Pazar, Eylül 10, 2006

BU DUVAR YIKILACAK !...

Dostlar;
Bu hafta sizlere avamca, avam edebi ve avam sohbet kurallarıyla seslenmek istiyorum. Çünkü avamdanım. Türklüğüm ve Ülkücülüğümden başka bir ünvanım yok hamdolsun...
.......................
Anadolu'da, avamdan bir Türk, kendine ev yapmaya niyetlenir. Usta değildir, usta çalıştıracak maddi gücü de yoktur. İş başa düşmüştür. Usta olmamasına rağmen, duvarları kendisi örecektir. Endişeli bir hevesle işe koyulur.
Ördüğü duvarlar, epey yükselmiştir ama duvarlardaki eğrilikler aşikardır. Bizimki de bu eğriliklerin farkındadır. İçinden sürekli; "Bu duvarlar dayanmaz, yıkılır!.." diye geçirmekte ama çaresizlikten örmeğe de devam etmektedir. Yine bir gün, Bizimki çalışırken oradan geçen bir komşu; "Selamün aleyküm. Kolay gelsin." diye selam verir. Duvarın yıkılacağı endişe ve düşüncesiyle dolu olan bizimki, acaip öfkelenir. "Ulan edepsiiiz! Sana neee? Yıkılırsa benim duvarım yıkılacak!" diye selam veren adama elindeki aletlerle saldırır. Adam, neye uğradığını ve ne yaptığını anlayamadan kaçar tabi!...
Morali bozulan bizimki, inşaata ara vererek evin yolunu tutar. Eve vakitsiz gelmesi, karısının merakına muciptir. Bizimki, başından geçenleri anlatır: "Hanım, çalışıyordum. Hainin, hasedin biri gelerek duvarın yıkılacağını söyledi. nerdeyse gebertip başımı belaya sokacaktım. Şükür kaçtı hem kendi kurtuldu hem de ben belaya bulaşmadım. Şeytana lanet ederek işe ara verip geldim."
Kocasına dikkatle ve dinler gibi bakan karısı, başını edeple öne eğer ve "Efendi, Sen evimizin direği, sahibisin. Ne getirirsen onu pişiririm." der.
Bizimki öfke ve hayretten delirecek gibidir. Onun anlattıklarıyla karısının cevabının, asla alakası yoktur. İyice bunalan Bizimki; yetişkin, gelinlik çağdaki kızının odasına gier o öfkeyle. "Kızım, inşaaatta bir bela atlattım. Nerdeyse katil oluyordum. işe ara verip eve geldim. Olayı annene anlattım. o'da bana; 'Ne getirisen onu pişiririm!.' diyor!...
Kız, bütün edebi ve utancıyla başını öne eğer, yaşmağıyla ağzını kapatarak sessizce; "Babacığım, sen benim veli nimetimsin. Atamsın. Kime verirsen ona giderim." diye aklından geçeni söyleyince Bizimki'nin halini düşünün artık...
........................
Herkesin aklındakini söylediği günümüzde, bendeniz de aklımdan geçeni söyleyeceğim. Kim ne derse desin!...
Alt kimlikli, Türkiyeli; Kerkük, Karabağ, Kıbrıs dururken İsrail'e fedailik için Lübnan'a asker gönderen "Büyük Devlet" adamı Başbakan'a inat; "Bizim duvarımız eğri! Bu duvar yıkılır! Yıkılan duvarın altında da -Allah(c.c.) korusun- Millet kalır!..." diye sesli düşüneceğim.
.......................
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Ülkü Devleri'nden Ali GÜNGÖR'ün kişisel gayretleriyle kurulan TKM (Türk Kardeşlik Merkezi)'nin açılış toplantısındaydık. Ülkü Devleri, tarih huzurunda resmi geçitteydi sanki. Tamamı, MHP'den, Ocaklarından, yuvalarından uzaklaştırılmış "Dava'nın Aysbergleri", bir aradaydılar...
Kimler yoktu ki?!...
Oğul Bey Yıldırım Tuğrul Türkeş, ATP Genel Başkanı Oktay ÖZTÜRK, BBP Genel Başkanı Muhsin YAZICIOĞLU, HP Genel başkanı Yaşar OKUYAN, hareketin bilgelerinden Sadi SOMUNCUOĞLU, yeni heyecan merkezi Prof.Dr.Ümit ÖZDAĞ ve Oğul Bey'in tarifiyle "12 Eylül'ün isimsiz kahramanları", Ülkü Devleri orada bir aradaydılar.
Meselenin asıl sahipleri, kalifiye kadrolar, ehil Ülkücüler, Türkeşçiler, Turancılar bir aradaydılar.
Nefis konuşmalar yapıldı. Nefis öğütler verildi ama kimse öfkesini dillendirmedi vakarla!...
12 Eylül Öncesi ve sonrasını, kronolojik olarak ve Başbuğumuz'un kişisel arşivinden belgelerle sunan Oğul Beğ Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ'in sunumu, muhteşemdi. Magazin basının; isteğe ve siyasi gündemliğine göre manşetleştirdiği sahte popülerleri, isim vermeden açıklarken ve deşifre ederken çok vakurdu.
Başbuğumuz'un Özel Arşivi'nden çıkararak getirdiği; "Muhterem Büyüğüm!" hitabıyla başlayan, "Size oğlunuz bile ihanet etse, Türk vefası ve sadakatiyle size bağlı kalacağım. Emirleriniz doğrultusunda çalışacağım." cümlelerini ihtiva eden cezaevine azılmış mektup okunurken, salondaki Devler'in tamamının tüyleri diken-dikendi.
Hele mektup sahibinin adı açıklandığında, salon muhteşemdi. En az yüzelli kişinin göz pınarlarında inciler parlıyordu.
Mektubun sahibi; Ülkü Devi, Anadolu Çocuğu, Türk ve TKM'nin kurucusu Ali GÜNGÖR'dü...
.................
Ben hala içimden geçeni seslendiriyorum.
"Bu duvar eğri!... Bu duvar yıkılacaaak!..."
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: