Cumartesi, Nisan 01, 2006

BAŞBUĞUM'A...

Yine 4 Nisan geliyor!...
Yıllar öncesinden; "Bir erkeğin erkekliği, babasının ölümünden sonra başlar." diye okuduğum bir cümle kalmış aklımda...Nereden okudum, ne zaman okudum hatırlayamıyorum ama; cümle, olduğu gibi aklımda...
Babam Rahmetli'nin ölümüyle, sözün ne kadar gerçek olduğunu yaşayarak öğrenmiştim...Babam; ailevi bir kayıptı. Zor olmasına rağmen bu ölümü, kabullendik!...
Ama kabullenemediğimiz, alışamadığımız bir ölüm daha var!...
4 Nisan geliyor!..
9 yıl öncesi gibi karlı, tipili olmayacak belki...Ama ölümünün dokuzuncu yılında hala Başbuğsuzluğa alışamayan Ülkücüler; bir daha ağlayacak, bir daha canlarının her zerresi acıyarak özleyecekler...
Yitik, her zaman zordur..Yitiğin değeriyle düz orantılı olarak verdiği acı da büyür, taşınmazlaşır...
9 yıldır Türk Dünyasının Son Başbuğu yok!...
" Semerkantlar Kerkükler
Yaslı yaralı Türkler
Artık Alparslan kükrer
Selam sana Başbuğum..."
diye marşlar söyleyerek, varlığıyla huzur duyduğumuz otuz küsur yıllar, daha dün gibi...
" Sende bütün umutlar
Göğe yükselsin tuğun
Haykırıyor Bozkurtlar
Selam sana Başbuğum..."
diye umutlaştırdığımız; Mecliste olması veya olmaması hiç bir önem taşımadan, varlığıyla cesaretlendiğimiz yıllar ise, sanki bir kaç saat öncesi...
Meselenin boyutu ne olursa olsun, memlekete hangi sıkıntı musallat edilmeğe çalışılırsa çalışılsın, çok ta önemli değildi!...
İster Mecliste, ister parti genel merkezinde, ister evinde, ister cezaevinde olsun; Başbuğ'un hissedilen varlığıyla meseleler hafiflerdi...İşaret verecek, komut verecek merci; nerede olursa olsun vardı ve komut verirdi...Alınan komutlar,eksiksiz uygulanır ve mesele mutlaka çözülürdü...
Çünkü vardı ve Başbuğ'du...
Başbuğdu, genel başkandı, reisti, diplomattı, siyaset deviydi, herşeyden önemlisi itirazsız liderdi...
Bazan devlet adına konuşur, bazan konuşması gereken devleti konuştururdu!...
Erkeğin erkekliği nasıl babasının ölümüyle başlıyorsa, ülkücünün ülkücülüğü de Başbuğ'un ölümüyle başlar sanmıştık!... Bunu beceremedik Başbuğum!...
Başbuğu sevmeyenler; sağlığında onu suçlayabilecek her şeyi söylediler!...Milletin; -partili,partisiz- O'na olan inancını, güvenini sarsmak için ne lazımsa yaptılar!..Ama O, Başbuğca bütün bunları göyüsler ve de aşardı!.....
Ölümüne ; ülkücülerden daha fazla, hasımları şaşırdı!...
Devlet adına, millet adına, mukaddesler adına; yapılan her saldırıyı karşılayacak ve karşı atağa hemen geçecek Alparslan Türkeş, artık yoktu!...
Yasalar, devlete saldırıyı cezalandırıyordu ama; devlet adına saldırılan Alparslan Türkeş'i koruyan yasa yoktu!...
Yasalar; bayrağı,cumhuriyeti, Atatürk'ü koruyordu ama bu değerlerin siyaseten nerdeyse tek koruyucusu Başbuğ'u koruyacak yasa yoktu!...
Türk'e, Atatürk'e, Cumhuriyet,vatana, millete, bayrağa, bölünmez bütünlüğe yapılan her saldırının karşısında hemen tavrını alır; "Çizmeyi aşıyorsun!..." " Ne mozaiği ulan!" diye kükrer ve saldırıları püskürtürdü...
9 yıldır bu muhteşem devlet-millet kalkanı, yok!...
9 yıldır devlet, balanssız!...9 yıldır millet, kalkansız!...9 yıldır Türk Dünyası, şemsiyesiz!...Ve 9 yıldır Ülkücüler, başsız-Başbuğsuz!...
9 yıldır hazmedilemeyen, 9 yıldır alışılamayan ve asla yeri doldurulamayacak olan bir kaybımız var!...
Ülkücüler; Başbuğu, babalarından fazla dinlerdi!...
Ülkücüler; Başbuğu, yasalardan fazla sayardı!..
Ülkücüler; Başbuğlarını, kendi çocuklarından kat-kat fazla severlerdi ve sadece severlerdi!..
Bu yüzden 4 Nisan 1997; bir kabus oldu ülkücülerin başına!..Bu yüzden 4 Nisan; asla bahardan sayılmayacak!..Bu yüzden 4 Nisan; tarih boyu yeşeremeyecek!..
4 Nisan'a da alışmak kolay da; peşinden Başbuğsuz 5 Nisanlar gelmese!..
Herkes, herşeyi kendine göre yorumlar.Ben de kendimden yorumlayarak bilirim; Başbuğsuz ülkücülüğüm, milliyetçiliğim, devletçiliğim devam ediyor ama eksik!...Ülkücünün bu eksiğini anlayarak ve tamamlamak maksadıyla yola çıkan -kim olursa olsun- yalnız bırakılmaz!...
Ülkü Ocağımız; var hamdolsun...Üç hilalli parti bayrağımız, gönderde şükürler olsun..Genel başkanım da var, teşkilatlarım da...
Ama Başbuğum yok başsızım, Başbuğum yok amaçsızım!...
TBMM'ne girmektense, Türk Milleti'nin gönlündeki yerimizi özledik...
Sokaktaydık, firardaydık, sürgündeydik, hücredeydik ama Milletimizin gönlündeydik...
Şimdi yersizim, yurtsuzum, SEVGİSİZİM!...
Başbuğsuz ülkücüyüm ama ÖKSÜZÜM!...
Başbuğum, seni seviyorum...
Başbuğum seni tarifsiz özlüyorum...
Başbuğum, bu 4 Nisan'da da sana bir daha hıçkırarak ağlıyorum....
Nur içinde yat Başbuğum.
Seni sevdiğimizi bildiğini biliyorum ve sadece bu bilmeyle birazcık teselli oluyorum...
Açtığın yolda, başlattığın seferde milyonlar var ama; hala acımızın sersemliğinden kurtulamıyoruz Başbuğum!...
Milletimizin başına olmadık çoraplar örülüyor!...
Memleketimde "alt kimlik, üst kimlik" tartışmalarını, devlet yönetenlerimiz yapıyor Başbuğum!..
Ve bunlara "Ne alt kimliğ ulaaan!" diye kükreyerek soranımız yok...
Sana olan sonsuz sevgimiz yüzünden yargılanıyoruz senin hasımlarınca!... Bu yargılanıştan asla rahatsız değiliz, seni sevdiğimiz için asla pişman değiliz ama sana, senin bıraktığın ilkelere sadakatimizi yetersiz görmemiz kahrediyor bizi...
Sakın hakkını bize helal etme Başbuğum!...
Belki bayrağını yere düşürmedik ama, layık olduğu yere de asamadık...
Resulullah(s.a.v) Efendimiz'.le, alperenlerle birlikte bizlere himmet buyurun Başbuğum. Allah(c.c.)'ın yardımı, sizlerin himmetleriniz olmadan biz bu işi zor başaracağız sanki...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali_53@hotmail.com

Hiç yorum yok: