Çarşamba, Nisan 26, 2006

ILIMLI İSLAM, SİYASAL İSLAM VE İRTİCA...

Lazım mıydı, günümüzün en önemli meselesi miydi bilemem ama yine bir irtica söylemidir, mürtecilik tehlikesi gibi söylemlerdir aldı başını gidiyor!...
Söyleyenler sıradan insanlar değil, dinleyenler sıradan değil...
23 Nisan 2006 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olağanüstü toplantısının konusu da yine aynıdır; İrtica!...
"Ehl-i kitaptan bir grup şöyle dedi: Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkar edin.Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler."Al-i İmran 72
Kur'an-ı Kerim'e göre irtica; ehl-i kitap lehine işletilen bir fitne olarak tarif edilmişken tarih boyunca itibarı, alkışı müslümanlardan almış ve emperyalist güçler lehine işleyen bir kurum olarak varolmaya devam etmiştir yazık ki!...
Günümüzde de bilerek veya bilmeyerek; destek verdiğimizi zannederek veya tenkit ettiğimizi zannederek irticayı diri tutmaya devam ediyoruz!...
Profesör Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK'e göre; " İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır."
Yine Prof.Dr.Öztürk'e göre; Kurtuluş Savaşı Destanımız temelde iki düşmana karşı verilmiştir:Vatansızlar ve İmansızlar...
"Dikkatle ve basiretle incelendiğinde görülecektir ki Kurtuluş Savaşı Maceramızda vatansızlar içinde önemli miktarda mürteci vardır." tesbiti de Sn.Öztürk'ündür...
23 Nisan 2006 günlü Olağanüstü Meclis toplantısında Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk; "Eğer ortada bir ihanet yoksa, din omurgalı yanlışlar irtica diye anılamaz. Dindardaki yanlışlar, hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Bunların tümü bilgisizlik, bilinçsizlik olayıdır. İrtica isebilinçli ve organize hıyanet olayıdır." diyor.
Tesbitse bu kadar doğru, tarifse bu kadar net yapılabilir!...
Bu memleketin samimi dindarlarıyla Devletin kurumlarını karşı karşıya getirmenin ne akılla, ne vicdanla, nede devletin çıkarlarıyla bir alakası olamaz!...
Memleketin samimi dindarlarıyla devletin bazı kurumlarını karşı karşıya getirmek ancak bilinçli ve organize hıyanet odakları, mürtecilerin işine gelir!...
Milletimiz, uyanık olmak zorundadır!...
Milletimiz; kendinden olanla, kendindenmiş gibi görünerek bilinçli ve organize hıyanet grupları mürtecileri, ayırt etmek zorundadır!...
Seçimlerden seçimlere değişen hükumetler sonucu, bazan günümüzde de yaşadığımız gibi "Siyasal Deprem Çadırları" oluşabiliyor!... Ama yaşanarak görülmüştür ki deprem çadırlarında toplananların tamamının gözü ya kendi evlerinde ya da yapılacak olan "Kalıcı Afet Evleri"ndedir...
Son Deprem Çadırı AKP'deki siyasal depremzedeleri, anlamakta sıkıntı çekmekteyim!... Bu depremzedelerin nerelerden ve nasıl geldiklerini, hem bizler hem de kendileri çok iyi bilmektedirler...
Birileri kızsa da "Deprem Çadırı"nın oluşmasına sebeplerden sayılan Erken Seçim, koalisyon ortaklarından MHP'nin yaptığı doğrulardandır!... O erken seçim kararı; sür'atle bir deprem çadırının oluşmasına ve halkın nasıl kaygan bir zeminde siyaset yaptığının anlaşılmasına vesile olmuştur veya olmalıdır...
O erken seçim kararı; akıl ve izan sahibi bütün siyasilere, halkı çantada keklik görmenin ne kadar yanlış olduğunu anlatmıştır veya anlatmalıdır...
Ama göz ardı edilen, atlanan veya görmezden gelinen bir gerçek vardır ki o erken seçim kararının alınmasını gerektiren ortamın oluşmasında da "bilinçli ve organize hıyanet şebekeleri" mürtecilerin katkıları, çok fazladır!...
Millet olarak canımızı acıtacak gerçektense duymak istediğimiz yalanları, çok ustaca söyleyen mürteciler sayesinde; "Deprem Çadırı"nın direği, omurgası bu mürtecilerden oluşmuş gibi görünüyor!...
Muhteşem Türk Atatürk; "Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki her iyi, güzel, her faydalı şey karşısında onu imha edecek bir kuvvet belirir. Bizim lisanımızda buna irtica derler." şeklinde kendine yakışan muhteşem bir tesbitte bulunmuştur...
Biz, bu söylenen doğrulardansa, duymak istediğimiz yalanlara itibar ettiğimiz için sık-sık "Deprem Çadırları" oluşmasına vesile oluruz...
Önce; bir yerlere tepki olarak, bir yerleri siyaseten cezalandırmak adına en son yapılması bile gerekmeyen işleri yapar, seçilmemesi gerekenleri seçer sonra da feryad ü figan eyleriz!...
Kendi elimizle kendi gözümüzü çıkarır sonra da kör olduk diye feryat ederiz!...
Dünyanın, tarihin en tecrübeli milletiyiz!...
Töreli, türeli milletler sıralamasında birinciliği asla hiç bir millete vermeyiz ama nedense tarihimizde de en çok kandırılan, çok hain üreten bir millet gibi görünmekteyiz...
Artık bize yakışmayan bu yamalama tariflerden kurtulmak zamanıdır!...
Artık asla taşıyamayacağımız ve asla hak etmediğimiz tariflerden kurtularak kendimize dönme zamanıdır....
Taassup adıyla, mutaassıplık adıyla üstlendiğimiz suni particilik fanatizmlerimizden kurtulmak zamanıdır!...
Bu gereksiz fanatizmimiz yüzünden çok şey kaybediyoruz...
Yine çok gariptir ama gerçektir ki kaybettiren de biziz, kaybeden de!...
Deli tarifinden başka hiç bir tarife uymayan bu tariflerden sür'atle sıyrılarak "zeki, çalışkan" tarifli Türk Milleti'ne yakışır edamızı, sür'atle sergileme zamanıdır!...
Geçen zaman da bizimdir, acıyan can da!...
Dertlerimiz bellidir, hastalığımız teşhis edilmiştir!...
Bu dertleri, millet olarak kendimiz icat ettiğimiz için teşhiste hiç itirazımız yoktur ama reçeteleri, hep denenmiş oldukları için kabulde zorlanıyoruz ki haklıyız...
Günümüz siyasilerine benzemeyen, ve reçete diye dayatılan hiç bir siyasi vaatlere benzemeyen; "Türkiye'yi Türkiye'den yöneteceğiz." inanç ve sloganıyla yola çıkan hareketi, Türk Milleti'nin bir an önce görme zamanıdır...
Bizlere düşen görev ise; bu "Milli Reçete"yi sür'atle milletimize göstermek gerekirse kapı kapı dolaşarak anlatmaktır vesselam...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@gmail.com
tokkali_53@hotmail.com

Hiç yorum yok: