Perşembe, Mart 01, 2007

KIRK YILLIK ÜLKÜCÜLERİN DÖRT YÜZ YILLIK HAYALLERİ...

Yaklaşık 40 yıldır tanıdığım, tanımakla müftehir olduğum; kırk yıllık Ülkücülerden biriyle, bir "Ülkü Devi" ile yılların muhasebesini yaparak sohbetler ediyoruz...
Sanırım okuyan her kesin aklından; kırk yıllık maziyi hatırlayarak nostalji yaptığımız geçecek!... Böyle düşünenler, pek te haksız sayılmazlar ama vallahi kırk yıllık iki Ülkücü; yeni kırk yılların hayallerini kurmaya, yeni kırk yılların planlarını yapabilmeye kafa patlatıyoruz!...
Elbette "Kırk yılda ne yaptınız ki, yeni kırk yıllarda ne yapasınız?" sorularının da sorulmaya başlayacağını, duyar gibiyim.
Gerçi -Rabb'imiz bilir de- bir kırk yıl daha yaşayamayacağımızı bilenlerdeniz. Ama bizden sonra ve bizden sonrakilerden sonra gelen yeni nesil Ülkücülere öylesine güveniyoruz ki değil kırk yıllık, dört yüz yıllık hayaller bile kurabiliyoruz!...
Bu "Kırk Yıllık Ülkücü", bu "Ülkü Devi", Ahmet YILMAZER... Nam-ı diğer "Ayıboğan Ahmet"...
"Ayıboğan"ı tanıma şansını yakalayan Ülküdaşlarımız; O'nun Başbuğumuz'un ellerinde şekillenmiş ve Başbuğumuz'un son anlarına kadar en yakınlarında sırdaşlık etmiş olanlardan olduğunu bilirler.
Bu Başbuğ tedrisli Ülkü Devi'de baba ocağından uzakta!...
Asla siyaset düşünmüyor ama siyaset düşünen Ülküdaşlarımız için hala omuz vermeye hazır bir şekilde ve teyakkuz halinde bekliyor...
Hiç bitmesini istemediğim bir sohbetimizde "Ayıboğan", muhteşem bir tarif ve teşbih yaptı. Kendinden izin almadan zapt-ı rapta alıyorum. Umarım yıllara sari Dostluğumuz'un hatırına, bu yaptığıma çok rahatsız olmasına rağmen kızmayacaktır. Ama kızsa da bu tesbitin yapılması gereğine inandığım için,- belki izin vermez endişesiyle- izin almadan sizlerle paylaşacağım.
"Ayıboğan" diyor ki; "Ülkücü Hareketin yer altında, kömür madeni ocaklarında uğraşan ve beyaz elbiseli, görünmeyen neferleri vardır. Bu yer altı işçileri, yıllarca tozun, kirin içinde çalışmalarına rağmen beyaz elbiselerine ufacık bir lekenin bile bulaşmasına izin vermediler. Ama hareketin en zirvesinde ve tertemiz yerlerde, ofislerde; tozdan, kirden uzak oldukları için elbiseleri bembeyaz kalması gerekenler ise tepeden tırnaklarına kadar pisliklere bulaştılar. Bu yüzden de Millet nazarında irtifa kaybettik!..."
Butarife, bu teşbihe hayretle şapka çıkardım.
Ve neden zirvedekilerin Ülkücülerden rahatsız olduklarını, bir kere daha çok geçerli bir sebeple anlayıverdim.
1965'te siyasallaşan ve 1967'den beri içinde olmakla iftihar ettiğim Ülkücü Hareket mensuplarının, ilklerini nerdeyse tamamen tanıyoruz. Ve onları tanıdığımızı; onlar hakkında müsbet-menfi herşeyi bildiğimizi onlar da biliyorlar!...
Bir şeyi de yanlış biliyorlar! Zannediyorlar ki haklarında bildiğimiz menfi şeyleri, herkese anlatıyoruz! Vallahi anlatmadık, anlatmıyoruz ve anlatmayacağız!... Kenan Evren cuntasının bütün tazyiklerine rağmen anlatmadıklarımızı, şimdi onlara kızdığımız için asla anlatamayız!... Anlatsak onların değil, Ülküdaşlarımızın, Davamızın zarar göreceğini biliriz. Ve bu zarardan korktuğumuz için susmaya, anlatmamaya devam ederiz, ediyoruz...
Ama günü geldiğinde; bilenlerin sohbetlerinden kulak misafiri olanların; duyduklarını anlatacaklarını da biliyoruz!...
O günün sarsıntısına, birilerinin dayanamayacağını da biliyoruz!...
Ama artık kendimiz anlatmasak ta birilerinin anlatmalarını beklemeye başladık!... Çünkü "Yol Arkadaşları", canımızı incittiler!... 12 Eylül Kıyameti öncesi, rakiplerimiz bizleri kurşunluyorlardı, öldürüyorlardı ama incitmiyorlardı!... Bize hasım muamelesi yapıyor ve hasımlığın gereklerini yerine getiriyorlardı...
Ama bu dost bildiklerimiz, bu Ülküdaş zannettiklerimiz, bizi incittiler! Ülkücüleri, yurtlarından-yuvalarından, ocaklarından-bucaklarından sürgün ettiler!...
Şimdi de neden onlara muhalefet ediyoruz diye bizlere, Ülkücülere "Hain!" gibi en galiz hakaretlerle saldırarak incitmeye devam ediyorlar!...
Bizler de savunmaya gerek duymadan, sadece;
"Keser döner sap döner
Gün olur hesap döner." temennisiyle hesaplaşacağımız meşru günü bekliyoruz.
Kırk yıllık örülü duvarda hakkı ve harcı olan her tuğla sahibinin, örülü duvardan tuğlasını isteyeceğini ve alacağını biliyor ve bekliyoruz.
Gerisi Rabb'imiz'in takdiridir.
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: