Pazartesi, Şubat 27, 2006

TENKİTÇİLERE !...

Tenkit ederken tahrip edenleri, bir kaç kere konu etmiştik...
Yine konumuz, onlar olacaklar!...
Siyaset adamıyla, politikacıyla Ülkücü arasındaki farkı da dilimizin, kalemimizin gücü yettiğince ve kendimizce anlatmıştık...
Bu farklılığı; Süvari ile Jokey arasındaki farkla pekiştirerek anlatmaya çalışmıştık...
Süvari de Jokey de usta binicilerdir. Ama bu binicilerin kulvarları farklıdır. Süvarinin güzergahı bellidir, Jokeyinse kulvarı...
Süvarinin sefere çıkmaya karar verdiği andan itibaren hedefi bellidir, hedefe varabilmek için güzergahı bellidir, yol azığı da hazırdır, vedalaşacak kimse de bırakmamış ve sefere çıkmıştır. Süvarinin güzergahındaki yani takip edeceği yoldaki engeller asla süvarinin seferine engel değildir. Süvarinin yaşayabileceği en kötü hal; tamamen kendinin olan atının başına bir hal gelmesidir. Atın başına bir hal gelse de Süvari; yoluna, seferine yaya devam edecektir. Çünkü hedefe varmaya şartlanmıştır. Süvarinin seferi ya yol bittiğinde ya da ömrü bittiğinde sonlanacaktır...
Jokeylerin, kısa mesafeli varış sıkıntıları vardır. Jokeylere de bir hedef belirlenmiştir. Ama bu belirlenen hedef te ve her yarıştan sonra hedefi belirleyen de değişir!...
Jokeylerin ne atları, ne koşacakları kulvarları, ne de kendilerine at tahsis eden at sahipleri değişmez değildir...
Jokeylerin her binişleri; kısa mesafeli ve ödüllü yarışlardır.
Eğer yarışı kazanabilirse maddi ödülü vardır, kazanamazsa yarış kazanabileceği ve ödül alabileceği yeni bir at sahibine ve ata doğru yollanır Jokey!...
Jokeyleri seçmekte de, yarışlara sokmakta da Genel Başkanlarımız karar organlarıdır... İstedikleri zamanlarda istedikleri kadar jokey kullanmak haklrıdır. Çünkü siyaset bir yarıştır ve kazanılmalıdır...
Bizler, Ülkücüler; önce "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye"nin sonra da "Turan"ın süvarileriyiz...
Bizler, "Turan"ı göremezsek oğlumuza, torunumuza "Turan"a doğru at salmalarını vasiyet ederiz.
Çünkü biliriz ki hem kendimiz, hem oğlumuz, hem de torunlarımız Türk Milleti mensuplarıyız ve hepimizin "Turan" gibi mutlaka kavuşmamız gereken bir hedefimiz vardır...
Bu sefer kutludur!...
Bu sefer -sonu itibariyle- Türk Milleti için umutludur...
Bu yüzdendir ki Başbuğumuz'un "Kutsal Dava" diye adlandırdığı ve bizim "Kutlu Sevda"mız olan bu seferde, kimseyle yarışımız olmaz...
"Erken çıkan yol alır." atalar sözümüz gereği, erken çıkanlarımızın bir de keşif yapmak gibi bir görevleri oluşur!...
Geçtikleri yerlere kalıcı işaretler bırakarak, arkadan gelenlerin yollarını bulmalarını kolaylaştırırlar...
Sultan Alparslan Han'la netleşen ve kalıcılaşan batı seferi; Anadolu'da biraz mola vermiştir!... Sultan Alparslan Han, kendinden sonra gelecek süvarilere yardımcı olmak için Anadolu'ya çok kalıcı izler bırakarak güzergahı eminleştirmiştir...
Sonra Osman Gazi ile devam etmiştir bu sefer ve 600 yıl devam etmiştir... Osman Gazi ve evlatları, geçtikleri her yere ve tarihe çok kalıcı, çok belirgin izler bırakmışlardır...
Sonra Muhteşem Türk Başbuğ Atatürk gelmiş; Haçlı'nın defalarca gelmesine rağmen silmeye güç yetiremediği izleri takip ederek -batının, Haçlı'nın inadına- Türk Milleti'nin yarım bırakılmak istenen seferine kaldığı yerden devam etmiştir...
Ve son yüzyılımızın ikinci Muhteşem Türk'ü Başbuğ Alparslan Türkeş gelmiş ve Türk gençliğini Ülkücüler adıyla organize ederek bu "Kutsal Dava" ve "Kutlu Sevda" ile tanıştırmıştır...
Bizler; son Başbuğun organize ettiği "Kutlu Sefer"in süvarileriyiz...
Bizim seferimiz var ve kesintisiz devam ettirmekle mükellefiz.
Bu uğurda beş binden fazla Ülküdaşımızı şehit verip izler bırakarak tarihteki seferimize devam etmekteyiz!...
Armudun sapıyla, elmanın çöpüyle işimiz olmaz bizim!...
Ülkücü İrade'nin olağan veya olağanüstü kurultaylarda seçtiklerine biat etmekten başka yol da bilmeyiz!...
Teşkilatlarımızı teşkilat; seçilmiş genel başkanları da Genel Başkanımız belleriz...
Cumhuriyet tarihinin son kırk yılındaki mücadelelerle dostlarımız da bellidir, düşmanlarımız da!...
Dostlarımızla iyi geçinmek elbette akıl gereğidir!...
Ama Orhun Abideleri'ndeki " Kinim dinimdir!..." şeklindeki töresel cümleyi unutarak, beş binden fazla Ülküdaşımızın katilleriyle barışmanın veya barışmayı denemenin ne akılla ne de vicdanla ilgisine inanmayanlardanız!...
Bunun, bunu denemenin mantıkla alakası yoktur...
Genel Başkanlığa aday olmuşlarla ve adayların yanlarında duran Ülküdaşlarımızla barışmaz veya barışamazken; beşbinden fazla Ülküdaşımızın katilleriyle barışık görünmenin vicdani tarifini, kimsenin yapabileceğine inanmıyoruz!...
Siyaseten; memleket menfaatine, misak-ı milliyi koruma amaçlı, güçbirliğine eylem birliğine
-belki- evet denilebilir ama düşmanlarımızla tavır birlikteliğini anlayamamaktayız!...
Tekrarlıyorum:
Bizim seferimiz var!... Bizler "Kutsal Dava"nın sevdalılarıyız!...
"Kürşadın narasıyla indik Tanrı Dağı'ndan
Ruhumuzu kandırdık Orhun'un kaynağından
Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur
Türk'e kefen biçenin ölümü korkunç olur..." dizelerini kendimize ant edinmedik mi biz?...
"Dönersek namus bize ar olsun!.." diye yeminler etmedik mi?...
Tenkit edeyim derken bütünü -bilerek veya bilmeyerek- tahrip edenlere bir daha seslenmek isteriz: Ya saftaki yerinizi alın ya da aklımızdan ve dünyamızdan bir daha görünmemek üzere çıkın!...
Bizim seferdeyken ne sizlerle ne de başkalarıyla uğraşarak kaybedecek zamanımız yoktur!...
Bu Kutsal Sefer'in süvarilerini oyalayanlar; tarih önünde, ülkücü vicdanlarda ve Şühedamızın manevi huzurlarında veballi olacaklardır biline!...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Hiç yorum yok: