Çarşamba, Haziran 21, 2006

TARAFTARLIK...

Takıldım şu taraftarlığa!...
Taraftar olmak birine körü körüne bağlanmak mıdır?
Taraftar olmak, taraftar olmayanları açıkça düşman görmek midir?
Taraftar olmak, kişiliği, karakteri, aklı kiraya vermek midir?
Anlaşılan ve anlatılan taraftarlık buysa ve bu tarifle kabul görüyorsa; bizim taraftar olmamız mümkün değil!...
Kimileri; "Kaybeden tarafta olmamak lazım!" diye kurnazlık yapıyor. Kazanan taraf olarak gördüğü yana yakın durarak, karşıda gördüklerini hakir görerek, hakaretler ederek ha bire hasım üretiyor!...
Ve her gün üretilen hasımlardaki gözle görünür artışa rağmen, nasıl oluyorsa hala kazanan taraf tarifli bir yer var!...
Bir başka taraftar görünümlü taraf mensupları; kazanmış tarifli yere çok insafsızca ve edepsizce saldırarak, zaten incelmiş olan gönül bağına zarar veriyor ve kazanmış tarifli tarafı, kaybettirmek istiyor!...
Bu arada sanki Teşkilatlarımızın yöneticileri de; bu taraftarlık oynarken bütüne zarar verenleri, ya görmezden geliyorlar ya da bu görüntüden bekledikleri birşeyleri çıkarabileceklerini zannediyorlar!...
Ne kimseyi savunmak ne de kimseye yergilerde, hicivlerde bulunmak istemiyoruz...
Bütüne zarar gelmesin diye nerede ne konuşup, nerede ne yazacağımızı; birileri etkili ve yetkili yerlere farklı götürseler de Allah'ın izniyle biliriz...
Hayatımız boyunca bi-taraf olmadığımız için bertaraf olmamışlardanız inşallah...
Ama bizim taraftarlığımız bellidir...
Bizim yani Ülkücülerin, kimden taraf olduğumuz hep açıktır...
Bizler, Teşkilatlarımızdan yanayız...
Bizler; hiç bir ikbal hesabımız, hiç bir maddi ortaklıklarımız olmadığı için gördüğümüz hataları söylerken de, gördüğümüz doğruları alkışlarken de ne kimsenin gözüne bakarız, ne de kimseden ödül bekleriz...
Ülkücünün hesabı, hesapsızlıktır...
Ülkücü, omuzlayıp kaldırandır, asla omuzlara çıkarak ben ne oldum şımarıklığına düşmeyendir...
Ülkücü; yüksekten düşenin zararının daha çok olacağını hep bilendir...
Ülkücü; ülküdaşından taraftarlık adındaki vefasızlıkla asla vaz geçmeyendir...
Ülkücü; dününü unutmayandır! Dününü unutmadığı için de asla edepsizleşmeyendir!...
Ülkücü; tek başına hafızalıktansa, toplu hafızanın bir parçası olmayı tercih edendir...
Ülkücü; her faninin tadacağı ölüm gerçeğini bilen, ölüm gerçeğine her zaman hazırlıklı olan ve ölümü tadan Kıymetlilerinin unutularak ölmesine asla rıza göstermeyendir!...
Ülkücü; sadıktır, merttir, cesurdur bu yüzden asla arkadan yapılacak saldırıyı aklına bile getirmez. Bu yüzden de arkasını herkese döner..
Ülkücü, güvenilirdir bu yüzden de herkesi kendi gibi bilir ve herkese güvenir...
Ülkücü; korku ve şüpheyle asla bir arada olmayan yürektir...
Sevgisi de aşikardır, sevdası da ve sevdası uğruna verdiği mücadelesi de...
Ülkücü yapar, unutur. Unutmayanlar ve duyduklarını anlatmaktan başka becerileri olmayanlarca anlatılır da anlatılır Ülkücülerin Sevda Mücadeleleri...
Ülkücünün bağlı olduğu, biat ettiği yerin ve yerlerin adı Teşkilatlardır, Teşkilatların genel Başkanlarıdır...
Teşkilat Genel Başkanları'nın isimleri pek te önemli değildir Ülkücü için. Ülkücü bilir ki Genel Başkanlık makamı ve koltuğu asla boş kalmaz ve orada oturanın kimliğindeki adı ne olursa olsun Ülkücü için sadece genel başkandır...
Ülkücü; görevini bıraktıktan sonra emekli paşalarımız gibi emeklilik sonrası Vatan kurtarmaya soyunan, iş güzar eski genelbaşkanlarına sadece mesafeli bir saygı gösterir...Kendini ve yerini kabul ettirenleri ise ömür boyu Gönül Tahtından indirmez...
Ülkücü ne kolay vaz geçer ne de ülkücüden kolay vazgeçilir...
Ülkücüsüz olmayacağını, Ülkücü de bilir, Ülkücüye potansiyel güç gözüyle bakan Teşkilatlar da...
Çünkü Ülkücü; asla aklını kiraya vermeyendir...
"Nerede hareket, orada bereket..." mantığıyla davranan Ülkücü; her kongre sürecinde kendi iç yapılanmasıyla ilgili tadilatını, kendine yakışan vakarıyla yapar ve yeni kongre süresine kadar sadece Ülkücülüğünü yaşamaya devam eder...
Ülkücü; taraftar da olsa edeplidir, edepli olduğu kadar da taraftarla birliktedir...
Ülkücü; kıymetlidir ve kıymetlerinin sahibidir...
Ucuz ikbal hesapları yapanlara taraftar olacak kadar da basiretsiz değildir Ülkücü...
Ülkücü, sadece Ülküdaşına taraftardır, sadece Ülküdaşının yanındadır... Destek verdiği Ülküdaşına da; karşı olduklarından daha fazla Ülkücü olduğu için değil daha kapasiteli ve daha teşkilatçı olduğuna inandığı için taraftar olur...
Küsmez ve küstürmez...
Kongre biter bitmez de Ülkücünün kongre defteri kapanır...
Ülkücü İradenin tecellisi ne olursa olsun Ülkücünün kabulüdür... Çünkü onun Ülküsü vardır, çünkü onun hedefi vardır, hedefi tesbit olunmuş ve hedefe doğru sefer yıllar öncesinden başlamıştır...
Yakın hedef, "Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye", nihai hedefse "Turan"dır...
Kutlu Seferde, süvarilerin başına geçecek Genel başkanını seçer seçmez yeni Genel başkanıyla seferine kaldığı yerden başlar Ülkücü...
Ülkücünün rehberi Kur'an, hedefi Turan'dır...
Geri kalan günübirlik dünya merkezi olma yarışları, asla Ülkücünün dikkatini çekmez. Bu dünya merkezi olma yarışındakilere de çok itibar etmez Ülkücü...
Ülkücü, süvariliğinin farkında olarak; kendi atıyla, kendi pusatları ve kendi azığıyla seferinden geri kalmamak için sabırsızlanır sadece kongre süresince...
Olağan kongre sürecine girilen bu günlerde umarız Genelbaşkanlar da, genel başkanlığa aday olan Ülkücüler de seferin fazla gecikmesine sebep olmazlar...
Bunun taşınmaz bir vebal olduğunun farkında olurlar...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com
tokkali@mynet.com

Hiç yorum yok: