Pazar, Mayıs 28, 2006

BİR RESMİN MUHASEBESİ...

Bir resim, neler yapabilir, neler yaptırabilirmiş?!...
İki gündür uyumadım dersem doğrudur!...
Hafızamı zorlayabildiğim kadar zorladım, aklıma yüklenebildiğim kadar yüklendim...
Ve hatırladım ki, gördüm ki; unutmayı istediğim çok az şey olmuş yarım asrı geçen hayatımda...
Can Dostum, varlığıyla müftehir olduğum Yoldaşım, Gönüldaşım Selami Türkmen Befendi; özel arşivini karıştırırken 1972-73 tarihlerini günümüze saklayan, bakarken insanı 35 yıl gerilere götüren bir resim karesini bularak bana da göndermiş...
Resme baktıkça daldım, daldıkça hafızama yüklendim...
Neleri hatırladığımı, bu satırları okuduğunda Selami Dostum'un da hatırlayacağına eminim... O kadar ortak yaşanmış bir hayatki bu; bu ortaklığıyla düz orantılı olarak hatırlanan hatıralar da ortaktır diye karar verdim...
İnsanın kendini anlatması, sanırım en zor işlerdendir!...
Veya bize böyle gelmiştir ve gelmektedir!...Zordur insanın kendini anlatması...
Herhalde tecrübe ve tecrübenin insana sağladığı kolaylıklardan birisi de insanın müşterek yaşadığı Dostlarının hayatını anlatırken araya kendi yaşamını da serpiştirebilmesi olmalıdır!...
Birlikte başladığımız hayat serüveninde, birlikte yaşanmışları hatırlamak, birlikte yaşanmışları anlatmak -bu saatten sonra- bize bir şey getirir mi bilemem!...
Ama birlikte yaşanmışları, başkaları da duyar ve öğrenirse -belki- bizim yaşadığımız zorlukları yaşamadan, bu yaşananların neye mal olduğunu anlayabilirler diye düşünüyor ve teselli oluyorum...
Yaşlanmak ta herhalde bu olsa gerek!...
İki Hayat Savaşçısı'nın 35 yıl öncesini resmeden kareye baktıkça; "Alpagut Olayı"nı, Erzurum'dan Malazgirt'e yaya yürüyen heyecenlı yüreklerin o günkü heyecanlarını, kanaat önderlerinin birebir katkıları olmasa da sadece onlara yapılan bir hakaret yüzünden polis panzerinin kalabalık tarafından ters çevrilişini, Tebrizkapı'dan başlayarak Havuzbaşı'na kadar sayarak ve çetele tutarak yapılan kavgaları, kavgalarda kahramanlığı ve başarıyı hep arkadaşına verme mücadelelerini hatırladım!...Daha neler hatırladım neler?!..
Hatırladım düşündüm, düşündüm hatırladım!...
Yıllardır terk edenlerin, terk etme yarışlarını ibretle seyreden bu "Hayat Savaşçıları"nın, hayatlarında ilk kez -siyaseten- yollarını ayırmak zorunda kalışlarına ÖFKELENDİİİİM!...
Ve gariptir, acıdır ama gerçektir ki bu kez de terk eden yine "Dostum" değil!... Bu kez de, terk eden benim!...
Hayatın hiç bir zorluğunun, kaçmanın-kovalamanın, yatmanın-çıkmanın, ihanet edenlere dahi sadakatle sahip çıkmaların tamamına dayanan bu ikiliden biri, yani ben dayanamayarak terk ettim!...
Beraber yola çıktıklarımızdan zaten kimse kalmamıştı terk ettiğim kulvarda!...
Herkese, gidenlere de kalanlara da inat olsun diye iki kişi ısrarla durduğumuz yerdeydik yıllarca...
Gidenlerin de, kalanların da yerine herkese yeter zannederek, herkesin yerine öfkelenip durduk!...
Gidenleri geri çağırıp, kalanların incinmemesi için olağanüstü gayretler sarfettik!...
Ama ne gidenlerden geri dönen oldu, ne de kalanların yerlerinde kalmalarını sağlayabildik!...
Ve sonunda ben de gittim!...
Gittiğime değil haşa, sadece Can Dostum'u ateş çemberinde, sabır imtihanhanesinde yalnız bıraktığım için üzgünüm!...
Sadece O'nun orada kalması bile, terk ettiğim yerin bir şey olduğu anlamındadır!...
Elbette "Boşadığı karıya o...pu diyen, peşinen p....nk olur..." öğretisini, asla unutmayacağım!...Terk ettiğim yer hakkında, sadece Dostum'un hatırına hiç bir şey söylemeyeceğim!...Söylemeye başlarsam neler söyleyeceğimi ve bana kimlerin mani olabileceğini de Dostum çok iyi bilir!...
Ama beni perakende düşüren, beni terk etmemekte inatçı olduğum kulvardan koparanları Allah(c.c.)'a havale etmek hakkımı da hep kullanacağım...
"İmame"si ölen tesbihimizin ipini kopararak danelerinin pejmürdece etrafa dağılmasına sebep olan, imameliği hevesli yetersizi, buğzetmeye aralıksız devam edeceğim...
Fikrimin ve kişiliğimin oluşmasında evimizden, okullarımızdan çok daha fazla etkili olan kulvarımı terk ettiren, ağaç kurtlarına hakkımı asla helal etmeyeceğim!...
Selami Türkmen adındaki Dostum'un, bu andığım kulvarda ne kadar hakkı olduğunu, bilenlerdenim. Bu muhteşem Dostum'un da bendeniz hakkında yazdığı; "Dününe şahit, yarınına kefil olduğum..." diye başlayan iltifatını, hayatımın en önemli ödülü olarak kabullendiğimi ve bu tarifle çok iftihar ettiğimin de bilinmesini istiyorum...
Yıllarca her terk edene üzüldüm, incindim!...
Yıllarca her terk edene, haklı olduğunu bile-bile terk etmelerine öfkelenerek tepkiler verdim!...
Terk edenlerin, terk etmelerine sebep olan tesbihimizin ipini koparanı, yıllarca inanmadan, güvenmeden sadece birliğimize zarar vermesin diye savunurken de incindim!...
İnanmadığım, güvenmediğim birini yıllarca savunurken de kendimle kavga ederek hep incindim!...
Ama yıllardır aynı duruşla duran iki kişiden biri olan Can Dostum'un bana yakın olmasıyla bu zor iş, çok kolay geliyordu!...
Şimdi her şey zorlaştı Dostum!...Şimdi her şey daha zor ama zevklendi yeniden Dostlar...
Sana "Terk et!" diyemem, senden başka hiç kimsenin hakkı olmayan "geri dön!" çağrına da uyamam!...
Çok fena oldu be Dostum!...Çok fena oldu!...
Zorlukların, sıkıntıların, mahpushanelerin, karakolların, seminerlerin, farklı duruşların altında toplandığı şemsiyemiz, bir kara 4 Nisan'da üstümüzden çekilip alınınca fark ettiğimiz yağmura-doluya, yakıcı güneşe dayanamayanlara haksız kızmışız!...
Senin işini de zorlaştırdım biliyorum!...
Şimdiden sonra sen, bir de bana kızacaksın!...
Ama Allah(c.c.) şahidimdir ki sen kızdıkça, sen sitem ettikçe ben seni sevmeye, senli kulvarımı özlemeye devam edeceğim...
İyi ki varsın be Dostum!...
Allah(c.c.), yüreğini kavi eylesin...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: