Pazar, Kasım 27, 2005

OKUR MUYUZ LÜTFEN ?!...

Gruplara düşen bir yazıyı; ibret ve dehşetle okudum...
Oralarda; bizler buralarda rahat edelim diye ateş çemberinde olanlar varken, bizler ne yaparız diye merak ettim!...
Taşların bağlanıp, köpeklerin başı boş bırakılmalarının; nelere mal olduğunu, görebilir miyiz diye merak ettim?!...
PKK'nın, Ülkemizin bir bölümünde baş kaldırarak tıpkı Osmanlı'nın son dönemlerindeki gibi Devlet'ten "kelle aldığını" , Valimizi görevden aldırdığını, fark eder miyiz diye merak ettim?!...
Benim canım yandı!...
Kanım dondu!...
Tansiyonum yükseldi!...
Hala Kürt ile Kürtçüyü ayırt etmeyelim mi?...
Hala Ermeni asıllı apo alçağının Kürtler üzerinden oynanmak istenen oyundaki rolünü, anlamayalım mı?...
Taşları bağlayıp köpekleri başıboş bırakan siyasilerimiz dururken; biz hala Kürt Kardeşlerimize mi kızmaya devam edelim?!...
Her kes yakın olduğu, kendine yakın bulduğu siyasiden; bu günlere gelişlerin hesabını sormasın mı?!...
Devleti korumakla yükümlü Güvenlik Güçlerimizin, can derdine düşürüldüklerini hala görmezden mi gelelim?!...
Yasalarımızı yasalıktan çıkararak, Avrupa(lı) Birliği'ne gireceğiz teraneleriyle milletimizle dalga geçenleri, anlamamakta ısrar mı edelim?!...
Beğler!...
Tuzumuz kokmak üzere!...
Devletimiz hedef seçildi!...
Sistemimizi çökerterek Devletimizi çökertmek faaliyetleri, hız kazandı!...
Sebep biziz!...
Sebep; bizim aymazlığımız, sebep; bizim vurdum duymazlığımız!...
Aklımızı başımıza toplayabilmemiz için daha nelerin olması lazım!...
Hani; "Bir musibet, bin nasihatten evla..." idi ?!...
Hadi!...
Hep beraber!...
"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe..." düsturumuzla, bir daha kıyam edelim!...
Devletimizi yaşatalım ki; Devlat te insanımızı yaşatmaya -yeniden- başlayabilsin!...
Acaba yarın, çok geç olmuş olabilir mi?!...
Acaba yarın; "Zamanında neden müdahil olmadık?.." diye nadim olur muyuz?!...
Vallahi geçen zaman, bizdendir!...
Vallahi işleyen bu korkunç oyunlar dişlileri, bizi yok etmek üzere faaliyettedir!...
İŞTE AKLIMI UÇURAN YAZI.
"Çığlık çığlığa ağlayan çocuklarını alıp banyoya sığındı. Salonda kalan telefonunu almak için gittiğinde içeri yağmur gibi taş yağıyordu. Kapı her tekmede esniyor, arkasına dayalı sandığı zorluyordu. Her an kırılabilir, kalabalık içeri girebilirdi.
Çaresizliğin böylesi
Karakolda bulunan polis memuru, eşinden gelen telefondan sonra çıldıracak gibi olmuştu. Çünkü karakol da saldırı altındaydı. Tek başına dışarı çıkmayı başarsa bile evlerini saran ve bir bölümü silahlı kalabalıkla baş etmesi imkansızdı.Silah sesleri geliyorduPolİsİn eşi dehşet içinde dua ederken uzaktan silah sesleri gelmeye başladı. Gelen emniyetin panzeriydi. Evi saran kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalışıyordu. Ve Hakkari'de 16 Kasım 2005'te, 10 polisin ailesi aynı dehşeti yaşıyordu.
Dikkat! Bardak taşıyor
Şemdinli'den Yüksekova'ya geçiyoruz. Adını terör ve uyuşturucu kaçakçılığı ile duyuran, sokaklarında 06, 34 plakalı lüks ciplerin cirit attığı Yüksekova'dayız. Tabelasına göre 59 bin nüfuslu Yüksekova'da malikaneler, lüks villalar, plazalar dikkatimizi çekiyor. Dikkat çeken bir başka şey ise kentti boydan boya geçen Cengiz Topel Caddesi'ndeki sloganlar.. APO'YA ÖVGÜLERApo'ya övgüler, T.C'ye küfürlerle dolu sloganları içimiz acıyarak okuya okuya caddeyi katettik ve ilçe Emniyet Müdürlüğü'ne geldik. DEHAP ilçe örgütünden önce buraya gelmemiz, hiç hoş karşılanmıyor.. Bunu ilerleyen saatlerde kentin ana caddesinde yürürken, fırlatılan nefret dolu bakışlar ve arkamızdan edilen Kürtçe küfürlerden anlıyoruz.
HEPSİ BİR DEĞİL
Benim amacım, okura şu sorunun cevabını iletmek 'Buralarda polis olmak nasıl bir iştir'.. Elbette Yüksekova'da yaşayan devletine, bayrağına saygılı pek çok insan var. Ancak 40 bin kişinin ellerinde PKK bezleri ve Apo posterleri ile yürüyüş yaptığı, devrilen panzerin altında kalan polisi bile molotof atarak yakmak isteyenleri barındıran bu kentte, polis olmak nasıl bir duygudur. Bunu duymak ve duyurmak istiyorum.
PANZERi DELEN TÜFEK
Emniyet Müdürlüğü'nün bahçesine çekilen panzeri inceliyoruz. 10 Kasım'daki büyük isyan provasında atılan kurşunların izleri açık seçik görülüyor. Hatta camı bile delinmiş. Yanımdaki polise 'Bu camlar kurşun geçirmez değil mi?' diye soruyorum. Cevabı şaşırtıcı. 'Çok özel bir tüfekle atılmış.. Kalaşnikof, hatta Bixi (Uzun namlulu suikast silahı) bile delemez. Muhtemelen Kannas olmalı' diyor. Hakkari Valisi Erdoğan Gürbüz'ün 'Göstericiler silahlı' açıklaması doğru galiba. Durum tahmin edemeyeceğimiz kadar vahim.
SİLAH KULLANIRSAN...
Genç bir amir geliyor yanıma. Çok dolu.. Basında çıkan haberlerin PKK güdümlü kalkışmayı 'Demokratik hak' olarak gösterilmesine isyan ediyor. Şunları yazmamı istiyor. 'Başımızın üzerinden kurşunlar vızıldayarak geçiyor. Arkadaşlarımız yaralandı. Çok açık şekilde nefsi müdafaa durumunda kaldık. Devlet, kendisini korumak için bizi çalıştırıyor ama, bırakın devleti, kendi canımızı bile korumak için bile silah kullansak hayatımız kararıyor.
BARDAK TAŞTI ARTIK
Üzerimize taş ve kurşun yağdıran isyancıların hepsi serbest bırakıldı. Savcı, tek tek polisin silah kayıtlarını inceliyor. Sanki isyan eden bizmişiz gibi, polis kurban edilmek isteniyor. Şunu açıkça söylüyoruz. Bu olaylar yüzünden bir tek arkadaşımız yakılırsa, akla hayale gelmeyecek tepki gelecektir polisten.. Bardak taştı artık.' Amiri doğrulayan bir başka başkomiser daha can alıcı gelişmeden söz ediyor. 'Evlerimiz basılacak diye korkuyoruz' diyor.. Soruyorum.. 'Siz lojmanda kalmıyor musunuz?'.. Lojmanların yetmediğini pek çok polisin kiralık evlerde oturduğunu söylüyor ve ekliyor:'Lojman dışında yaşayan polislerin ailesi açık tehdit altında. Tamamen tecrit edilmiş durumda yaşıyorlar. İşgalci düşman güçleri olarak gördükleri polisin ailesine de düşmanlar..
'DUR! ABARTMA'
Bir dakika.. Orada dur' diyerek sözünü kesiyorum.. 'Galiba son olaylar asabınızı fazla bozdu.. Burası Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ilçesi. Elbette her yerde kötü insan da olur ama, hepsini aynı kefeye koyarak haksızlık ediyorsun.' Tepkisi sert oluyor.. 'Hepiniz aynısınız. Yaşamadığınız, görmediğiniz şeyleri tahminlerle, basma kalıp, şablon fikirlerle yazıp çiziyorsunuz.. Buradaki son olaylarda 30 polisin ailesi neden evlerinden alınıp lojmanlara taşındı sanıyorsun. Bir uzman çavuş nasıl rehin alındı, nasıl ölümden kurtarıldı bilmiyorsun?. Haydi biz abartıyoruz. Neden Hakkari'de evleri basılan polis aileleriyle gidip röportaj yapmıyorsun?..
' BU SÖZLER İRKİLTİCİ
Bu son söyledikleri ile irkiliyorum.. 'Sen ciddi misin?' diye soruyorum.. 'Yok dalga geçiyorum' diyerek sinirli bir şekilde uzaklaşıyor.. Diğer polise dönüyorum.. Bir şey sormama fırsat vermeden en kutsal şeylerin üzerine yemin ederek 'Eğer ailemi kaçırıp dağa kaldırırlarsa, eğer çocuğumun kılına zarar gelirse a.... k.... buranın. K...... y......' diyor.
İşte burasını yazamıyorum.
Çünkü yazarsam başım savcılarla fena halde derde girebilir.. Hepsine tekrar geçmiş olsun diyerek rotayı hemen Hakkari'ye çeviriyorum.. Yol boyunca 'Abartmıştır, söylentidir.. Bu durumlarda fısıltı gazetesi çok şey üretir onlardan biridir' diye kendi kendimi kandırmaya çalışıyorum..Evimiz taşlanıyor kapı zorlanıyorduKent karışıktı. Kocası görevdeydi. 2 çocuğu ile yalnızdı polisin eşi. Yüzleri poşu ile sarılı kalabalık kapıyı kırmak üzereydiHakkari'deyim. Teferruatla zaman geçirmeyip hemen duyduklarımı sizinle paylaşmak istiyorum. 2 saat dil dökerek konuşmaya ikna ettiğim bir polisin eşi ve 11 yaşındaki oğlunun anlattıkları ile siz de dehşete düşecek, irkileceksiniz..
Temennim, irkilmesi gerekenlerin de artık uykudan uyanması..
Tarih 16 Kasım 2005 .. Bölücü örgüt, Şemdinli olaylarını bahane ederek Hakkari'de esnafa kepenk kapattırıyor. Yapılan basın açıklamasını bir DEHAP klasiği takip ediyor. Kalabalık gruplar polise, kamu binalarına ve (Bu ilk defa oluyor) polis ailelerinin yaşadığı evlere saldırmaya başlıyor.. Saldırıya uğrayan 10 polis eşinden biri 3 çocuk annesi genç kadın yaşadığı dehşeti işte böyle anlatıyor:
ÇOCUKLARIN ÇIĞLIĞI'
Şehirde eylem vardı. Kocam görevdeydi.. Evde biri 8 ve diğeri 3 yaşındaki 2 çocuğumla yalnızım.. 11 yaşındaki oğlum da okulda.. Saat 11 gibi evimizin etrafında yüzleri siyah poşularla sarılı insanlar toplanmaya başladı. Sloganlar atmaya başladılar. Sayıları gittikçe artıyordu. Biraz uzakta elinde keleş (Kaleşnikof) olan iki adam evimizi gösteriyordu. 'Kürdistan bizim, ülkemizden defolup gidin' sesleri gittikçe yükseliyordu. Birden camlar aşağı inmeye başladı. Yağmur gibi taş yağıyordu. Çocuklar çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Banyoya kapandık. Kocamı aradım 'Kurtar bizi öldürecekler' diye yardım istedim. Çok kalabalıklar yalnız gelme sakın' dedim. Bu arada adamlar apartmana da girmiş, kapıyı tekmeliyorlar, taşlıyorlardı. Çok korkmaya başladım.. Her yerden silah sesleri gelmeye başladı. Ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Bir panzer geldi beni ve çocuklarımı alıp polis lojmanlarına götürdü. Sığındığımız lojmanda bizim gibi saldırıya uğramış bir aile daha vardı. Büyükler çocuklar herkes ağlıyordu. Burası da saldırıya uğramış ama ana kapıdan içeri girememişler. Camlar hep kırık. Silah sesleri kesilmiyor..
BAKAN RAHAT UYUYOR MU ?
3 gün misafir kaldıktan sonra evimize döndük. Aynı korku ile yaşamaya devam ediyoruz. İçişleri Bakanı'na bir sorum var. O koltukta rahat oturabilir musun?.. Geceleri rahat uyuyabiliyor musun?.. Polisi bu kadar sahipsiz nasıl bırakabilirsin? Ya o gün telefon çekmeseydi. Ya kocama ulaşamasaydım. Ya beni alıp dağa kaldırsalardı. Ya çocuklarımı öldürselerdi.. Ondan sonra polisi nasıl zaptedecektiniz. Evladı öldürülen, namusuna leke sürülen hangi erkeğin gözü bir şey görür.. Bunların mı olmasını istiyorsunuz?..
BU BAYRAK KAVGASI
Bu kadarla da bitmiyor. Şimdi ev sahibi 'Siz mimlendiniz. Evim bombalanabilir. Çıkın' diye tutturdu. Adam bizim canımızı değil, kendi malını düşünüyor. Hakkari'de zaten ev yok. Kasım'ın ortasında nereden ev bulup çıkacağız. Kocamla oturup konuştuk. Benim çocukları alıp Ankara'ya babasının yanına gitme fikrini tartıştık. Hiç olmazsa bir süreliğine.. Ama bu alçaklara arkamızdan 'İşte kaçırttık' dedirtmeyeceğiz. Gitmeyeceğiz. Bu artık bir bayrak-toprak kavgasına dönüştü. Sonuna kadar kocamın yanındayım
'Polis çocuğunu asker kurtardı
11 yaşındaki polis çocuğunun olay günü yaşadıkları ise bir ömür boyu izleri silinemeyecek kadar korkunç.
Bakın küçük M.'nin başına neler gelmiş:
Okuldan çıktım eve geliyordum. 8-10 kişilik bir grup kürtçe ana avrat küfretti. Sonra '....... polis çocuğu. s...... gidin bizim memleketimizden' diye üzerime yürüdü. Kaçmaya başladım. Hem taş atıyor hem kovalıyorlardı. Askerlik Şubesi'nin önüne geldiğimde 'imdat beni öldürecekler' diye bağırıp yardım istedim. Kapıdaki nöbetçi asker havaya ateş açtı. Beni alıp içeri götürdü. Ben artık burada okula gitmem. Zaten okulda beni hiç rahat bırakmıyorlar. Sınıfa Kürdistan haritası asıyorlar. Durmadan 'Burası bizim ülkemiz.. Defolup gidin. Yoksa biz göndereceğiz' diye hakaret ediyorlar."

Hiç yorum yok: