Cuma, Haziran 02, 2006

KİMSESİZLER KİMSESİ...

"Hiç kimse kimsesiz değil herkesin var bir kimsesi
Hiç kimsesiz kaldım medet Kimsesizler Kimsesi.." Fatih Sultan Mehmet

Yaklaşık bir haftadır aklımı başımdan alan bu beyitle yatıp kalkmaktayım..
Her kesin, hayatının bazı günlerinde, kendini kimsesiz ve yalnız hissedebileceğini biliriz..
Aynı duygulara defalarca düşmüşüzdür muhakkak...
Kendini hiçkimsesiz hisseden herkesin yaptığı gibi bizler de "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınırız elbette...
Bu duygu ve düşünceler; sıradan biri için, avamdan biri için tabi ki, çok doğal duygular...
Ama yaşadığı çağda herkese kimselik etmekle mükellef birinin, kendini kimsesiz hissetmesi ve "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınması aklımı başımdan aldı!...
Peygamberimiz(s.a.v.)'den dua müjdeli biri olacaksın, çağ açıp çağ kapatan olarak tarih olacaksın, sadece devrinin değil günümüze kadar bütün zamanların Fatih'i olarak nam salacak, tarihleşeceksin ama bu arada da insan olduğunu, insanlığın en mükemmel rütbesi olan "Kulluk" tarifinin farkında olduğunu da tarihe şerh düşeceksin!...
Bu tarif ve tanımlarla elbette Fatih olacak, elbette Fatih Sultan Mehmet olacaksın!...
Bu teslimiyetin, bu tevazunun sahibi Fatih olmazsa ne olurdu diye bir düşünsek!...
Devlet yöneticiliği oyunu oynayan Parti Liderlerimiz, siyasal genel başkanlarımız, Allah rızası için Koca Fatih'in kendini tarifini okusalar ne olur?...
Tevazunun ve kulluk bilincinin bir insanı nasıl büyüttüğünü, nasıl Fatihleştirdiğini bir anlasalar!...
Ama tesadüfen, ama seçimle, ama atanarak bir yerlere, bazı makamlara gelenler, ne olurdu bir defa bile olsa yukarılara çıkıldıkça yalnızlığa mahkum olduklarını, hiç kimsesiz kaldıklarını, kalacaklarını, "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınmaktan başka çarelerinin kalamayacağını Fatih'i okuyarak bir görseler!...
Demek ki kolay Fatih olunmuyor!...
Demek ki yüzlerce yıl Fatih olarak, kolay kalınmıyor!...
En az ikiyüz yıllık planlar ve hayallerle donatılarak yetiştirilen Devlet Adamları'nın nasıl yetiştiğini, Devlet Adamlığının nasıl oluştuğunu, bir anlamaya çalışsalar ne olur?...
En soldayım diyen partinin de, en sağdayım diyen partinin de, hatta bütün partilerin de tüzükleri, birbirinin nerdeyse aynısı!...
Çünkü yaslarımızın izin verdiği şekilde ancak parti olunabiliyor...
Farklı söylemleri alenen söylemek, -bazan- yasalarımızı ihlal gerektirir. Bu yüzden de bütün partilerimizin genel başkanları ve kanaat önderleri, fısıltıyla farklı konuşurlar!...
Bu farklı konuşmalarıyla da milletten itibar görür veya itibar kaybederler!...
Çok gariptir farklı fısıltı söylemleriyle milletten itibar alarak göreve gelenler, hemen hem kendilerini göreve getiren milleti, hem de inançlarının gereğini, unuturlar!...
Milleti ve inançlarının gereğini unutmaları yüzünden de pervasızca yolsuzluklar yapar, pervasızca beyt-ül mal'ı talan ederler!...
Çünkü seçilmişlerimizin büyük bir çoğunluğu; seçimleri süresince "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınırlarken seçildikten sonra tek kelimeyle insafsızlaşır, Firavunlaşırlar!...
Kazandıkları seçimi, asla sonu gelmez bir kazanım olarak görür, kazandıkları seçimle iş başına getirildiği görevinin de ilanihaye olduğunu sanarlar!...
Bu zannettikleri ölümsüzlük, sonsuzluk vehimleriyle de millete fütursuzca hakaretler ederler!...
Oysa seçilinceye, seçimler bitinceye kadar kesinlikle millet vekilleridirler. Seçildikten sonra ise GenelBaşkanlarının vekilleri olurlar!...
Bu kişiliksiz davranışları yüzünden de milletin nazarında irtifa kaybederler!...
Yeniden gelecek seçim sath-ı mahallinde bir daha "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınırlar!...
Bu sahtelerle mücadele de bizlere kalır, bizlere düşer nedense!...
Hangi mevki ve makamda olursa olsun, hangi gücün sahibi olurlarsa olsunlar; "Yüksekten düşenin, kaybı fazla olur." mantığıyla, bütün Devlet Ricalinin "Kimsesizler Kimsesi"ne sığınabilecek yüzlerinin olması lazım..
Biliriz ki yukarılara çıkıldıkça yalnızlık artar!...
Yalaka ve yalamaların soytarıca kendilerine varmış gibi yutturdukları hükmetme gücünü yanlış kullananlar, bulundukları yerden düşünce canları çok acır!...
Kendilerini, herkesin herkesi gibi zannederek bu durumlarını, millete zulmetmek için kullananların; Fatih'in yukarıdaki muhteşem dizelerini günde en az 10 kez hatırlamaları gerekir diye düşünürüm...
Bu sözleri bilmeyenlerin, bilip kulak ardı edenlerin yarın düşecekleri düşmüşlük günlerinde neler çekeceklerini de görür gibiyim...
Fatih'lik elbette Allah(c.c.)'ın bir lütfudur. Ama fatih'in makamına tesadüfen de olsa gelmişlerin; kendilerinde keramet vehmetmelerinden se "Kimsesizler Kimsesi" ne sığınmaları, daha akıllıca değil midir?...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: