Cumartesi, Mart 04, 2006

ARTIK BEN SUSTUM...

Yanlış yaptık herhalde!...
Kaş yapalım derken göz çıkardık!...
Bir yere, bir tek yere yaranalım; bir adres sağlam kalsın, teşkilatlarımıza halel gelmesin düşüncemizle, sayısız arkadaşımızı incittik herhalde!...
Oysa Rahmetli Başbuğumuz; "Ülkücü kimseyi küstürmemeli ve asla küstüm otu olmamalı..." diye öğütte bulunmuştu...
Unuttuk demek ki!... Her yerimizi, herşeyimizi kontrol eden "Büyük Senarist" şuuraltımıza da hükmetti demek ki!...
Kime, nerede, nasıl itiraz edeceğimizi şaşırttılar bize!...
Mafya bozuntuları, hırsızlık şebekeleri, hortumculuk büroları, arsızlar, namussuzlar, pezevenkler, pavyon badigardları "Ülkücüyüm!.."teranesiyle diye arz-ı endam ederken; belki -anlattıkları yalanlar- doğrudur diye, belki geçmişlerinde bir şeyler yaşamışlardır ve bu yüzden sistem tarafından dışlanmışlardır diye; "Ya ne yapsınlar? Taş yiyecek halleri yok ya!..." mantığıyla sessizce savunmalar bile yaparken, başka partilerdeki eski(!) arkadaşlarımıza "Ülkücüyüm." demeyin diye sitemler gönderdik!...
Herkesle barışık olmayı deneyenlerimiz varken, Derinçek'le bile barışık olmayı denyenlerimiz dururken biz; ya kızıp, ya küsüp, ya da davetin cazibesine dayanamayarak bir yerlere giden Ülküdaşlarımızdan -insafsızca- vaz geçtik!...
Taşradan Ankara'nın, Ankara'dan taşranın farklı göründüğünü yaşayarak öğrendik...
Öğrenimlere eskiler, tecrübe diyorlardı. Ve tecrübenin en pahalı kazanım olduğunu öğrenerek tecrübelenmiştik...
Güya tecrübeli tarifliydik ama çok tecrübesizce, çok acemice, çok toyca davrandık!...
Gidişleriyle, Teşkilatlarımızı terk edişleriyle bizi inciten Ülküdaşlarımızı, -intikam duygularıyla- incitmeye soyunduk farkında olmadan!...
Oysa küstürmeyecek ve küstüm otu olmayacaktık!...
Sanki bizler; sözümüzü de, hem de kendimize verdiğimiz sözümüzü de tutamaz bir hale geldik! Bize bir haller oldu Ülküdaşlarım!...
Bu çok yönlü, bu sinsice saldırılara dayanacak kadar tecrübemiz yokmuydu yoksa!...
Taşradan, Erzurum'dan genel Merkez Yöneticilerimize seslenirken; "Ülkücü hareket'ten göç var!... Göçen Ülküdaşlarımızın yolu timsah derelerinden geçiyor!... Göç mukadderse, değişim şartsa söyleyin, bildirin hep beraber göçelim!... Hep beraber sistemli olarak değişelim!..." diye hem uyarmış, hem yalvarmıştık...
Yerel Yürek olarak, Yerel kalem olarak yazdıklarımızı; Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızın masasında görünce de sesimiz duyuluyor sevincini yaşamıştık!...
Yazık ki, yazıklar olsun ki duyulan sesimiz; göçü hızlandırmak, küsmemek için direnen kanaat önderi Ülküdaşlarımızı da küstürebilmek için özel uygulamalara hazırlık yapılmasına fırsat vermiş ve bizler, bilememişiz, anlayamamışız!...
Şimdiyse özür dilemek istiyorum!...
Başta MHP'de kalan ve hala her gidene yas tutarcasına üzülen Ülküdaşlarımdan; sonra sırasıyla ATP'de ki, BBP'deki, DYP'deki, ANAP'ta ki, AKP'de ki, BTP'de ki, diğer adını sayamadığım her hangi bir partideki Ülküdaşlarımdan özürler diliyorum!...
Doğu DERİNCEK'le ittifak kuranlar hariç, bütün Ülküdaşlarımdan özür diliyorum!...
Neden özür dilediğime gelince; madem ki şerefsizler, uğursuzlar, mafya bozuntuları, hortumcular, tokatçılar, pavyon fedaileri, karanlıklarda saklanan yarasaların tamamı "Ülkücüyüm!.." diyorlar; vallahi artık sizler de deyin!...
Çünkü artık bu günden itibaren ben "Ülkücüyüm..." demekten feragat ediyorum!...
Ülkücülüğümü; satmadan, herhangi bir ikballe değiştirmeden, hiç bir ülküdaşımı terk etmeden, teşkilatlarıma küsmeden, genel başkanlarıma karşı gelmeden kendi rızamla SİZLERE HEDİYE EDİYORUM!...
Alın "ülkücülük" sizin olsun!...
Elimde 1968 tarihli, resimlerim var!...
16 yaşındaki bir ortaokul öğrencisinin, bir dernek açılışındaki muhteşem gururunu yansıtan görüntülerimle başbaşayım artık!...
38 senedir şerefle taşıdığım, her ortamda, her şartta tek madalyam ve kazandığım tek ünvanım olan "Ülkücülüğümü" sizlere bağışlıyorum...
25 yıldır değil, 38 yıldır asla kendimi alacaklı hissedemediğim, aksine kişiliğimi borçlu olduğumu bildiğim Davamdan feragat etmeden "Ülkücülüğümü" sizlere hediye ediyorum!...
Veeee!... Ben de kendime sefere soyunuyorum!...
"Kendi yüreğimi merkez edince
Nefsim yüreğimde baş tacım oldu
Merkezden merkeze sefer edince
Canım sıkıntısı ilacım oldu..."
diyerek; kendi kendimi teselliye, kendi kendimi yargılamaya, kendimi sorgulamaya başlamak üzere "Bana sefer ederek, bana kapanıyorum..."
Bu yaşımıza kadar ne kendimizden başka kızacak kimseyi gördük, ne de kendimizden başka küsmeye tenezzül edecek kimseyle karşılaştık!...
Artık ben sustum!...
Konuşanları da dinlemeyeceğim!...
Bana hakkınızı helal edin diye yalvarmaktan başka da bir yolum kalmadı!...
Gidenleri de çok seviyorum, gitmemek için hala direnenleri de!...Üç günlük geçici ikballer için yoldaşlarını satarak, hala MHP'de kalanlara ise hakkımı asla helal etmeyeceğim...
Günde beş kez Fatiha ile hatırladığım, bizlere bu dost dünyamızı inşa ederek Hakk'a yürüyen Başbuğumuz'u, yüreklerinize emanet ederek....
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: