Cumartesi, Haziran 24, 2006

SAĞ-SOL ELBETTE YOK ARTIK !...

Sağ-Sol...
Sağcı-Solcu...
Sağcılık-Solculuk...
Sağdan başlayıp solda, soldan başlayıp sağda biten veya tarif olarak bitirilmeye çalışılan ve içi asla doldurulamamış acaip bir kavramlar kargaşası!...
Sen, ben, biz, hepimiz, herkes, bu kavramlar kargaşasında; şeffaf bir labirentin içinde dolaşıp durduk!...
Ne sağcı yol bulabildi bu şeffaf labirentten çıkabilmek için, ne de solcu!...
Çünkü bu şeffaf labirenti yaparak bizleri içine dolaşma-ma-ya sokan güç; bu labirenti de kendisine zaman kazanmak için hazırlamıştı, bu şeffaf labirentin içine saldığı sağcı ve solcuyu da zaman kazanmak için yarıştırmıştı!...
Sağcı;"Milliyetçiyim" diyordu, solcu;"Ulusalcıyım."
Lügatlere, sözlüklere baktığımızda ise, Milliyetçilik=Ulusalcılık olarak okuyor ama şaşırmıyorduk bile!...
Bu sağ-sol kavram kargaşasını her düşündüğümde, yıllardır aklıma bedenimizi gözden geçirmek gelir.
İki gözümüz, iki kaşımız, iki kulağımız, iki burun deliğimiz, iki omuzumuz, iki kolumuz, iki bacağımız var...
İki ciğerimiz, iki böbreğimiz, iki testisimiz var...
Bunların hepsinin de adları, sağ ve sol sıfatlarıyla ayrılır birbirinden.
Sağ kolumuz olmasa yaşarız ama adımız çolak olur. Sol kolumuz olmasa da adımız aynı!...
Sağ veya sol bacağımızdan biri olmasa da yaşarız ama adımızın başına topal tarifini alarak!...
Gözlerimizden biri olmasa da olur, böbreğimizin biri olmasa da! Adımız köre veya tek böbrekliye çıkarak!...
Bütün çift uzuvlarımız için aynı gözlemleri yapmak mümkün ve doğru...
Tek olan ve hayati önemleri olan uzuvlarımız da var; beynimiz, kalbimiz, dalağımız ve penisimiz gibi!...
Acaba diyorum, acaba dedim, acaba demiştim yıllarca; siyasetin de sağı solu bir arada bulunamaz mı?..
Siyasetimizi de sağcılıktan, solculuktan, daha doğrusu çolaklıktan, topallıktan kurtarmak mümkün değil midir?...
Vatanımızı, milletimizi, Cumhuriyetimizi birimiz sağından, birimiz solundan sevsek ne olur?...
Millet olarak sağından ve solundan; sağ elimiz ve sol elimizle sevgi çemberine aldığımız değerlerimize bir bütün olarak sahiplensek, bize şeffaf labirent yaparak başımızı döndürenlerin akıllarını karıştıramaz mıyız?...
Sağcılar olarak solcularımıza, solcular olarak sağcılarımıza muhabbetle sahiplenirsek; şeffaf labirentte dolaşacak çolak ve topalı, kim nereden bulabilir?...
Veya bizden olmayan birileri, bu şeffaf labirentte dolaşıp dursa biz de gülerek izlesek çok mu güleriz? Bunu hak etmedik mi hala?...
Onlarca yıldır çıkamadığımız şeffaf labirentte biz hırsımızdan ağlarken, dışardan bizi gülerek seyredenlere, biraz da biz gülsek insan haklarına muhalif mi oluruz?...
Acaba bu memleketin, asla şeffaf labirente girmeyen, asla şeffaf labirente sokulamayan Ülkücülerinin ve Devrimcilerinin bir arada hareket ederek vücudun uzuvlarını tamamlamalarına ne engel olur?...
Ülkücülerin ve Devrimcilerin veya sırada hakkaniyet olsun diye Devrimcilerin ve Ülkücülerin güç birliği ettiği bir Türkiye'de takıyyecilere yer olur mu?...
Günde en az üç kere milleti kandıran ve bunun da adını ilm-i siyaset koyan labirent yarışmacılarına yer olur mu?...
Doğruyu; Ülkücüysek illa bizden biri, Devrimciysek illa da bizden biri mi söylemeli?...
Doğruyu kim söylerse doğru değil midir?...
Bu Devletin asli unsurları, evlerinden çıkmadığı sürece, millet meselelerinin asıl sahipleri piyasaya çıkmadığı sürece; yıllarca sağcılıktan ve solculuktan geçinmiş lümpenlerin, şeffaf labirent yarışmacılarının siyasetten vazgeçmeleri mümkün müdür?...
"Siyaseti bıraktım.Çünkü başarısızım." diye kendileri ikrar ederek inzivaya çekilmişlerin, yeniden vatan kurtarmaya soyunmalarında, bu ehil vatan evlatlarının evlerinden çıkmamaları rol oynamıyor mu?...
"Siyaseti bırakacağım, genel başkanlığa aday olmamak üzere olağanüstü kongreye gideceğim." diyerek demokrasi erdemi gösterip, başarısız siyasilerin siyasetten çekilmelerine yol açan ama kendisi kurtarıcı edalarıyla -ısrarla- yerinde duranların; bu eskimiş siyasilerin yeniden kurtarıcılığa soyunmalarına da cesaret verdiğini haykırmayalım mı?...
İktidardaki ve muhalefetteki diye ayırt etmeden milletin sandığa gömdüğü, başarısızlara inat olsun diye iş başına "inadına" getirilenlerden; milleti, daha dün sandığa gömdüklerimizden, başarısızlıkları tescilli siyasiler mi kurtaracak?!...
Beyler!
Sinirimizden gülmüyoruz kahkahalar atıyoruz!...
Gömüldüğünüz sandıkların kapağını birileri açtı mı yoksa?...
Millet olarak sizi hapsettiğimiz sandıkların ağzını açmak şöyle dursun açılmasına engel olmak için üzerine oturduğumuzun farkında değil misiniz?...
Milletin artık siyaseten, siyasilerinden en az 20 sene önde olduğunu hala anlayamadınız mı?...
Gerçi bunu anlayabilecek ferasette olsaydınız şimdi bu halde olmazdınız ya, ama yine de "Yaygın Basın"dan değil, "Yerel Basın"dan, asıl "ulusal" yani "milli basın"dan bir vatan evladı olarak, herkesten önce hepinize seslenmek isteriz: İnadına iş başına getirdiğimiz "Deprem Çadırı"ndan bizi yine biz kurtarırız ama kurtuluş alternatiflerimiz asla sizler değilsiniz...
Bu millet, mutlaka alternatif olacak hareketi başlatacaktır. Bu kurtuluş ve alternatif hareketinde sizlere yer olacağını hiç sanmıyoruz...
Sizler; devlet idare edemeyenlersiniz.
Bu yüzden emekli olmuş bütün paşalarımız, emekli olmuş bütüne yakın bürokratlarımız, hem sizlerden intikam almak hem de vatanı kurtarmak için yeni oluşumlar içindeler!...
Millet olarak artık bütün uzuvlarımızı ortak kullanarak sağ elimizle sol kulağımızı, sol elimizle sağ kulağımızı kaşımak istiyoruz!...
Bu sizlere mantıksız ve komik gelebilir ama bilesinizki galibi olmayan ve onlarca yıldır şeffaf labirentte yaptığınız yarışınız, bizim bu iki uzvumuzu da kullanarak çaprazına da olsa kaşınan yerimizi kaşımamızdan çok daha komik!...
Ne sizleri özledik, ne de sizleri seviyoruz.
Sizlere olan hakkımızı da asla helal etmeye niyetimiz yok...
Oturun oturduğunuz yerde!...
Sizin siyaseti bırakmanıza zemin hazırlayarak sonra da AKP adındaki Deprem Çadırı'nda yapılacak hatalar üzerine siyaset geliştirmeyi maharet sayan da yakında sizin yanınızda olacak merak etmeyin!...
Artık ne size üzülüyoruz ne de sizler bizim canımızı acıtamıyorsunuz. Sizsizlikten çok memnunuz, düşün yakamızdan...
Artık Sağ-Sol elbette yok! Tek beyin, tek yürek, tek beden ve çift ama kuvvetli yumruklu bir Türk Milleti var...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: