Pazartesi, Mart 01, 2010

SÖZ, ÜSTÜNE ALINANA KALIR!

Demokrat maskeli, mazlûm duruşlu zorbalar, ortalığı toz-duman etti! Araç saydıkları demokrasi sâyesinde Meclis'teki sayılarına güvenerek Başbakan ve yardımcılarının; "Ben yaptım oldu!" dayatmalarını, millî vicdânımızı rencîde eden "açılım" uygulamalarını seyrediyoruz! Her önemli mes'elenin üstü, yapay bir gündemle kapatılıp milletin gerçekleri görmesi ve sorgulaması engelleniyor!
Yedi yıl önce düşünüldüğü iddia edilen, Okyanus ötesinde mukîm cemaat desteği ile çıkarılan bir işbirlikçi gazeteye servis ettirilen, imha edilme süresi geçmiş kâğıtların deşifresiyle, eski bir darbe hayali(!)nin sorgulanmasını seyrediyoruz! "Dördüncü tayin yerimde ve Cumhuriyeti koruma-kollama görevimin başındayım!" diyen Veli Paşa'yı ve Ergenekon'laştırılan Ümraniye Bombaları olayını unutturdular bile! Kocaman kocaman muvazzaf generaller, tevkif edilme sıralarına girdiler demokratça!
Düşünüp beceremeyen darbecilerin, tamâmının emekli ve doktor raporuyla hasta oluşları da ayrıca hayret nedeni! Halbuki bize büyüklerimiz; "Devlet her zaman 18 yaşındadır, asla kocamaz!" diye öğretmişlerdi.
Bu toz duman ortamda görülmesi engellenen bir güzel hareket oldu! MHP Genel Başkanı, Türk Milliyetçilerini bir araya toplamak üzere harekete geçti. Hareket ve zamanlaması müthîş doğru! Lâkin ortada bir güvensizlik sözleridir, dedikodusudur dolaşmaya başladı! "Söz ortanındır, kim alınırsa ona kalır." düşüncesiyle ortaya konuşmanın zamanı ...
İnsanın herkesi kendine benzetmesi, fıtrâtından yâni yaratılış özelliğindendir. Bütün doğrular da, yanlışlar da bu özelliklerden doğar ve beslenir. Örneklersek; -incinecek her kesten özür dileyerek- hiç kimseye güvenmeyen, hiç kimseye inanmayan kişinin, kendisinde bir anormallik yok mudur?
İnsanı en iyi kendisi tanıyacağına göre; yalancı, çoğunluğun doğru bildiği birine inanır mı? Meselâ müslümanı, ikrârından bilmez miyiz? Kelime-i Şehâdet'ini duyduğumuz birine müslüman değil diyebilir miyiz? Bu kişinin takvâsını ve samîmiyetini ancak Allah bilmez mi? Bu yüzden Allah(c.c.); "Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyiniz; sonra onlar da bilgisizce, düşmanca Allah'a söverler. En'âm-108" diye inananları uyarmamış mıdır?
Hayâli korkularımızla, vehmettiğimiz sanal devlerle kavganın mantıksızlığını anlamak zorundayız! Sn. Bahçeli hakkındaki düşüncelerimde bir değişme yok ama milyonlarca ülkücünün inandığı ve güvendiği birine, hakaretvari sözlerle saldırmak, edepli ve vicdâni midir?
Bahçeli'yi tenkîd edenler, sevenlerinin yapacakları karşı tenkîdlere de aynı samimiyetle tahammüle mecbûr değil midir? Veya; çok sevdiğimiz, vaz geçemediğimiz, Bahçeli'yi seven ülküdaşlarımızın hatırına kızgınlıklarımızı saklamak, akıl ve vefâ gereği değil midir?
Şühedâ emâneti Vatanı bölüp paylaşmak için Hırisitiyan-Yahûdi işbirliği yetmezmiş gibi İslâm adına onlarla diyaloga geçenler göz önündeyken aynı ülkü pınarından beslenenlerin, birbirine karşı 45 yıllık bir "ülküdaşlık hukûku" olmamalı mı?
Bir arı soktu diye, koca kovanı yok etmek, akıllı işi midir? Şahsen kuva-y-ı seyyâreliğimden vaz geçmem. Bir kaç kere; "Yemîn olsun ki kim istiyorsa millet vekilliği de, parti üst yöneticiliği de onların olsun. Yeter ki ülkücü olsun. Yeter ki millî çıkarları, şahsî çıkarlarından önde tutabilsin." dedim. Sözümdeyim, dönmem-dönemem...
Birbirimize güvenmek, yeniden ehil ülküdaşlarımıza omuz vermek zorundayız. Birimiz ahmetten, diğerimiz mehmetten şüphelenmeğe ve bu şüphe yüzünden de onlara güvenenlere güvenmemeğe devam edersek bilelim ki kimse de bize güvenmez ve herkes tek başına emperyal güçlere lokma olmak için sırasını bekler!
Zor, bir araya gelirsek kolaylaşır. Dünyânın en ehîl kadroları olduğuna iman ettiğim Ülkücüler bir araya gelirse; Bahçeli'nin veya başkalarının enâniyet ve hatâ yapma şansı kalır mı? Allah(c.c.)'tan hür ve millî akıl dileyerek birliğe-iriliğe-diriliğe doğru yola çıkalım lütfen. İçinde olduğumuz, su alan devlet gemisi batarsa hepimiz boğuluruz!
Batacak gemiyi terk etmeğe hazır fâreler, can yeleği bile takmışlar! Kör müyüz?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: