Pazartesi, Ocak 15, 2007

ÜLKÜDAŞLARIM'A ...

Ülkücüler hakkında herkes bir şeyler yazdı, herkes birşeyler söyledi...Ülkücülerden herkes kafasına göre bir şeyler bekledi, bir şeyler istedi... Ben de; Türk Milliyetçiliğini, siyasi hayata kazandıran ve sancağı altına topladığı Türk Milliyetçilerini -kimseye fark ettirmeden ve kimseyi incitmeden- Ülkücüleştiren otoritenin, Son Başbuğ'un ağzından nakledeceğim özdeyişlerle Ülkücülere seslenmeye niyetlendim...
"Ülkücü kimdir? 'Ben'i aşarak 'Biz'i hisseden, 'Biz' diyerek nefsini kör kuyulara çıkmamak üzere atandır. Dağlarıyla, taşlarıyla, ırmaklarıyla, yollarıyla bir kara parçasını vatan yapandır. Haksızlık karşısında susmayan, davasından taviz vermeyen; korkaklığı, pısırıklığı, nemelazımcılığı lügatinden atıp çıkarandır. Hürriyet kavgasında kırk yiğitin başında Kürşad; il derleyip vatan kuran İlteriş; bilgelikte Tonyukuk, Akşemseddin; Malazgirt Ovası'nda ak kefen içinde Alparslan'dır. Bir Bozkurt silkinişiyle esaret zincirini kırandır.Ülkücü budur,Ülkücü budur. Bunun dışındakiler külli yalandır." Alparslan Türkeş
Bu tarifi, Tarık Tavadoğlu'nun Son Başbuğ'la ilgili yazı dizisinden almıştım.Ülküdaşlarımla, Gönüldaşlarımla, Dostlarımla -bir daha- paylaşmak istedim...
Yine Son Başbuğ'un tarifiyle Ülkücünün Bayrak olarak görüldüğünü, hatırladım... Son Başbuğ'un "Ülkücü bir bayraktır.Bayrağı yere düşürmeyin. Lekelemeyin.." şeklindeki tarif ve öğüdünü hatırladım...
Başbuğumuzun; "Ülkücüyüz! İnsanlık ailesi, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen aynı-aynı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir. Bir insan; insan olmak isterse, insanlığa hizmet etmek isterse evvela kendi milletine hizmet etmeli, kendi milletini yükseltmeğe, kendi milletini mutlu kılmaya çalışmalıdır. Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda insanlığa da hizmet etmiş olur.Ülkü, insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir kılavuzdur. Milletler içinde milli ülkü; milletin kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir." şeklindeki ve daha nice yıllara hitapedecek tariflerini de hatırladım...
"Taklitçilik bir nevi hırsızlıktır. Biz ne başkalarına uşaklık etmek, ne de başkalarını uşak olarak kullanmak istemeyiz."
"Türk milletine Bizanstan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek. Bu hastalığı tedavi etmemiz lazımdır. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz."
"Milliyetçilik; reaksiyon değil aksiyondur.Dinamiktir."
"Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgar tayin eder." Öğütleri de Son Başbuğ'dan mirastır...
Bunları hatırlayıp hatırlattıktan sonra daha ne söylenebilir bilemiyorum!... Devlet olarak darda; millet olarak zorda olduğumuz talihsiz bir süreç yaşıyoruz... Bu talihsizliğin müsebbibi de biz'iz!... Seçilenlerin tamamını biz seçtik ve beğenmeyen de biziz!...
Sevgimizi paylaşamıyoruz!... 'Lailaheillallah.' diyoruz ve Allah(c.c.)'a öylesine sahipleniyoruz ki; -haşa- sanki kimseye Allah bırakmıyoruz!... Kur'an'ı da, Peygamberimiz (s.a.v.)'i de öylesine sahipleniyoruz ki; bizden başkalarına kalması mümkün değil!...Yanlış yapıyoruz!..
İmanımızdan başka kendimizin olan hiç bir şeyimiz yok!... Diğer ne varsa hepsi Allah(c.c.)'ın lütfü inayetiyle eşref'ül mahlukat olarak yaratılmış olan Biz'im. Hepimizin... İnanç ta;Bayrak ta;Vatan da;Devlet te;Cumhuriyet te Biz'im!... Trabzon'da ki, Samsun'da ki,Şırnak'taki, ülkemizin bilmem neresindeki olaylar da tabiki hepimizin, bizim!...
Eğer süratle aklımızı başımıza toplamazsak; yaşayacağımız belalar da bizim!... Bu şekilde konu mankenliğine gönüllü olmaya devam edersek korkarım çok kötü günler de bizi bekliyor!...Van'da yüz bin kişi olarak Bayrağımız'a sahiplenen Kürt kardeşlerimizi; hainlerden, bölücülerden, Zana ve zağarlarından ayrı görmezsek, canımız yanar!... Canımızı yakan da yine biz oluruz!...
Müslüman Türk olduğumuzu; Ne mutlu Türk'üm diyene dediğimizi ve köpek bizi ısırdığında onu ısırmayacağımızı, veterinere götürüp aşısını-tedavisini yaptırdıktan sonra yalını-yemini vermemiz gerektiğini, asla unutmamamız gerek... Isıran köpeğimiz, kuduzsa da hiç düşünmeden ve elimiz titremeden elbette itlaf edeceğimizi de birilerine hatırlatmamız gerek!... Alt-üst kimlik vehimlerine asla kapılmadan "Renkli mermerin farklı renkleri" olduğumuza iman ederek açıklamamız ve yaşamamız lazım...
Bu; dün de böyleydi, bu gün de böyle ve yarın da böyle olacak!..."Ülkücüyüm." diyenlerin, öncelikle bir boy aynası karşısında kendi kendilerini muhakeme etmeleri gerek!... Milletin sevgisini, yeniden kazanmaları gerek!.. Milletin inandığı, güvendiği, varlıklarıyla kendini emin hissettiği erk olduğunu, hissettirmeleri gerek!... Çünkü Vallahi de Billahi de bu memlekete, bu devlete, bu millete "ülkücü gibi ülkücü" çok ama çok lazım!...
Bu millet ne çektiyse herşeyin olduğu gibi "Ülkücünün Sahtesi"nden de çekti!...
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: