Çarşamba, Mart 02, 2005

DOSTTAN ACI SÖZLER...

Bazı sözler vardır; söyleyeni de söyleneni de üzer!...
Ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir...Bu sözler dost sözleridir ve acıdır!...
Bu sözler; zamanında söylenirse "Dün niye söylemedin?" diye geç kalmışlıkla, gününden önce söylenirse " Şimdi zamanı mı kardeşim?!" diye acelecilikle suçlanır...
Tekrarlıyorum ama bu sözler, mutlaka söylenmelidir ve hep söylenir...
Seven sevdiğini başkalarının incitmesine izin vermemek için -onu incitmek uğruna- söyleyeceğini, söylemelidir...
İman tazelemek amacıyla beni tanıyanların bildiği bir övünülecek özelliğimi tekrarlayarak başlamak istiyorum:
Ben, aklım kesti keseli Ülkücüyüm...Ülkücülüğüm Rahmetli babam'dan veraseten intikal etti. Çünkü O'da ülkücüydü...
Rahmetli Başbuğumuz'un; "Her ülkücü otomatikman MHP'lidir.." sözünü, sağlığında talimat, dünyasını değiştikten sonra da vasiyet olarak algılayarak ailece "İnadına MHP'li" yiz...
Parti içi rekabetlerde elbette taraf olduk. tarafımız kazandıysa mutlu ve kucaklayıcı; kaybettiyse Ülkücü İrade'ye saygımızdan kazanan tarafa tabi olduk...Ve bu tabiiyette asla geç kalmışlığımız olmadı...
Ülkü Ocakları ve Parti teşkilatlarını, her zaman teşkilatımız olarak belledik...Teşkilatlarımızın isteklerini, emir telakki ettik, etmekteyiz...
Yıllarca ne kimseyi küstürecek cesaretimiz oldu ne de küsmeye tenezzül etmedik...
Çünkü Ülkücü Adap'la kişilerle asla meselemiz olmadı!..
Biz; " Bu memleketin cumhurbaşkanından genelev kadınına kadar bütün insanlarının meselesi, meselemizdir..." inancıyla siyasette saf tuttuk...
Türk Milleti'nin töresinden de türesinden de asla vaz geçmedik. İslam'la şereflenerek Hanif Millet" unvanını aldıktan sonra da töresinden, türesinden ve mukaddeslerindsen asla taviz vermedik...
Özal'lı ANAP'la başlayan son yirmi yıllık süreçte; din pazarlayıcıları, iman bezirganları siyasiler yüzünden Devletimiz'in zorda, milletimizin darda bırakılmışlığına elbette baş kaldırıyoruz...
tabiki bizim isyanlarımız da töreli ve türeli olmuştur..."Devlet bizim, biz Devlet'in.." mantığıyla hep devlet-i ebed-müddet demişiz ve diyeceğiz...Bu hayat felsefemizdir.Şehadetimizi getirdikten sonra "Devlet-i ebed-müddet" diye iman tazeleriz...
Devletimizin bekası için gerektiğinde ölürüz-çoğalırız, çoğalırız-ölürüz...Devletimiz için öldüğümüzde imanımıza şahitlik etmek için şehit oluruz inancındayız...
Devlet yönetimleri, bazan asli unsurların elinden alınabilir!... "Asli unsurları tarafından yönetilmeyen milletler için izmihlal mukadderdir.." sözünü, Muhteşem Türk Atatürk bu gerçeği unutmamammız için söylemiştir...
Atatürk'ün kurduğu sistemde devlet yönetimine ancak demokratik yollardan yani seçimlerle gelinmektedir. MHP olarak üç buçuk yıl da olsa erkin üçte biri kadar da olsak devlet yönetiminde bulunduk...
O üç buçuk yıldaki hatalarımızı, MHP olarak tesbit etmek ve bilmek zorundayız. O yıllardaki doğrularımıza da başkalarının sahiplenmesine izin vermemeliyiz!...
Milletle devletin barışık olduğu yerlerde ve zamanda huzur hakimdir. Üç ortaklı, üç buçuk yıllık dönemde, devletle milletin barışık olmadığını, hatta dargınlıkların arttığını kabul etmeliyiz. Bu dargınlıklara sebep olan davranışlarımızı, biz tesbit ederek gerekirse milletimizden özür dilemeliyiz..
Artık seçimin ayak sesleri duyulmaktadır. Delik deşik olan Deprem çadırı AKP'de dağılma başladı...
Elbette MHP olarak bu Toplama Kampı'nın, bu Deprem çadırı'nın dağılması üzerine siyaset inşa edemeyiz...
Artık MHP olarak, Genel başkanımız'ın şahsında milletin arasına inmeliyiz. Milletin tavrını, Milli Siyaset ederek siyaset vitrinine taşımalıyız...Daha fazla AB kapılarında rencide olmak istemeyen milletimizin tavrına tercüman olarak, milletimizi temsilen AB ukalalarına hadlerini bildirmeliyiz...
80 yıl önce silah zoruyla, yaka-paça denize döktüklerimizin bizi Birliklerine almayacaklarını bilen milletimiz gibi AB kapılarında beklemekten vaz geçeceğimizi bildirmeliyiz...
Kıbrıs'ı, Kerkük'ü, Karabağı, Balkanları sahiplenerek onlara dünya çapında diplomatik destekler sağlamalıyız...Dünyanın neresinde bir Türk varsa meselesinin meselemiz olduğunu, dünyaya duyurmalıyız...
Teşkilatlarımız artık süratle ve haşmetle atağa geçmelidir...
MHP Genel Başkanımız; sür'atle bütün kucaklayıcılığıyla evlerinde atıl bırakılan Ülküdaşlarımıza yönelmelidir. Hatta Ülkü Devleri'nden ev mahkumu olan bazılarını, süratle arayarak evlerinden çıkarmalıdır...
AKP'nin, DYP'nin, SP'nin ısrarla arayarak davet ettikleri ama ısrarla red cevabı aldıkları bu Ülkü Devleri'ndebn bazılarını biliyor ve tanıyorum...teşkilatımız ihtiyaç duyar ve emrederse bu isimleri, kendilerine arz ederim...
Ülkücüler, seçim startının verilmesini beklemektedir. hatta bu startı kendilerince başlattılar bile...Bütün ülkücülerin öfkeleri, kendilerinedir. Bu yüzden kendileriyle yani teşkilatlarıyla barışmaları, çok kolaydır...
Bir aramanın, bir sormanın bu Devler'i harekete geçireceğinden eminim...
Tabii ki işin doğrusu, kendini sorumlu sayan ülkücülerin davet beklemeden teşkiltı etrafında saf tutmalarıdır.Ama;
Sayın Genel başkanım;
"Ey Oğul! Beğsin...Bundan böyle bölünmüşlük, parçalanmışlık bize, bütünlemek sana.."
TEVEKKELTÜ TAALALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
tokkali@mynet.com
tokkali_53@yahoo.com
http://maslan.blogspot.com

Hiç yorum yok: