keşke Tuğrul Türkeş, yerinde kalsaydı. Keşke Devlet Bahçeli'nin elini, -ağabey(!)lerimiz- havaya kaldırmasaydı!... Keşke ağabey(!)lerimiz, darmadağın olmasaydı... Keşke ülküdaşlarımız MHP'yi terk etmeseydi... Keşke terk edenler, bizi bu ateş çemberinde yalnız bırakmasalar ve mücadelemizi hep beraber parti içinde verebilseydik vs., vs..."
Bütün Dostlar hatırlayacaklardır ki; ben fakır sadece keşke demekle yetinmeden, o zamanki kavrama ve yorum kapasitem kadarıyla, terk eden ülküdaşlarımıza -bazan topuzun ölçüsünü kaçırarak- sitemler de etmiştim!...
Maalesef köprümüzün altından çok sular aktı!... Dünyanın tek iskeletsiz yaratığı kurtçuklar; bizim meyvelerimizin de tam göbeğine, çekirdeğine yuvalandılar!... Tapulu arazimizi gecekonducular işgal ettiler ve bizler, ülkücüler yersiz-yurtsuz kaldık!...
Bu hak edilmeyen yenilgiden sonra da keşkelerimizin sayısı, her geçen gün biraz daha arttı!...
Şu ana kadar ki keşkelerim, hep geçmişe yönelikti. Şimdi ise geleceğe yönelik keşkelerim başladı!...
Mesela; keşke diyorum: Muhsin Yazıcıoğlu, Oğul Bey Tuğrul Türkeş, Aydınlık Türkiye Partisi Genel Başkanı Oktay Öztürk başta olmak kaydıyla; Ülkücü hareketin hafızasında ve vicdanında yer tutmayı başarmış Ülkü Devleri, çok sür'atle bir araya gelseler ve bir araya gelişlerinin sebebini de -kendini alternatifsiz gösteren Recep Tayyip Erdoğan ve avanesine- "Türk Milleti'nin geleceğini ipotekten kurtaracak alternatif olmak" olarak açıklasalar...
Keşke Türk Milliyetçiliğinin, Ülkücülüğün siyaseten sahipsiz olmadığını gösterek için bir araya geldiklerini söyleyebilecek olgunluğu, gösterseler!...
Keşke hepsi, şu ana kadarki rütbelerinden vaz geçerek, bulundukları yerden bir adım geri çekilerek büyüseler!...
Ecevitlerle Bahçeli'nin bir araya gelebildiği, Demirel'le İnönü'nün bir araya gelebildiği, Hacı ile Bacı'nın bir araya gelebildiği Türkiye'de; keşke bütünü Ülkücü olan ve kalifiye siyaset insanları oldukları kesin olan ve tek dezavantajları parçalı duruş olan bu kanaat önderi Ülkücüler, bir araya gelseler!...
Keşke bir araya gelerek ve bu bir araya gelişlerini de -sadece- milletvekilliği için değil; Türk Devleti ve Milleti'nin bekası için yaptıklarını çok iyi bildikleri erkekçe lisan ve üsluplarıyla deklare etseler!...
Etseler ve hem siyaset lümpenleri, hem "...cülükten, ...cilikten" geçinen sahteler milletin alternatifini görerek, hadlerini bilseler...
Bu keşke, benim ve benim gibi düşünen ve sayıları sanırım milyonu aşan Ülkücülerin keşkesi!... Daha doğrusu Ülkücünün siyaseten hayali bu... Keşke bu hayalimizi, yerine getirseler ve keşke hepsi ayrı-ayrı efsaneleşseler!...
Olur mu olur...
Gizli yerlerde, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin kokusunu duyuyoruz. Seslerini duyuyoruz ama bu bir araya geliş; apaçık, milletin gözü önünde olursa işin güzelliğini, gelin hep beraber hayal edelim...
Vallahi olur mu olur!...
Hem de çooook iyi ve yerinde olur...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: