Cuma, Eylül 01, 2006

ŞÜKÜR HABER DE OLMUŞUZ !...

"Yol Arkadaşları"nın toplandığı bir sitede; kayganadan pay uman ahmak misali saf tutmuş bir "Yol Arkadaşı", asla inkar etmediğim ve etmeyeceğim bir yazımı haber yapmış.
Sağ olsun var olsun!...
Yapılan yanlıştan dönülürse hatadır, ısrar edilirse yanlıştır ve suçtur.
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ rahmetli'nin, Başbuğumuz'la olan bir gönül kırgınlığı yüzünden MHP'yi terk edişini ve kırk gün sonra yeniden dönüşünü görenlerden ve hatırlayanlardanım.
MHP'nin Bahçeli'deki Genel merkez binası önünde ağaca yaslanarak boynunu büken rind görünümlü birine; o zamanki ağabeylerimizin, "Serdengeçti, geçsene içeriye.." şeklindeki davetini ve O'nun; "Krk günün kefaretini ödemeden ne kolaaaay!" diye muhteşem cevabını -rahmetlinin gidişi ile dönüşü arası kırk gündür- ve bu cevapla verdiği edep dersini alanlardan inşallah ta unutmayanlardanım...
Devlet Bahçeli'nin genel başkanlığının devam ettiği MHP ile bir alakamın olamayacağını defalarca söyledim. "Yol Arkadaşlığı" ile taraftarlık ile Ülkücülüğü birbirine karıştırmayalım diye ısrarla söyledim, söylüyorum ve söyleyeceğim...
Hayatlarında bir kere bile başaramamış insan geçinenlerin, başarılıları kıskanmaları kadar doğal bir davranış yoktur. Hamdolsun hayatımızda iz bırakacak başarılar da yaşamışız. Dahası asla utanacağımız ve başımızı önümüze eğdirecek bir başarısızlığımız da olmamıştır.
Haksızlık karşısında susmamışız, susmayacağız...
Uzun yıllar çalıştığı fakültede doktorluktan doçentliğe terfi etmeyi başaramamış birinin, profesörleri kıskanmasından doğal ne olabilir?
Yine defalarca ve ısrarla bir Hz.Ömer(r.a.) örneğinden bahsederim. Bir daha tekrarlayayım:
Ömer İbn-i Hattab; yiyen, içen, avlanan, kolu kuvvetli bir müşrik!
Zamanının putlarına tapan, tapmayanı taptıran, kızlarını diri-diri kuma gömen bir Ömer! Bağırdığı, öfkelendiği zaman bütün Kureyşi susturabilecek kadar celalli bir Ömer!...
Öylesine bir güç ve öylesine katı bir müşrik olmasına rağmen, öylesine bir kanaat önderi biri ki bu Ömer; Hz.Peygamberimiz(s.a.v.) Allah'tan iki Ömerden birini diler. Diğer Ömer malum Ebu Cehil'dir...
Adları Ömer olmasa da bu iki Ömer'den bir sürü vardır. Tamamı puta taparlar ve tamamı müşriktirler!...
Ne zaman ki Ömer İbn-i Hattab, Kelime-i Tevhid'i okuyarak, şehadet getirerek Müslüman olur, kısa sürede müşrik,mü'min; inanan, inanmayan bütün dünya insanlığından "Ömer'ül Faruk" ünvanını alır.
Dünyanın her yerinde "Adaletin Timsali" ünvanı alır ve "Ömer Adaleti" diye uygulamalarıyla efsaneleşerek daha da büyür.Ölümsüzleşir...
Hz. Ömer(r.a.) örneğinden ben fakır, şu dersi alırım: Dünyanın en doğru, en güçlü insanı da olsa bir insan, yanlış saftaysa "Yanlış" tarifi alır...
Devlet Bahçeli'li safı, yanlış gördüğüm için terk ettim. Başbuğumuz'un manevi huzurunda bütün Ülkücülerin canhıraş mücadeleleriyle alınan %18 oyu, kendi kerameti gibi gören ve emektar Ülküdaşlarımızı asla onore edemeyen, bundan vaz geçtim sürekli Ülkücüleri dışlayan bir safta kalamazdım.
Atatürk'ün en yakın ve en uzun süreli mesai arkadaşlarından İsmet İnönü, nasıl Atatürk ölür ölmez paralardan O'nun resmini kaldırarak kendi resmini bastırmakla başlayan seri operasyonlarla, bir milletin topyekun emeğinin altını oyup, Atatürk'ün hayallerini yarım bırakmışsa;
Devlet Bahçeli'de Başbuğumuz ölür ölmez aynı taktiklerle hayallerini yarım bırakmaya başlamıştır. Son yüzyılın iki Başbuğu'da yakın mesai arkadaşları tarafından ölümlerinden sonra hafızalardan diskalifiye edilmek istenmişlerdir. Bu da çok garip bir "tarih tekerrürdür."
gerçeğinin tecellisidir!... Ben bu yakın mesai arkadaşının safında kalamazdım!...
Sadece ülkücü olduğu için ve MHP Davası'nda yargılandığı için bir Ülküdaşımızın geçmişinden utanarak adaylığını çizen, veto eden birinin safında olamazdım.
Apo Alçağını asmayanın, gücü yetmediyse Ecevit'in hatıralarında belirttiği gibi "Koalisyonun zarar görmemesi için" idamdan vaz geçerek,"Önce Ülkem" düsturumuzu yalanlayan ve koalisyonu bozmayanın safında duramazdım.
3 Kasım seçimlerinin hemen akabinde "Mesuliyet benim. İstifa edeceğim ve aday olmayacağım." diye beyanat vererek önce bütün ülkenin muhabbet ve takdirini kazanıp, sonra sözünden cayanın ve millet nazarındaki "Yalancı" tariflinin safında olamazdım.
"Nasılsa bu memlekette taraftarlık, her duygunun üstündedir!" yanlış mantığını teamülleştirerek, Yılmaz'ın yeniden siyasete soyunmasını haklı gösteren yanlış örneğin safında olamazdım. Daha kimlerin, teamülleşen bu yalancı ve yanlış uygulamayı örnek göstererek siyasete döneceğini hep beraber izleyeceğiz.
Aklım kesti keseli; Türkeşçiyim, Türkçüyüm, Ülkücüyüm,Turancıyım ve MHP'liyim...
Bana ülkücülük ünvanını kimse vermediği gibi, taraftarlıkla Ülkücülüğümü mukayese ederek Ülkücülüğüme halel getirmeye de kimsenin gücü yetmez..
31 Aralık 2005 günü; yüzyüze yaptğımız görüşmede, Bayrağımıza yapılan edepsizce, haince saldırılara tepki verelim dediğim için tek kelimeyle korkan ve yıllarca Ülküdaşlarımızın buluşma adresi olan bir Cafeyi, benim sanacak kadarda istihbarat yoksunu olarak kahvecilik mesleğini hakir ve küçük görecek kadar halktan kopuk bir başarısızın safında olamazdım...
Kimse nefs yaptığımı falan zannetmesin. ne milletvekili, ne yerel yönetimler ne de herhangi bir yöneticiliğe talip olmadığım gibi; takip ettiğim, kovaladığım herhangi bir ihalem falan da yok. Bu yüzden kimseyle menfaatim uğruna ilm-i siyaseti basitleştiren takıyyeciler gibi iyi geçinmek gibi bir mecburiyetim de yok!...
Hazineden alınan trilyonları, particilik adına harcamak varken; kurşun delegeler oluşturarak Ülküdaşlarımı partilerinden ağlatarak tasfiye eden bir kindarın safında olamazdım...
Ama Anadolu'nun her hangi bir yerindeki bir Ülkü Devi'ni ziyaret edebilmek için ruhsatlı silahını satarak yol parası eden Ülkücü, vefalı yüreğe elbette destek olacağım. Bu yüreğin adının da ne olduğunu, ben fakıri haber yaparak Amerikayı yeniden keşfettiğini zanneden taraftar ve "Yol Arkadaşı" da çok iyi bilmektedir.
Kongreye kadar; bütün "Yol Arkadaşları"nın inadına, terk edenlerin başının yanında kalarak vefalılık örneği verdiklerini zanneden mazur Ülküdaşlarımın inadına ve Devlet Bahçeli'nin inadına MHP'liyim...
Kongreden sonra -Allah(c.c) korusun- bu terk edenin yeniden genel başkan olması halinde MHP ile yakından-uzaktan bir alakamın kalmayacağını da şimdiden açıklıyorum.
Aslında ben, herkesin şu anda MHP'de görevde olanların dahi fısıltıyla söylediklerini açıkça söylüyorum. Doğruyu yaptığıma inanıyorum. En azında "Yol Arkadaşı" sayılmak gibi bir ayıptan münezzehim...
Hala umutla ve sabırla; "Yol Arkadaşları"ndan birilerinin -en azından Erciyes'te çadırlarda- neler konuşulduğunu Devlet Bahçeli'ye anlatmalarını bekliyorum...
Barzani-Talabani adındaki siyaset fahişelerinin elele verdiği, Kerkük'teki soydaşlarımızın muhatap oldukları zulmün giderek artacağı; Mehmetçiğimiz'in Lübnan'da İsrail ve ABD'ye fedailiğe gönderilme hazırlığının olduğu bu talihsiz tarih diliminde sizleri, böylesi gereksiz bir konuyla meşgul ettiğim içinde okuyan herkesten defalarca özür dilerim.
Bayrağımıza, Türklük gibi muhteşem kimliğimize, Mukaddeslerimize, Atatürkümüze, Vatanımıza dil ve el uzatılırken susan ve Ülkü Ocaklarını evlerinde oda hapsine tutarak "Dolma kalemler"den övgüler alan birinin yanında, safında vallahi olamazdım!...
Bu suçsa; -hayatım boyunca hiç inkarım olmadı- ben bu suçu şerefle işliyorum.
Devletimin bekası, vatanımın bölünmezliği, Dünya Türklüğü'nün birliği anlamını taşıyan Turan İdealimizin tehlikeye düştüğü bu günlerde sessiz kalan ve Genel başkanlık makamının haricinde, zoraki tertiplenen toplantılarda kendine tahsis edilen oda ve kürsüden başka milletin bir dakika arasında olamayan bir siyasetçinin safında olamazdım ve olmayacağım!...
Profesör Yaşar Nuri Öztürk'le onurlandığım bir davet ve Devlet Bahçeli ile yaptığım bir talihsiz görüşme sonrasının verdiği öfkeyle, birlikte hareket etmeyi düşündüğüm doğrudur. Bunu başkalarının haber yapmasına gerek yok ki, çünkü bunu herkesten önce ben yazdım.
Ama gurbet tarifi tanımayan benim siyaseten gurbet yaşayamayacağımı da bir kaç gün sonra yine ben yazdım...Yanlıştı yaptığım ve kısa sürede bu yanlışımdan ricat ettim...
Şimdi Kongreye kadar; Ülkücü oğlu bir Ülkücüye Genel başkanlık yarışında elimden geldiğince destek vermekteyim... Allah(c.c.) emeklerimizi zayi etmeyecektir inşallah.
Çünkü haklıyız, çünkü net duruşluyuz, çünkü "Yol Arkadaşları" ile bir aradayken muhaliflere atıp tutan ama dışarda en sert muhalefeti yapan riyakarladan değilim.
Yerimiz de, safımız da, duruşumuz da Bozkurtça, Türkçe ve Ülkücüce hamdolsun.
Ne "Çiçek Bahçesi"nin çiçekleri, ne mozaiğin yapıştırıcı ile yapıştırılmış parçaları, ne de nesebi bellisizlerden değiliz. Türküz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin asli unsurlarıyız ve kimliğimizle -ufacık bir doluya dayanamayacak çiçeklere inat- onurluyuz.
Başbuğcuyuz, O'ndan başka lider tanımayız.Türkçüyüz, kimliğimizle onurlu ve "Ne mutlu Türk'üm diyene." diyenlerdeniz."Çiçek Bahçesi"nin besini gübre olan ve asla bırakın doluyu soğuğa bile dayanamayacak çiçekleri değil, Ülküdaşımız Kürt asllı Türk oğlu Türk Yılmaz Bekiroğlu'nun dediği gibi "Renkli mermerin farklı renkleriyiz." Alt kimliğimiz de, üst kimliğimiz de hamdolsun Türk ve yine hamdolsun ki desteklediğimiz Ülküdaşımız gibi "Ülkücü oğlu ülkücüler"iz...
Dünümüzle övünçlü, kıvançlı; yarınlarımızdan Türk Milleti adına umutluyuz...
"Delinse yer çökse gök yansa kül olsa dört yan
Yüve dileğe doğru yine yürürüz yayan
Yıldırımdan tipiden kasırgadan korkmayan
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz"
VEEEE "ÖLÜMÜ ÖLDÜRDÜK BİR ÖLÜMSÜZ ÖLÜŞLE" diye haykıran ölümün "Yol Arkadaşları", mazimizi şerefle taşıyan Ülkücü yürekleriz...
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: