Salı, Mayıs 16, 2006

KENDİMİZ ETTİK !...

Neler oldu?
Neden oldu?
Ve ne zaman oldu?...
Anlayamadım, anlatamadım. Dinletemedim, dinlemediler!...
Canımız yandı sadece "Vay anam!" dedik...
Ağzımızdan kan geldi, kızIlcık şerbeti içtik dedik...
Izdırap çektik inlemedik, ses çıkarmadan aşındık!... Bütün bunları yaparken doğru yaptığımıza inandık, doğruluğuna inandığımızı yaptık!...
Armudun sapıyla, elmanın çöpüyle işimiz olmaz dedik...
Teşkilatlarımız sağlam kalsın, teşkilatlarımız sağlıklı kalsın gerisi asla önemli değil dedik!...
Bir oktuk ve yaydan çıkmıştık, artık meydan meydan söylenecek söz olmalıydık!...Yüreklerde köz olmalıydık!... Sönmemeliydik, söndürülmemeliydik, söndürülmek istenenlere, ve söndürmek isteyenlere izin vermemeliydik!...
Türk Yusuflar teker teker kuyulara atılıyordu!... İzin vermemeliydik ama izin vermekten de öte Türk Yusufların kuyulara atılmasını sadece izliyorduk!...
Türk Yusufları kuyulara atanlar, yani Türk Yusuf'un hainleri kardeşleriydi!...
Ya Rabbi! Bu nasıl bir ihanet, bu nasıl bir hırs, bu nasıl bir hasetti?!...
Hainlerinin kardeşleri olan Türk Yusufları, şimdiden sonra Sen'in yardımın olmadan nasıl çıkarırız kuyulardan Ya Rabbi?!...
Gece-gündüz Allah'ı zikretmede kullanılan bir tesbihin daneleriydik!...
İmamemiz Müslüman-Türk; daneler olarak her birimiz Müslüman-Türk'tük...
İmamemiz öldü, ipimiz koparıldı, darmadağın edildik!...
İmanımızın coşkusundan mı, aymaylığımızdan mı, saymazlığımızdan mı anlayamadan bütün inandıklarımızı tek ve sahipsiz bıraktık!...
Keşke sadece sahipsiz bıraksaydık!... Tek tek Türk Yusufları kuyulara atan kardeşlerini izleyip durduk!...
Dinle devleti dövüştürdüler!... Biz aynı aymazlığımız, aynı saymazlığımızla; "Dinle devleti dövüştürmek istiyorlar.Beceremezler!" diye hamaset yaparak, kavganın ateşlenmesine vesile olduk!...
Dinle Muhteşem Türk Atatürk'ü dövüştürdüler!... Biz sadece hayali olarak icat ettiğimiz bir "İmanmetre" ile Atatürk'ün imanını ölçmeye kalktık!... Oysa; "Artık onların amel defterleri, mühürlenmiştir." İlahi uyarısını da biliyoruz diye geçinirdik!...
Dinle Ordumuzu dövüştürdüler!... Tarihin ve dünyanın en imanlı ordusunu nerdeyse "dinsiz" ilan ettiler!... Bizler onu da seyrettik!...
Türk Yusuflar'ın kuyulara atılmasına mani olabilecek ilk güç olması gereken Ordumuzu da; -siyasi çıkarlarımıza alet ederek- pasifize etmeye çalıştılar!... Seyrettik!...
Şimdi ise; "Ne olacak halimiz?" diye feryat figan etmekteyiz!...
Hem de halimizin ne olacağını bile bile, birilerine "Ne olacak halimiz?" diye sorular yöneltebilecek kadar da yüzsüzleştik!...
Ne olacağını bilmez miyiz halimizin, elbette daha beter olacak!...
Çünkü bizden öncekilere yapılanları bizler nasıl seyrettiysek, bize yapılacak olanları da bizden sonrakiler seyredecekler!...
Seyrettik sustuk, sustuk seyrettik!...
Şimdi de elbette sıra bize gelecek!...
Hak etmeyenlere kıymet vererek liyakatle değil, iltimas ve adam kayırmakla birilerini bir yerlere taşırsak -elbette- taşıdıklarımız, taşıdığımız yerden bize küçümseyerek bakacak ve elbette gözlerimizin içine bakarak Türk Yusufları kuyulara atacaklar!...
Ülkücü de, Devrimci de, Ümmetçi de, Sosyal Demeokrat ta, Demokratik Solcu da, Komünist te velhasıl memleketi, milleti, halkı, devleti, bütünlüğü seven ne kadar fikri topluluklar varsa, tamamına yakınında "HAİNLEŞTİRME" operasyonu yapılıyor!... Ve bizler, hala inatla seyrediyoruz!...
Ülkücüler, teşkilatlarınca hain; devrimciler örgütlerince hain, mücahitler teşkilatlarınca hain ilan edildiler!...
Ortalık hain ilan edicilere kaldı!...
Hain ilan edicilere de yarın ihanet edilecektir biliyoruz ama; bizim kuşağı hain ilan edenleri izleyenlerin, hain ilan edilişlerini de biz izleyerek zevk alabilecek kadar psikopatlaştık!...
Bizim güçlerimizi, boş işlere kanalize ederek tükettiler!...
Enerjilerimizin boşa gitmesine vesile olarak, güçsüzleşen bizlerle alay ettiler!...
Kendimizi yenilmez savaşçılar zannederdik, hayatlarında savaş meydanı görmemişlerce nakavt edildiğimizi bile anlayamadık!...
Oysa biz; mukaddeslerimize hep bağlıydık!...
Oysa biz; mukaddeslerimiz uğruna, vatanımız, milletimiz, devletimiz, bayrağımız uğruna ölmeyi şehitleşerek ulaşılabilecek en büyük ikbal olarak bellemiş ve bilmiştik!...
Ne savaştan kaçtık, ne savaştan kaçanları kovaladık ne de kaçanları, meydanı terk edenleri kimselere söylemedik bile!...
Yanlış yaptık!...
Yanlışlar yaptık!... Yanlışa yanlışla mukabele ederiz korkusuyla yapılan yanlışlara müdahele etmedik!... Yanlışın asıl büyüğü bu müdahele etmemekmiş!...
Yeni anladık anlamasına da, artık anladığımızı anlatacak kimse de kalmadı!...
"İdealist milletler, koyunlardan kahramanlar çıkarırken idealist olmayan milletler, kahramanlarını koyunlaştırır." diye onlarca yıl bizi uyaran Atsız Bey'i de ya dinlemedik, ya da dinlediklerimizi unutturanları da seyrettik!...
Tapulu arazilerimize gecekonducular, toplu olarak gelip yerleştiler. Tapumuz olmasına rağmen yersiz-yurtsuz kaldık!...
Biz buna müstehaktık, biz bunu hak etmiştik!...
Kendi gözümüzü kendimiz parmaklayarak, görmüyorum diye feryat etmeye başladık!...
Ne kimse parmağımızı gözümüzden çıkarır artık, ne de görmemize izin verirler bir daha!...
Artık bir gönüldaşımın ben fakıre gönderdiği iletisinde söylediği gibi; "Ya Tanrı Dağları'nda, ya Livayı Hamd'da, ya da bir gece ansızın..." hayalinden başka yolumuz kalmadı gibi!...
Çünkü bütün olanları kendimiz ettik!...
TEVEKKELTÜ A'ALLAH...
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN
http://maslan.blogspot.com
tokkali@gmail.com
tokkali_53@yahoo.com

Hiç yorum yok: