Cumartesi, Haziran 02, 2007

FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİĞİ...

Sevgili Dostlarım;
Cumartesi ve pazar günlerini kendime ayırmaya, yıllardır uğraşmama rağmen bir türlü bitirmenin nasibolmadığı kitabımı tamamlamaya çalışırım.
Ama olmuyor!...
Vefa'nın artık bir semt adı olma özelliğini bile kaybettiği günümüzde; taraftarlıkla ülküdaşlık arasındaki farkın -asla- farkında olamayacak olan, kiralık akıllılar yüzünden hem sizlerin hem de kendimin hafta sonum da güme gitti!...
Sizlerle hemhal olmanın zevkini, keyfini anlatabilmeme imkan yok.
Bizler, yerel kalemler, parayla yazı yazmayız. Yani "Dolma Kalem" değiliz. Patronumuza cebimizden, nafakamızdan bağlı değiliz. Bu yüzden de hür kalemleriz, hür vicdanlarız.
Günlerdir yaygın basında ve internet sitelerinde Mehmet GÜL ülküdaşım ve bazı ülküdaşlarımız hakkında haberler cirit atıyor. Verilen haberlerin az da olsa gerçekle alakası olsa vallahi ilgilenmem. Ama tamamen asılsız bir gazete haberi yüzünden yürekleri incinen taraftarların, galiz hakaretlerle yüklü sözlerini görünce yazmaya karar verdim.
Bir kaç gün önce asparagas bir haberi köşesinden veren bir "Dolma Kalem"e seslenirken; "Eğer bizim bildiklerimizi bilseler, bu adamlar neler yapmazlar ki?" diye bir şeyler söylemiş ve "Vicdani Namus"tan bahsetmiştim.
Vicdani namus, yazmak üzere sorulmayan sohbetlerin, olduğu yerde bırakılmasını emreder...
Mehmet Gül, yaklaşık 35 yıllık ülküdaşım ve dostumdur. Varlığı ile müftehir olduğum çok ta özellerimdendir.
Kendisiyle ilgili yorumlara, gerek görürse cevap verir ve verebilecek kapasitesi de vardır biliriz.
Keşke kendisinden izin alarak yazsaydım!... Ama dayanamadım. Birebir görüşmem sonucu edindiğim bilgi; Mehmet Gül'ün bu dönem, ne MHP'den ne de her hangi bir partiden adaylığını koymayacağıdır...
Kendi ağzından duyduğumda nasıl sevindiğimi bilemezsiniz... Bir o kadar da üzüldüm elbet!...
40 yıllık baba ocağımız bizlere, bizler de ocağımıza yabancılaştırıldık.
Şahsen ben, MHP'ye oy vermeyeceğimi açıklamıştım. Sonra da oyumu vereceğim yerin adresini de açıkladım. Ama içinde Mehmet Gül'ün de olduğu yaklaşık kırk yıllık ülküdaşlarımdan bazılarının, aday edilmeyeceklerini bile bile MHP'den müracaatları yüzünden söylem ve tenkitlerime ara verdim.
Bu ara veriş ve susuşum, Pazartesine kadardır.
Pazartesinden sonra listeler belli olduktan sonra; hangi partinin aday listelerinde kimlerin olduğunu, hep beraber göreceğiz.
Listeleri gördükten sonra elbette bütün ülküdaşlarım, ellerini vicdanlarına koyacaklardır.
Birileri, birilerini "Türkeş'e ihanet"le suçlarlarken; Başbuğumuz'un özel iltifatlarına muhatap olmuş Ülkü devlerini dışlayan ve "Ne Türkeş çizgisi kardeşim? Türkeş öldü. Artık Bahçeli çizgisi var. Hareketin lideri Devlet Bahçeli." diye sloganlar geliştiren yol arkadaşlarına oy vermenin ne anlama geleceğini, her kes yargılayacaktır.
Yine Başbuğumuz'un kendi el yazısı ile oğluna, "Oğul Bey"e gönderdiği mektubunda; "Devlet Bahçeli MİT'tendir. Arkadaşlarımız MİT'ten uzak durmalı." uyarısını görmezden gelenleri de vicdani mahkemelerde yargılayacaklardır.
"Oğul Bey" ünvanını benim verdiğim ve babasından aldığı kesin bilgilere rağmen 'Bahçeli MHP'den aday adaylığını açıklayan, kendine vefadan başka hiç bir suçu olmayan Oktay Öztürk ve arkadaşlarını siyaseten ortada bırakan Tuğrul Türkeş'le ilgili de pazartesinden sonra konuşacağım...
Millet vekili olmak, bu kadar mı önemlidir? Millet vekili olabilmek için arkadaşların terk edilmesi, ahlaki midir?
Sadece bir arkadaşının listede olmasına itiraz edildiği için seçim ittifakını bozabilecek kadar vefalı ve fedakar olan Muhsin Yazıcıoğlu, yoksa aptal mıdır?
Türkiye'de kaç kişinin Muhsin Yazıcıoğlu kadar, bağımsız seçilme şansı vardır?...
Bu haklı mukayeselerimi de sonraya bırakacağım.
Bu gün sadece "Yanlış safta duran, yanlış tarifi alır." kararımı hatırlatmakla iktifa edeceğim...
Mehmet Gül ve onun gibi sayısız kaliteli, kalifiye, ülkücü siyaset adamını siyaseten dışlayanlarla gücümüzün yettiğince mücadele edeceğiz elbet...
AKP'nin değirmenine suyu; "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı" ve "Yol Arkadaşları"na, taraftarlık fanatizmi ile destek verenler taşımaktadır bilinmeli artık!...
Türkiyeli'den daha yumuşak söylemlerle, Çiçek Bahçesi tarifiyle "Ne mozaiği ulaaan!" vecizesini de unutturmaya çalışan; "farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi"ne talip olan; "Toplumsal dayanışmanın siyasal iz düşümü" şeklindeki tarihi, sel'li sal'lı vecize ile geçmişini inkar eden; tek dil, tek vatan, tek bayrak şuurunu inkar ederek il başkanına kürtçe oy isteme izni verebilen, Haçlı'nın yeni adı AB ile asla ters düşmemek için her türlü tavizi veren milliyetsiz milliyetçileri, elbette anlatacağız...
Ama, pazartesinden sonra!...
Hiç bir ülkücüde Bahçeli MHP'nin Bahçevanı'nın, zerre kadar hakkı yoktur.
Ama hala listeye girebilme ümidiyle bekleyen 40 yıllık ülküdaşlarımızın, birbirlerinde hayat kadar kıymetli hakları, hatırları, gönül tahakkümleri vardır.
Ve bu gönül tahakkümü yüzünden ve asla böyle bir destek istenmemesine rağmen, pazartesine kadar susacağız...
Bu, bir geçici susuştur. Bu bir fırtına öncesi sessizliğidir...
Görelim Mevlam n'eyler
Neylerse güzel eyler...
TEVEKKELTÜ A'LALLAH
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN