Cuma, Ocak 05, 2007

TUNCAY ÖZKAN'A...(İstersen Okuma..)

Sevgili Tuncay Özkan Kardeşim;
Çok hak etmene rağmen sana methiyelerle başlamak istemiyorum. Sanırım bu memleketin öncelikle tedavi edilmesi gereken hastalığı, methiyelerle kendini birşey zannederek hiçbirşeyleşme salgını!...
Televizyonundaki ve internet sitendeki program ve yazılarını, içercesine takip ediyorum. Çok titiz bir öğretmen olmama rağmen benden çok kolay aferinler alıyorsun. Pür-dikkat ve bütün tenkitçiliğimle izliyor ve sende rol yapar gibi bir hal hissetmeyince rahatlıyorum. Sağolasın...
Aklının kirada olmadığına kanaatim kesinleşince, sana yazmaya karar verdim. Aslında bu yazdıklarımı okumasan da olur...
Bu memleketin suçlularının; siyasetçiler, alınıp satılabilen "Dolma Kalemler", birbirleriyle otorite yarışına sokulmuş bürokratlar, birbirini alkışlayan entellektüel geçinen cahiller olmadığını, epeydir fark edenlerdenim!...
Bir ülkede vatandaşın yüzü gülmüyorsa, kötü yönetiliyor ve suçlu da elbette yönetenlerdir. Düz mantıkla kendiliğinden görünen bu tarife göre kötü yöneticilere kızmak gerek...Ben de aynen senin ve sizin gibi bunu yapıyorum.
Ama; İmparatorluk olsak imparatora, krallık olsak krala, diktatörlük olsak diktatöre kızmamız gerektiğini de biliyorum. Ama maalesef yönetimimiz bunların hiç biri değil!..
Art niyetli ve alt-üst kimlik komplekslilerin ağız birliğiyle söyledikleri, söylettikleri şekliyle bir diktatör olan Muhteşem Türk Atatürk'ten bizlere miras ve emanet kalan Cumhuriyetle yönetiliyoruz. Yani kendi kendimizi yönetiyoruz. yani yöneticilerimizi seçimle biz görevlendiriyoruz...
Sen-ben oy vermemiş te olsak mevcut yöneticilerimizi de kendimiz yani biz seçtik. Şimdi neden, kimden ve niye şikayet ediyoruz?!...
Yoksa sen ve ben ve bizim gibiler, sadece aykırı kişilikler olduğumuz için mi muhalifiz?...
53 yaşındayım ve aklım kesti keseli elimde kalemim var. Adını benim koyduğum "Yaygın Basın"ın yeterince dikkatini çektiğimin farkındayım. Sanırım Türkiye'de kendi kendini ihbar ederek uyduruk yasalara karşı suç işleyen tek kalemim!...
Öfkeyle ve tabi üzülerek söylemeliyim ki ihbarımda bir işe yaramadı!.. Yıllardır hiç bir şey beklemeden yazı yazdığım, bağlantı ücretlerini cebimden karşılayarak yazı yetiştirdiğim Yerel Gazetedeki köşemin kapattırılmasından başka da bir ceza ve yaptırım görmedim!...
Oysa "Fincancının Katırlarını Ürküttüm!..." diye yazımla sevinç naraları atarken kendimden o kadar emin ve kendimle öyle müftehirdim ki!...
Allah'tan imdadıma teknoloji yetişti ve internet denen dipsiz dünyada açık adres ve kimliğimle saldırmaya, nara atmaya devam ettim.
Yaklaşık 6 aydır da "Yeniçağ Gazetesi"nde -haftada bir gün- , "haberbu.com" sitesinde ve Erzurum'da yerel bir gazetede günlük olarak seslenmeye devam ediyorum.
Son birkaç yıldır nerdeyse kendimden başka barışık kaldığım kişi, kurum ve kuruluş kalmadı!... Bu kadar yanlış tarifli çoğunluk içinde "Yoksa ben mi yanlıştayım?.." vehmine düşmek üzereyken de imdadıma sen yetiştin sağolasın!... İyi ki varsın Sevgili Kardeşim...
Müstahfi bir edebiyat öğretmeniyim.Emekli öğretmen olan eşimin emekli maaşından başkaca bir gelirim yok. O maaşta da aldığımız bir krediden dolayı tahdit var. Yaklaşık üç aydır ücretini yatıramadığım için internetim de kesik ve ben cafelerden yazı yazmaya çalışıyorum...
"Bana ne? Yazma Kardeşiiim!.." desen haklı olacağını bile bile yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim!...
Umarım "Neden ben?" sorusunu sormazsın. Çünkü cevabım sadece "İşte!.." dir. Ve senin şahsında sana-bana benzerlere sesleniyorum Kardeşim!...
Hayatımda -Devletim de dahil- Allah(c.c.)'tan gayrısından yardım istemedim. Sana hitaben yazarken de ne senden, ne de bir başkasından yardım falan istemiyorum... Çok kendimden gördüğüm birine hatta günlüğüme dert döküyorum düşüncesi ve samimiyetiyle yazıyorum...
Gücümün yettiği kadar sesinize ses vermeye devam edeceğim. Sen ve sizler vurdukça ben de sizlerle beraber -en azından- "Iııh !..." layacağım...
Çünkü senden sonra yalnız olmadığımı, benden başka da "kuvvayı seyyareler"in varlığını fark ederek yeniden heyecanlandım...
Ülkücülükten, devrimcilikten, ümmetçilikten, Allahçılıktan, Atatürkçülükten, Laikçilikten, Demokratçılıktan, İnsan haklarıcılıktan geçinen siyaset lümpenlerine karşı yıllardır verdiğim mücadelede yalnız olmadığımı fark ettim sizlerle...
Çin malları gibi piyasaya herşeyin o kadar sahtesi sürüldüki ve öylesine cazip-ucuzlar ki, hiç bir şeyin aslına iltifat kalmadı!... Hatta artık sahtelerin de sahteleri imalata başlayarak piyasaya girdiler!...
Ve ben yıllardır küfrettiğim; soydaşlarıma, 400 yıl tebaamız olmuş dindaşlarımıza yaptıklarından dolayı kan davası güttüğüm Saddam gibi bir zalime rahmet okudum!...
"Saddam'a Rahmet" yazımı yazıp gönderdikten sonra kendime bir çimdik attım!.. "Rüyada mıyım?.." diye meraklandım. Ve maalesef mateessüf uyanıktım Kardeşim!...
Maalesef hala uyanığım ve yıllarca kızdıklarıma yürekten rahmetler okuyorum. Mevcut seçilenlerimiz, dünümüzdeki kötülerimi özletti bana!..
Senin söyleminle; "Çözülüyoruz!..." kardeşim... Vallahi çok çabuk ve çok kötü çözülüyoruz!... Bu çözülmeyi engelleyebilmek için de şu anki yaptığımdan başka ne yapabileceğimi de bilmiyorum.
Umarım ne yapabileceğimizi, sen biliyorsundur veya ne yapabileceğimizi bileni biliyorsundur...
Neyse ben yazarak içimi döktüm Kardeşim.
Sen istersen okuma!...
Zaten o kadar benzer şeyleri, o kadar benzer üslupla söylüyor ve yazıyoruz ki okumasan da olur...
Ama sakın yorulmayasın Kardeşim!... Sakın susmayasın!...
Muhabbetle bağrıma basar öperim.
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: