Salı, Ocak 16, 2007

SAHİPKEN SAHİPSİZLEŞEN TÜRK MİLLETİ, KENDİNE DÖN !...

SAHİPKEN SAHİPSİZLEŞEN TÜRK MİLLETİ, KENDİNE DÖN !...
"Garibin karnına vurmuşlar, 'aaaah! dalım...(arkam)' diye inlemiş...
"Yani garibin karnına vurmuşlar; incinen-ağrıyan karnı değil, elinden-gününden uzaklıktan dolayı, yalnızlığından dolayı gururu olmuş!...
Türk'ün olduğu yerde nizam olurdu. Türk'ün olduğu yerde hak olurdu, hakkaniyet olurdu, adalet olurdu...Şimdi Türk var ama Türk'ün olduğu yerde hakkaniyet yok!...Dünya nizamını kurmakla-kollamakla görevli, ilayı kelimetullah idealli Türk Milleti'ne ne oldu Allah aşkına?!... .....................
Yıllarca Avrupa ve Amerika'da resmi görevlerde bulunmuş bir yakınımdan, bir Dostum'dan dinlediğim bir anı, yaklaşık bir haftadır aklımı başımdan aldı...Gündem takibetmenin imkansızlaştığı günümüzde, sizlerle paylaşmaya ancak fırsat bulabildim...
Adı geçen yakınım ve bir arkadaşı, Amerika'da bir görüşme sonrası gidecekleri yere ulaşmak için bir taksiye binerler. Kendi aralarında Türkçe anadilleriyle, biten görüşmenin kritiğini yapmaktadırlar.Taksi şöförü, yolcularının dillerinden dolayı ilgilenerek;
- Nerelisiniz? Diye sorar.
Dostumuz ve arkadaşı;
- Türkiye... diye cevaplayınca, taksi şöförünün suratı asılır ve hiddetle:
- Allah belanızı versin sizin!... diye köpürür...
Dostum:- Bre adam deli misin sen? Neden böyle yaptın? diye sorunca, şöför;
- Ben Etiopyalıyım. Ve uzun yıllardır Osmanlı gelecek ve bizi kurtaracak diye bekliyoruz!... Neden gelmiyorsunuz? Tabi ki Allah belanızı versin!...
Dostumuzun da, arkadaşının da dilleri tutulur... Bendenizin de natıkam tutuldu!...
.............................
"Kelin dermanı olsa başına sürer." diyememişler elbette Etiopyalı'ya!... Karnına vurulduğu halde "Aaaah karnım." diye feryat eden Kerküklü Türkmene, Filistinliye, Beyrutlu'ya, kucağında çocuğuyla kurşuna dizilen mazlum arap anneye anlatamayız elbette halimizi, anlatmaya niyetlensek te dinletemeyiz elbette!...Dinletsek, anlatsak ta inandıramayız!...
Yakın geçmişimizde bütün teröristlerin yetiştirilme kamplarının olduğu Filistin'i, Apo alçağının uzun yıllar barındırıldığı Lübnan'ı hatırlayarak, ora halklarını cezalandırmak gibi bir düşüncemiz de elbette olamaz...
Uzun yıllardır bizim yetersizliğimizden dolayı elden ele geçen Irak, Lübnan ve Filistin halkını, teslimiyetçi yöneticileri yüzünden cezalandırmayı düşünemeyiz elbette!...
Çünkü o zaman bizim de bize benzemez yöneticilerimizin uygulamaları yüzünden bütün dostlarımız tarafından terk edilerek cezalandırılmamız gerekir!...
Kendimizi, dünya nazarında yalnızlığa mahkum ediyoruz farkında mıyız?... Destek vermediğimiz Libya, destek vermediğimiz Irak, destek vermediğimiz Lübnan, destek vermediğimiz Filistin, destek vermediğimiz Kerkük, desteksiz bıraktığımız Etiopya ve bizden onlarca yıldır destek bekleyenlere destek vermeyişimiz yüzünden her gün biraz daha yalnızlığa mahkum ediliyoruz...
Mahkum olan da biz, bizi yalnızlığa mahkum eden de biz!...
Konuşulacak yerde konuşmazsanız, zamanı geçtikten sonra konuştuklarınızı elbette kimse ciddiye almaz...
Sözü söyleyenle, sözün birbirine yakışması diye bir tarif vardır...Anadolu'da yeni dil açan ve sevilen erkek çocuklara, küfürler ettirilir ve gülünür... Çünkü çocuğun; yaptığı küfrün farkında olmadığını ve küfrünün geçersiz olduğunu bilir ve güleriz...
Günümüzde de yeni dil açan erkek çocuğun çok ağır küfürlerine benzer sözler sarfeden siyasetçi geçinenlerimiz var. Çok ama çok ağır tenkitler de yapmakta... Ama söylenenle, söyleyen birbirine yakışmadığı için gülünecek kadar bile ciddiye alınmaz!...
"Çizmeyi aşıyorsun ağa!..." sözüyle kocaman adamların vücut kimyalarını bozan sesle; "Ne mozaiği ulan!" sözüyle aylarca bölücü söylemleri kesen sesle, bu çok ağır itham ve söylemleri söyleyen sesi mukayeseye bile gerek yok!...
Ezilene, hakkı gasp edilene, onlarca yıldır Osmanlı'yı bekleyen mazlumlara gereken desteği elbette siyasilerimizin uygulamaları ve söylemleriyle vermemiz gerek..."
Ama bırakın destek vermeyi, mazluma zulmedenleri "dünyanın tek efendisi" olarak kabullenmiş ve güya diplomatik dille sitemler eden, söylenen yöneticilerimiz var!...
Oysa Abdulhak Hamit; "Türk milleti söylemez, söylenir." diye bir tarif yapmıştı. Millet söylenerek yöneticisini uyarır ve kendi adına söylemesini isterdi!...
Karnına vurulmasına rağmen "Aaaah dalım!" diye feryat edenlerden sonra sıra, bizim karnımıza vurmaya gelecek farkında mıyız?...
Ve bizim de karnımıza vurulduğunda, korkarım biz de; "Aaaaah dalım!.." diye feryat edeceğiz sadece!... Sahiplikten sahipsizliğe doğru yuvarlandığımızın Allah aşkına farkına varalım artık!... Günümüzden bin yıl önceden tarihe şerh düşerek, tarihe kazıyarak seslenmiş Bilge Kaan-Kül Tigin Kardeşlerin ağzıyla bir daha seslenmek gerek:
"Üze Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk Budun ilingin-töringin kim artadu? TÜRK BUDUN ÖKÜN !.." "Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe Türk Milleti, ilini-devletini, töreni kim bozabilir? Türk Milleti, KENDİNE DÖN !..."
400 yıllık tebaamız, şimdilerde kapı komşumuz Irak'a demokrasi getirme adına tasallut var!... Demokrasi adına, dünya jandarmalığı adına aslında petrol için adam asarken kelle kopartılıyor ve biz, seyrediyoruz!...
Türk Milleti! Allahını seversen kendine dön!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: