Perşembe, Mart 16, 2006

KAHRAMANLAR...

Ölüme gülerek atılanlardan
Kavgalar görmüştük can sermayeli
Kahraman safına katılanlardan
Destanlar yazmıştık can hikayeli...

Dikenli de olsa güldü gülümdü
Güle sitem eden öz bülbülümdü
Kahramanlaşmanın yolu ölümdü
Azrail sıkıldı ölünmeyeli...

Bugün okunanlar dün yazılmazsa
Bugünlerin kahramanı olmazsa
Kahramanı kahramanca ölmezse
O topluma millet denilmemeli...

Korkak ürker kaçar, kahraman ölür
Bu ölüm yiğide Cenneti bulur
Tarih tekerrürden ibaret olur
Ölünecek yoldan dönülmemeli...

Korkaklar meydanda nara atarken
Yürekten yüreğe dualar varken
Asla unutmayan yürekler varken
Kahraman mezara gömülmemeli...

"Kahramanı olmayan ve kahramanı kahramanca ölmeyen topluluklar, millet olamaz." diye inandık ve yıllarca destanlaşan kahramanlarımızı; kahramanlarımızı anlatan destanlarımızı dinleyerek-anlatarak hamaset yapmaya çalıştık!...
Vatan dedik. Millet dedik. Bağımsızlık dedik.
Sadece bağımsızlık demekle yetinmeyip bağımsızlığımızı dünyaya ilan ederken içimizdeki korkaklarımıza, ürkeklerimize, döneklerimize unutturmamak için de on yıl gibi kısa bir sürede -hiç bir savaş yokken- beş bin kere kahramanca öldük...
Fikirleriyle kahramanlaşarak gönlümüze gömülen ve asla ölmelerine izin vermeyeceğimiz Ülkü Devlerimiz de oldu...
Kanlar verildi, canlar -millete Allah rızası için- hediye edildi.
İkballerden vaz geçildi. Çünkü şuur altımıza -Rahmetli Osman Bölükbaşı'nın sözcülüğü ile-; "İmanımız padişah biz de onun veziriyiz." inancı kazılmıştı, yazılmıştı...
Birileri tarafından, çok büyük reklamlarla, ikbal olarak, ulufece verilen mevkiler-makamlar; bir başkaları tarafından zorbaca alındıkça "İman Padişahımıza vezirlik" özelliğimiz açığa çıktı...
Biz Milleti çok sevdik, Millet te bizi sevdi...
Millet; sevgisini nasıl göstermesi gerekiyorsa o şekilde gösterdi. Sevgi istedik sevgi verdi, oy istedik oy verdi...
Bizim oy istememiz de farklıydı.
Bizzatihi kendimize asla oy istemedik. Dünlerinin şahidi yarınlarının kefili olduğumuz isimlerle millet huzuruna çıkarak oy istedik. İsteğimiz samimiydi, istediğimizin karşılığında millete neler vereceğimizde de samimiydik...
Millet bize inandı, millet bize güvendi ve ne istediysek verdi millet...
Milletin; bizlere birebir güveniyle verdiği oylarıyla bir yerlere taşıdığımız ve dünlerinin şahidi yarınlarının kefili olduğumuz -ama maalesef yanıldığımız- arkadaşlarımız, sebebini asla anlayamadığımız ve hala anlatabilecek kimseyi bulamadığımız davranışlar sergileyerek milleti incittiler, bizleri kandırdılar!...
Bu kandırılmışlığımızı, milleti incitmişliğimizi ne anlayabildik ne de anlatabildik!...
Bunlar yetmedi!...
Milletten birebir yalvararak alınan oylarla sağlanan "vekillik" ünvanıyla kendilerinde keramet vehmetmeye başlayan arkadaşlarımız da oldu!...
Millet, verdiğini aynı yolla geri alarak bu keramet vehimli arkadaşlarımızın ünvanlarının başına "eski" sıfatını ekledi ama onlarla beraber bizler de eskimeye mahkum olduk!...
Yıllardır itirazımız -sadece- bu hak etmediğimiz eskitilmişliğe oldu!...
İtirazlarımız da anlaşılmadı veya biz anlatamadık...Ya anlatamamaktan ya da anlaşılmamaktan kaynaklı açmazlara mahkumuz şimdi!...
Suçlu da biziz, ceza veren de ve mahkum olan da!...
Her birimiz ayrı ayrı kabuğumuza mahkum edildik kendimiz tarafından!...
Ve her birimiz yine kendimiz tarafından "Çirkin Ördek"liğe mahkum edildik!..
Şimdilerde "Çirkin Ördek"liğe mahkum ettiğimiz kendimiz yüzünden, kendimize dayanılmaz zararlar vermeğe başladık...
İsyanımızı, itirazımızı "Artık Ben Sustum!..." başlığıyla haykırınca da yanlış anlaşıldık ey vaaah!...
Kahramanlarımızı inkar edenleri inkara soyunmuştuk oysa "Sustum'" diyerek...
Kahramanlarımızın yerlerinin gönlümüzdeki tahtlarını göstermeye çalışmıştık!...
Yazık ki ya biz Türkçe'yi konuşamadık ya da Türkçe özürlüler tarafından ya anlaşılmadık ya da yanlış anlaşılarak yanlış anlatıldık...
Kim, nasıl anlarsa anlasın!...
Kim, nasıl anlatırsa anlatsın; kahramanlarımızı inkar ederek, dünümüzü yalanlayarak yarınlar için inandırıcı bir şeyler söyleyemeyiz...
İnanarak söylemedikleri için inandırıcılığı olmayan söylenenleri de millet kaale almaz!...
Olan bize olur!...
Bizim şahsımızda olan millete olur!... Böyle millet sevgisi de olmaz, olamaz...
Kimseden kahramanlık istemek gibi bir abesle iştigale elbette soyunmayız ama "Kahramanlarımıza sahip çıkmak yürekliliğini göstererek" kahramanlarımızın istihzayla bakacakları Kahramanlığa soyunsak, ne kaybederiz?...
Artık ne kaybedecek zamanımız, ne de kaybedecek değerimizin olmadığını anlatmak kahramanlığına soyunmanın zamanı gelmedi mi?...
Atı alan Üsküdar'ı geçerse, sadece atın ayak tozlarını izlemekle kalacağız bu gidişle!... başka nasıl söylemeli bilmiyoruz...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Hiç yorum yok: